Arama


perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
31 Ekim 2016       Mesaj #5
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Sanayileşmenin hız kazanması,gecekondulaşmayı doğrudan etkiledi.1960-65 arasında Türkiye’de gerçekleşen iç göçün yüzde 36’sı,1965-70 arasında ise yüzde 22’si İstanbul’a yönelikti. 1960’lann sonunda İstanbul nüfusunun yüzde 25’i,son beş yıl içinde göç edenlerden oluşuyordu.1962’de 78 bin olan gecekondu sayısı,10 yıl sonra 195 bine çıktı.Aynı yıl gecekonduda oturanların kent nüfusu içindeki payı yüzde 40 düzeyindeydi.

1970’lerde hazine arazisinde yapılan gecekondulara, belediye sınırları dışındaki tarım alanlarına her türlü denetimden uzak biçimde yapılan tapulu gecekondularda eklendi.
1960’lann başında 1,5 milyona yaklaşan,1970’lerde 2 milyonu aşan nüfusuyla,kentsel işlevlerin sürekli ve yaygın olması ve etki alanının genişliğiyle, sanayinin kent dışına kayması ve birden çok merkezin ortaya çıkmasıyla İstanbul,artık metropol olarak tanımlanabilecek bir ölçeğe ulaştı.

1970’lerde İstanbul,büyük bir nüfus yığılmasının da etkisiyle konut ve ulaşım gibi temel altyapı gereksinmelerinde büyük boyutlara varan sorunlarla karşı karşıya kaldı.Bu yıllarda İstanbul’da mekânsal yapı açısından en önemli olgu,Boğaz’ın iki yakasının bir köprüyle bağlanmasıydı. Kentin transit taşımacılık işlevini güçlendiren Boğaziçi Köprüsü ve çevre yolları,hızlı büyüme sonucunda kısa sürede kent içi ulaşım ağının omurgası haline geldi.
1970’lerin bir başka önemli olgusu da,yerli otomobil üretiminin başlaması ve özel oto sayısında görülen büyük artıştı.İstanbul’da 1950’de toplam otomobil sayısı 2 bin iken, bu sayı 1970’lerin başında 80 bini,1980’lerin başında ise 300 bini aştı.Özel oto sahipliğinin sağladığı hareketlilik,kentin merkezden uzak kesimlerinin yerleşime açılmasını hızlandırdı.Özel oto sayısının artması ve Boğaziçi Köprüsü’nün yapımı, kentin iki yakası arasındaki nüfus dengesini etkiledi.1970’te kent nüfusunun yüzde 23’ü Asya,yüzde 77’si Avrupa yakasında yaşarken,1990’da Asya yakasında yaşayanların kent nüfusu içindeki payı yüzde 34’e yükseldi.
Kent doğuda Bostancı-Maltepe- Kartal-Pendik-Gebze yönünde hızla yayıldı,batıda ise D-100 karayolu boyunca Silivri’ye ulaştı.

Anadolu yakasındaki bir başka önemli gelişme de Bostancı-Erenköy Bölgeleme imar planının yapılmasıydı.Bu plan,organik dokusunu 1970’lere değin korumuş olan bu bölgenin Bağdat Caddesi çevresi ve kıyı dışında kalan kesimlerine,kat sınırlaması yerine,inşaat alanı sınırlaması getiriyordu. Uygulama sonunda Kızıltoprak ile Bostancı arasındaki yapı alanı kısa sürede yaklaşık iki kat arttı.

1970’lerde hız kazanan bir başka olgu,kentin iki yakası boyunca Marmara kıyılarında ortaya çıkan ikinci konut sahipliği oldu.Eskiden yazlığa gidilen alanlar batıda Yeşilköy,kuzeyde Büyükdere ve Sarıyer,batıda da Suadiye,Bostancı ve Adalarla sınırlıyken,bu yıllarda batıda Kumburgaz ve Silivri,doğuda ise Dragos ve Bayramoğlu ile Yalova ve Çınarcık’a kadar uzanan kesim yazlık konut,site, motel ve çeşitli dinlenme tesisleriyle doldu.

1980’e gelindiğinde kent nüfusu 3 milyona varmıştı. Kentte çizgisel gelişmenin ve metropolitenleşmenin yapısına uygun olarak birden çok alt merkez ortaya çıktı.Bununla birlikte asıl kent merkezi ya da metropoliten merkez olarak tanımlanabilecek üç bölge güneybatıda tarihsel yarımada,onun kuzeyinde Karaköy ve Beyoğlu, doğuda da Üsküdar ve Kadıköy çekirdekleriydi.Bunlar su yollarıyla birbirinden ayrılıyordu.

DEVAMI >>>>> İstanbul

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.