Arama

Derviş Nedir? - Tek Mesaj #5

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
13 Kasım 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
DERVİŞ
Ad:  derviş2.jpg
Gösterim: 1172
Boyut:  57.0 KB

a. (fars der, kapı, ve yüş, arayan, isteyen anlamında deryüş, dilenci’den derviş).
1. Bir müslüman tarikatına girmiş ve onun kurallarını, törelerini benimsemiş kimse. (Bk. ansikl. böl. Tasav.)
2. Yoksulluğu, çilekeşliği benimsemiş kimse.
3. Her şeyi hoşgörüyle karşılayan alçakgönüllü kimse.
4. Derviş hırkası, mevlevı tarikatından dervişlerin giydikleri üstlüğe verilen ad.

—Esk. Derviş-i aba-pûş, aba giymiş derviş. ll Derviş-i dil-riş, gönlü yaralı derviş.

—Müz. Derviş borusu, XVII. yy.’da türk müziğinde kullanılmış, boynuzdan üflemeli çalgı.

—ANSİKL. Ed. Derviş masallarda masal kahramanlarının önüne Tanrı’nın elçisi olarak çıkar; onların dertlerine çözüm bulur, yol gösterir; onları tehlikelerden kurtarır. Çocukları olmayanlara sihirli elmayı verir, böylece özlenen çocuk doğar. Doğan çocuklara ad koyar Tasavvufi divan ve halk şiirinde dervişler, sahip oldukları gizemli güçler, Tanrı’ya yakınlıkları, temiz kalplilikleri dolayısıyla övülür. Çile çekmesi, elindeki asası, teberi, bir lokma bir hırkayla yetinmesi, su üstünde yürüyerek keramet göstermesi, dünya malına istekli olmaması, acıya katlanması vb. yönleriyle canlandırılır: Eşkum cihanı tuttu ben âb üzre yûrürem ll Derviş-i ışk-bâza kerâmet hemin ola (Gözyaşlarını bütün dünyayı kapladı; ben su üzerinde yürürüm. Aşk oyuncusu derviş için keramet bu olsun) [Ahmet Paşa], Başta Yunus Emre olmak üzere, tekke şairlerinin hepsi dervişti. Halk şiirinde derviş gönül zenginliği, güçlü sezgileri yönünden değerlendirilir: Her kime kim dervişlik bağışlana / Kalbi gide pâk ola gümüşlene (Yunus Emre). Çağdaş türk edebiyatında Binboğalar efsanesi (Yaşar Kemal), Saatleri ayarlama enstitüsü (A. Hamdi Tanpınar), Çalıkuşu (R. Nuri Güntekin), Miskinler tekkesi (R. N. Gûntekin) vb. yapıtlarda da dervişlerden söz edilir.

—Tasav. Derviş adayları herhangi bir tarikata alındıktan sonra, uzunca bir giriş (suluk) döneminden geçmek zorundaydılar. Gerekli olgunluk düzeyine ulaşmak, özbeniiklerini ve gururlarını yok etmek için dilenirlerdi. Dervişliği, mürşitlerinin yaptıklarının aynen yaparak, onlar gibi davranarak öğrenirlerdi. Zikr, bütün tarikatların ortak temel noktasıydı. Ayinlerde dervişler zikr sırasında cezbe durumuna girerek büyük bir dinsel coşkuyla kendilerinden geçerlerdi. Bağlı oldukları tarikatlara göre, bedenlerine şiş sokan, ateş üzerinde yürüyen, canlı akrep ve yılan yutan, cam kırıkları yiyen dervişler vardı. Kadın dervişlere Anadolu beylikleri döneminde Baayan-ı rum denilirdi. Dervişliğe tekke ve zaviyelerin kapatılmasını öngören 677 sayılı yasa ile son verildi (30 kasım 1925). Derviş tasavvufta "kapı eşiği” anlamına da gelir. Bu nedenle, dervişler kendilerini, eşik gibi ayaklar altında çiğnenmeye katlanabilen kişiler olarak görürler ve bu yüzden de kapılardan girip çıkarlarken genellikle eşiğe basmayı tarikat törelerine aykırı sayarlar. Kendilerini Allah'a adadıkları için yoksulluğu tarikat ehli olmanın temel koşulu kabul ederler.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM