Arama


Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
16 Kasım 2016       Mesaj #6
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Ad:  kahvehane22.jpg
Gösterim: 1210
Boyut:  70.6 KB

Kahvehane

, kahve ve kiraathane olarak da bilinir, kahve, çay, meşrubat vb ile nargile içilen, tavla, domino, kâğıt oyunları oynanan yer. Kıraathane adı, kahvelerin, müşterilerinin okuması için gazete ve dergi de bulundurdukları daha eski dönemden kalmıştır. Kahvehaneler, kahvenin Osmanlılar arasında bir içecek olarak 16. yüzyıl ortalarında yaygınlık kazanmasıyla ortaya çıkmaya başladı. 1554’ün sonlarına doğru Halep’ten gelen Hakem ve Şam’dan gelen Şems adlı iki kişinin İstanbul’da Tahtakale semtinde ilk iki kahvehaneyi açtığı bilinmektedir. Bu tarihten sonra İstanbul’da, ardından da ülkenin başka kentlerinde sayıları hızla artmıştır.

Bir Osmanlı kahvehanesi



Ara Güler Arşivi


Çoğalan kahvehaneler, zamanla kasaba ve köylere kadar yayıldı, her sınıftan insanın devam ettiği yerler oldu. Kentlerde kahvehanelere dönemin sanat, edebiyat ve düşün adamları uğruyor, memur, kadı ve müderris gibi devlet katında yeri olan kişiler buralarda bir araya geliyor, sohbet ediyor, siyasal konuları tartışıyorlardı. 1583’te III. Murad, günlük siyasal olayların konuşulduğu, devlet işlerinin eleştirildiği yerler haline geldikleri gerekçesiyle kahvehaneleri kapattı. Bundan sonraki padişahların zaman zaman açılmasına izin verip zaman zaman yeniden kapattıkları kahvehaneler, IV. Mehmed (Avcı) zamanında çıkarılan bir fetva ile serbest bırakıldı.
IV. Murad döneminden sonra kahvehanelerin çoğunu yeniçeri ortalarının ileri gelenleri, zorbalar ve kabadayılar işletmeye başlamıştı. Her yeniçeri ortasının ayrı kahvehanesi vardı. Bunların kapılarının üstünde bağlı oldukları ortanın simgesi bulunurdu. II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan (1826) sonra yeniçeri ortalarının kahvehanelerini de kapattı, birçoğunu da yıktırdı. Bu kahvehanelerde âşıklar toplanır, çalıp söylerler, meddahlar gösteri yaparlardı.

Osmanlı devrinde kahvehaneler sadece kahve içmek için değil edebiyatın her türünün okunduğu, dinlendiği, şairlerin yeni şiirlerini getirip okudukları ve bunlar üzerine tartıştıkları mekanlar olmuştu. Her ne ad altında ve şekilde olursa olsun kahvehane ve edebiyat birbirlerinden asla vazgeçmemiştir. Bazı kahvehanelerde Karagöz de oynatılırdı. Daha sonraları tulumbacıların işlettikleri ve devam ettikleri çalgılı kahvehaneler ortaya çıktı. Semai kahvehaneleri de denen bu kahvehanelerde kavga gürültü çıkmaması için akşamları halk kitapları okunur, bu bazen günlerce sürerdi. Semai kahvehanelerinin en ünlüleri Beşiktaş, Tophane, Çeşmemeydanı, Boğazkesen, Halıcıoğlu, Eyüp gibi semtlerde toplanmıştı. Cumhuriyet’ten sonra 1926-27 yıllarında alınan kararlarla İstanbul külhanbeyleriyle birlikte tulumbacı geleneğinden gelen semai kahvehaneleri de tarihe karıştı. 19. yüzyılda İstanbul’da bir tür kulüp niteliğinde kahvehaneler de vardı. Buralarda başka kahvehanelerde olduğu gibi oyun oynanmaz, dergi, kitap ve günlük gazete okunur, sanat ve siyaset konularında sohbet edilirdi. Namık Kemal’in de sürekli gittiği Beyazıt’ta Okçularbaşı’ndaki Uzunkahve, Şehzadebaşı’ndaki Fevziye Kıraathanesi ve Mehmet Efendi Kıraathanesi bunların en ünlüleriydi. Bazılarında cuma, pazar ve ramazan gecelerinde zamanın ünlü incesaz takımları gösteri yapardı. Bu türün ünlü örnekleri Taksim’deki Eftalapulos, Tepebaşı’ndaki Kanun-ı Esasi, Beyazıt’taki Küllük, Sultanahmet’teki Köşe, Veznecilerdeki Darüttalim, Nuruosmaniye’deki İkbal, Ankara Çaddesi’ndeki Meserret kahvehaneleridir. İkbal ve Meserret kahvehanelerine Sait Faik ve Orhan Kemal gibi yakın dönemin ünlü sanatçıları da giderlerdi.
Günümüz kahvehanelerinin çoğu yalnızca tavla ve kâğıt oyunlarının oynandığı yerlerdir. Bazılarında bilardo masası da vardır. Bunlara daha çok gündüzleri işsizler, emekliler ve öğrenciler, akşamları da oyun oynamak için işçi, memur ve esnaf gitmektedir. Televizyon kahvehanelerin ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Kaynak: MsXLabs.org & Ana Britannica
🌘 🚀