Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
25 Kasım 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Arnavutça

Ad:  ARNAVUTLUK4.jpg
Gösterim: 1445
Boyut:  56.4 KB

esas olarak Arnavutluk ve Yugoslavya’da konuşulan, Hint-Avrupa ailesine bağlı dil.
Hint-Avrupa dillerinin bağımsız bir kolunun günümüzdeki tek temsilcisidir. Arnavutça yalnızca Arnavutluk ve Yugoslavya’da değil, İtalya’nın güneyi, Sicilya, Yunanistan’ın güneyi, Bulgaristan, Türkiye’ nin Trakya kesimi ve Ukrayna’nın küçük bir bölümünde de konuşulur.

İki ana lehçesi vardır: Geg ve Tosk. Bu iki lehçenin yaygın biçimlerini konuşanlar birbirlerini anlayabilir. Şkumbin Irmağı bu lehçelerin konuşulduğu bölgeler arasında kaba bir sınır çizer. Geg lehçesinin çeşitli biçimleri kuzeyde, Tosk ise güneyde yaygındır. İtalyan ve Yunan köylerinde yaşayan, anadili Arnavutça olan nüfus, Tosk lehçesinin çeşitli şivelerini konuşur.

Arnavutça, ses yapısı açısından Macarca ve Yunancayı andırır. Geg lehçesi, genizsil ünlüler yüzünden alışılmadık bir ses yapısı gösterir. Dilbilgisi bakımından Arnavutça, eskiden kalma birçok özellik taşımasına karşın, çağdaş Yunanca ve Roman dilleriyle benzerlikler taşır. Adların üç ya da dört durumu, ayrıca sayı ve cins belirten biçimleri vardır. Arnavutçanın dilbilgisine özgü bir nitelik de, adların bükünlü oluşudur; buna bağlı olarak adlar, belirli ya da genel bir anlamı belirtebilir. Birkaç istisna dışında (örn. sayılar) adları sıfatlar izler. Sıfatlar ise uygun bir ilgeçle birlikte kullanılır; ilgeç adın önünde yer alır. Eylemler kök yapısı bakımından genellikle kuralsızdır. Arnavutçanın sözcük dağarcığı, başta Latince olmak üzere öteki dillerden büyük ölçüde etkilenmiştir. 16. yüzyıldan bu yana İtalyanca, Türkçe, çağdaş Yunanca, Sırpça ve Makedonya Slavcasının etkileri çok belirgindir.

Arnavutçanın Baltık Slav dil öbeğiyle yakın akraba olduğu sanılmaktadır. Ptole- maios (Batlamyus) zamanından beri bilinen “Arnavutça” sözcüğünün kökeni belirsiz olmakla birlikte, Arnavutçanın Daçya ve İllyria dilleri gibi eski dillerle yakınlığı olduğu anlaşılmaktadır. Rumence ve Arnavutçada ortak olarak görülen Latince dışı bazı etkilenmeler, bu dilleri konuşan halklar arasında eskiye giden ilişkiler olduğunu gösterir. En eski yazılı kayıtlar, Geg bölgesinde ortaya çıkarılan ve İtalyanca ya da Yunancaya dayalı, bazen Osmanlı-Arap harflerinin kullanıldığı yazılardır. Yazılı dilin ilk örneği 1462’den kalma bir vaftiz duasıdır, 16 ve 17. yüzyıllara ait öteki belgeler de bu dönemlerde bölgede etkin olan Katolik misyonerlerinin etkilerini gösterir. 18. yüzyıldan kalma yapıtlar arasında Gyul Variboba’nın şiirleri sayılabilir. Bu eski belgelerde kullanılan dil bugünkü Arnavutçaya benzemekle birlikte farklı lehçe özellikleri gösterir. Bu da bu belgelere tarihsel bir değer kazandırır. 1909’da Geg lehçesi temel alınarak Latin alfabesi kullanan standart bir Arnavutça geliştirilmiş ve resmî dil olarak kullanılmaya başlamıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonraysa, Tosk lehçesi temel alınarak resmî dilde değişiklik yapılmıştır.

Arnavutça, çağdaş dillerin oluşturduğu daha geniş bir alt öbeğin parçası olmadığı, bir dil kolunun tek üyesi olduğu için dil araştırmalarında özel bir ilgi konusudur. Dünya nüfusunun görece küçük bir bölümü tarafından konuşulmasına karşın, Hint- Avrupa dil ailesinin temel kolları (örn. Germen dilleri) gibi Arnavutçanın da dilbilimde önemli bir yeri vardır.

Arnavutlar,


daha çok Arnavutluk’ta ve Yugoslavya'nın güneyinde yaşayan Balkan halkı. Slavların Demir Çağının başlarında Orta Avrupa’dan sürdüğü Illyrialıların soyundan gelmektedirler.
Dilleri Hint-Avrupa kökenli olmakla birlikte, öteki dillerle hiçbir benzerlik göstermez. 1970’lerde, Yugoslavya’daki Arnavutların hemen tümü ile Arnavutluk’takilerin yüzde 70’i Müslüman, geri kalanlar Ortodoks ve Katolikti.

15. yüzyıldan 20. yüzyıla değin süren Osmanlı işgali, Arnavutları derinden etkiledi. Arnavutluk’un fethi sırasında Roma ve Bizans uygarlığına ait eserlerin çoğu zarar gördü. Güney İtalya ve Sicilya’ya kaçan binlerce Arnavut’un büyük bölümü hâlâ orada yaşamaktadır; ötekiler, özellikle toprak sahibi sınıftan olanlar, İslâmî benimseyerek Osmanlılar tarafından kurulan askeri-feodal rejimde yerel yönetici oldular. Dağlık bölgenin iç kesimlerinde yaşayan ve kendi kendini yöneten kabile topluluklarına, vergi ödemeleri koşuluyla daha hoşgörülü davranıldı. Arnavutlar 4 yüzyıl süren bir kültürel durgunluk ve iktisadi düşüş dönemi yaşadılar.
Arnavutlar, kuzeyde Gegler ve güneyde Tosklar olmak üzere iki gruba ayrılır. Her birinin kendine has lehçesi, giyimi ve kabile örgütlenmesi vardır. Arnavut dağ köylülerinin kişiliği ve görüşleri, komünist yönetim altında bile varlığını koruyan kabile örgütlenmesi dikkate alınmadan anlaşılamaz.

Örneğin, Gegler 10 kabileden oluşur ve her biri, bairak (bayrak) denen siyasi ve idari alt gruplara, ayrıca dıştan evliliklerin yapıldığı klanlara (fis) ayrılır. Toprak ve otlak haklan titizlikle korunur ve kabile içinde tutulur. Etkinlikler bir yaşlılar meclisi tarafından yönetilir. Yaşam, toplu olarak Lek Yasası diye bilinen, bütünüyle geleneksel kurallarla belirlenir. Daha büyükçe kabileler arasında işlenen suçlar, giderek azalmasına karşın hâlâ varlığını sürdüren kan davalarıyla çözümlenir.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 25 Kasım 2016 05:15
SİLENTİUM EST AURUM