PORTEKİZ
Avrupa'nın güney-batısında devlet; 91 971 km2 (Asor ve Ma- deira adaları hariç kıtadaki bölümü 88 944 km2); 10 500 000 nüf. (1990). Başkenti Lizbon. Resmi dili portekizce.
COĞRAFYA
doğal çevre
560 kmx220 km (en çok) bçyutlarında bir dikdörtgene benzeyen ve Ispanya ile 1 215 km uzunluğunda ortak sınırı bulunan Portekiz, K.'den G.'e doğru, Tajo'nun (Tejo) her iki yakasında, engebeler ve iklim bakımından bir dizi geçiş bölgesi içerir. Galicia ile sınırı çizen Minho ırmağı çığırına kadar uzanan K. kesimi, hem yüksek, hem de bol yağışlıdır; Sâo Vicente burnunun her iki yanında yer alan, daha dörtgen biçimli G. bölümü, daha alçak, birbiçimli ve çoraktır. Tajo’nun K.'inde yükseklik çoğunlukla 1 000 m'nin üstündedir (Trâsos-Montes, serra da Estrela Duero ve Tajo arasında ülkenin en yüksek noktası bulunur, 1 991 m). G.'de yükselen yerler çok enderdir (serra de Mamade 1 025 m; serra de Monchique'de 902 m.)
Yüzey şekilleri
Atlas okyanusu'na kadar, Meseta’nın eski sert tabanının özelliklerini devam ettirir: geniş yer kaplayan platolar ve kırılma tektonikleri (sarp yamaçlarla sınırlanan bir basamaklar dizisi oluştururlar); kütlesel ve az girintili çıkıntılı kıyılarla son bulan, belirgin yüzey şekilleri. Tajo’nun G.’inde, engebeleri daha az belirgin Güney Meseta'nın aşındırma yüzeylerinin devamında, daha alçak platolar yer alır. Ayrıntıya girildiğinde, kırıklarla sınırlanan karstlar ve az dayanıklı uzun tepecikler olan Trâs-os-Montes’de sert tabanın gereçleri granitler, şistler ve kuVarsiz tepeleri almaşmasından oluşur.
Minho'nun billurlu sert tabanındaki farklılıklar daha çoktur. Duero, şistli yamaçlarında Porto bağları uzanan derine gömülmüş bir yatakta akar. Orta kuzey kesiminde, yüksekliği 200 m'yi bulan Lousa ve Estrela dağları, sarp yamaçlarıyla Meseta’nın B. sınırını belirtir ve kireçli bir önülkeye, Mondego çukuruna, Averro deniz- kulağıyla üçgen biçimli Beira ovasına egemendir: burası, iç çanak çevresinde uzanah bir çeşit fundalık, kumul ve çam ormanı alanıdır. Estremadura tepeleri ve hem engebeli hem kırıklı ikincil küçük kütleleriyle K. ile G. bölgeleri arasında geçişi sağlar. Ribatejo bölgesi Tajo ırmağı kıyılarında uzanır; Tajo'nun ötesinde, daha güneyde olan ve kireçli platolardan, ovalardan ve denizkulaklarından oluşan Alentejo ise Algarve’ye kadar yayılır.
Ortalama sıcaklık ve yıllık yağışlar
"Güney"e doğru yavaş yavaş okyanus ikliminden akdeniz iklimine geçişi vurgular; yağışlar azalıp kuraklığa dönüşürken (ispanyadaki Galicia’nın yeşilliği, "Norte"nin yağışları buralarda görülmez) sıcaklıklar artar; Trâsos-Montes'deki sert kışlardan da anlaşıldığı gibi, iç kesimde karasal iklim egemendir. Yıllık ortalama sıcaklık ve yağışlar Portoda 14 °C ve 1 160 mm, Lizbon'da 16 °C ve 600 mm’dir; Faro’daysa j17,3 °C ve 400 mm’den azdır.
Aynı ikilem hayvancılığın yok etmediği kesimlerde, bitki örtüsünde de görülür. Nemli K.-B.’nın silisli topraklarında mantar meşesi, yaprak dökmeyen akdeniz meşesi ile yaprak döken nemcil meşelerin yayılım alanı arasındaki kireçli topraklardaysa portekiz meşesi yetişir. G.’de, ormanların gerilemesi sonucu, kermes meşelerinden oluşan bir pırnallık ve ladinlerin ağır bastığı bir maki alanı gelişmiştir. Yeniden ağaçlandırma çalışmalarında, özellikle kıyı kesiminde, çam ve okaliptüs ağaçlarına öncelik tanınmaktadır.
Büyük ırmakların (ispanyada doğan Duero, Tajo, Guadiana) çığırlarının ancak küçük bir bölümü Portekiz topraklarından geçmektedir Portekiz’de doğan ırmaklarsa özellikle Mondego ve Sado hem kısa, hem de düzensiz rejimlidir: bunların en önemlilerinde, çığırın derine gömüldüğü kesimlerde, su kabarmaları 20 m'yi aşabilir. Bu ırmaklar üzerinde kurulmuş birçok baraj ve hazne baraj ırmak rejimlerinin düzenlenmesine yardımcı olmaktadır.
nüfus
1970 nüfus sayımında 8 611 000 kişi 1975'te 9 633 100, 1990'da 10 milyonur üstünde (km2'ye yaklaşık 114 kişi): sürek li bir artış sözkonusudur. 1527 yılındak ilk nüfus sayımında belirtilen rakamlarsa şöyledir: 280 582 ölüm, 1 100 000 yaşayan. Bu sayı 1732 de iki katına çıkmıştır. Modern anlamdaki ilk nüfus sayımında, 1864'te, 4 188 410 Portekizli olduğu açıklanmıştır; 1900'de, 5 446 760, 1950'de, 8 510 240. Bu sayılardan anlaşılacağı gibi nüfus artışı değişkenlik göstermektedir. 1930 ve 1940 yılları arasında % 14’lük bir artış olmuş, ama, 1960 ve 1970 yılları arasında, büyük bir olasılıkla yarısı kaçak olmak üzere, bir milyon Portekizli'nin yurtdışına çıkması nedeniyle nüfus BÖLGELER artışında gerileme görülmüştür. 1970'ten sonra Afrika'daki eski sömürgelerin yitirilmesi (Angola, Mozambik) bir buçuk milyondan çok insanın yeniden ülkeye dönmesine yol açmıştır. Uzun süre yüksek olan doğum ve ölüm oranlarıyla nüfus artışı gerileme göstermektedir İkinci Dünya savaşı'na kadar doğum oranı %o 30'u aşmıştı, 1950'li yıllarda %o 24'e, 1960’lı yıllarda %o 20'ye düştü, son yıllardaysa %o 11,9'a (1988) kadar indi. Aynı tarihte ölüm oranı %o 9,5 olduğuna göre, doğum ve ölüm oranlan arasındaki yıllık fark çok değildir.
1950 ile 1960 yılları arasında portekizli mültecilerin % 75'ini Brezilya, 1960 ve 1974 yılları arasındaysa yarısından çoğunu Fransa kabul etmiştir. Sonunda sıkı önlemler alan Fransa ve Almanya daha az sayıda Portekizli'nin ülkelerine girmesine izin vermiş, Avrupa genelinde yaşanan iktisadi bunalım göçmen sayısının büyük ölçüde azalmasına yol açmıştır Ama, yine de, Portekiz'de, genellikle genç nüfustan oluşan "yaş piramidi'nin ortasında, yurtdışına göçün yol açtığı büyük boşluklar görülmüştür. Lizbon (Portekiz nüfusunun % 20'sinden fazlası) ve Porto kentlerinin dışında, kuzeydeki birçok kasabada’da (Braga, Aveiro, Coimbra, Leiria) yüksek nüfus yoğunluğu vardır. Bu kasabalarda ve özellikle de, civar köylerinde görülen yüksek nüfus yoğunluğu, insanların buralardan eskiden beri göç etmelerine karşın, nüfussal bir baskı halinde yaşanmaktadır. Güneydeyse, Alentejo ve Algarve’nin nüfus yoğunlukları daha düşüktür: Portalegre, Evora, Beja kasabalarında km2'ye ancak 20 kişi düşer (oysa Aveiro ya da Braga kasabalarında km2'ye 238 ila 290 kişi düşmektedir).
ekonomi
1990 yılı verilerine göre çalışan nüfusun % 21,9'u tarım kesimindedir. Aynı yıl sanayide çalışan nüfus % 34,8, hizmet sektöründe ise % 42,3 olarak saptanmıştır. 1977’de oylanarak kabul edilen tarım reformu yasası, kolektif üretim birimlerince yönetilen toprakların (Güney'de, 1974 nisanından başlayarak bir yıl içinde 1 140 000 ha toprağa el konulmuştu) yönetimdeki deneyim eksikliği, okuma yazma bilmeyenlerin çokluğu, toprakların verimsizliği gibi etkenlerin yarattığı engellere karşın geri verilmesini başlattı. Sözkonusu tarım reformu, aynı zamanda, tarımsal etkinliklerin Kuzey'de yoğunlaşmasını öngörüyordu Esasen, Kuzey ile (küçük işletmeler ve araziler yüksek nüfus yoğunluğu, genelde mısır, patates gibi çeşitli üretim, bağcılık, büyükbaş hayvancılık) Alentejo (büyük araziler ve işletmeler, büyük köyler, tahıl bitkileri ekimi, domuz ve koyun gibi küçükbaş hayvancılık) arasında eskiden beri süregelen çelişki de budur. İklime rağmen Algarvee’de meyvecilik (incir, badem, portakal) ve sebzecilik yapılır En çok ekilen tarım ürünleri mısır (Minho, Beira, Estremadura), çavdar (Trâsos-Montes), üzüm ve zeytin (orta bölümlerde), Akdeniz bölgesine özgü kültür bitkileri ve buğdaydır (Güney). Pirince göre (153 000 t), ön sırayı alan mısır (674 000 t) ve buğday (605 000 t) en çok ekilen tahıl bitkileridir. Yıllara göre değişen şarap üretimi 10-12 Mhl arasında oynar. Toplam koyun sayısı (Güney ve iç kesimler) 5,35 milyon baştır.
Portekiz, halkın gereksinimlerini karşılamak için dışalımını da yaptığı tekstil ürünleri, kereste ve keresteden elde edilen ürünler (mantar), besin maddeleri (özellikle Porto şarabı) dışsatımı yapar Balık üretimi de oldukça önemlidir (yılda 352 000 t). Limanlardaki deniz trafiği dışalım ürünlerinden (özellikle petrol ürünleri) yana bir dengesizlik gösterir Portekiz, ayrıca, enerji tüketiminin % 90'ını da dış ülkelerden karşılar. Hidrokarbonlar yoktur, yalnızca hatırı sayılır bir düzeyde hidrolik (aynı zamanda sulamaya da yönelik) santrallar ve düzenlemeler vardır: bunların yarısından 15 TWsa düzeyinde elektrik üretilir Madenler çok azdır (pirit). Son yıllarda gelişen metalürji ve tekstil sanayileri, inşaat kesiminden daha çok gelişmişlerdir. Başlıca fabrikalar Lizbon, Porto, Leixöes, Seixal kentlerinde toplanmış durumdadır.
Eskinin mirası sürüp gitmektedir: dışalım ürünlerine aşırı bağımlılık, yapılardaki arkaik nitelik, işsizlik (etkin nüfusun onda biri), yatırımların düşüklüğü. Bütün bunlara sürekli bütçe açıkları, dış ticaretteki dengesizlikler, çeşitli kuruluşların ulusallaştırılmasının yarattığı olumsuz etkiler ve 1991'de % 11,4’lük enflasyon da eklenmektedir Angola ve Mozambik'in bağımsızlıklarını kazanıp 1974'te ülkeden kopmalarından sonra, Portekiz en eski tarihsel sınırlarıyla başbaşa kalmıştır 1986 yılında AT'a katılan Portekiz’in gerek dışalımında gerek dışsatımında en büyük pay. topluluk üyesi ülkelere aittir. 18 milyar dolara ulaşan dış borçlarıyla ekonomik durumu bozulmuştur Dışsatımıyla dışalımını karşılama oranı 1992'de % 62 olarak gerçekleşti Dış ödemeler dengesin deki açık, turizm gelirleri ve yurtdışında çalışan işçilerin gönderdikleri dövizlerle kapatılmaya çalışıldı. Kişi başına düşen gayrisafi milli hâsıla 1990 yılında 5 630 dolar oldu.
üiuslararası düzeydeki ekonomik dengesizliklere, coğrafi açıdan dengesiz kalkınma karşılık düşmektedir. İklimsel ve fiziksel aykırılıklara iki yerleşim yeri olan Lizbon ve Porto'nun salt üstünlüğü eklenir. Kıyı ve iç kesimler arasındaki kadar açık seçik görülen, hatta onun iki katı bir farklılık, kuzey-güney kesimleri arasında vardır. iç bölgeler, çoğunlukla en basit hizmetlerden bile yoksundur. Donanımların tamamlanması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktaysa da, ulusal alanın yeniden dengeye kavuşturulması da gereklidir; kurumların sosyal merkezlerinin ülke içine dengeli bir biçimde dağıtılması sorunu bunun en iyi örneklerinden biridir: günümüzde, bu merkezlerin % 63’ü Lizbon' da, yalnızca °/o 1’i iç kesimdedir. Ama güneyin ve sınır bölgesinin ıssızlığına (nüfus yoğunluğunu ve dinamizmini veren haritalar bunu kanıtlamaktadır) karşılık kent merkezlerindeki ve sanayi kuruluşlarındaki elektrik tüketimi, hastane sayısı, karayolu ve suyolu ulaşımı, bir doktora düşen hasta sayısı büyük çelişkiler yaratacak kadar farklılık gösterir.
TARİH
uluslaşma öncesinde Portekiz
Ülkeye ilkin Fenikeliler, Kartacalılar ve Yunanlılarla akrabalıkları olan kabileler yerleşti. Bunların direnişini kırmak için Romalılar, uzun seferler düzenlemek zorunda kaldılar. İ.Û. II. yy.'da yarımadanın batısı fethedildi. Augustus, Lusitania eyaletini kurdu. V. yy.’da bu eyalet, Alenler ve Süevler, daha sonra da Vizigotlar tarafından istila edildi. 711'de başlayan İslam egemenliği, Porto bölgesini fetheden Asturias kralı Alfonso III (866-910), ardından Duero ve Mondego arasındaki bölgeyi kurtaran (1064) Castilla kralı Fernando I tarafından düzenlenen seferlerle sarsıldı.
Portekiz krallığı'nın kuruluşu Bourgogne sülalesi
Tajo'ya kadar savaşan Leön kralı Alfonso VI, Portekiz kontluğunu (Porto bölgesi) evlilikdışı kızı Teresa’nın kocası Bour- gognelu Henrique’e verdi. Böylece bu bölge, aynı lehçenin konuşulduğu Galicia’dan ve yarımadanın geri kalan bölümünden yapay olarak, ama kesinlikle ayrıldı (1097). Braga'nın başpiskoposluk durumuna yükseltilmesini (1104) sağlayan Henrique, Portekiz'i dinsel bakımdan Castilla'dan kurtardıysa da müslümanla- rın Lizbon ve Santaröm'i yeniden ele geçirmelerini önleyemedi. Ölümünü (1114) izleyen karışıklıklar döneminden sonra oğlu Afonso Henriques (1128-1185), Portekiz'in bağımsızlığını benimsedi. Soyluluğun desteğiyle, Portekiz'i Castilla'ya bağlayan her türlü ilişkiye son verdi. Urik’te Mağribliler'e karşı kazandığı zaferin (1139) sağladığı saygınlık, kral unvanını almasına yol açtı ve 1143'te Castilla, bu unvanı kabul etti.
Portekiz, müslümanlık zararına G.'e doğru yayılmasını sürdürdü. Coimbra'yı başkenti yapan, Templierler ve Hayırseverleri Mondego ve Tajo arasına yerleştiren Afonso I Henriques, 1147'de Santaröm ve Lizbon'u, ardından Sintra’yı aldı ve Alentejo'nun bir bölümünü işgal etti. Ardılları, kısa sürede portekizlileşen İspanyol Santiago ve Calatrava tarikatlarına dayanarak ve Güney’deki müslümanları daha kolay yenebilmek üzere kutsal toprağa yönelik haçlı seferlerinin yönünü değiştirmekten çekinmeyerek, Afonso l'in fetih seferlerini sürdürdüler. Gerçekte fetih hareketi, ancak Afonso ll'nin (1211-1223) portekizli birliklerinin katıldıkları Las Navas de Tolosa savaşı'nda (1212) Muvahhitler'in uğradığı bozgundan sonra hızlandı ve Afonso ili döneminde (1248-1279) Algarve'nin alınmasıyla tamamlandı (1249).
Fethedilen ve müslümanlarla yahudilerin 1497'ye kadar yaşamaya devam ettikleri bölgeler, yalnız kuzeyden gelen ve oralarda porto lehçesini yayan kolonlar tarafından değil, ayrıca Alcobaçalı Citeaux tarikatı üyeleri ve Aziz Augustinus piskoposluk kurulu üyeleri gibi laik ya da kilise mensubu yabancılar tarafından da hemen ekime açıldılar. Özellikle Sancho I döneminde (1185-1211) büyük sayıda gelen ve daha önceki senyörlüklerden bağımsız merkezlerde toplanan göçmenler, hükümdardan ayrıcalık fermanları aldılar.
XIII. yy. ortasında Portekiz'in ülke sınırları kesinlik kazanırken, kurumlan da kısmen kesinlik kazandı. Daha XI. yy.’dan beri babadan oğula geçmeye başlayan krallık, gerçekte tüm yetkileri kendi elinde tutuyordu. Ancak Vizigotlar döneminde kralların seçilerek tahta çıkmalarını anımsatan halk onayı yönteminin uygulanması, Cortes’lerin kurulmasına yol açtı. Bilinen ilk Cortes, henüz ancak din adamları sınıfıyla soyluluğun temsil edilmelerine (1211) rağmen, Portekiz yasalarının ilk öğelerini de hazırlayan Coimbra Cortesi' dir. Bu tarihe kadar krallık otoritesi, ancak çok zengin bir din sınıfının ve kendi toprakları üzerinde adaleti uygulama ve vergileri toplama hakkını ele geçirerek etkili bir feodalitenin kadrolarına katılan bir soyluluğun ayrıcalıklarıyla sınırlıydı. Ancak feodaliteyle din adamları sınıfının gösterdikleri gelişmeden rahatsızlık duymaya başlayan Afonso II, babasının şansölyesi Juliâo'nun da yardımıyla, bütün mülkiyet senetlerini (inquiriçöes) denetleterek ve amortizaçâo yoluyla din adamlarının taşınmaz mal sahibi olmalarını yasaklayarak, bunlara ilk önleyici darbeyi indirdi.
Çatışma Sancho II döneminde (1223 -1248) de sürdü, ancak papa onu tahttan indirerek yerine küçük kardeşi Afonso’yu geçirdi (1245) ve buna karşılık yeni kral, kilise haklarına saygı göstereceğine söz yermek zorunda kaldı (Paris paktı, 1245). Ülkenin kuzeyine çekilen Sancho, Castilla'nın desteğine rağmen, sonunda Toledo’ya sığınmaktan başka bir yol bulamadı (1248). Bunun üzerine Afonso III, Portekiz kralı olarak tanındı. Bu galibiyetten sonra, Paris paktı’nın hükümlerini uygulamayı reddetti ve din adamları sınıfının haklarını daha da kısıtlamakla yetinmeyerek Leiria Cortesi’ne kentlerin temsilcilerinin de katılmalarını ilk kez olarak kabul etti (1254). Böylece, feodalitenin XIII. yy. başında gösterdiği gelişmeyi engellemek için burjuvaziye dayandı. Bu da, burjuva sınıfına krallık hizmetine girmek olanağını sağladı.
Görevleri uzmanlık isteyen bu hizmetlilerin en kültürlü üyeleri olan hukukçular, hükümdarın ayrıcalıklılara karşı ordenaçoes yazmasına ve uygulatmasına yardımcı oluyorlardı. 1290'da Lizbon Üniversitesini kuran (1308’de Coimbra'ya nakledilen bu üniversite, 1338-1354 ve 1377-1537 arasında yeniden Lizbon'a taşındı) ve porto lehçesini ulusal dil durumuna getiren Dionisio döneminde (1279 -1325) krallık otoritesini güçlendirme siyaseti, kent burjuvazisinin desteğiyle sürdürüldü. Bu desteğe karşılık, kent burjuvazisinin iktisadi etkinlikleri desteklendi. Daha XII. yy.'da balıkçılık, denizciliği geliştirmişti. Çok geçmeden portekizli tüccarlar, Brugge ve Londra'ya sık sık giderek, buralara balık, tuz, şarap, sıvıyağ ve deri satmaya başladılar.
Dionisio’nun ardılları Afonso IV (1325 -1357) de Pedro I (1357-1367) de onun izinden gittiler ve ülkenin denizaşırı yayılması yolunda etkinlik gösterdiler. Ancak 1348'deki veba salgını sırasında nüfusu yarı yarıya azalan Portekiz, XIV. yy.’da ağır bir iktisadi bunalımla karşılaştı. Bu bunalımı sona erdirmek için Fernando I (1367 -1383), yabancıların güçlü rekabetiyle savaşan portekizli armatörleri destekledi ve bir tür sigorta şirketi kurdu. Ayrıca mülk sahiplerini topraklarını işlemeye zorlamak için, ekilmeyen topraklara krallık yararına elkonulacağını bildirdi (1375). Ancak bu çabalar yetersiz kaldı ve hükümdarın Castilla’da izlediği serüvenci siyaset, durumu daha da ağırlaştırmaktan başka bir sonuç vermedi.
Müttefiki Castillalı Juan l’le nişanlı olan kızı Beatriz’den başka vâris bırakmaması, tehlikeli bir veraset bunalımına yol açtı. Castillalı adaylıktan yana olan soyluluk ve Portekiz’in bağımsızlığını portekizli bir prensin egemenliği altında korumaya kararlı burjuvazi, bu bunalım sırasında açık bir çatışmaya girdiler (1383-1385). Aviz (ya da Avis) tarikatının başkanı, Pedro l'in evlilikdışı oğlu ve Fernando'nun üvey kardeşi olan Joâo, İngiliz desteğiyle iktidara getirildi ve Coimbra Cortesi de bu adaylığı onayladı (1385). Joğo I (1385-1433) ve başkomutanı Nuno Alvares Pereira, Aljubarrota'da Castillalılar'ı İngiliz paralı askerlerin desteğiyle yenerek (1385), Portekiz’in bağımsızlığını sağlamlaştırdılar. 1411'de Castilla ile yapılan barış ve daha 1387’de Joâo l'in Lancasterli Philippa ile evlenmesi sonucu güçlenen İngiliz ittifakı, Portekiz’in bu bağımsızlığını pekiştirdi. Bunalım yeni krala, Corteslerde egemen bir rol oynamaya başlayan burjuvaziye dayanarak soyluluğun hak iddialarını daha küçük boyutlara indirme olanağını sağladı.
XV. yy.’da portekiz yayılmacılığı gelişme gösterdi. Bilimsel araştırmalar (Bilge Al- fonso X ve iber Yahudileri’nin gökbilim cetvelleri) ve gemi yapımındaki ilerlemeler (kıç bodoslama dümeni; 1439-40'ta yapılan karavela), tehlikeli yolculukları olanaklı duruma getirdi. Bu yolculukların, Portekiz'in göreli kalabalıklığı, güçlü Castilla zararına kıtasal bir yayılma siyaseti uygulama olanaksızlığı, buğday kıtlığı, artan balık, deri ve boya maddeleri talebi, şekerkamışı yetiştirilmesine uygun yeni topraklar arayışı, Algarve’de kurulmaya başlanan şekerkamışı cendereleri için köle bulma zorunluluğu ve Batı’daki ticareti zorlaştıran altın sıkıntısı gibi çeşitli nedenleri vardı, iktisadi bunalımın yıkıma uğrattığı şövalyeler, Fas’taki Ceuta (Septe) limanını ele geçirdiler (1415). Burjuvalar, 1418’den başlayarak Madeira ve 1432'den başlayarak Asor takımadalarının sömürgeleştirilmesin! ve altın ülkesine erişmek amacıyla Afrika kıyısının keşfini örgütlediler; Bojador burnu aşıldı (1434) ve Rio de Oro’ya ulaşıldı (1436). Kral Duarte'nin (1433-1438) güçsüzlüğünden yararlanan soyluluk, Fas’a savaş açılmasını kabul ettirdi.
[H3]Aviz hanedanı ve deniz egemenliği[/H3
Tanca önündeki yenilgi (1437) ve Afrikalı Afonso V'in (1438-1481) küçüklüğü, Coimbra dükü infante Pedro’ yu birinci plana getirdi; yengesi kraliçe Aragönlu Leonor zararına Cortes, naipliği ona verdi (1440); hukuku derleyip standartlaştırmak amacıyla "Afonso buyrukları” çıkarıldı. Burjuvalarca yeğlenen barışçıl yayılma gelişti; Madeira'yı ve Asor adalarını buğday tarlaları, ardından kamış plantasyonları kapladı; kâşifler sahra sınırını aştılar ve zencilerin ülkesine ulaşarak onlarla daha elverişli ticaret ilişkileri kurdular. ilk Portekiz altın parası olan cruzado, 1457'de basıldı. Ancak büyük senyörler tarafından teşvik edilen genç kral, naibin ayaklanmasına yol açtı. Alfarrobeira' da öldürülen (1449) naibin yaptığı olumlu işler de, bu kavgaya karışmamak ihtiyarlığını gösteren ve "Gemici” denilen kardeşi Henrique'e mal edildi. Faslılar’a karşı yeniden başlayan savaşta FaslIlar, Alcâcer Ceguer (bugün Kasrussagir) [1458], Tanca ve Arzila (1471), Safi (1508) ve Mazagan (bugün El-Cedide) [1514] gibi yerleri kaybettiler; buna karşılık Mağrib yönündeki castilla ilerlemesi D.'ya doğru (Oran ve Tlemsen bölgesi) yön değiştirdi. Ancak Gine’deki ticaret, salt özel girişimle yürütülebilecek kadar verimliydi (altın, köle, fildişi, cennetbiberi ve zamk).
1469'da bu ticaret, yıllık 200 000 reislik bir ödeme ve her yıl Sierra Leone ötesinde 100 fersahlık bir kıyı şeridi keşfetmek yükümlülüğü karşılığında Fernâo Gomes'e kiralandı ve 1474'te bu imtiyaz, tahtın vârisi prens Joâo'ya geçti. Krallığın artık iki ereği vardı: Batı’daki adaları ve toprakları keşfetmek, Afrika’nın güneyinden Hindistan deniz yolunu bulmak. Batıda, 1460'ta bulunan Cabo Verde ve Asor adaları, Portekizlileri Kolomb'dan önce Nevvfoundland kıyılarına ulaştıran yolculuklar için üs olarak kullanıldılar ve bu yolculuklardan Kolomb da yararlandı. Afrika’da 1471 seferi, Sâo Tomö ve Annobön'un bulunmasına, ekvatorun aşılmasına yol açtı. Castilla’nın artan gücünden öncelleri gibi korkan kral Afonso V, hükümdarlığının son yıllarında Enrique IV’ ün (öl. 1474) veliahtı Castilla infantası Juana ile bağlaşarak bu krallık içinde söz sahibi olmaya çalıştıysa da başaramadı.
Soyluları yola getirmeye karar veren Joâo II (1481-1495), Bragança (1483) ve Viseu (1484) düklerini öldürttü. Düzenli olarak keşif seferleri düzenledi ve yeni bulunan ülkelerin işletmeye açılmalarını sağladı. Diogo de Azambuja'nın Gine'de (bugün Gana) kurduğu Sâo Jorge da Mina kalesi (1482), daha sonraki seferlerin uğrak yeri durumuna geldi. 1482'den başlayarak Diogo Câo, Zaire'ye ve Angola’ daki Santa Maria burnuna portekizli padâo'ları (padröes) [buraların sömürgeleştirildiğini gösteren kolonlar] yerleştirdi. Pyero da Covilhâ Hindistan'ı keşfetmeye ve Etyopya’yı denetlemeye giderken, Bartolomeu Dias Fırtınalar burnunu (bugün Ümit burnu) aştı ve Hint okyanusu’nu buldu (1487). 1484’te Portekiz kralının gemi vermeyi kabul etmediği Kolomb, Castilla hesabına yaptığı ilk yolculuğundan (1492 -93) dönerek Hindistan’a batıdan ulaştığını açıkladı. Joâo II doğu yolunun üstünlüğüne inanmayı sürdürürken papa Alexander VI, 1493'te yayınladığı Calixtus III bullasıyla Portekiz'e tanınan denizcilik bölgesini, Cabo Verde adalarından 100 fersah uzaklıktaki bir meridyenin doğusuyla sınırlandırdı. Gizemli Batı adalarına çok önem veren Lizbon sarayı, sınırı Cabo Verde takımadalarının 370 fersah batısından geçirtti (Tordesillas antlaşması, 1494).
Talihli Manuel I döneminde (1495-1521)
Vasco da Gama, Uzakdoğu ürünlerini İskenderiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırma tekelini o zamana kadar ellerinde tutan müslüman tüccarların düşmanlığıyla da karşılaşmasına rağmen, Hindistan’a ilk deniz yolculuğunu başardı. Gemilerinin ve topçu kuvvetlerinin üstünlüğünden yararlanan Portekizliler, yerel sultanlıkları cezalandırdılar, müslümanların ticaretini bozdular ve boğazlardaki kaleleri ele geçirerek birkaç yıl içinde Hint okyanusu’na egemen oldular: Vasco da Gama, Kaliküt’ü topa tuttu (1502); Koçin, Cannanore ve Ouiloa genel valiliğine getirilen Francisco de Almeida, Afrika kıyısında tabyalar kurdu (1505) ve Diu’da Mısır donanmasını yok etti (1509); Albuquerque, 1507 -1515 arasında Socotora, Maskat, Goa, Malakka ve Hürmüz'ü aldı. Malakka’ya 1509’da gelen Portekizliler, baharatın daha doğudaki Molük adalarından geldiğini öğrenince, 1512'ye doğru orada bir ticaret kolonisi (Ambon) kurdular. Macellan’ın geçişine (1521) rağmen takımada, Zaragoza antlaşması’ndan (1529) sonra Portekiz'in malı oldu. Siyam’a, Kampuçya’ya, Dai Viet’e, Makao imtiyazını ele geçirdikleri (1557) kanton bölgesinde Çin’e (1514 ya da 1517) ve Japonya’ya (1542) çıkan Portekizliler, böylece Asya pazarlarının keşfini tamamladılar.
Bunun üzerine "denizin bu ve öteki kıyısında Portekiz ve Algarveler kralı; Afrika’da Gine’nin ve Etyopya, Arabistan ve İran fetih, denizcilik ve ticaretinin senyörü” unvanını alan ve Goa'da bir genel vali tarafından temsil edilen hükümdar, bu keşiflerin kazancını kendi tekeline almak isteğiyle uzak ülkeler ticaretini Casa da Guinö adlı bir rejiye emanet etti; 1482-83’te Casa da Guinâ e Min? adını alan bu reji, daha sonra Casa da India e da Guine'ye katıldı (1499). Filolar halinde bir araya gelen gemiler, Paskalya'da Lizbon'dan ayrılıyor ve muson rüzgârları sayesinde eylülde Kaliküt, Koçin ya da Goa'ya varıyorlardı. Bu limanlardan yola çıkan başka gemiler, baharat pazarları olan Malakka ya da Ternate’ye gidiyor, başka Portekizliler de bu baharatı, ayrıca Lizbon’da daha yeni kurulan metalürji sanayisinin ürünleri olan Avrupa tekniğinin son buluşlarını (saat, arkebüz, top) da ona ekleyerek Japonya, Çin ve İran’a satıyorlardı. Geri dönen filo da Portekiz kralının, Avrupa’daki Asya baharatı, adalar şekeri ve zenci köle piyasalarında egemenlik kurmasını sağlıyordu. Tabyaları dışında Portekiz'in, denizaşırı bölgelerde geniş toprakları yoktu. Ancak Portekizlilerin etkinlikleri de yalnız merkantil amaçlı değildi; cizvitlerin misyonerlik girişimleri (aziz FRANCİSCO DE JASO), zorla hıristiyanlaştırma çabaları, tüm Üzakdoğu’da yer yer küçük hıristiyan topluluklarının oluşmasına yol açıyor, Japonya ve Çin’in hıristiyanlaştırılmasına zemin hazırlıyordu. Portekizliler aracılığıyla Avrupa uygarlığı, Kongo krallığı ve Japon imparatorluğu gibi birbirinden çok farklı çevrelere girdi.
Kâr sağlanmasını geciktiren uzun yolculuklar, masraflar ve özellikle baharat ticareti tekelini korumanın olanaksızlığı, Portekiz kralının kazancını çok kısıtlıyordu. Bunun üzerine Lizbon sarayı, Uzakdoğu’ daki çabasını azaltmaya, Fas'taki topraklarını bırakmaya (Tanca, Ceuta [Septe], Azemmur ve Mazagan dışında) ve Atlas okyanusu'ndaki topraklarına yönelmeye başladı. Hemen hemen Portekiz’in tekelinde olan ve Madeira, Asor, Cabo Verde ve Sâo Tomö adalarında yeterince üretilemeyen şekerkamışı, 1500'de Pedro Alvares Cabral tarafından portekiz mülkü ilan edilen "Brezilya ormanı” bölgesinde neredeyse sınırsız bir yayılma alanı buldu. Brezilya’yı fransız korsanlardan kurtarmak isteyen Joâo lll’ün buyruğuyla Martim Afonso de Sousa, Sâo Vicente’den başlayarak bu ülkeyi sömürgeleştirmeye girişti (1532). XVI. yy.'ın ikinci yarısında Brezilya plantasyonları, Gine ve Angola’daki köle ticareti acentalarının gelişmesine yol açtı. Köle ticareti tekelini hemen hemen tümüyle ellerinde tutan Portekizliler, sömürgelerine ve İspanyol Amerikası'na da köle satarak, Uzakdoğu ticaretine gerekli olan parayı sağladılar.
Tipkı iktisat gibi, düşünce ve sanat (manuel üslubu) kültürü de bir gelişme gösterdi ve altın çağına Joâo III döneminde (1521-1557) yaşadı. Papa Paulus lll’ten Portekiz’ş yerleşmeleri iznini aldığı (1547) Cizvitler Evora’da kendi üniversitelerini kurarlarken kral, Lizbon Üniversitesi’ni kesin olarak Coimbra'ya nakletti (1537). Portekiz, Katolik Reformu'nun kalelerinden biri durumuna geldi. Büyük yahudi topluluğuysa, kendisine yönelik düşmanlığa rağmen, hem düşünsel hem de iktisadi alanda çok önemli bir rol oynadı.
Ispanya'yla birleşme (1580-1640)
Castilla'nın yayılmasından her zaman büyük bir kaygı duyan Portekiz krallan, evlenmeler yoluyla kendi yararlarına birleşmesini hazırlamışlardı. Ancak ilkin Aviz sülalesi silindi; çağdışı bir haçlı seferi görüşünden kendini kurtaramayan kral Sebastiao (1557-1578), Alcaçar Ouivir’de Faslılar’a yenilerek yok oldu (1578). Ailenin son temsilcisi olan ardılı Kardinal Henrique de ocak 1580’de öldü. Crato prioresi dom Antönio'nun hak iddialarına rağmen Portekiz, portekizli prenseslerin oğlu ve torunu olan ve Santaröm’ de kral ilan edilen Felipe ll'nin ordusu tarafından ele geçirildi (1580). Alcantara'da Alba düküne yenilen Crato prioresiyse, 1583’e kadar Asor adalarında tutunmayı başardı. Gerçekte iki taç tek kişide birleşmişti ve Felipe II, Portekiz’in özerkliğine saygı göstereceğine söz veriyordu.
Ama küçük krallığın halkı atılganlığını yitirmedi; iber birliği Portekiz halkına, İspanyol sömürgelerine sızmak ve buraları kendi yararına işletmek olanağını verdi. Yalnız koşullar eskisi kadar elverişli değildi; Büyük Abbas I döneminde İran’ın güçlenmesi, Hindistan’da Moğol imparatorluğu' nun kurulması ve Japonya’da çoğunluğun zaferi, Portekizlilerin bu ülkeler üzerindeki etkisini sarsmıştı. Felipe II, Lizbon baharat pazarını ayaklanan Hollandalılar’a ve düşmanca davranan ingilizler’e kapatınca, kuzeyli gemiciler Uzakdoğu’ya sefer düzenlemeye başladılar ve Portekizliler ile aynı topraklara yerleşerek, onların ticaretine değilse de tekellerine son verdiler. AsyalI hükümdarlar, İngilizler ve özellikle HollandalIlar, Portekiz’in uzun bir hat üzerinde yer alan ticaret acentalarını yavaş yavaş ortadan kaldırmaya giriştiler.
Portekiz ve Brezilya'nın sömürgeleştirilmesi
1624’ten başlayarak HollandalIlar, Brezilya’ya ve Afrika ticaret acentalarına (Sâo Tomö, Sâo Paolo de Luanda) yerleşirlerken (1641), Portekizliler yenilgilerinden İspanyol krallığı’nı sorumlu tutuyorlardı. Katalonya ayaklanmasından ve Richelieu’ nün dolaylı desteğinden yararlanan Portekizliler, 1 aralık 1640'ta ayaklanarak, aralarında Vasconcelos'un da bulunduğu bazı hükümet üyelerini öldürdüler ve Bragança dükünü Joâo IV (1640-1656) adıyla kral ilan ettiler. HollandalIları Afrika ticaret acentalarından (1643,1648), ardından Lizbon sarayı yararına ayaklanan Brezilya'dan (1654) kovma başarısını gösterdilerse de Asya’daki durumlarının bozulmasına boyun eğmek zorunda kaldılar. (PORTEKİZ SÖMÜRGE’ İMPARATORLUĞU.) Uzun ve masraflı bir savaştan sonra ve Portekiz soyluluğunun büyük bir bölümünün desteğine rağmen ispanya, Ceuta'nın kendisine bırakılması karşılığında Portekiz’in bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldı (1668'de onaylanan Lizbon antlaşması). Bunun üzerine castilla dili Portekizce ikidilliliği ortadan kalktı ve transız edebiyatı, ardından transız "felsefesi” etkisini göstermeye başladı.
Tehlikeli bir monarşi bunalımından (1667’de Afonso Vl'nın [1656-1683] Asor adalarına sürülmesi; Pedro ll’nin naiplik [1667-1683] ve hükümdarlığı [1683-1706]) ve bir colbert- çilik denemesinden sonra Portekiz, iktisadi geleceğini İngiltere’nin iktisadi geleceğine bağladı. Lord Methuen antlaşmasıyla (1703) İngiliz pazarı, Madeira ve Porto şaraplarına açıldı; buna karşılık Büyük Britanya, buğdayını ve yünlü kumaşlarını salt bağ tarımına yöneltilen Portekiz’de serbestçe satabilecek ve Brezilya ticaretine katılabilecekti. Ayrıca Hindistan, Doğu Afrika, Zanzibar ve Mombasa'daki acentalarını (1698), Batı Afrika'daki Annobön ve Fernando Poo adalarını bırakan (1778), Fas'tan kesin olarak ayrılan (Mazagan, 1769), ulusal iktisadı canlandırmaktan genel olarak vazgeçen monarşi, Tordesillas antlaşması’yla ispanya'ya bırakılan topraklar zararına B.’ya doğru uzanan kendi Amerika sömürgesini işletmeye yöneldi. 1696’da Minas Gerais'de bulunan altın (1 000 t'u aşkın olduğu sanılıyor) ve elmas (Diamantina 1725'e doğr. kuruldu), Antiller'in gelişmesiyle birlikte Portekiz tekelinden çıkan şeker, tütün ve kakaodan daha çok kazanç sağlamakla birlikte, gitgide daha çok afrikalı köle gerektiriyordu. Brezilya, ayrıca İspanyol sömürgeleriyle verimli bir kaçak ticaret olanağı da sağlıyor ve bu yüzden Portekiz, rıo de la Plata'daki Sacramento mevziinde tutunmak için iyice zorlanıyordu. Ancak sonunda bu tele, 1778'de kaybedildi.
Joâo V'in (1707-1750) oğlu Josö (1750 -1777), 1770’te Pombal markisi yapılan Carvalho e Melo’yu hükümetin başına getirdi. Çok sert bir polis rejimi kurarak bir aydın despotluğu denemesine girişen Pombal, Portekiz üzerindeki kilise etkisini azalttı, soylulara karşı, ülkeden kovulan (1759) cizvitlere karşı, manastır tarikatlarına karşı çok sert davrandı. 1755 depreminden sonra Lizbon’un yeniden kurulma olanağını sağlayan Brezilya altınıyla, Portekiz ve Brezilya arasındaki ticaretle görevli ayrıcalıklı şirketler, Alto Douro şarapçılık şirketi, tekstil sanayileri, vb. paraca desteklendilerse de Pombal, Portekiz'i iktisadi bağımsızlığına kavuşturma başarısını gösteremedi. Josâ'nin kızı ve vârisi Maria I (1777-1816), tahta çıkar çıkmaz bakanın görevine son verdi ve izlenen siyaseti temelden değiştirdi; akli dengesini yitiren kraliçe, 1792’de iktidarı geleceğin Jo- âo Vl'sı olan oğluna bıraktı.
Devrim Fransası'na karşı ispanya saflarında savaşa katılan Portekiz, saf değiştiren ispanya'nın saldırısına uğradı (“portakallar savaşı", 1801) ve Olivença'yı kesin olarak yitirdi. İngiltere'yle bozuşmayı ve abluka uygulamayı kabul etmeyen Portekiz, 1807’de ilkin Junot'nun birlikleri tarafından istila edildi; bunun üzerine her türlü direnişten vazgeçen krallık ailesi, Brezilya'nın yolunu tuttu.
ispanya örneğini izleyen Portekizliler, mayıs-haziran 1808'de transız işgalciye karşı ayaklandılar. Portekiz’e çıkan Welles- ley, Sintra’da Junot'ya boyun eğdirdi (30 ağustos 1808). Soult (1809) ve Massena (1810-11) komutasındaki saldırıların başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Portekiz, Fransızlar'dan kurtuldu.
Portekiz'in gerilemesi
Bir krallık durumuna getirdiği Brezilya’ da kalmayı yeğleyen Joâo VI (1816-1826), Portekiz hükümetini naiplik kuruluna ve ordu komutanı general Beresford’a bıraktı. ispanya örneğince Porto'da düzenlenen askeri bir ayaklanma mutlakıyetçi rejimi devirdi (ağustos 1820). Ocak 1821'de toplanan Cortes, Engizisyon’u kaldırdı ve kralın dönmesini istedi. Lizbon’a dönen Joâo VI, Cortes'ten çıkan liberal anayasayı kabul etti (1822). Cortes’in beceriksiz tutumundan yararlanan Joâo Vl’nın oğlu Pedro, kendini Brezilya imparatoru ilan etti (1822) ve 1825'te Portekiz, Brezilya’nın bağımsızlığını tanıdı. Joâo Vl'nın küçük oğlu Miguel, mutlakıyetçiliği yeniden kurmaya giriştiyse de başarısızlığa uğrayınca Fransa’ya kaçmak zorunda kaldı. Hükümdar ölünce, Brezilya imparatoru Pedro I (Portekiz kralı Pedro IV), yedi yaşındaki kızı Maria ll’yi kraliçeliğe getirdi ve amcası Miguel ile nişanladı; ardından 1826 Fermanı'yla, Portekiz’de çiftmeclisli bir yönetim oluşturdu.
Canning’in himayesine bırakılan genç kraliçeyi 1828’de iktidardan uzaklaştıran Miguel, kendini kral ilan ederek acımasız bir mutlakıyetçilik uygulamaya başladıysa da 1830 devrimi'yle etkili koruyucularını kaybetti. Pedro I Brezilya'dan ayrıldı (1831), Miguel'e karşı ayaklanan Asor adalarına gitti, ardından Porto’ya çıktı (1832). Lizbon’ş döndükten (1833) sonra Dörtlü İttifak'ı, Evora Monte’ de teslim olan (1834) Miguel'in kovulmasına razı etti. 1826 Fermanı yeniden yürürlüğe girdi, dinsel tarikatlar kapatıldı, siyasal yaşam ılımlı fermancılar ve 1822 Anayasası’na dönülmesini isteyen liberal eylülcülerden oluşan iki hizbin rekabeti çerçevesinde örgütlendi. On beş yıllık bir süre boyunca ülke, bir iç savaşımlar dönemi yaşadı. 1852 Ek antlaşması’yla getirilen ve çok az vergi ödeyenlere de seçme hakkı tanıyan tek dereceli bir seçim sistemi, % 80’i okuma yazma bilmeyen Portekizlilerin % 25’ini seçmen durumuna getirdi. Parlamenter rejim bir dış görünüş olarak kaldı; seçimler, tahta dayanan ve yönetici sınıfları hoşnut etmekle yükümlü hükümet tarafından hazırlanıyordu. Mâliyenin kötü yönetilmesi, iktisadi gelişmeyi yavaşlattı. Kral Pedro V (1853-1861) ve kral Luis (1861-1889) dönemlerinde, kilise mallarının satışa çıkarılması, sömürgelerde köleliğe son verilmesi ve medeni kanunun kabulü (1867) gibi bazı reformlar yapıldı.
Serpa Pinto gibi değerli subaylar, 1877'den başlayarak Angola ve Mozambik arasındaki bölgeleri keşfettiler. Ancak Portekiz, Leopold H’nin Kongo boyunca giriştiği tecavüzlerle karşılaştı ve Berlin kongresi (1885) Portekiz’e yalnız sağ kıyıdaki iki kasabayı bıraktı. Ardından Cape’ den Kahire'ye kadar kesiksiz bir İngiliz toprakları şeridi oluşturmak isteyen Cecil Rhodes'in entrikalarıyla karşılaşan Portekiz, Nyasa’daki bir ayaklanma (1890) nedeniyle İngiltere’nin verdiği bir ültimatom karşısında, Afrika’daki iki büyük sömürgesini birbirine bağlamaktan vazgeçmek zorunda kaldı (1891). Carlos I döneminde (1889-1908) monarşi, bütçe sıkıntılarını artıran ve cumhuriyetçi propagandayı kolaylaştıran savurganlığı sonucu, halk desteğini açıkça yitirdi. Joâo Franco’nun bir diktatörlük kurmasına (1906-1908) göz yuman kral, büyük oğluyla birlikte sokak ortasında öldürüldü. İkinci oğlu Manuel II (1908-1910), otoriter rejimden vazgeçti ve askeri bir darbeyle iktidardan uzaklaştırıldı. 5 ekim 1910'da Cumhuriyet ilan edildi.
Cumhuriyet (1910-1926)
Kamuoyu üzerinde büyük bir etkisi olmayan ve devrimci eğilimli sendikalarla çoğunluktaki kralcılar arasında sıkışıp kalan küçük cumhuriyetçi aydınlar grubu, kesin önlemler aldı. Bir Kurucu meclis toplayarak kongregasyonları dağıttı, Kilise ve Devlet arasındaki bağları kopardı, askerlik yoklamasını, laik ve zorunlu öğrenimi başlattı, grev hakkını tanıdı. Gerçekten demokratik bir nitelik taşıyan 1911 Anayasası, iyi işlemedi; kralcı ayaklanmalar, hukuk dışı askeri önlemler hükümet istikrarsızlığına eklenerek, 1911-1926 arasında birbirini izleyen yirmi kadar ihtilal ve kırk kadar hükümet değişikliğine yol açtı. Birinci Dünya savaşı sırasında, daha eylül 1914'te Portekiz sömürgelerine saldırıya başlayan Almanya, 9 mart 1916'da Portekiz'e savaş ilan etti. Portekiz’in itilaf devletleri safında Fransa’da savaşa katılması, genç cumhuriyete Ouionga (Mozambik) bölgesinden başka bir şey kazandırmadı.
korporatif birlikçi Cumhuriyet (1926-1974)
Mayıs 1926'da general Gomes da Costa, Braga garnizonunu ayaklandırarak hükümeti devirdiyse de çok geçmeden general Oscar Carmona tarafından işbaşından uzaklaştırıldı. Nisan 1928'de Cumhurbaşkanlığına seçilen general Oscar Carmona, 1951'de ölene kadar her yedi yılda bir yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. 1928’de Maliye bakanlığına getirdiği profesör Antönio de Oliveira Salazar, 1932’de Başbakanlığa yükseldi. Salazar, yeni rejimin en güçlü kişisi durumuna geldi. Korporatist bir rejim kuran yeni anayasa, 1933’te yürürlüğe girdi. Ulusal iş statüsü (1933), işçileri ulusal sendikalara üye olmaya zorluyor, işverenler gremiolar’da (korporasyonlar) bir araya geliyorlardı.
1934‘te de grev yasaklandı. Tüm çabasını bütçe denkliğini sağlamaya yönelten Salazar, daha 1928’de bu amacına ulaştı. Portekiz ve Vatikan’ı barıştıran "Yeni devlet”, ihtiyatlı bir dış siyaset izledi. Ispanya savaşı sırasında açıkça Franco’dan yana davrandı, ikinci Dünya savaşı'nın başında tarafsızlığını korudu, daha sonra Büyük Britanya (1943) ve ABD’ye (1944), Atlas okyanusu’nu denetlemek üzere Asor adalarından yararlanmak olanağını sağladı. Savaştan sonra, Portekiz’in iktisadi sıkıntısı bir artış gösterdi. 1951’de general Francisco Higino Craveiro Lopes, ölen Carmona’nın yerine geçti. 1958'de, resmi aday olan amiral Amârico Tomâs seçildiyse de, muhalefetin adayı general Humberto Delgado oyların % 25’ini kazandı. Ocak 1959’da general Humberto Delgado, Brezilya elçiliğine sığındı, sonra da ülke dışına gitti. Porto piskoposu Monsenyör A. Ferreira Gomes'in Portekiz’e dönmesi yasaklandı (şubat 1960).
O sırada Delgado ile ilişkide olan yüzbaşı Galvâo’nun Santa Maria gemisini durdurarak denetlemeye kalkması, dünyanın dikkatini Portekiz’deki rejim üzerine çekti (ocak 1961). 1 ocak 1962’de Beja'da patlak veren bir ayaklanma, kısa sürede bastırıldı. Mayıs 1962'de yeni ayaklanmalar patlak verdi.
Portekiz, sömürge topraklarında da ciddi güçlüklerle karşılaştı. 1953’te Hindistan Cumhuriyeti’yle, Goa, Damân ve Diu iç sömürgelerinin statüsünü görüşmeyi reddetti. 17 aralık 1961’de hint birlikleri, bu topraklan egemenliği altına aldı. Şubat 1961’de Angola'da karışıklıklar çıktı, iki yıl sonra gerilla savaşı Gine'ye ve 1964’te de Mozambik'e yayıldı.
Gergin bir siyasal ortamda (şubatta Delgado'nun öldürülmesi) yapılan 25 temmuz 1965 başkanlık seçimleri, amiral Amörico Tomâs’ın yeniden seçilmesiyle sonuçlandı.
Bununla birlikte hasta olan Salazar, 16 şubat 1968'de iktidarı bırakmak zorunda kaldı. Yerine Marcelo Caetano geçti ve davranışına demokratik bir görünüş kazandırmakla birlikte aynı yoldan yönetmeye girişti. Ancak denizaşırı sömürgelerdeki durum daha da kötüleşiyordu. Gine-Bissau’da milliyetçiler, yavaş yavaş kendi iktidarlarını kurarak Portekiz birliklerine karşı etkili bir gerilla savaşına başladılar. Angola'da ordu, kentleri elinde tutmakla birlikte asiler, kırları egemenlikleri altına alıyor ve Mozambik’te FRELİMO, ülkenin tüm kuzey kesimini denetliyordu. Birleşmiş milletler genel kurulu tarafından daha önce ve kasım 1972'de bir kez daha kınanan Lizbon’un, diplomatik yalnızlığı, Afrika’da izlediği siyaset nedeniyle daha da yoğunlaştı. Katolik kilisesi de hükümete karşı soğuk davranmaya başladı. Asker kaçaklarının sayıları arttı. Gemlenen ve bastırılan muhalefetin aday göstermediği 28 ekim 1973 seçimlerinde Marcelo Caetano'nun Ulusal halk eylemi partisi, bütün milletvekillerini kazandı. Grevleri ve öğrenci hareketlerini, ordu içindeki çalkantılar izledi. Şubat 1974'te general Spinola’nın, sömürge sorunlarına yalnız askeri değil, siyasal bir çözüm de bulunması gerektiğini ileri sürdüğü bir yapıtının yayımlanması, generalin görevden uzaklaştırılmasına yol açtı. “Yüzbaşılar hareketi", "ordunun siyasete bulaşmama efsanesi" nin geçersizliğini ortaya koydu.
Kaynak: Büyük Larousse