KÖLELİK
1. Köle olma durumu ya da süresi; tutsaklık, esaret, esirlik: Kölelikten kurtuluş. Kölelikle geçen uzun yıllar. (Bk. ansikl. böl.)
2. Bir kimseye ya da bir şeye bağımlılık; tutsaklık boyutlarına varan bir ilgi, tutku, vb; esaret: Uyuşturucu köleliği. Onunki hayranlık değil kölelik Başarı ve para hırsı onda köleliğe dönüşmüştü.
—Fels. Hegel'e göre, bir "ölüm kalım mücadelesi” sonunda, başkasına boyun eğerek hayatta kalmayı seçen bilincin durumu. (Bu tamamen geçici bir bilinç durumudur: gerçekten de, “efendilik, kendi özünün, olmak istediği şeyin tam tersi olduğunu ortaya koyduğu gibi, kölelik de [alm. Knechtkraft] tam olarak gerçekleştiğinde dolaysız varlığının tam tersi bir durum alır; kendi içinde bastırılmış bilinç olarak gelişir ve bir tersyüz oluşla gerçek bağımsızlığa dönüşür" (Tinin görüngübilım, [Phânomenologie des Geistes], "Kendinin bilinci”).
—ANSİKL. Tar. Firavunlar dönemi Mısır’ında köleler, kral ve ailesinin, tapınakların ve devletin ileri gelenlerinin sahip oldukları küçük bir topluluk oluşturuyorlardı (madenciler, paralı askerler, tercümanlar, malikâne yöneticileri vb.). Buna karşılık, birinci Babil krallığı'nda damgalanan, alınan ve satılan (Hammurabi döneminde bir eşek değeriyle) köle, taşınır bir mal olarak görülüyor ve gerektiğinde bir arınma töreninden sonra azat edilebiliyordu. Mezopotamya'da IV. binyıl’dan başlayarak görülen köleliğin kapsamına savaş tutsakları, babaları tarafından satılan çocuklar ve kendi kendilerini satan yoksullar giriyorlardı. Savaş tutsakları, ağır işlerde çalıştırılıyorlardı.
I.Ö. V. yy.'da Yunanistan'da, Attike'deki Laurion madencileri bir yana bırakılırsa, özellikle kırsal yörelerde kölelerin sayısı, en büyük malikânelerde bile azdı. Bunlar genellikle yüksek nitelikli, sürekli ve pek de geniş olmayan ekin (üzüm bağı, sebze bostanı) işlerinde çalıştırılıyorlardı. Orta Yunanistan’da kölelerin varlığı tartışmalıdır; hatta Thukydides’e göre, Peloponisos'ta yaşayan Yunanlılar, genellikle kendi işlerini kendileri görüyorlardı. Ancak I.Ö. V. yy. sonundan başlayarak ve özellikle IV. yy.’da kölelerin sayısı hızla arttı ve madenlerde, bayındırlık işlerinde, sanayi ve hatta tarım üretiminde köle emeği, çok geçmeden özgür emeği bastırdı. V. yy sonunda Attike'deki kırsal kölelerin gayısı 10 000 olarak hesaplanıyor, yani her özgür köylüye bir köle düşüyordu. Kentsel kölelerin sayısı daha çoktu: Pire'deki azatlı listelerine göre, İ.Ö. 340-320 arasındaki 135 azatlının 123’ü kentsel köleydi ve V. yy. sonu için yapılan tahminler, Attike'de yaşayan toplam köle sayısının 150 000 -400 000 arasında olduğunu gösteriyordu. Hellenistik dönemin özelliği, köleliğin coğrafi yaygınlığı (Epeiros) ve kölelerin büyük mülk sahipleri elinde toplanmasıydı; küçük mülk sahipleri, köle besleyemeyecek kadar yoksuldular. Bu dönemde azat işlemlerinin sayısında da artma görüldü; öyle ki MakedonyalI Philippos, Khaironeia’dan (İ.Ö. 338) sonra, askeri güvenlik nedenlerinden ötürü kölelerin azat edilmesini yasakladı. Kölelerin belirli ellerde toplanması, ilk köle savaşlarına yol açtj: İ.Ö. 131'e doğru ve 104-100’e doğru Laurion' da, İ.Ö. 130'da Delos'ta ilk köle ayaklanmaları patlak verdi. Delos, büyük bir alıcı durumuna gelen Batı'ya köle gönderen büyük bir pazardı (II. yy.'da burada günde 10 000 kölenin satıldığı ileri sürülmüştür).
Roma'da köle kullanımı çok erken başladıysa da (On iki levha kanunu), kölelerin yoğun artışına, İ.Ö. III. yy.'dan başlayarak, asıl Roma yayılması yol açtı. Her fetihten sonra, yenilen askerler ve yenilen halklar köleleştiriliyorlardı. Bu durum önemli sonuçlar verdi, iktisadi düzeyde köle işgücü, küçük mülkiyetin dağılmasını ve bunun yerini, özellikle G.’de büyük malikânelerin almasını hızlandırdı. Toplumsal bakımdan, ayaklanma tehlikesi büyüdü (136-132 ve 104-100 Sicilya ayaklanmaları; 73 Spartacus ayaklanması). Kültürel düzlemdeyse, afrikalı, asyalı ve yunanlı okumuş, kölelerin kalıcı bir etkisi oldu. Azat edilen kölelerin sayısı da, kısmen stoacı kuramlar sayesinde arttı. Jâröme Carcopino, Traianus döneminde Roma’ daki kölelerin sayısını 400 000 olarak tahmin eder. Fetihlerin durmasıyla köle akımı da yavaşladı; köle fiyatları arttı. Kölelerin sayısı Geç imparatorluk döneminde de yüksek olmakla birlikte, kırsal yörelerde, kolonlardan oluşan öteki toplumsal kategoriler, özellikle Doğu'da onlara yeğ tutuluyorlardı.
Kuşkusuz Kilise köleliği kınamadı; ancak, gerçekte kardeşlerden oluşan hıris- tiyan bir toplumun örgütlenişi kölelikle bağdaşamazdı. Köleliğin yerini, yavaş yaış kişisel ve soydan geçme bir bağımlı olan sertlik" aldı. Bu biçim, artık yoğun öle satın alma olanağı vermeyen erken Ortaçağ'ın kapalı ve her şeyden önce kırsal iktisat çerçevesine daha uygun düşüyordu. Bu koşullar içinde sski latince "servus" sözcüğü, antik "kök'" anlamını yitirerek, bir dereceye kadar sın'rtı yükümlülüklerle toprağa ya da bir senyöre bağlı kişiyi adlandırmak üzere, seri olarak kullanılmaya başlandı. Ortaçağ latincesinde sclavus sözcüğü de işte o zaman (X. yy.) ortaya çıktı. Ortaçağ’da Balkanlardaki Slav halkların, Batı'daki köle yığınların büyük bölümünü sağladıklarını düşündüren slavus sözcüğünün bir başka biçimi olan bu sözcük, XIII. yy.'da köle (esclave) teriminin türetilmesine yol açtı. Köle olarak Angllar da getiriliyordu ve Verdun, X. yy.'a kadar ispanya'ya gönderilen Slavlar'ın deposu durumundaydı. Ortaçağ köleliği her şeyden önce Akdeniz çevresinde yoğunlaşıyordu (Provence, Roussillon ve Katalonya'daki kentsel ve zanaatçı hizmetkârlar, Kurtuba (Cördoba) halifesinin beyaz ve haremağası tutsakları). Berberi korsanlığı müslüman dünyaya hıristiyan köleler, çöl kervanları da Sudan'dan zenci köleler sağlıyordu. Müslüman dünya da gerektiğinde Ispanya'ya köle sağlıyordu; klasik çağda Sevilla ve Lizbon'da çok sayıda zenci köle vardı.
Zenci ticareti, XVI. yy.’da Avrupa’da genellikle ortadan kalktı. Bununla birlikte, Amerika'nın keşfi, denizaşırı zenci ticaretini yeniden canlandırdı ve köleleştirilen, kırılıp geçirilen yerliler, düzenli bir ticaret konusu durumuna geldiler. Bunun üzerine, tarihin en büyük insan göçlerinden biri başladı. Afrika'da arap zenci köle tüccarlarıyla elbirliği eden yerel hanedanların insan avcılığına, avrupalı tüccarların insan avcılığı eklendi: Afrika’nın batı kıyısıyla (Madeira, Asor, Cabo Verde, Gine, Luanda, Benguela) doğu kıyısındaki (Delagoa, Sofala, Mozambik) Portekiz sömürgeleri, özellikle Amerika yönündeki ilk ihracat merkezlerini oluşturdular.
1-3 milyon arasında köle, Amerika’ya götürüldü. Ancak bu kölelerin çalıştırıldıkları şekerkamışı (Brezilya Nordeste'si ve Antiller) ve pamuk (ABD'nin güneyi) plantasyonlarındaki çalışma koşulları dayanılır gibi değildi. Efendilerinin keyfi tutumları bunların durumlarını daha da ağırlaştırıyor ve birçoğu kaçıyordu (Antiller'deki kaçak zenci köleler). Bunun üzerine Colbert, "Zenci yasası" (1685) denilen bir kararnameyle, Roma hukukuna göre zenci kölelerin medeni durumlarını belirlediyse de onlara hiçbir siyasal ve hukuki kişilik tanımadı.
Çünkü köle, alınabilen, satılabilen ve mübadele edilebilen bir eşya'ydı; ayrıca ne tanıklıkta bulunabilen, ne dava açabilen, ne de bir şeye sahip olabilen bir ehliyetsizdi, ve nihayet, medeni sorumluluğu tanınmamakla birlikte, cezai sorumluluğu tamdı. Buna karşılık, kölelerin de Tanrı'nın kulları olduklarını kabul eden ve bazı durumlarda azat edilebilmelerini de öngören Colbert, mülk sahiplerinin keyfi davranışlarına karşı kâhyalara onları korumak yetkisini de veriyordu. Kölelik yandaşlarının aşırılıkları, XVIII. yy. sonunda köleliğin kaldırılması yolunda bir tepkiye yol açtı. Montaigrıe tarafından ileri sürülen eleştiriyi yeniden ele alan Montes- quieu, Voltaire, Raynal, Marivaux ve Bernardin de Saint-Pierre gibi transız yazarlar, doğrudan doğruya kölelik ilkesine karşı sert bir saldırıya geçtiler. İktisadi alanda Adam Smith, köle emeğinin düşük verimi üzerinde durdu (Milletlerin zenginliği, 1776); daha sonra Rossi, köleliğin teknik ve iktisadi gelişmeyi engellediğini gösterdi (Cours d'conomie potitique [Politik iktisat dersleri], 1839-1841).
Köleliğin kaldırılması, devrim dönemindeki bir ilk ve başarısız girişimden sonra (Konvansiyon’un 16 pluviöse yıl II [4 şubat 1794] tarihli ve 1802'de Bonaparte tarafından yürürlükten kaldırılması Santo Domingo ayaklanmasına yol açan karar namesi), iki aşamada gerçekleşti: köle ticaretinin yasaklanması (İngiltere tarafından 1807, Fransa tarafından 29 mart 1815'te), ardından kölelerin özgürleştirilmesi (İngiltere tarafından 1833'te; Fransa tarafından, 4 mart 1848 kararnamesi'yle kararlaştırılan köleliğin kaldırılmasını ilan etmek üzere Antiller’e giden Victor Schoelcher’in girişimiyle yeni bir kez 1848'de).
Her iki durumda da bir tazminat öngörülüyor ve İngiltere, dinsel tarikatlar ve William Pitt, Castlereagh ve Canning gibi siyaset adamlarının etkisiyle örnek oluyordu; Wilberforce ile Kölecilik düşmanları derneği de bu konuda çok etkili bir rol oynadı. Köleliğin kaldırılması hareketinin öncüsü olan İngiltere hem insancıl, hem de iktisadi nedenlerle (işgücü rekabeti), köleliğin bütün dünyada kaldırılmasını sağlamak istiyordu. Bundan ötürü Castlereagh. Viyana (8 şubat 1815), Aachen (1818) ve Verona (1822) kongrelerinde köle ticaretini mahkûm ettirdi. Köleci ülkelerin karşı çıkmalarına rağmen, Fransa (1831,1833, 1841, 1845), Ispanya (1835), Portekiz (1839) ve Brezilya (1850) ile yapılan anlaşma ve antlaşmalarda, köle ticaretinden vazgeçme hükümleri yer aldı ve bu hükümler karşılıklı ziyaret (yerinde denetleme) hakkıyla yaptırıma bağlandı. Ancak, Fransa, İngiliz donanmasının büyük üstünlüğü nedeniyle bu yaptınmı onaylamaya yanaşmadı.
Köleliğin kaldırılması hareketi ABD'ye de yayıldı. Harriet Beecher-Stowe'un Tom amcanın kulübesi (1852) adlı yapıtı, ABD' de bu harekete duyulan ilgiyi genişletti. Nihayet, iç savaşın sonunda ABD, Danimarka ve Hollanda'nın (1860) ardından, kölelerine özgürlük tanıdı (31 ocak 1865).
Böylece, köleliği benimseyen sistem ve ideolojilerin uluslararası düzlemde mahkûm edilmelerine yol açılmıştı: Berlin sözleşmesi (26 şubat 1885); Brüksel Sömürge konferansı (köleciliğe karşı 2 temmuz 1890 sözleşmesi); Milletler cemiyeti antlaşması'nın 21-23. ve 42-61. maddeleri; Saint-Germain-en-Laye sözleşmesi'nin (10 eylül 1919) 11. maddesi; Cenevre Kölelik sözleşmesi (25 eylül 1926) ve Birleşmiş milletler insan hakları evrensel bildirgesi'nin (10 aralık 1948) 4. maddesinde bu türlü sistem ye ideolojiler kınanıyordu.
Kölelik, ikinci Dünya savaşı'ndan sonra Kıztldeniz kıyılarında sürdü. 1963'te Suudi Arabistan tarafından resmen kaldırıldı. Afrika'da, özellikle çocuk ticareti, resmi yasaklama tarihinden sonra da uzun zaman sürdürüldü. Daha birkaç yıl öncesine kadar Nijerya'da, kölecilik nedeniyle verilen mahkûmiyet kararları büyük sayılara ulaşıyordu.
—isi. İslam dini köleliği daha önceki inanç, felsefe ve uygarlıklarda kökleşmiş bir kurum olarak buldu ve araştırmacılara göre şu nedenlerle bu kurumu korudu:
- kölelik, tutsakların toplu öldürülmelerini önlemesi bakımından yararlıydı;
- tutsaklardan köle olarak yararlanma umudu, savaşlarda gereksiz kan dökülmesini önlüyordu;
- savaş sonunda karşı taraf müslüman tutsakları köleleştirdiğinden, köleliğin tek yanlı kaldırılması müslümanların çıkarlarına ters düşecekti;
- bu kurumun hemen kaldırılması, köleler için de pek çok ekonomik ve toplumsal sorun ortaya çıkaracaktı.
Bütün bunlara karşın İslam dini kölelerin durumlarının iyileştirilmesi doğrultusunda önemli yenilikler getirdi. Onlara her şeyden önce, özgürlere göre eksik de olsa, dinsel ve hukuksal açıdan bazı haklar tanıdı. Kuran’a göre köle bir müslüman, özgür bir müşrikten daha değerli sayılır (II, 231). Tanrı katında takva (Tanrı saygısı) dışında bir değer farkı yoktur (XLIX, 13). Köle-özgür farkı olmaksızın bütün müslümanlar kardeştir (XLIX, 10). Hz. Muhammet bir hadisinde "Köleleriniz sizin kardeşlerinizde. Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin. Ağır iş yüklemeyin; yüklerseniz onlara siz de yardımcı olun”, bir başka hadisinde de "Kölelerinize, kölem, cariyem demeyiniz; oğlum, kızım deyiniz” der. Hanefilerde bir köleyi bilerek öldüren ölümle cezalandırılır. Malikilerde efendisinin döverek sakatlanmasına ya da bedensel bir özür görmesine yol açtığı köle, yargıç kararıyla özgür bırakılır. Hz. Muhammet, savaş durumu dışında, özgür bir insan yakalayarak köleleştirmeyi kesin bir dille yasaklar.
İslam dininde savaş ve doğum yoluyla sûren köleliğin hafifletilmesi, ortadan kaldırılmasını sağlamaya yönelik olarak da önlemler alınmıştır. Nitekim, Kuran'da ve hadislerde gönüllü olarak köle azat etme en değerli ibadetlerden biri sayılır (Kuran, II, 177; XCI, 13-14). Bazı suç ve günahlardan kurtulmanın bir yolu da köle azat etmektir (kefaret). Bir köle, kendi bedelini ödeyerek özgür olmak amacıyla bir anlaşma (mükâtebe) yapmak isterse, çoğu İslam hukukçusuna göre efendi bu isteği kabul etmek ve kölesine bedelini kazanması için süre tanımak zorundadır. Köleye verilen özgürlük vaadinden dönülemez. Efendisinden çocuk doğuran cariye, onun ölümünden sonra özgür olur. İslam devleti, bütçesinin bir bölümünü kölelerin özgürlüğü için ayırmak zorundadır (Kuran, IX, 60). Devlet başkanının tüm savaş tutsaklarını karşılıklı ya da karşılıksız olarak özgür bırakma yetkisi vardır.
XIX. yy.'ın ilk yıllarından başlayarak İslam dünyasında kölelik uygulaması yavaş yavaş ortadan kalktı. Günümüzde hiçbir İslam ülkesinde kölelik kavram ve uygulaması yoktur.
Kaynak: Büyük Larousse