Arama

Kölelik

Güncelleme: 16 Haziran 2017 Gösterim: 14.750 Cevap: 4
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Kasım 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kölelik

Ad:  Kölelik1.jpg
Gösterim: 2435
Boyut:  52.5 KB

insanın bir başkasının malı olması, onun sahipliği altında bulunması.
Sponsorlu Bağlantılar

İnsanlar arasında bu tür ilişkiyi öngören tarihsel kurum da aynı adla anılır. Eski gelenek, görenek ya da yasalarda köle, mülkiyet hakkı konusu ya da taşınır mal sayılır ve hemen her türlü hak ve özgürlükten yoksun bırakılırdı.

Toplumsal ve hukuki bir kurum olarak kölelik, ilk uygarlıklardan 19. yüzyıla değin çok çeşitli geleneksel toplumlarda ya da kapitalizm öncesi ekonomilerde görüldü; ama her yerde, ekonominin temelini oluşturacak ölçüde yaygınlık kazanmadı. Öte yandan köleliğin, borç karşılığı yükümlülük, uşaklık hizmeti ve sözleşmeye dayalı zorunlu çalışma gibi değişik biçimleri ortaya çıktı. Köle olmak ve edinmek de birçok yoldan gerçekleşti. Bu uygulamalar arasında askeri ya da ticari seferler sırasında tutsak alınmak ya da satılmak, işlenen bir suçun cezalandırılması ya da ödenemeyen bir borç yüzünden köleleştirilmek, doğrudan doğruya ana baba, vasi ya da kabile şefi tarafından bir başkasına devredilmek sayılabilir.

Kölelik hukuku ile köleci üretim İkilisi arasında bir ayrım yapmak gerekir. İlkçağın kölelik hukukuna göre efendi, özel mülkü olan köleyi dilediği gibi alıp satabilir, sınırsız çalıştırabilir, besleyebilir ya da aç bırakabilir, cezalandırabilir ve hatta öldürtebilir. Kölenin, yasalarla korunmuş ve kavramlaştırılmıs hiçbir savunma ya da aile kurma, mülk edinme, miras bırakma ve böylece kendisi ile soyuna sürekliliği olan belirli bir ekonomik varlık kazandırma hakkı yoktur. Hukuken köle statüsünde olan insanlardan bazılarına, uygulamada tanınabilen bu tür olanakların hepsi temelde efendinin keyfi tasarrufuna bağlıdır ve kolaylıkla kısmen ya da tamamen geri alınabilir. Efendilere yasalarla tanınan bu yetkiler, kölelerin büyük plantasyonlarda, zanaat atölyelerinde ya da madenlerde kitle halinde, silahlı muhafızların gözetiminde, kırbaç altında ve vardiya sistemiyle çalıştırılmasını ve sonra ahır benzeri koğuş ya da zindanlara kapatılıp ancak ertesi gün tekrar çalışabilecekleri kadar beslenmesini olanaklı kılar. Köle ancak efendisinin azat etmesiyle özgürlüğünü kazanabilir.

Böyle bir sistemde köleler, emeklerinin hiçbir ürünü kendilerine bırakılmadığından, üretimin sonuçlarına herhangi bir ilgi duymazlar ve eğitimsiz olmaları kadar bu nedenle de her fırsatta işi ağırdan almak ya da birikmiş öfke ve tepkileri sonucunda araç ve hayvanları hor kullanmak gibi örtülü, bilinçsiz direnme biçimlerine yönelirler. Efendi açısından bu, her türlü maliyetin kendisince karşılandığı, çok sıkı bir yönetim ve denetim aygıtını gerektirir. Öte yandan ortalama yaşam süresi kısa, ölüm oranı çok yüksek, kalıcı aileler kuramadığı ve çocuk yetiştiremediğinden doğurganlığı da alabildiğine düşük olan köle sınıfının nüfusu, ancak aralıksız fetih savaşları ve köle ticareti yoluyla belirli bir düzeyde tutulabilir ya da artırılabilir. Dolayısıyla çok sayıda kölenin çalıştırıldığı bir işletme tarzı, pazar için üretim olanaklarının genişlemesiyle boy atabilir ve dışarıdan köle sağlama olanaklarının sürmesi ölçüsünde ayakta durabilir.

Bu saf biçimiyle köleci üretim ilişkisi, ilkçağ tarihinde daha çok Ege ve Akdeniz havzasıyla, bir başka deyişle Eski Yunan ve Roma uygarlıklarının doruk yüzyıllarıyla sınırlı kaldı. Buna karşılık, örneğin Asya’nın geniş alanlarında insanların köle gibi çalıştırılması, daha çok kölelik ile sertlik) arasında uzanan ataerkil bağımlılık ve uşaklık koşullarında gerçekleşti. Avcılıktan çobanlık aşamasına geçişle ortaya çıkan ilk örneklerde köle efendisinin sürülerine bakıyor ve ev halkından sayılıyordu. Sümerlerde kentlerdeki köleler uşak ve hizmetçi olarak çalışıyor, kırlardakilerse büyük gruplar halinde efendinin tarla ve madenlerini işliyorlardı. Ama geçimlik tarım ekonomisinden pazar ekonomisine geçilince, kölelerin toplumsal konumunda önemli bir düşme görüldü; hizmetkâr olmaktan çıkarak kâr için alınıp satılan bir meta durumuna geldiler. Klasik uygarlık dünyasında bu özgül evrimi besleyen başlıca etmenler, Ege ve Akdeniz’in gemiciliğe tanıdığı özel olanaklara bağlı olarak ticaretin olağanüstü gelişmesi, bu pazar ve para ekonomisinin de hem üretimde geniş ölçekli köle kullanımını kârlılaştırması, hem de köle ticaretinin savaşların ve korsanlığın yanı sıra başlı başına bir işgücü kaynağı durumuna gelmesiydi.

Bu koşullarda Yunan ve Roma toplumlarında kölelik çok yaygın bir uygulama durumuna geldi. Özgür sınıflar askerlik ve girişimcilik dışındaki çalışma biçimlerini aşağılayıcı buluyor, köleler de ev hizmeti ve tarımsal işlerin yanı sıra yöneticilik ve kâtiplik gibi görevler üstleniyorlardı. Köleler savaşta ele geçirme, “barbar” ülkelerden getirme ya aa yetiştirme yoluyla ediniliyordu. Roma imparatorluğumun son zamanlarında ise kölelerin grup halinde bağlı oldukları topraktan ayrı satılamaması biçiminde bir uygulama başladı. Bu, ortaçağ seriliğine geçişin Roma’daki başlangıcını oluşturdu.

İslamın ortaya çıktığı Arabistan Yarımadasında Araplar, Türkler ve Hıristiyanlar arasındaki savaşlar kalabalık bir köle nüfusunun oluşmasına yol açtı. Ama Kuran köle azat etmeyi sevap sayıyor, azatlı köleler de cemaate katılıyordu.
Kölelik Güney Amerika’nın yerli kabileleri arasında da yaygındı. İspanyollar 15. yüzyılın sonunda Yenidünya’da büyük topraklar fethedince, Yerlileri madenlerde ve tarlalarda çalıştırmaya başladılar. Ama Yerliler Avrupa hastalıklarına ve ağır çalışma koşullarına dayanamayarak kısa sürede ölüyorlardı. Bu sorunu çözmek için İspanya kralı I. Carlos (V. Kari [Şarlken]) Batı Afrika krallıkları ve kabileleri arasında zaten var olan yerel köle ticaretinden de yararlanarak, 1517’de Afrika’dan köle getirtmeye başladı. Afrikalılar önce Batı Hmt Adalarına, ardından şeker sanayisinin gelişmekte olduğu ana kıtaya gönderildiler. Böylece plantasyonlarda Siyah köle çalıştırmaya dayalı acımasız bir uygulama başladı ve bir kere daha bu, merkantilizm) ya da ilk birikim aşamasındaki kapitalizme bağlı olarak ortaya çıkan belirli bir köleci üretimin, yaygın köle ticareti ile koşut gelişmesini beraberinde getirdi, köle toplamada önde gelen Portekizliler özellikle Ispanya ve Portekiz krallıklarının birleşmesinden (1580) sonra bu alana tam anlamıyla egemen oldular. Daha sonralan köle ticaretinin denetimi Felemenklilerin eline geçti.

1510’lardan başlayarak 19. yüzyılın ortalarına değin milyonlarca Afrikalı erkek, kadın ve çocuk 21-90 gün süren yolculuklarla Atlas Okyanusunu geçerek Yenidünya’ya götürüldü. Kaptanlar Gine kıyısı açıklarında bir ayla bir yıl arasında değişen sürelerle demir atıyor ve 150-600 kişilik yüklerini topluyorlardı. Daha sonra limanda düşman kabilelerin saldırısı, gemide kölelerin ayaklanma tehdidi, salgın hastalıklar, korsan ya da düşman gemilerinin saldırısı ve kötü hava koşullan gibi sürekli tehlike ortamında yolculuk başlıyordu. Erkek köleler, ayaklanmalan önlemek için ya birbirlerine ya da güverteye zincirleniyordu. 1699-1845 arasında aynntılı kaydı bulunan 55 ayaklanma çıkmıştı. Taşınabilecek en çok yükü alabilmek için tutsaklar 183 cm x 41 cm’lik bölmelere yan yana diziliyor, ayağa kalkamayan ve olduğu yerde dönemeyen birçok köle bu durumda ölüyordu. Yolculuklann kötü hava koşullan ya da Ekvator rüzgârlanmn durması nedeniyle uzadığı durumlarda, günde iki kez verilen su ve haşlanmış pirinç, dan, irmik ya da patates tayını azaltılıyordu. Gündüzleri hava uygunsa, tutsaklar havalandınlmak ya da “dans ettirilmek” (zorunlu sıçrama hareketleri) üzere güverteye çıkarılıyorlardı. Kötü havalarda ise havalandınlmayan, sağlıksız ambarlarda sık sık ateşli hastalıklar ve dizanteri ortaya çıkıyordu. Salgın hastalık, intihar, “sürekli melankoli” ve ayaklanmanın yol açtığı ölümlerin yüzde 13 oranında olduğu sanılmaktadır.

Kuzey Amerika’ya ilk Afrikalı köleler 1619’da bir Felemenk gemisiyle getirildiler ve Virginia İngiliz kolonisine yerleştirildiler. Kıtadaki İngiliz ve öbür Avrupa kolonilerinde o sırada büyük kâr getiren plantasyonlar kuruluyor, buralarda tütün, şekerkamışı ve daha sonra pamuk yetiştiriliyordu. Tarlada çalıştırılacak Siyah köle gereksinimi arttıkça köle ticareti ürün ihracından bile kârlı olmaya başladı; böylece Kuzey Amerika, Batı Hint Adaları ve Batı Afrika arasında gelişmiş bir köle ticareti ağı kuruldu. 1681’de Virginia’da yaklaşık 2 bin köle varken 19. yüzyılın ortalarında Amerika’daki köle sayısı 4 milyonu aşmıştı. Köleler Katolik ülkelerin kolonilerinde daha iyi koşullarda yaşıyor, buralarda çoğu kez din görevlileri kölelere nasıl davranılması gerektiğini kurallara bağlamaya çalışıyordu. İngiltere ve Felemenk’in genellikle özerklik tanınan sömürge ve eski sömürgelerinde ise köleler daha çok sahiplerinin insafına bırakılmıştı.

Avrupa’da 18. yüzyılda gelişen Aydınlanma hareketiyle birlikte kölelik ahlaki açıdan nefretle karşılanmaya başladı. Ama asıl somut gelişmeler 19. yüzyılda ye İngiltere’nin öncülüğünde gerçekleşti. İngiltere ve ABD’de köle ticaretini önlemek için dernekler kuruldu; 1807-08 yıllarında bu iki ülkede köle ticareti yasaklandı. İngiltere’de 1823’te kurulan Kölelikle Mücadele Demeği 1833’e değin geri kalan İngiliz sömürgelerindeki kölelerin özgür bırakılmasını sağladı. Azat edilen köle genellikle 5-7 yıl uşaklık hizmetinde (çıraklık sözleşmesine benzer bir durum) bulunuyor, eski sahibine de bir tazminat ödeniyordu. Fransa Batı Hint Adalarında köleliği 1848’de kaldırdı. Bunu Portekiz, Hollanda ve İspanya izledi. Amerikan İç Savaşı (1861-65) köleliğin kaldırılması yolunda 19. yüzyılda atılan ikinci büyük adım oldu; ABD Anayasası’nın 13. Ek Maddesi’yle de (1865) ABD’de köleliğe son verildi. 19. yüzyılın sonlarında ise Afrika’nın insan kaynaklarını doğrudan doğruya ele geçiren sömürgeciler uluslararası konferanslarda (Berlin 1885, Brüksel 1890) kölelik kurumuna karşı tavır ve kararlar almaya başladılar.
Ad:  Kölelik5.jpg
Gösterim: 2191
Boyut:  54.8 KB

Milletler Cemiyeti Sözleşmesi’nin köle ticaretini yasaklayan hükümleri, üyelerin köleliği tümüyle kaldırma yolundaki taahhütleri ve Uluslararası Çalışma Bürosu öncülüğünde yürütülen çalışmalar sayesinde, 1926 tarihli uluslararası sözleşmeyle kölelik evrensel düzeyde yasaklandı.

Osmanlı Devleti’nde de savaşta ya da korsanlıkla ele geçirilen tutsaklar ile bazı kabile ve topluluklardan satın alman köleler vardı. Bunların alınıp satıldığı yerlere esir pazan denirdi. Başlıca esir alım satım merkezleri Bağdat, Medine, Halep, Erzurum, Kahire, Sofya, Belgrad ve özellikle İstanbul’du. İstanbul’daki ilk esir pazan Haseki semtindeydi. 16. yüzyılda, özellikle III. Murad döneminde (1574-95) köle ticaretinin önemi arttı ve pazarlar kentin merkezine kaydı. Kapalıçarşı ve çevresindeki bedestenler, Çemberlitaş’taki Tavukpazan en hareketli esir pazarlanydı. Gemilerle kente getirilen esirler için iskele ve limanlarda kişi başına 2-150 akçe vergi alınır, işlemleri tamamlananlar esircilere (esir tüccan) verilirdi. Esirciler, esirciler kethüdası ve esirciler şeyhinin yönetim ve denetiminde örgütlenmişlerdi. Müslüman olmayanların esir ticareti yapması yasaktı. Esir pazarında satışlar açık artırmayla yapılırdı. Bu satışlarda, esirci odalarındaki köle ve cariyeler alıcıların önüne çıkarılır ve fiyatlarda esirlerin fiziksel özellikleri önemli rol oynardı. Satışları devlet adına esirci emini denetler, kırkta bir oranında da resim alırdı.
Köle emeğine dayalı üretimin yaygın olmadığı Osmanlı Devleti’nde köleler ev hizmeti, cariyelik, çocuk bakımı gibi değişik işler için alınırdı. Sevap işlemek için, azat etmek üzere esir alanlar da olurdu. Bazı zengin kişiler ve esirciler çocukları 6- 7 yaşlarındayken satın alarak yeteneklerine göre değişik alanlarda yetiştirir ve yüksek fiyatla satarlardı. Bunlar genellikle saray ve konaklara alınırdı. Zamanla esir azarlarının disiplini bozuldu. Yedikule ile Topkapı arasındaki surdibi semtlerde kaçak esir ticareti yapılmaya başladı. Cariyelerin sözde satılması, gerçekte ise kiraya verilmesi önü alınamayan bir fuhuşa yol açtı. 1847’de Abdülmecid esir ticaretini yasakladı; esir pazarlan da kaldınldı. Buna karşın esir ticareti, gizli olarak Osmanlı Devleti’nin sonuna değin sürdü.

Köleliğin bütün dünyada yasaklanmasından sonra 20. yüzyılda Almanya’da Nazi iktidanna değin Batı dünyasında köleliğin aşın biçimlenne rastlanmadı. Naziler, kurduktan zorunlu çalışma kamplannda topladıktan milyonlarca siyaset ve din adamıyla savaş tutsağını insanlık dışı koşullar altında ölüme terk ettiler ya da işkenceyle öldürdüler. 1948’de II. Dünya Savaşı ertesinde kurutan Birleşmiş Milletler (BM), her türlü köleliğin ve zorla çalıştırma usulünün bütün dünyada ortadan kaldmlması gerektiğini itan etti. Ama bu konuyu inceleyen komisyonlar azgelişmiş ülkelerin birçoğunda köleliğin farklı biçimlerde sürdüğünü ortaya çıkardılar. Buralarda çocukların çalıştırılması, sömürülmesi, kadınların eş olarak satın alınması sık rastlanan durumlardır; ayrıca insanlar borç karşılığında hizmet etmek durumunda da kalmaktadır. Vârislere de geçen bu borç karşılığı hizmet yükümlülüğü, kurtulunması genellikle zor otan ve kölelik ve ırkçılıkla mücadele kuruluşları, sömürgecilik döneminde yaygınlaşan köle ticaretine, kölelik kurumuna ve insanlara kişisel, toplumsal ve siyasal hakların tanınmasında ırk farklılığına dayalı aynm yapılmasına karşı çıkan örgütler. İlk örnekleri 19. yüzyılda Ingiltere ve ABD’de ortaya çıkmış, savunduktan ilkeler ulusal ve uluslararası düzeyde yürütülen çeşitli çalışmalara ardından yasalara ve özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi kuruluşlara uygulamaya koyduğu sözleşme metinlerine yansımıştır.

19. yüzyılın hemen başında İngiltere ve ABD’de kurutan demeklerin amacı köle ticaretinin yasaklanmasını sağlamaktı. 1807 ve 1808’de bu amaca ulaşıldıktan sonra 1823’te İngiltere’de kumlan Kölelikle Mücadele Derneği bu kez köleliğin kaldınlmasına yönelik çalışmalar yürüttü ve 1833’e değin İngiliz sömürgelerinde kölelerin özgürleştirilmesine katkıda bulundu. ABD’de kölelik ve ırkçılıkla mücadele hareketindeki ilk ciddi örgütlerden olan Amerika Kölelikle Mücadele Derneği (1833-70) eyalet düzeyinde ve yerel şubeleri aracılığıyla ABD’de köleliğin derhal ortadan kaldırılması için çaba gösterdi. William Lloyd Garrison önderliğinde kurulan ve Köleliğin Kaldırılması Akımı’nın başlıca eylemci kolu olan demeğin 1840’ta şube sayısı 2 bine, toplam üye sayısı da 150-200 bine ulaştı. Derneğin çeşitli kollan mitingler düzenliyor, kararlar alıyor, Kongre’ye dilekçeler gönderiyor, gazeteler yayımlıyor, üye kaydediyor, büyük miktarda propaganda malzemesi basarak dağıtıyor ve Kuzeylilere mesaj lannı iletecek örgütçüler ve konuşmacılar gönderiyordu. Kongre’ye ilettiği dilekçeler için 2 milyonu aşkın imza toplamayı başaran derneğin üyeleri çoğunlukla din adamları, hayırsever ve özgür Siyahlardı. İlk yönetim kurulunda altı Siyah üye vardı. Halka açık toplantılarda da Frederick Douglass, William Wells Brown gibi eski kölelerin etkileyici konuşmalanna yer veriliyordu. Derneğin etkinlikleri sık sık şiddete başvuran bir muhalefetle karşılaştı; saldırgan kalabalık- lann toplantılan bastığı, konuşmacılara saldırdığı, matbaalan yaktığı görüldü.

ABD’deki ana örgüt 1839’da temel yaklaşım farklan yüzünden parçalandı. Radikal kanadı oluşturan Garrison ve yandaşları siyasal eylemin yarar sağlamayacağı, ABD Anayasası’nın köleliği desteklediği ve örgüt yönetiminin kadınlarla paylaşılması gerektiği görüşündeydi. Arthur ve Lewis Tappan’ın önderlik ettiği grup ise insanları ahlaki açıdan ikna etmeyi ve siyasal eylemi savunan Amerika ve Dışında Kölelikle Mücadele Derneği’ni kurdu. Bu dernek 1840’ta kumlan Özgürlük Partisi’nin öncüsü oldu. Kölelikle mücadele sorunu daha sonra Özgür Toprak Partisi (1848-54) ve 1854’te kumlan Cumhuriyetçi Parti aracılığıyla Amerikan siyasal yaşamını yönlendirmeye başladı. İç Savaş’tan ve Özgürlük Bildirşesi’nin yayımlanmasından sonra ise Amerika Kölelikle Mücadele Derneği resmen kapatıldı (1870).

Sömürge ve eski sömürgelerde köleliğin kaldırılmasından sonra kumlan örgütler daha çok ırkçılıkla mücadeleye yönelikti. 1914’te Marcus Garvey Jamaika’da Siyahların ırk gururunu yüceltmek, ekonomik açıdan kendi kendine yeterliklerini sağlamak ve Afrika’da bağımsız bir Siyah ulus oluşturmak için Dünya Siyahlarını Geliştirme Birliği’ni kurdu. Garvey’nin 1916’da New York kentinde Harlem’e yerleşmesiyle örgütün asıl etkisi de Kuzey’de Siyahların yoğun olarak yaşadığı büyük kentlerde duyuldu. ABD’deki birçok Siyah önderin sahtekârlıkla suçladığı Garvey yoksul Siyahlardan gördüğü büyük destekle Ne w York’ta, Afrika İmparatorluğumu kurduğunu ve geçici başkanlığını üstlendiğini ilan etti. Yoğunlaşan eleştirilere karşı da 1909’da kumlan Siyahlan Geliştirme Ulusal Demeği’ni ve birçok Siyah önderi beyaz toplumla kaynaşmayı yeterli bulmakla suçladı. Bir yolsuzluğa karışarak hüküm giymesinden ve 1927’de sınır dışı edilmesinden sonra Dünya Siyahlannı Geliştirme Birliği’ ni bir daha canlandıramadı. Ama örgüt bir tek kişiyi bile Afrika’ya ulaştıramamasma karşın Atlas Okyanusunun her iki kıyısında da geniş kitleleri etkiledi ve ABD’de II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan Siyah milliyetçiliğinin öncülerinden oldu.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’de ırkçılıkla mücadele eden örgütler arasında, kamu taşıt araçlannda ırk ayrımının kaldırılması için boykot eylemleri düzenleyen Martin Luther King başkanlığındaki Montgomery’yi Geliştirme Demeği, gene King’in 1957’de kurduğu Güney Hıristiyan Önderliği Konferansı (SCLC), Siyah ve beyaz gençlerin katıldıkları Şiddet Karşıtı Öğrenci Koordinasyon Komitesi (SNNC) ile Irk Eşitliği Kongresi sayılabilir. Beyazların ırkçılığına karşı Siyah milliyetçiliğini benimseyen ve özellikle Malcom X’in ön saflarında yer aldığı Siyah Müslümanlar örgütü, Siyah İktidar slogam çevresinde buluşan gruplar, devrimci Siyah milliyetçilerin kurduğu Kara Panter Partisi ile Banş ve Özgürlük Partisi gibi kuruluşlar ise radikal kanatlan oluşturuyordu. Güçlerini büyük ölçüde savaş karşıtı eylemlerden alan bu örgütler, Vietnam Savaşı’mn ardından eski etkilerini yitirdiler.

20. yüzyılda Avrupa’da da ırkçılığa karşı etkinlik gösteren kuruluşlar ortaya çıktı. Bunlann başhcalan arasında Fransa’da Droit de vivre (Yaşama Hakkı) adlı bir yayın orgam bulunan Irkçılığa ve Yahudi Düşmanlığına Karşı Uluslararası Birlik ile Irkçılığa ve Yahudi Düşmanlığına Karşı ve Banş İçin Hareket (MRAP) sayılabilir. Fransa’daki İnsan Haklan Birliği de daha geniş bir alanda çalışmakla birlikte ırkçılığa ve ırk ayrancılığına karşı ulusal ve uluslararası alanlarda mücadele vermektedir.

Güney Afrika’da egemen beyaz azınlığın dayattığı apartheid (ırk aynım) politikası da ulusal ve uluslararası düzeyde çalışan pek çok mücadele örgütüne yol açmıştır. Uluslararası bir kuruluş olan İnsan Haklan Federasyonu bu örgütlerle işbirliği içindedir.


Son düzenleyen Safi; 16 Haziran 2017 22:19
BrookLyn - avatarı
BrookLyn
Kayıtlı Üye
31 Ekim 2008       Mesaj #2
BrookLyn - avatarı
Kayıtlı Üye
Ad:  Kölelik2.jpg
Gösterim: 2161
Boyut:  63.5 KB
Kölelik

Köle, bütünüyle başka bir insanın malı olan, herhangi bir eşya gibi alınıp satıla-bilen kişidir. Kölelik, eskiçağlardan 19. yüzyı­la kadar süren uzun bir tarih boyunca çeşitli biçimlerde var olmuştur.
Sponsorlu Bağlantılar

Köleler, taşınır herhangi bir mal gibi görül­dükleri ve onlara hiçbir hak ve özgürlük tanınmadığı için, kendilerinden istenen her türlü işi yapmakla yükümlüydüler. Efendileri­nin kötü davranışları, ağır yaşam ve çalışma koşulları, insan sayılmayan binlerce kölenin ölümüne yol açtı. Bir köle için kölelikten kurtulmanın tek yolu efendisince özgürlüğü­nün geri verilmesi, yani azat edilmesiydi.
İnsanlar tarih boyunca, içinde yaşadıkları topluma ve döneme göre çeşitli yollardan köleleştirildiler. Savaşta tutsak edilmek, bir suç nedeniyle cezalandırılmak, borcunu öde­yememek ya da köle ana babadan dünyaya gelmek, köle olmanın çeşitli biçimlerindendi.

İnsanların ancak kendi yaşamlarını sürdü­rebilecek kadar üretebildikleri eskiçağlarda kölelik yoktu. Zamanla üretimde kullandıkla­rı araçlar geliştikçe tüketebileceklerinden da­ha fazla üretmeye başladılar. Bundan sonra, savaş tutsaklarını öldürmek yerine kendileri için çalıştırmaya başladılar ve onların ürettikleri fazla ürüne el koydular. Böylece köleler ve kölelik doğdu.

Sümerlerde köleler ya ev hizmetlerinde ya da tarlalarda çalıştırılırdı. Kâr getiren bir mal olarak alınıp satılmaya başlamaları daha son­raki dönemlere rastlar. İlk olarak Eski Yunan'da köleler toplumun temel sınıflarından biri oldu ve ekonomi ağırlıkla köle emeğine dayandı. Burada köleler daha çok ev hizmet­lerinde ve tarımda çalıştırıldılar. Köleler yurt­taş sayılmadıkları için hiçbir hakka sahip değillerdi. Köle sayısı çok artan Roma İmparatorluğu'nda, kölelerin bazıları madenlerde ve taşocaklarında çalıştırılırken, bazıları da halkı eğlendirmek amacıyla yırtıcı hayvanlar­la ya da birbirleriyle ölümüne dövüştürülürdü daha şanslı olanlar ise çiftliklerde ve evlerde çalıştırılırdı.

Bu dönemde, birçok köle içinde bulunduğu koşullara başkaldırarak ayaklandı. Bunların en önemlisi Spartakus Ayaklanması'dır. İÖ 73'te İtalya'da, Capua'da gladyatör olarak satılan Spartakus, bazı kölelerle birlikte kaçarak Vezüv Dağı'na sı­ğındı. Başka kaçak kölelerin de onlara katıl­masıyla tüm İtalya'ya korku salan 100 bin kişilik bir ordu oluştu. İki yıl sonra Spartakus bir çarpışmada öldürülünce, güçleri parçalan­dı ve ayaklanma sona erdi.

Roma İmparatorluğu'nun yıkılışından son­ra kölelik geriledi, ama hemen ortadan kalk­madı. 8., 9. ve 10. yüzyıllarda Almanya'da tarım işçilerine olan gereksinimin artması köleliğin canlanmasına yol açtı. Bu amaçla birçok savaş tutsağı Slav köleleştirildi. 13. yüzyılın sonlarında Avrupa'nın birçok bölge­sinde kölelerin yerini artık serfler almıştı. Serfler, toprağa ve beylerine bağlı üreticiler­di. Köleler gibi alınıp satılmaz ama efendileri­ni ve bulundukları yeri de terk edemezlerdi. Topraklar, üzerinde yaşayan sertlerle birlikte alınır ve satılırdı. Ortaçağda serfler ekonomi­nin belkemiğiydi.

Hıristiyan Kilisesi ve İslam dini, modern çağa gelinceye kadar köleliğe karşı çıkmadı. Müslümanlar ile Hıristiyan Avrupa arasında­ki uzun süren savaşlarda, her iki taraf da aldıkları savaş tutsaklarını köleleştirdi. Bu­nunla birlikte Müslümanların aldıkları tut­sakların çoğu ağır işçi olmak ya da ırgat olarak tarlalarda çalıştırılmak yerine, ev hiz­metlerinde çalıştırıldı. Ayrıca, Müslümanlık' ta köle azat etmek sevap olduğu için, kölelerin bir bölümü azat ediliyor ve İslam dinini kabul ederek topluluğun bir üyesi olabiliyordu.

Osmanlılarda genellikle savaşlarda ya da korsanlık yoluyla tutsak edilen kişileri köle olarak kullanmak, alıp satmak geleneği vardı. Bunun dışında başka ülkelerdeki pazarlardan satın alınarak ülkeye getirilen kölelere de rast­lanırdı. Köle ticaretini yalnızca Müslüman tüccarlar yapabilir, Hıristiyanlar da köle satın alabilirdi. Müslüman köle kullanmak ise ya­saktı. Köleleri tarımsal üretimde ya da zanaat üretiminde çalıştırmak Osmanlı Devleti'nde yaygın olmamakla birlikte rastlanan bir ol­guydu. Özellikle İstanbul çevresindeki padi­şahlara ait has çiftliklerde ortakçı kullar adıyla; Bursa'da dokumacılıkta ve bıçak yapı­mında köle emeği kullanılmıştı. Ayrıca Hıris­tiyan tutsakların beşte birine devletin el koy­ması ve bunları Türkleştirerek devlet hizme­tinde kullanmasıyla başlayan devşirme sistemi de Osmanlılara özgü bir tür kölelik sayılabi­lir. Osmanlılarda esir ticaretine dayalı kölelik 1847'de resmen kaldırıldı. Devşirme sistemi ise fetihlerin duraklamasına paralel olarak daha 17. yüzyılda önemini yitirmeye başladı, 18. yüzyılın ortalarında da bütünüyle ortadan kalktı.

Amerika'da Kölelik


1442'de bir grup Portekizli kâşif, Afrika'nın batı kıyısından getirdikleri köleleri Portekiz' de sattı. Bu, Avrupa uluslarınca 400 yıldan fazla sürdürülen acımasız bir ticaretin başlan­gıcı oldu. İspanyollar, Güney Amerika'nın büyük bölümünü ele geçirdikten sonra, köleleştirdikleri Yerlileri gümüş madenlerinde çalıştırdılar. Ama Yerlilerin çoğu kötü çalış­ma koşullarına ve hastalıklara dayanamaya­rak yaşamını yitirdi. 1517'de İspanya kralı Afrika'dan köle getirmeye karar verdi. Köle­ler gemilerle önce Batı Hint Adaları'na, oradan da plantasyonlarda (büyük çiftlikler) çalıştırılmak üzere anakaraya götürüldüler. Plantasyon köleliği, Amerika'daki İngiliz kolonilerince de sürdürüldü.

İlk İngiliz köle tüccarı Amiral Sir John Havvkins'dir (1532-95). Hawkins, köleleri ge­milerle, Batı Afrika'dan Brezilya'ya ve Batı Hint Adaları'na götürüyordu. 18. yüzyılda İngiltere, Afrikalı kölelerin alım satımında en önde gelen ülke oldu. 1680-1786 arasında 2 milyondan fazla Afrikalı, köle olarak Kuzey Amerika'daki İngiliz kolonilerine ve Batı Hint Adaları'na götürülerek satıldı.

150-600 köle taşımak üzere tasarlanmış özel gemiler, İngiltere'den yola çıkar ve Afrika'ya giderdi. Burada, köle tüccarları tarafından ele geçirilen, bazen de Siyah kabile şeflerince tutsak edilerek beyazlara satılan erkek, kadın ve çocuklar gemilere bindirilirdi. Köle ticare­tinin sürdürüldüğü 400 yıl boyunca Afrika 75 ile 90 milyon arasında genç erkeğini yitirdi. Bu dönemde Afrika'dan Amerika'ya 15 mil­yon köle getirildi. Aradaki fark, köleleştirilen Afrikalıların yolda ölmesinden kaynaklan­maktadır.

Köle gemilerinde koşullar çok kötüydü. Köleler sıkışık bir düzende yerleştirilirdi. Kötü havalarda güverteye çıkarılmayan tut­sakların, bulundukları yerde ayağa kalkmala­rı değil, sağdan sola dönmeleri bile çok zordu. Gemide herhangi bir ayaklanmayı önlemek için erkek köleler ayaklarından zincirlenirdi. Kötü hava koşulları nedeniyle yolculuk uzadı­ğında, yiyecek ve su zaten kısıtlı olduğundan, kölelere verilen tayın giderek azalırdı. Kötü beslerime, sağlıksız koşullar ve acımasız dav­ranışlar, 21-90 gün süren bu yolculuklarda milyonlarca kölenin yaşamını yitirmesine yol açtı. Köle gemileri Amerika'dan şeker, pa­muk, tütün satın alır ve İngiltere'ye geri dönerdi. Plantasyonlarda çalıştırmak amacıy­la yapılan köle ticareti ve bu ticaretin kölelik­ten gelen bir aileyi kuşaklar boyunca nasıl etkilediği, Alex Haley'in Kökler (Roots; 1976) adlı yapıtında canlı bir biçimde dile getirilmiştir.

Köleliğin Kaldırılması


18. yüzyılda Avrupa ve ABD'de köle ticareti­ne karşı tepkiler yoğunluk kazandı. 19. yüz­yılda İngiltere ve ABD'de köle ticaretine karşı dernekler kuruldu. 1804'te Maryland'ın kuzeyindeki eyaletler köleliğin kaldırılmasına karar verdi. 1807-08 yıllarında İngiltere ile ABD'de köle ticareti yasaklandı. 1833'te İngiliz sömürgelerinde kölelik kaldırıldı; 1846'da ABD'nin özgürlük yanlısı eyaletlerin­de hiç köle kalmamıştı.

Kölelik Batı Hint Adalan'nda 1848'de kal­dırıldıktan sonra Portekiz, Hollanda ve İs­panya'ya bağlı topraklarda da yasaklandı. Ne var ki, ABD'nin güney eyaletleri bu akımın dışında kaldı. Buradaki büyük pamuk plan­tasyonları için kölelerin yaşamsal bir önemi vardı. Güneydeki kölelik sorunuyla öncelikle kuzey eyaletleri ilgilendi. Amerika Kölelikle Mücadele Derneği gibi dernekler birçok kent­te şubeler açarak örgütlendiler. Köleliğe karşı olanlara özellikle güneyde tepki duyuluyor­du. Georgia'da kölelik karşıtı düşünceleri savunmak ölümle cezalandırabilecek bir suç sayıldı. Kuzeye gitmek isteyen kaçak köleler Yeraltı Demiryolu Örgütü'nün yardımıyla yolculuk ediyor, gündüzleri ise köleliğe karşı olan insanların evlerinde ya da ahırlarında saklanıyordu.

Kuzey ve güney eyaletleri arasında özellik­le kölelik konusundaki ayrılık, sonunda Ame­rikan İç Savaşı'na yol açtı. Savaş 1865'te kuzeyin zaferi ile sonuçlanınca, yapılan anayasa deği­şikliği ile ABD'de de kölelik tümden kaldı­rıldı.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica

Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2016 00:26
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
2 Ekim 2012       Mesaj #3
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye

Serf


6-12. yüzyıl Avrupa'sında serf ve kölelerin kıyafetleri
Ad:  1.JPG
Gösterim: 886
Boyut:  15.5 KB
Üzerinde çalıştığı toprak parçasına bağlı, senyörüne karşı angaryayla ve ürününün bir bölümünü (ya da zamanla para) vermekle yükümlü Orta Çağ köylüsü, toprak kölesi. Feodal hiyerarşinin tabanında yer alan serfin, çoğunlukla yerel töreyle belirlenmiş kimi hakları da vardı. Para ekonomisinin gelişmesi ve kentlerin büyümesine koşut olarak birçok serfin kaçması ya da özgürlüğünü satın almasıyla 18. yüzyılda serflik ortadan kalktı. Ancak Rusya'da, yer yer Doğu Avrupa'da 19. yüzyıla dek serflik varlığını sürdürdü.

Kölelik sistemine oldukça benzeyen bu sistemde serfler -kölelerden farklı olarak- satılamıyorlardı. Serfler genellikle kendilerine tahsis edilmiş toprakta çalışmakla birlikte, bazen toprak ağası tarafından başkasına tahsis edilmemiş topraklarda da (demesne) çalıştırılabiliyorlardı. Ayrıca kendilerine ayırdıkları tahılı öğütmek için sadece kendi toprak ağalarına ait değirmenleri kullanabiliyorlardı.

Serfler ile özgür köylüler arasındaki farklardan en önemlisi göçme özgürlüğüydü; serfler efendilerinin izni olmadan topraklarını veya köylerini sürekli olarak terkedemiyorlardı. Bunun dışında evlenmek, iş değiştirmek veya mallarını devretmek için efendilerinden izin almaları gerekiyordu.Toprağa bağlılardı ve toprak el değiştirdiğinde serfler de yeni efendinin hizmetine giriyorlardı. Çoğunlukla kötü muamele görüyorlardı ve kanun önünde efendilerine nazaran çok kısıtlı haklara sahiplerdi. Serflikten çıkmanın tek yolu özgür bırakılmak veya firar etmekti.

MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Safi; 17 Aralık 2016 02:43
Sen sadece aynasin...
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Aralık 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Köle ayaklanmaları

Ad:  Kölelik3.jpg
Gösterim: 1538
Boyut:  62.8 KB

ilkçağdan başlayarak bir toplumsal kurum olarak köleliğin bulunduğu hemen bütün toplumlarda özlenen kitlesel direniş ve başkaldırılar, lukuksal bir statünün ötesinde ekonomik bir ilişki olarak köleci işletmeciliğin ve köle ticaretinin boy attığı toplumsal formasyonlarda özellikle yaygın ve çarpıcı bir nitelik kazanmıştır.

Kölelik ilişkisinin temelinde her zaman açık ya da örtük şiddet vardır; bu nedenle, köleliğin bulunduğu toplumlarda zengin ya da yoksul, köle sahibi olsun ya da olmasın bütün özgür yurttaşlar kitlesi, köleler karşısında gergin bir kuşku ve korku içinde yaşar. Eski Yunan’da, Sparta’da köle statüsündeki toprağa bağlı helotlara karşı devletin her yıl yeniden “savaş” ilan etmesi, Roma’da quod servi, tot hostes (Latince’de “her köle, düşmandır”) deyişinin ortaya çıkması, bu kaygının ifadesiydi. Kölelerin bu zorla çalıştırma sistemine tepkileriyse, yavaş çalışmak, araç gereci ve hayvanlan hor kullanmak gibi örtük biçimlerden, çok sayıda kölenin büyük ölçekli üretimde yoğun olarak yan yana geldiği ve aşın sömürüye uğradığı koşullarda bir tür misilleme niteliğindeki şiddetli başkaldınlara kadar değişiyordu.

İÖ 135-132 ve tÖ 101-100 yıllarında Sicilya’da meydana gelen iki büyük ayaklanma ile IÖ 73-71’de Spartacus’un önderlik ettiği ünlü ayaklanma, latifunaium adı verilen büyük köleci malikânelerin İtalya ve Sicilya ile Kuzey Afrika’yı kaplamasının ürünüydü. Spartacus ayaklanması büyük bir acımasızlıkla bastırıldı; Roma’ya ulaşan büyük yolların her iki yanına, düzenli aralıklarla çarmıha gerilmiş köle ve gladyatörler dizildi. İS 868-883 arasında ise İslam dünyası, önce Basra’da başlayan ve Afrika’dan gelen Siyah (Zenci) kölelere yerel halkın da katılmasıyla genişleyip, bir olasılıkla Spartacus ayaklanmasından daha büyük boyutlara ulaşan Zenci Ayaklanması’yla sarsıldı. Buna karşılık Batı Afrika’nın kabile krallıklarında, beyazlar gelmeden önce köleler arasında kadın ve çocukların çoğunlukta olması ve köleliğin hemen bütünüyle ev içi hizmetlerle sınırlı kalması, görece barışçı köleci düzenlere yol açtı. Moskova Prensliği’nin bunalım içinde olduğu Karışıklık Dönemi’nde), 1603 ve 1606’da çıkan Khlopko ve Bolotnikov ayaklanmalarının da başını köleler çekti. 17. yüzyıl sonlan ile 18. yüzyıl başlannda Çin’de köle ayaklanmalarının eriştiği yaygınlık, köle sahiplerini zamanla erkek köle kullanımından vazgeçmeye ve köleliği sırf kadmlan kapsayan bir kuruma dönüştürmeye zorladı.

Büyük ölçekli köleci plantasyonlann serpilmesine ve köle ticaretinin yaygınlaşmasına bağlı olarak, Amerika kıtasındaki köleci toplumlarda da 16. yüzyıldan sonra köle ayaklanmalan patlak verdi. 1760-98 ve 1831- 32 yıllannda Jamaika’da, 1816’da Barbados’ta, 1823’te İngiliz Guyanası’nda örnekleri görülen Antiller ayaklanmalannın en ünlüsü, 1791’de Haiti’de Saint-Domingue’da patlak veren ayaklanma oluşturdu. Toussamt-Louverture adındaki azatlığın önderlik ettiği bu başkaldın hareketi, Fransızlann 1789 Devrimi’nin çaikantılanyla uğraşıyor olmasından yararlanarak zafere ulaştı ve bağımsız Haiti devletinin temellerim yarattı.

ABD’nin iki yüzyılı aşan kölecilik tarihinde, 1712’de New York’ta görülen bir hareketten sonra özellikle Güney eyaletlerinde patlak veren ayaklanmalann en ünlüleri, Güney Carolina’daki Stono isyanı (1739), Virginia’nınn Richmond kentindeki Gabriel kıyımı (1800), gene Güney Carolina’mn Charleton kentindeki Denmark Vesey kalkışması (1822) ve son olarak Not Turner’ın isyanıdır (1831). Ama bunlar dışında da, Amerikan Iç Savaşı’ndan (1861-65) önceki iki yüzyıl boyunca 10 ya da daha fazla sayıda kölenin giriştiği 250’yı aşkın ayaklanma belgelenmiştir. Bunların çoğunun, ev içi hizmetlerde çalıştırılan ve bu yüzden efendileriyle daha yakın bağlan olan kölelerin uzlaşmacılığı yüzünden başarısızlığa uğradığı belirtilir.

ilk büyük ayaklanmayı Gabriel adında bir köle başlatmıştı. 30 Ağustos 1800’de binden fazla (tahminler 2-50 bin arasında değişmektedir) silahlı köle onun önderliğinde Richmond’da (Virginia) toplandı, ama şiddetli bir yağmur ayaklanmayı engelledi. Sonuçta, aralannda Gabriel’in de bulunduğu 35 köle asıldı. Bir ayaklanma girişimine önderlik eden tek özgür kişi, Denmark Vesey adında Charleston’lı (Güney Califomia) bir zanaatçıydı. 1822’de Vesey, bazı kaynaklara göre çevre bölgelerden 9 binin üstünde köle toplamıştı. Ama ev hizmetinde çalıştırılan bir kölenin ihbarı üzerine ayaklanma planı uygulanamadı ve 139 Siyah yakalandı; aralannda Vesey’nin de bulunduğu 37 kişi asılırken, 32’si de sürgüne gönderildi. Üçüncü ve en etkili ayaklanma, 1831 yazında Southampton ilçesinde (Virginia) Nat Turner önderliğinde başladı. 21 Ağustos akşamı 57 beyazı öldürerek ayaklanmayı başlatan altı köleye sonraki günlerde 70 kişi daha katıldı. 24 Ağustos’ta, askerler ve gönüllülerden oluşan yüzlerce kişilik bir kuvvet ayaklanmacıları ilçe merkezi Jerusalem yakmlannda durdurdu; en az 40, büyük olasılıkla da 100 dolayında köle öldürüldü ve Turner 11 Kasım’da asıldı. Önceki eylemler ibi bu ayaklanma da Güney eyaletlerindeki öle sahipleri arasında büyük korkuya yol açtı. Siyanlann eğitim olanaklarını, hareket ve toplanma özgürlüklerini kısıtlamak, onları ayaklanmaya yöneltebilecek yazıların dolaşımını engellemek amacıyla hem köle, hem de özgür Siyahlan kapsayan daha da baskıcı yasalar çıkartıldı.

Köle ayaklanmalarının, başansızlıkla sonuçlansalar bile köleciliğin yıkılmasına önemli katkıları oldu. iç Savaştan önceki yıllarda gitgide artan sayıda köle, Yeraltı Hattı denen dayanışma sistemi aracılığıyla Kuzey’e ya da Kanada’ya kaçtı. Kuzey’de köle ayaklanmalarına ilişkin haberlerin yayılması ve gitgide daha çok kaçak kölenin bölgeye gelişi, kölelere duyulan sempatinin artmasını ve köleliğin kaldmlması için verilen mücadelenin güçlenmesini sağladı.

Köleliğin Kaldırılması Akımı,


Batı Avrupa ve Amerika’da, kıtalararası köle ticaretiyle köleliğin kaldınlması yönünde güçlü bir kamuoyu oluşturan hareket (y. 1783- 1888). 15-19. yüzyıllar arasında yaklaşık 15 milyon Afrikalı köleleştirilerek zorla Amerika kıtasına götürülmüştü. Köleliğin kaldırılmasını savunan hareket, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde kıtalararası köle ticaretine son verilmesini sağladıysa da, kaçak köle ticareti 1862’ye değin sürdü. Kölelik karşıtı güçler, köleliğin 1838’de İngiliz Batı Hint Adalarında, 10 yıl sonra da Fransız sömürgelerinde kaldırılmasıyla büyük başan kazandılar.

ABD’deyse kölelik, 11 Güney eyaletinde etkin konumda bulunan toprak sahiplerinin ekonomik ve toplumsal gücünün temelini oluşturuyordu. Dolayısıyla sömürgelerde geçerli bir olgu değil, bir iç sorun olduğundan daha karmaşık bir nitelik taşıyordu. Köleliğe karşı mücadele edenlerin bu kurumu vanşi ve ahlakdışı olarak nitelemesine tepki olarak Güney eyaletlerinde, özellikle 1831’deki Nat Tumer ayaklanmasından sonra kölelere karşı daha baskıcı önlemler alındı. Bu tarihte ABD’li kölelik karşıtlan, aşamalı bir gelişmenin, ikna çabalanmn ve Afrika kökenli Amerikalılann Amerikan Kolonizasyon Derneği’nce (1817) Liberya’ya yerleştirilmesi gibi projelerin çözüm getirmeyeceğini artık kavramıştı. Köleliğin kaldınlması için mücadele edenlerin çoğu başka toplumsal reform hareketlerine de etkin biçimde katılıyorlardı, ama kapsamı ve önemi bakımından kölelik bütün sorunların başında geliyordu. Hareketin en ünlü önderi, Amerika Kölelikle Mücadele Derneği’nin (1833-70) kurucusu, etkin propaandacı William Lloyd Garrison’du. Hareetin içinde aynca Theodore Dwight Weld ve Theodore Parker gibi din adamlan, John Greenleaf Whittier, James Russell Lowell ve Lydia Maria Child gibi edebiyatçılar, yetenekli konuşmacılar olarak tanınan Frederick Douglass ve William Welds Brown gibi eski köleler vardı. Ama hareketin yandaşlan Kuzey’de bile halktan yeterince destek toplayamıyor, sürekli baskı ve saldırılarla karşılaşıyorlardı. 1837’de yayımcı Elijah P. Lovejoy Alton’da (Illinois) kölelik yanlısı bir kalabalık tarafından öldürülmüştü.

Harekete güç kazandıran etkenler arasında, Batı’daki yeni topraklarda kölelerin mi, yoksa özgür beyaz işçilerin mi çalıştırılacağı tartışması, Kaçak Köle Yasası’na (1850) göre etkinlik gösteren köle avcılannın acımasız uygulamalarına karşı gelişen tepkiler ve Harriet Beecher Stowe’un Tom Amca'nın Kulübesi adlı kölelik karşıtı yapıtının yarattığı yoğun duygusal tepki sayılabilir. 1859’da ateşli kölelik karşıtı John Brown’m Harpers Feny’ye düzenlediği saldınyla sarsılan Güneyliler, Kasım 1860’ta Abraham Lincoln’ın başkanlığa seçilmesini ırk üstünlüğü ilkesine dayanan yaşam biçimleri için büyük bir tehlike olarak gördüler. Ardından başlayan iç Savaş, Birlik’i korumayı amaçlayanlarla Birlik’ten ayrılmak isteyenler arasında bir güç mücadelesi olarak geliştiyse de, 4 milyon insanın kölelikten kurtulmasıyla sonuçlandı.

ABD’li kölelik karşıtlan idealistçe yaklaşımlanna karşın toplumun bütünüyle yeniden inşasına yönelik somut çözümler getirmede başansız oldular. Yeniden İnşa etkinliklerinin ana organı olarak Kongre’nin kurduğu Azatlı Köleler Dairesi’nin (1865- 72) eğitim, ekonomi ve yurttaşlık hakları alanlannda giriştiği insancıl çabalar, köklü bir değişim getirmekten çok, çeşitli iyileştirici önlemler almayı içeriyordu. Kongre’deki bazı radikal Cumhuriyetçilerin çabalanna karşın, toprağın yeniden dağıtımı ve kalıcı siyasal haklar sağlanması gibi büyük önem taşıyan sorunlar çözülmeden kaldı. Yeniden înşa dönemi de 1877’de sona erdi.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2016 00:26
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Aralık 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

KÖLELİK

Ad:  Kölelik4.jpg
Gösterim: 1778
Boyut:  72.5 KB

1. Köle olma durumu ya da süresi; tutsaklık, esaret, esirlik: Kölelikten kurtuluş. Kölelikle geçen uzun yıllar. (Bk. ansikl. böl.)
2. Bir kimseye ya da bir şeye bağımlılık; tutsaklık boyutlarına varan bir ilgi, tutku, vb; esaret: Uyuşturucu köleliği. Onunki hayranlık değil kölelik Başarı ve para hırsı onda köleliğe dönüşmüştü.

—Fels. Hegel'e göre, bir "ölüm kalım mücadelesi” sonunda, başkasına boyun eğerek hayatta kalmayı seçen bilincin durumu. (Bu tamamen geçici bir bilinç durumudur: gerçekten de, “efendilik, kendi özünün, olmak istediği şeyin tam tersi olduğunu ortaya koyduğu gibi, kölelik de [alm. Knechtkraft] tam olarak gerçekleştiğinde dolaysız varlığının tam tersi bir durum alır; kendi içinde bastırılmış bilinç olarak gelişir ve bir tersyüz oluşla gerçek bağımsızlığa dönüşür" (Tinin görüngübilım, [Phânomenologie des Geistes], "Kendinin bilinci”).

—ANSİKL. Tar. Firavunlar dönemi Mısır’ında köleler, kral ve ailesinin, tapınakların ve devletin ileri gelenlerinin sahip oldukları küçük bir topluluk oluşturuyorlardı (madenciler, paralı askerler, tercümanlar, malikâne yöneticileri vb.). Buna karşılık, birinci Babil krallığı'nda damgalanan, alınan ve satılan (Hammurabi döneminde bir eşek değeriyle) köle, taşınır bir mal olarak görülüyor ve gerektiğinde bir arınma töreninden sonra azat edilebiliyordu. Mezopotamya'da IV. binyıl’dan başlayarak görülen köleliğin kapsamına savaş tutsakları, babaları tarafından satılan çocuklar ve kendi kendilerini satan yoksullar giriyorlardı. Savaş tutsakları, ağır işlerde çalıştırılıyorlardı.

I.Ö. V. yy.'da Yunanistan'da, Attike'deki Laurion madencileri bir yana bırakılırsa, özellikle kırsal yörelerde kölelerin sayısı, en büyük malikânelerde bile azdı. Bunlar genellikle yüksek nitelikli, sürekli ve pek de geniş olmayan ekin (üzüm bağı, sebze bostanı) işlerinde çalıştırılıyorlardı. Orta Yunanistan’da kölelerin varlığı tartışmalıdır; hatta Thukydides’e göre, Peloponisos'ta yaşayan Yunanlılar, genellikle kendi işlerini kendileri görüyorlardı. Ancak I.Ö. V. yy. sonundan başlayarak ve özellikle IV. yy.’da kölelerin sayısı hızla arttı ve madenlerde, bayındırlık işlerinde, sanayi ve hatta tarım üretiminde köle emeği, çok geçmeden özgür emeği bastırdı. V. yy sonunda Attike'deki kırsal kölelerin gayısı 10 000 olarak hesaplanıyor, yani her özgür köylüye bir köle düşüyordu. Kentsel kölelerin sayısı daha çoktu: Pire'deki azatlı listelerine göre, İ.Ö. 340-320 arasındaki 135 azatlının 123’ü kentsel köleydi ve V. yy. sonu için yapılan tahminler, Attike'de yaşayan toplam köle sayısının 150 000 -400 000 arasında olduğunu gösteriyordu. Hellenistik dönemin özelliği, köleliğin coğrafi yaygınlığı (Epeiros) ve kölelerin büyük mülk sahipleri elinde toplanmasıydı; küçük mülk sahipleri, köle besleyemeyecek kadar yoksuldular. Bu dönemde azat işlemlerinin sayısında da artma görüldü; öyle ki MakedonyalI Philippos, Khaironeia’dan (İ.Ö. 338) sonra, askeri güvenlik nedenlerinden ötürü kölelerin azat edilmesini yasakladı. Kölelerin belirli ellerde toplanması, ilk köle savaşlarına yol açtj: İ.Ö. 131'e doğru ve 104-100’e doğru Laurion' da, İ.Ö. 130'da Delos'ta ilk köle ayaklanmaları patlak verdi. Delos, büyük bir alıcı durumuna gelen Batı'ya köle gönderen büyük bir pazardı (II. yy.'da burada günde 10 000 kölenin satıldığı ileri sürülmüştür).

Roma'da köle kullanımı çok erken başladıysa da (On iki levha kanunu), kölelerin yoğun artışına, İ.Ö. III. yy.'dan başlayarak, asıl Roma yayılması yol açtı. Her fetihten sonra, yenilen askerler ve yenilen halklar köleleştiriliyorlardı. Bu durum önemli sonuçlar verdi, iktisadi düzeyde köle işgücü, küçük mülkiyetin dağılmasını ve bunun yerini, özellikle G.’de büyük malikânelerin almasını hızlandırdı. Toplumsal bakımdan, ayaklanma tehlikesi büyüdü (136-132 ve 104-100 Sicilya ayaklanmaları; 73 Spartacus ayaklanması). Kültürel düzlemdeyse, afrikalı, asyalı ve yunanlı okumuş, kölelerin kalıcı bir etkisi oldu. Azat edilen kölelerin sayısı da, kısmen stoacı kuramlar sayesinde arttı. Jâröme Carcopino, Traianus döneminde Roma’ daki kölelerin sayısını 400 000 olarak tahmin eder. Fetihlerin durmasıyla köle akımı da yavaşladı; köle fiyatları arttı. Kölelerin sayısı Geç imparatorluk döneminde de yüksek olmakla birlikte, kırsal yörelerde, kolonlardan oluşan öteki toplumsal kategoriler, özellikle Doğu'da onlara yeğ tutuluyorlardı.

Kuşkusuz Kilise köleliği kınamadı; ancak, gerçekte kardeşlerden oluşan hıris- tiyan bir toplumun örgütlenişi kölelikle bağdaşamazdı. Köleliğin yerini, yavaş yaış kişisel ve soydan geçme bir bağımlı olan sertlik" aldı. Bu biçim, artık yoğun öle satın alma olanağı vermeyen erken Ortaçağ'ın kapalı ve her şeyden önce kırsal iktisat çerçevesine daha uygun düşüyordu. Bu koşullar içinde sski latince "servus" sözcüğü, antik "kök'" anlamını yitirerek, bir dereceye kadar sın'rtı yükümlülüklerle toprağa ya da bir senyöre bağlı kişiyi adlandırmak üzere, seri olarak kullanılmaya başlandı. Ortaçağ latincesinde sclavus sözcüğü de işte o zaman (X. yy.) ortaya çıktı. Ortaçağ’da Balkanlardaki Slav halkların, Batı'daki köle yığınların büyük bölümünü sağladıklarını düşündüren slavus sözcüğünün bir başka biçimi olan bu sözcük, XIII. yy.'da köle (esclave) teriminin türetilmesine yol açtı. Köle olarak Angllar da getiriliyordu ve Verdun, X. yy.'a kadar ispanya'ya gönderilen Slavlar'ın deposu durumundaydı. Ortaçağ köleliği her şeyden önce Akdeniz çevresinde yoğunlaşıyordu (Provence, Roussillon ve Katalonya'daki kentsel ve zanaatçı hizmetkârlar, Kurtuba (Cördoba) halifesinin beyaz ve haremağası tutsakları). Berberi korsanlığı müslüman dünyaya hıristiyan köleler, çöl kervanları da Sudan'dan zenci köleler sağlıyordu. Müslüman dünya da gerektiğinde Ispanya'ya köle sağlıyordu; klasik çağda Sevilla ve Lizbon'da çok sayıda zenci köle vardı.

Zenci ticareti, XVI. yy.’da Avrupa’da genellikle ortadan kalktı. Bununla birlikte, Amerika'nın keşfi, denizaşırı zenci ticaretini yeniden canlandırdı ve köleleştirilen, kırılıp geçirilen yerliler, düzenli bir ticaret konusu durumuna geldiler. Bunun üzerine, tarihin en büyük insan göçlerinden biri başladı. Afrika'da arap zenci köle tüccarlarıyla elbirliği eden yerel hanedanların insan avcılığına, avrupalı tüccarların insan avcılığı eklendi: Afrika’nın batı kıyısıyla (Madeira, Asor, Cabo Verde, Gine, Luanda, Benguela) doğu kıyısındaki (Delagoa, Sofala, Mozambik) Portekiz sömürgeleri, özellikle Amerika yönündeki ilk ihracat merkezlerini oluşturdular.
1-3 milyon arasında köle, Amerika’ya götürüldü. Ancak bu kölelerin çalıştırıldıkları şekerkamışı (Brezilya Nordeste'si ve Antiller) ve pamuk (ABD'nin güneyi) plantasyonlarındaki çalışma koşulları dayanılır gibi değildi. Efendilerinin keyfi tutumları bunların durumlarını daha da ağırlaştırıyor ve birçoğu kaçıyordu (Antiller'deki kaçak zenci köleler). Bunun üzerine Colbert, "Zenci yasası" (1685) denilen bir kararnameyle, Roma hukukuna göre zenci kölelerin medeni durumlarını belirlediyse de onlara hiçbir siyasal ve hukuki kişilik tanımadı.

Çünkü köle, alınabilen, satılabilen ve mübadele edilebilen bir eşya'ydı; ayrıca ne tanıklıkta bulunabilen, ne dava açabilen, ne de bir şeye sahip olabilen bir ehliyetsizdi, ve nihayet, medeni sorumluluğu tanınmamakla birlikte, cezai sorumluluğu tamdı. Buna karşılık, kölelerin de Tanrı'nın kulları olduklarını kabul eden ve bazı durumlarda azat edilebilmelerini de öngören Colbert, mülk sahiplerinin keyfi davranışlarına karşı kâhyalara onları korumak yetkisini de veriyordu. Kölelik yandaşlarının aşırılıkları, XVIII. yy. sonunda köleliğin kaldırılması yolunda bir tepkiye yol açtı. Montaigrıe tarafından ileri sürülen eleştiriyi yeniden ele alan Montes- quieu, Voltaire, Raynal, Marivaux ve Bernardin de Saint-Pierre gibi transız yazarlar, doğrudan doğruya kölelik ilkesine karşı sert bir saldırıya geçtiler. İktisadi alanda Adam Smith, köle emeğinin düşük verimi üzerinde durdu (Milletlerin zenginliği, 1776); daha sonra Rossi, köleliğin teknik ve iktisadi gelişmeyi engellediğini gösterdi (Cours d'conomie potitique [Politik iktisat dersleri], 1839-1841).

Köleliğin kaldırılması, devrim dönemindeki bir ilk ve başarısız girişimden sonra (Konvansiyon’un 16 pluviöse yıl II [4 şubat 1794] tarihli ve 1802'de Bonaparte tarafından yürürlükten kaldırılması Santo Domingo ayaklanmasına yol açan karar namesi), iki aşamada gerçekleşti: köle ticaretinin yasaklanması (İngiltere tarafından 1807, Fransa tarafından 29 mart 1815'te), ardından kölelerin özgürleştirilmesi (İngiltere tarafından 1833'te; Fransa tarafından, 4 mart 1848 kararnamesi'yle kararlaştırılan köleliğin kaldırılmasını ilan etmek üzere Antiller’e giden Victor Schoelcher’in girişimiyle yeni bir kez 1848'de).

Her iki durumda da bir tazminat öngörülüyor ve İngiltere, dinsel tarikatlar ve William Pitt, Castlereagh ve Canning gibi siyaset adamlarının etkisiyle örnek oluyordu; Wilberforce ile Kölecilik düşmanları derneği de bu konuda çok etkili bir rol oynadı. Köleliğin kaldırılması hareketinin öncüsü olan İngiltere hem insancıl, hem de iktisadi nedenlerle (işgücü rekabeti), köleliğin bütün dünyada kaldırılmasını sağlamak istiyordu. Bundan ötürü Castlereagh. Viyana (8 şubat 1815), Aachen (1818) ve Verona (1822) kongrelerinde köle ticaretini mahkûm ettirdi. Köleci ülkelerin karşı çıkmalarına rağmen, Fransa (1831,1833, 1841, 1845), Ispanya (1835), Portekiz (1839) ve Brezilya (1850) ile yapılan anlaşma ve antlaşmalarda, köle ticaretinden vazgeçme hükümleri yer aldı ve bu hükümler karşılıklı ziyaret (yerinde denetleme) hakkıyla yaptırıma bağlandı. Ancak, Fransa, İngiliz donanmasının büyük üstünlüğü nedeniyle bu yaptınmı onaylamaya yanaşmadı.
Köleliğin kaldırılması hareketi ABD'ye de yayıldı. Harriet Beecher-Stowe'un Tom amcanın kulübesi (1852) adlı yapıtı, ABD' de bu harekete duyulan ilgiyi genişletti. Nihayet, iç savaşın sonunda ABD, Danimarka ve Hollanda'nın (1860) ardından, kölelerine özgürlük tanıdı (31 ocak 1865).

Böylece, köleliği benimseyen sistem ve ideolojilerin uluslararası düzlemde mahkûm edilmelerine yol açılmıştı: Berlin sözleşmesi (26 şubat 1885); Brüksel Sömürge konferansı (köleciliğe karşı 2 temmuz 1890 sözleşmesi); Milletler cemiyeti antlaşması'nın 21-23. ve 42-61. maddeleri; Saint-Germain-en-Laye sözleşmesi'nin (10 eylül 1919) 11. maddesi; Cenevre Kölelik sözleşmesi (25 eylül 1926) ve Birleşmiş milletler insan hakları evrensel bildirgesi'nin (10 aralık 1948) 4. maddesinde bu türlü sistem ye ideolojiler kınanıyordu.

Kölelik, ikinci Dünya savaşı'ndan sonra Kıztldeniz kıyılarında sürdü. 1963'te Suudi Arabistan tarafından resmen kaldırıldı. Afrika'da, özellikle çocuk ticareti, resmi yasaklama tarihinden sonra da uzun zaman sürdürüldü. Daha birkaç yıl öncesine kadar Nijerya'da, kölecilik nedeniyle verilen mahkûmiyet kararları büyük sayılara ulaşıyordu.

—isi. İslam dini köleliği daha önceki inanç, felsefe ve uygarlıklarda kökleşmiş bir kurum olarak buldu ve araştırmacılara göre şu nedenlerle bu kurumu korudu:
  1. kölelik, tutsakların toplu öldürülmelerini önlemesi bakımından yararlıydı;
  2. tutsaklardan köle olarak yararlanma umudu, savaşlarda gereksiz kan dökülmesini önlüyordu;
  3. savaş sonunda karşı taraf müslüman tutsakları köleleştirdiğinden, köleliğin tek yanlı kaldırılması müslümanların çıkarlarına ters düşecekti;
  4. bu kurumun hemen kaldırılması, köleler için de pek çok ekonomik ve toplumsal sorun ortaya çıkaracaktı.
Bütün bunlara karşın İslam dini kölelerin durumlarının iyileştirilmesi doğrultusunda önemli yenilikler getirdi. Onlara her şeyden önce, özgürlere göre eksik de olsa, dinsel ve hukuksal açıdan bazı haklar tanıdı. Kuran’a göre köle bir müslüman, özgür bir müşrikten daha değerli sayılır (II, 231). Tanrı katında takva (Tanrı saygısı) dışında bir değer farkı yoktur (XLIX, 13). Köle-özgür farkı olmaksızın bütün müslümanlar kardeştir (XLIX, 10). Hz. Muhammet bir hadisinde "Köleleriniz sizin kardeşlerinizde. Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin. Ağır iş yüklemeyin; yüklerseniz onlara siz de yardımcı olun”, bir başka hadisinde de "Kölelerinize, kölem, cariyem demeyiniz; oğlum, kızım deyiniz” der. Hanefilerde bir köleyi bilerek öldüren ölümle cezalandırılır. Malikilerde efendisinin döverek sakatlanmasına ya da bedensel bir özür görmesine yol açtığı köle, yargıç kararıyla özgür bırakılır. Hz. Muhammet, savaş durumu dışında, özgür bir insan yakalayarak köleleştirmeyi kesin bir dille yasaklar.

İslam dininde savaş ve doğum yoluyla sûren köleliğin hafifletilmesi, ortadan kaldırılmasını sağlamaya yönelik olarak da önlemler alınmıştır. Nitekim, Kuran'da ve hadislerde gönüllü olarak köle azat etme en değerli ibadetlerden biri sayılır (Kuran, II, 177; XCI, 13-14). Bazı suç ve günahlardan kurtulmanın bir yolu da köle azat etmektir (kefaret). Bir köle, kendi bedelini ödeyerek özgür olmak amacıyla bir anlaşma (mükâtebe) yapmak isterse, çoğu İslam hukukçusuna göre efendi bu isteği kabul etmek ve kölesine bedelini kazanması için süre tanımak zorundadır. Köleye verilen özgürlük vaadinden dönülemez. Efendisinden çocuk doğuran cariye, onun ölümünden sonra özgür olur. İslam devleti, bütçesinin bir bölümünü kölelerin özgürlüğü için ayırmak zorundadır (Kuran, IX, 60). Devlet başkanının tüm savaş tutsaklarını karşılıklı ya da karşılıksız olarak özgür bırakma yetkisi vardır.

XIX. yy.'ın ilk yıllarından başlayarak İslam dünyasında kölelik uygulaması yavaş yavaş ortadan kalktı. Günümüzde hiçbir İslam ülkesinde kölelik kavram ve uygulaması yoktur.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

17 Aralık 2016 / HipHopRocK Osmanlı İmparatorluğu
17 Aralık 2016 / Misafir Müslümanlık/İslamiyet