Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Aralık 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Yönetim


Rusya'da, ülke tarihinin başlangıcından beri değişik dil, kültür ve gelenekleri olan halklar birlikte yaşamıştır. Çarlık döneminde zorla bir bayrak altında toplanan bu halkların bir bölümü 1917 Ekim Devrimi'nin ardından ba­ğımsızlıklarını ilan ettiler. Bunlar, Polonya ve Finlandiya ile üç Baltık cumhuriyeti olan Estonya, Letonya ve Litvanya'ydı. Başlangıçta yeniden Rusya'nın egemenliğine girmek iste­meyen öbür halklar da Sibirya'da, Ukrayna' da ve Kafkasya'da özerk bölgeler ve cumhu­riyetler kurdular. Ama Sovyet yönetimi tüm uluslara, ırklara ve ayrı dil konuşan topluluk­lara eşit haklar tanıyan yeni bir anayasa önerdi ye 1922'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği adıyla çokuluslu yeni bir federasyon kuruldu.

Yeni birlik 1923'te Rusya, Beyaz Rusya, Ukrayna ve Transkafkasya cumhuriyetlerinin birleşmesiyle gerçekleşti. Zamanla, öbür böl­geler ve cumhuriyetler de bu birliğe katıldı. Bugün SSCB'yi oluşturan 15 birlik cumhuri­yeti Rusya, Ermenistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, Estonya, Letonya, Litvanya, Moldavya ve Uk­rayna Sovyet Sosyalist cumhuriyetleridir. (Bu cumhuriyetler için ayrı maddeler vardır.) Ay­rıca ülkede 20 özerk cumhuriyet ile yerel yö­netim düzeyinde özerk birimler de yer alır. Bunların tümü federal yönetim sisteminin de­netimi altındadır.

SSCB'de uzun yıllar Sovyetler Birliği Ko­münist Partisi'nin (SBKP) yönetiminde tek partili bir sosyalist yönetim biçimi yürürlükte kaldı. Yapılan son değişikliklerle, çok adaylı seçimler kabul edildi. Ayrıca, parlamentonun denetim gücü artırıldı; devlet başkanı daha güçlü bir konuma getirildi ve Komünist Parti­si ile devlet yönetimi bir ölçüde birbirinden ayrıldı.

Yeni düzenlemeye göre, en üst yönetim or­ganı beş yılda bir seçilen SSCB Halk Temsilci­leri Kongresi'dir. 2.250 üyeden oluşan bu kongrenin temel görevi, bilinen anlamda par­lamento işlevini üstlenen SSCB Yüksek Sovyeti'ni seçmektir. Kongre, Yüksek Sovyet'in 542 üyesini kendi üyeleri arasından seçer. Birlik Sovyeti ve Uluslar Sovyeti olarak iki meclisten oluşan Yüksek Sovyet yılda iki kez toplanır ve 3-4 aylık sürelerle çalışır. Yüksek Sovyet'in toplanmadığı sürelerde görev yapan Yüksek Sovyet Prezidyumu, yeni uygulama­larda eski önemini yitirmiştir.

Birlik Sovyeti ekonomik ve toplumsal so­runlar, dış politika, iç ve dış güvenlik gibi ge­nel konularla ilgilenir. Uluslar Sovyeti ise de­ğişik halkların karşılıklı hak ve özgürlükleri ile birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler.
Devlet başkanı, Halk Temsilcileri Kongresi tarafından beş yıl için seçilir. Son değişiklik­lerle yetkileri genişletilmiş olan devlet başka­nının birçok konuda kendi başına karar ala­bilme olanağı vardır.
Yürütme görevini üstlenen bakanlar konse­yi Yüksek Sovyet tarafından seçilir. Bakanlar konseyinin altında birçok komite ve kuruluş görev yapar.
SSCB'nin 15 cumhuriyetinde de merkezde-kine benzer bir sistem uygulanır. Her cumhu­riyette tek meclisli bir Yüksek Sovyet ve bu kuruluşun atadığı bakanlar konseyi vardır.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin yö­netim üzerindeki etkisi hâlâ çok güçlüdür. Partinin en üst organı Merkez Komitesi Politbürosu'dur. Komünist gençlik örgütü Komso-mol partinin gençlikle bağını sağlar.

Tarih


Bugün SSCB topraklan olarak bilinen yerlere ilk yerleşenler Elbe Irmağı dolaylarından gel­miş olan Doğu Slavları idi. İS 8. yüzyılın sonlarına doğru Kuzey Avrupalı ve Ortadoğulu tüccarlar bu topraklara geldiler. Bu sıralarda Doğu Slavları Asya'dan gelen göçebe kabile­lerin saldınlanna karşı korunmak için yerle­şim yerlerini surlarla çevirdiler.
9. yüzyılda kuzeyli kabileler Batı Avrupa'yı yağmalar ve yakıp yıkarken, Vikingler de gruplar halinde Baltık Denizi'ni aştılar ve ırmakları izleyerek güneyde Karadeniz kıyıla­rına kadar geldiler. Bunlann amacı yağma de­ğil, Konstantinopolis (bugün İstanbul) ile ti­caret yapmaktı. Bu silahlı İskandinav tüccar-lann önderleri Doğu Slavlan'nı yönetimleri altına alarak, Rus prensliklerine damgalarını vurdular.

Efsaneye göre Viking önderlerinden Rurik 862'de Novgorod'a yerleşti. 882'de Rurik'in kardeşi Oleg bu dönemde büyük bir ticaret merkezi olan Kiev'i ele geçirdi. 11. yüz­yıla gelindiğinde Doğu Slavlan'nın tümü Kiev prensinin egemenliğini kabul etmişti. Hıristi­yanlık da Rusya'da ticaret yollannı izleyerek yayıldı. Kiev Büyük Prensi I. Vladimir 988'de Bizans imparatorunun kız kardeşi ile evlenin­ce Hıristiyan oldu ve Rusya'da Hıristiyanlık' ın yayılması için çaba gösterdi. Böylece Doğu Slavlan Ortodoks Kilisesi'ne bağlandılar. Konstantinopolis'i hem dinsel, hem de ticari ve kültürel merkez olarak benimsediler. Rus­ya ile Konstantinopolis arasında uzun dönem­li bir ilişki başlarken, Batı Avrupa'nın dinsel ve kültürel merkezi Roma'nın etkisi zayıfladı.
Ad:  SSCB6.jpg
Gösterim: 1354
Boyut:  53.4 KB
11. ve 12. yüzyıllarda Kiev Avrupa ile ilgili olaylarda etkin bir rol oynadı. Rus prensleri evlilik yoluyla Avrupa'daki krallıklarla bağ kurdular. Kiev ve öteki prensliklerin Avrupa ile olan bağlantılan Moğol istilasıyla kesintiye uğradı.
Kiev ve dolaylarında yerleşmiş olan Slavlar sık sık Asyalı kabilelerin saldınsına uğradılar. 13. yüzyılın başlarında Moğollar Asya'nın do­ğusunda güçlü bir devlet kurmuştu. Cengiz Han'ın önderliğinde Avrupa'ya korku saldılar. 1238'de Cengiz Han'ın torunlanndan Batu Han'ın yönetimindeki Altınordu kuvvetleri Kiev'i yakıp yıkarak Rusya' nın neredeyse tamamını ele geçirdiler. Moğol egemenliği 300 yıl sürdü. Sona erdiğinde ise Rusya artık Avrupa'dan kopmuş ve Avrupa'nın gelişmişlik düzeyinin gerisinde kalmıştı. Rusya bu dönemden sonra ekonomik, top­lumsal ve askeri bakımlardan Avrupa'ya eriş­me çabasına girdi.

Moğol istilası sırasında güçlenen Moskova Prensliği, istila sona erdiğinde Rusya'yı yö­netmeye başladı. Moğollar ele geçirdikleri ül­kelerde en güçlü prenslerle anlaşır, haraç top­lanmasından onlan sorumlu tutarlardı. (Ha­raç, işgal altındaki ülke halkının işgalcilere ödedikleri paradır.) Moskova prensleri kısa zamanda Moğollar'ın desteğini kazandılar. 1353'te II. İvan'ın tüm Rusya prensleri üze­rinde egemenlik hakkı Moğollar'ca da kabul edildi. Böylece coğrafi açıdan merkezi bir ko­numda olmasından da yararlanan Moskova, ülkenin siyasal, 1453'te Osmanlılar'ın Kons­tantinopolis'i ele geçirmesinden sonra da din­sel merkezi oldu.

Çarlık Yönetimi


1462-1505 arasında III. İvan Moskova Büyük Prensliği'nin egemenlik alanını genişleterek gücünü artırdı. 1480'de Moğol egemenliğine kesin olarak son verdi ve Rusya'yı bağımsızlı­ğına kavuşturdu. 1533'te tahta geçen IV. İvan kendini tüm Rusya'nın çan (imparatoru) ilan etti. IV. İvan, uzun süren yönetimi sırasında­ki acımasız tutumu nedeniyle Korkunç İvan olarak anıldı. Korkunç İvan'ın yönetiminin ilk yıllannda Kazan ve Astrahan Rus topraklarına katıldı.

1584'te İvan'ın ardından başa geçen oğlu I. Fyodor'un 1598'de ölümünden sonra 15 yıl süren sorunlu bir dönem başladı. Zekâ özürlü I. Fyodor'un yerine Boris Godunov çar oldu. Yetenekli bir yönetici olmasına, iç ve dış siya­setteki basanlarına karşın, 1605'te rakipleri tarafından zehirlenerek öldürülen Godunov' un ardından tahta Düzmece Dmitri geçti. Düzmece Dmitri olarak anılmasının nedeni Korkunç İvan'ın oğlu olduğunu iddia etmesiy­di. Dmitri ölünce Rusya kargaşaya sürüklen­di ve Polonyalılar ile İsveçliler'in işgaline uğ­radı. Moskova'yı ele geçiren işgalciler kenti yaktı. Bu olay üzerine birleşme gereğini du­yan Ruslar, işgalcileri ülkelerinden kovdular. Moskova'da, ülkenin her kesiminden gelen temsilcilerden oluşan bir meclis toplandı ve 1613'te Mihail Fyodoroviç Romanov çar ola­rak seçildi. Mihail Fyodoroviç 1917 Ekim Devrimi'ne kadar iktidarda kalan Romanov hanedanının ilk çanydı.

Tarihte Büyük Petro olarak bilinen ve 1682-1725 arasında ülkeyi yöneten I. Petro, Rusya'yı her alanda Avrupa ile eşit düzeye getirmek için çalıştı. Rusya'yı Avrupa'da güç­lü bir devlet konumuna yükselten I. Petro, imparatorluğun gelişmesi için uğraştı. İsveç Kralı XII. Karl'ı II. Kuzey Savaşı denen uzun süren bir mücadele sonunda yenilgiye uğra­tarak Baltık bölgesinin doğusunu alması Rusya'nın gücünü artırdı. St. Petersburg'da (bugün Leningrad) yeni bir başkent kurdu. Orduyu ve donanmayı güçlendirdi. Ülke sa­nayisini geliştirmek ve halkı eğitmek amacıyla Batı Avrupa'dan mühendis ve teknisyenler getirdi. Devlet yönetiminde de önemli re­formlar yaptı ve kiliseyi çarlığın yönetimine soktu. Madencilik, silah, gemi yapımı ve öbür sanayileri destekleyen Petro, dış ticareti geliş­tirmek için de uğraştı. Petro döneminde dev­let eğitim alanına da girdi. Batıdan örnek alı­nan birçok kurum bu dönemde Rusya'nın kültür yaşamında önemli gelişmelere yol aç­tı. Temeli Petro döneminde atılan Bilimler ve Sanatlar Akademisi (bugün SSCB Bilim­ler Akademisi) bu gelişmelerde öncü rol oynadı. Rusya'da olağanüstü değişiklikler gerçekleştiren Petro, uzun süren yönetimi sı­rasında, acımasız tutumuyla birçok insanın yaşamını yitirmesine de neden oldu. Halkın önemli bir kesimini oluşturan toprağa bağlı serilerin durumu daha da kötüleşti.

Toprak sahiplerinin sertler üzerindeki haklarını geniş­leten Petro, vergi düzeninde yaptığı değişik­liklerle sertlik sisteminin koşullarını daha da ağırlaştırdı. Rusya'nın önemli yöneticilerinden biri de 1762-96 arasında hü­küm süren ve Büyük Katerina olarak bilinen Çariçe II. Katerina'dır. Bir Alman prensesi olan Katerina Rus tahtına evlilik yoluyla geç­ti. Katerina Polonya'dan aldığı topraklarla Rusya'yı daha da genişletti. Osmanlılar'a kar­şı kazandığı zaferlerle Karadeniz'in kuzeyin­deki topraklar bütünüyle Rusya'ya geçti. 1783'te Kınm'ı alan Rusya, Balkanlar'da etki­li olmaya başladı. Fransız sanat ve kültürüne hayranlık duyan Katerina, Rusya'yı Avrupa ve Fransız etkisine biraz daha açtı, ama 1789 Fransız Devrimi'nin yeni düşüncelerinin Rus ya'ya girmesi için herhangi bir çaba göstermedi. Tersine, hükümdarlık yetkilerini güçlendi­rerek, tüm yönetim kadrolarını kendi deneti­mine aldı.

Katerina döneminde serflik kurumuna kar­şı giderek artan hoşnutsuzluk köylü ayaklan­malarına yol açtı. Bunlardan en önemlisi, 1773'te Yemelyan İvanoviç Pugaçov önderli­ğinde serfliğe karşı başlatılan ayaklanmadır. Ülkenin tüm doğu bölgelerini saran bu ayak­lanma çarlık ordusunca bastırıldı, ama daha sonraki köylü ayaklanmalarına örnek oldu.
I. Aleksandr döneminde (1801-25) Napolyon Bonapart'ın orduları Rusya'yı işgal etti. Moskova'yı ele geçiren Napolyon terk edilmiş bir kentle karşılaştı. Fransızlar görüşme yapa­cak kimseyi bulamayınca, sert kış koşulların­da açlıkla yüz yüze geldiler ve bozguna uğra­dılar. Napolyon'un Moskova yenilgisi Ruslar' ın dünyadaki saygınlığını artıran önemli bir etken oldu.
I. Petro döneminde başlatılan eğitim atılı­mıyla okullaşma arttı, kültür düzeyi yükseldi. Batıdan gelen yeni düşünce akımları Rusya' da, özellikle aydınlar arasında çarlık yöneti­mine ve serflik kurumuna karşı eleştirilerin doğmasına yol açtı.
I. Aleksandr tahta geçtiği zaman okullar ve üniversiteler açtı. Toprağa bağlı serilerin öz-gürleştirilmesi için 1803'te çıkardığı yasa ise umulanı vermedi. Bu yasadan yaklaşık 47 bin serf yararlanabildi. Bu ise ülkede yaşayan sertlerin ancak çok küçük bir bölümüydü.
Rusya'da devrimci düşünceler giderek yayı­lıyor ve hoşnutsuzluk büyüyordu. Reformla­rın gerçekleştirilmesi için genellikle soylu ay­dınlardan oluşan gizli topluluklar kuruldu. 1825'te I. Nikolay tahta geçince, bu aydınlar tarihte Dekabrist Ayaklanması olarak bilinen bir ayaklanma başlattılar. Çarlık güçleri bu başkaldırıyı bastırdı. Önderlerinden beşi idam edildi, öbürleri hapse atıldı ya da Sibir­ya'ya sürüldü. Ama özgürlükçü düşüncenin serpilip gelişmesinin önü alınamadı.
Nikolay halk arasında giderek yaygınlaşan reform isteklerini dikkate almadı. Tersine, yönetimi elinde tutabilmek için gittikçe sert­leşti. Bu dönemde Dekabristler'le çalıştığın­dan ya da gizli örgüt üyesi olduğundan kuşku duyulanlar hemen Sibirya'ya sürüldü.
I. Nikolay dönemi Kırım Savaşı (1853-56) ile sona erdi. Rusya'nın Kırım Savaşı'nda yenilmesi ülkedeki hoşnut­suzluğu artırdı. Bu savaş Rusya'nın yetersiz gelişmesini ve modern teknikler karşısında geri kalmışlığını açıkça ortaya çıkardı.
Rusya'nın yenilgisi bir dizi reformun yapıl­masına yol açtı. I. Nikolay'dan sonra başa ge­çen II. Aleksandr döneminde (1855-81) yaşa­ma geçirilen bu reformlardan en önemlisi 1861'tie serilerin özgürlüklerine kavuşturulmasıydı. Ama bu reform oldukça gecikmişti ve seriler artık özgürlüklerinin yanı sıra top­rak sahibi olmayı da istiyorlardı.

Aleksandr ayrıca mahkemelerde de reform yaparak yargı sistemini modernleştirdi. Se­çimle işbaşına gelen yerel yönetim meclisleri oluşturdu. Sanayinin gelişimini hızlandıracak girişimlerde bulundu. Aleksandr döneminde Rusya'da üretim üç katına çıktı ve yeni demir­yolları yapıldı. Bu reformlara karşın ülkede huzur sağlana­madı. Köylüler bu kez de yaşamak için yeterli toprağa sahip olamadıklarından ayaklanıyor­lardı. Birçoğu kentlere göç ederek yeni açılan fabrikalara girdi. Bu fabrikalarda çalışma ko­şulları çok kötü ve ücretler de çalışanların aç­lıktan ölmemesine yetecek kadardı. Toprak­sız köylüler yaşamlarını sürdürebilmek için bu koşullarda çalışmak zorunda bırakıldılar. Böylece hızla gelişen sanayi ve serilerin öz-gürleştirilmesi Rusya'da düzenden hoşnut ol­mayan işçi sınıfının doğmasına yol açtı. Çarlık polisinin uyguladığı baskı ve yasaklara karşın, işçiler arasında gizli sendikal örgütlenmeler başladı ve grevler yaygınlaştı.

Kentlerde yoksulluğun ve çarlık baskısının neden olduğu hoşnutsuzluk, Avrupa'dan ge­len sosyalist düşüncelerle birleşince, devrimci hareketler gelişmeye başladı ve yeni siyasal örgütlenmeler ortaya çıktı. 1870'lerde özellikle gençler arasında, köylüle­ri siyasal propaganda yaparak ayaklandırma girişimleri yaygınlık kazandı. Narodnikler olarak adlandırılan bu örgütün eylemlerini, çarlık polisinin yaygın tutuklamaları ve sür­günler izledi. Baskıların artmasıyla bu gizli örgütlerin bir bölümü bombalama ve suikast gibi şiddet eylemlerine yöneldi. Bu sırada II. Aleksandr 1881'de şiddet yanlısı bir örgütün bombalı saldırısı sonucu öldürüldü.

Tahta geçen II. Aleksandr, babasının halkın yönetimde bir ölçüde söz hakkı ol­masını sağlayacak meşruti yönetime geçme taşanlarından tümüyle vazgeçti; çarların mut­lak egemenlik yetkileri olduğunu ileri sürdü. Son 80 yılda oldukça yerleşmiş ilerici düşün­celeri kesinlikle onaylamayan III. Aleksandr gerici bir siyaset izledi. Kargaşa ve teröre son vermek için baskıcı önlemler aldı. Kendisine karşı olan kişi ve gruplan susturdu. Bu dö­nemde binlerce siyasal tutuklu Sibirya'ya sü­rüldü. İlerici gruplara ve Yahudiler'e ağır bas­kılar uygulandı. III. Aleksandr dönemi (1881-94), bu baskıcı tutumuyla, Rusya'da devrim koşullannın olgunlaşmasını sağladı.

1894'te tahta geçen Çar II. Nikolay, yöneti­min her kademesini titizlikle izleyen otoriter III. Aleksandr'a göre daha yumuşaktı. Hükü­metin üzerindeki etkisi de zayıftı. II. Nikolay döneminde (1894-1917) Trans-Sibirya Demir-yolu'nun açılmasıyla insanlar Sibirya'da yaşa­maya özendirildi. Büyük Okyanus kıyısında, günümüzde Çin sınırları içinde bulunan Port Arthur (bugün Lüshun) ve Dairen limanları açıldı. Rusya'nın Büyük Okyanus'a doğru ya­yılması Japonya ile çatışmasına yol açtı. 1904-05 Rus-Japon Savaşı, Rusya'nın ağır yenilgisi ve donanmasının hemen tümüyle yok olma­sıyla sonuçlandı.

MsXLabs.org & Temel Britannica
Son düzenleyen Safi; 29 Aralık 2016 18:34
SİLENTİUM EST AURUM