İki Devrim
Rus-Japon Savaşı halk tarafından başlangıçta da benimsenmemişti. Bir de bu savaşın yitirilmesi ülkede durumun ne kadar kötüye gittiğini tüm açıklığı ile gösterdi. Çar demokratik siyasal partilerin kurulması önerisini reddedince, toplumda huzursuzluk daha da arttı. Birçok yerde bir dizi grev ve ayaklanma baş gösterdi.
22 Ocak 1905 Pazar günü, sonradan çarlık polisinin bir ajanı olduğu ortaya çıkan papaz Gapon'un öncülüğündeki büyük bir işçi topluluğu isteklerini çara sunmak üzere ellerinde haçlarla, ilahiler söyleyerek Kışlık Saray'a doğru yürüdüler. Polis yürüyüşü durdurmak için işçilerin üzerine ateş açtı. 100'ün üzerinde göstericinin öldüğü bu olay tarihe "Kanlı Pazar" olarak geçti. Kanlı Pazar'ın ardından Rusya'da birçok kentte grevler, kırsal bölgelerde köylü ayaklanmaları ve askerler arasında isyanlar görüldü. 1905 Devrimi olarak adlandırılan bu toplumsal hareketler Rusya'da meşruti monarşinin kurulmasında etkili oldu. Bu başkaldırıların en ünlülerinden biri de Potemkin zırhlısında baş gösteren isyandır. Bu isyan daha sonra Sergey Ayzenştayn'ın ünlü filmine de konu olmuştur.
1905 Devrimi sonunda çarlık güçlerince bastırıldı, ama Çar II. Nikolay, askeri diktatörlükle halka bazı haklar tanıyacak bir reform programı arasında bir seçim yapmak zorunda kaldı. "Ekim Manifestosu" olarak bilinen yazılı bir metinle söz ve düşünce özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğü gibi belirli bazı hakları tanıdığını açıkladı. Ayrıca bu manifestoda, çarın yasa yapma yetkisini paylaşacak Duma adında bir meclisin kurulması da öngörülüyordu. 1906'da seçilen ilk Duma'da sol muhalefet ve reform yanlıları çoğunluğu alınca, çarlık yönetimiyle çatışma kaçınılmaz oldu ve Duma iki ay içinde dağıtıldı. II. Duma da aynı biçimde, üç ay içinde dağıtıldı. Çar ve bakanları Duma'nın seçimi ile ilgili kuralları değiştirerek ve yetkisini kısıtlayarak, etkin bir biçimde çalışmasını engellediler. Daha sonra seçilen III. ve IV. Duma'lar çarlık yönetimini destekledi. Gene de, Duma Rusya'da demokratik yönetime doğru atılmış bir adım oldu. Tanınan haklar da siyasal partilere, sendika ve dernekler ile basına görece özgür bir ortam sağladı.
1905-17 arası hoşnutsuzluğun sürdüğü yıllar oldu. Devrim söylentileri yaygınlaştı. Çarlık yönetiminin Rus olmayan halklara ve özellikle Yahudiler'e uyguladığı baskı yoğunlaştı. Sanayide hızlı bir gelişmenin olduğu bu yıllarda Sibirya'da yerleşim yaygınlaştı. Ama 1914'te başlayan I. Dünya Savaşı çarlık yönetiminin çöküşünü hazırlayan temel nedenlerden biri oldu.
Rusya I. Dünya Savaşı'nda Almanya'ya karşı İtilaf Devletleri ile birleşti. Donanım ve erzak eksikliği Rus ordusunun savaşta ağır yenilgiler almasına yol açtı. Osmanlı ordusunun Almanya ve Avusturya yanında savaşa girmesiyle Kafkasya'da yeni bir cephe açmak zorunda kalan ve boğazların kapanmasıyla aldığı destek büyük ölçüde azalan Rusya, art arda yenilmeye başladı. 1916'ya gelindiğinde ordunun insan kaybı 1 milyonu aşmıştı. Kötü yönetimden büyük zarar gören ordunun savaşma gücü kalmamıştı. Halk arasında savaşa karşı hoşnutsuzluk giderek arttı. Askerler isyana ve birliklerini terk etmeye başladılar. Petrograd'da (bugün Leningrad) ve Moskova'da çarlık yönetiminin önleyemediği grevler ve gösteriler hızla yayıldı. Fabrikalarda işçiler, cephede askerler ve kırsal alanda köylüler sovyet adı verilen yerel örgütler kurdular ve örgütlendiler.
Savaşın ve ekonominin kötü gidişi basında ve Duma'da yeni bir hükümet kurulması isteğinin gündeme gelmesine yol açtı. Mart 1917'de Petrograd'da işçi ve askerlerin temsilcilerinden oluşan Sovyetlerin önderliğinde başlayan ayaklanma Moskova ve öbür kentlere de yayıldı. Şubat Devrimi olarak adlandırılan bu devrimle çar tahttan çekildi ve yönetim kurulan Geçici Hükümet'in eline geçti.
Askerlerinin desteğini yitiren çar 1918'de kurşuna dizildi. Bu arada Rusya'da etkinlik gösteren sosyalistler çalışmalarını çeşitli örgütlerin içinde ayrı ayrı sürdürüyor, belirli olaylarda birlikte hareket ediyorlardı. 1898'de işçi ve aydınlarca kurulan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi 1912'de Bolşevikler (çoğunluk) ve Menşevikler (azınlık) olarak iki ayrı partiye bölünmüştü. Bu iki parti ile öbür sosyalist parti ve gruplar Rusya'nın siyasal yaşamında giderek önemli bir yere sahip oldular. Şubat Devrimi'nden sonra Rusya'nın hemen her önemli kent ve bölgesinde işçi, köylü ve askerler arasında giderek yaygınlaşan Sovyetlerin içinde güçlendiler.
Bolşevikler'in önderi V. İ. Lenin, Şubat Devrimi'nin ardından Almanya'dan Rusya'ya döndü. Savaşı sona erdirmeyen, işçi, köylü ve askerlerin istemlerini karşılayamayan Geçici Hükümet'e karşı halkın büyüyen hoşnutsuzluğunu da dikkate alarak, devrimin sürdürülmesini ve bütün iktidarın Sovyetlere geçmesini savundu. Devrimin önderlerinden Lev Troçki ve bazı Menşevikler'i de yanlarına alan Bolşevikler, geniş bir propaganda çalışması başlattılar; Sovyetlerin içinde giderek güçlendiler; "Barış, Toprak ve Ekmek" sloganıyla geniş halk kesimlerini kendi yanlarına çektiler. Bu arada başarısız bir sağ darbe girişimi, Sovyetlerin devrime sahip çıkması gerekliliğini ortaya çıkardı. Eylül 1917'de Petrograd ve Moskova Sovyetleri seçimlerini kazanan Bolşevikler, Lenin'in önerisiyle 7-8 Kasım gecesi Geçici Hükümet'i devirerek yönetimi ellerine geçirdiler. Ardından toplanan kongrede tüm iktidar Sovyet Merkezi Yürütme Komitesi'ne bırakıldı. Hükümet görevi de Lenin'in başkanı olduğu Halk Komiserleri Kon-seyi'ne verildi.
Sovyet Devleti
Lenin, Rusya'da gerçekleştirilen sosyalist devrimin Avrupa'daki düzeni sarsacağını ve bir dizi devrimin ilki olduğunu düşünmüştü. Oysa Avrupa'da beklenen sosyalist devrimler gerçekleşmedi ve Lenin tüm gücüyle, tam anlamıyla sanayileşmemiş bir ülkede sosyalizmi gerçekleştirmek için çalışmaya başladı. Sıkı disiplinli Komünist Parti yönetimi, Çarlık Rusya'sının merkezi otoritesinin yerini aldı. Bu yönetimin temel görevi, bir tarım ülkesi, dolayısıyla da oldukça yoksul bir ülke olan Rusya'yı modern ve sanayileşmiş bir güç yapmaktı.
Komünist öğreti, 19. yüzyıl felsefe, ekonomi ve siyaset kuramcısı Karl Marx'm düşüncelerinden kaynaklanır. Batı sanayi toplumlarını inceleyen Marx, bu toplum biçiminin yarattığı haksızlıklara karşı çıkarak kapitalizmin yıkılmasının kaçınılmaz olduğunu, yerine komünist sistemin kurulacağını savunmuştur. Marksizm'in temel öğretilerinden biri de, bir ülkenin toprak, maden, fabrika ve banka gibi tüm zenginlik kaynaklarının halkın denetiminde kamu mülkiyetine geçmesi gerekliliğidir. Böylece, herkes bu zenginliklerden adil biçimde yararlanabilecektir (bak. komünizm; Marx, Karl; Sosyaüzm).
Lenin, hem ülkeyi Marksizm'in ilkelerine göre yönetmek, hem de sanayinin gelişimini hızlandırmak gibi çifte görevle karşı karşıya kaldı. Devrimle komünist toplum arasında bir geçiş döneminin, yani sosyalizm aşamasının yaşanması gerektiğini savunan Lenin, bu ara dönemde ülke yönetiminin proletaryanın (işçi sınıfının) elinde olacağını söyledi. Sosyalizm aşamasında "herkesin yeteneğine göre çalışması ve herkese çalışmasına göre ödeme yapılması" ilkesi geçerli olacaktı.
Ülke yeterince zenginleşince, "herkes yeteneğine göre çalışacak, ama üretimden gereksindiği kadar pay" alacaktı. Bu gerçek komünist toplumda, artık gereksizleşen devlet ve devletin ordu, polis gibi kurumlan ortadan kalkacaktı.
Devrim Sonrası
Devrimden sonra, Lenin ve arkadaşlarının karşılaştığı en acil sorun Almanya ile savaşa son verilmesiydi. Yeni yönetimin ilk uygulamaları arasında tüm topraklann kamulaştınl-ması ve köylülere dağıtılması, bankaların devletleştirilmesi, fabrikalarda işçi denetiminin yerleştirilmesi, kadın erkek eşitliğini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması sayılabilir. Bu arada Alman birlikleri Rusya toprakla-nnda ilerliyordu. Ordusu dağılmış ve yeni sistemi henüz oturtamamış olan Rusya'da toplumsal ve siyasal ortam da oldukça karışıktı. Bu nedenle, kendi partisi içinde bile sert karşı çıkışlar olmasına karşın, Lenin Almanya ile Brest-Litovsk Antlaşması'nın imzalanmasını sağladı (1918). Bu antlaşmayla yeni yönetim Baltık bölgesi, Polonya, Ukrayna ve Kafkasya'dan çekilmeyi kabul etti.
Devrimden sonra Rusya'nın bazı bölgeleri Sovyet sistemini benimsemişti. Yeni yönetim de, Rusya'daki tüm halklara eşit haklar tanıyan, kendi kaderini belirleme, ayrılma ve bağımsız devlet oluşturma hakkı veren bir kararı onaylamıştı. Ukrayna ile Don ve Volga ırmakları çevresinde yaşayan Kazaklar Sovyet sistemini reddettiler. Ukrayna Moskova'dan bağımsızlığını ilan etti. Brest-Litovsk Antlaş-ması'yla da Sovyet birlikleri Ukrayna'dan çıktı.
Yeni yönetimin iktidarını pekiştirme çabalan Mayıs 1918'de çıkan iç savaşla yeniden kesintiye uğradı. Eski çarlık generallerince yönetilen karşıdevrimci Beyaz Ordu, Mart 1918'de Rus Komünist Partisi adını alan Bolşevikler'e karşı olan bazı gruplar ile İngiltere, Fransa ve ABD gibi batılı devletler Sovyet yönetimine karşı savaşmaya başladılar. İtilaf Devletleri Bolşevikler'i devirmek ve Rusya'yı yeniden Almanya'ya karşı savaşa sokmak için Arhangelsk, Murmansk ve Vladivostok'a asker çıkardılar. I. Dünya Savaşı'ndan sonra da batılı devletler para, silah ve erzak yardımıyla Beyaz Ordu'yu desteklediler.
Sovyet yönetimi Lev Troçki'yi, Kızıl Ordu olarak bilinen yeni orduyu örgütlemekle görevlendirdi. 1919'dan başlayarak Petrograd'a yürüyen karşı kuvvetler Troçki'nin önderliğindeki Kızıl Ordu tarafından püskürtüldü. Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Sovyet yönetimine girdi. Baltık cumhuriyetleri Letonya, Litvanya ve Estonya İtilaf Devletleri'nin desteğiyle bağımsızlıklarını korudular. Polonya'ya karşı sürdürülen savaş başarılı olamadı ve Ukrayna ile Beyaz Rusya'nın bir bölümü Polonya'ya bırakıldı. İç savaş 1920'nin sonlarına doğru bitti. Bu savaş 100 binden fazla kişinin ölümüne ve yaklaşık 2 milyon kişinin ülkeden kaçmasına yol açtı.
Savaş döneminde Rus Komünist Partisi iktidara tek başına egemen oldu, muhalefet susturuldu, parti içinde merkeziyetçilik ve disiplin temel alındı. İç savaş sırasında "savaş komünizmi" uygulaması adı altında sanayi, ticaret ve hizmet sektöründe sıkı bir devlet denetimi uygulandı. Savaş koşulları nedeniyle köylüye para ödenemeyince, fazla ürünlerine parasız el kondu. İşçi ücretleri ürün ya da karne ile ödenmeye başlandı. Bu zorunlu uygulamalar, art arda yaşanan I. Dünya Savaşı, devrim ve iç savaşın ülkede yarattığı yıkımla birleşince, Rusya yoksulluğun ve kıtlığın eşiğine geldi. Tarımsal üretim düşmüş, sanayi felce uğramıştı.
Lenin 1921'deki parti kongresinde, Yeni Ekonomi Politikası (NEP) adını verdiği bir programın uygulanmasını kabul ettirdi. NEP, tarımda zorla alım yerine yeni bir vergi sistemi getiriyor, özel mülkiyete, kapitalist yönetim tekniklerinden yararlanmaya ve piyasa ekonomisine bir ölçüde izin veriyordu. NEP uygulaması tarım ve sanayi üretimini artırdı, ekonomi kısa sürede savaş öncesi durumuna geldi. 1921'de uygulanmaya konan NEP, Lenin'in ölümünden sonra 1928'e kadar sürdürüldü.
NEP dönemi aynı zamanda Troçki ve Josef Stalin'in Komünist Parti içinde süren çekişmelerinin de doruğa çıktığı dönem oldu. Le-nin'in sağlık nedeniyle parti ve devlet işlerinden uzak durduğu 1922-24 arasında, Troçki 1922'de parti genel sekreteri olan Josef Stalin karşısında gücünü yitirdi. Lenin'in ölümünü izleyen dönemde iktidarını pekiştiren Stalin muhalefeti sindirme yolunu seçti. 1926'da Troçki ve öbür muhalifler partiden ve devlet görevlerinden uzaklaştırıldı. Troçki 1929'da ülke dışına sürgüne gönderildi.
1928'den sonra partiyi ve devlet yönetimini kesin denetimine alan Stalin beş yıllık planlarla büyük çapta bir sanayileşme girişimini başlattı. Bunun yanı sıra tarımın kolektifleştiril-mesi gündeme geldi. Ekim Devrimi'nden sonra köylüye toprak dağıtılmıştı. Ama toprak devletin mülkiyetindeydi. Tarımda üretimin artırılması için, her aileye küçük bir tarla vermek yerine, 150-300 ailenin çalıştığı kolhoz adı verilen çiftlikler ve üretimde ulaşması gereken hedefler belirlendi. 1929-32 arasında uygulanan ilk beş yıllık plan özellikle ağır sanayinin kurulmasını öngörüyordu. Bu dönemde çok zor koşullarda çalışıldı ve sonuç çok başarılıydı. İkinci beş yıllık plan (1933-37) ilkinin devamı niteliğindeydi ve SSCB giderek büyük bir sanayi ülkesi durumuna geldi. Üçüncü beş yıllık plan II. Dünya Savaşı'nın çıkması ile yanda kaldı.
1939'da SSCB ile Almanya 10 yıllık bir saldırmazlık antlaşması imzaladı. Bu antlaşma, Almanya'yı hem doğuda, hem de batıda savaşa sokmak istemeyen Hitler'in düşüncesiydi. II. Dünya Savaşı Almanya'nın 1 Eylül'de Polonya'ya saldırısıyla başladı. 17 Eylül'de SSCB güçleri Doğu Polonya'yı işgal etti. Ardından Estonya, Letonya, Litvanya'ya giren SSCB, bu ülkeleri kendi sınırlarının içine kattı. Kısa bir savaştan sonra Finlandiya'dan da bazı bölgeler alındı. Bu harekât, bir bakıma SSCB ile Almanya arasında "tampon" bir bölge oluşturmayı amaçlıyordu. Bu önlemlere karşın 1941'de Almanya SSCB'ye saldırdı ve kısa sürede ülkenin doğu bölümünün büyük kesimini ele geçirdi.
SSCB savaş sırasında fabrikalarını Urallar'ın gerisine taşımak gibi olağanüstü zor bir işi gerçekleştirerek, hem üretimin tümüyle aksamasını önledi, hem de savaş için gerekli gereçlerin üretilmesini sağladı. 1941'de Moskova yakınlarına kadar gelen Almanlar, Müt-tefikler'den askeri destek alan ve moral olarak da toparlanan Kızıl Ordu'nun savunması karşısında çekilmek zorunda kaldılar. Bir yıl sonra, Almanlar Kafkasya'daki zengin petrol yataklarını ve Stalingrad (bugün Volgograd) sanayi bölgesini ele geçirmek amacıyla yeni bir saldırı başlattı. Stalingrad aylarca kuşatma altında kaldı. Halk yardım gelinceye kadar kenti savundu. Sonunda büyük bir bozguna uğrayan Alman ordusu geri çekilmeye başladı. 1943'ün sonunda Alman işgalindeki top-raklann üçte ikisi kurtarılmıştı. 1944'te Doğu Avrupa'da ilerleyen SSCB ordusu Alman topraklanna girdi.
II. Dünya Savaşı SSCB'nin de içinde bulunduğu Müttefik Devletler'in zaferiyle sona erdi, ama savaş ve Nazi işgali milyonlarca insanın ölümüne ve büyük yıkıma neden oldu. Savaşta SSCB yaklaşık 20 milyon insanını yitirdi.
Savaştan sonra yapılan beş yıllık planlar bu yıkımı onarmaya yönelikti. Ayrıca SSCB güçlü bir ordu da beslemek durumundaydı. Alman işgalinden kurtardığı Doğu Avrupa ülkelerinin denetimini de elinde tutuyordu. Ordu-lan, uydulan ve komşu sosyalist ülkelerle birlikte SSCB en güçlü ülkelerden biri oldu.
Beş yıllık planlar ayrıca, SSCB'nin Kutup Bölgesi topraklarının geliştirilmesini ve yeni sanayiler için gerekli dev hidroelektrik san-tralların kurulmasını da öngörüyordu. 1936' ya kadar Komünist Parti ve devlet yönetiminde tek otorite olarak iktidarını pekiştiren Stalin, parti içinde ve halk arasında yükselebilecek her türlü muhalefeti baskıcı yöntemlerle susturdu. "Büyük Temizlik" olarak adlandırılan uygulamalarla, eski Bolşevik önderlerin çoğu Stalin'e karşı çıktıkları için düzmece gerekçeler ve delillerle tutuklandı, hapse atıldı ya da idam edildi. Partide ve devlet kademelerinde çalışanlardan Stalin karşıtı olanlar yargılandı, sürgün edildi ya da görev-' den alındı. Binlerce kişi halk düşmanı ilan edilerek çalışma kamplarına gönderildi. 1953'te Stalin'in ölümünden sonra Nikita Kruşçev ve Georgi Malenkov yönetime seçildiler. 1955'te Malenkov'un yerini Nikolay Bulganin aldı. SBKP'nin 1956'da yapılan 20. Kongresi'nde ilk kez Stalin'in putlaştırılması yerildi, yöntem ve uygulamaları eleştirildi. Kongrede ayrıca "barış içinde bir arada yaşama" ilkesi kabul edildi. Bu ilkeye uygun olarak, 1957'de yönetimin en güçlü kişisi olan Kruşçev'in döneminde ABD ve öbür batılı ül kelerle ilişkilerin geliştirilmesine çaba harcandı. Yerel yönetim birimlerine ağırlık verilirken merkezi yönetimin yetkisi azaltıldı.
1964'te Kruşçev görevden alınarak, yerine Sovyetler Birliği Komünist Partisi birinci sekreterliğine Leonid İlyiç Brejnev, başbakanlığa da Aleksey Nikolayeviç Kosigin getirildi. Bu dönemde merkezi yönetimin otoritesi yeniden güçlendirildi. 1966'da genel sekreterliğe, 1977'de ise Yüksek Sovyet Prezidyu-mu başkanlığına getirilen Brejnev ülkenin iç ve dış ilişkilerini belirleyen en güçlü adamı oldu.
1957'de ilk yapma uydu Sputnik, 1961'de ise Rusça'da "evren gezgini" anlamına gelen ilk kozmonot uzaya gönderildi. SSCB Ortadoğu'da, Afrika'da ve Orta Amerika'da etkin bir rol oynamaya başladı. Ama bir zamanlar çok iyi olan SSCB-Çin Halk Cumhuriyeti ilişkileri ciddi biçimde bozuldu. II. Dünya Sava-şı'ndan sonra çeşitli uluslararası çelişkiler dünyanın iki büyük gücü olan SSCB ve ABD çevresinde gelişti. Kore Savaşı (1950-53), Küba Bunalımı (1962), Vietnam Savaşı, Afganistan ve Nikaragua sorunları bunlardan en önemlileriydi. Gene de 1971 sonrasında geliştirilen yumuşama siyaseti sonucu, 1972'de ABD ile Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri (SALT) başlatıldı.
Leonid Brejnev 1982'de öldü. Yerine seçilen Yuri Andropov SSCB'nin güçlü haber alma örgütü KGB'nin başkanıydı. Andropov ekonomiyi geliştirmek ve ülkede bir yenilenme hareketi başlatmak istiyordu. Ama bunları gerçekleştiremeden öldü. Konstantin Çernenko 1984'te görevi devraldığı zaman 73 yaşındaydı. O da ancak bir yıl görevde kaldıktan sonra ölünce, bu kez Politbüro'nun genç ve dinamik üyelerinden Mihail Gorbaçov işbaşına geçti. Gorbaçov, SSCB'de yürürlükte olan sistemi yeniden düzenlemekte kararlıydı. Parti ve devlet kademelerinde büyük değişiklikler yapmakla işe başlayan Gorbaçov 1986'da perestroyka (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) ilkelerini açıkladı ve parti içinde onaylanmasını sağladı. Perestroyka, SSCB'de sanayi ve tarımdan, tiyatro ve çevre sorunlarına bakışa kadar yaşamın tüm alanlarının yeniden biçimlendirilmesi anlamını taşıyordu. Glasnost ise, SSCB'de sistemin aksayan yönlerini göstermeyi amaçlıyordu.
Gorbaçov aynı zamanda, SSCB'de sistemin demokratikleştirilmesinden yanaydı. Sıradan insanların siyasal yaşama daha fazla katılmasını ve görevlileri rahatlıkla eleştirebilmesini istiyordu. Komünist Parti'nin ekonominin günlük işleyişine daha az karışmasını, devlet aygıtındaki rolünün azaltılmasını, yerel meclislere (sovyetler) daha fazla yetki verilmesini ve güçlendirilmesini, Komünist Parti' nin yerel düzeydeki etkisinin azaltılmasını da savunuyordu. Bu görüşleri Komünist Parti içinde de destek buldu ve ülkede yeni bir döneme girildi.
1989'da Yüksek Sovyet Prezidyumu başkanlığına getirilen Gorbaçov, 1990'da daha geniş yetkiler tanınarak aynı göreve seçildi. Gorbaçov yönetimi, ABD ve öbür batılı ülkelerle ilişkilerin yumuşatılması ve Çin'le ilişkilerin düzeltilmesi konularında önemli adımlar attı. Özellikle silahlanma yarışını durdurma ve ABD ile orta menzilli nükleer füzelerin kaldırılmasına ilişkin görüşmelerde önemli gelişmeler oldu. Merkezi otoritenin daha demokratik bir yapıya kavuşturulmasıyla birlikte, SSCB'de yaşayan çeşitli halkların merkezi yönetimle ve birbiriyle olan çelişkileri de su yüzüne çıktı. Kafkasya'daki olaylar ile Baltık cumhuriyetleri olan Letonya, Estonya ve Lit-vanya'nın bağımsızlık kararları birbirini izledi. Haziran 1990'da Rus Sovyet Federe Sosyalist Cumhuriyeti de aldığı egemenlik kararı ile SSCB'den ayrılma hakkını saklı tutarak merkezi hükümetle olan bağlarını gevşetti. Bu olaylar sonunda SSCB'de yapısal değişikliklerin hangi düzeyde gerçekleşeceği henüz belirginlik kazanmadı.
Gorbaçov öbür Doğu Avrupa ülkelerinin komünist partileri ve yönetimleri üzerindeki SSCB denetimini kaldırınca, 1989'dan başlayarak bu ülkelerde de önemli siyasal ve toplumsal değişimler yaşandı. MsXLabs.org & Temel Britannica
Son düzenleyen Safi; 29 Aralık 2016 18:35