Arama

Ziya Gökalp - Tek Mesaj #6

_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
9 Ocak 2017       Mesaj #6
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Ziya Gökalp

Ad:  Ziya Gökalp.jpg
Gösterim: 1409
Boyut:  39.3 KB

Türkçülük düşüncesini sistemli bir ideoloji haline getiren sosyolog ve düşünürdür.

Diyarbakır'da doğan (1876-1924), Ziya Gökalp'in asıl adı Mehmed Ziya'dır. Daha küçük yaşlarda okumaya karşı büyük ilgi duyan Ziya Gökalp Diyarbakır Askeri Rüştiyesi'ni bitirdi. Daha sonra aynı kentteki mülkiye idadisinde (lise) öğrenimini sürdürdü. Felsefe ile sosyal bilimlere ilgisi lise sıralarında başlamıştı. Bu sırada bir kolera salgını nedeniyle Diyarbakır'a gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından doktor Abdullah Cevdet'le tanışarak onun etkisinde kaldı. Lise eğitimini tamamlayan Ziya Gökalp, İstanbul'a gitme isteği ailesince geri çevrilince başına kurşun sıkarak intihar girişiminde bulundu. Sonunda İstanbul'a giderek Baytar Mektebi'nde yükseköğrenimine başladı. Öğrenciliği sırasında tanıştığı İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından İbrahim Temo kanalıyla bu örgüte katıldı.

Ziya Gökalp'in yükseköğrenimi siyasal ilgileri nedeniyle birkaç kez durakladı. Abdülha-mid yönetimine karşı gizli faaliyetlerinden ötürü 1899'da tutuklandı. 10 ay hapis yattıktan sonra Diyarbakır'a sürgün edildi. Diyarbakır'da küçük memurluklarda bulunan Ziya Gökalp zamanının çoğunu okumaya ayırarak kendini yetiştirmeye çalıştı. Ayrıca Diyarbakır gazetesinde yazıları ve şiirleri yayımlanıyordu. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanını izleyen günlerde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Diyarbakır şubesini kurarak siyasal çalışmalara başladı. Birkaç arkadaşıyla birlikte Pey-man gazetesini çıkardı. 1909'da Selanik'te toplanan İttihat ve Terakki kongresine Diyarbakır delegesi olarak katıldı. Ertesi yıl bu örgütün genel merkez üyeliğine seçilince yeniden Selanik'e gitti. Bu arada Genç Kalemler dergisinde yazılar ve şiirler yayımlıyordu.

1912'de Ergani Madeni Sancağı'ndan Meclis-i Mebusan'a seçilen Ziya Gökalp İstanbul'a yerleşti. Türk Ocağı'nın kurucuları arasında yer aldı. Bu derneğin yayın organı olan Türk Yurdu başta olmak üzere Halka Doğru, İslam Mecmuası, İktisadiyat Mecmuası, Yeni Mecmua, Milli Tetebbular Mecmuası, İçtimaiyat Mecmuası gibi dergilerde yayımladığı yazılarıyla görüşlerini hızla yaymaya başladı. Bir yandan da Darülfünun'da (İstanbul Üniversitesi) sosyoloji dersleri veriyordu. Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkınca savaş süresince yönetimde olan İttihat ve Terakki'nin de iktidarı son buldu. Bu partinin etkin kuramcılarından olan Ziya Gökalp 1919'da İngilizler tarafından Malta Adası'na sürüldü. İki yıl süren sürgün 1921'de son bulunca Diyarbakır'a giderek Küçük Mecmua'yı yayımlamaya başladı. 1923'te Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Encümeni başkanlığına atanan Ziya Gökalp, Ankara'ya yerleşti. Aynı yıl Diyarbakır milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. Kısa süren bir hastalığın sonunda İstanbul'da öldü.

Ziya Gökalp'in düşünceleri değişik dönemlerde farklı biçimler almıştır. 1908'e kadarki dönemde özgürlük ve değişimden yanadır. Jön Türkler'in Abdülhamid'e karşı yürüttükleri anayasacı mücadeleden etkilenmiştir. O da her Osmanlı aydını gibi devletin nasıl kurtulacağı üzerine düşünüyor, özellikle imparatorluğun içindeki milliyetlerin Osmanlı Devleti'nden kopma eğilimlerinin hız kazanması üzerine bu soruna yanıtlar arıyordu.

1909'da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kongresi için Selanik'e giden Ziya Gökalp'in düşüncelerinde büyük değişiklikler oldu. Diyarbakır'da Tanzimat devrini yaşayan Osmanlı milliyetçisi Ziya Gökalp'in yerini Türkçü Ziya Gökalp aldı. Bu değişme döneminin ürünü olan Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak (1918) adlı yapıtında Türk toplumunun ülküleri nelerdi sorusuna İslamcı ve batıcı ideolojileri eleştirerek yanıt verir. Ona göre, İslamcılar'ın temsil ettiği ülküler Türk toplumunun çağdaşlaşma özlemlerini engellemiştir. Çünkü bu ülküleri yaşatan toplum bir ümmet toplumudur. Ama Türk toplumu artık ümmet türünden ulus türüne geçiş aşamasındadır. Yalnız Türkler arasında değil, çağdaş dünyada da dinsel ülküler aşınmaktadır. Çağdaş toplumlar ümmet toplumları değil, ulus toplumlarıdır. En yüksek ülküleri ulusal ülkülerdir. Ziya Gökalp'e göre çağdaş uygarlık bir uluslar uygarlığıydı. Bir uygarlık içindeki ulusların kendine özgü olan yanı hars, yani kültürdü.

Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları (1923) adlı yapıtında Türk ulusunu yükseltmek için tutulması gereken yolun ve uyulması gereken ilkelerin neler olduğunu ele aldı. İlk olarak "Millet ırk mıdır?" sorusuna hayır yanıtını verdi. Uluslarda köken aranmayacağını, insanlarda ırkın toplumsal yapılara hiçbir etkisi olmadığını vurguladı. Ulusun kavim olup olmadığı sorusuna da olumsuz yanıt vererek ulusu aynı ülkede oturan halklar toplamından da ayırıyordu. Gökalp'e göre ulusu oluşturan şey terbiyede ve kültürde birliktelikti. Ulus, dil, din, ahlak ve estetik açılarından ortak olan bireylerden oluşan bir kitleydi. Kültür ve uygarlık üzerinde duran Ziya Gökalp kültürün ulusal, uygarlığın uluslararası olduğunu belirtir. Kendi ulusal kültürümüzü koruyarak doğu uygarlığından çıkıp batı uygarlığına girmemiz gerektiğini vurgular.

Ziya Gökalp, Türkçülük görüşlerini sergilemeye başladığı II. Meşrutiyet döneminde Osmanlıcılık ve İslamcılık görüşlerine karşılık, değişik yerlerde oturan tüm Türk topluluklarını tek bir yönetim altında toplamayı amaçlayan "Turan" ülküsünü ortaya attı. Ama cumhuriyetin kurulmasından sonra bu düşlerinden vazgeçti.

Ziya Gökalp cumhuriyet kurulmadan önce yazdığı makaleleriyle şiirlerinde halkçılık, devletçilik, laiklik, eğitimin birliği gibi ilkeleri savunmuştu. Gene bu dönemde kadınların özgürlüğü sorunu üzerinde durmuş, bu konuda yazdığı yazılarda, kadınların toplumsal hayata, özellikle ekonomik hayata ve serbest mesleklere katılması, eğitim fırsatlarında, evlenme, boşanma ve miras hukukunda kadınlara eşitlik sağlanması konularını işlemiştir.

Ziya Gökalp Türkiye'de sosyolojinin bir bilim dalı olarak yerleşmesinde son derece önemli bir rol oynamıştır. Bilimi somut toplumsal olayları çözecek bir anahtar olarak gören Ziya Gökalp tarih, folklor, ekonomi, din gibi çok çeşitli konulara ilgi duymuştur. Durkheim sosyolojisini ülke sorunlarına uygulamaya çalışarak mesleki örgütleri temel alan ve toplumsal dayanışmayı savunan bir sistem geliştirmiştir. Bu konuda Türkçülüğün Esasları adlı yapıtında mesleki temsile dayanan bir yapının zorunluluğunu vurgular. Yöresel esnaf loncaları yerine merkezi milli loncalar önerir.

Ziya Gökalp'in öbür yapıtları arasında Türk Töresi (1923), Doğru Yol (1923), Türk Medeniyeti Tarihi (1926) gibi araştırma kitaplarıyla Kızıl Elma (1914), Altın Işık (1923) adlı şiir kitapları sayılabilir.

Edebi Kişiliği

Ad:  Ziya Gökalp-2.jpg
Gösterim: 1584
Boyut:  62.4 KB

“Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” diye özetlediği bu yaklaşımın kültürel ögesi Türkçülük, ahlaki öğesi de İslam’dı. Uluslararası kültürün yapıcı öğesinin ulusal kültürler olduğunu savundu. Saray edebiyatının karşısına Halk edebiyatını koydu. Batı’nın teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Dini, toplumsal birliğin sağlanmasında yardımcı bir öğe olarak değerlendirdi. Toplumsal ve siyasi görüşlerini anlattığı sayısız makale yazarak “Türkçülük” düşüncesini sistemleştirdi. Milli edebiyatın kurulması ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

Kısaca özetleyecek olursak;
  • Genç Kalemler dergisinde yayımladığı “Turan” şiiri ile Turancılık düşüncesini benimsediğini ortaya koymuştur. Bu hareketin öncüsüdür.
  • Milli Edebiyatın düşünce temelini atmıştır. Aynı zamanda ilk Türk sosyologlarındandır, sosyoloji ile ilgili önemli makaleler yazmıştır. Genç Kalemler, Türk Yurdu, Yeni Mecmua dergilerinde yazmıştır.
  • Türkçülük düşüncesini sistemleştirmiştir ve eserlerinde işlemiştir. “Türkçülüğün Esasları” adlı yapıtında Türkçülük ve milliyetçilik hareketinin ilkelerini sistemli bir biçimde açıklamıştır.
  • Edebiyatı ve şiiri düşüncelerini açıklamada bir araç olarak görmüştür. “Şiir için değil, şuur için” ifadesini kullanarak “toplum için sanat” anlayışını benimsemiştir.
  • Bir dönem aruz ölçüsünü kullanmış; ancak şiirlerinde genellikle hece ölçüsünü kullanmıştır. 7, 8 ve 11’li kalıpları kullanmıştır. Dili oldukça sadedir, sanatlardan uzak bir dil kullanmıştır.
  • Lirizmden uzak bir söyleyişi vardır. Daha çok didaktik şiirler yazmıştır. Masal niteliği taşıyan şiirleri ve manzum destanları vardır.
  • Biçim yönünden ilk zamanlar gazel, kıta gibi divan edebiyatı nazım biçimlerini, sonra halk edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır.
  • Dile büyük önem vermiştir. Batı dillerinden alınan sözcüklerin karşılığı olarak yeni sözcükler bulmuştur. Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça sözcüklerin atılması gerektiğini savunmuş ve halk diline yerleşmiş olanları “Türkçeleşmiş Türkçe” olarak kabul etmiştir. Dil konusundaki düşüncelerini “Lisan” adlı şiirinde açıklamıştır.
  • Beş Hececiler üzerinde etkili olmuş, aruzu bırakarak hece ölçüsüne geçmelerini sağlamıştır.
-derlemedir.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.