Arama

İnsülin - Tek Mesaj #5

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
11 Ocak 2017       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

İnsülin Direnç Sendromu (Metabolik Sendrom, Sendrom X)


İnsülin direnci, belirli bir konsantrasyonda, insülinin umulandan daha az biyolojik bir etki oluşturmasıdır. Daha genel bir ifade ile, ‘vücudun, ürettiği insülini kullanamaması’ olarak tanımlanabilir. İnsülin, pankreas bezinden salgılanır ve ana enerji kaynağımız olan şekerin (glukoz) hücrelere girmesini sağlar. Sindirim sisteminde glukoza kadar parçalanan besinler, kan yoluyla hücrelere ulaşır. Kanda taşınan glukoz “kan şekeri” olarak bilinir ve öğün sonrası kandaki düzeyi yükselir. Bu süreçte salınan insülin, hüc-relerin şekeri kullanabilmesi için gereklidir.

İnsülin direnci olan kişilerin karaciğer, yağ ve kas hücreleri, insüline düzgün cevap veremez ve kan şekeri yükselmeye devam eder. Bunun sonucunda; şeker seviyesini düşürmek için refleks cevap olarak, pankreas bezi daha fazla insülin salgılar. Bu salgılama işlemini sonsuz değildir ve bir müddet sonra pankreas bezi yeterli insülin üretemez hale gelir. Kanda giderek yükselen şeker, tip 2 diyabet ve kar-diyovasküler hastalıklara zemin hazırlar. Bu birden fazla sayıdaki problemler, “metabolik sendrom”, “insülin direnç sendromu” veya “sendrom X” olarak bilinir. İnsülin direnci olan pek çok kişinin kanında hem şeker hem de insülin düzeylerinin yüksek bulunduğu görülmektedir. İnsülin direnci hakkında ye-terli bilgi sahibi olarak yaşam tarzında yapılacak etkin düzenlemeler ile diyabet ve diğer sağlık sorunlarının gelişimi engellenebilir.

İnsülin direnci gelişiminde neler etkendir?


Günümüzde, insülin direnci gelişiminde endokrin, metabolik, immünolojik ve genetik faktörlerin önemli olduğu düşünül-mektedir. Büyük çoğunluğu henüz tam olarak bilinmese de, insülin reseptöründeki mutasyonlar ile glukozun hücre içine alım kanallarında ve sinyal iletimindeki proteinlerin bozuklukları, genetik nedenlerin başında gelmektedir. Fazla kilo, hareketsiz bir yaşam tarzı, yüksek kan basıncı, bazı ilaçlar, hiperglisemi (glukoz toksisitesi), yaşlanma ve yüksek kan kolesterol ile lipid düzeylerinin de diğer önemli faktörler olduğu bilinmektedir. Özetle:

Prereseptör Nedenler
  • Anormal insülin (mutasyonlar)
  • Anti insülin antikorları
Reseptöre Ait Nedenler
  • Reseptör fonksiyonundaki azalmalar (tirozin kinaz aktivitesinde azalma, sayısal düşüş)
  • İnsülin bağlanmasında zayıflama
  • İnsülin reseptör mutasyonları
  • İnsülin reseptör bloklayıcı antikorlar
Postreseptör Nedenler
  • Sinyal aktarım bozuklukları
  • GLUT 4 mutasyonları
Etiyolojide önemli olan faktörler, genellikle kombine halde bulunurlar. Örneğin, obezite postreseptör anormallikleri ile beraber görülen en sık insülin direnci sebebidir ve fakat azalmış reseptör sayıları da tabloya ilave olmaktadır.

Sık görülen klinik bulgular nelerdir?


İnsülin direnci olan hastalar, genellikle bir veya daha fazla şikayet ile doktora başvu-rurlar. Bu kişiler, yüksek insülin düzeylerine rağmen diyabet geliştirmeyebilirler. Bazılarında ise, ciddi hiperglisemi (200 üniteden fazla insülin seviyeleri olan) gelişebilir. Bu hastalar, poliüri (çok idrara çıkma), polifaji (çok yemek yeme), polidipsi (aşırı susama sonrası çok su içme) ve buna rağmen kilo kaybı ile karşımıza gelebilirler.

İnsülin direncinde tanı


Bel çevresinin erkeklerde 102 cm’den, kadınlarda 88 cm’den geniş olması dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Serum trigliserid seviyelerinin 150 mg/dL’den yüksek olması, kan basıncının 130/85 mmHg’nın üzerinde seyretmesi, HDL kolesterol düzeyinin 40 mg/dL’nin altında bulunması ve açlık kan şekerinin 100 mg/dL’den büyük olması, ileri inceleme ve hekim kontrolü için önemli risk faktörleridir.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün kriterlerine göre:
  • Tip 2 diyabet,
  • 101 – 125 mg/dL arasında seyreden açlıknkan şekeri seviyeleri,
  • Bozulmuş glukoz toleransı (75 g. şeker yükleme testi sonrası 140–199 mg/dL arasında seyreden şeker seviyeleri),
  • Hiperinsülinemik olup açlık kan şeker seviyeleri normal, ancak glukoz emilim düzeylerinin %25’in altında bulunması, yüksek riskli grubu ifade etmektedir.
Aşağıdaki faktörlerin en az iki tanesinin bulunması da yüksek risk olarak kabul edilmektedir:
  1. Kan basıncının 140/90 mmHg’dan yüksek olması ve ilaç tedavisi alınması,
  2. 150 mg/dL’nin üzerindeki trigliserit seviyeleri,
  3. HDL seviyelerinin erkekler için 35 mg/ dL’nin, kadınlar için 39 mg/dL’nin altında olması,
  4. Vücut kitle indeksinin 30 kg/m2’nin, bel basen oranının erkekler için 0,9’un, kadınlar için 0,85’in üzerinde olması,
  5. İdrar albumin atılım seviyesinin 20 mcg/ dk’nın veya albumin-kreatinin oranının 30 mg/g’dan büyük olması.
Ailede Tip 2 diyabet öyküsü, hipertansiyon, koroner kalp hastalığı ve polikistik over sendromu bulunması ile sedanter bir yaşam tarzı ve ileri yaşta olmanın da diğer risk faktörleri olduğu WHO tarafından belirtilmektedir

İnsülin Direnci Tedavisi


eğişik metodlarla insülin direncini düşüren ve etken maddeleri metformin ve tiazolidinoid grubu olan bir grup ilaç ve birkaç tip cerrahi metod elbette tedavide kullanılabilir. Ancak insülin direncinde temel husus uzun dönem monitörizasyondur. İnsülin direncinin, kan şeker seviyelerinin, kan lipid profilinin ve gerektiği hallerde şeker yükleme testlerinin periyodik olarak yapılması mühimdir. Hastanın konu hakkında bilgilenmesi ve bu doğrultuda yaşam tarzında etkin değişiklikler yapabilmesi ise en temel korumayı oluşturmaktadır. Düzenli egzersiz yapmanın, yeterli su içmenin, dikkatli bir beslenme ile kalori dengesini sağlamanın, insülin direncini ve diyabet riskini minimuma indireceği; periyodik kontrollerle yukarıda sayılan parametrelerin yakın takibinin ise erken tanıda önemli rol oynadığı genelde kabul gören ortak bir görüştür.
SİLENTİUM EST AURUM