Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2017       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türk masalları ilk kez 18. yüzyılın sonlarında, Batılı araştırmacıların ilgisini çekmeye başlamıştır. Bu araştırmacıların içinde en tanınmış olanı, Anadolu ve Rumeli'den Türk masalları derleyip yayınlayan Macar Türkolog "Kunos"tur.

Bizde ise Türk masallarını derleme, yayınlama ve inceleme çalışmaları Cumhuriyet Dönemin'de yoğunlaşmış, Ziya Gökalp, Eflatun Cem Güney, Tahir Alangu ve Naki Tezel derledikleri masalları, edebi bir biçim vererek yayınlamışlardır. Başta Pertev Naili Boratav olmak üzere Mehmet Tuğrul, Warren Walker ve Ahmet Edip Uysal gibi yazar ve araştırmacılar da Türk masalları üzerine derleme ve incelemeler yapmışlardır. Boratav, W. Eberhard'la birlikte hazırladığı Typen Türkischer Volksmarchen (1953, Türk Halk Masallarının Tipleri) adlı çalışmada, 2500 Türk masalını inceleyerek 378 masal tipine yer vermiştir.

Bizim masal geleneğimizde "gerçekçi masallar" önemli bir yer tutar. Bu bir rastlantı değildir. Çünkü toplumumuzun geleneği, sezgisi, yaşam felsefesi, değerlendirme ve yorum gücü en masalımsı, en olağanüstü anlatıları bile gerçeğe yaklaştırma, gerçekle ilişkilendirme eğilimindedir.

Bizim masallarımızda "sıradan; yoksul insan masalları"nın çok oluşu da bir rastlantı olamaz. Bu masalların kahramanlarından sıradan birisi olan yoksul delikanlı Keloğlan, aklıyla, kurnazlığıyla , zaman zaman da iyilikseverliğiyle edindiği olağanüstü güçlere sahip dostları aracılığıyla padişahın bütün koşullarını yerine getirerek onun kızıyla evlenebilir veya yoksul ama akıllı, güzel bir kız, yine böylesi yollarla şehzadeyle evlenip saraya gelin olabilir. Boratav bu konuda şöyle der: "Türk masallarının bu iki tipinin, yani en sonunda (olmazları olur yapıp) bahtlarından gülen Keloğlan ile akıllı kızın, yüzyıllar boyunca köklü bir değişikliğe uğramadan sürüp giden Osmanlı toplum düzeninde, gerçek örnekleri var olsa gerek." Osmanlı toplumunda, kan soyluluğuna dayanan bir aristokrasi ve Batılı anlamda bir burjuvazi yoktu. İkbal, servet, devlet, oldukça geçici ve kökü hangi zümreden olursa olsun, her işini becerenin erişebileceği mutluluklardı. Elbette onlara ulaşabilmek için girişilecek savaş da çetindi. Masallarda erkek olsun kadın olsun, bu çeşit olumlu kahramanların, yani sıfırdan başlayıp akılları ve beceriklilikleri sayesinde keçelerini sudan çıkarmasını, engelleri aşıp muratlarına ermesini başaran tiplerin böylesine keskin çizgilerle canlandırılmış olmalarının bir nedeni de bu olsa gerek. Osmanlı vakanüvisleri bize kulluktan vezirliğe, sadrazamlığa, padişah damatlığına cariyelikten gözdeliğe, kadın efendiliğe yükselmiş birçok ünlü kişileri haber verirler, ama kitaplarında onların bu yüce makamlara eriştikten sonraki hayatları anlatılmıştır. Masalda ise daha önceki maceraları yer alır. Sanki masal, kalıplaşmış birer anlatı biçimi içinde, bu kişilerin resmi tarih kitaplarında baş tarafı anlatılmayan hayat meceralarını tamamlamak vazifesini üzerine almıştır."