Arama

Alexandre Dumas-Pere - Tek Mesaj #3

Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
7 Nisan 2017       Mesaj #3
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Alexandre Dumas-Pére

Ad:  Alexandre.Dumas1.JPG
Gösterim: 700
Boyut:  18.6 KB


Üç Silahşörler


Alexandre Dumas-Pere(1802-1870), kendisi ile aynı adı taşıyan oğlu da tanınmış bir yazar olduğundan, isminin başına baba sözcüğü getirilerek anılır. Edebiyat alanında önce oyunlar yazarak ünlenmiş, ama kalıcılığını tarihsel macera romanlarıyla sağlamıştır. 1844’de yazdığı “Üç Silahşörler”den başka, “Monte Kristo Kontu”(1845), “Demir Maske”(1848) ve “Siyah Lale”(1850) en önemli ürünleri arasında gösterilebilir. Türkçe’de sıklıkla yayınlanan ama aslına uygun olanına pek rastlanmayan Dumas serüvenlerini okumadıysanız bile, sinema ya da televizyon uyarlamalarını mutlaka izlemişsinizdir.

Sipariş üzerine


Fransız İhtilali ile Paris Komünü günleri arasında tamamlanan “Üç Silahşörler”in Marx’ın “Felsefe Elyazıları ile aynı tarihi taşıması çarpıcıdır. Avrupa yepyeni bir çağa, belki de bir daha asla rastlanmayacak bir alt üst oluş içerisine adım atarken, Dumas, hiç bir tarihsel gerçeğe dayanmayan, insan psikolojisinin derinliklerine inmeyen, hatta akla ve mantığa sığmayan bir öykü anlatarak, kuşkusuz kaçış edebiyatının başlatıcılarından biri oluyordu.
Önümüze tamamlanmış (satışa sunulmuş) bir roman ya da film geldiğinde, onu, yazarın/yönetmenin “son kararı” olarak algılar, sanki o romandan bir sözcük eksilirse bütün sanatsal güzelliği uçup gidecekmiş gibi düşünürüz. Sanat yapıtının “aurosu”nu yaratan da bu içine kapalı bütünsellik ön kabulüdür. Oysa, ne geçmişte, ne de bugünlerde, pazara sunulmuş bir meta olarak sanat/edebiyat ürününün olmazsa olmaz sözcükleri vardır. Mesela, “Yüksek Edebiyatın” en saygın isimlerinden Dostovyevski, bir çok romanını maddi sıkıntıları nedeniyle, sipariş üzerine ve sayfa sayısı pazarlığı ile yazmıştır. Alexandre Dumas da sayfalarca tutan romanlarını aynı sıkıntılarla üretmiş, metindeki uzun diyaloglar, yazarın tefrika ediliş süresini uzatma ihtiyacından -maddi sebeplerden- kaynaklanmıştır.

Ancak küçümsendiğinin aksine, Dumas yetenekli bir yazardır. Uzun diyalogları, eşya, doğa ve mekan tasvirlerini bir avantaja çevirmesini bilir. Okuyucuda yarattığı sabırsızlığın farkındadır. Böylelikle ani sıçramalar, bir anda parlayan kılıç şakırtıları, merak unsuru yaratan sürprizler katar hikayesine ve bir sonraki bölüm için “ne olacak acaba” sorusunu sordurmayı başarır okuyucuna; tıpkı “Binbir Gece Masalları”nda olduğu gibi... Beklentiler, durağanlıklar ve etkileyici şoklarla ilerleyen “Üç Silahşörler”i hiç sıkılmadan okuyabilirsiniz.

Tarihsel olayların failleri


“Üç Silahşörler”, krala daha çok kraliçeye- bağlı şövalyeler Athos, Pathos, Aramis ve -sonradan şövalyeliğe terfi edecek olan- kurnaz köylü çocuğu Dartanyan’ın, saray entrikalarına bileklerinin gücü ile cevap vermelerinin ve majestelerinin hizmetini yerine getirmelerinin hikayesidir. Yazıldığı yıllardan çok önceki bir tarihsel döneme ilişkindir anlatılanlar. Bu nedenle, Dumas’ın tarihsel macerasını, günümüzde yazılan Post-modern tarihsel fantezilerin atalarından biri olarak değerlendirebiliriz. Kendi çağındaki gerçekçi romanlar düşünüldüğünde, o yılların post modernidir “Üç Silahşörler”..!

Çağdaşı Balzac, toplumsal öğelerin karakteristik gelişiminde bulunan iç zenginlikler yerine büyük tarihsel olayların dış pırıltısını konu olarak seçen bir yazarın mesleğini bilmediğini söyler ve ekler; "bir hikaye anlatıcısı hiç bir zaman unutmamalıdır ki, herkesin hakkını vermek onun görevidir; yoksullarla zenginler, onun kaleminin ucunda eşittirler; onun için, köylülerin yoksulluğunun da bir büyüklüğü, zenginlerin adiliğinin de bir gülünçlüğü vardır; nihayet, zengin insanların tutkuları varsa, köylülerin de gereksinimleri vardır hiç olmazsa; dolayısıyla iki kez daha yoksuldur onlar, ve yıkıcı eğilimlerinin durum gereği acımasızca bastırılması gerekirse de, saygıya değer insani ve kutsal hakları vardır".

Evet, Alexandre Dumas’ın tarihin yalnızca dış kabuğunu, insanları çeken pırıltısını, cesur şövalyelerin bağlılık yemini ettikleri kraliçeleri adına kılıç parlatışlarını, saraydaki yaşamı -üstelik yarım yamalak- yansıttığı, ayrıca üslubunun çok basit olduğu doğrudur. Ama elimizi vicdanımıza koyarsak, onun hakkını da teslim etmek gerekir; bütün edebiyat tarihinde kaç yazara Dumas kadar heyecanlı hikayeler anlatmak nasip olmuş, kaç yazar okunabilirliğini bugüne dek sürdürebilmiştir? Varsın “yüksek edebiyata” dahil olmasın, “Üç Silahşörler” okunmaya değer bir roman ve umarım “Monte Kristo” için çok beklemeyiz.

A. Ömer Türkeş