Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Ocak 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  harita2.jpg
Gösterim: 2391
Boyut:  49.1 KB

harita


Yer yüzeyinin belirli bir bölümünün ya da tümünün coğrafi, jeolojik ya da jeopolitik özelliklerinin, belirli ölçekler içinde düz bir yüzey üstüne çizilmesi yoluyla elde edilen grafik gösterim. Küreler (mücessem küre) ise, üstüne harita işlenmiş yeryuvarlarıdır. Harita, kroki ya da plan yapma sanatına ve bilimine de haritacılık (kartografya) denir.

Başlıca harita türleri


Yer yüzeyinin özelliklerini gösteren topografya haritası, kıyı şeritlerini ve deniz alanlarını gösteren ve denizcilikte kullanılan deniz haritası, denizlerin derinlikleri ile deniz akıntılarının yönlerini ve şiddetlerini gösteren hidrografi haritası, pilotlara ve havacılara yüzey özellikleri ve hava rotaları üzerine bilgi sağlayan hava haritalarıdır.

Tarihçe


Bilinen ilk haritalar yaklaşık İÖ 2300’lerde Babilliler tarafından kil tabletler üstüne çizilmiştir. Bunlar yeryüzü şekillerinin ilk grafik gösterimleridir. Ama bundan da önce, henüz yazının geliştirilmediği en eski çağlarda insanların aralarında anlaşmak amacıyla saz, taş gibi doğal malzemelerden yararlanarak bazı krokilere ya da planlara başvurdukları sanılmaktadır. Eski çağlardan kalan bazı mağaralarda rastlanan çizimler de bu sanıyı güçlendirmektedir. Öte yandan, 1840’larda güney denizlerini dolaşmakta olan Charles Wilkes’a yol göstermek isteyen adalı bir Yerlinin, geminin kaptan köprüsünün güvertesine Tuamotu Adalarının bir haritasını çizdiği bilinmektedir. Eskimolar da yaşadıkları yörenin haritasını, herhangi bir ölçüm aygıtı kullanmamakla birlikte çok doğru bir biçimde, hayvan derileri ya da kemiklerin üstüne çizebilmektedirler. Aynı şeyi İnkalar taş üstüne yapmışlar, üstelik yükseklikleri ya da girinti ve çıkıntıları göstermek üzere taş yontma tekniklerine başvurmuşlardır.

Babillilerin yaptığı türden kil tablet haritalarını Mısırlılar da gerçekleştirmiştir. Bu bulgulara dayanarak her iki uygarlığın da haritacılık sanatını yaklaşık aynı zamanda geliştirdiği ileri sürülmüştür. Mısırlılar ve Babilliler bu haritalardan özellikle kanal, yol ve tapmak yapımında yararlanmışlardır. Babillilerin ve Mısırlıların, Yer’in bir bütün olarak biçimini ve boyutlarım gösteren bir harita yapımına ilişkin çok az girişimleri olmuştur. Irak’ta bulunan ve İÖ y. 1000’e tarihlenen bir tablette, merkezinde Babil’in bulunduğu Yer suyla çevrili bir disk olarak gösterilmiştir.

Haritacılık alanında ilk ciddi adımı Eski Yunanlı coğrafyacı filozoflar attı. İÖ 500’lerde Miletoslu Hekateios bilinen ilk coğrafya kitabını yazdı. Ondan bir kuşak sonra da tarihçi Herodotos gezip gördüğü birçok yeri anlattı, çizimlerini yaptı ve bu dünyanın o dönemlerde bilinen bölgelerinin haritasını çıkardı. Ayrıca Hazar Denizinin, inanıldığı gibi “kuzey okyanuslarımın bir bölümü değil, kapalı bir iç deniz olduğunu belirledi. Bu dönemde Yer’in yassı bir disk biçiminde olduğu inancına duyulan kuşkular da yaygınlaştı ve önce Pythagoras (İÖ 6. yy), ardından da Parmenides (İÖ 5. yy) Yer’in küre biçiminde olduğu yolunda düşünceler geliştirdiler. İÖ 350’de ise Aristoteles Yer’in küresel olduğu yolunda altı kanıt gösterdi. Onun öğrencilerinden Dikaiarkhos, dünya haritasının üstüne, Cebelitarık ile Rodos’tan geçen doğu-batı doğrultusunda bir yönelim çizgisi çizdi. Kyreneli Erastothenes, Surlu Marinos ve Ptolemaios referans çizgileri sistemini geliştirdiler. Sonunda paraleller ile meridyenler ortaya çıktı, ayrıca bunların izdüşümlerinin elde edilmesi için teknikler bulundu.

Eski dönem coğrafyacıları ve haritacıları içinde en önemli etkiyi, İskenderiyeli astronom ve matematikçi Claudius Ptolemaios (İS 90-168) yaptı. Sekiz ciltlik Geographike hyphegesis (y. 150; Coğrafya Kılavuzu) adlı yapıtında Ptolemaios, harita izdüşümleriyle küre yapımına ilişkin temel ilkeleri geliştirdi; ayrıca 8.000 bölgenin adlarını, enlem ve boylamlarını verdi. Ptolemaios, birkaçı dışında bu bölgelerin yerini eski haritalardan yararlanarak belirledi, uzunluklar ve doğrultular konusundaki bulgularını gezginlerden edindiği bilgilerle tamamladı. Yapıtının sekizinci cildinde ise haritacılığın başlıca sorunlarını ve ilkelerini tartışıp döneminin en gelişkin dünya haritasını verdi. Ptolemaios’un haritasının içerdiği en önemli hata, Yer’in boyutlarını olduğundan daha küçük belirlemesiydi. Buna bağlı olarak haritada Avrupa ve Asya kıtaları kürenin yarısını kaplıyordu, ayrıca Akdeniz 20° daha geniş bir alana yayılıyordu. Ptolemaios’un etkisi o kadar büyük ve kalıcı oldu ki, 13 yüzyıl sonra Kristof Kolomb onun hatasını temel aldığı için Hitay (Çin’de bir bölge) ile Hindistan arasındaki uzaklığı yanlış hesapladı.

Romalılar ise matematiksel coğrafyadan çok, askerlik ve yerel yönetim amaçlarına yönelik haritacılıkla ilgilendiler ve bu nedenle, bölgelerin daha ayrıntılı planlarını veren, okunması ve anlaşılması daha kolay, disk biçimli Yer haritalarına döndüler. Ptolemaios öncesinde hüküm sürmüş olan Roma imparatoru Marcus Vipsanius Agrippa (İÖ 63 ?-12), o dönemde çok geniş bir ağ oluşturan Roma askeri yollar sisteminin arazi ölçümlerinden yararlanarak bir dünya haritası hazırladı. Romalıların daha sonra hazırladıkları haritalarda da onun bu çalışması temel alındı.

Hıristiyanlığın başlarında, başka bilimsel alanlarda olduğu gibi haritacılıkta da ciddi bir gerileme oldu. Kilisenin emriyle coğrafya kitaplarının ve haritaların çoğu yakıldı, bu alanlarda çalışanlar baskı altına alındı. Ortaçağ boyunca bütün haritalar kilisenin denetimi altında, dogmalara ve kutsal metin yorumlarına dayanarak yapıldı. 6. yüzyılda Antiokheialı (Antakya) Konstantin, Yer’in yassı bir disk olduğunu temel alan “Hıristiyan topografyasını geliştirdi. Bu nedenle de Roma haritacılığının ilkeleri yüzyıllar boyunca etkisini sürdürdü.

Bu dönemde denizciler kıyı boyunca gittikleri için önceleri yeni ve gelişkin haritalara gerek duymuyorlardı. 1187’de ilk magnetik pusula kayıtları tutuldu, bir yüzyıl kadar sonra da ilk deniz haritaları çıkarıldı. Bunlardan, günümüzde Paris’teki Ulusal Kitaplık’ta saklanan 1275’te yapılmış “Carta Pisa”, Akdeniz’in tümünü ayrıntılı biçimde göstermektedir.

Portolan haritaları denen bu tür kılavuz haritalar seyir yollarını, limanları ve demirleme yerlerini de gösteriyordu. Pusulanın kullanılmaya başlamasıyla, portolan haritaları, bütün öteki haritalardan daha ayrıntılı ve doğru bir duruma geldi. Bu haritalar tümüyle magnetik doğrultulara ve bir derecelik boylamı bir derecelik enlem ile eşit kabul eden izdüşümlerine dayalı olarak hazırlanmıştı. Bu, Akdeniz’de büyük bir hataya yol açmıyordu, ama daha yüksek enlemlerde önemli sapmalara neden oluyordu.

Ortaçağda Hıristiyan dünyasında haritacılık çok yavaş ilerlerken, İslam ülkelerinde ve Çin’de önemli gelişmeler gösterdi. Araplar, Ptolemaios’un yapıtlarını kendi dillerine çevirdiler ve çalışmalarını onun ilkeleri temelinde sürdürdüler. Arap gezgin ve coğrafyacı İbn Havkal (10. yy) el-Mesâlik vel-Memalik (Yollar ve Ülkeler) adlı yapıtında çeşitli bölgelere ilişkin bilgiler ve haritalar verdi. 1154’te Arap coğrafyacı Şerif İdrisi, Sicilya’nın Norman kralı II. Ruggiero için, özellikle Asya’yı ayrıntılı biçimde gösteren bir dünya haritası hazırladı. Pusulayı AvrupalIlardan çok önce kullanmaya başlayan Bağdatlı astronomlar ise tutulum dairesinin (ekliptik) yatıklığını incelediler ve yer meridyenlerinin belirli bölümlerini ölçtüler. Çinliler ise birçok başka alanda olduğu gibi haritacılıkta da Batı dünyasından bağımsız bir gelişme gösterdiler ve ülkelerinin ayrıntılı haritalarını hazırladılar. Günümüze ulaşan en eski Çin haritası 1137 tarihini taşır.

Bizans İmparatorluğumun yıkılmasından sonra Batı’ya giden bilim adamları, İtalya’ ya Ptolemaios’un kitabını da götürdüler. İlk kez 1405’te Latinceye çevrilen bu yapıt, 1477’de 500 adet basıldı ve haritacılığa olan ilgiyi yeniden canlandırdı.

Bu arada denizcilik, gemi tasarımı ve yapımı, pusula kullanımı alanlarında da önemli gelişmeler olmuştu. Bu gelişmeler, yeni yerler keşfetme girişimleriyle birleşince, harita yapımında da hızlı bir yenilenme ve çalışma dönemi başladı. Kolomb, da Gama, Vespucci, Cabot ve Magellan’ın keşifleri, yeni dünya haritalarının hazırlanmasına yol açtı. 1427’de DanimarkalI coğrafyacı Claudius Claussön Swart, Roma’da Avrupa’nın kuzey bölgelerinin haritasını çıkardı. 1491’de Kardinal Nicholas Krebs, Almanya’nın ilk modern kabartma haritasını hazırladı. 1513’te ise St. Die’li bilgin Martin Waldseemüller 20 haritalık bir yapıt yayımladı.

Bu dönemdeki haritaların en önemli özelliği, yeni keşiflerle sürekli daha ayrıntılı duruma gelmeleri ve güvenilirliklerinin art- masıydı. ilk haritalar ahşap oyma klişelerle basılıyordu. Sonraları bakır oymabaskı levhalarıyla daha net haritalar ve krokiler basılmaya, ayrıca renk de kullanılmaya başladı. Keşifler döneminin en tanınmış harita yapımcısı olan Felemenkli Gerardus Mercator, 1554’te Avrupa haritasını yayımladı ve geliştirdiği izdüşüm (projeksiyon) yöntemiyle loksodromların (meridyenleri hep aynı açıyla kesen yol) düz bir çizgi halinde haritaya geçirilmesini sağlayarak denizcilerin temel sorunlarından birini çözdü. Hollanda-Felemenk okulundan Anversli Abraham Ortelius 1570’te ilk modern dünya atlasını hazırladı. Kolomb’un gemisi “Santa Maria”nın sahibi olan Juan de la Cosa ise, Kolomb, da Gama ve Cabot’nun keşfettikleri yerlerin haritalarını çıkardı. Kuzey ve Güney Amerika’yı Asya’dan ayrı bir kıta olarak gösteren ilk dünya haritasını 1507’de Martin Waldseemüller yaptı.

18. yüzyılda haritacılık ayrı bir bilim dalı oldu. Özellikle Fransız bilim adamları, eski haritalardan basit aktarmalar yapmak yerine, yeni ölçümlere giriştiler ve Fransız Akademisi’nin mali desteğiyle, örneğin Yer’in boyutlarının daha doğru saptanması amacıyla bir meridyenin iki derecesinin üçgenlemesini yapmak için oldukça masraflı projelere giriştiler. Bu arada yeni ve daha duyarlı aletler geliştirildi, astronomi gözlemlerinde teleskoptan yararlanma dönemi açıldı. Kronometrenin yardımıyla boylam hesapları kolaylaştı, kıyı özellikleri daha doğru ve ayrıntılı olarak haritalara aktarıldı. Ulusal devletler arasındaki egemenlik mücadelesi, topografya çalışmalarını hızlandırmada önemli rol oynadı.

Arazi ölçümü, önce askeri amaçla başlatılmışken, sonraları sivil bir hizmet dalı durumuna geldi. Avrupa ülkeleri kendi ayrıntılı haritalarını hazırladıktan başka, sömürgelerinin haritalarını da çıkardılar. 1891’de toplanan Uluslararası Coğrafya Kongresi’nde, katılan ülkelerin işbirliğiyle 1:1.000.000 ölçekli bir dünya haritasının hazırlanması kararı alındı. Ama Uluslararası Dünya Haritası’na yönelik ölçüm çalışmaları bir dizi nedenle yavaş yürüdü. II. Dünya Savaşı’na gelindiğinde bütün ülkelerin büyük ölçekli topografya haritaları hazırlanmış durumdaydı. Ama ülkeler savaş nedeniyle, ellerindeki bilgileri, değiş tokuş etmekten kaçındılar. Son dönemlerde tasarı yeniden ele alındı; bu çalışmaların 1990’ların başında tamamlanması beklenmektedir.

I. ve II. Dünya savaşları haritacılık üzerinde büyük etkide bulundu. 1940’tan önce Yer’in yalnızca yüzde 10’unun ayrıntılı haritası bulunurken, hava fotoğrafçılığının ve trimetri (çizimi yapılacak cismin üç boyutunun ölçülerinin farklı oranlarda küçültülmesine dayalı izdüşüm tekniği) yöntemlerinin gelişmesi sonucunda bu oran her geçen gün arttı. 1940’lar ve 1950’ler boyunca Soğuk Savaş’ın etkisiyle askeri amaçlı haritalar çoğaldı. NATO ülkeleri ortak simgeler, ölçekler ve biçimler geliştirdiler, böylece harita alışverişini kolaylaştırdılar. Öte yandan savaş sonrası kalkınma programları ve yeniden imar girişimleri yerel ve büyük ölçekli haritaların sayısının artmasına yol açtı.

Son yıllarda haritacılık çalışmaları bütünüyle hava fotoğraflarına dayalı duruma geldi. Optik alanındaki gelişmeler bu çalışmalara hız kazandırırken, elektronik uzaklık ölçüm aygıtları ve bilgisayarlar da, haritaların çok daha güvenilir olmasını sağladı.

Türkiye'de haritacılık


19. yüzyıla değin Türkiye’nin gösterildiği haritaların bilgi kaynağını, Avrupa devletlerinin bazı elçi ve konsoloslarınca toplanan belgeler ile Tavernier ve Tournefort gibi gezgin ve doğabilimcilerin 17. ve 18. yüzyıllarda anlattıkları oluşturuyordu. Örneğin 18. yüzyıl Fransız haritacılarından d’Anville’in yapımına 1760’ta giriştiği ilk ciddi Anadolu haritası bu eksik bilgilere dayanıyordu. Bu haritayı J. Rennell’in 18. yüzyıl sonunda hazırladığı ve ancak 1830’da yayımlanabilen Batı Asya haritası izledi.

Türkler bu yüzyıllarda, Venedik ve Ceneviz kıyı haritalarını kullanıp bunlara özgün bilgiler de katarak bazı haritalar yaptılar. Bu haritaların en ünlüleri Piri Reis ile Kâtip Çelebi’ninkilerdir.

Alman gezgini Carsten Niebuhr, Anadolu’daki ilk astronomik yer saptamalarını yaptığı gibi, harita çıkarmaya yarayacak zengin belgeler de topladı. Gezilerinin Anadolu’ya ilişkin bölümünü 1:775.000 ve 1:1.150.000 ölçekli haritalarla birlikte yayımladı.

19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti topraklarına ilişkin harita bilgileri, Avrupa ülkelerinin harita subayları ve yabancı gezginler tarafından toplanarak değerlendirildi. 1807’de Napoleon’un gönderdiği Fransız subay lan, Toros ve Kızılırmak çevresinde yolboyu haritaları çıkardılar. Bunları 1836’da Güney Anadolu’dan geçen Chesney ile Batı ve Güney Anadolu’da inceleme yapan Spratt gibi İngilizler izledi. Anadolu’nun batı ve güney kıyılarının ilk denizcilik haritalarını da Fransız ve İngiliz deniz subaylan aynı yıllarda yaptılar. Alman subayı Helmuth von Moltke 1835-40 arasında Anadolu’nun özellikle doğusunda dolaşarak gezdiği yerlerin haritasını çıkardı. Alman coğrafyacı ve haritacı Heinrich Kiepert 1845’te 1:1.000.000 ölçekli Karte von Kleinasien'ı (Küçük Asya Haritası) yayımladı.

Ölümünden sonra oğlu Richard Kiepert, babasından kalan belgeleri değerlendirerek 1902-06 arasında Anadolu’nun 24 paftadan oluşan 1:400.000 ölçekli haritasını yayımladı. Bu harita, uzun süre Türkiye için büyükçe sayılabilecek tek genel harita olarak kaldı ve daha sonra çizilen çeşitli haritaların temel kaynağını oluşturdu. Bundan başka Avusturya-Macaristan Genelkurmayının yayımladığı Orta Avrupa genel haritasında, İngilizlerin yayımladığı 1:1.000.000 ölçekli Dünya haritasının altı paftasında ve gene İngilizlerin I. Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında hazırladıkları 1:250.000 ölçekli haritada Türk toprakları kısmen ya da bütünüyle yer alıyordu. Bu temel haritalar dışında, araştırıcıların ve gezginlerin yaptığı haritalar da vardı. Bunların en önemlisi, Alfred Philippson’un hazırladığı, altı paftadan oluşan 1:300.000 ölçekli Batı Anadolu topografya ve jeoloji haritasıydı.

Türkiye’nin büyük bir haritasının ülkenin kendi olanaklarıyla çıkartılması daha 19. yüzyıl ortalarında düşünülmüş, bunun için gerekli bazı araçlar getirtilmiş ve haritacılık konusunda eğitilmek üzere Avrupa’ya öğrenci gönderilmişti. Ama bunlardan önemli bir sonuç alınamadı. 19. yüzyılın sonundan 1908’e değin bu konuda, bazı yabancı haritaların Türkçeye çevrilip aynen ya da ölçekleri değiştirilerek basılmasından başka bir çalışma yapılmadı.

II. Meşrutiyet’ten (1908) sonra, Türk haritacılığının kurucusu sayılan Mehmed Şevki Paşa’nın hazırladığı bir program uyarınca 1909’da arazide harita çıkarılmaya başladı. Osmanlı Döneminde Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne (Genelkurmay Başkanlığı) bağlı Harita Şubesi Müdürlüğümün çalışmaları, Cumhuriyet’ten sonra askeri bir kurum olarak 1925’te kurulan Harita Genel Müdürlüğü tarafından sürdürüldü. Kurum, ülkenin 1:200.000 ölçekli ve 224 paftadan oluşan haritasını 1928’de tamamladı. 1934’te ise sekiz paftadan oluşan 1:800.000 ölçekli Türkiye Haritası'm yayımladı. Türkiye’nin 1:500.000, 1:250.000 ve 1:100.000 ölçekli haritalarını da tamamlayan Harita Genel Müdürlüğü’nün üzerinde en yoğun çalışmayı yaptığı harita, çağdaş fotogrametrik yöntemlerle hazırlanan ve 7.000 kadar paftadan oluşan 1:25.000 ölçekli Türkiye Haritası'dır. Kendi basımevi de bulunan kurum, çalışmalarını günümüzde Harita Genel Komutanlığı adıyla sürdürmektedir.

Ölçek ve sınıflandırma


Harita yapmanın en önemli öğelerinden biri, haritası çıkarılacak bölgenin ne oranda küçültüldüğünü gösteren ölçektir. Ölçekler, kesirli (örn. 1/25.000) ya da orantılı olarak (örn. 1:25.000) yazılabilir. Kesrin paydası büyüdükçe, haritanın ölçeği küçülür. Örneğin 1:25.000 ölçekli bir haritada 1 cm’lik uzunluk, gerçekte 25.000 cm’lik uzunluğa karşılık gelir. Kesirli ve orantılı ölçeklerin yanı sıra, haritadaki uzunluğun gerçekte hangi uzunluğa karşılık geldiğini gösteren, üstü bölümlere ayrılmış bir doğru parçası biçimindeki grafik ölçeklerden de yararlanılır. Bu tür ölçeklerden başka, kesrin paydasının, doğrusal ölçeğin paydasının karesi olduğu alan ölçekleri de kullanılır.

Haritalar ölçeklerine, içeriklerine ve türetilme özelliklerine göre sınıflandırılır. Bir haritanın türetilme özelliği, özgün ölçümlere dayalı olarak mı, yoksa başka haritalardan ve kaynak verilerden yararlanılarak mı hazırlandığını belirler. Haritalar, ölçeklerine göre büyük, orta ve küçük ölçekli olarak ayrılır. Büyük ölçekliler çoğunlukla 1 km’nin 1 cm olarak gösterildiği 1:100.000 ölçekli haritalardır; küçük ölçeklilerin ölçeği ise 1:1.000.000 ya da daha küçüktür. Bu iki ölçek arasında kalanlar orta ölçekli haritalar olarak tanımlanır. Haritaların içeriği ve amacı başlıca sınıflandırma çerçevelerinden biridir. Havacılık, jeoloji, nüfus, toprak, orman, yerleşme, yol ve meteoroloji haritası deyimleri, ilgili haritaların içeriğini ve amacını tanımlar. Haritalar genellikle asıl amaçlarına göre sınıflandırılır. Topografya haritaları çoğunlukla bitki örtüsü, jeomorfoloji ve tarımsal topraklar gibi tematik haritalara temel oluşturur.

İzdüşüm yöntemleri


Haritada aranılan özelliklere göre çeşitli izdüşüm teknikleri geliştirilmiştir. Gerçekte izdüşüm, Yer’in meridyenlerinin ve paralellerinin, belirli bir sisteme dayalı olarak yüzeye aktarılması yöntemidir. Bazı izdüşümler eşitalan özelliklerine sahiptir; bazıları ise küresel alanların düzleme açılımı biçimindedir ve bu tür bir izdüşümde yalnızca küçük alanların küre üstündeki biçimleri ile düzlem üstündeki biçimleri aynıdır. Alanlar ve şekiller, gerçeğe tam uygun biçimde ancak küre üstünde gösterilebilir. Çok büyük alanların düzlem üstünde gösterilmesinde sapmalar kaçınılmazdır. Bu sapmaların etkisi, beklenen amaca en uygun izdüşüm yönteminin seçilmesiyle en aza indirilir.

Trigonometrik arazi ölçümü kuramını 1533’te Flaman matematikçi Gemma Frisius geliştirdi. 1569’da Gerardus Mercator meridyenleri dikey, paralelleri ise aralarındaki uzaklık enlemin sekantıyla (trigonometrik bir fonksiyon) orantılı olarak artan biçimde gösteren izdüşüm sistemini buldu. 1599’da Edwar Wright, Mercator izdüşümünün temellerini veren matematiksel tablolar yayımladı. Öteki izdüşüm yöntemlerine ilişkin matematiksel tablolar da zaman içinde haritacılık kurumlan tarafından geliştirildi.

Geometrik açıdan elde ediliş tekniklerine göre silindirik, konik ve düzlemsel olmak üzere başlıca üç izdüşüm yöntemi vardır {bak. çizim 1). Silindirik izdüşümler Yer’i, üstünde paralellerin yatay ve meridyenlerin dikey çizgilerle gösterildiği bir silindir olarak kabul eder. Mercator izdüşümü de bu yöntemi temel alır; yüksek enlemlerde ciddi sapmalara yol açmakla birlikte, önemli üstünlükleri de vardır. Geleneksel olarak deniz haritalarında yararlanılan, pusulayla elde edilmiş doğrultular, bu izdüşümlerin üstüne bir doğru biçiminde aktarılabilir.

Silindirik izdüşümlerde


aynı enlemdeki bölgeler aynı yükseklikte gösterilir. Silindirik izdüşüm türlerinden olan enine Mercator sisteminde ise silindir, Yer’e Ekvator boyunca değil, seçilmiş bir meridyen boyunca teğettir; bu yöntemden temel olarak, kuzey-güney doğrultusunda büyük alanları kaplayan bölgelerin haritasının alınmasında yararlanılır.
Ad:  harita1.JPG
Gösterim: 753
Boyut:  40.1 KB
Büyük çember haritalarının ve kutup bölgelerinin haritalarının dışındaki deniz haritalarının hemen tümü basit Mercator izdüşümü yöntemine dayalı olarak hazırlanır. Çok geniş alanları, örneğin Büyük Okyanusun tümünü kapsayan büyük çember haritaları çoğunlukla çok küçük ölçeklidir ve gnomonik izdüşümle elde edilir. Denizciler bunlardan yararlanarak, belki de birbirinden binlerce kilometre uzakta bulunan limanlar arasındaki ulaşım hatlarını çıkartırlar ve örneğin her 5°Tik boylama karşılık gelen enlemleri seyir haritalarına aktarırlar. Böylece meridyenlerin tümünü aynı açıyla kesen bir dizi loksodromdan (kerte hattı) oluşan ve iki liman arasındaki en kısa yolu veren hatları elde ederler.

Konik izdüşümler


Kuzey ya da Güney Kutup noktasının üstündeki bir noktadan başlayarak, ana çizgileri yerküreye belirli bir paralelde teğet geçen konilerin üstünde elde edilir. Bazen koninin Yer’i, birbirine çok yakın iki paralelde kesmesi sağlanır. Büyük ölçekli harita dizilerinin hazırlanmasında kullanılan polikonik izdüşümde ise, her harita şeridi, yerküreye belirli bir enlemde teğet olan koninin açılımı biçimindedir.

Düzlemsel (azimutal ya da ufki) izdüşümde


Yer’in belirli bir bölümünün yassı bir disk halindeki görünümü elde edilir. Burada izdüşümün yüzeyi yerküreye belirli, yani seçilmiş bir noktada değer. Perspektif Yer’in merkezinden alınmışsa, elde edilen izdüşüme gnomonik (merkezî), Yer yüzeyinin öteki ucundaki bir noktadan alınmışsa stereografik, uzaydan alınmışsa ortografik izdüşüm denir {bak. çizim 2). Kutupsal izdüşüm ise, Kuzey ya da Güney Kutup bölgelerini göstermek üzere elde edilen bir düzlemsel izdüşümdür. Burada izdüşüm yüzeyi Yer’e kutup noktalarında değer ve bu noktalardan 10°-15° uzaklıkla sınırlıdır. Paraleller eşmerkezli çemberler, meridyenler ise merkezden dışarı saçılan doğrular biçimindedir.

Koordinat sistemleri ve işaretler


Yer’in standart coğrafi koordinat sistemi, Ekvator’dan kuzeye ve güneye doğru ölçülen enlemler ile Greenwich meridyeninden doğuya ve batıya doğru ölçülen boylamlara dayalıdır. Harita ve denetim noktası referansları, derece, dakika ve saniyelerle belirtilir. Geniş alanlarda gerçekleştirilen jeodezi ölçümlerinde, Yer yüzeyinin yuvarlaklığının dikkate alınması ve ölçek için ortalama deniz düzeyine indirgemelerin yapılması gerekir. Uygulamada kolaylık sağlamaya yönelik olarak çoğu ülkede, her bölge, eyalet ya da benzeri bölümler için resmî düzlemsel koordinat sistemleri yürürlüğe konmuştur. Böylece arazi ölçümlerinin, coğrafi koordinatlara taşınmasına gerek kalmadan, sistemin özgün noktalarına bağlı olarak yapılabilmesi sağlanır.

Harita ve krokilerdeki işaretler


haritacılık tarihi içinde zamanla gelişmiş grafik dil öğeleridir. Eski harita yapımcıları da derleme ve yapım çalışmalarının tutarlılığı ve kolaylığı açısından ortak işaretlerden yararlanılmasının doğru olacağını görmüşlerdir. Bu doğrultuda uzun süre çaba sarf edilmiş, ama harita yapımcılığı artistik bir etkinlik olma özelliğini koruduğu sürece, her harita kendi yapımcısının üslubundan izler taşımıştır. Etkili bir standartlaşmaya ancak son dönemlerde ulaşılabilmiştir. Çeşitli ülkelerin harita dairelerinin yaptığı işbirliğinin yanı sıra, Uluslararası Dünya Haritası, NATO konvansiyonları ve Birleşmiş Milletler örgütüne bağlı teknik kuruluşlar çerçevesinde yapılan çalışmalarla, uluslararası bir harita dilinin geliştirilmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır.

Haritalardaki işaretler kabaca planimetrik ya da hipsometrik işaretler olarak sınıflandırılabilir ya da basıldıkları renklere göre gruplandırılır. Siyah, adlar ve kültürler, yani insan yapısı öğeler için; mavi, sular yani hidrografik öğeler için; kahverengi, yüzey şekilleri, yani hipsografik öğeler için, yeşil, bitki sınıflandırmaları için; kırmızı ise yol sınıfları ve özel bilgiler için kullanılır. Ama toprak ve jeoloji haritalarında olduğu gibi özel amaçlı haritalarda değişik renk bileşimlerinden de yararlanılabilir. Ayrıca haritanın ölçeğine göre, işaret türlerinde de özgün uygulamalara rastlanabilir.

Planimetrik özelliklerin (akarsular, kıyı çizgileri ve yollar gibi “plan”da gösterilen öğeler) haritaya aktarılması, deniz düzeyinin üstündeki yer şekillerinin ve yükseltilerin gösterilmesinden daha kolaydır. Eski haritalarda dağlar, yapımcının gördüğü biçimiyle profil ya da perspektif halinde belirtilmiştir; sonraları tarama yöntemi uygulanmıştır. Bugün daha çok çevre çizgilerinden yararlanılır (bak. çizim 3). Çevre çizgisi (kontur), aynı yükseklikteki (eş yükselti eğrileri) ya da aynı basınçtaki (izobar) noktalan birleştiren çizgidir. Göllerin ve denizlerin kıyılan da çevre çizgileridir. Çevre çizgisi haritalannda çeşitli renk tonlarından da yararlanılır. Hipsometrik renklendirme ise görece daha kolaydır, çünkü çeşitli yükselti katmanlarının negatifleri fotomekanik aside yedirme işlemiyle kolayca hazırlanabilir.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 13 Ocak 2019 02:54