Arama

Dünya Kentleri: Roma - Tek Mesaj #4

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
21 Nisan 2017       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

ROMA

Ad:  14.jpg
Gösterim: 498
Boyut:  39.1 KB

Antikçağ’ın, Roma kentinden başlayarak ilkin italya’yı, ardından Akdeniz dünyasını fetheden başlıca devletlerin den birine verilen ad.

kökenler
Söylentiye göre, Truva’nın yıkılmasından sonra Aineias’ın yönetimindeki bir Truva lılar grubu, Latium (Lazio) kıyılarına yer leşir. Aineias, ülkedeki bir kralın kızı olan Lavinia ile evlenir. Aralarında iulius da olmak üzere çocukları, Alba Longa'yı kurarlar. Alba kralı Numitor'un kızı Rhea Silvia, tanrı Mars ile birleşmesi sonucu Romulus ve Remus adlı ikizleri doğurur. Numitor’u Alba tahtından kovan amcası Amulius’un kıyıcılıklarıyla karşı karşıya kalan Rhea Silvia, çocuklarını bir beşik içinde terk etmek zorunda kalır Tiber'in sularına kapılan beşik, Palatium eteklerine kadar sürüklenir ikizlerin çığlıklarını işiten bir dişi kurt, gelip onları emzirir. Sonradan çobanlar, ikizleri evlerine alıp bakarlar. Büyüyen ikiz ler bir kent kurmak isterler. Bunun onu runu paylaşamayan ikizler, anlaşmazlığı bir çözüme bağlamak için kuş sürüsünü gözetlerler. Romulus kazanır. Etrüsk ayi ni uyarınca, kentin sınırlarını Palatium üzerine çizer. Bir sabana beyaz bir inek ve beyaz bir öküz koşarak, surların temellerini (Roma quadrata) saban iziyle belirler. Kardeşini alaya alan Remus, bir sıçrayışta çizgiyi aşar. Romulus da onu öldürür.

Romalı tarihçiler, Roma'nın ku ruluşunu İ.Û. 753'e denk düşen bir tari he bağlıyorlardı. Romulus, kentine göçebeleri yerleştirir ve onları komşu bir halk olan Sabinler’den kaçırdığı kadınlarla evlendirir. Bir savaştan sonra barışan Şahinler ve Romalılar, bundan böyle bir tek halk oluştururlar. Daha sonra Romulus göğe alınır ve Ouirinus adıyla tanrılaşır. Gene söylentiye göre, Romulus'tan son ra Romalılar'ın başına bazen romalı, ba zen de sabinalı krallar geçer: sabinalı Numa Pompilius, dini düzenler; romalı Tullus Hostilius, Alba ile savaşır ve kendi dövüşçüleri Horatiuslar’ın albalı dövüşçüler Curiatuslar’a karşı elde ettikleri zafer sayesinde savaşı kazanır; sabinalı An cus Martius, Ostia'yı kurar ve Tiber üzerindeki Sublicius köprüsünü yaptırır. Da ha sonra etrüsk kökenli üç kral gelir: Yaşlı Tarquinius, bayındırlık işlerine girişir ve bir kanalizasyon (Cloaca maxima) kazdırır; Servius Tullius, sağlam bir sur (Servius duvarı) yaptırır ve halkı servetlerine göre sınıflara ayırır; son olarak Tarquinius Superbus, roma egemenliğini Latium’a kadar yaymakla birlikte, tiranlığıyla roma lı soyluların muhalefetine yol açar ve İ.Ö. 509’da romalı soylular onu kovarak Cumhuriyeti kurarlar.

Roma’nın geçmişi üzerine tarihçiler, bazı kesin bilgilere varmaya çalışmışlar ve bu arada, daha İ.Ö. X. yy.'da Palatium'da, uygarlığı alba uygarlığının aynı olan küçük bir çobanlar köyü bulunduğunu göstermişlerdir. İ.Û. VII. yy.’a doğru, öteki tepelerde de yerleşim gerçekleşmişti. Roma o sırada herhalde bir alba sömürgesiydi. Belki Albalılar, Tiber'in sağ kıyısından ilerleyen Etrüskler’e karşı otlaklarını savunmak için oraya gelip yerleşmişlerdi. Daha sonraki dönemde Roma, bir etrüsk istilasına uğradı. Efsanedeki “etrüsk krallar”, sıradan istilacılardı. Bunlar roma köylerini, surlarla çevrili ve tapınaklarla süslü gerçek bir kent durumuna getirdiler. Etrüsk imparatorluğu güçten düşünce, Romalılar başlarındaki "etrüsk kral"ları kovarak kendi cumhuriyetlerini kurdular.

ilk Romalılar her şeyden önce tarımsal bir etkinlik gösteriyorlardı. Yurttaşlar Titienses, Ramnes ve Luceres adlı üç kabile içinde toplanmışlardı. Bölgesel ve belki etnik bir nitelik taşıyan bu kabilelerin her biri on curiaya bölünüyor ve bu curialar da birkaç ailenin bir araya gelmesinden oluşuyorlardı. Curiaların bir araya gelmesi, comitia curiatusları (Roma halk meclisi) oluşturuyordu. Kral herhalde seçiliyor ve iktidarı ömür boyu sürüyordu. Yönetimde kralın yanı sıra, comitia curiatuslar da belli bir rol oynuyordu. Belli başlı ailelerin başkanlar meclisi olan Senato, krala danışmanlık yapıyordu.

Senato’ya ve comitiaya halkın ancak bir bölümü (patriciuslar) girebiliyordu. Bu patriciuslar, ortak bir ataya bağlı büyük aileler (gentes) biçiminde bir araya geliyorlardı. Büyük ailelerin yanında, patronları durumuna gelen büyük aile (gens) başkanı tarafından korunmak isteyen yanaşmalar (eski köleler ve yoksul kimseler) yaşıyorlardı. Patricius gentes'i ve yanaşmaları dışında, roma halkının geri kalan bölümü plebler kategorisini oluşturuyordu. Bunların hiçbir hakları yoktu ve kent yönetimine katılmıyorlardı. Adalet, geleneğe göre patriciuslar tarafından yerine getirildiği için, yargılamalar plebler zararına sonuçlanıyordu. Son olarak yoksul plebler, genellikle zengin patriciuslara borçlanıyorlar, borçlarını ödeyemedikleri zaman da köle olarak satılıyorlardı.

Cumhuriyet'in ilk dönemi


Cumhuriyet'ın ilk dönemi, iktidarı tekellerine alan patriciuslara karşı pleblerin giriştikleri savaşımla belirginleşti. Kralların yerini alan magistratuslar, yani konsüller, tıpkı senatörler gibi patriciuslardan geliyorlardı. Comitia curiatuslar’ın bir önemi kalmıyor, yeni meclisler, comitia centuriatus (centuriatus halk meclisleri) kuruluyordu. Bu yeni meclislerde iktidar, zengin toprak sahiplerinin, yani gene patriciusların elindeydi. Onlarla eşitlik sağlamak için plebler, “ayrılık”a başvurdular. Birçok kez Roma'nın öteki sakinlerinden ayrılarak başka yerde yaşamaya gittiler (Aventino’ya çekiliş). Onların emeğine gereksinim duyan patriciuslar, bu durumda bazı ödünler vererek onları geri çağırıyorlardı.

Böylece plebler, kendilerinden iki magistratus, beş magistratus (İ.Ö. 494’e doğr.), ardından on magistratus (İ.Û. 471), yani kendi çıkarlarını savunmakla görevli ve prohibitio ya da intercessio ve Roma surları içinde dokunulmazlık haklarından yararlanan pleb tribunusları seçilmesini sağladılar. Pleb tribunusları, concilium plebis denilen plebler meclisi tarafından seçiliyorlardı. Bu mecliste, plebleri bağlayan kararlar da alınıyordu. Daha sonra (İ.Ö. 287) “comitia tributus” (kabile halk meclisi) durumuna gelen ve patriciusların da kabul edildikleri bir concilium plebis, bütün yurttaşları kapsayan plebisitler çıkardı. Aynı zamanda bütün magistratusluklar, pleblere de açıldı. On iki Levha Kanunu ile herkesin yasa karşısındaki eşitliği düzenlendi (İ.Û. V. yy. ortası). İ.Ö. III. yy.’da plebler, patriciuslarla eşitliği sağladılar.

Cumhuriyet’in ilk döneminde, İtalya yarımadası da fethedildi. Fetih aracı olan ordu, sürekli bir nitelik taşımıyor, savaş zamanında toplanıyordu. Taktik birlik olan lejyon, bir miktar süvari yanında, üç safa ayrılan piyadelerden oluşuyordu (hastati, principes, triarii). Roma İtalya’yı fethedince, kendisine bağımlı ve müttefik kentlerin askerlerinden de (contingens) yardımcı birlikler olarak yararlandı. Generallerse, konsüller ya da praetorlar arasından seçiliyorlardı. Ast subayların en önemlisi centurioydu. Krallığın çöküşünde küçük bir Latium kenti olan Roma, ordusu sayesinde İ.Ö. III. yy. ortasında İtalya yarımadasını egemenliği altına aldı. Bu sonuca erişmek için de Latium halklarına, Etrüskler’e, Po ovasına yerleşen Galyalılar’a, Samnitler'e, Güney İtalya’daki yunan kentlerine karşı çetin savaşlara girişmek zorunda kaldı ve Epeiros kralı Pyrrhos’un müdahalesi (İ.Ö. 280-275 arasında) bu yunan kentlerini kurtaramadı.
Roma tanrıları çok sayıdadır ve 355 günlük bir ay takvimi içindeki yerleri de iyice belirlenmiştir. İupiter-Mars-Quirinus üçlüsü ile ianus ve Vesta’dan oluşan beş tanrının özel bir yeri vardı.

Daha ilk zamanlarda Romalılar, yeni tapınmalar benimsediler ya da yabancı etki altında kendi tanrılarını dönüşüme uğrattılar. Etrüskler, Capitolium üçlüsünü (iupiter-iuno-Minerva Ceres) yerleştirdiler; Fortuna, Diana, Hercules, Apollon ve Venüs, hızla büyük bir önem kazandı. Genel tapma, çeşitli tür rahipler tarafından yönetiliyordu. Bu rahiplerin kimileri (flamenler), özel bir tanrının hizmetine bağlanmışlardı. Kimileri, kolejler biçiminde bir araya gelmişlerdi (Vesta rahibeleri gibi). Son olarak, kimileri de günlük yaşam içinde kalmakla birlikte, bazı vesilelerle ya da yılın bazı günlerinde dinsel işlevler görüyorlardı. Kuşların uçuşunu ve mucizeleri inceleyen pontifexler, augurlar; kurban edilen hayvanların bağırsaklarını inceleyerek geleceği tahmin eden haruspexler bu son türe giriyorlardı. Kehanet ayinleri dışında, temel tapma öğesini gerçekte kurban oluşturuyor ve bir tanrıya sunuda bulunulduğu zaman, rahipler tarafından saptanan kurallara uymak özel bir önem taşıyordu. Roma dini, son derece biçimciydi. Oyunlar içeren bayramlar da kapsıyordu. Son olarak, genel tapmaya bir de aile tapması ekleniyor, aile ocağı bu tapmaya merkezli, aile babası da rahiplik ediyordu. Mülkün koruyucu ruhları olan larlara ve yiyecek sağlamakla uğraşan penas tanrılara karşı derin bir saygı duyuluyordu. Aile babası, atalar tapmasını da yönetiyordu.

İ.Û. III. yy. ortasına doğru siyasal etkinlik çerçevesi, hiçbir zaman Roma kentini (şehir ve dolaylan) aşmıyordu. İtalya toprağı da çeşitli tipte kentlere bölünmüştü (roma kolonileri, municipiumlar, latin hukukuna bağlı koloniler, müttefik kentler). Bu kentlerin her biri bir antlaşmayla Roma’ya bağlanmıştı. Yalnız roma yurttaşları tüm siyasal haklara sahipti. Yurttaşların tümü (populus romarıus), "comitia" (halk meclisi) adı verilen meclisler biçiminde toplanıyordu. Bu meclislerin içinde yurttaşlar gruplara ayrılıyor ve oylar gruplara göre hesaplanıyordu. Curialar, centurialar ve kabileler olmak üzere üç grup, dolayısıylaı üç tur meclis vardı. Ancak İ.6. III. yy.’da comitia curiatuslar siyasal önemlerini yitirirlerken, zengin yurttaşların sayısal azınlıklarına rağmen yoksul yurttaşları bastırdıkları comitia centuriatuslar, önemli magistratusları seçerek, yasalar kabul ederek ve magistratuslar tarafından yurttaşlara verilen ölüm cezası kararlarını temyiz ederek üstün bir yer kazanıyorlardı.

Başlangıçta yalnız pleb için geçerli olan plebisitlerin, ister patricius, ister pleb olsun tüm yurttaşlara uygulanan birer yasa durumuma gelmesiyle birlikte, kabile meclisleri de (comitia tributuslar) önemli bir rol oynamayta başladı. Ama dört kentsel kabileyle otuz bir kırsal kabile arasındaki karşıtlık en zeogin yurttaşların, pleb tribunuslarını ve aşağı düzey magistratusları seçen bu meıdisi de denetimleri altına almalarına yol açtı. Halk ancak bir magistratusun çağrısı üzerine toplanabildiği ve yasalarla plebisitleri ancak bu magistratus önerebildiği için populus romanusun etkisi azaldı. Halkın iktidarı, ancak görünüşteydi; gerçekte iktidar, yeni bir sınıf olan nobilitas’ın elindeydi. İ.Ö. III. yy.'da ortaya çıkan ve ze ngin patriciuslarla zengin pleblerden oluşan bu yeni sınıf, comitia centuriatuslarla (centuriatus halk meclisi) comitia tributusların kurnazca düzenlenen seçim sistemleri yüzünden devlet işlerine karışmaları engellenen en yoksul yurttaşlar zararına, magistratuslukları kendi tekelinde tutuyordu.

Magistratuslar eski kralların yetkisini devralmış olmakla birlikte, bütün magis- tratusluklar (diktatörlük dışında) ortaklaşa, yıllık (diktatörlük ve censorluk dışında) ve bedava yürütülüyordu. Magistratusluklar dizisi, cursus honorum'u meydana getiriyordu. Yüksek bir magistratusluğa, ancak daha aşağı magistratusluklarda bulunduktan sonra gelinebiliyordu. En alt aşamada, mali işlerle uğraşan quaestorlar vardı. Onların ardından asayiş, karayolları ve bayramların düzenlenmesi gibi işlerle uğraşan aeailisler geliyordu. Bunların üzerinde praetorlar yer alıyordu. Adalet işleriyle uğraşan praetorlar, ayrıca ordulara komuta edebildikleri gibi, konsüllere yardımcı da olabiliyorlardı. Sayıları iki olan konsüller, en yüksek magistratuslardı. Yasaları halk meclislerine konsüller sunar en yüksek askeri ve sivil yöneticiliği konsüller yaparlardı. Her beş yılda bir, yurttaşların sayımını yapmak üzere iki censor seçiliyordu. Büyük bir tehlike karşısında, tüm yetkileri elinde toplayan bir diktatör seçilebilirdi. Ancak altı ay için seçilen bu diktatör, bir süvari komutanını kendine yardımcı almak
rünüşüne, Senato ise, gerçekliğine sahipti. Roma hükümeti, bir oligarşiydi.

büyük fetihler ve Cumhuriyetin sonu


İ.Ö. III. yy. ortasından başlayarak, Roma, onu Akdeniz dünyasının egemenliğine götürecek bir dizi savaşa sürüklendi.
Fethin ilk aşamasını Pön savaşları oluşturdu. Kartaca, ispanya’ya kadar uzanan bir deniz imparatorluğu kurmuştu. İ.Ö. III. yy.'da kartaca donanması, Batı Akdeniz'in en güçlü donanmasıydı. Roma ve Kartaca arasındaki ilk savaş, Sicilya dolayısıyla patlak verdi (İ.Ö. 264-241). Kartacalılar'ın Sicilya’da ticaret acenteleri vardı ve Romalılar oraya yerleşmek istiyorlardı. Hasımlarını yenebilmek için Romalılar, bir donanma kurmak zorunda kaldılar. Hasımlarını yendikten sonra Sicilya'ya elkoydular, Kartaca'nın güçsüzlüğünden yararlanıp Korsika’yı, Sardinya’yı işgal ettiler ve Gallia Çisalpina'ya girdiler. İkinci Pön savaşı (İ.Û. 218-201) ispanya, İtalya, ardından Afrika'da yapıldı, ilkin Annibal'in zaferleriyle (Ticino, Trebbia, 218; Trasimeno, 217; ve özellikle Cannae, 216), ardından Scipio Africanus'un ispanya ve Afrika'da (Zama, 202) kazandığı zaferlerle belirginleşen bu savaş, Romalılar’a iber yarımadasını kazandırdı. 149’da yeniden saldırıya uğrayan Kartaca, İ.Ö. 146'da Scipio Aemilianus tarafından yıkıldı ve toprakları Afrika eyaleti durumuna geldi.

Aynı zamanda Roma, Doğu Akdeniz havzasına da yerleşti. Annibal ve MakedonyalI Philippos V arasındaki antlaşma, ikinci Pön savaşı sırasında Roma’yı Doğu Akdeniz havza, lüdahale etmek zorunda bıraktı. Bu havzada Roma, İskender imparatorluğundan doğan devletlerle karşılaştı. Yunanistan'ı egemenlikleri altına alan Makedonya kralları (Philippos V, ardından Perseus) ve Suriyeli Selefki kralı Antiokhos III gibi hasımlarla savaştı. MakedonyalIlar, Titus Ouinctius Flamininus tarafından Kynokephaloi (İ.Ö. 197) ve Pydna'da (İ.Û. 168), Selefkiler de Lucius ve Cornelius Scipio tarafından Magneşia e pros Sipyloi'de yenildiler (İ.Ö. 189). İ.Ö. 148'de Makedonya bir eyalete dönüştürüldü, 146'da Yunanistan egemenlik altına alındı. İ.Ö. 133'te son Bergama kralı Attalos III, krallığına aldatıcı bir zorundaydı.

Sivilleri yöneten ve ordulara komuta eden konsül ve praetorlara “magistratus imperium" ya da "magistratus curulis" deniyordu. Halk içine çıktıkları zaman, yanlarında lictorlar olurdu. Cursusun biraz dışında, ilkin plebleri korumak için seçilen plebtribunuslarının yetkileri, zamanla tüm yurttaşları kapsadı. Bunlar tribus halk meclislerine başkanlık ediyor, bu meclislere plebisit tasarıları sunuyorlardı. Magistratuslar, Senato tarafından denetleniyorlardı.

Başlangıçta büyük aile başkanlarının (patres) toplanmasından oluşan Senato, İ.Ö. III. yy.'da bir eski magistratuslar meclisi durumuna geldi. Bunların her beş yılda bir censorlar tarafından düzenlenen listeleri, Senato albümünü oluşturuyordu. Senato, dış siyasetin yöneticisiydi; yabancı elçileri Senato kabul eder, roma elçilerinin talimatlarını Senato verirdi, iç siyasete Senato egemendi, çünkü Senato sınıfının üyesi olan magistratuslar, kanun gücüne sahip “senatus consultumların buyurduklarına titizlikle uyarlardı. Hâzineye (Aerarium) göz kulak olan Senato, dinin de koruyucusuydu.

İ.Ö. I. yy. boyunca Roma, ihtiraslı generaller tarafından yeni fetihlere sürüklendi. Marius, Numidia kralı Jugurtha’yı yenerek ün kazandı (İ.Ö, 105); ardından Aix-en Provence yakınında Toton Germenleri (102) ve Vercelli'de Kimberler'i püskürttü (İ.Ö. 101). Marius'tan sonra Sulla, Pontos kralı Mithridates’e karşı bir savaşa girişerek Yunanistan ve Küçük Asya’yı yeniden fethetti (İ.Ö. 88-85); daha sonra Pompeius, kendisine Suriye eyaletini kurmak (İ.Ö. 64) ve Yahudiye’yi işgal etmek (İ.Ö. 63) olanağını sağlayan büyük bir seferin (İ.Ö. 66-62) başlangıcında, Roma’nın bu eski hasmının işini bitirdi (İ.Ö. 66). Lıcınius Crassus'un Parthlar'a yenilme sine (Carrhae, İ.Ö. 53) rağmen Romalılar, Asya'ya sağlam bir biçimde yerleşiyorlardı. İ.O. 58-51 arasında Sezar, onlara Galya’yı kazandırdı.

İ.Ö. II. ve I. yy.’larda gerçekleşen bu fetihler, gerçek bir iktisadi devrime yol açtı. Ganimet, savaş tazminatları ve eyaletlerin ödedikleri vergiler, devleti olduğu kadar yurttaşları da zenginleştirdi. Senato sınıfının üyeleri, fetihler sırasında devletin kendine ayırdığı topraklara (ager publicus) el- koyuyor, şövalyeler kamu mallarını işletmekle uğraşıyor ya da kendilerini banka ve ticaret etkinliklerine veriyorlardı. Bu İtalyan köylü yıkıma uğrayarak, aklı fikri oyunlarda ve bedava yiyecek dağıtımlarında olan aylak bir yığına katıldı Bu yığın, gözü doymaz serüvencilerin hizmetine girmeye hazır, işsiz güçsüz yeni bir pleb oluşturdu. Aynı zamanda, savurganlığı önleme yasalarına rağmen, törelere lüks düşkünlüğü de katıldı. Limanlardan başlaya rak, İtalya’da doğu dinlen yayıldı (isis tapınması). Hellen Doğu’nun etkisiyle, sanat ve edebiyat dönüşüme uğradı.

Siyasal alanda fetihler, Cumhuriyet hükümetinin çözemediği sorunlar yarattı. Egemenlik altına alınarak eyalet durumuna getirilen ülkeler, yöneticileri tarafından idare edilmekten çok sömürülüyorlardı Eyalet halkları hoşnutsuzluk içindeydiler, italyalılar, Romalılar ile eşitlik istiyorlardı. Şövalyelerin gözü, senatörler gibi yüksek görevlere gelmekteydi. Bir kentin yönetimi için düzenlenen eski kurumlar, geniş bir imparatorluğun gereksinimlerini karşılayamıyordu. Bunalımlar patlak veriyor ve bazı kimseler, kendi çözümlerini zorla kabul ettirmeye girişiyorlardı. Bunlar, çoğu kez sağlam bir orduya dayanıyorlardı.
Ad:  3.JPG
Gösterim: 549
Boyut:  134.8 KB
İÖ. II. yy. sonunda Tiberius ve Caius Gracchus adında iki kardeş, toplumsal so runu çözmek amacıyla yoksul kimselere toprak dağıtmak istediler (Tiberius İ.Ö. 133’te, Caius 123’te). Ancak başarısızlığa uğradılar. 107-86 arasında yedi kez konsül seçilen Marius, yasadışı yollardan üst üste konsül seçilmesini yalnızca ordusunun desteğine borçluydu. Ondan sonra Sulla da kendini askerlerine dayanarak seçtirdi. Terör yoluyla ("sürgünler") yöneten Sulla, 90-89 arasında İtalyalılar sorununu, İtalyan müttefiklerin ayaklanmasını (sosyal savaş, 91-89) yalnız zorla bastırmakla yetinmeyip, bütün Italyalılar’a Roma yurttaşlığı temel nedenini ortadan kaktırarak çözdü (fex Julia decivitate, İ.Ö. 90). Sulla, Senato'yu eski haklarına yeniden kavuşturmak da istedi. Yoksa kafasını da kral olmak mı vardı? Her ne olursa olsun, Senato'yu eski durumuna getirme işi ondan sonra devam etmedi Senato’nur Sertorius'u (İ.Ö. 72) ve Spartaçus'un b aşlarında bulunduğu köleleri (İ.Ö. 71) ye örnekte gösterdiği yeteneksizlikten yararlan; Pompeius ve Crassus, Sulla'nın hemen tüm yapıtını yok ettiler. Olayların geriş inde ka lan konsül Çicero'nun önleyemediği karışıklıklar (İ.Ö. 63’teki Catilina komplosu), üçüncü bir muhteris olan Sezar’ı n da onlara katılmasına yol açtı. Böylece Pompeius, Licinius Crassus ve Sezar sırasında, yetkilerin ele geçirilmesi amacıyla gizli bir ittifak kuruldu (birinci triumviratus, İO. 60), Bu ittifak sayesinde Sezar, İ.Ö. 5! )'da konsüllüğe, ardından Galya savaşı’rıın komutanlığına getirildi ve İ.Ö. 49'da Galya’dan döndü.

İ.O. 55'te beş yıl için yenilenen triumviratus, Sezar’ın yokluğunda,, Licinius Crassus'un Carrhae'de (Harran) (ilmesi (İ.Û. 53) ve Pompeius'un ihtirası ned eniyle dağıldı. Kendi yandaşlarının (Mil on) silahlı çeteleriyle Sezar yandaşlarının silahlı çeteleri arasındaki çatışmalardar (Clodlus1 un öldürülmesi) yararlanan Pompeius, Senato'nun kendisini tek konsül olarak atamasını (İ.Û. 52) ve Sezar'ın görevden geri alınmasını sağladı. Siyasal yaşamına belki de sen verecek bir kararı Kabul edemeyen Sezar, ordusuyla birlikte İtalyan toprağının sınırını belirten Rubioo ırmağını geçti. Roma'yı işgal ettikten (i Ö. 49) sonra, Yunanistan’daki Farsala’da Pompeius'u yendi (İ.Ö. 48). Tek yönetici olarak kalan Sezar, eğer İ.Ö. 15 mart z,4’te Brutus ve Cassıus tarafından öldürülmeseydi, herhalde Roma'da hellenistik t ipte bir krallık kuracaktı. Ancak Sezar'ın öılümü, Cumhuriyeti'! kurtaramadı. Antorıius, hemen cnun yerinde gözü olduğunu gösterdi.

Sezar'ın yeğen oğlu Octavius ve Aemilius Lepidus ile birlikte bir triumviratus kurdu (İ.Ö. 43). Üç diktatör, sürgünler ve yasaklamalar yoluyla romalı cumhuriyetçileri ortadan kaldırdılar (Cicero'nun öldürülmesi) ve cumhuriyetçi orduyu Makedonya’ daki Philippoi’de bozguna uğrattılar (İ.Ö. 42). Zaferleri sonucu aralarındaki birlik bozulan triumvirler, bunun üzerine birbirleriyle çatışmaya başladılar. Aemilius Lepidus'u bertaraf eden Octavianus, Antonius ve müttefiki olan Mısır kraliçesi Kleopatra'yı Actium'da yendi (İ.Ö. 31). Octavianus böylece Mısır'ı Roma'ya kazandırdıysa da, Cumhuriyet artık ölmüş, devletin başına bir efendi geçmişti.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 2 Haziran 2017 22:47
SİLENTİUM EST AURUM