DOĞUM
—Kur. tar. Osmanlı sarayında doğum olayı (viladet-i hümayun) nedeniyle bir dizi tören ve şenlik yapılırdı. Doğacak çocuk için hazine kethüdası aracılığıyla darphaneye gümüş kabaralı, süslü bir beşik ısmarlanırdı. Beşik hazırlanınca "beşik alayı” denilen bir tören düzenlenir: hazine kethüdası önde olduğu halde baş- efendi, başkullukçu, çantacı, kaftancı ve öteki saray görevlileriyle Enderun ağaları tarafından Harem'in Divan tarafındaki kapısına kadar götürülür, orada darüssa- ade ağası, hazinedar ağa, baş kapı gulamı tarafından Harem'e verilirdi. Doğum, kızlar ağasının oda lalası tarafından silahtar ağaya müjdelenir, o da Enderun'da duyurur, çocuk erkekse beş, kızsa üç kurban kesilirdi.
Doğum olayı yazılan özel tezkirelerle sadrazama, şeyhülislama, vezirlere, kaptanıderyaya, sadrazam kethüdasına, defterdara, yeniçeri ağasına, reisülküttaba ve çavuşbaşına bildirilirdi. Ayrıca, doğan erkek çocuk için beş vakitte yedişer, kız çocuk içinse üçer top atılır, donanma şenlikleri düzenlenirdi. Doğumun ertesi günü sadrazam ve öteki devlet büyükleri Saray'a gelerek padişahı kutlar, hilat giyerlerdi. Darüssaade ağasının ya da kâhya kadının tezkiresiyle saray dı şındaki sultanlarla, sadrazam, şeyhülislam gibi başlıca devlet büyüklerinin aileleri, lohusayı kutlamak için Saray'a çağrılırdı. Davetliler, lohusa odasına girerek örtüyü öptükten sonra sedire, sultansa sedir karşısında yüksek bir yere otururdu. Bunlar Harem'de üç gün ağırlanır, giderlerken çocuğa ve annesine değerli arma ğanlar sunarlardı. XVII. yy.'dan sonra başlayan bir gelenekle, valide sultanın hazırlattığı beşik, yorgan, "pûşide” denilen süslü beşikörtüsü "valide beşik alayı" diye anılan törenle Eski Saray'dan Yeni Saray’a getirilirdi. Doğumun altıncı günü sadrazamın altın ve mücevherlerle süslü olarak gönderdiği beşik için "sadrazam beşik alayı” denilen bir tören yapılırdı. Doğum, halka tellallar aracılığıyla duyurulur, Paşakapısı'nda üç gün mehter çalardı.
—
Doğum planlaması, iki temel esasa dayanır, ilki nüfusbilimine ilişkindir:. Üçüncü Dünya ülkelerindeki ölüm oranlarında köktenci bir değişim sonunda, 50'li yılların başlarındaki dünya nüfusunun artış hızı, iktisadi gelişmeyi engelleyici, çok canlı bir nüfus büyümesi olarak kendini gösterdi.
Doğum planlamasının dayandığı ve özellikle batı dünyasında gündeme getirilen ikinci esas, kişisel ve toplumsal ahlaka ilişkindir. Ortaya atılan gerekçe, çiftin arzu ettiği anda çocuk sahibi olabilme hakkı, başka bir deyişle gönüllü gebeliktir.
Üçüncü Dünya ülkelerinde, ulusal kültürel gelenekler ve bireysel direnç göstermeler, etkin doğum planlama programlarının uygulanmasına, engel oluşturmuş, bu nedenle nüfus patlamaları her dönemde hükümetleri için sorun olmuştur. Her şeye karşın, doğum oranlarında önemli düşüşler gerçekleşmektedir. Brezilya, Hindistan, Mısır, Endonezya ya da Çin gibi ülkelerde, 1960-65 yılları arasına oranla, sözkonusu düşüşler % 10-20 dolaylarındadır. Ama, nüfusun yıllık artış hızı hâlâ genellikle yüksektir: 1992 yılında gözlemlenen nüfus artış oranları Güney Asya için % 2,2, Afrika için % 2,8 ve Güney Amerika için % 1,9 dolayındadır. Istatiksel olarak, dengesizlik görüntüsü, Üçüncü Dünya ülkelerinin yoksul kitleleri ile gelişmiş ulusların azalan nüfus ağırlığı arasında ortaya çıkmaktadır.
Türkiye, yüksek doğurganlık nedeniyle, hızlı nüfus artışı gösteren bir ülkedir. Nüfus artış hızını azaltmak için, doğumları denetim altına almak üzere Sağlık ve sosyal yardım bakanlığı (SSYB), 1960'lı yılları başında konuyu ele alarak DPT ile ortak bir çalışma yapmış ve I. BYKP'nda bu konuda önlemler alınması gerektiği vurgulanmıştı. Ancak, konuyla ilgili bir yasanın çıkması 1965’te gerçekleşebildi. Yasada gebeliği önleyici ilaç ve araçların satışı ve kullanımı serbest bırakılıyor, çocuk aldırma ve kısırlaştırma ise yasaklanıyordu. Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, istenilen sonuca ulaşılmadığı görülerek daha etkili çözümler arandı. 1983’te kısırlaştırma ve kadının sağlığı bakımından sakınca görülmemesi koşu- luvla kürtaj serbest bırakıldı. 1978 Türkiye doğurganlık araştırması sonuçlarına göre, ülke geneli için 4,33 olan doğurganlık hızı, 1989 Araştırmasında 3,39'a düştü. Bu oranın, kentlerde 2,84, kırsal kesimlerde 4,03; batı bölgesinde 2,64, doğu bölgesinde 5,65 olduğu, doğurganlığın önceki dönemlere göre kentlerde gerilediği, köylerde ise belirli bir değişiklik olmadığı saptandı.
—Psikan. S. Freud'a göre, çocukların doğum konusundaki ilk kuramları, daha sonraki bütün düşünsel araştırmaların kaynağıdır ve "çocuklar nereden geliyor?” sorusuna bir cevap niteliği taşır. En yaygın olan kuram dışkılık kuramıdır. Otto Rank, Trauma der Geburt (Doğum travması) [1924] adlı yapıtında, doğma eyleminin nevrozlu bozuklukların kökenindeki ilk travma olduğu varsayımını ileri sürer. Buna göre, dar bir yerden geçiş, boğuntu bunalımının kasılmalarında yinelenmekte ve cinsel ilişki de, ana rahmine bir dönüş niteliği taşımaktadır. Sandor Fe- renczi, bu anlayış doğrultusunda dokuz aylık psikanaliz tedavilerine girişmişti. Bu kuram ve uygulamalar, gerileme konusunda çok kısıtlı bir anlayışa dayandığı için, S. Freud tarafından şiddetle eleştirildi.
—Zootekn. Doğum çoğu zaman insan müdahalesi olmadan gerçekleşir. Göbekbağının kopması da uzama yoluyla kendiliğinden olur. Tüm silme ve temizleme işlemleri yalamak suretiyle ana tarafından yapılır. Dahası, doğumdan yaklaşık çeyrek saat sonra tay, buzağı, oğlak ya da kuzu (hepsi doğarken her şeyi açık seçik görür) ayağa kalkar, yürür ve anasının memesini alır. Buna karşılık, yavru köpek ve yavru kedi, açık seçik göremez ve ancak on.beşinci güne doğru işitmeye başlar.
Kaynak: Büyük Larousse