Doğum
Döllenmiş yumurtadan gelişen canlının, embriyon ve dölüt evresindeki gelişmesini tamamlayarak dölyatağından dışarıya çıkması ve ana vücudundan ayrılmış bağımsız bir birey olarak dış dünyada yaşamaya başlaması.
Doğum sözcüğü yalnızca bebeğin ya da yavrunun dünyaya gelişini değil, annenin, dölyatağmda taşıdığı yeni canlıyı dünyaya getirme eylemini de (insanlarda çocuk doğurma, hayvanlarda yavrulama) kapsar. Doğum, memeliler ve bazı sürüngenler gibi canlı yavru doğuran (vivipar) hayvanlarda döllenmenin doğal sonuçlarından biri olduğu kadar, insanlarda, hukuksal ve toplumsal açıdan, bireyin ölümle sonlanan yaşamının da başlangıcıdır.
İnsanlarda doğum
Ortalama olarak, son âdet kanamasının başlangıcından 280 gün sonra gerçekleşir (zamanında doğum); yumurtanın dölyatağına düşmesi, 28 günlük âdet çevriminin ortalarına rastladığından, doğum anında gerçek gebelik süresi 14 gün daha eksik, dolayısıyla bebek yaklaşık 266 günlüktür (38 haftalık). Gebelik 300 gün ya da daha fazla sürerse gecikmiş (postmatüre) doğum, zamanından önce gerçekleşirse erken (prematüre) doğum söz konusudur. Genellikle 30. haftayı geçen bebeklerin hemen hepsi yaşadığı halde, 27 haftalık olmadan doğan prematüre bebeklerin yaşama şansı azdır.Ayrıca bak. erken doğum; gebelik; gecikmiş doğum.
Doğum eylemi üç evrede gerçekleşir: - İlk evrede dölyatağınm (rahim) boynu genişleyerek, bebeğin geçebileceği kadar açılır;
- İkinci evrede bebek,
- Üçüncü evrede ise halk arasında “son” denen etene (plasenta) dölyatağından dışarı atılır.
İlk evrenin başlangıcında, dölyatağı 20-30 dakikada bir kasılmaya başlar ve her kasılma 40 saniye kadar sürer. Bu kasılmalar, önceleri çok şiddetli olmayan ve genellikle belin dar bir bölgesinde hissedilen doğum sancılarının da başlangıcıdır. Dölyatağı boynu genişlemesini sürdürdükçe kasılmalar sıklaşır, şiddetlenir ve sancılar giderek artar Bu evrenin sonunda dölyatağı ağzı 10 cm kadar açılmış, iki kasılma arasındaki süre de üç dakikaya inmiştir. Torba biçiminde kassı bir organ olan dölyatağınm duvarlarındaki kasların düzenli olarak kasılması, dölyatağınm iç boşluğunu daraltır ve gebelik süresince dölütü barındıran, içi sıvıyla dolu amniyon kesesine basınç yaparak dölyatağı boynuna doğru iter. Bu evrenin bitiminde, amniyon kesesi basıncın etkisiyle yırtılır, içindeki sıvı boşalır (su gelmesi) ve ikinci evre başlar.
Dölyatağınm bu güçlü kasılmalarına karşın, dölyatağı boynunun yeterince açılması özellikle ilk doğumlarda oldukça uzun sürer. Bu ilk evre, ilk kez doğum yapanlarda ortalama 13-14 saat, ikinci doğumda ortalama 8-9 saat iken, genellikle her gebelikte azalarak çok doğum yapmış kadınlarda bir saatin altına düşebilir. İlk çocuğunu 35 yaşından sonra doğuran ya da önceden dölyatağı boynuna cerrahi girişim uygulanmış olan kadınlarda bu dokuların genişleme yeteneğinin azalması, bazı doğumlarda dölyatağı kasılmalarının zayıf ya da aralıklı olması ve bebeğin ters gelmesi nedeniyle, açılma evresi beklenenden uzun sürebilir. Buna karşılık, amniyon kesesinin erken yırtılması dölyatağı kasılmalarını sıklaştırıp güçlendireceği için genellikle bu evreyi kısaltır.
İkinci evrenin başlangıcında, dölyatağı boynu yeterince açılmış, amniyon kesesi yırtılmış ve dölyatağı boynuna giren bebek atılmaya hazır duruma gelmiştir. Bu aşamanın en önemli noktası, dölyatağınm istem dışı kısılmalarına yardımcı olmak üzere, annenin her sancıda derin bir soluk alıp ardından karın kaslarını iyice kasarak ıkınmasıdır. Ikınmayla artan karın boşluğu basıncı en az dölyatağı kasılmalarının yarattığı basınç kadar etkilidir ve doğru uygulandığında doğum sürecini hızlandırır. Bu iki zamanlı basıncın etkisiyle bebek doğum kanalında ilerledikçe sancı artar ve başıyla dölyolunu zorlamaya başladığında doruğuna ulaşır.
Normal olarak bebek dölyatağında, başının tepesi aşağıda, arkası da annenin sol yanına dönük biçimde yatmıştır. Bu nedenle, normal doğumda önce bebeğin başının tepesi görünür; sırayla baş ve omuzlardan biri dışarı çıktıktan sonra, öbür omuz ve gövdenin geri kalan bölümü hiç zorlanmaksızın çıkabilir. İlk kez doğum yapanlarda bu ikinci evre yaklaşık bir saat sürer; sonraki doğumlarda biraz daha kısalır.
Bebeğin değişik biçimde gelmesi, doğumun ikinci evresini güçleştirir. Her otuz doğumdan birinde, bebeğin önce başı değil kalçaları gelir; “makat gelişi” denen bu konumda en son bebeğin başı çıkacağı için, göbek kordonu sıkışırak bebeğin boğulmasına yol açabilir. Bebeğin önce yüzünün ya da omzunun gelmesi, dölyatağmda enlemesine (yan) yatması gibi daha az rastlanan durumlarda, elle ya da forsepsle bebeğin gelişi düzeltilir; bazen de annenin karın duvarından dölyatağma keşi yapılarak (sezaryen ameliyatı) bebeğin alınması gerekir.
Üçüncü evrede, bebeğin doğmasıyla birlikte dölyatağı iyice büzülerek küçülmüştür. Buna bağlı olarak, gebelik süresince dölütü annenin dölyatağma bağlayan etene yer yer dölyatağının zarlarından koparak ayrılmaya başlar. Son kasılmalarla etene dölyatağından tamamıyla ayrılır ve doğum kanalından dışarı atılır. Doğumun en kısa evresi olan bu son süreç genellikle 15 dakikayı geçmez. Yalnız bazı doğumlarda, dölyatağından ayrılması geciken ve kanamaya yol açan etenenin elle çıkarılması gerekebilir.
Ağrısız doğum
Doğum sancılarını azaltmak için öteden beri çeşitli önlemler düşünülmüş ve kloroform, morfin, skopolamin, barbitüratlar, meperidin, diazot monoksit (güldürücü gaz), eter, etilen, siklopropan benzodiazepin gibi çeşitli ilaçlar kullanılmıştır. Ne var ki, ilaçla ağrısız doğum yöntemlerinden hiçbiri tam anlamıyla güvenli değildir. Bilinçsiz durumdaki anne ıkınarak dölyatağı kasılmalarına yardımcı olamayacağı için doğum sırasında pasif durumdadır; üstelik hem anne, hem bebek için tehlikeli olabilen bu ilaçların çok dikkatli kullanılması gerekir.
Bu nedenle, doğum sancılarının ilaçlar yerine fiziksel ve ruhsal koşullanmayla azaltılmasını amaçlayan doğal doğum teknikleri geliştirilmiştir. 20. yüzyılın başlarına değin normal doğumla eşanlamlı olarak kullanılan “doğal doğum” terimi, bugün anneyi fiziksel ve ruhsal yönden koşullandırarak doğumda anestezi, sakinleştirici ve cerrahi girişimi ortadan kaldırmaya yönelik bütün oğum yöntemlerini kapsar.
İngiliz kadın- doğum hekimi Grantly Dick-Read, Natural Childbirth (1933; Doğal Doğum) adlı yapıtında, doğum sancılarının temelinde kültürel ve ruhsal koşullanmaya bağlı korkuların yattığını öne sürmüş ve gebe kadınların gevşeme egzersizleri yapmalarını, doğum konusunda bilgi edinebilecekleri kurslara katılmalarını önermişti. Dick-Read sonradan doğum sancılarını tümüyle engellemenin olanaksız olduğunu kabul etti, ama 1950’lerin ortalarında buna dayanan birçok yöntem (Lamaze, Bing, Bradley, Leboyer yöntemleri, vb) giderek yaygınlaştı.
Aralarında bazı küçük ayrılıklar olmakla birlikte, bu yöntemlerin tümü, gebe kadının doğum sırasında duyduğu ağrıyı azaltacak fiziksel ve ruhsal koşullanma tekniklerini öğrenmesine ve uygulamasına dayanır. Anne adayı uzun bir kursla doğumun anatomisini ve fizyolojisini öğrenir, kaslarını güçlendirmek ve zamanında soluk alıp verebilmek için alıştırmalar yapar; böylece doğum sırasında direnmeye değil işbirliğine yöneltilir. Öğrendiklerini uygulayabilmesi için, doğum sırasında annenin yanında deneyimli bir kişi bulundurulur ve küçük dozlarda ağrı kesici verilebilir. Bu yöntemlerin çoğunda, duygusal açıdan destek olması için babanın da doğum odasına girmesi önerilir.
Doğum komplikasyonları
Doğum sırasında bazen beklenmeyen ve istenmeyen durumlarla karşılaşılabilir. Bunlardan en sık görüleni, dölyolu ağzı, büyük ve küçük dudaklar, büyük dudaklar ile anüs arasındaki bölge (perine) ve dölyatağı boyunun yırtıklarıdır. Bazen, yırtıkları önlemek için, çocuğun başı çıkmadan önce hekim perineye keşi yapar (epizyotomi) ve doğumdan hemen sonra diker.
Doğum sırasında dölyatağı kendiliğinden ya da eski bir sezaryen ameliyatının dikiş yerinden yırtılabilir. Çok şiddetli karın ağrısı, dölyatağı kasılmalarının durması, aşırı iç kanama, ateş ve nabzın yükselmesi gibi belirtiler veren bu ciddi komplikasyonda, bebek sezaryenle alındıktan sonra anneye hemen cerrahi girişim uygulanır ve aynı tehlikeyi yaratacak yeni bir gebeliği önlemek için genellikle dölyatağının alınması gerekir.
Leğen kemiğinin tabanını destekleyen dokuların doğum sırasında örselenmesi, genellikle hemen fark edilmeyen bir komplikasyondur. Aylar, hatta yıllar sonra hekime başvuran hasta, döly olunda bir şişkinlik olduğundan, öksürürken ya da gülerken idrar kaçırdığından yakınır; incelemede, idrar kanalı (siyek) ile idrar kesesinin (mesane) ya da düzbağırsağın dölyolunun içine sarktığı görülür ve çoğu kez cerrahi girişim gerekir.
Doğumda karşılaşılan en önemli komplikasyonlardan biri, dölyatağının ters dönerek iç yüzünün dışarı fırlamasıdır. Bu durumda hasta birden şoka girer ve aşırı kanama görülebilir; şok ve kanama tedavi edildikten sonra, hekim dölyatağını eliyle eski yerine yerleştirir.
Amniyon sıvısının annenin dolaşım sistemine karışarak kan damarlarından birini tıkaması (emboli), birdenbire ciddi solunum bozukluklarına, şok belirtilerine, morarmaya, kalp ve dolaşım bozukluklarına yol açar. Bu durumda hiç zaman yitirmeden hastaya oksijen, kan ve fibrinojen (pıhtılaştırıcı etken) verilmesi gerekir. Damarlara hava kabarcıklarının kaçması da kısa sürede solunum güçlüğü, morarma, göğüste ağrı ve şoka yol açarak ölümle sonuçlanabilir.
Eteneyle ilgili başlıca komplikasyonlar, etenenin dölyatağı boynunun iç deliğini kapatacak biçimde gelişmesi ve doğum sırasında bebekten önce dışarıya çıkması ya da dölyatağma yapışık olduğu için doğumdan sonra kendiliğinden anlamamasıdır; etenenin zamanından önce dölyatağından ayrılması da kanamalara yol açar.
Göbek kordonunun sarkması, düğümlenmesi ya da kopması da, çoğu kez bebeğin ölü doğmasına yol açan ciddi komplikasyonlardır.Beklenmedik durumlar olmadığında, bebek genellikle cerrahi girişimi gerektirmeksizin kendiliğinden doğar; ilke olarak ancak annenin ya da bebeğin yaşamını tehlikeye atacak durumlarda cerrahi yola başvurulur. Bebek ters geldiğinde, hekim eliyle ya da forsepsle doğuma yardımcı olur.
Bebeğin dölyolundan doğması olanaksız ya da tehlikeliyse, annenin karnı ve dölyatağı sezaryen ameliyatıyla açılarak bebek dışarı çıkarılır. Sezaryen geçirmiş kadınlarda dölyatağmda yara izi kaldığı için, sonraki gebeliklerde bebeğin normal yollarla doğması dölyatağının eski yara yerinden yırtılmasına yol açabilir. Bu nedenle, bir kez sezaryen uygulanmış kadınlara, bu ameliyatın üstünden çok zaman geçmemişse, sonraki doğumlarda da mutlaka sezaryen uygulanır.
Kaynak: Ana Britannica