Arama

Mısır Sanatı - Tek Mesaj #5

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Temmuz 2017       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Mısır sanatı


Eski Mısır’da temelde İÖ yaklaşık 3000’den başlayarak gelişen uygarlığın mimarlık, heykel, resim ve küçük el sanatları dallarındaki ürünleri. Nil Vadisinin Mısır ve Nübye bölgelerinde üretilen yapıtları kapsar. Tanım açısından Eski Mısır genellikle firavunlar ya da sülaleler dönemiyle eşanlamlı kabul edilir. Sülaleler dönemi de kendi içinde ilk sülaleler (ÎÖ y. 3100-2613), Eşki Krallık (İÖ y. 2613-2160), birinci ara (İÖ y. 2160-1991), Orta Krallık (İÖ y. 1991-1633), ikinci ara (İÖ 1633- 1570), Yeni Krallık (İÖ y. 1570-935), üçüncü ara (İÖ y. 935-525) ve son sülaleler (İÖ y. 404-343) dönemlerine ayrılır. İÖ yaklaşık 3000’e değin sülaleler öncesi, İÖ 332’den sonrası ise Yunan-Roma etkisindeki dönem olarak bilinir.

Mısır sanatı siyasal tarihteki gelişmeleri izlemiş, ama ülkenin konumu da sanatını büyük ölçüde etkilemiştir. Nil Irmağı çok eski çağlardan beri düzenli bir tarımsal toplumun oluşmasına yol açmış, ülkenin doğal sınırlarını oluşturan denizler ve çöl yaklaşık 2 bin yıl süreyle dış saldırılara karşı doğal bir engel olmuştur. Hiyerarşik toplum yapısında ise istikrar büyük ölçüde resmî din aracılığıyla sağlanmıştır. Taş ve mineral kaynakları açısından zengin olan, ormanların bulunmaması yüzünden iyi ahşap gereksinimini Lübnan ve Somali gibi başka ülkelerden karşılayan Eski Mısır’da sanat toplumsal ve dinsel yapıyla iç içedir.

SÜLALELER ÖNCESİ DÖNEM


Mısır’da 1. sülale yönetimi kurulmadan önce, İÖ yaklaşık 5. binyılın sonlarından başlayarak Mısır’a özgü denebilecek uygarlık izlerinin ortaya çıktığı görülür. Amratien kültür, Gerze kültürü ve Badarien kültür hep bu dönemin sanatını temsil eder. En önemli yapıtlar bezemeli çanak çömleklerdir. Bakır, küçük süs eşyası biçiminde işlenmekte, heykelde insandan çok, hayvan figürlerine rastlanmaktadır. Kabartmalar ve duvar resimleri de bulunmuştur.

SÜLALELER DÖNEMİ


Aşağı ve Yukarı Mısır’ın birleşmesiyle başlayan sülaleler dönemi ülkede büyük bir sanatsal üretkenlik yaratmıştır. Yapıtlarda, birleşme konusunu işleyen sahnelere yer verilmiştir. Birleşmeyi gerçekleştirdiği kabul edilen ve daha çok Menes adıyla bilinen ilk Firavun Narmer, Narmer tabletinde (Mısır Müzesi, Kahire) zafer kazanmış kral olarak gösterilmektedir. Bu tablet Mısır sanatının çoğu özelliğini taşır. İnsan figürleri yüzün yandan görülecek biçimde yapılmasına karşılık gözler ve omuzlar karşıdan, belden aşağısı dörtte üç dönük, ayaklar ise yandan görülecek biçimde yapılmıştır. Sağ sol ayrımı gözetilmeden her iki el ve ayağın gösterilmesi, figürlerin bir yer çizgisi üstüne yerleştirilmesi, olayın sağdan sola doğru giden sahnelere bölünmesi gibi ilkelerin ise aşağı yukarı 4. sülale döneminde yerleştiği görülür. İnsan figürlerinin büyüklüğü önemiyle orantılı olarak artar ya da azalır. Bir uygulama da duvar resimlerinin yapılacağı yüzeyin kırmızı kılavuz çizgileri çizilerek hazırlanmasıdır; önceleri kullanılan yatay çizgilere daha sonra düşeyleri de eklenmiş, 26. sülaleye değin ayakta bir insan figürü 18, daha sonra da 21 sıra kareye yerleştirilmiştir. Sanat geleneksel kalıplara çok bağlıdır, ama dönemler arasında ayrıntı değişikliklerine rastlanır.

Mimarlık


Eski Mısır’da kullanılan en önemli iki yapı malzemesi kerpiç ile taştır. Taş daha çok mezarlarda ve tapınaklarda, kerpiç ise ev, hatta saray gibi konut mimarlığında ve savunma yapılarında kullanılmıştır. Mezar, içine yalnızca ölü yerleştirilen bir yer değil, ölümden sonraki yaşamın sürdürüleceği kutsal mekândır. Bu nedenle ölülerin yanma, işlerine yarayacağı düşünülen eşya da yerleştirilir; duvarlara dünyadaki yaşamlarını anlatan resimler yapılır.

İlk sülaleler döneminde firavun mezarlarıyla soylular için yapılanları ayırt etmek zordur. Günümüzde genellikle Abydos’takilerin firavun, Sakkara’dakilerin soylu mezarları olduğu düşünülür. Daha iyi korunmuş olan Sakkara’daki mastabalar yeraltı mezar odaları üstüne kurulmuş yapılardır. 3. sülalenin ikinci firavunu Coser’in basamaklı piramidi mastaba'dan türemiştir. Burada yukarıya doğru gittikçe küçülen altı tane çok büyük mastaba üst üste yerleştirilmiş gibidir. Sakkara’daki bu piramit, taşın kullanıldığı ilk anıtsal yapı olması nedeniyle de önem taşır. 544 m x 277 m’lik alan kaplayan bir ölüler kenti görünümündeki bu yapılar kümesinin mimarının İmhotep olduğu kabul edilir.

Eski Krallık döneminin mezar yapısı olan piramitlerin en iyi örneği Firavun Keops’un (Hufu) el-Gize’de yaptırdığıdır. Keops’un oğlu Kefren de (Hafre), babasınınkinin yanına bir başka piramit yaptırmıştır. Daha sonraları, özellikle de Orta Krallık döneminde yapılan piramitler daha küçük tutulmuştur. Yeni Krallık döneminde ise yağmadan korunmak amacıyla kaya mezarları yapımına geçilmiştir. Bunlar Teb’de Bibanü’l-Mülûk adı verilen yerdedir. En iyi örneklerinden biri 19. sülalenin ikinci firavunu olan I. Seti’ninkidir. 100 m derindeki mezar odasının tavanı, Cennet’in göğünü simgelemek üzere tonoz biçiminde oyulmuştur. Bibanü’l-Mülûk’un 20. sülale tarafından terk edilmesinden sonraki iki sülale döneminde firavunlar bir delta kenti olan Tanis’te bulunan gösterişsiz yapılara gömülmüşler, bunlardan başka kral mezarı da bulunmamıştır.

Mısır’da dinsel yapılar günlük tapmaklar ve mezar tapınakları olarak ikiye ayrılır. Eski Krallık döneminden kalan az sayıdaki tapmaktan biri 5. sülaleye ait Ebu Cirab’daki tapınaktır. Günümüze en iyi biçimde kalmış, aynı zamanda en güzel tapmaklardan biri ise Luksor’dadır. Yapımını 18. sülale firavunlarından III. Amenofis’in (Amenhotep) başlattığı tapınak Tutanhamon ve Horemheb dönemlerinde tamamlanmıştır. Son olarak II. Ramses önüne geniş bir avlu yaptırmıştır.

Karnak’ta bulunan büyük tapmağa da 18. sülale döneminde başlanmıştır. Alışılmışın dışındaki bir tapmak da 19. sülale firavunlarından I. Seti’nin Abydos’ta Osiris’e adadığı tapınaktır. II. Ramses’in Abu Simbel’de yaptırdığı tapmak kayadan oyulmuş olmasına karşın, Mısır tapınaklarının yerleşim düzenini korur. Önünde firavunu simgeleyen, kayadan oyulmuş dört büyük heykel vardır.

Yeni Krallık döneminde yapılan mezar tapınaklarının çoğu Teb’in batısında, çöl sınırındadır. Yalnızca Kraliçe Hatşepsut’un ki bunlardan ayrılır. Kraliçenin hizmetindeki Senenmut tarafından tasarlanıp uygulanan bu tapmak, Deyrü’l-Bahri’de Firavun II. Mentuhotep’in mezarı yanındadır. Mezar tapınaklarının en büyüklerinden birini de III. Amenofis yaptırmıştır. Bu yapının taşlarının bir bölümü daha sonra II. Ramses’in yaptırdığı tapmakta kullanılmıştır. III. Ramses’in Medinet Habu’da bulunan mezar tapmağı, çevresindeki yapılarla birlikte en iyi korunmuş olanlardan biridir.
Ad:  4.JPG
Gösterim: 965
Boyut:  44.2 KB

Mısır sivil mimarlığında daha çok kerpiç ve ahşap kullanılmış, sütun altlığı, lento gibi yerlerde uygulanan taşa çok az yer verilmiştir. En iyi korunmuş konutlar Deyrü’l- Medine’deki işçi evleridir. Taştan yapılmış olmalarıyla da kuraldışı olan bu evlerde bir yatak odası, bir konuk ağırlama odası, erzak depoları ve üstü açık mutfak vardır. Yüksek düzeydeki görevlilerin evleri daha büyüktür. Firavun Ahenaton’un kurduğu Tel el-Amarna kentindeki konutlar arasında 30 odalı olanlar vardır. Duvarları resimlerle süslü bu evlerde ayrıca banyo ve tuvalet de bulunmaktadır. Büyük odaların tavanını taşıtmak için ahşap dikmeler kullanılmıştır. Bir bölümünün üst katının da bulunduğu sanılmaktadır. Oldukça küçük olan pencereler aydınlatmadan çok, hava akımı sağlamaya yararlar.

Heykel


Günümüze ulaşan heykellerin büyük bölümü mezarlara, geri kalanların çoğu da tapmaklara konmak üzere hazırlanmıştır. Firavunların büyük boy heykelini yapmak, onların gücünü simgelemek açısından önem taşımıştır. Bunların hangi firavuna ait olduğu üstlerindeki hiyeroglif yazılardan anlaşılır. Mısır heykellerinde bir adımı ileri atıp ayakta durmak ya da kolları dizler üstüne koyup oturmak gibi sürekli kullanılan duruşlar vardır. En eski oturan firavun heykelleri 2. sülaleden Hasekhemui’ninkilerdir (Mısır Müzesi, Kahire ve Ashmolean Müzesi, Oxford). Bunlar küçük olmalarına karşın daha ilerideki anıtsallığın ilk belirtilerini taşır.

Mısır heykeli çok hızlı gelişmiştir. Firavun Coser’in gerçek boydaki ilkel, ama çok etkileyici heykeli (Mısır Müzesi) 4. sülalenin el-Gize piramitlerindeki anıtsal heykellerinin habercisi olmuştur. Firavun Kefren’in diyoritten yapılmış heykeli (Mısır Müzesi) ince işçiliği ve ağırbaşlı havasıyla en başarılı örneklerden biridir. Mikerinos ile karısını gösteren heykel ise (Boston Güzel Sanatlar Müzesi) Mısırlıların arduvaz gibi sert taşları işlemedeki büyük ustalıklarını gösteren bir başka örnektir. Eski Krallık döneminde firavun heykellerinde ulaşılan bu düzey, o dönemde başka kişilerin heykellerinde ve ahşap ya da kireçtaşından yapılıp üstlerinin boyandığı heykel örneklerinde de sürmüştür. Prens Rahotep ile kansı Nofret’in oturan heykelleri (Mısır Müzesi) ve yönetici Kaaper’in Şeyhü’l-Beled adıyla bilinen heykeli (Mısır Müzesi) bunlar arasındadır. Louvre ya da öteki müzelerde örnekleri bulunan kâtip heykelleri de bir elinde fırça, ötekinde bir yaprak papirüs tutarak söylenenleri dikkatle izleyen bürokrat tipini canlandırır. Bunlar portre olmamakla birlikte, belli bir kişilik taşıyan heykellerdir. Orta Krallık döneminden kalan III. Sesostris ve III. Amenemhet heykelleri (British Museum, Londra) neredeyse portre sayılacak kadar gerçekçi biçimde işlenmiştir. El-Gize’deki Sfenks sayılmazsa, tapmaklarda firavunların büyük boyutlu heykellerine ilk kez 12. sülale döneminde rastlanır.
Ad:  5.JPG
Gösterim: 692
Boyut:  60.0 KB

İnsan figürünü elden geldiğince yalın bir biçime indirme çalışmaları tümüyle Mısır’a özgü bir oturan insan heykelinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Dizlerini göğsüne doğru çekmiş ve kollarıyla da onları sarmış olan bu heykellerde insan figürü, başı dışında neredeyse bir küp biçimini alır. 12. sülale döneminden kalan Sihathor heykeli (British Museum) bu türün tarihlenmiş en eski örneğidir. Yeni Krallık, özellikle de 18. sülale döneminde heykel sanatının yeniden canlandığı gözlenir. Kraliçe Hatşepsut ile Firavun III. Tutmosis’in son derece duyumsal heykelleri vardır. II. Ramses’le yeniden canlanan büyük boyutlu heykel geleneği III. Amenofis zamanında en yetkin düzeyine ulaşmıştır. II. Amenofis’in mezar tapmağı için yapılan dev heykeller aynı adı taşıyan yapı ustası tarafından tasarlanmıştır.

Çok olağandışı bir uygulamayla önemli, ama halktan biri olan bu ustanın da bir mezar tapmağı ve onu bazen otoriter bir yönetici, bazen de uysal bir kâtip olarak gösteren heykelleri vardır. III. Amenofis’in heykellerinde gözlenen gerçekçi yaklaşım onu izleyen Ahenaton döneminde geliştirilmiş ve onun Orta Mısır’da kurduğu yeni başkentin adıyla “Amarna üslubu” diye anılmıştır. Mısır Müzesi’ndeki bazı heykellerde Ahenaton uzun yüzlü, iri göğüslü, yuvarlak kalçalı olarak gösterilir. Karısı Nefertiti’nin heykelleri de, Louvre Müzesi’ndeki bir örneğinde olduğu gibi, büyük bir duyumsallık taşır. Nefertiti’nin üstü boyalı ünlü büstü ise Kahire’deki Mısır Müzesi’ndedir. II. Ramses döneminden sonra heykelde sürekli denebilecek bir gerileme yaşanmıştır. Bununla birlikte 25. sülale heykelde bir yenilenme dönemi olmuştur.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 20 Temmuz 2017 20:16
SİLENTİUM EST AURUM