Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
4 Aralık 2017       Mesaj #11
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Toplumsal hareketler


Avustralya 1830’ lardan sonra sendikal örgütlenmede önemli gelişmelere sahne oldu ve sekiz saatlik işgünü gibi önemli haklar kazanıldı. Özellikle maden işçilerinin ve koyun kapıcılarının kitleler halinde üye olduğu sendikalar, kısa zamanda koloni sınırlarını aşarak sıkı biçimde kenetlenmiş örgütlere dönüştüler ve siyasal yaşamda söz sahibi oldular. Bu temel üzerinde ortaya çıkan işçi partileri özellikle Yeni Güney Galler ve Queensland’de hızla geliştiler. 1890’lardaki bunalım karşısında radikal arayışlar arttı. 1895’te birkaç yüz kişilik bir grup, Paraguay’da başarısızlıkla noktalanan ütopik bir “Yeni Avustralya” kurma serüvenine girişti. Bu dönemde yer yer militan bir yapıya bürünen Cumhuriyetçilik, gücünün doruğuna çıktı.

Dönemin etkili akımlarından biri olan federasyon düşüncesi, Kırım Savaşı’ndan (1853-55) sonra kuzeyden gelebilecek bir saldırıya karşı duyulan korkunun artmasıyla, siyasi çevrelerde de tutulmaya başladı. 1883’te İngiltere Queensland’in olası bir Alman saldırısına karşı Papua’yı işgal etmesine göz yumdu. Federasyon kurma isteğinin ardında savunma gereksiniminin yanı sıra, Asyalı göçmenlere karşı daha sıkı önlemler alma ve koloniler arasında serbest ticaret olanakları yaratma isteği de yatıyordu. AvustralyalIlar Birliği’nin öncülük ettiği federasyon düşüncesi, 1885’te sürekli bir konferans niteliği taşıyan federal konseyin kurulmasıyla yaygınlık kazandı. En büyük koloni olan Yeni Güney Galler’in muhalefetine karşın, 1891 ve 1897-98’de toplanan konferanslarda federal anayasa taslağı hazırlandı. Bu taslağın kolonilerde ayrı ayrı yapılan referandumlarda kabul edilmesiyle, 1 Ocak 1901’de Avustralya Uluslar Topluluğu kuruldu. Bu yeni anayasayla eyalet adını alan koloniler, savunma, göç siyaseti, gümrük ve dış siyaset konularındaki yetkilerini federal yönetime devretti. Eşit seçim bölgelerinin birer üye göndereceği federal Temsilciler Meclisi’nin yanında, her eyaletin aynı sayıda temsilciyle katılacağı Senato oluşturuldu.

Aydın çevrelerin etkisiyle bu dönemde milliyetçilik bilinci yükseldi. Sidney’de çıkan The Bulletin gibi dergilerde, “vahşi kır”, kısa ve öz konuşan, zor koşullara dayanmasını bilen, kendi işini kendisi gören ve çevresine yardım eli uzatmaya hazır olan gerçek AvustralyalIların beşiği olarak işlenmeye başladı. Bu arada doğa tutkunluğuna ve mahkûm öykülerine dayanan edebi ürünler de büyük yankı yarattı. Üniversitelerde seçkin bilim adamları yetişti. Halkın günlük yaşamında ise spor dalları, müzikholleri ve aşk romanlarıyla İngiliz etkisi egemen oldu.

ULUSLAŞMA VE SAVAŞ YILLARI 1901-45.


20. yüzyılın ilk yarısı Avustralya tarihinin belki de en tatsız dönemi oldu. Giderek güçlenen milliyetçilik, genç Avustralya toplumu üzerinde yaratıcı olmaktan çok kısırlaştırıcı bir etki yaptı. Eşitlikçi anlayış, sıradan bir yaşam biçimini benimsetirken, dış güçlere ve modellere bağımlılık sürdü.
Bu dönemin tekdüzeliğinin en belirgin yansıması ekonomide görüldü. Genelde bir önceki dönemin atılımlarının sürdürüldüğü bu yıllarda, demiryolları ağı 1941’de 37 bin km’ye çıkarılırken, kurulu sanayilerin kapasitesini artırmakla yetinildi. İhraç ürünlerinde buğday, meyve, et ve şeker daha büyük bir önem kazandı. Bu ürünlerin pazarlanması büyük oranda devlet desteği gerektirdiğinden, ülke dünya para piyasasında gene yünden elde ettiği gelirle ayakta durabiliyordu. İlk yılların en önemli gelir kaynağı olan maden (özellikle altın) üretimi hızla düştü. 1929 Büyük Bunalımı başta ana sanayiler olmak üzere ekonomiyi etkılediyse de, büyüme oranı özellikle 1940’lardan sonra hızla arttı.

İç siyasette her bunalım dönemini şaşmaz bir biçimde yeni bir siyasal iktidar izledi. Federasyonun gerçekleştirilmesi, I. Dünya Savaşı, 1929 Büyük Bunalımı, II. Dünya Savaşı gibi bunalım dönemlerinde İşçi Partisi, Vatan Partisi, Birleşik Avustralya Partisi ve son iki partinin oluşturduğu koalisyonlar iktidar oldu.
Bütün iktidarların ortak çabası, federal yönetimi eyaletler karşısında güçlendirme noktasında yoğunlaşıyordu. Bu nedenle gümrük vergilerine ve doğrudan vergilere dayalı mali politikalara büyük önem verildi. 1942’de Yüksek Mahkeme’nin onayıyla bu alandaki yetkilerin federal yönetimde toplanması, bu gelişmeyi pekiştirdi. Ulusal başkentin 1927’de Canberra’ya taşınması da bütünleşmeyi simgeleyen bir olay oldu.

Bu dönemin Avustralya edebiyatı İngiltere ve Avustralya’ya bağlılık arasındaki bocalamayı yansıtmaktaydı. Şiir, kırsal kesim baladlarının kısıtlamalarından kurtularak çağdaş akımlarla kucaklaşırken, plastik sanatlarda kırsal manzaraların egemenliği sürdü. A. R. Radcliffe-Brown gibi tanınmış bilim adamları antropoloji alanında önemli çalışmalar yaptılar. Üniversitelerde kürsü sahibi AvustralyalIların sayısı arttı. Batı Avustralya (1911) ve Queensland (1908) üniversitelerinin yanında yeni yüksekokullar açıldı. Yüzyılın başlangıcında film yapımcılığında görülen umut verici atılımın arkası gelmedi. Her kasaba kendi radyo istasyonunu kurarken, Avustralya Yayın Komisyonu (ABC) kültür ve habercilik alanında en etkili kuruluş haline geldi. Radyo sayesinde Avustralya tarihinde spora ilgi 1930’larda en yüksek noktaya çıktı. Havacılık giderek bir spor olmaktan çıkıp çekici bir yatırım alanı oldu.

Uluslar Topluluğu nun gelişmesi. Her ikisi de liberal korumacı bir çizgi izleyen Avustralya’nın ilk başbakanları E. Barton (1901- 03) ve A. Deakin (1903-04), “Beyaz Avustralya” siyasetini geliştirdiler ve gümrük tarifelerinin belirlenmesi, idari yapının kurulması, iş anlaşmazlıktan mahkemelerinin oluşturulması gibi önemli işler başardılar.

1904’te ilk İşçi Partisi hükümetinin kısa süren iktidannı G. H. Reid’in muhafazakâr hükümeti izledi. Liberal, muhafazakâr ve işçi hükümetlerinin kısa süreli iktidarları 1914’e değin sürdü. Bu dönemde emekli aylığı (1908), gebelik yardımı (1912) gibi toplumsal reformlardan başka, 1908’deki yeni gümrük tarifesiyle yerli mallar korumaya alındı; Uluslar Topluluğu Bankası kuruldu; kara ve deniz kuvvetleri oluşturuldu.

Savaşa her bakımdan hazırlıklı olan genç Avustralya’nın bu dönemdeki en büyük korkusu Japonya’dan gelebilecek bir saldı- nydı. Bu yüzden bölgede daha sıkı bir siyaset izlemesi için yapılan baskılara aldırış etmeyen İngiltere’nin tutumu çeşitli eleştirilere uğradı. Gene de Avustralya’da imparatorluğa bağlılık duygusu son derece köklüydü. Koloni birlikleri Sudan ve Boer savaşlarında İngiltere’nin yanında çarpışmaktan geri kalmadı. I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde bütün siyasetçiler tartışmasız İngiltere’nin safını tuttu.

I. Dünya Savaşı’na yaklaşık 330 bin askerle katılan Avustralya, bu savaştan 60 bin ölü, 165 bin yaralıyla çıktı. Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birlikleri’nin (AN- ZAC) katıldığı savaşların en önemlisi Çanakkale Savaşı (1915) oldu. Gelibolu çıkarmasının gerçekleştirildiği 25 Nisan, AvustralyalIlar için ANZAC’lann saygıyla anıldıkları en önemli ulusal gündür. Gelibolu öncesinde Almanların elindeki Yeni Gine’ de savaşan Avustralya birlikleri, ayrıca Fransa’daki kanlı savaşlarda yer aldılar ve hafif süvari birlikleriyle Filistin’de OsmanlIlara karşı kazanılan zaferde önemli rol oynadılar.
Savaş ekonomik gelişim üzerinde bir tür yüksek gümrük duvarı etkisi yaptı; bundan özellikle dokumacılık, camcılık, otomobil ve demir-çelik sanayileri yararlandı. Yün, buğday, et gibi ürünler İngiltere’de yüksek fiyatlarla alıcı buldu.

Savaş şoku, siyaseti de etkiledi. 1915’te göreve başlayan Başbakan W. M. Hughes, enerjik tutumuyla bir savaş kahramanı haline geldi. Buna karşılık denizaşırı çarpışmalar için zorunlu askerlik hizmeti önerisi 1916’da ve 1917’de yapılan referandumlarda halk tarafından iki kez reddedildi. Bu kanşık dönemde bölünen İşçi Partisi Hughes’un yanı sıra pek çok değerli adamını yitirdi. Bu bölünmenin ardından Katolikler uzun yıllar İşçi Partisi’ni destekledi.

Savaş sonrasında yansıyan iç karışıklıklar pek uzun sürmedi. Savaştan dönen askerlerin toplumsal değişimi destekleyeceğini uman radikallerin beklentileri boşa çıktı. Aşırı muhafazakâr bir çizgi izleyen Savaştan Dönen Askerler Ligi, “Bolşevik” olarak nitelediği solcuları gerekirse kaba güçle sindirmeyi savunacak ölçüde ileri gitti. Giderek sarsılan İşçi Partisi, 1921’de daha radikal bir program benimsedi. Savaş sonrasında da iktidarda kalan Hughes, başında olduğu Milliyetçi Parti’ye bağlı muhafazakâr işadamları kanadının ve Vatan Partisi’ nin desteğini yitirince, 1923’te başbakanlıktan ayrıldı. Başbakanlığı devralan S. M. Burce, 1929’a değin Milliyetçi Parti-Vatan Partisi koalisyon hükümetinin başında kaldı. Bruce’un “adam, para, pazar” bulmak olarak özetlediği ekonomi politikasının bedeli çok ağır oldu. Gümrük duvarları, ihracat teşvikleri, fiyatlar ve kamu borçları yükseldi. Bununla birlikte idari alanda hükümetlerin dış borçlanmalarını düzenleyen Borçlanma Konseyi’nin ve ekonomik gelişmeye ilişkin sorunları çözmekle görevlendirilen Bilimsel ve Sınai Araştırma Örgütü’nün (CSIRO) kurulması gibi önemli yenilikler yapıldı. Dünya çapında gelişme gösteren tüketim sanayisi ülkeyi kaçınılmaz olarak etkiledi. Otomobil sayısı akıl almaz bir hızla arttı.

1929 Büyük Bunalımı, yüncülük dışında hemen hemen bütün sektörleri devlet desteğiyle ayakta durabilen Avustralya ekonomisini derinden sarstı. İşsizlik oranı yüzde 25’e fırladı. Ülke tarihinde görülmemiş bir sefalet başladı ve artan dış göçler sonucu nüfus artış oranı düştü.
1929’da İşçi Partisi’nden J. H. Scullin başbakanlığı üstlendi. İşçi Partisi içinde, bunalımı atlatma konusunda, enflasyonist politika ve dengeli bütçe biçiminde iki ayrı eğilimin belirmesi hükümeti güç durumda bıraktı. İki eğilimi bağdaştırmayı amaçlayan Öncelikler Planı, enflasyonist özelüklerin yanında, kamu harcamalarının ve ücretlerin beşte bir oranında düşürülmesi gibi partinin geleneksel çizgisine aykırı önlemler içermek zorunda kaldı. Bu plan hükümetin dağılmasına yol açtı. Lyons’un öncülük ettiği sağ kanat partiden ayrıldı ve Milliyetçilerle birleşerek Birleşik Avustralya Partisi’ni (UAP) kurdu. Seçimleri kazanan Lyons bir süre salt UAP’a dayanan bir hükümetin, 1934-39 arasında da Vatan Partisi ile kurulan koalisyon hükümetinin başında ülkeyi yönetti.

İstikrarın sağlanması dışında önemli bir başarı gösteremeyen Lyons hükümetleri döneminde, bütünleşmiş bir ekonomik yapı girişiminden ve Japonya ile ABD’den ithal edilen malları ihracat gelirleriyle dengelemeye yönelik “ticareti çeşitlendirme siyasetinden bir sonuç alınamadı.
Lyons’un ölümü üzerine partinin yeni başkanı ve dolayısıyla başbakan olan R. Menzies, parti içi bölünmelere karşın 1941’e değin iktidarda kalmayı başardı. 1941’de istifa eden Menzies hükümetini, birkaç aylık Vatan Partisi iktidarının ardından J. Curtin’in İşçi Partisi hükümeti izledi.
Seçmenlerin muhafazakâr ağırlıklı oylarına karşın, iki savaş arasında Batı ülkelerinin hemen hepsinde görülen komünistlerin yükselişi olgusu Avustralya’da da yaşandı. 1922’de kurulan ve özellikle Sidney’deki büyük sendikalardan ve aydınlardan destek alan Avustralya Komünist Partisi, iç bölünmelerini dışarıya yansıtmamayı başararak, siyaset sahnesinde önemli bir yer edindi.

Milliyetçi “Önce Avustralya” akımıyla edebiyatta beliren ilk faşist eğilimler, bir süre sonra silindi. 1930’ların ortasında, Melbourne’da ortaya çıkan ve genç Katolik aydınları çevresinde toplamayı başaran faşist eğilimli Katolik Sosyal Hareketi ise, AvustralyalI Katolikler üzerinde kalıcı bir etki bıraktı.
1914 öncesinde savaşı coşkuyla karşılayan Avustralya, 1920 sonrasında uluslararası alanda pasif bir tutum benimsedi. Paris Konferansında Alman Yeni Ginesi üzerinde mandalık hakkının kazanılması, büyük ölçüde Hughes’un çabalarının ürünü oldu. Milletler Cemiyeti’nde bağımsız bir üye olarak yer alan Avustralya, Başbakan Bruce döneminde İngiltere’ye daha da yakınlaştı. Bütün dominyonlara anayasal eşitlik verilmesini öngören 1926 Balfour Bildirisi’nin gereklerini yerine getiren 1931 Westminster Tüzüğü Avustralya tarafından ancak 1942’de onaylandı. UAP hükümetleri İngiltere’nin totaliter ülkelerin yayılmacılığına karşı izlediği siyasetleri destekledi. Japon korkusu sürmesine karşın, Japonların faşist cepheye katılması Avustralya’da sessizce karşılandı. İşçi 'Partisi dış siyasette yalnızlık ve antifaşist eğiümler arasında bocaladı.

Bütün bunlarla birlikte Avustralya II. Dünya Savaşı’na da etkin olarak katıldı ve 30 bin ölü, 65 bin yaralı verdi. Avustralya Kraliyet Hava Kuvvetleri İngiltere’nin savunulmasında görev aldı. Avustralya Deniz Kuvvetleri Akdeniz’de, Kara Kuvvetleri Kuzey Afrika’da savaştı.

Pearl Harbour baskını ve bunu izleyen Japon askeri başarıları, Avustralya’nın, dikkatini kendi bölgesine çevirmesine yol açtı. Singapur’un işgaliyle birlikte 15 bin AvustralyalI Japonlara tutsak düştü. Japonlar dört gün sonra da Danvin’i bombaladı ve Yeni Gine’ye yöneldi. Bu gelişmeler üzerine ABD Avustralya’nın baş müttefiki haline geldi. Başbakan Curtin 1942’de Avustralya birliklerinin Ortadoğu’dan çekilmesi kararını verdi ve Churchill’in Birmanya’nın savunulmasına katılma çağrısını geri çevirdi. General D. MacArthur önce Melbourne’da, ardından Brisbane’de karargâh kurdu. ABD’nin Mercan Denizi Savaşandaki zaferine Avustralya Deniz Kuvvetleri de yardımcı oldu. Birçok kara savaşında da ortak harekâtlar yapıldı. Gönüllü Avustralya birlikleri Yeni Gine ve Bomeo’da ABD kuvvetlerinin yanında Japonlara karşı kahramanca savaştılar.

Savaş iç siyasete de belirli bir canlılık getirdi. “Sanayi seferberliği” kampanyasıyla önemli ölçüde denetimi sağlayan Curtin hükümeti, 1943 seçimlerini de kolaylıkla kazandı ve savaş sırasında geliştirdiği yöntemleri savaş sonrası kalkınma için uygulamaya koyuldu.

Savaş sanayileşmeyi yeni bir düzeye çıkardı. Cephane, makine aletleri, kimyasal maddeler ve hatta uçak üretimi olağanüstü boyutlarda artarken, ana sanayi kollarında üretim 1939-40’a oranla üçte bir düşüş gösterdi. Artan iş olanaklarıyla birlikte kentlerin nüfusu büyüdü. Bu arada çocuk yardımı ve az bulunan ürünlerin karneye bağlanması gibi önlemler alındı. 1918-19’da 1 milyar 89 milyon, 1938-39’da 1 milyar 860 milyon ABD Doları düzeyinde olan GSMH, 1942-43’te 2 milyar 936 milyon ABD Dolarına ulaştı.

Eyaletler


Eyaletler federal yönetim karşısında zayıflamaya devam etmekle birlikte, bu dönemde yapılan referandumlar, Uluslar Topluluğu’na daha çok yetki vermeme eğiliminin hâlâ güçlü olduğunu ortaya koydu.

Ülkenin en kalabalık, en zengin ve en çok sanayileşmiş eyaleti olan Yeni Güney Galler’de yerel düzeyde İşçi Partisi egemendi. Bunalım dönemlerinde eyalet başbakanlığı yapan J. T. Lang’ın, kemer sıkma politikalarına karşı çıkıp sosyal hizmetlere ağırlık vermesi, eski subayların öncülük ettiği “Yeni Muhafızlar” örgütünün direnişiyle karşılaştı. Sonunda eyalet valisi tarafından görevden alman Lang, İşçi Partisi’nin federal yöneticileriyle uzun yıllar süren bir mücadeleye girişti.
Yüzyılın ilk yansındaki dinamizmine bir daha kavuşamayan Victoria’da, Vatan Partisi ile İşçi Partisi arasında bir dayanışma söz konusuydu. Melbourne’un ülkenin mali kalesi olma özelliğini sürdürdüğü bu dönemde, linyitten elde edilen elektrik enerjisinin Victoria’nın ekonomik gelişimine önemli katkısı oldu.
Federasyon sonrasında ekonomik bakımdan en çok zararı küçük eyaletler gördü. Serbest ticaret Sidney ve Melbourne’un sanayideki üstünlüğünü pekiştirdi. Mali açıdan güçlükler içine giren eyaletler, federal yönetimin yardımlarına başvurmak zorunda kaldılar. Bununla birlikte Yeni Güney Galler ve Victoria ile aralarındaki uçurumu kapatmak için yoğun atılımlar da yaptılar. Queensland şeker ve sığıra, Batı Avustralya kereste ve altına, Tasmanya meyve ve hidroelektrik enerjiye bel bağladı. Büyük sıkıntılara giren Güney Avustralya’da da 1930’larm ortalarından sonra sanayide bir canlanma başladı.

1945 SONRASI AVUSTRALYA.


Toplumsal ve ekonomik gelişme


Bu dönemde Avustralya, önceki yıllan aşan bir değişim hızına ulaştı. Bunda özellikle orta sınıfın refah düzeyinin yükselmesi önemli bir rol oynadı. Geçmişte emekçilere özgü yaşam kalıplarının egemen olduğu toplumda tüketim eğilimi ağır basmaya başladı. 1980’lere gelindiğinde ülkede nüfusun yansı kadar otomobil vardı ve ailelerin üçte ikisi ev sahibiydi. Bu oldukça özgür refah toplumunda zenginliğin uyuşturucu etkisinden yakınmalar yaygın olmakla birlikte, önceki döneme oranla bir canlanmadan söz edilebilirdi. Başkent Canberra’nın kamu hizmetleri, kentleşme ve kurumlar bakımından uluslararası bir düzeye ulaşması bunun en yetkin örneğini oluşturuyordu.

1960’lann bolluğu kırsal kesime pek yansımadı. Gerek küçük çiftçiler, gerek büyük toprak sahipleri giderek ortadan kalkarken, halkın gözünde ulusal bir mitosa dönüşmüş olan “vahşi kır” ekonomideki önemini yitirmeye başladı.

Yeni Avustralya’nın biçimlenmesinde, 1946-74 arasında, yönetimce özendirilen, Avrupa’dan kitlesel göçler de önemli rol oynadı. Üçte biri İngiliz, altıda biri İtalyan, onda biri Alman, onda biri HollandalI olan bu göçmenlerle birlikte İngiliz asıllıların geleneksel ağırlığı son buldu. Ülkenin İngiltere’yle olan bağlan başka alanlarda da çözülmeye yüz tuttu. İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri, 1941-42’de Avustralya’yı dünyaya karşı savunan bir kalkan olmaktan çıktı. Savaş sonrasında ABD ve Japonya ile ticari ilişkiler kuruldu ve her iki ülke de Avustralya’da önemli yatınmlar yaptı. İngiltere’den artık “anavatan” olarak söz edilmemesi, Avustralyalılann yaşamında önemli bir boşluk yarattı.

1960’larda daha da hızlanan maden keşiflerinin en önemlisi yeni demir yataklarıydı; bunun ardından boksit ve nikel geliyordu. Sonraki yıllarda bunlara yeni bulunan kalay, bakır, kurşun, çinko, petrol ve doğal gaz yatakları eklendi. Bu kaynakların işletilmesinde Japon sermayesi önemli rol oynadı.

Borsa oyunları gündelik yaşamın bir parçası haline geldi. Avustralya, ekonomik yatırımlar ve kârlılık açısından dünyanın ikinci sırada gelen ülkeleri arasına girdi.
Bütün bu gelişmelerde hükümetlerin rolü büyük oldu. 1949 öncesinde benimsenmiş olan “her alanda devlet korumacılığı” siyâseti sürdürülmekle birlikte, 1973’te ithal mallan için yüzde 25’lik bir gümrük indirimi yapıldı. Bir yıl sonra azgelişmiş ülkelere ayncalıklı gümrük uygulaması kararlaştınldı. Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) ve öteki örgütlere girilerek ihraç ürünleri için daha iyi satış koşullan aranmaya başladı. 1970’lerde yün ve buğday başta olmak üzere ana ihraç ürünleri için pazar bulmakta çeşitli güçlükler yaşandı. Öte yandan tekelleşmeyi önleyici ya da yabancı yatınmları kısıtlayıcı yasalar etkisiz olduğundan, denizaşırı ülkelerden önemli ölçüde sermaye akını gerçekleşti. 1973’te İşçi Partisi hükümetinin yabancı yatınmlara getirdiği kısıtlamalar bir yıl sonra kaldırıldı.
Çalışma yaşamında genellikle pek az sorun görülmesine karşın, 1972’de petrol işçilerinin grevi sarsıcı bir etki yarattı. 1975’te Arabuluculuk ve Hakemlik Komisyonu’nun işçilerin ücretlerini tüketici fiyatları indeksine göre ayarlama girişimi, bu uygulamayı fazla katı bulan sendikaların protesto gösterilerine ve grevlere yol açtı; uygulama 1981’de yürürlükten kaldırıldı.

Bu dönemde AsyalIlara karşı tutum da değişmeye başladı. Japonya ile ilişkiler ekonomik açıdan yaşamsal bir önem kazandı. Pek çok Asyalı öğrenci üniversitelerde öğrenim görmek üzere Avustralya’ya geldi. Birleşmiş Milletler’in aldığı bir karar uyarınca, 1980’e değin geçen sürede Avustralya’ya Çinhindi’nden 45 bin göçmen yerleştirildi.

Ülkedeki genel refah bütün kesimleri kapsamadığından, başta bazı göçmen işçiler ve emekliler olmak üzere nüfusun yaklaşık pnda birinin yaşam düzeyi çok düşük kaldı, tşçi Partisi’nin 1973-75 arasında geliştirdiği sosyal hizmetler, sorunların üstesinden gelemedi. 1970’lerin sonunda bir ulusal sağlık programıyla, yoksullar için geniş kapsamlı sağlık ve tıbbi bakım olanakları sağlandı.
Yerlilerin durumu ülkenin yüzkarası olma özelliğini sürdürdü. Dünya tüy sıklet boks şampiyonu Lionel Rose ve kadınlar arası tenis şampiyonu Evonne Goolagong gibi bir avuç Yerli dışında, toplumda yer edinmiş Yerlilerin sayısı yok denecek kadar azdı.
Ülkede göreli bir istikrarın kurulmasıyla, eyaletler Canberra’dan “direktif” almaya gittikçe daha çok tepki göstermeye başladı. Batı Avustralya’nın zenginleşmesi ülkenin güneydoğusunun ekonomik egemenliğini bir ölçüde azalttı.

Kültür


Savaş sonrasında resim, heykel, şiir ve romanda büyük gelişmeler görüldü. Avustralya tarihine ilişkin önemli yapıtlar yazıldı. Yapımına 1957’de başlanan Sidney Opera Binası 1973’te bitti. Mimarlar birbirinden görkemli özel konutlar yapmayı sürdürdüler. 1975’te kurulan Avustralya Konseyi, sanatlar konusunda koruyuculuk ye danışmanlıkla görevlendirildi. 1974’te İngiliz ulusal marşı “God Save the Queen” yerine “Advance Australia Fair” ulusal marş olarak kabul edildi.

Federal yönetim, savaş sonrasında olağanüstü bir gelişim gösteren üniversitelere gerekli ödenekleri ancak 1950’lerin sonunda yetiştirebilir hale geldi. Artık her büyük kentin iki üç üniversitesi vardı. 1960’larda yüksekokullar ile teknik okullarda öğrenim alanları genişletildi. Katoliklerin yönetimindeki özel okullara devlet yardımı yapıldı. Tıp araştırmalannda büyük ilerleme oldu. M. Burnet (1960) ve J. C. Eccles (1983) bu alandaki çalışmalarıyla Nobel Ödülü kazanan ilk AvustralyalIlar oldu. Astronomide özellikle radyo dalgaları ve röntgen ışınlarıyla çalışan dünyaca ünlü araştırmacılar yetişti.

Çağdaş Olimpiyat Oyunları’nın hepsine katılan birkaç ülkeden biri olan Avustralya, 1956 Melbourne Olimpiyatları’nda özellikle yüzücüleriyle dikkati çekti.
1956’da başlayan televizyon yayınlarıyla birlikte bir süre unutulan radyo, transistörlü radyolarla birlikte yeni bir dinleyici kitlesi edindi. Refah düzeyinin yükselmesiyle, başta Sidney olmak üzere, bütün kentlerde kumar oynanan ve varyete gösterileri izlenen içkili gece kulüpleri yaygınlaştı.

İç siyaset


1945’te J. Curtin’in ölümü üzerine başbakan olan J. B. Chifley, sosyal yardım, ulusal kalkınma, üniversite bursları gibi toplumsal adalet sağlamaya yönelik konulara ağırlık verdi ve 1946 seçimlerini kolaylıkla kazandı.
Bununla birlikte İşçi Partisi Soğuk Savaş nedeniyle büyük yaralar aldı. II. Dünya Savaşı sırasında özellikle sendikalarda güç kazanan komünistlerin baskısı artarken, halk arasında İşçi Partisi’nin sosyalist olduğu kanısı yaygınlaştı. Chifley’in 1947’de bütün bankaları devletleştirme girişimi bu kanıyı daha da güçlendirdi. Bu arada komünistlerin de etkisiyle sıklaşan grevler tedirginlikler doğurdu. 1949 seçimlerinde İşçi Partisi ağır bir yenilgiye uğradı.
1949-72 arasında ülkeyi Liberal Parti ve Vatan Partisi koalisyon hükümetleri yönetti. Birleşik Avustralya Partisi’nin devamı olan Liberal Parti’nin kurucusu R. Menzies 1966’ya değin başbakanlık görevini yürüttü.

1954’te Canberra’daki Sovyet elçiliğinde çalışan bir casusun yaptığı itiraflar üzerine bir soruşturma komisyonu kurulması, ülkede yeni bir dalgalanmaya yol açtı. İşçi Partisi komisyonca sorguya çekilen bazı kişileri savununca, parti içindeki sağcılar ayrılarak Avustralya Demokrat İşçi Partisi’ ni (ADLP) kurdular (1956-57). Bu parti mecliste yalnızca birkaç sandalye kazanmakla birlikte, İşçi Partisi’nin iktidar şansını azalttı. Giderek radikal çizgiden uzaklaşan İşçi Partisi, muhalefette geçen uzun yılların da etkisiyle yeni bir program oluşturmakta güçlük çekti. Komünist Parti, Çin ve Sovyet yanlısı küçük hiziplâre bölündü.
1960’lann ikinci yarısında iç siyaset yeni bir çalkantılı döneme girdi. Menzies’in ardından başbakan olan H. Holt’un bir kaza sonucu boğulması üzerine, parti içinde bu makamı ele geçirmeye yönelik entrikalar baş gösterdi. Başa geçen J. Gorton’ın tutarsız yönetiminin ardından görevi üstlenen W. McMahon, partisinin 1972 seçimlerinde yenilgiye uğramasını önleyemedi. İktidar bir kez daha İşçi Partisi’nin eline geçti.

Yeni başbakan G. Whitlam’ın programı ulusal sağlık hizmetleri, kentsel kalkınma ve eğitim yardımı gibi sosyal hizmetlerin yanı sıra, madencilik sanayisinde verilen teşviklerin kaldırılmasını öngörüyordu. 1973’te yapılan bir referandum halkın ücret ve fiyat denetimini federal yönetime bırakmak istemediğini gösterdi. 1974’te işsizlik oranının birden yükselmesi, Gueensland eyalet seçimlerinde İşçi Partisi’nin oy yitirmesi ve 1975’teki mali skandal, hükümetin konumunu iyice sarstı.
1975’te Liberal Parti başkanını değiştirdi. Yeni başkan M. Fraser, parlamentoda sandalye sayısı düşmüş olan İşçi Partisi’ni bu zayıf anında seçimlere gitmek için zorlamaya başladı. Whitlam buna direnince, 200 yıllık Avustralya tarihinde ilk kez bir genel vali, Whitlam tarafından atanmış olan John Kerr, başbakanı görevden aldı. Aralık 1975’te yapılan seçimler sonucu İşçi Partisi 30 sandalye daha kaybetti ve Liberal Parti ile Vatan Partisi koalisyon hükümeti kuruldu.

Fraser enflasyonu ve dış borçları düşürdü, ama işsizliğin üstesinden gelemedi. Bir bölünme sonucu Avustralya Demokratik Partisi’nin (Avustralya Demokratları) kurulmasına karşın, koalisyon hükümeti 1977 seçimlerinden sonra da iktidarda kalmayı başardı. İşçi Partisi’nin yönetim kademesindeki değişiklikler muhalefeti güçlendirdiyse de, Fraser 1980 genel seçimleri sonunda meclis desteği azalmış olarak başbakanlığını sürdürdü.

1982’de Liberal Parti içinde önderlik bunalımı baş gösterirken enflasyon ve işsizlik oranının artması hoşnutsuzluğu artırdı. Avustralya’nın en büyük şirketi Broken Hill Proprietary Co. Ltd. özellikle çelik sektöründe büyük bir bunalıma girdi. 27 yıldan beri ilk kez Victoria eyalet seçimini kazanan İşçi Partisi, Tasmanya’da uzun yıllardan sonra iktidardan düştü. ABD’nin nükleer denemeleri, başta Victoria olmak üzere eyaletlerde yoğun muhalefet doğurdu.

R. J. Hawke’un İşçi Partisi’nin başına geçmesinden sonra yapılan erken seçimde, Fraser yenilgiye uğrayınca başbakanlıktan ve parti başkanlığından çekildi. Yeni hükümeti kuran Hawke, ılımlı ve toparlayıcı bir siyaset izleyerek ilk başlarda büyük bir saygınlık kazandı. İşsizlik sorununa kalıcı çözümler getirememekle birlikte, enflasyonu önemli oranda düşürdü. 1983’te yapılan erken seçimlerde oy oranı bir ölçüde düştüyse de, Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğunu korudu. Sonraki yıllarda çeşitli yolsuzluklara ve nükleer denemelere karşı gelişen tepkiler ve parti içi çekişmeler Hawke’un durumunu biraz sarstı. Aralık 1991’de Paul Keating hem ALP’nin lideri, hem de başbakan olarak Hawke’un yerini aldı.

Dış ilişkiler


1940’lardaki İşçi Partisi hükümetleri, özellikle Başbakan H. Evatt’ın çabalarıyla, Avustralya’nın uluslararası siyasette söz sahibi olması yönünde çalıştılar. Birleşmiş Milletler’i destekleyen ilk ülkeler arasında yer alan Avustralya, Endonezya’ nın bağımsızlığını destekledi. Bu arada uluslararası konularda uzmanlaşmış bir daire oluşturmak için önemli adımlar atıldı.

1949’da iktidara gelen Liberaller aynı çizgiyi izlediler. Çin Devrimi’nin ardından ABD ile ilişkiler daha da sıklaştırıldı. Asya ülkelerine özellikle eğitim alanında yardım etmeyi amaçlayan Colombo Planı 1950’de imzalandı. AvustralyalI askerler Kore’de BM birlikleri safında çarpıştı. Komünizme karşı bir barikat olarak Japonya’nın güçlendirilmesi siyasetini destekleyen Avustralya, ANZUS ve SEATO paktları içinde yer aldı. Ülkede ABD füze üsleri kuruldu ve ABD’ den büyük miktarda askeri donanım alındı. Vietnam’a bazı askerler gönderildiyse de, bunlar 1971’de geri çekildi.

1972’de İşçi Partisi’nin başa geçmesiyle Asya ile ilişkilere daha çok önem verildi. Avustralya Çin Halk Cumhuriyeti’ni, bir süre sonra da Kuzey Vietnam’ı tanıdı. Whitlam 1973’te Endonezya’yı ve Çin’i ziyaret etti. Yeni Zelanda’yla yakın ilişkiler kuruldu; Malezya ve Singapur’daki askeri birliklerin azaltılmasıyla Ingiltere’yle olan bağlar daha da zayıfladı. Whitlam 1974’te altı Güneydoğu Asya ülkesini gezdi. Aynı yılın sonunda dış ticarette Japonya’dan sonra en önemli yeri tutan Ortak Pazar ülkelerine, ayrıca Yugoslavya ve Sovyetler Birliği’ne gitti.
Avustralya Dış Toprakları içinde yer alan Papua ile Avustralya’nın BM vesayeti altında yönettiği Yeni Gine’nin birleşmesiyle Aralık 1973’te özerk bir devlet haline gelen Papua Yeni Gine, 1975’te tam bağımsızlık elde etti.

Fraser’in koalisyon hükümeti döneminde, savunma ve güvenlik ağırlıklı dış siyaset, yerini uluslararası ekonomik ve ticari ilişkileri ön plana çıkaran bir anlayışa bıraktı.
1983’te başa geçen İşçi Partisi hükümeti, özellikle Ortadoğu’da İsrail’in desteklenmesi konusunda ABD dış siyasetine eleştiriler yöneltmeye başladı. Falkland Savaşı sırasında Güney Amerika ile ilişkilerin bozulmasını göze alarak İngiltere’nin yanında yer alan Avustralya, gene de askeri destek vermekten kaçındı. Doğu Timor’un ilhakı ve Papua Yeni Gine ile sürtüşmeler nedeniyle ilişkilerin bozuk olduğu Endonezya ile uzlaşma çabalan sonuç vermedi. Fransa’nın Büyük Okyanustaki denizaşırı topraklanna bağımsızlık verilmesinin istenmesi, bu ülke ile ilişkilerin soğumasına yol açtı. Başbakan Hawke’un Vietnam ile ASEAN ülkeleri arasında arabuluculuk yapma girişimleri olumlu sonuçlar vermediği gibi, başta Tayland olmak üzere çeşitli ülkelerde tepkiler doğurdu. Yeni Zelanda’nın ABD’nin nükleer üsler kurmasına karşı çıkması, ANZUS paktının tartışılmasını gündeme getirdi.
Son düzenleyen Safi; 8 Aralık 2017 01:52
SİLENTİUM EST AURUM