Patent ve Marka Nedir?
Marka ve patent, günümüzde çok karıştırılan iki kavram. Yapılan araştırmalara göre, firmalarımızın büyük bir çoğunluğu da marka ve patent arasındaki farktan haberdar değil. Patent, buluş sahibinin, bulunan ürünü en az 7, en fazla 20 yıl üretme, kullanma, satma veya ithal etme hakkı olarak tanımlanabilir. Marka ise satışa sunulan ürün ve hizmetlerde ayırt ediciliği sağlamak amacıyla kişi adları, sözcükler, şekiller ve harfler gibi baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işarettir. Bir buluşun patent alabilmesi için, bazı kriterlerle örtüşüyor olması gerekiyor. Söz konusu buluşun, patent başvurusundan önce, yazılı, sözlü veya diğer şekillerde açıklanmamış olması şart. Buluşun ayrıca, konusunda uzman biri tarafından kolayca düşünülüp ortaya konamayacak, fakat kolay pratiğe geçirilebilir bir ürün olması da önem taşıyor.
Türkiye’de alınan bir patent tüm dünyada geçerli olmadığından, buluşun patentle korunması için, koruma istenen her ülkede, o ülkenin patent ofisine başvurmak gerekiyor. Buluşun patentlenmesi, direkt rekabet olmaksızın buluşun avantajlarından yararlanılması, rakiplerin ticari faaliyetlerinin kısıtlanması, alınıp satılabilir bir mülkiyet olması ve taklit halinde yasal yaptırımlar uygulanabilmesi gibi pek çok avantaj sunuyor.
Türkiye’de ve Dünyada Patent Alışkanlıkları
“Patent hakkı”, bir ülkenin ne kadar gelişmiş olduğuna dair güzel bir gösterge. Patent, teknolojik bir yeniliğin bir mucidi, bir sahibi olduğunu gösterir ve yeniliği yaratan kişinin haklarını korur. Bir toplumda ne kadar çok patent başvurusu oluyorsa, yaratıcılık da o kadar ileri demektir. Günümüzde, dünya çapında aktif olarak korunan dört milyon patent bulunuyor. Her yıl buna 700.000 buluş için patent başvurusu ekleniyor. ABD’de 2001 yılı rakamlarıyla, patent almaya hak kazanan 160.030 başvurunun yüzde 47’si diğer ülkelerden yapılmış. Türkiye’ye bakıldığında, aynı yıl yapılan 2.668 patent başvurusunun yüzde 91’i yabancılara ait. 2001 yılında yapılan başvuruların sadece 41’i Türk firmalara ait. Dünya sıralaması yapıldığında Türkiye, 72 başvuruyla 33. sırada. ABD 43.000 başvuruyla lider. Onu 13.616 başvuruyla Almanya ve 11.846 başvuruyla Japonya takip ediyor. Güney Kore 8. sırada ve onu Kanada ve İsviçre izliyor. Çin ve Hindistan ise başvurularını, bir önceki yıla göre ikiye katlayarak ilerliyor.
Türkiye’de, 1995 yılında 20.000 civarında olan marka müracaatları, 2003 yılında 37.000’i aştı. Şu anda ülkemizde tescilli marka sayısı 250.000 civarında. Patent başvuruları, genellikle tekstil ve gıda sektörlerinde yapılıyor; kozmetik ve kimya onları takip ediyor.
Rekabet Stratejisinde Patentin Önemi
Profesyonelliğe önem veren birçok firma, Ar-Ge veya stratejik planlama departmanlarını bünyesinde barındırıyor. Bir şirketin kurumsal hedeflerini doğru belirlemesi ve bu yönde geliştirici stratejiler oluşturması, günümüzün rekabet ortamında ayakta durabilmesi için büyük önem taşıyor.
Firmalar için profesyonelliğin bir tanımı da “strateji” geliştirebilme ve uygulama yeteneği. Peki, en önemli strateji nedir? Pazarlamadan tedarik ilişkilerine her işlem ve departman için farklı stratejiler söz konusu. Ancak, hepsinin kesiştiği bir nokta var: ürün geliştirme stratejisi. Firmadaki tüm işlemler, ürün geliştirmeye ya destek sağlar ya da sağlam bir zemin oluşturur.
Günümüz rekabet ortamında, ürünler arasında fark yaratmak gittikçe zorlaşmaya başladı. Artık herkes en iyisini, en kalitelisini diğer rakipleri gibi üretebiliyor. Çünkü iletişim teknolojisinin hızla gelişmesi, her türlü bilgiye kolayca ulaşma imkanı sağlıyor ve üreticiler, neredeyse aynı bilgi ve teknolojiyi kullanıyor. Durum böyle olunca, aradan sıyrılmak ve tercih edilmek kaygısı büyüyor. Sonuçta firmalar, ürettikleri mal ve hizmet kalitesinin yanı sıra yarattıkları ya da yaratamadıkları marka imajlarının etki gücüne veya güçsüzlüğüne göre tercih ediliyor veya edilmiyorlar. Bu kadar zaman ve emek harcanmış yeni marka ve buluşları büyük bir heyecanla piyasaya sürerken, aslında bir o kadar da dikkatli olmak gerekiyor. Büyük bütçelerle hayata geçirilmiş bu yeni ürün ve isimlerin taklit edilmesini ve kopyalanmasını önlemenin tek yolu, ürünün patent hakkının alınmasından geçiyor. Bu sayede buluşlar, gururla ve gönül rahatlığıyla piyasaya tanıtılabiliyor ve mucitler, özgün olmanın keyfini çıkarabiliyorlar.
Son düzenleyen Safi; 29 Kasım 2018 03:07