Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
1 Şubat 2019       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM

aile


evlilik, kan ya da evlat edinme bağlarıyla birbirine bağlı, tek bir hane halkı oluşturan, karı-koca, ana-baba, çocuklar ve kardeşler olarak her biri kendi toplumsal konumu içinde birbirlerini karşılıklı etkileyen, ortak bir kültür yaratan, paylaşan ve sürdüren bireyler grubu.

Aile topluluğu, tek bir hane halkını oluşturduğu için çoğu kez hane halkı terimiyle karıştırılır. Oysa pansiyonerler, bir evde yatılı kalanlar, hatta ortak bir konutu paylaşan her kişi hane halkından sayılabilir. Aile, kimi zaman da kan bağı birliği nedeniyle akrabalıkla karıştırılır; oysa akrabalar birçok hane halkına ayrılabilir. Çoğu kez aile, evli çiftten ayırt edilmez; oysa aile topluluğunun özü, ana-baba-çocuk ilişkisidir, bu da pek çok evli çift için söz konusu olmayabilir. Aile, kurumsal yönleriyle sık sık evlilik kurumuyla, aile topluluğu içinde karı-koca olarak yaşayan yetişkin çift arasındaki cinsel ilişkileri düzenleyen geleneklerle de karıştırılır. Evlilik, karı-koca ilişkisinin kurulması ve sona erdirilmesine ilişkin işlemleri, karşılıklı yükümlülükleri ve bu kurumu oluşturan bireyler üzerindeki baştan kabul edilmiş kısıtlamaları belirler.

Aile, çoğu kez farklı soylardan gelen ve birbiriyle kan bağı ilişkisi olmayan, genellikle özel ve ayrı bir konutta kendi çocuklarıyla oturan bir erkekle bir kadının oluşturduğu birimdir. Bu tür bir yaşam düzeni daha özel adıyla çekirdek aile olarak bilinir ve var olan farklı aile tiplerinin en eskisi olduğuna inanılır. Kimi zaman aile, yalnızca ana-baba ve evli olmayan çocukları değil, aynı çatı altındaki evli çocukları, bunların eşlerini ve çocuklarını içine alacak biçimde tanımlanır ve geniş aile olarak adlandırılır. Sanayileşmiş toplumlarda geniş ya da büyük aile teriminden, aynı çatı altında yaşayan ana, baba ve çocuklara ek olarak başka yerlerde oturan yakın akrabalar da anlaşılır.

Ailenin sosyo-ekonomik yönleri


Ailenin kendi üyelerine dönük birçok önemli işlevi vardır. Bunların belki de en önemlisi, birlikte yaşamanın eşler arasında, daha sonra da onlarla çocukları arasında doğurduğu sıcaklık, sevgi ve dostlukla sağlanan duygusal ve ruhsal güven duygusudur. Aile, ayrıca üremeyi kurumsallaştırarak ve cinsel davranışlar konusunda yol gösterici kurallar getirerek önemli bir toplumsal ve siyasal işlev görür. Bunlar dışında, çocukların yetiştirilmesi ve toplumsallaştırılması gibi toplumsal yararı olan işlevlerle, aile bireyleri hasta ya da özürlü olduğunda onlara bakmak gibi insancıl işlevleri de yerine getirir. Ekonomik açıdan aile, temel gereksinimlerini kendi başına karşılayamayacak kadar küçük ya da yaşlı olan üyeleri için yiyecek, giyecek, barınak ve fiziksel güvence sağlar. Siyasal açıdan ise genel toplumsal düzen ve istikrarın korunmasına yardımcı olabilir.

Aile Tarihi


Tarihte birçok kültürde aile, erkeğin egemenliğinde (ataerkil) olmuştur. Erkeğin egemenliğindeki ailenin belki de en çarpıcı örneği Eski Ahit’te sözü edilen ve klanların başı olan erkeklerin hem birçok eş, hem de birçok cariye alabildikleri aile tanımıdır. Eski Ahit’te sözü edilen kadınların toplumsal konumu genel kural olarak çok düşüktü. Roma döneminde de aile ataerkildi, ama çokeşlilik yoktu ve kadın kendi işlerini yönetme hakkından hâlâ yoksun olmakla birlikte toplumsal durumu genel olarak Eski Ahit dönemine göre biraz daha düzelmişti. Roma ailesi geniş aileydi ve aile reisi olan babanın öz oğlunu öldürebilecek kadar yetkisi vardı. Toton ailelerinde kadının toplumsal konumu daha yüksekti. Romalı tarihçi Tacitus, Toton kadınlarının mirastan bile pay alabildiğini yazar. Ortaçağ Avrupa’ sında Kutsal Roma-Germen împaratorluğu’nun, Katolik Kilisesi’nin ve feodalizmin etkisindeki aile genel olarak erkeğin egemenliğinde geniş aileydi.

Sanayi Devrimi ve onu izleyen kentleşme, aile yapısına birçok değişiklik getirdi, hâlâ da getirmektedir. Sanayileşme ve kentleşme feodal mülklerin parçalanmasına yol açtı; yaşam biçiminde ve meslek tiplerinde keskin değişiklikler başlattı. Pek çok insan, özellikle de evlenmemiş köylü gençler çiftliklerini bırakarak sanayi işçisi olmak üzere kent merkezlerine gittiler. Bu süreç birçok geniş ailenin parçalanmasına yol açtı. Ana- babalarm çocuklarının davranışları üzerinde hâlâ bir oranda söz hakkı vardı, ama toplumsal ve coğrafi akışkanlığa ve para kazanma yollarının açılmasına bağlı olarak etkileri azaldı.

Sanayi Devrimi’nden bu yana ortaya çıkan modern aile, önceki dönemlerdeki aile tipinden oldukça farklıdır. Örneğin ataerkil düzenin yerini, cinsler arasında giderek artan bir eşitlik almaktadır. Aile içinde kadın ve erkeğin kalıplaşmış rolleri yıkılmaktadır. Eve ve çocuklara bakmak artık kadına özgü bir görev olmadığı gibi, para kazanmak ve ev dışfnda toplumsal bir yaşam sürdürmek de erkeğin tekelinden çıkmaktadır. Bugün birçok evli kadın çalışıp mesleğini sürdürürken, birçok erkek de ev işlerinin yürütülmesine katılmaktadır. Bazı çiftlerin yasal yoldan evlenmemeleri ve nikâhsız çocuk sahibi olmayı seçmeleri sonucunda da aile yapısı değişmektedir. Resmî olmayan bu ilişkilerin çoğu kısa süreli olma eğilimindedir ve tek ebeveynli ailelerin sayısında hızlı bir artış görülmektedir. Modern aile bugün üretici olmaktan çok tüketici bir birimdir ve aile bireyleri kendi evlerinden çok dışarda çalışmaktadır. Kamu kurumlan yaşlı ve hasta kişilere bakmak, gençleri eğitmek, dinlenme ve eğlenme olanakları sağlamak gibi daha önceleri ailenin yürüttüğü işlevleri üstlenmiştir. Teknolojik gelişmeler, özellikle de aile planlanması alanındaki gelişmeler çiftlere, çocuk isteyip istemedikleri ve ne zaman istedikleri konusunda karar verme olanağı sağlamaktadır.

Aile hukuku


Aile hukuku, genel olarak ailenin örgütlenmesine ilişkin yasalar ve yazılı kurallar topluluğu olarak tanımlanabilir. En geniş anlamıyla, aile bireyleri arasındaki yasal ilişkileri olduğu kadar, aile ile toplum arasındaki ilişkileri de düzenler. Aile hukukunun içerdiği hükümler, aileyi sağlamlaştırma ve toplumsal işlevlerini yerine getirmesini sağlama amacına yöneliktir. Modern çağlara gelene değin evlilikte genel kural, gelinin babasına olan bağımlılığının damada devredilmesiydi. Damat yalnızca karısının vesayetini devralmakla kalmaz, onun bütün işleri üzerinde denetim kurardı. İngiliz Medeni Kanunu’nun öngördüğü gibi, kadın genellikle evlilikle birlikte her türlü yasal kimliğini kaybederdi. Ama bu uygulamanın karşı örnekleri de vardı. Örneğin İslam hukukunda kadınlar, kişisel malları üzerinde önemli ölçüde denetim hakkına sahipti. Çarlık Rusyası’nda kadınlar kendi mallarını kocalarından bağımsız olarak yönetebilirlerdi.

Devraldığı sorumluluğa karşılık damada gelinin babası tarafından drahoma ödenmesi birçok ülkede rastlanan bir uygulamadır. Ama bunun tersi de söz konusudur. Örneğin, İrlanda’da eski Kelt hukukuna göre damat, gelinin ailesine bir süre para ödemekle yükümlüydü. İslam hukukunda da kadın, nikâh akdi nedeniyle, erkeğin vereceği mala (mehr) hak kazanırdı. Türk geleneğinde ise, çok eski çağlardan beri evlilik sırasında erkek tarafı kızın babasına başlık (ya da kalın) öder; buna karşılık kız tarafı da başlığa denk düşecek ya da onu aşacak miktarda çeyiz hazırlardı.

Romalı ailenin baş özelliği mutlak otoritenin babada olması {patria potestas) idi. Ailede yaşça büyük olan erkek, bütün çocukların, erkek soyunun akrabalarının tümünün ve aileye evlatlık olarak kabul edilenlerin üzerinde kesin otoriteye sahipti. İki tür evlenme vardı. Manus’lu (kocanın vesayeti) evlenmede, kocanın karısı üzerinde egemenliği mutlaktı ve bu da çocukları üzerindeki patria potestas’a denk düşüyordu. Manüs’suz evliliklerde ise kadın babasının patria potestas’ı altında kalırdı. Avrupa’da çağdaş aile hukukunun temelleri Roma hukukuna dayanır. Fransız ve Avusturya medeni kanunlarına 19. yüzyıl başlarında konan ve aile hukukunu ilgilendiren kurallar Roma hukukunun etkisi altındadır. Bu yasalarda sonradan yapılan kimi değişikliklerle Roma hukukunun etkisi büyük ölçüde yumuşatılmıştır. Gene Roma hukukundan etkilenen 1896 tarihli Alman Medeni Kanunu, öbür konularda olduğu gibi aile konusunda da içerdiği ayrıntılı hükümlerle kadının aile içindeki durumunu iyileştirmeye çalışmıştır. 1907 tarihli İsviçre Medeni Kanunu ise, aile hukuku alanında geleneğe bağlılıkla çağdaşlaşma eğilimlerini uzlaştırmıştır.

Roma, Müslüman, Yahudi, Çin ve Japon sistemleri gibi birçok eski sistemde tek taraflı boşanmanın herhangi bir biçimi olanaklıydı. Yalnızca bir tarafın, genellikle de erkeğin boşanma isteminde bulunması yetiyordu. Roma sisteminde, manus’lu evlilikte boşanma kocanın isteğine bağlıydı; manus’ suz evlilikte ise iki taraftan biri boşanma isteğinde bulunabiliyordu. İslam hukukunda aile ilişkilerini düzenleyen yasalar ataerkil bir nitelik taşıyordu. Baba ister çocuk, ister erişkin olsun, kızlarını rızalarını almadan evlendirebilir, onlar adına nikâh akdi yapabilirdi. Ama kadın daha önce bir evlilik geçirmişse evlilik için rızası zorunluydu; bu durumda da nikâh akdini onun adına gene babası ya da vasisi yapardı.

Yasal kabul edilen evliliklerden ya da evlilik dışı ilişkilerden doğan çocuklar da aile hukukunda önemli yer tutar. Hemen her kültürde eskiden çocuğun sorumluluğu ana-babaya, çoğunlukla da babaya bırakılırdı. Evlilik dışı çocukların yasal korunması ya çok sınırlıydı ya da hiç yoktu. Bugün birçok toplum, çocuk haklarını korumanın ve çocuk yetiştirme ölçütlerini belirlemenin genel yararını kabul etmiştir. Dolayısıyla aile hukuku, başka herhangi bir alandan daha çok, çocuklarla ilgili olarak özel yaşama karışır. Zorunlu eğitim, yasanın ana-baba yetkisinin üzerine çıkmasının bir örneğidir. Tek ebeveynli aileler olgusunda da yasa şu ya da bu biçimde çocuğa destek olmaktadır. Çocuk emeğine ve çocuklara kötü davranmaya ilişkin yasalar da, çocuğun çıkarları konusunda toplumun sorumluluğunu ileri sürer.

1926’da İsviçre Medeni Kanunu’ndan pek az değişiklikle Türkçeye çevrilerek kabul edilen ve çağdaş aile hukuku ilkelerini içeren Türk Medeni Kanunu, ailede devletçi ve bireyci görüşleri bağdaştırır. Evlenmenin devlet memuru önünde ve onun aracılığıyla yapılması (m. 108), evliliğin geçersiz sayılması gereken hallerde savcıya yetki verilmesi (m. 113), ana-babanın velayet hakkını kullanmasının mahkeme denetimine bağlı tutulduğu kimi hallerin öngörülmesi (m. 272), vasinin mahkemece atanması ve vasiliğin onun üzerinden gene mahkemece alınması (m. 363, 427), evlilik ilişkilerinin saptanması için sicil tutulması (m. 35, 111) ve benzeri düzenlemeler, aile hukukundan doğan ilişkilere devletin ne oranda karıştığını ortaya koyar.

Buna karşılık evlilik bağının oluşmasında bireylerin serbest iradesinin temel alınması (m. 116-118), eşlere boşanmayı isteme hakkının tanınması (m. 129-135), karı-kocanın yasada düzenlenmiş olan mal rejimlerinden birini seçme özgürlüğü (m. 170) şibi hükümler de Türk aile hukukunun, kişinin iradesine geniş yer bırakan bireyci niteliğini gösterir.

Öte yandan, yakın hısımlar arasında yardım ve geçindirme yükümlülüğü (m. 315), boşanma durumunda geçim güçlüğüne düşen eşe nafaka ödeme zorululuğu (m. 144), kimsesiz çocukların, ana-babanın velayet hakkını kötüye kullandıkları çocukların, aile düzenine karşı işlenen suçlar 230 akıl hastalığı ya da zayıflığı nedeniyle iş görme gücünden yoksun ergin kişilerin gözetilmesi ve savurganlık, içki düşkünlüğü, kötü yaşam ve kötü yönetimi nedeniyle kendisini ve ailesini yoksulluğa sürükleyen ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan ergin kişiler için bir vasi atanması (m. 354-356) gibi dayanışmacı düzenlemeler içeren Türk aile hukukunun sosyal karakteri ağır basar.

Türk aile hukukunun bir başka önemli özelliği, aile işlerinin düzenlenmesinde yargıca geniş değerlendirme yetkisi bırakması ve somut olaylara uygun karar vermeyi sağlayan bir esneklik taşımasıdır.
Türk aile hukukunu Osmanlı-lslam aile hukukundan ayıran özellikler şöyle sıralanabilir:
1) kadınla erkek arasında salt eşitlik ilkesi kabul edilmiştir,
2) evlenme “medeni nikâh” denen ve evlendirme memuru önünde yapılan bir resmi işlem olarak düzenlenmiştir,
3) etlenme kişilerin serbest iradesine bağlı bir işlem durumuna getirilmiştir,
4) evlenmede bir yaş sınırı getirilmiştir,
5) karı-koca arasında mal ayrılığı yanında sözleşmeye dayalı bir sistem olarak mal birliği ve mal ortaklığı öngörülmüş, eşlere bu konuda seçenekler sunulmuştur.
kaynak: Ana Britannica
SİLENTİUM EST AURUM