Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
1 Şubat 2019       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM

aile malları


aile üyelerinin çeşitli gereksinimlerini karşılamak ve ailenin devamını sağlamak amacıyla aynlan mal ya da mallar topluluğu. Aile içinde ekonomik dayanışma ve yardımlaşmanın sağlanmasını, ekonomi, ticaret ve tarım işletmelerinin parçalanmasının önlenmesini ve bunların daha verimli işletilmesini amaçlar. Medeni Kanun’da aile malları kurumu üç değişik türde düzenlenmiştir:
1) Tüzel kişiliğe sahip aile vakfı
2) aile mallan ortaklığı
3) aile yurdu

aile malları ortaklığı


AİLE ŞÎRKETÎ EMVALI olarak da bilinir, hısımların terekedeki paylarının tümünü ya da bir bölümünü bırakarak ya da ortaya başka mallar koyarak iştirak halinde mülkiyet biçiminde aralarında oluşturdukları ortaklık. Aile malları ortaklığının yeri aslında aile hukukunda, aile mallan arasında olmakla birlikte, kaynağı miras hukukundan gelmektedir (Medeni Kanun, m. 599). Çünkü bu kurum, özellikle tarımsal taşınmazların miras yoluyla parçalanmasından doğan ekonomik sakıncaları geniş ölçüde önlemeyi amaçlar. Ancak, mirasçılık söz konusu olmadan da hısımlar arasında böyle bir ortaklık kurulabilir. Aile vakfından farklı olarak, bu ortaklığın tüzel kişiliği yoktur.

Aile malları ortaklığına ayrılan mallar taşınır ya da taşınmaz olabilir. Bu ortaklığı oluşturan hısımların hepsinin ortaklığa mal koymuş olmaları koşulu yoktur; hısımların, bu ortaklığa ayrılan mal ya da mallar topluluğu üzerinde iştirak halinde mülkiyete sahip olmaları ye terlidir.

Aile malları ortaklığı ancak resmî senetle kurulabilir. Resmî senette ortaklığı kurma iradesi, ortakların kimler olduğu, ortaklığa hangi malların konduğu, varsa özel anlaşmalar, ortaklığın elbirliğiyle mi, temettü payı biçiminde mi işletileceği, belirli süreli mi, yoksa belirsiz süreli mi olduğu gibi konular yer alır. Resmî senette tersi belirtilmemişse ortaklığın elbirliği ile işletileceği kabul edilir. Elbirliği ile işletmede idare ve işletme tüm ortakların katılmaları ile yürütülür. Temettü payı ile işletmede ise işletme, yönetim ve temsil yetkileri ortaklardan yalnız birine aittir. Bu ortak öbür ortaklara yıllık gelirden belli bir pay vermekle yükümlüdür. Her iki ortaklık türünde de kâr ve zarara katılma paylarının eşit olması asildir. İştirak halinde mülkiyet söz konusu olduğundan, ortaklardan hiçbiri tek başına kendi payı üzerinde tasarrufta bulunamaz; tasarruf işlemleri ancak tüm ortakların oybirliğiyle yapılabilir. Ortaklık borçlanndan dolayı ortaklar zincirleme sorumludurlar.

Aile malları ortaklığı belirli süreli olarak kurulmuşsa ortaklar sona erme tarihinden altı ay önce yazılı ihbar yoluyla ortaklıkla ilgilerini kesebilirler. Medeni Kanun’a göre bunun dışında:
1) Tüm ortakların onayı varsa,
2) ortaklığın devamı için belirli süre sona ermiş ve uzatılmamışsa,
3) ortaklardan birinin payı icra yoluyla haczedilerek satılmışsa,
4) ortaklardan biri iflas etmişse,
5) ortaklardan birinin haklı nedenlere dayanan isteğiyle,
6) temettü payı koşuluyla ortaklığı işletmeyi üzerine alan ortak, malları gereği gibi işletmemiş ya da öbür ortaklara karşı yükümlülüklerini yerine getirmemişse, aile malları ortaklığı sona erer.

aile vakfı


aile bireylerinin eğitim ve öğretimi, iş yaşamında gerekli maddi araçlara sahip olabilmesi ya da maddi yardım görebilmesi için gerekli giderleri karşılamak üzere oluşturulan özel kurum (Medeni Kanun, m. 322). Tüzel kişiliği olan ve belli bir amaca ayrılmış mal topluluğu olarak vakıfların özel bir türüdür. Öbür vakıflar gibi bir resmî senetle ya da ölüme bağlı tasarrufla kurulur. Medeni Kanun’un miras hükümlerine göre, tasarruf hesabının zamanı ya da bir kısmı vakfedilebilir (m. 473). Aile vakfı, kanuna, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olmamak koşuluyla her amaca yönelebilir. Bu vakıf türünden yalnızca ilgili aile bireyleri yararlanabilir. Bunlar da tüm kan hısımları ve sihri hısımlar, evlatlık ve onun karı ya da kocası olabilir. Bir malın ya da bir hakkın devir ve ferağ edilememek koşuluna bağlı olarak bir aileye tahsisine ve aile bireyleri arasında geçişinin nasıl olacağına ilişkin işlem yapılması yasa hükmüyle yasaklanmıştır (m. 322/2).

Aile vakfına, vakfedenin (vâkıf) mirasçıları ve alacaklıları itiraz edebilir. Öbür vakıfların Vakıflar Genel Müdürlüğü denetimine bağlı olmasına karşın aile vakfının denetimi kuruluş senedine (vakıfnameye) göre yapılır.
Aile vakfı, kuşaklar boyunca aile bireylerinin eğitim-öğretim ve öteki zorunlu giderlerini karşıladığı için sürekli bir kurumdur. Bununla birlikte Türk hukuk sisteminin ilkelerine göre, bazı fesih nedenlerinin varlığı halinde sona erer. Medeni Kanun’da aile vakfı için özel sona erme nedenleri düzenlenmemiştir. Öbür vakıflarda olduğu gibi, amacının gerçekleşmesi olanaksız hale geldiği durumlarda kendiliğinden, yasaya ve kamu düzenine aykırı olduğu takdirde de yargıç kararıyla feshedilmek suretiyle sona erer.

aile vesayeti


vesayet altına alman kimsenin çıkarlarını korumak ve özellikle bir ortaklığın ya da bir sanayi kuruluşunun devamını sağlamak için, gerekli durumlarda istisnai olarak vesayetin aileye bırakılması. Aile vesayetinin gerçekleşebilmesi için, bunun hısımlarca istenmesi, aile meclisi üyelerince güvence verilmesi ve asliye mahkemesinin aile vesayetine izin vermesi gerekir (Medeni Kanun, m. 349). Aile vesayetinde en önemli konu, vesayet altında bulunan kişinin çıkarının bulunması ve bu çıkarın aile vesayetini gerektirmesidir.
Aile vesayetinin kuruluşuna izin verildikten sonra, sulh mahkemesinin tüm hak ve yetkileri ve sorumluluğu artık aile meclisine geçer.

aile yardımcısı


bir kimseye maddi nafaka sağlayan, düzenli yardımda bulunan ya da ilerde bir yardımda bulunmaya yasa gereği zorunlu tutulan kişi. Türk Medeni Kanunu’ nun 315. maddesi, nafaka yükümlüsü olarak aile yardımcısı kavramını yalnızca ana, baba ve çocukları kapsayacak biçimde dar tutmamış, usul (üst soy) ve füruğ (alt soy) deyimlerini kullanarak kapsamı genişletmiştir. Örneğin, ikinci derecede de olsa büyük- anne-büyükbaba ve torunlar da aile yardımcısı kavramı içindedir. Bununla birlikte, öğretide ve uygulamada genel olarak kabul edildiği gibi, nafaka istemi, aile yardımcısına karşı yasal mirasçılık hakkı için geçerli olan sıraya göre ileri sürülebileceğinden, nafaka yükümlülüğü bakımından füruğ (alt soy) usulden (üst soy) önce gelir.

Öte yandan hemen tüm hukuk sistemlerinde aile yardımcılığı kavramının içerdiği nafaka yükümlülüğü bakımından ölçüt, kural olarak, evlilik ilişkisinden doğan kan bağlılığıdır. Ama Fransız hukuku, evlilik dışı çocukları da aile yardımcısı kavramına sokmuştur. İsveç hukukunda da aynı ilke geçerlidir. İtalyan Medeni Kanunu ise yalnızca baba tarafından tanınmış evlilik dışı çocukları aile yardımcısı olarak kabul eder. Fransız hukuku yalnızca kan hısımlarını değil, aynı zamanda damat ve gelin gibi sihri hısımları da aile yardımcısı olarak görür.
Türk hukuk sisteminde, haksız bir eylem sonucunda bir kimsenin ölümüne neden olan kişi de öğretide aile yardımcısı kavramı içerisinde ele alınır; çünkü Borçlar Kanunu’nun 45. maddesinin 2. fıkrasına göre ölenin yardımından yoksun kalan aile bireylerinin uğradıkları tüm zararları gidermek zorundadır. Uygulamada ise, haksız eylemle ölüme neden olan kişinin tazminat yükümlülüğü, eylemden zarar gören kimseyle ölen kişi arasındaki fiili ilişkiyi de kapsayacak genişlikte kabul edilir.

aile yurdu


bir kişinin, ailenin gereksinimi için bizzat kendisinin ya da ailesinin oturması ya da işletmesi koşuluyla tarıma, sanayiye ya da oturmaya ayırdığı taşınmaz ve ekleri. Bu gibi taşınmazlar devredilemez, bağışlanamaz ve haczedilemez. Aile yurdu bir malın belli bir amaca ayrılmasına karşın aile yurdu malikinin mülkiyeti altında kaldığı için, tüzel kişiliğe sahip bir vakıf niteliğini taşımaz. Amacı ve işlevleri, aile birliğinin dağılmasını engellemek ve aileyi ekonomik açıdan korumaktır; bu taşınmaz, ailenin geçimi ya da oturması için gerekenden büyük olamaz.

Aile yurdu üçüncü kişilerin ve alacaklıların haklannı korumak için çok sıkı biçim koşullarıyla ve tek taraflı bir hukuki işlemle kurulur. Mahkeme gerek alacaklıların, gerekse aile yurdunun kurulmasından zarar görme olasılığı bulunan kimselerin iki ay içinde kuruluşa itirazda bulunabileceklerini ilan eder (Medeni Kanun, m. 338); bu taşınmaz üzerinde rehin ya da ipotek hakkına sahip olan kişiler varsa, onlara ayrıca bildirimde bulunur. Bu süre içinde itiraz eden alacaklılar, haklarını almadıkça yargıç aile yurdunun kurulmasına izin vermez. Yapılan itiraz haksız bulunur ya da herhangi bir itiraz olmazsa, mahkeme gereken izni verir. Yargıcın izni tapu siciline şerh ve ilan edilince aile yurdu kurulmuş olur (m. 340).

Aile yurdu haline getirilen taşınmazlar üzerinde, rehin (ya da ipotek) gibi bir ayni hak kurulamaz, yurt sahibi bu taşınmazı başkasına devredemez, tasarruf işlemlerine konu yapamaz, kiraya veremez. Aile yurdu alacaklılar tarafından haczedilemez, ama alacaklılar mahkemeye başvurarak yurt olarak kullanılan taşınmazı kendi adlarına yönetecek bir müdür atanmasını isteyebilirler. Mahkeme bu başvuruyu, yurdun ayrıldığı amaca bir zarar gelmemek koşuluyla kabul eder. Böylece borçlunun ve ailesinin geçim ve oturma gereksinimleri dışında kalan gelir, alacaklıya ödenebilir.

Aile yurdu, kural olarak, mal sahibinin ölümü ile sona erer. Ama yurt sahibi, taşınmazın, kendi mirasçılarına gene yurt halinde geçmesi için ölüme bağlı bir tasarruf yapabilir. Ancak, mirasçılarının mirasçılarına da yurt halinde geçmesini sağlayamaz.

Mal sahibi sağlığında da aile yurduna son verebilir. Bunun için kuruluşta olduğu gibi bazı koşullara uymak yükümlülüğü vardır. Tapudaki kaydın silinmesi için yetkili mahkemeye bir dilekçe verilir; mahkemece ilan edilen bu dilekçeye iki ay içinde itiraz edilmemiş ya da yapılan itiraz haksız bulunmuşsa, mahkeme tapudaki kaydın silinmesine izin verir ve böylece aile yurdu sona erer.

aile düzenine karşı işlenen suçlar


aile kuruluşu ile ilgili ilkelerin ve eşlerin karşılıklı bağlılık, gözetme ve yardım yükümlülüklerinin ihlal edilmesinden doğan suçlar. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) zina ve nesep cürümleri olarak yer almaktadır, (m. 440-447).

Zinanın suç sayılmasının amacı evliliği, aile ve toplum düzenini korumaktır; ama, günümüzde TCK ve birkaç yabancı yasa dışında zinayı suç sayan yasa kalmamıştır. Zina suçunda önemli bir konu, evli bir kadının nerede, ne zaman ve ne biçimde olursa olsun (bir kez dahi olsa) bir kişiyle zina yapmasının cezalandırılmasına karşılık, evli bir erkeğin cezalandırılabilmesi için, kendi karısından başka bir kadım karı-koca gibi geçinmek üzere karısıyla birlikte oturduğu evde ya da herkesçe bilinebilecek başka bir yerde tutmasının zorunlu sayılmasıdır. Erkek ile kadın arasında bu suçun işlenmesi bakımından fark yaratılması, kadın-erkek eşitliğine ve çağdaş hukuk düşüncesine uygun düşmemektedir.

Zina, kovuşturulması şikâyete bağlı suçlardandır; kovuşturulabilmesi için karı ya da kocadan birinin şikâyet etmesi gerekmektedir. Hüküm verilinceye kadar davadan vazgeçmek olanağı vardır.

Nesep cürümleri ise, çocukların, gizlenerek ya da yerine başka çocuk konarak neseplerinin değiştirilmiş olmasıdır. Bundan başka, yasal ya da nesebi ikrar olmuş bir çocuğu, kim olduğunu saklayarak Darülacezece ya da başka bir kuruma ya da herkesin görebileceği bir yere bırakmak da suçtur.

Aslında TCK, aile düzenine karşı işlenen suçlar bakımından doğru bir sınıflandırma, tam bir düzenleme içermemektedir. Bu başlık altında yalnızca zina ve nesep cürümleri yer alırken, birden fazla karı almak, aile bireylerine kötü davranmak gibi suçlar başka başlık altında düzenlenmiştir. Oysa, örneğin Şili Ceza Kanunu çocukların ve yardıma muhtaç kişilerin terki, Yugoslav Ceza Kanunu ise birden fazla kişiyle evlenme, çocuğun bakım ve eğitim yükümlülüğünü yerine getirmeme gibi suçları da aile başlığı altında düzenlemiştir.

Aile düzenini doğrudan ilgilendirdiği halde Türk Ceza Kanunu’nda başka başlıklar altında düzenlenen suçların bir örneği de, birbirleriyle evlenmesi yasayla yasaklanan kişilerle ilgilidir. Bu konu hükümet memurları tarafından kişilere yapılan kötü davranışları içeren bir bölümde düzenlenmiştir.

İsteyerek çocuğu düşürmek, yardıma muhtaç olan kişileri kendi hallerine terketmek ve aile bireylerine kötü davranışlarda bulunmak suçlarının da aile düzenine karşı işlenen suçlar arasında görülmesi daha doğru olacakken, bunlar, kişilere karşı işlenen suçlara ayrılan bölümde düzenlenmiştir.

Ayrıca, genel terbiyeye karşı suçlardan sayılan cebren ırza geçme ve küçükleri baştan çıkarma suçunu işleyen kişi ana, baba, veli ya da vasi olduğu takdirde suç ağırlaşmaktadır. Gene kız, kadın ve erkek kaçırmaya ilişkin maddeye göre eğer kaçırılan kadın evli ise, suç gene ağırlaşır.
kaynak: Ana Britannica
SİLENTİUM EST AURUM