Arama


sehrazat2415 - avatarı
sehrazat2415
Ziyaretçi
25 Ocak 2007       Mesaj #4
sehrazat2415 - avatarı
Ziyaretçi
Eskiyi değiştirmeye yönelik fakat eskiye nazaran daha ayrıntılı, daha tutarlı, daha doktriner, daha zor ve emek isteyen birçok yenilikçi hareket gibi komünizmle varolduğu günden bu yana birçok eleştiriye uğramış ve ne olduğu, faydaları hakkında tam bir fikir edinmeden, komünizmin yol ve ilkeleriyle kendi çürük ve çarpık karakterlerinin bağdaşmaması nedeniyle birçok haksız suçlamaya tabi tutulmuştur.
Bu konuyu seçmemin temel amacı da bu, komünizmi hiç bilmeyen veya eksik bilen veya kötü bir şey olarak aşılanmış bilinçsiz insanların bu işle uğraşan kendi benliklerini unutarak başkaları için savaşan, ölen insanlara hiç haketmedikleri bedeller ödeterek onları toplumdan soyutlamaktadırlar. Ben de konu ile ilgili geniş bir araştırma yaparak sadece komünizm değil, yanıldıkları ve acımasızca yargıladıkları olgulara karşı geniş bir pencereden bakmaları içi bir nevi yardım için yazıyorum.

KOMÜNİZM

Ortak mülkiyete ve servetin gereksinimine göre bölüştürülmesine dayalı toplumsal düzen ya da siyasal sistem. Komünizm, bu tür bir toplumsal düzen kurmayı amaçlayan Marksist-Leninist ilkelerden esinlenmiş siyasal program ve hareketleri kullanmak için de kullanılır.
“Marksçı sosyalizmin üst ve yetkin aşaması: bütün üretim ve değişim araçlarını toplumsal iyelikçe, değer biçimlerince bireysel gereksinimlerin karşılanmasına olanak veren kollektif varlıkların bolluğuyla, ayırıcı niteliği belirlenmiş, sınıfsız toplumsal düzen. Komünizm: üretici güçler-üretim ilişkileri karmaşasından oluşan bir üretim yöntemiyle varolur.”
Komünizm düşüncesinin kökleri batı düşünce tarihinde çok eskilere değin uzanır. Bütün üretim ve bölüşüm araçlarını bir bütün olarak toplumun mülkiyetinde olduğu ve devletin tümüyle ortadan kalktığı sınıfsız bir toplum düşüncesi öteden beri insanlara çekici gelmektedir. Eski çağlarda genellikle dinsel tarikatların oluşturduğu komünist toplulukların varlığından söz edilebilir. Komünizmin bir gerçeklik durumuna gelmesi için bilim ve tekniğin son derece belirgin ilerleyişi temeli üzerinde, toplumsal üretim araçlarının çok büyük bir gelişme göstermesi gerekir. “Komünizm yüksek düzeyde gelişmiş toplumda insanların doğa üzerindeki egemenlik gücünü anlatan bir teknik temeli gerektirir. Yalnızca insanın insan yüzünden sömürülmesi ortadan kaldırılmakla kalmaz toplumsal sınıflar ve bunlarla birlikte, toplumsal işbölümü de ortadan kalkar.”
Komünizmin teknik temele karşı olan bu toplumsal temeli,nin öğeleri şöyle belirlenebilir; kol emeği ile düşünsel emek arasındaki ayrılıkların ortadan kalkmasıyla, kentle köy arasındaki belli başlı uzaklıkların yok edilmesiyle bu toplumsal temel maddesel yaşam bakımından toplumsal ve töresel davranış bakımından değişik kavramlara bağlı yeni bir insanın doğuşunu hazırlar. Emek yalnızca bir yaşama aracı değil, insan varlığının başta gelen gereksinimi olur. Özgür ve yaratıcı bir emektir bu.
“Üretici güçlerin düzeyinin üstün ve aşkın katı, insanlık tarihinde ilk kez azlık iktisadından çokluk iktisadına geçiş olanağı verir. Meta ve para biçimleri silinip gider. Toplumsal hesaplaşma doğrudan doğruya emek, birim ve boyutlarıyla dile getirilir. Yeni dağılım ilkesi ile herkes yeteneğine ve herkesin gereksinimine göre olacaktır.” Burjuva hukukunun dar ufku böylece aşılır.
Komünizm, özgür ve bilinçli emekçilerin yüksek düzeyde örgütlenmiş bir toplumu, kamu-oto yönetiminin kendisini yansıtacağı bir düzen olacaktır. Komünizmde önce devletin zayıflaması, sonra insanların yönetiminden, eşyanın yönetimine geçişi sağlayacaktır.

KOMÜNİST MANİFESTO

Komünist manifesto, Karl Marx ve Friedrich Engels’in birlikte yazdıkları ve bilimsel sosyalizmin temel ilkelerini sistemli olarak ortaya koydukları broşüre denir. Uluslar arası Emekçiler Birliği’nin ve daha sonraki sosyalist ve komünist partilerin programlarının temelini oluşturmuştur.
Marx ile Engels’in materyalist tarih anlayışını dile getiren Komünist Manifesto’da bütün sınıflı toplumların tarihinin sınıf mücadeleleri, tarihi olduğu anlatılmak istenir. Burjuvalar ve Proleterler başlıklı I. bölümde toplumsal gelişme yasaları ele alınarak, kapitalist düzenin yerini sosyalist topluma bırakacağı ve bu tarihsel rolün proleteryaya düştüğü belirtilir. Proleterler ve Komünistler başlıklı II. bölümde proleterya iktidarı, kapitalizmin sosyalizme geçiş, mülkiyet, aile ve ulus konuları çözümlenir. III. bölüm olan Sosyalist ve Komünist Literatür’de çeşitli küçük burjuva akımlarının kapsamlı bir eleştirisinin yanı sıra tutucu ve ütopyacı sosyalist ve komünist akımlar irdelenir. Komünistlerin Bugünkü Çeşitli Muhalefet Partileri Karşısındaki Tutumu adlı IV. bölümde öbür muhalefet partileri ile komünistler arasındaki ayrımlar belirlenir.
“Avrupa’da bir hayalet kol geziyor: komünizm hayaleti sözleriyle başlayan manifesto, ünlü; Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri şeyleri yoktur. Oysa, kazanacakları koskoca bir dünya vardır; bütün ülkelerin işçileri birleşin! Sözü ile sona erer.”


KOMÜNİZMİN KOMÜNİST MANİFESTO SONRASINDAKİ AŞAMASI

Karl Marx ve Friedrich Engels’in 1847-1848 yıllarında yazdığı Komünist Manifesto adlı yapıtın yayımlanmasıyla, komünizm yeni bir anlam kazandı. Ütopyacı sosyalistlerin uygulamaya çalıştığı komünizmle Marx ve Engels’in tanımladığı komünizm arasında önemli farklılıklar vardı. Marx ve Engels’e göre komünizm yalnızca küçük topluluklar içinde değil, aynı anda bütün dünyada varolacaktı. Marx ve Engels’in belirledikleri bir başka ilkeye göre ise komünizm, aydın önderlerin çabalarından çok, tarihsel sürecin kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkacaktı. “Komünist Manifesto’ya göre insanlık tarihi sömüren ve sömürülen sınıflar arasında uzun, sürekli bir mücadelenin tarihidir.”
Kapitalizmde bu, işçilerle kapitalistler arasında mücadele biçiminde belirir. Bu mücadele kapitalizmin egemenliğini kurmasıyla daha da yoğunlaşacaktır. Kapitalizm, işçi sınıfının güçlenmesine ve ülkeler arasındaki karşılıklı ekonomik bağımlılığa yol açacak bütün dünya işçilerinin ortak sınıfsal çıkarlarının bilincine varmalarını sağlayacaktır. Ayrıca insan ve toplumla ilgili aldatıcı görüşleri yıkarak, kapitalist baskı ve sömürüyü bütün çıplaklığıyla gözler önüne serecektir. Öte yandan kapitalist sınıfta şiddetli rekabet ve pazarların daralması yüzünden zayıflayacaktır. “Marx ve Engels, Komünist Manifesto’yu yazdıkları sırada işçi sınıfının üretim, bölüşüm ve değişim araçlarına el koymasını sağlayacak bir dünya devriminin yakın gelecekte gerçekleşeceğini düşünüyorlardı. Avrupa’da 1848’de patlak veren devrimlerin yenilgiye uğraması ve işçilerin tarihsel sürece yaygın biçimde katılacakları yolundaki öngörünün gerçekleşmemesi, Marx’ı ve ondan sonra gelen siyaset kuramcılarını bu görüşleri yeniden değerlendirmeye yöneltti.”
Kapitalist toplumla komünist toplum arasıda uzun doğum sancılarının yaşanacağını ve Proletarya Diktatörlüğü biçiminde bir geçiş döneminin gerekliliğini savundu. Marx bu yapıtında söz konusu ara dönemi komünizmin ilk aşaması olarak adlandırmakla birlikte başka yazılarında genellikle sosyalizm olarak tanımlamış ve komünizm sözcüğünü sosyalizmin gelişmesiyle oluşacak mülkiyetin ve sınıfların gerçek anlamda ortadan kalktığı bir üst aşamayı tanımlamak için kullanmıştır. “Kuramsal düzeyde komünizm kavramı sınıfların ve baskıcı devletin bütünüyle ortada kalktığı aşamayı belirtir. Bu nedenle SSCB’nin resmi adında komünizm sözcüğü yer almaz.”
Komünizm ve sosyalizm kavramları arasında bu kuramsal ayrımın dışında bazı tarihsel koşullardan kaynaklanan bir farklılaşma daha vardır. Bunun temelinde Marx’ın kendi döneminde sosyalist adını taşıyan öteki hareketlerle program farklılığını vurgulamak için komünist adını benimsemesi yatar. Zamanla komünist sözcüğü nihai amaçtan çok, Marx’ın öngördüğü programı benimseyen partiler için kullanılmaya başladı.
Marksist parti ve program anlayışının bütünsel bir yapı kazanmasına en büyük katkıyı Lenin yaptı. İşçi sınıfının, devrimi kendi başına yapamayacağını, amacına ulaşabilmesi için bir grup profesyonel devrimcinin önderliğine gereksinim duyduğunu savunan Lenin, özellikle sosyal demokrat işçi partilerini eleştirerek bunların evrimci yoldan elde edilen reform uğruna radikal amaçları terk ettiğini ileri sürdü. Nihai amacı komünizmi kurmak olan her parti ya da devrimci programın komünist adını alması gerektiğini savundu.
“Komünist partiler, uzun bir dönem kendilerini tek bir dünya hareketinin parçası olarak gördüler. 1919’da çok yaklaştığı düşünülen devrime önderlik etmek amacıyla III. Enternasyonel kuruldu. Ama sosyalizmin yalnızca bir ülkede iktidarı ele geçirmesi, uluslar arası hareket içinde kuramsal ve siyasal bir çatışma doğurdu. Özellikle Stalin’in tek ülkede sosyalizmin inşasına yönelmesinin ardından Enternasyonel’de SSCB’nin ulusal çıkarları ağır basmaya başladı. Öbür komünist partilerde Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin etkisine girdi.”

ARTI DEĞER

Daha sonra Marx’ın kuramında önemli bir yer tutacak olan artı değer kavramına da ilk kez Sismondi’de rastlanır. Çalışanların ücreti, hiçbir zaman, kendilerini ancak yaşatmaya yetecek bir düzeyin üzerine çıkmamaktadır. O halde, işçinin ürettiği malın değeri ile ona ödenen ücret arasında bir fark vardır. İşte bu fark artı değer olarak kabul edilebilir. Bu artı değerden yalnız işverenler yararlandığı içindir ki, servet farkları büyümekte, çalışanlarla çalıştıranlar arasında bir uçurum doğmaktadır.
“Sismondi, toplumdaki sınıflar arasında düşmanlığa son vermek için, işçinin de kardan pay almasını öneriyor. Hatta devletin, işçi lehine daha öteye giden müdahalelerini savunuyor. Hastalık sigortasına benzer bir sistem geliştirmeye çalışıyor. Ama sonunda, bütün bunların yetersiz kalacağını, çaresizlik içinde itiraf ediyor: Emeğin ürünlerinin bunları yaratmaya katılanlar arasında pay ediliş biçimi çok kötü gözükmektedir. Ne var ki, deneyimin bize tanıttığı bu mülkiyet biçiminden tamamen farklı bir durumu kabul etmek de, bana neredeyse kişisel güçlerin üzerindeymiş gibi gelmektedir.”