Arama

Devlet Yönetim Biçimleri - Komünizm

Güncelleme: 25 Ocak 2007 Gösterim: 25.762 Cevap: 3
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
6 Kasım 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Komünizm, sosyal örgütlenme üzerine bir kuramsal sistem ve üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayalı bir politik harekettir. Komünizm sınıfsız bir toplum yaratma amacındadır. 20. yüzyılın başından beri dünya siyasetindeki büyük güçlerden biri olarak modern komünizm, genellikle Karl Marx'ın ve Friedrich Engels’in kaleme aldığı Komünist Manifesto ile birlikte anılır. Buna göre özel mülkiyete dayalı kapitalist toplumun yerine meta üretiminin son bulduğu komünist toplum geçecektir.
Komünizmi savunan akımlar arasında en yaygını Leninizm (Marksizm-Leninizm)'dir. Marksist Leninizm'e göre komünizme giden süreç burjuvazinin ortadan kalkmasını sağlayacak olan proletarya diktatörlüğüyle başlatılacak ve ardından komünizmin hazırlayıcısı sosyalizm aşamasına geçilecektir. Marksist kuramda son aşama olan komünizmin gerçekleşmesiyle devlet ortadan kalkacaktır.
Sponsorlu Bağlantılar
Leninizm dışında iki komünist akım daha bulunmaktadır. Bunlardan ilki Marksizm'in temel görüşlerini benimseyen fakat Leninist modelle komünizm hedefine ulaşılamayacağını iddia eden sol komünizm veya konsey komünizmi olarak adlandırılan akımdır. Lenin'in "Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı" adlı eserine cevaben yazılan Herman Gorter'in "Yoldaş Lenin'e Açık Mektup", Gilles Dauvé ve François Martin'in "Komünist Hareketin Güneş Tutulması ve Yeniden Ortaya Çıkışı" isimli kitaplar bu akımın takipçilerinin yarattıkları eserlerdir.
Diğer bir komünist akım ise anarşist komünizm'dir. Anarşizmin bireyci ve kolektivist akımlarından ayrılan anarşist komünizm fikri, komünizme devlet aygıtını ele geçirerek geçilebileceğini reddeder ve bunu savunan Marksizm'i eleştirir. Peter Kropotkin, Nestor Makhno, Errico Malatesta, Carlo Cafiero anarşist komünizm düşüncesinin temellerini atan düşünürlerden ve eylemcilerden bazılarıdır.
Komünizm henüz hiç uygulanmamış ve kuramsal düzlemde kalmıştır.




Erken Komünizm


Komünizm fikri Batı düşüncesinde Marx'tan ve Engels’ten çok önce oluşmuştur. Antik Yunan’da zaten komünizm mülkiyet gelmeden önce toplumun tam uyum içinde yaşadığı, insanlığın “altın çağına” dair bir mitolojiyle ilişkilendirilirdi. Kimileri Platon’un Devlet adlı eserinin ve diğer antik kuramcıların bir çeşit komünal yaşam içinde komünizmi savunduğunu belirtir. Pek çok erken Hıristiyan mezhebi (ve Elçilerin İşleri bölümünde de belirtildiği üzere özellikle erken dönem Kilise), Kolomb öncesi Amerika’daki yerli kabileler komünizmi komünal yaşam ve ortak mülkiyet biçiminde uygulamışlardır.
16. yüzyılda İngiliz yazar Thomas More Ütopya adlı incelemesinde, ortak mülkiyet üzerine kurulu bir toplumu tasvirlemiştir. 17. yüzyılda komünist düşünce İngiltere’de tekrar tartışma konusu oldu. Eduard Bernstein 1895’te yazdığı Cromwell ve Komünizm adlı eserinde İngiliz İç Savaşı içindeki grupların, özellikle de Kazıcıların (Diggers) açıkça komünist, tarıma dayalı düşünceleri desteklediğini ve Cromwell’in bu gruplara yaklaşımının olsa olsa değişken, sıklıkla da düşmanca olduğunu iddia eder.
Özel mülkiyet fikrinin eleştirisi 18. yüzyıl boyunca süren Aydınlanma döneminde de, Jean Jacques Rousseau gibi düşünülerle devam etti. Robert Owen gibi “ütopyacı sosyalist” yazarlar da bazen komünist sayılırlar.
Karl Marx insanlığın klasik toplum, feodalizm ve şimdi içinde bulunduğu kapitalizm dönemine yükselmesinde ilkel komünizmi ilk ve asıl çıkış noktası olarak görür. Ardından sosyal evrimdeki sonraki adımın komünizme geri dönüş olacağını gösterir ancak bu insanlığın zaten deneyimlediği ilkel komünizmden çok daha yüksek bir seviyede olacaktır.
Komünizm çağdaş formunda 19. yüzyılın işçi hareketiyle birlikte Avrupa’da yükseldi. Bu sırada Sanayi Devrimi ilerliyordu. Sosyalist eleştirmenler kapitalist iktisadın uygunsuz koşullarda şehirdeki fabrikalarda çalışan işçiler olan proletaryayı ve zengin ile yoksul arasında giderek açılan bir uçurumu ortaya çıkardığını gördüler.


kaynak :Vikipedi

virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
6 Kasım 2006       Mesaj #2
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Komünizm, bir baska manasiyla sinifsiz, yani komüne dayali bir toplum düsüncesi temelini Marksizm adi verilen ideolojiden alir. Marksizm, kendi felsefesiyle birlikte tarih felsefesi ve iktisat teorisi gibi birbirine derinden bagli üç ana yapiya dayanir. Marksizm'in felsefesi diyalektik materyalizm (maddecilik)dir. Marks, her gerçegi maddî sayan ve ruhun, zihnin, kutsal varliklarin ayri gerçekler oldugunu reddeden klâsik maddecilikten hareket eder. Ne var ki, bu klâsik maddeciligin mekanik olmasina karsilik Marks'inki dinamiktir. Marks, dünyayi sürekli bir "olusum" hâlinde görür. Marks, bu görüsü belirtmek için Hegel'in tez, antitez, sentez diyalektigini kullanir ve dünyanin gelismesini kimi alanlarda zamanla birikmis belli belirsiz nicel degismelerin ortaya koydugu gerilimle ve denge bozukluklariyla kaçinilmaz biçimde meydana gelen devrimlerle (nitel siçrama) açiklar. Her devrimi yeni ve geçici bir denge izler. Hegel, diyalektigi tabiatta düsüncenin gerçeklesmesini göstermek için kullandigi hâlde Marks bu diyalektikten sadece maddî bir evreni ortaya koymak için yararlanir. Ayrica Marks'in Hegel'den aldigi bu diyalektik Hegel'inkinin aksine gerçekten hareket edip fikre gittigi iddiasindadir ve her gerçegin içindeki çatismalari aramakla ise baslar.
Marksizm'in tarih felsefesi de kendi diyalektik materyalizm felsefesinden türemistir. Marks'a göre her tarihî olay, bütün iktisadî (alt yapi), sosyal ve siyasî (üst yapi) sebeplerin etki ve tepkisinin bir sonucudur; toplum bu etkenlerin zoruyla sonunda kendi rolünü açar. Bugüne kadar yasayan bütün toplumlarin tarihi, sinif mücadeleleri tarihidir. Insanligin geçmisini ve bugününü niteleyen "sömürücü siniflar" ile "sömürülen siniflar" arasindaki mücadele dizisi sona erecektir. Çünkü proleterya (isçi sinifi) kendini sömüren siniftan yani burjuvaziden (kapitalist siniftan) kurtulabilmek için ayni zamanda toplumu insanin insani sömürmesinden ve sinif mücadelesinden kesinlikle kurtarmak zorundadir. Sinif mücadelesinden dogan kapitalizmi yikacak olan da yine sinif mücadelesidir. Toplumlarin gelisme yönünü olaylari gözlemleyerek, ilmî yoldan belirlemek isteyen Marks, proleteryanin zaferiyle kurulacak olan sinifsiz toplumun (kollektivist veya komünist) yapisi hakkinda açiklamakta bulunmaktan çekinir.
Sponsorlu Bağlantılar
Sadece sömürülmekten kurtulan insanin kendi faaliyetlerine düsen gerçek paya hak kazanacagini ve kendi üretiminin tam karsiligini satin alabilecegini, dolayisiyla da toplumun insanin insani sömürmesinden ve buhranlardan büsbütün kurtaracagini ileri sürmekle yetinir. Marks, toplumlarin tarihini sinif mücadelelerine baglamakla hata etmistir. Çünkü dünya Orta Çag'da din mücadelelerine, Yeni Çag'da millî mücadelelere, yirminci asirdaki 2 dünya savasinda isçilerle diger ülkelerin isçileri, sermayedarlarla diger ülkelerin sermayedarlari arasindaki mücadelelere sahne olmustur.
Marks'in iktisat teorisinin temelleri sermaye, deger-emek ve artik deger kavramlarina verdigi tanimlarla ölçülür. Yalniz sahiplerinden baskalari tarafindan isletilen üretim ve mübadele araçlari sermaye sayilir. Bu araçlarin sahibi, mamul mallarin degeri ile proleterlere (isçilere) is gücü karsiliginda ödenen ücret arasindaki farka esit bir kâr saglar. Marks'a göre kapitalist üretim sistemi, üretim araçlarini ellerinde bulunduranlarla, is gücünü baskalari hesabina kullanan proleteryayi karsi karsiya getirir. Sermayenin birikerek ayri ellerde toplanmasi sanayinin issizler ve yoksullar gibi yedek ordusunu meydana getiren nispî bir nüfus fazlaligina yol açmistir. Bu, siniflar arasindaki karsitligi da arttiracaktir. Bu, Marks'a göre kapitalizmin iç gelismelerinden biridir. Iktisadî krizler sermaye biriminin sonucudur; bu krizler, üretici kesimin yeni imkânlariyla tüketicileri azalan satin alma gücü arasindaki dengesizlikten ileri gelir ve küçük bagimsiz üreticileri (orta sinifi) iflâsa sürükleyerek onlarin proleterlesmesine yol açar.
Böylece, üretim ve mübadele araçlari gittikçe kapitalistlerin elinde toplanmistir. Marks'a göre proleterya, sermayeyi tümüyle bu kapitalistlerin elinden almak, bütün üretim araçlarini devletin yani hakim sinif olarak teskilâtlanmis proleteryanin elinde toplamak ve üretici güçlerin miktarini bir an önce arttirmak için siyasî üstünlügünden faydalanacaktir. Ama ploterya eski üretim rejimini siddete basvurarak mahvederse ayni zamanda sinif karsitliginin sartlarini, ayrica siniflari ve dolayisiyla da sinif olarak kendi hâkimiyet sinirlarini da ortadan kaldirmis olacaktir. Bu durumda her ferdin hür gelisimine bagli sinifsiz bir toplum olacaktir. Marks burada da orta sinifin yok olmasi, kapitalizmin geliserek proleterya iktidarina yol açacak sartlari meydana getirmesi, sanayilesmis ülkelerde devrimin gerçeklesmesi, sinifsiz toplum, vb. konularda hataya düsmüstür. Marksizm'in pratige dönüstürülmüs bir sekli olan Leninizm, proleterya particiligi, köylülerin devrime katkisi, vb. konularda Marksizm'in gediklerini kapatmaya çalismissa da basarili olamamistir.
Ilk komünist Manifesto 1847'de; I. Enternasyonal ise 1864'te ilân edilmistir. Türkiye bu tarihten hemen sonra Osmanli Devleti zamaninda bu fikir hareketlerinden etkilenmistir. Ilk hareket, Abdülhamit'e karsi çikan tibbiye talebelerinin kurduklari Jön Türkler "Genç Türkler" teskilâtinin dagitilarak üyelerinin bir kisminin Paris'e kaçmasiyla baslar. 1895'te yurt disina kaçan Genç Türkler, materyalist fikirleriyle taninan Mesveret gazetesinin sahibi Ahmet Riza Bey'in etrafinda toplanmislardir. Genç Türkler teskilâtiyla hemen hemen ayni zamanda 1875'te Istanbul'da silâh fabrikalari isçilerinden bir grubun Osmanli Amele Cemiyeti adi altinda bir gizli örgüt kurduklarini fakat, bu örgütün 1 yil sonra kapatilarak üyelerinin 7-9 yil arasinda hapis ve sürgün cezalarina çarptirildigini görmekteyiz. 1891 yilinda Osmanli Sanatkârân Cemiyeti kurulduysa da çok kisa sürede kapanmistir.




1908 Mesrutiyet'ine kadar komünist hareket daha çok azinliklar arasinda ragbet görmüstür. Hatta bunlarin yurt disina kaçan Jön Türklerle iliskili olarak 24.7.1909'da Selânik'te Selânik Sosyalist Federasyonu adi altinda bir teskilât kurmuslardir. Ayni yil Istanbul'da sosyalist kökenli Sosyal Bilimleri Ögrenme Dernegi'nin kuruldugunu Amele ve Irgat adli gazetelerin çiktigini görmekteyiz. 1910 yilinda Istanbul'da Osmanli Sosyalist Firkasi kurulduysa da bu firka (parti) dagitilmistir. Ama bu firkanin Paris Subesi faaliyetlerine devam etmistir. Bu partinin sürgüne gönderilen üyelerinden bir kismi sürgün dönüsü Hürriyet ve Itilâf Partisi'ne katilmislardir. Burada dikkati çeken bir husus da Laos ve Dergatis gibi azinliktan insanlarin bu olusumda yer aldiklarini görmekteyiz. Rusya'daki 1917 Ekim Ihtilâli'nden sonra bir kisim Istanbul Üniversitesi ögrencisinin Lenin'e Nobel Baris Armagani'nin verilmesini teklif ettikleri de bilinmektedir. Osmanli Sosyalist Firkasi, Istirak ve Beseriyet adli dergileri çikarmistir. Bu dergilerin sahibi Hüseyin Hilmi olarak görülmektedir. Dergilerde Ismail Faik, Pertev Tevfik, Baha Tevfik, Hamit Suphi ve Sosyalist Gazetesi yazarlarindan Namik Hasan yazi yazmaktadir. Bu firkanin Meclis-i Mebusan'da hiç üyeleri olmamasina ragmen Vaham Papazyan, Hampersum Boyaciyan gibi Ermeni mebuslarin bu fikrayi destekledikleri görülmektedir. 1918 yilinin Subat ayinda Moskova'da Türkiye Komünist Partisi'nin Harici Bürosu kurulmus ve "Yeni Dünya" adli bir de yayin organi çikarmislardir (Daha sonra 1945 yilinda ayni adla Türkiye'de komünist bir derginin çiktigini görmekteyiz).
22 Eylül 1919'da Türkiye Isçi, Çiftçi ve Sosyalist Firkasi'nin Dr. Sefik Hüsnü, Ahmet Akif, Ethem Nejat gibi sahislarin önderliginde kuruldugunu görmekteyiz. Partinin özünü Almanya'dan dönen komünistler teskil ediyorlardi. Yayin organlari Kurtulus ve Aydinlik gazeteleriydi. 20 Subat 1919'da çok kisa süreli olarak Türkiye Sosyalist Firkasi kurulmustur. Bunun basinda Osmanli Sosyalist Firkasi'ndan tanidigimiz Hüseyin Hilmi bulunmaktaydi. Firkanin yayin organi da Idrak gazetesidir.
Yakin tarihimize damgasini vuran hadiselerden biri de 1920'de kurulan Yesil Ordu'dur. Baslangiçta Millî Mücadele'nin önemini anlatmak ve aykiri düsünceleri izole etmek amaciyla kurulan bu tesekkülün basinda Çerkez Ethem, Resit ve Tevfik kardesler bulunmaktaydi. Daha sonra Bakü'de kurulan Komünist Partisi (Istirakiyun Birligi) üyelerinden Baytar Salih, Serif Manatof, Ziynetullah, Nusirevan, Ahmet Hilmi (Emek gazetesi sahibi), Mustafa Suphi, Neriman Nerimanof'un Yesil Orduyla temasta bulunmalari ve Yesil Ordu'ya sizma hareketleri Atatürk ve arkadaslarinin gözünden kaçmamisti. Atatürk önce Yesil Ordu'yu lagvettirdi. Sonra Yesil Ordu'nun Kâtib-i Umûmîsi (genel sekreteri) Hakki Behiç Bey'e Meclis içinde Türkiye Komünist Partisi (TKP)'ni kurdurttu. Hatta yakin silâh arkadaslarini bu partiye sokturdu. Böylece Sovyetler Birligini de oyalamis oluyordu. Mustafa Suphi ve arkadaslari Türkiye'ye gizlice girip TKP'yi kurmak isterlerken Trabzon'da linç edilmislerdir. 1 Mayis 1925'te Takrir-i Sükûn Kanunu'nun nesrinden sonra gizli TKP ve Komünist Gençler Birligi teskilâti mensuplarindan 38 kisi tutuklanarak çesitli cezalara çaptirilmislardir. Kanunun çikmasindan bir müddet önce Dr. Sefik Hüsnü, Nazim Hikmet, Hasan Ali Ediz Rusya'ya kaçmislardir. Rusyaya kaçanlar sonra kilik degistirerek Fransiz pasaportuyla gizlice Türkiye'ye girmislerdir. Daha sonra 1927'de çikan aftan yararlanarak Süleyman Necati, Hikmet Kivilcimli, Sadrettin Celal, Mimar Samih komünist hareketlerin önderliginde bulunmuslardir. Bu konuda Istiklâl Mahkemesinin aldigi karar dikkate sayandir:
"Faaliyetin hedefi Türkiye'de bir ihtilâl yaparak proleterya diktatoryasini kurmak ve Sovyet rejimine iltihaki saglamaktir." Türkiye'de 1927, 1928, 1950, 1952 yillarinda da TGKP davalari açilmistir. Bu kapatmadan sonra Moskova'daki TKP'nin merkez komitesinde Dr. Sefik Hüsnü, Sadrettin Celâl ve Ahmet Cevat (Emre)'i görmekteyiz. 1927'deki tutuklamada aralarinda Sevket Süreyya ve Vedat Nedim (Tör)'in bulunduklari 89 kisi komünizm propagandasi yapmaktan tutuklanmislardir. 1930 yilinda ordu içinde komünist propagandasi yapmak suçundan Nazim Hikmet, Kemal Tahir ve kardesi Nuri Tahir 15 yil cezaya mahkûm olmuslardir. Ocak 1932'de yayin hayatina baslayan Kadro dergisini görmekteyiz. Derginin kuruculari Yakup Kadri (Karaosmanoglu), Sevket Süreyya (Aydemir), Dr. Vedat Nedim (Tör), Burhan Asaf (Belge), Ismail Hüsrev (Tokin'dir. Dergi açikça komünizm propagandasi yapmasa da zararli görüldügü için 1934 yilinda Atatürk'ün emriyle kapatilmistir.
1934-35 yillarinda ögrenciler arasinda Nazim Hikmet'e ve Kerim Sadi'ye bagli olarak komsomol "genç komünistler" teskilâtlarinin kuruldugunu hatta bu teskilâta bagli olanlarin tutuklandigini görmekteyiz. 1938 yilinda ayni teskilâtin Harp Okulu'nda da faaliyette bulundugunu, 21 ögrencinin tutuklandigini, üç ögrencinin ceza aldigini görmekteyiz. Komünistlerin ordu içindeki faaliyetleri bununla sinirli kalmamistir. Nitekim 1944 yilinda Resat Fuat Baraner'in önderliginde Deniz Harp Okulu ve Yedek Subay Okulu'nda komünizm propagandasi yapmaktan 64 kisi tutuklanmistir. Tek Parti Döneminde, komünistler komünizme müsaade etmeyen TCK' nin 141 ve 142. maddelerine takilmamak için partilesmekten çok dergiler ve gazeteler etrafinda toplanmayi yeglediler. Bunlarin içinde Projektör, Yeni Dünya, Gerçek, Gün, Görüsler, Ses'i sayabiliriz. Adini en çok duyuran dergi Ses'tir. Bu derginin asil kadrosunu Halikarnas Balikçisi, Bedri Rahmi, Ilhan Berk, Arif Dino, Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel olusturmakta; Melih Cevdet, Orhan Veli, Atilla Ilhan, Nazim Hikmet, Rifat Ilgaz, H. Izzettin Dinamo da yazilar yazmaktadir. Ses yazarlarindan Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel daha sonra Tan gazetesini çikarmislardir. Melih Cevdet Anday ve Rifat Ilgaz ise yanlarina DTCF kökenli Ilhan Basgöz, Pertev Naili Boratav, Sabahattin Ali ve Cevdet Kudret'i alarak Ant dergisini çikarmislardir.

1938'de Atatürk'ün ölümünden sonra Ismet Inönü devlet baskanligina Sükrü Saraçoglu da basbakanliga getirilmistir. Sükrü Saraçoglu'nun Maarif Vekili (Millî Egitim Bakani) solculuguyla bilinen Hasan Ali Yücel'dir. Yücel, 1940 yilinda köy enstitülerini kurdurmus, basina da Hulki Tonguç adli ayni zihniyetin adamini yerlestirmistir. Hasanoglu Köy Enstitüsü de bu enstitülere ögretmen yetistirecek bir merkez hâline getirilmistir. Bu enstitüde ders verenler arasinda Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav, Sabahattin Eyüpoglu, Behice Boran, Mediha Berkes ve Niyazi Berkes gibi komünistligi ile maruf sahislar bulunuyordu. Bunlar gerek derslerinde gerekse Köy Enstitüsü Dergisi'nde zararli faaliyetlerini sürdürmüslerdir. Devlet içinde komünistlerin gittikçe kadrolastigini gören Nihal Atsiz, kendi çikardigi Orhun dergisinde devrin basbakani Sükrü Saraçoglu'na iki açik mektup yayimlayarak komünistlerin devlet içinde nasil yuvalandiklarini genis bir sekilde belirtmistir. Bunun üzerine H.Ali Yücel'in kiskirtmasiyla Sabahattin Ali, Nihal Atsiz aleyhine dava açmistir. 26 Nisan 1944'te baslayan ilk durusma, milliyetçi ögrencilerin izdihami sebebiyle yapilamamistir. 2. Durusma 3 Mayis 1944'e atilmistir. Bu bir haftalik süre içerisinde ögrencilerin komünizm ve Hasan Ali aleyhindeki gösterileri devam etmistir. 3 Mayis günü ögrencilerin büyük bir yürüyüs yapmasi iktidari korkuttugu gibi tarihe Irkçilik-Turancilik davasi olarak geçen bu davanin sanik sayisini da çogaltmistir. Yüzlerce genç tutuklanmis, sonra sanik adedi 83'e inmis ve mahkemeye 23 kisi sevk edilmistir. Bu hadiseler sonucunda Cumhurbaskani Ismet Inönü'nün 19 Mayis 1944'te Ankara 19 Mayis Stadyumu'nda yaptigi konusmada milliyetçi gençleri kastederek "genç dimaglarin vicdansiz politikacilar tarafindan zehirlendigini" söylemesi komünistleri iyice simartarak tesvik etmistir.
Isteseler ve tertip etseler dahi hükûmetin milliyetçi gençlere cephe almasini saglayamayacak olan komünistler durumdan istifadeyle ayni yil TGKP'ye bagli olarak Ilerici Gençler Birligi-Vurgunculuk ve Fasizmle Savas Cephesi adli bir örgüt kurmuslardir. Bu örgütün kurulmasina Zeki Bastimar (Yakup Demir), Mihri Belli ve Emin Sekün Öncülük etmislerdir. Yukarida belirttigimiz komünist dergi ve gazetelerde daha açik komünizm propagandasi yapmaya baslamislardir. Fakat, Sabiha Sertel'in Tan gazetesinde yaptigi propaganda ve tahrikler neticesinde 4 Aralik 1945 günü milliyetçi gençler, Tan gazetesiyle Görüsler, Gerçek, Gün, Yeni Dünya dergilerinin büro ve matbaalarini, ABC kitap evini yerle bir etmislerdir. 1945'in sonlarina dogru San Fransisko'da kabul edilen "Birlesmis Milletler Anayasasi" hükümleri geregince yurdumuzda da tek parti dönemi sona ermis, siyasî partiler açilmaya baslamistir. Bundan faydalanan komünistler legal olarak partiler kurmus, illegal olarak da derneklerde yuvalanmislardir. Bu derneklerden birisi Istanbul Yüksek Tahsil Gençligi Dernegi, digeri de 1946'da Ankara'da kurulan Türkiye Gençler Dernegi'dir. Nitekim bu derneklerin üyelerinden 43 kisi 1951-52 TGKP davasinda tutuklanmislardir. 1946 yilinda Esat Adil Müstecablioglu tarafindan Türkiye Sosyalist Partisi, Dr. Sefik Hüsnü tarafindan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi kurulduysa da kapatilmistir. Bu dönemde komünist yayin organi olarak Gerçek gazetesi ve Gün dergisini görmekteyiz. Esat Adil Türkiye Sosyalist Partisi'ni 1950 yilinda yeniden kurduysa da parti 1952 yilinda kapatilmistir.
Komünist teorisyenlerden Dr. Hikmet Kivilcimli 1954 yilinda Vatan Partisi'ni kurmus; parti 1957'de faaliyete geçmis 1958'de kapatilmistir ve tüm üyeleri hapsedilmistir. 1946 seçimlerinde tek parti baskisindan bikan halkin DP'ye yönelmesi ve DP'nin 50'ye yakin milletvekili çikarmasi sonucu CHP halkin tepkisini yumusatmak için komünistlere karsi birtakim tedbirler de almistir. Bunlarin basinda A.Ü.' den Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Niyazi Berkes gibi komünistlerin atilmasi, Hür Gençlik Dergisi'nin Nazim Hikmet'e af için Çiçek Palas salonlarinda kavgali bir toplanti yapmasi sonucunda komünistleri tutuklamasi gösterilebilir. 1955 Mayis genel seçimlerden sonra DP' nin iktidara gelmesiyle komünist faaliyetler takip altina alinmis, 1951 ve 1952 yilinda yapilan tutuklamalarla TGKP üyesi oldugu tespit edilen ve aralarinda Asim Bezirci, Mihri Belli, Dr. Sevim Tari, Ulvi Uraz, Selçuk Uraz, Sükran Kurdakul, Adnan Sayilgan, Ruhi Su gibi bugün ön plâna çikarilmaya ve aydin gibi tanitilmaya çalisilan sahislarin da bulundugu 167 kisi tutuklanmistir.
27 Mayis 1960 Devrimi sonucunda MBK üyesi ve milliyetçi olarak bilinen komite üyelerinin sürgüne gönderilmesiyle bugün hâlâ tartisilan bir anayasa kabul edilmis ve dönemin Basbakani Menderes'le birlikte Zorlu ve Polatkan asilmistir. 1961 Anayasasi'nin kabulünden hemen sonra Mehmet Ali Aybar ve Behice Boran'in önderliginde kurulan Türkiye Isçi Partisi, sosyalist maske altinda eski TKP' nin stratejisini sürdürmüstür. Türkiye'de isçi sinifinin diktatörlügünü gerçeklestirmeye çalisan bu parti, 1965 seçimlerinde 15 milletvekili çikarmistir. Parti, Anayasa Mahkemesi tarafindan Türk vatandaslarini bölücü ve birbirine düsürücü faaliyetleri sebebiyle 1971 yilinda kapatilmistir.
Ülkemizdeki komünist örgütlenmelerin bu dönemde tarihî, sosyal ve ekonomik sartlar ile milletler arasi durumu dikkate alarak genelde iki temel stratejiyi benimsedikleri görülür. Bunlar Millî Demokratik Devrim Stratejisi ve Sosyalist Devrim Stratejisidir.


>>>>




virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
6 Kasım 2006       Mesaj #3
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Millî Demokratik Devrimciler (MDD), iki asamada devrime ulasacaklarini belirtmektedirler. Buna göre ilk asamada feodalizm, emperyalizm ve is birlikçi üçlüsüne karsi "millî burjuvazi" ve "büyük burjuvazi"nin bir kismi da dahil olmak üzere geri kalan bütün sinif ve tabakalarin birlesik mücadelesi öngörülmektedir. Bu mücadele sonucunda varilacak sonuca, burjuva demokratik devrimi ile es anlamli olan, fakat dünya proleter sosyalist devriminin bir parçasi bulunan, özel tipte bir millî demokratik devrimdir. Amacin burjuvazi yararina burjuva millî demokratik devrimini gerçeklestirmek olmamasi ve daima sosyalizme ulasmak istendiginin göz önünde tutulmasi, bu asamanin ve MDD stratejisinin en belirgin özelligidir. Bu birlesik cephenin iktidarindan sonra ikinci asamada sosyalist devrime yöneleceklerdir. Türkiye'de MDD' lerin basini Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF)'nu ele geçirerek onu Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (Dev-Genç)'na dönüstüren Mihri Belli ve Dogu Perinçek çekmistir. MDD taraftarlari önce Aydinlik Gazetesi etrafinda toplanmislar. Daha sonra öncü savasi benimseyen Deniz Gezmis ve arkadaslari 1969'da Türkiye Halk Kurulus Ordusu (THKO)'nu, Mahir Çayan ve arkadaslari 1970'de Türkiye Halk Kurtulus Partisi Cephesi (THKPC)'ni kurmuslardir. Önderligini Dogu Perinçek ve Ibrahim Kaypakkaya'nin yaptigi diger bir grup ise halk savasi ile iktidara gelebileceklerini savunmustur. Bunlar önce Proleter Devrimci Aydinlik (PDA) Dergisi etrafinda toplanmislar, sonra 1971 yilinda Türkiye Ihtilalci Isçi Köylü Partisi (TIIKP)'i kurmuslardir. Buradan da Ibrahim Kaypakkaya önderliginde Türkiye Komünist Partisi / Marksist-Leninist (TKP/ML) ile Türkiye Isçi Köylü Kurtulus Ordusu (TIKKO) çikmistir. Bu örgütler sehir ve kir gerillâciligini savunmuslardir.
Sosyalist Aydinlik Dergisi'nde kümelenen Mihri Belli ve arkadaslariyla Sosyalist Gazetesi Grubundaki Hikmet Kivilcimli ve arkadaslari silâhli devrim sartlarini gerçeklestirmek için yasa disi örgütlenmeye gitmislerdir.Sosyalist Aydinlik Grubu proleteryanin önderliginde köylü sinifini temel güç yapan bir hareketle sehirlerden köylere dogru bir örgütlenmeyi gerçeklestirmek istiyorlardi. Önce siyasî mücadele ile, yani komünist partiyi legal hâle getirerek, müteakiben silâhli mücadele ile iktidari ele geçirmeyi düsünüyorlardi. PDA grubu ise, MAO tipi bir devrimle yani köylük bölgelerde kurtarilmis bölgelerin kurulmasi, böylece önce sehirlerin, sonra iktidarin ele geçirilmesini amaçliyorlardi. Bu dönemde ortaya çikan Dogan Özgüden ve Inci Özgüden önderligindeki ANT Grubu ise, Kastro'cu bir yaklasimla proleterya partisinin önderligini reddetmektedirler. Sosyalist devrim stratejisi ise demokratik devrimin tamamlandigi kabul edilen sartlarda geçerlidir. Bu stratejide, sosyalist devrim ile kapitalist üretim tarzi ortadan kaldirilarak isçi sinifinin siyasî ve ekonomik hegomonyasi altinda kollektif düzene geçis esas alinir.
Barisçil yöntemlerle de sosyalizmin kurulabilmesine imkân taninir. Ülkemizde bu stratejiyi benimseyenler Istiklâl Savasi'ni millî devrim, 1920'lerde yapilan inkilâplari demokratik devrim olarak kabul etmekte ve hepsine birden burjuva devrimi ya da Kemalist burjuva devrimi diyerek Türkiye'nin MDD asamasini tamamladigini iddia etmektedirler. Bu gruba Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve ondan çikan Türkiye Isçi Partisi (TIP), Sosyalist Devrim Partisi (SDP), Türkiye Sosyalist Isçi Partisi(TSIP) gibi gruplar dahil edilebilir. 1960-1970 döneminde genis hürriyet ortamindan faydalanan komünistler iki önemli gruba el atarak isçi kurulusu olarak Devrimci Isçi Sendikalari (DISK), ögretmen kurulusu olarak da Türkiye Ögretmenler Sendikasi (TÖS) adli örgütleri kurmuslardir. 12 Mart 1971'e kadar bu örgütler ekte gösterilmistir.
(Ek-1)
Bu örgütlerin eylemleri ise sunlardir:

THKO (Türk Halk Kurtulus Ordusu): Filistinde El-Fetih gerillâ kampinda egitim gören Deniz Gezmis, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alparslan Özdogan, Hüseyin Inan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Nahit Töre tarafindan kurulmustur. THKO, diger ihtilâlci sol örgütlerden farkli olarak, kollektif bir yönetimi, liderlerin ileride sicak mücadele esnasinda belirlenmesini kabul etmistir. Kararlarin ortaklasa alinmasini ve ortaklasa uygulanmasi esasini kabul etmistir. THKO, politik ve silâhli mücadeleyi gerillâ öncülügünde beraber yürüten tatbikati benimsemistir. Bu örgüte göre temel mücadele sahasi kirsal bölgedir.
Ancak, kirsal bölgelerdeki eylemlere maddî imkan saglamak için sehirlerde banka soygunu ve fidye için adam kaçirma gibi eylemlere tesebbüs etmistir. Eylemlerinin içinde Amerikali askerlerin kaçirilmasi, polis kursunlama, banka soygunu, tehdit yoluyla para almak sayilabilir. Dev-Genç'in illegal örgütü olan THKP-THKC'sinin eylemleri arasinda ise, Amerikalilara ait is yerleri ve bürolarin kursunlanmasi ve bombalanmasi, NATO'ya bagli 6.Filo'yu protesto, Yusuf Imamoglu, Mustafa Kuseyri, Hüseyin Aslantas'in öldürülmesi; Ege Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Çapa Yüksek Ögretmen Okulu, Edebiyat Fakültesi, Ankara Disçilik Fakültesi, Fen ve Mühendislik Fakülteleri, Genç Ülkücüler Dernegi, Türk Yükselme Cemiyeti vb. yerlere bomba atilmasi; Siyasal Bilgiler Fakültesi ve ODTÜ'de ögrenci-güvenlik kuvveti çatismalari sayilabilir. 12 Mart 1971'den hemen sonra THKO militanlarindan Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alparslan Özdogan ölü; Mustafa Yalçiner ise yarali ele geçmislerdir. Ayni örgütün militanlarindan Deniz Gezmis ve Yusuf Arslan 4 Amerikaliyi kaçirdiktan sonra Sivas'ta yapilan çatismada ele geçirilmislerdir.



Mahir Çayan, Ertugrul Kürkçü, Ramazan Aktolga ve Yusuf Küpeli, Mihri Belli' ye karsi çikarak Subat 1971'de THKP ve THKC adli örgütleri kurmuslardir. THKP, Marksist-Leninist silâhli ihtilal hareketinin politik ve önder gücü olacak, THKC ise silâhli eylemleri yapan vurucu kuvveti teskil edecekti. Bu örgüt 12 Marttan sonra Israil Baskonsolosu Efraim Elrom'u kaçirip sonra öldürmüstür. Istanbul'da bir subayin kizini rehin aldiklari çatismada Mahir Çayan yarali, Hüseyin Cevahir ölü ele geçmistir. 30 Kasim 1971'de THKP' den Mahir Çayan, Ulas Bardakçi, Ziya Yilmaz, THKO' dan Cihan Alptekin ve Ömer Ayna cezaevinden kaçmislar, müteakiben yapilan çatismada Ziya Yilmaz yarali Ulas Bardakçi ölü ele geçirilmistir.
Diger militanlar ise, disaridaki örgüt elemanlariyla birleserek Ünye'de radar üssünde görevli Ingiliz ve Kanadali teknisyenlerden üçünü kaçirarak Kizildere köyüne gitmisler, burada güvenlik kuvvetleriyle yaptiklari çatismada Ertugrul Kürkçü disindaki 10 militan ölü ele geçirilmistir. Bunlarin disinda Deniz Gezmis, Hüseyin Inan ve Yusuf Aslan'in haklarindaki idam kararlarinin infazini önlemek amaciyla Bulgaristan'a uçak kaçirma, Jandarma Genel Komutani'na suikast tesebbüsünde bulunma gibi eylemler yapmislardir. Ayrica yapilan büyük eylemler arasinda Istanbul'daki Kültür Sarayi'nin yakilisi, Marmara Yolcu Gemisi ve Eminönü Araba Vapurunun batirilmasi, 15-16 Haziran Isçi Eylemleri sayilabilir. Bu örgütlerden THKO, 1975 yili sonlarina dogru toparlanma faaliyetlerine yönelerek 1975'te Türkiye Halk Kurtulus Ordusu Geçici Merkez Komitesi (THKO-GMK) adi ile yeniden bütünlesme imkâni bulmustur.
Kizildere olaylarindan sonra THKP/C, bir müddet pasif bir durum içine düsmüs 1973-75 yillarinda yeniden toparlanma çalismalarina girismisse de, bu defa bünyesinde liderlik mücadelesi yaninda "geçmisin elestirisi", "bundan sonra takinilacak tavir" konularinda farkli görüslerin ortaya atilmasi birçok illegal örgütün ortaya çikmasina sebep olmustur.
TKP-ML ise, 1973 yilinda Ibrahim Kaypakkaya' nin öldürülmesiyle güç kaybetmis, 1974-75 yilinda toparlanmaya baslamis, 1976'da çikardiklari yasal derginin adindan hareketle Halkin Birligi (HB) ismini kullanarak eylemlerini sürdürmüslerdir. 12 Marttan sonraki komünist örgütler ekte gösterilmistir.

(Ek-2)
Bu örgüt ve gruplar 1974 yilindaki 1803 sayili Af Kanunu ve bunun uygulama alanini genisleten Anayasa Mahkemesi Karari nedeniyle serbest kalan örgüt militanlarinin da katkisiyla yeniden toparlanma faaliyetlerine baslamislar ve 7'si yasal alanda kurulmus Marksist-Leninist kökenli siyasî parti ile 50'yi asan asiri sol ve Marksist-Leninist yasa disi örgüt olusturmuslardir. Bunlara baktigimiz zaman yasal örgütlerden Türkiye Sosyalist Isçi Partisi (TSIP), Türkiye Isçi Partisi (TIP), Türkiye Emekçi Partisi (TEP), Vatan Partisi (VP), Sosyalist Vatan Partisi (SVP), Sosyalist Devrim Partisi (SDP), Türkiye Isçi Köylü Partisi (TIKP) görülmektedir. TKP' den TKP-Birlik (TKP/B), TKP-Devrimci Kanat (TKP/D), TKP-Leninist (TKP/L) ve Partizan örgütleri çikmistir. 12 Eylülden sonra 1031'i parti üyesi olmak üzere 2931 mensubu yakalanan TKP, yurt disindaki komünist partilerle dogrudan temasta bulunmustur. THKO' dan Türkiye Devrimci Komünist Partisi-Halkin Kurtulusu (THKPO/HK) Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP), Türkiye Ihtilâlci Komünistler Birligi (TIKB), Türkiye Devrimin Yolu (TDY), THKO-Dirilis (THKO/D) çikmistir. Bunlardan TDKP, THKO' nun eski kadrolarini bünyesinde toplayan ana örgüt konumundadir.

THKP-C, 1974'ten itibaren sür'atle toparlanarak legal alanda ögrenci dernekleri olusturmus; fakat örgüt içerisindeki liderlik mücadelesi ve stratejik görüsler sebebiyle 20'ye yakin parçaya bölünmüstür. Bu örgütlerin en önemlileri HKP-C/Aciller-HDÖ (Halkin Devrimci Öncüleri), THKP-C/Kurtulus (Türkiye Kuzey Kürdistan Kurtulus Örgütü), Devrimci-Yol, Devrimci-Sol, Marksist-Leninist Silâhli Propaganda Birligi(MLSPB), Devrimci Halkin Yolu ve Dev-Savas' tir. Bunlardan Acilciler bugün Suriye'de üstlenmis olup, örgüt kadrolarini oradan yönetmektedirler. Kurtulus Örgütü ise, 1984'den sonra Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtulus Örgütü adi altinda iki ayri örgüt olarak faaliyet göstermektedir. Bunlarin Ermeni örgütlerle de is birligi vardir. Dev-Yol ve Dev-Sol ise daha çok üniversite kesiminde faaliyetlerini sürdürmüs en yaygin militan kadrosuna sahip iki örgüttür. 1970 sonlarinda ortaya çikan TIIKP, 12 Eylül öncesinde tüzük ve programlarindaki "ihtilâlci" kelimesini kaldirarak legallesmek suretiyle faaliyet göstermistir. 1972 yilinda TIIKP yöneticileriyle ters düsen Ibrahim Kaypakkaya' nin kurdugu TKP/ML örgütü, Kaypakkaya' nin öldürülmesinden sonra parçalanmistir. Bu örgütler arasinda TKP/ML-Partizan, TKPL/ML-Devrimci Halkin Birligi, TKP/ML Bolsevik Partizan, TKP/ML Spartaküs adli örgütler en önemlileridir. Bu örgütler arasinda eylem ve militan sayisi olarak Partizan öne çikmaktadir. Örgüt, 12 Eylül öncesi ve sonrasi teskilâtlanmasini Dogu Anadolu Bölge Komitesi (DABK) Bati Anadolu Bölge Komitesi (BABK) olmak üzere ikiye ayirmistir. Bugün de Tunceli çevresinde yogun faaliyetleri vardir.




12 Eylül öncesinde komünist örgütlere baktigimiz zaman dikkati çeken hususlardan birisi de bölücü örgütlerle yaptiklari is birligidir. Komünist örgütler içerisinde 4'ü ölü 43'ü sag Ermeni asilli militan tespit edilmistir. TKP/ML-Partizan 26 Ermeni militaniyla birinci sirayi, TKP 5 kisi ile ikinci sirayi, Acilciler ve Dev-Sol 2'ser Ermeni militanla üçüncü sirayi isgal etmektedirler. Komünistlerle çok yakin is birliginde olan diger bir bölücü çalisma ise Dogu ve Güney Dogu Anadolu'da bagimsiz bir Kürt devleti kurmak olan Kürtçü-bölücü terörist faaliyetlerdir. Bu faaliyetlerin ilk organizasyonu 1908'de Istanbul'da kurulan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti'dir. Bagimsiz bir Kürt devleti kurmak amaciyla 1806'dan Cumhuriyete kadar 13 isyan, 1924'ten 1938'e kadar 25 bölücü isyan çikarilmistir. Bu isyanlari Kürt Teali Cemiyeti, Hoybun Cemiyeti, Hive Cemiyeti ve Kürt Bagimsizlik Komitesi organize etmistir. Bu tarihten sonra TIP, 1961 sonrasi Dogu Mitingleri adi altinda bölge halkini istismar etmistir. 1969 yilinda Dogu Devrimci Kültür Ocaklari (DDKO) kurulmus, bu dernek 16 Ekim 1970'de zararli faaliyetlerden dolayi kapatilmistir. Kapatilan bu dernegin devami olarak 1974'de Ankara'da Devrimci Demokratik Kültür Dernegi (DDKD) kurulmustur. Bu örgütler önce halkin bazi sorunlarini istismar etmisler, daha sonra da bagimsizlik temasini islemislerdir. Bunlar, legal kurulus olarak çalismalarini yukaridaki derneklerin disinda Devrimci Halk Kültür Dernegi (DHKD), Devrimci Demokratik Gençler Dernegi (DDGD) Anti-Sömürgeci Demokratik Kültür Dernegi (ASK-DER) gibi derneklerle, Komal, Roja Velât, Kava,, Koral, Bora ve Yöntem yayin evlerinde sürdürmüslerdir.
Illegal olarak Kava, Denge Kava, Tekosin, Rizgârî, Ala Rizgârî, Türkiye Kürdistani Sosyalist Partisi (TKSP), Türkiye Kürdistani Demokrat Partisi (TKDP), Kürdistan Ulusal Kurtulus (KUK) ve Partiye Karkara Kürdistan (PKK) adli örgütlerde faaliyetler göstermislerdir. Bu örgütlerin 12 Eylül'den sonra birçok militani yurt disina kaçmis, Almanya, Isveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Fransa, Avusturya gibi Avrupa ülkelerinde ve bu ülkelerin himayelerinde Kürdistan Isçi Dernekleri, Kürtdistan Isçi Kültür Dernekleri, Kürdistan Demokratik Dernekleri, vb. adlar adi altinda yuvalanmislardir. Bugün militanlarin büyük bir kismi Suriye- Irak-Iran üçgeninde faaliyet ve egitim göstermektedir. Bu örgütler ayni zamanda Kürt is adamlarindan haraç alma ve uyusturucu kaçakçiligindan gelir elde etme yoluyla kendilerine silah ve lojistik destek saglamaktadirlar. 1984 yilindan sonra bilhassa PKK çatisi altinda bölge halkini sindirmeye yönelik köy basma, güvenlik kuvvetlerine pusu kurma, devlet malina zarar verme gibi faaliyetlere girismisler ve bu faaliyetlerine hâlen devam etmektedirler. Bugün bu örgüt, diger örgütlere silâh ve cephane vermekte, buna karsilik onlara tasaron militanlik yaptirmaktadir. HEP, DEP gibi siyasal örgütler kurdularsa da bunlar yasa disi faaliyetlerden dolayi kapatilmistir.
1945'ten 1980'e kadar olan döneme baktigimiz zaman komünist örgütlerin 1965'e kadarki dönemde propaganda, strateji ve taktik çalismalarina agirlik verdigini, 1965-1970 arasi ögrenci ve isçiler arasinda örgütlendigini, 1971-1979 arasinda bazi devlet dairelerinde kadrolasmaya çalistiklarini ve bazi kamu kuruluslariyla fabrika, okul ve isyerlerini kontrol altina almaya çalistiklarini, 1980'de ise sehir ve kir gerillâsi uygulamalariyla kurtarilmis bölgeler tesisini ve devlet güçleriyle çatistiklarini açikça görmekteyiz. Nitekim komünistler bu hedeflerini yerine getirmek için kendilerine karsi güç olarak gördükleri milliyetçi-ülkücü gençleri hedef seçmisler önce Ruhi Kiliçkiran' i Site Ögrenci Yurdu'nda öldürmüsler, arkasindan Dursun Önkuzu ve Yusuf Imamoglu' nu öldürmüslerdir. Sadece ferdi öldürmeyle yetinmeyip Çorum, Kahraman Maras ve Sivas'ta Alevî halki provekte ederek, bir iç savas sendromu yaratmaya gitmislerdir. Fatsa, Istanbul ve Ankara'da kurtarilmis bölgeler kurarak bir nevî bagimsizlik ilân etmislerdir. Bugün de ögrenci-isçi-memur kesimindeki örgütlenmeleriyle ve kurtarilmis bölgeler tesis etmeleriyle faaliyetlerine gizli, açik devam etmektedirler.



sehrazat2415 - avatarı
sehrazat2415
Ziyaretçi
25 Ocak 2007       Mesaj #4
sehrazat2415 - avatarı
Ziyaretçi
Eskiyi değiştirmeye yönelik fakat eskiye nazaran daha ayrıntılı, daha tutarlı, daha doktriner, daha zor ve emek isteyen birçok yenilikçi hareket gibi komünizmle varolduğu günden bu yana birçok eleştiriye uğramış ve ne olduğu, faydaları hakkında tam bir fikir edinmeden, komünizmin yol ve ilkeleriyle kendi çürük ve çarpık karakterlerinin bağdaşmaması nedeniyle birçok haksız suçlamaya tabi tutulmuştur.
Bu konuyu seçmemin temel amacı da bu, komünizmi hiç bilmeyen veya eksik bilen veya kötü bir şey olarak aşılanmış bilinçsiz insanların bu işle uğraşan kendi benliklerini unutarak başkaları için savaşan, ölen insanlara hiç haketmedikleri bedeller ödeterek onları toplumdan soyutlamaktadırlar. Ben de konu ile ilgili geniş bir araştırma yaparak sadece komünizm değil, yanıldıkları ve acımasızca yargıladıkları olgulara karşı geniş bir pencereden bakmaları içi bir nevi yardım için yazıyorum.

KOMÜNİZM

Ortak mülkiyete ve servetin gereksinimine göre bölüştürülmesine dayalı toplumsal düzen ya da siyasal sistem. Komünizm, bu tür bir toplumsal düzen kurmayı amaçlayan Marksist-Leninist ilkelerden esinlenmiş siyasal program ve hareketleri kullanmak için de kullanılır.
“Marksçı sosyalizmin üst ve yetkin aşaması: bütün üretim ve değişim araçlarını toplumsal iyelikçe, değer biçimlerince bireysel gereksinimlerin karşılanmasına olanak veren kollektif varlıkların bolluğuyla, ayırıcı niteliği belirlenmiş, sınıfsız toplumsal düzen. Komünizm: üretici güçler-üretim ilişkileri karmaşasından oluşan bir üretim yöntemiyle varolur.”
Komünizm düşüncesinin kökleri batı düşünce tarihinde çok eskilere değin uzanır. Bütün üretim ve bölüşüm araçlarını bir bütün olarak toplumun mülkiyetinde olduğu ve devletin tümüyle ortadan kalktığı sınıfsız bir toplum düşüncesi öteden beri insanlara çekici gelmektedir. Eski çağlarda genellikle dinsel tarikatların oluşturduğu komünist toplulukların varlığından söz edilebilir. Komünizmin bir gerçeklik durumuna gelmesi için bilim ve tekniğin son derece belirgin ilerleyişi temeli üzerinde, toplumsal üretim araçlarının çok büyük bir gelişme göstermesi gerekir. “Komünizm yüksek düzeyde gelişmiş toplumda insanların doğa üzerindeki egemenlik gücünü anlatan bir teknik temeli gerektirir. Yalnızca insanın insan yüzünden sömürülmesi ortadan kaldırılmakla kalmaz toplumsal sınıflar ve bunlarla birlikte, toplumsal işbölümü de ortadan kalkar.”
Komünizmin teknik temele karşı olan bu toplumsal temeli,nin öğeleri şöyle belirlenebilir; kol emeği ile düşünsel emek arasındaki ayrılıkların ortadan kalkmasıyla, kentle köy arasındaki belli başlı uzaklıkların yok edilmesiyle bu toplumsal temel maddesel yaşam bakımından toplumsal ve töresel davranış bakımından değişik kavramlara bağlı yeni bir insanın doğuşunu hazırlar. Emek yalnızca bir yaşama aracı değil, insan varlığının başta gelen gereksinimi olur. Özgür ve yaratıcı bir emektir bu.
“Üretici güçlerin düzeyinin üstün ve aşkın katı, insanlık tarihinde ilk kez azlık iktisadından çokluk iktisadına geçiş olanağı verir. Meta ve para biçimleri silinip gider. Toplumsal hesaplaşma doğrudan doğruya emek, birim ve boyutlarıyla dile getirilir. Yeni dağılım ilkesi ile herkes yeteneğine ve herkesin gereksinimine göre olacaktır.” Burjuva hukukunun dar ufku böylece aşılır.
Komünizm, özgür ve bilinçli emekçilerin yüksek düzeyde örgütlenmiş bir toplumu, kamu-oto yönetiminin kendisini yansıtacağı bir düzen olacaktır. Komünizmde önce devletin zayıflaması, sonra insanların yönetiminden, eşyanın yönetimine geçişi sağlayacaktır.

KOMÜNİST MANİFESTO

Komünist manifesto, Karl Marx ve Friedrich Engels’in birlikte yazdıkları ve bilimsel sosyalizmin temel ilkelerini sistemli olarak ortaya koydukları broşüre denir. Uluslar arası Emekçiler Birliği’nin ve daha sonraki sosyalist ve komünist partilerin programlarının temelini oluşturmuştur.
Marx ile Engels’in materyalist tarih anlayışını dile getiren Komünist Manifesto’da bütün sınıflı toplumların tarihinin sınıf mücadeleleri, tarihi olduğu anlatılmak istenir. Burjuvalar ve Proleterler başlıklı I. bölümde toplumsal gelişme yasaları ele alınarak, kapitalist düzenin yerini sosyalist topluma bırakacağı ve bu tarihsel rolün proleteryaya düştüğü belirtilir. Proleterler ve Komünistler başlıklı II. bölümde proleterya iktidarı, kapitalizmin sosyalizme geçiş, mülkiyet, aile ve ulus konuları çözümlenir. III. bölüm olan Sosyalist ve Komünist Literatür’de çeşitli küçük burjuva akımlarının kapsamlı bir eleştirisinin yanı sıra tutucu ve ütopyacı sosyalist ve komünist akımlar irdelenir. Komünistlerin Bugünkü Çeşitli Muhalefet Partileri Karşısındaki Tutumu adlı IV. bölümde öbür muhalefet partileri ile komünistler arasındaki ayrımlar belirlenir.
“Avrupa’da bir hayalet kol geziyor: komünizm hayaleti sözleriyle başlayan manifesto, ünlü; Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri şeyleri yoktur. Oysa, kazanacakları koskoca bir dünya vardır; bütün ülkelerin işçileri birleşin! Sözü ile sona erer.”


KOMÜNİZMİN KOMÜNİST MANİFESTO SONRASINDAKİ AŞAMASI

Karl Marx ve Friedrich Engels’in 1847-1848 yıllarında yazdığı Komünist Manifesto adlı yapıtın yayımlanmasıyla, komünizm yeni bir anlam kazandı. Ütopyacı sosyalistlerin uygulamaya çalıştığı komünizmle Marx ve Engels’in tanımladığı komünizm arasında önemli farklılıklar vardı. Marx ve Engels’e göre komünizm yalnızca küçük topluluklar içinde değil, aynı anda bütün dünyada varolacaktı. Marx ve Engels’in belirledikleri bir başka ilkeye göre ise komünizm, aydın önderlerin çabalarından çok, tarihsel sürecin kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkacaktı. “Komünist Manifesto’ya göre insanlık tarihi sömüren ve sömürülen sınıflar arasında uzun, sürekli bir mücadelenin tarihidir.”
Kapitalizmde bu, işçilerle kapitalistler arasında mücadele biçiminde belirir. Bu mücadele kapitalizmin egemenliğini kurmasıyla daha da yoğunlaşacaktır. Kapitalizm, işçi sınıfının güçlenmesine ve ülkeler arasındaki karşılıklı ekonomik bağımlılığa yol açacak bütün dünya işçilerinin ortak sınıfsal çıkarlarının bilincine varmalarını sağlayacaktır. Ayrıca insan ve toplumla ilgili aldatıcı görüşleri yıkarak, kapitalist baskı ve sömürüyü bütün çıplaklığıyla gözler önüne serecektir. Öte yandan kapitalist sınıfta şiddetli rekabet ve pazarların daralması yüzünden zayıflayacaktır. “Marx ve Engels, Komünist Manifesto’yu yazdıkları sırada işçi sınıfının üretim, bölüşüm ve değişim araçlarına el koymasını sağlayacak bir dünya devriminin yakın gelecekte gerçekleşeceğini düşünüyorlardı. Avrupa’da 1848’de patlak veren devrimlerin yenilgiye uğraması ve işçilerin tarihsel sürece yaygın biçimde katılacakları yolundaki öngörünün gerçekleşmemesi, Marx’ı ve ondan sonra gelen siyaset kuramcılarını bu görüşleri yeniden değerlendirmeye yöneltti.”
Kapitalist toplumla komünist toplum arasıda uzun doğum sancılarının yaşanacağını ve Proletarya Diktatörlüğü biçiminde bir geçiş döneminin gerekliliğini savundu. Marx bu yapıtında söz konusu ara dönemi komünizmin ilk aşaması olarak adlandırmakla birlikte başka yazılarında genellikle sosyalizm olarak tanımlamış ve komünizm sözcüğünü sosyalizmin gelişmesiyle oluşacak mülkiyetin ve sınıfların gerçek anlamda ortadan kalktığı bir üst aşamayı tanımlamak için kullanmıştır. “Kuramsal düzeyde komünizm kavramı sınıfların ve baskıcı devletin bütünüyle ortada kalktığı aşamayı belirtir. Bu nedenle SSCB’nin resmi adında komünizm sözcüğü yer almaz.”
Komünizm ve sosyalizm kavramları arasında bu kuramsal ayrımın dışında bazı tarihsel koşullardan kaynaklanan bir farklılaşma daha vardır. Bunun temelinde Marx’ın kendi döneminde sosyalist adını taşıyan öteki hareketlerle program farklılığını vurgulamak için komünist adını benimsemesi yatar. Zamanla komünist sözcüğü nihai amaçtan çok, Marx’ın öngördüğü programı benimseyen partiler için kullanılmaya başladı.
Marksist parti ve program anlayışının bütünsel bir yapı kazanmasına en büyük katkıyı Lenin yaptı. İşçi sınıfının, devrimi kendi başına yapamayacağını, amacına ulaşabilmesi için bir grup profesyonel devrimcinin önderliğine gereksinim duyduğunu savunan Lenin, özellikle sosyal demokrat işçi partilerini eleştirerek bunların evrimci yoldan elde edilen reform uğruna radikal amaçları terk ettiğini ileri sürdü. Nihai amacı komünizmi kurmak olan her parti ya da devrimci programın komünist adını alması gerektiğini savundu.
“Komünist partiler, uzun bir dönem kendilerini tek bir dünya hareketinin parçası olarak gördüler. 1919’da çok yaklaştığı düşünülen devrime önderlik etmek amacıyla III. Enternasyonel kuruldu. Ama sosyalizmin yalnızca bir ülkede iktidarı ele geçirmesi, uluslar arası hareket içinde kuramsal ve siyasal bir çatışma doğurdu. Özellikle Stalin’in tek ülkede sosyalizmin inşasına yönelmesinin ardından Enternasyonel’de SSCB’nin ulusal çıkarları ağır basmaya başladı. Öbür komünist partilerde Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin etkisine girdi.”

ARTI DEĞER

Daha sonra Marx’ın kuramında önemli bir yer tutacak olan artı değer kavramına da ilk kez Sismondi’de rastlanır. Çalışanların ücreti, hiçbir zaman, kendilerini ancak yaşatmaya yetecek bir düzeyin üzerine çıkmamaktadır. O halde, işçinin ürettiği malın değeri ile ona ödenen ücret arasında bir fark vardır. İşte bu fark artı değer olarak kabul edilebilir. Bu artı değerden yalnız işverenler yararlandığı içindir ki, servet farkları büyümekte, çalışanlarla çalıştıranlar arasında bir uçurum doğmaktadır.
“Sismondi, toplumdaki sınıflar arasında düşmanlığa son vermek için, işçinin de kardan pay almasını öneriyor. Hatta devletin, işçi lehine daha öteye giden müdahalelerini savunuyor. Hastalık sigortasına benzer bir sistem geliştirmeye çalışıyor. Ama sonunda, bütün bunların yetersiz kalacağını, çaresizlik içinde itiraf ediyor: Emeğin ürünlerinin bunları yaratmaya katılanlar arasında pay ediliş biçimi çok kötü gözükmektedir. Ne var ki, deneyimin bize tanıttığı bu mülkiyet biçiminden tamamen farklı bir durumu kabul etmek de, bana neredeyse kişisel güçlerin üzerindeymiş gibi gelmektedir.”

Benzer Konular

16 Nisan 2013 / best10 Siyasal Bilimler
1 Mayıs 2012 / ThinkerBeLL Siyasal Bilimler
5 Mayıs 2013 / Misafir Siyasal Bilimler
19 Nisan 2014 / ThinkerBeLL Siyasal Bilimler
18 Mart 2009 / ThinkerBeLL Siyasal Bilimler