Arama

Postmodern Felsefe - Tek Mesaj #4

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Ocak 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Jean Baudrillard (düşünürleri)

Hayatı

Fransa'da bir devlet memurunun çocuğu olarak doğdu. Sorbonne Üniversitesi'nde Almanca okudu, ailesinde üniversiteye gitmiş olan ilk kişiydi.
Mezun olduktan sonra bir süre eğitim kurumlarında Almanca öğretmiştir. 1950-1960lardaki bu dönemde, Cezayir sorunu yaşamını ve düşüncesini fazlasıyla etkilemiştir. Almanca öğrettiği bu dönemde doktora tezine de (sosyoloji üzerine) devam etti. 1966'da doktora tezini bitirdi, tezinin başlığı "Thèse de troisième cycle: Le Système des objets" idi.
1966 yılının Eylül ayında Université de Paris-X Nanterre'de (Nanterre Üniversitesi - Paris-X) asistan oldu. 1968'deki öğrenci eylemlerinin etkisinde kaldı, Yapısal Marksizm ve medya teorileri ile ilgilendi. 1972'de aynı üniversitede, profesör olarak, sosyoloji öğretmeye başladı. 1987'dan 1990'a kadar Université de Paris-IX Dauphine'de (Dauphine Üniversitesi - Paris-X) görev aldı.

Çalışmaları

Bugünün siyasi ve ideolojik akımlarını reddetmesi ününün artmasına neden olmuştur. Bugüne kadar birçok önemli çalışmaya imza atmıştır. Simülasyon kuramını oluşturmuş, kitle zihni üzerine çarpıcı satırlar yazmıştır. Tüketim üzerine düşünceleri ve yapıtları ise onun ününe ün katmıştır. Medya ve kitle iletişim araçlarına dair eleştirileri de diğer düşünceleri kadar çarpıcıdır. Birinci Körfez Savaşı üzerine yaptığı açıklamalarla, Körfez Savaşı'nın oluşumunu ve etkilerini entelektüel bir açıdan farklı bir şekilde yorumlamıştır

Gilles Deleuze,(düşünür)

18 Ocak 1925'te Paris'te doğdu, 4 Ekim 1995'te aynı yerde intihar ederek hayatına son vermiştir. Fransız filozof ve Michel Foucault, Jacques Derrida, Jean Baudrillard gibi önemli isimlerin yanı sıra yapısalcılık-sonrası-teori'nin yani postyapısalcı felsefe'nin öncü isimlerindendir. Dolayısıyla postmodern düşüncenin ya da felsefenin yetkin bir temsilcisi olarak anılır. Hem kişisel eserleri hem de Fellix Guattari ile ortak çalışmları postmodern düşüncenin teorik temelleri bakımından yetkin örnekler olarak ortaya çıkmıştır.


HAYATI
Deleuze Paris'de doğmuş ve hayatının büyük bir kısmını bu şehirde geçirmiştir. 1944'de Sorbonne Üniversitesi'ne kaydolmuştur.
Deleuze çeşitli liselerde 1957 yılında Sorbonne'da öğretim üyeliği pozisyonuna kadar öğretmenlik yapmıştır. 1956 yılında Denise Paul "Fanny" Grandjoun ile evlenmiştir.
1969 yılında Paris Üniversitesine atanmış ve 1987'de emekliye ayrılıncaya kadar da burada eğitim vermeye devam etmiştir.
Deleuze ömrünün son 25 yılında kalp rahatsızlığı çekmiş, son yıllarında buna dolaşım problemleri de eklenince yazma gibi en basit işlemleri bile yapamaz duruma gelmiş ve 1995 yılında kaldığı apartmanın penceresinden kendisini atarak intihar etmiştir.

Felsefesi

Deleuze’de öteki postyapısalcı düşünürler gibi, genel felsefe tarihinin eleştirisiyle çalışır, ve onu yeniden kurgular. Bu girişim, bilinen anlamda Felsefe tarihi anlayışının yerlebir edilmesi anlamına gelir. Sabit bir varlık fikrini sorgular Deleuze ve özne-nesne ilişkileri üzerine kurulu kuramları devirmeyi amaçlar. Bir tür Ayrım Felsefesi’dir Deleuz’un istedigi diyebiliriz. Başka bir değişle ise olay ya da oluş felsefesi sözkonusdur burada. Bu yepyeni bir düşünmenin temelendirilmeye çalışılmasıdır.
Fellix Guatari ile birlikte yaptıkları çalışmalarda " kök-sap " (rizom) kavramının ortaya çıktığı ve belirleyici bir rol oynamaya başladığı görülür. Kök-saplar birlik ve bütünlügü olmayan çokluklardır, ki Deleuze'un felsefesinde çokluk önemli bir kavramdır. Sabit bir düzenleri sözkonusu degildir bu kök-sapların, ancak kök-sapın belli bir noktası başka bir nokta ile ilişkili olabilir. Şu ya da bu noktada kopmalar olabilir, kesintiler olabilir. Kök-saplar belli bir yapıya ya da köke bağlanmazlar Deleuze'un düsüncesinde. Dolayısıyla kök-sap, gerçekliğin temellük edilmesi anlamında bir model degildir, yalnızca belirli karşılaşmaların (olayların ya da oluşların) bilgisine dayalı bir düşünme girişimidir.
Felsefe tarihi içinde Deleuze’un ilgisini çeken düşünürler ilginc bir seyir gösterir.Örneğin başlıca olarak şunlar: Stoacılar, David Hume, Henri Bergson, Friedrich Nietzsche, Leibniz ve belirgin olarak da Spinoza. Bunların aralarında çok az düşünsel bağlantı noktaları vardır, buna rağmen Deleuze’un üzerinde değişik yönlerden etkileri sözkonusudur. Her biri belirli şekillerde felsefe yapmayı sorun etmiş kişilerdir bunalr ve felsefe dışına doğru çaba göstermişlerdir. Felsefe yapmanın eleştirisi Deleuze’un ilgisini çeken noktadır, cünkü o soyut kuramlardan daha çok oluşun yaratıcılıgının düşünülmesinden yanadır. Dolayısıyla İmmanuel Kant gibi filozoflar yoğun bir eleştirellikle değerlendirilir.
Deleuze, özgül terimler ve kavramlar üretir.Bunların her biri yine bağlamları itibariyle de özgül konumlara sahiptirler; bu bakımdan öteki postyapısalcılar gibi ve belkide çok daha fazla onun yazılarını anlamanın zorlukları vardır. Bir yanda Kant türü bir ussalcılığın eleştirisi bir yanda kuramsal bir donukluk anlamına gelen Hegelciliğin reddedilmesi Deleuzecu düşüncenin özelliklerini gösterir. " Bergsonculuk " kitabında Hegel karşıtlığının çerçevesi görülür.
Deleuze’e göre bedenler ve olaylar her zaman şimdide (şimdiki-an'da) varolurlar ve bu nedenle Deleuze bir tür oluş felsefesi geliştirmeye çalışır. Her eylem sonsuz bir oluşun parcasıdır, asla dil yoluyla belli bir özneyle bağlantılandırılabilecek bir nitelik arz etmezler. Özne degil ama Beden kavramı Deleuzecu felsefede temel öneme sahiptir. Spinoza da gerçek anlamda bedenin ne oldugunu kavramış bir düşünür olarak kabul edildiği için Deleuze tarafından hayli önemsenir.
Deleuze 1969 yılında psikanalizci ve siyasal eylemci Fellix Guattari ile tanışır.Bu tanışma onun düşüncesinde önemli bir uğrak olarak kabul edilmektedir.İkili bu andan itibaren birlikte derinlikli ve etkili ortak çalışmalara imza atmışlardır.
Felsefe Nedir? başlıklı kitap ikilinin Felsefe hakkındaki fikirlerini vermektedir açık olarak.Buna göre felsefe bilimden ayrı olarak, kavramlar yaratmaktır, ama öyle ki ancak dışsal bir gönderme düzlemine ya da aşkın bir doğruluk mantığına dayanmaksızın.
Deleuze, felsefenin ötesinde sanat alanlarının pek çoğu üzerinede çalışmalar yapmıştır. Margures de Sade, Franz Kafka ve Marcel Proust üzerine bilinen çalışmalarının ve Michel Tornuer'a yönelik göstedigi ilginin ötesinde müzik, resim, roman ve öykülere dair birçok makalesi sözkosudur. Deleuze’un geleneksel felsefeye karşı köksüz ve merkezsiz düşüncelerini en iyi ve açık olarak anlatacak kavramlar, yine kendi eseri olan " yersizyurtsuzluk " ve " göçebe düşünceler " kavramlarıdır.


Michel Foucault


Fransız filozof Michel Foucault, 15 Ekim 1926’da Poitiers’de doğdu. Babası, oğlunun kendi kariyerini takip etmesini isteyen bir cerrahtı. Foucault, Saint-Stanislas Okulunu bitirdikten sonra, saygın bir okul olan Paris’teki 4. Henry Lisesi’ne girdi. 1946’da, daha önce sınavlarında başarısız olduğu École Normale Supérièure’e kabul edilen dördüncü öğrenciydi. Okul yıllarında eşcinselliğini keşfetti. Maurice Merleau-Ponty ile felsefe çalıştı. 1948’de felsefe diplomasını, 1950’de psikoloji diplomasını aldı ve 1952’de psikopatoloji diplomasıyla ödüllendirildi.
1954’ten itibaren dört yıl İsveç’te Uppsala Üniversitesi’nde, birer yıl da Varşova ve Hamburg Üniversitelerinde Fransızca öğretti. 1960’da Fransaya Clermont-Ferrard Üniversitesine Felsefe bölüm başkanı olarak döndü. "Delilik ve Medeniyet" kitabındaki teziyle doktorayla ödüllendirildi. Aynı yıl Foucault, kendinden on yaş küçük olan felsefe öğrencisi Daniel Defert’la tanıştı. Defert’ın politik aktivizmi çalışmalarında ona yol gösterdi. Foucault, Defert’la aralarındaki ilişki için çok sonraları bunun zaman zaman da aşka benzeyen uzun soluklu bir tutku ilişkisi olduğunu söyledi.
Foucault’nun ikici önemli eseri "Şeylerin Düzeni" (The Order of Things) 1966’da yayınlanan karşılaştırmalı bir ekonomi, doğa ve dil bilimleri çalışmasıydı. Çok satan bu kitap Foucault’nun adının tanınmasında büyük rol oynadı.
1966-1968 arasında Defert’la birlikte Tunus’a gitti ve birlikte tekrar Paris’e döndüler. Foucault, Vicennes’deki Paris-VIII Üniversitesi’nde Felsefe bölüm başkanı oldu, Defert da sosyoloji bölümünde ders vermeye başladı. 1968 öğrenci hareketinden oldukça etkilendiler. Aynı yıl Foucault başka aydınlarla beraber Hapishane Bilgilendirme Grubu’nu (The Prison Information Group) kurdu.
1969’da "Bilginin Arkeolojisi"’ni (Archeology of Knowledge) yayınladı. 1970’de en önemli araştırma enstitülerinden biri olan Fransa Koleji’ne Düşünce Sistemleri Tarihi profesörü olarak seçildi. 1975’te belki de en etkili kitabı olan "Hapishanenin Doğuşu"’nu (Discipline and Punish: The Origine of the Prison) yayınladı.
Ömrünün kalan yıllarında kendini "Cinselliğin Tarihi" çalışmasına adadı. 1976’da ilk cildini yayınladı, çalışmasını tam bitirememiş olsa da ikinci ve üçüncü ciltler 1984’teki ölümünden hemen sonra yayınlandı.
Michel Foucault, daha çok toplumdaki daimi doğruları inceleyen bir filozoftu. Nietzsche ve Heidegger’in düşüncelerinden oldukça etkilenen Foucault, çalışmalarında çoğunlukla Karl Marx ve Sigmund Freud’un fikirleriyle mücadele etti. Hapishaneler, polis, sigorta, delilik, eşcinsellik ve sosyal haklar konularında çalıştı. Bütün çalışmalarını modernitenin bireyler üstündeki etkisi ve getirdiği yeni güç ilişkileri üstüne kurdu.