VİETNAM SAVAŞI
DİNÇ ORUÇ
İkinci Dünya Savaşı sonrası gelişmeler sonucunda ,dünya güç dengesi sistemi iki kutuplu bir hal almıştı. Bu kutuplu yapının bir tarafında Amerika Birleşik Devletleri,diğer tarafta ise Sovyetler birliği bulunmaktaydı. 1945 sonrası oluşmaya başlayan bu yapı; kutuplar arası mücadeleyi de beraberinde getirmişti. İki ülke arasındaki bu çekişme çok çeşitli şekillerde kendini göstermekteydi. Kimi zaman bu mücadele sıcak çatışmalar çok ciddi boyutlar almakta hatta iki ülke savaşın eşiğine gelmekteydi. Gerek U-2 olayı, gerekse Küba krizi olayların ne kadar ciddi boyutlar aldığını gözler önüne sermektedir.
Soğuk savaş olarak adlandırılan bu dönemde iki ülkenin büründüğü kimlikler tamamen zıt özellikler göstermekteydi. Sovyet Rusya komünizm düşüncesi çerçevesinde etki alanını genişletmek isterken, ABD ise tam tersi bir hareket içinde yer alarak Sovyetler’ in bu planlarını engelleyici bir politika izlemekteydi.
Avrupa merkezli yaşanan bu çatışmalar, zamanla coğrafya değiştirerek Dünyanın her yerine yayılmaya başlamıştı. İşte bu yeni coğrafyalardan biri de Uzak Asya bölgesiydi. Çin’in komünist bir yapı kazanması, daha sonra da Kore Savaşının yaşanması bunun en güzel örnekleridir.
Uzak Asya olarak adlandırdığımız bu bölgedeki son olay ise Vietnam savaşıdır. Fakat bu olay diğerlerinden farklı özellikler taşımaktadır. Kesin bir sonucu olmayan bu savaş Dünya tarihinde belki de bir ilke sahne olmuştur. Zaman itibariyle dönemin en büyük gücünün, doğru dürüst bir yapıya sahip olmayan bir ordu karşısında bu kadar zorluklar çektiği belki de hiç görülmemişti. Bunu dışında yaşanan daha birçok ilk vardı; gerilla savaşı taktiği, ilk kez kimyasal silah kullanılması... Ama en önemlisi de dünya üzerinde bir savaşa gösterilen en büyük tepki yine bu dönemde olmuştu.
Sanırım, konuyu daha iyi anlayabilmek için biraz daha detaya inmek gerek.
İşte; başlangıcından sonuna kadar tüm gerçekleriyle Vietnam Savaşı.....
MEVCUT DÜNYA DÜZENİNE GENEL BAKIŞ
II. Dünya Savaşı sonrası oluşan ve 1945’ten 1965’e kadarki yirmi yıllık sürede hakim olan dünya iki kutuplu bir yapıdaydı. İki süper güç; ABD ve Sovyetler Birliği, müttefikleriyle birlikte dünyanın her bölgesinde bir çatışma içindeydiler. Birtakım etki tepkileşmeler sonucu kendi dünyaları arasında bir sınır çizmişler ve bu mücadelelerini üçüncü dünyaya genişletmişlerdi. Bu iki kutuplu yapı, devletler sisteminde gücün iki kutup arasında dağılımı çok hassas olduğu için, tehlike arz ediyordu. Güç dengesini bozacak en ufak bir değişim karşısında, karşıt bir üstünlük kurabilmek için her ikisi de alarm durumundaydılar. Her iki taraf da, karşı taraftaki herhangi bir güç kaybını, kendi lehine bir güç kazancı olarak algılamaktaydı. Kendi etki alanları etrafında sınırlarını belirlemek ve mevcut status-quo’yu her türlü saldırı ve yıkıcı çaba karşısında korumak, iki kutuplu süper güç mücadelesinin odağı halini almıştı.
Mevcut sistemin iki ana merkezi konumundaki Washington ve Moskova; müttefik olarak adlandırılan ülkelerin oluşturduğu kendi dünyalarındaki tek baskın güçlerdi. Bu müttefiklerin güçlerini büyüklüğü ve bağlılık dereceleri Amerikan ve Sovyet imparatorluklarının gücünü belirliyordu. Aralarındaki hassa farklılık ise; merkez ile diğer ülkeler arasındaki ilişkilerin doğasıydı. Müttefiklerin gönüllülükleri, bu bütün içindeki bağımsızlık dereceleri ve kararların alınış şekli bunda belirleyiciydi.
Amerikan imparatorluğu olarak adlandırabileceğimiz oluşumun üstlendiği bazı roller bulunmaktaydı. İlk olarak müttefikler ve dostları, savunmalarının Birleşik Devletlere dayandığını bilirler. Amerikanı üstlendiği bir başka rol ise şudur; ABD dış lejyonlar yetiştirir ve bunlara komuta eder. Örneğin NATO her zaman Amerikanlar tarafından komuta edilmiştir ve yüksek merkezi komuta yapısına sahiptir ve entegre güçlerden oluşur. Ayrıca Birleşik Devletler batılı olmayan ülkelerin askerlerini de eğitir. Bu askerleri bazen ABD’de eğitir bazen de kendi askeri görevlilerini bu ülkelere gönderir. Böyle bir görev Güney Vietnam’da da gerçekleşmiştir. Güney Vietnam ordusu komünist Vietkong gerillalarıyla baş edemeyince, ABD kendi güçlerini bu ülkeye göndermiştir.
BİR SINIR SAVAŞI OLARAK “ VİETNAM”
Amerika’nın Vietnam’a Olan İlgisi
Birleşik Devletler, Vietnam’la yakından ilgilenir oldu. Çünkü, Amerikan liderlerine göre Kuzey Vietnam ile Güney Vietnam’ı bölen 17. paralel, özgür dünya ile komünist dünya arasında bir sınır oluşturuyordu. Tıpkı Kuzey Kore’nin 38. paraleli geçtiği zaman Güney Kore’yi savunma kararı aldıkları gibi, şimdi aynı kararı Güney Vietnam için alıyorlardı. Ve yine Kore’deki gibi,Vietnam savaşında da merkezden çok uzakta mücadele ediliyordu. Ayrıca sınırlara düşmanın kolaylıkla ulaşabileceği yerlerde mücadele ediliyordu.
Fakat, bu Birleşik Devletler için sorunların henüz başlangıcıydı. Güney Vietnam bölünmüş bir yapıya sahipti. Yerli Güney Vietnamlılara karşılık, yaklaşık sayıları 1milyon olan ve hemen hemen yarısı Katolik olan mülteci Kuzey Vietnamlılar; Budistlere karşılık Katolikler; köylülere karşılık yerli halk... Birçok yeni ulusta olduğu gibi temel olarak yerel nitelikli bir sadakat şekli vardı. Merkezi hükümete karşılık oldukça kemikleşmiş bir düşmanlık bulunuyordu. Ulaşım ve iletişim ilkeldi ve endüstriyel gelişim bulunmuyordu.
Bunlara ek olarak; Fransa ve Vietminh güçleri arasındaki I. HinduÇini Savaşına son veren 1954 Cenevre Konferansı sonucunda ortaya çıkan yeni bir devletti. Herhangi bir siyasi kuruluş ve sağlam bir ekonomi yoktu. Vietminh normal olarak Güney Vietnam’ın kısa sürede dağılmasını umuyordu. Cenevre Sözleşmesi gereğince 1956’da genel seçimlerin yapılmasına karar verildi. Hanoi, 12 milyonluk Güney Vietnam’ın çoğunluğunun, Fransa’ya karşı milli direnişin başını çeken Ho Chi Minh’e oy vereceğini sanıyordu. Ayrıca, Kuzeyin 15 milyon oyunun çoğunu alabilirdi. Böylece ülke komünist kontrol altında yeniden birleşebilirdi.
Ho’nun bu popülaritesi, ne ABD’nin ne de Güneydeki yeni hükümetin seçimleri desteklemesi için bir sebep oluşturuyordu. ABD, 17. paralelin yeni sınır olarak kabul edilmesini, ateşli bir Katolik ve antikomünist olan, Güney Vietnam’ın yeni başkanı Ngo Dinh Diem ise başta kalmayı istiyordu. Henüz imzalanmamış Cenevre Deklarasyonu’nun seçimleri bağlayıcı kılıp kılmayacağına aldırmaksızın, çok ciddi bir karşı duruşları vardı. Böylelikle Hanoi’nin, Güneyi barışçıl yoldan ele geçirme çabaları da son buluyordu.
Cenevre Konferansı devam ettiği sırada, yaklaşık olarak 5.000 ila 6.000 yerel gerilla-tahminen Vietminh’in politik ve askeri eliti- yeraltına inerek köylüler gibi yaşamaya başladılar. 90.000 kadarı kuzeye gitti, çoğu sonra güneye sızdılar. 1959’da Kuzey Vietnamlılar, Güneyde silahlı direnişe başladılar. Böylece II. Hinduçini savaşı başlamış oluyordu. Gerillaların acil hedefi, hükümetin yerel temsilcilerini öldürerek, merkezi hükümeti nüfusun çoğunluğundan tecrit etmek, yerine de köylüler üzerinde Viet Kong kontrolünü devreye sokmaktı.
Bu savaş, Kore Savaşı’ndan oldukça değişik bir şekilde başlamıştı. Kore Savaşı, Amerikan halkını harekete geçiren ve başlıca batılı müttefikleri ortak bir tehdit karşısında birleştiren, belirgin ve saldırgan bir atakla başlayan bir savaştı. Ayrıca bu, düzenli komünist güçlerin yine düzenli Güney Kore, Amerikan ve BM güçleri tarafından durdurulduğu konvensiyonel bir savaş olmuştu.
Buna karşılık, Dienbienphu’daki Fransız mağlubiyeti; gerilla savaşının daha geniş, güçlü ve daha donanımlı büyük bir güç karşısında başarı elde edilebileceğini kanıtlaması bakımından, modern tarihte önemli bir dönüm noktasıdır. Bu nedenle Kuzey tarafından yönetilen ve organize edilen gerillaların iç ayaklanmaları, 17. paraleli ihlal etmenin daha zekice bir tarzı olarak belirtilebilir.
Amerika’nın bu gelişen olaylarla ilgilenmesini bir başka nedeni de şu olabilir. Bölgedeki komünist olmayan ülkeler ekonomik olarak gelişmiş ve kendi yeterliliklerine sahip olmadan önce, Asya’daki denge Birleşik Devletlere dayanıyordu. Herhangi bir ülkenin düşmesi, domino taşı etkisi yaratarak diğerlerini de etkileyebilirdi. Bunun da siyasi ve psikolojik etkisi olarak, bölgedeki Amerikan nüfuzu tehlikeye girebilirdi. Ya da her bölgede aynı sonuç görülmese bile, bu tür kayıplar güç dengesini Amerika aleyhine olumsuz etkileyebilirdi. Bu nedenle bölge ülkeleri ABD tara tarafından bir birine bağımlı görünüyordu, çünkü birindeki herhangi bir risk hepsini çöküşü anlamına gelebilirdi.
Temelde Yatan Sebep
Tabii ki bu görüşün altında yatan temel varsayım; hala iki kutuplu bir dünyanın varolması ve tüm karşıt delillere rağmen, Amerika’nın birleşik olarak algılamaya devam ettiği Sino-Sovyet bloğunu düşman olarak görülmesiydi.
Aslında, 1 milyara yaklaşan nüfusu ve “Amerikan emperyalizmi” şeklindeki devrimci suçlamalarıyla “Kızıl Çin”, Washington için Moskova’dan daha tehlikeli olarak algılanıyordu. Mao Zedong’un gerilla taktiklerini kullanarak, Amerika’nın etki alanındaki komünist olmayan bir hükümeti yok etmeye çalışan Ho Chi Minh ve Vietkong, Çin’in kuklaları olarak görülüyordu. Eğer bu başarılı olursa, Vietnam Çin’in gücüne, bu da dolayısıyla Sino-Sovyet bloğun gücüne katılabilirdi. Ayrıca bu, bölgedeki diğer devrimci güçler için ateşleyici bir örnek teşkil edebilir, böylece tüm nükleer gücüne rağmen Amerika mağlup edilebilirdi. Washington bu savaşı; Kuzey Vietnam güçleri 17. paraleli henüz ihlal etmemiş olsalar bile, Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırısıyla benzer görüyordu. Gerilla savaşı, komünist saldırganlığın bir başka şekliydi ve bu yüzden de en kısa sürede engellenmeliydi.
VİETNAM KABUSU
Vietnam Savaşı, Birleşik Devletler tarihinin en tartışmalı olaylarından biridir. Amerika’nın olayla olan ilgisi, en büyük artış Lyndon Johnson zamanında olmasına rağmen, Truman zamanında başlamış ve benzer şekilde Demokrat ve Cumhuriyetçi yönetimlerde de sürmüştür.
Peki, Johnson dönemine kadar Vietnam’da neler olmuştu? Savaş 20 yılı aşkın bir süredir bu uzak Asya toprağını karıştıran bir olgu olmuştu. Başlangıçta, Ho Chi Minh yönetimindeki ulusal güçler anayurtlarını, Fransız koloni yönetiminden kurtarabilmek için mücadele ettiler. Birleşik Devletler, Moskova’da yetişmiş bir komünist olan Ho konusunda şüpheliydi. Fakat, bunun yanında Ho şiddetli bir ulusçuydu. Birleşik ve bağımsız bir Vietnam yaratmaya kararlıydı ve hiçbir zaman bu hedefinden şaşmamıştı. Komünist bağlantıları nedeniyle Ho’dan endişeli olan Amerika, Ho ve Vietnam güçlerine karşı Fransa’nın tarafını tutmuştu. 1954’de, Dwight D. Eisenhower başkanlığı döneminde, Fransa’da aşırı tepki gören savaşın açılabilmesi için Fransa’nın masraflarının %70’ine destek olunmuştu. Dienbienphu’da Vietnam güçleri, 12.000 Fransız askerini kuşattığında Eisenhower’ın en yakın kişsel danışmanları Amerikan askeri müdahalesi için baskı yapmışlardı. Hatta, Amiral Arthur Radford, atom bombası kullanılmasını bile önermişti.
Eisenhower yönetimi, Hinduçini’nde komünizmi yenmek için Amerikan yardım ve etkisini kullanmaya devam etti. 1955’te Fransızların Dienbienphu’da yenilip, Vietnam’dan çekilmeleri üzerine Amerika, Ho’nun bölgenin kontrolünü tamamen ele geçirmesini önlemeye çalıştı.
Başlangıcından beri, Amerikan politika yapıcıları, Ho’nun Kuzey Vietnam’daki hükümetini, Moskova ve Beijing tarafından yönetilen komünist komplonun bir parçası olarak görmekteydi. Eğer Vietnam’da komünizm alt edilemezse tüm Asya muhtemelen düşebilirdi.
Amerikan müdahalesi;,Güney Vietnam’daki ulusçu gerillalara yardım eden Ho’yu bir bakıma uyandırarak, tüm Vietnam’ı kendi liderliği altında birleştirmeyi amaçlamasına yol açmıştı. Güney Vietnam’da giderek şiddetlenen iç savaş sonucunda, Eisenhower yönetimi, başkent Saygon’daki hükümete Amerikan askeri yardımını giderek artırdı.
Başkan John F. Kennedy döneminde Amerikalı danışmanların sayısı 650’den 23.000’e çıktı. 1963’te JFK suikastinden sonra Güney Vietnam’a Amerikan yardımı sürdü.
Daha sonra 1964’de;Tonkin Körfezi kararlarında kongre, Vietnam’daki komünist saldırganlığa karşı başkana silahlı kuvvet kullanma yetkisi verdi. Fakat, Başkan Johnson, bölgeye Amerikan askeri göndermeye niyeti olmadığını söyleyerek şu sözleri sarf ediyordu:
“Asyalıların kendileri için yapmaları gereken bir işi yapmaları için kendi çocuklarımızı, evden 8-10 mil uzaktaki bir yere göndermeyeceğiz.”
Fakat, her şey ertesi kış değişti. 1964 Kasım ve Aralık aylarında; Güney Vietnamlı Ulusal Özgürlük Cephesi gerillaları, bombalı saldırılarda 7 Amerikalı danışmanın ölümüne, yüzlercesinin de yaralanmasına sebep oldular. Şubat 1965’e gelindiğinde Amerikan yönetimi Saygon hükümeti düşmek üzere olduğundan ve Birleşik Devletler acil bir şeyler yapması gerektiğinden, aksi taktirde Vietnam’ın yitirileceği ve dolayısıyla Amerika’nın uluslararası prestij ve etkisinin zarar göreceğinden emindi . Bu doğrultuda, Johnson ve danışmanları savaşı bir bakıma Amerikanlaştırmaya başladılar. Kuzey Vietnam’a savaş uçakları ve Güney Vietnam’a 3.200 denizci gönderildi. Haziran ayına gelindiğinde Vietnam’da 75.000 Amerikan askeri bulunuyordu. Amerikan askeri sayısındaki her artış Vietkong’un ve Kuzey Vietnam’ın dayanıklılığını daha da arttırıyordu. Karşılık olaraj Amerikan askeri sayısı daha da artmaktaydı. 1968’e gelindiğinde 500.000 Amerikan askeri bölgede savaşmaktaydı. Mareikan yönetimi ve Pentagon’a göre, güçlü Amerikan silahlı güçlerinin zayıf Kuzey Vietnam ve Vietkong güçleri karşısında yenilmesi düşünülemezdi bile.
1965’lerde kafalardaki düşünce şuydu; “Vietkonglular’ın gemilerimizi görmeleri bile teslim olmalarına yetecektir...”[2]
Amerika bu savaş için uygun ir strateji geliştirmemişti bile. Ufak güçlerin başarısızlığının başka güçler, başka güçler ve başka güçler tarafından devam ettirilmesi sonucu savaşın tahrip edici bir hal alması, 1965’te kimsenin düşünemeyeceği bir şeydi.
İki yıl içinde, 1965’in iyimserliği yerini derin ve acı verici bir hüsrana bırakmıştı. 1967’de Vietnam’da, Amerika’nın yarım milyona yakın askeri bulunmaktaydı. II. Dünya Savaşı’ndakinden daha fazla bomba atılmıştı ve savaşın her ayı için 2 milyar$’dan fazla bir miktar harcanıyordu. Amerikalı devlet adamları kendilerini ilerleme olduğuna inandırmışlardı ancak acı gerçek, savaşın hala devam etmekte olduğuydu.
Genel olarak bakıldığında, Amerika’nın asıl gücü ağırlıklı olarak hava gücüne dayanmaktaydı. Askeri doktrin, bombardımanın bir düşmanın savaşma kapasitesini yıkacağını, böylelikle uzlaşma yapmaya yanaşacağını öğretmekteydi. II. Dünya Savaşı ve Kore’deki kısıtlı başarılar; Vietnam’ın koşulları göz önüne alındığında, bu doktrinin uygulanması halinde başarının daha kolay olacağını düşündürmeye başladı.
1966’nın başlarında hava saldırıları Kuzey Vietnam’ın endüstriyel ve ulaşım sitemine yönlendirilmişti ve giderek artan şekilde daha da kuzeye kaymaya başladı. 1966 yazında saldırılar petrol depolama merkezlerine ve ulaşım şebekelerine yöneldi. Bir yıl sonra Başkan Johnson saldırıların çelik fabrikaları ve güç merkezleri gibi hedeflere yönelmesi emrini verdi.
Bombardıman, hala modern bir ekonomi mücadelesi vermekte olan bir ulusu 600 milyon$’lık bir zarara uğrattı. Hava saldırıları, Kuzey Vietnam’ın endüstriyel ve tarımsal üretimini büyük bir sekteye uğrattı.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki, ABD tarafından saldırıların kesinlikle sivillere yönelik olmadığı beyan ediliyordu. Ancak tahminler bombardımanın yapıldığı süre içerisinde haftada 1.000 kişinin öldüğü yönündedir.
Her şeye rağmen;Vietnam’da şu anlaşıldı ki, kullanılan hava gücü etkisiz olmuştu. Aslında ABD 1967’ye kadar, bütün büyük hedefleri yok etmeyi başarmıştı. Buna rağmen Amerikan yönetiminin işi biraz ağırdan alması; Hanoi’ye hava savunma sistemi kurmak, temel kaynaklarını korumak, ve alternatif ulaşım şekilleri geliştirebilmesi için zaman kazandırmıştı. Belki de bu ağırdan alma, uğradıkları tüm bu hasara rağmen Kuzey Vietnamlıları mücadele etmek için daha da azimlendirmiş olabilirdi.[3]
Aslında Kuzey Vietnam, bombardımanla başa çıkmakta büyük bir hüner ve azim gösterdi. Siviller şehirlerden tahliye edilmiş ve şehrin civarlarına dağıtılmıştı. Birçok endüstri ve depolama işleri ve bazı yerlerde yeraltında ve mağaralarda sürdürülmekteydi. Hükümet 30.000 mile yakın tünel kazılması talebinde bulunmuştu ve ağır bombardımana maruz kalan bölgelerde insanlar zamanlarının çoğunu yeraltında geçiriyorlardı. Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 90.000 Kuzey Vietnamlı, ulaşım ağını açık tutmak için full-time çalışmaktaydı. Bombalar sonucu hasar gören yollar çakıllarla kapatılmaktaydı. Beton ve çelik köprüler yerine bambudan yapma sallar kullanılıyordu. Daha sonra bu sallar bulunmamaları için batırılıyordu. Kamyon şoförleri tekerlekleri muz yapraklarıyla kaplanmış şekilde seyahat ediyorlardı. Ve bu seyahatler yalnızca geceleri ve far ışığı kullanılmadan gerçekleştiriliyordu.
Bunların yanı sıra; her türlü ekipman, araç ve materyaldeki kayıplar Sovyetler ve Çin tarafından karşılanıyordu. Yapılan bombardımanlar, yalnızca Sovyetlerin karşılayabileceği askeri ekipmanlara olan bir ihtiyaç yaratmıştı. Ve bu da Moskova için Kuzey Vietnam’ı Çin’in elinden alabilme şansını yaratmıştı.
Çin’in yaptığı yardım daha çok; büyük miktarda pirinç, küçük silahlar, araçlar ve cephaneden oluşmaktaydı. Sovyetlerin yapmış olduğu yardım ise 1965’ten sonra uçak, uçaksavar ve tankları da içerecek şekilde şaşırtıcı olarak artmıştı. 1965 ile 1968 arasında Sovyetler ve Çin tarafından yapılan yardımın 2 milyar $ civarında olduğu tahmin edilmekteydi.
1967’ye gelindiğinde, Birleşik Devletler yalnızca bazı marjinal kazançlar için çok ağır bedeller ödüyordu. 1965 ile 1968 arasında Amerika, tahmini masrafı 6 milyar$ olan 950 hava aracını kaybetmişti. Küçük ve geri kalmış bir ülkenin, Dünyanın en büyük ve prestijli ülkesi karşısında devam eden direnişi, Kuzey Vietnam’a çok etkili bir şekilde yararlandıkları bir propaganda avantajı vermişti. Savaş karşıtlığı, birçok eleştirmenin gözünde etkisiz ve ahlaksız görülen bombalama karşısında etkisini gün geçtikçe arttırmaktaydı.