Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
5 Nisan 2007       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
BÖBREKLERİN YAPI VE FONKSİYONLARI
Boşaltım sistemi, kanı böbrekler aracılığı ile süzen, oluşan idrarı mesane üreterler ve üretra aracılığıyla vücuttan uzaklaştıran sistemdir.
Ad:  bs1.JPG
Gösterim: 7165
Boyut:  40.4 KB

Ren, Renal, Renalis (Böbrekler)


Böbrekler abdomenin arka duvarında columna vertebralisin her iki yanında T12-L3 vertebralar arasında, sağ ve sol tarafta yer alan, fasulye biçiminde retroperitoneal bir organdır.
Böbreğin boyutları yaklaşık olarak, 11-12 cm boyunda, 6-7 cm eninde, 4 cm derinliğinde ve yaklaşık 120-200 gram ağırlığındadır. Böbrekler morumsu ve kırmızı renktedir. Sağ böbreğin üzerinde karaciğer bulunması nedeniyle sağ böbrek sol böbreğe göre biraz daha aşağıdadır. Böbrekler yağ dokusu ile desteklenerek normal yerlerinde tutunur. Bu yağ dokuları aynı zamanda böbreği soğuktan ve sıcaktan korur. Ayakta durunca ve solunum hareketleri ile birlikte bir miktar yer değiştirir. Yağ dokusu az olan ya da çok zayıf kişilerde böbrekler normal yerlerinden daha aşağıda bulunabilir, bu durum pitozis olarak tanımlanır.
Ad:  bs2.JPG
Gösterim: 8357
Boyut:  54.1 KB
Boşaltım sisteminin en önemli organlarından olan böbrekler, yapı ve fonksiyonları bakımından değişik özellikler gösterir.
Böbreklerin yüzeyi; ince fakat sağlam bir bağ dokudan yapılmış olan bir kapsülle sarılıdır. Buna “capsula fibrosa” denir. Kapsülün dışında böbreğin büyük bir kısmı, yağ dokusu ile sarılıdır. Bu da “capsula adiposa” olarak adlandırılır.

Böbrek kesiti incelendiğinde üç farklı yapıdan oluştuğu görülür.
Ad:  bs3.JPG
Gösterim: 10321
Boyut:  29.2 KB
  • Kortex renalis: Böbreğin en dış kısmıdır ve koyu renkli olup kapsül adı verilen bağ dokudan yapılmış koruyucu bir örtü ile sarılmıştır. Kortex renalisin iki bölümü vardır. Kortex dokusu medulla içine doğru piramitler arasından uzantılar yapar. Bunlara “renal kolonlar” adı verilir. Her böbreğin kortexinde süzme görevi yapan bir milyondan fazla nefron bulunur.
  • Medulla renalis: Böbreğin içte yer alan ışınsal ve açık bölümüdür. Medulla renalis, çizgi görünümlü piramitlerden oluşur. Bunlar “papilla renalis” adını alır. Papillalarda idrarın pelvise boşalmasını sağlayan kanallar bulunur. Bunlar calix renalis adı verilen oluşumlara açılır.
  • Sinüs renalis: Böbreğin orta kısmındaki boşluktur. Her bir renal papillanın ucu kaliks denilen fincanımsı yapıların içine girer. Kaliksler idrarın, renal papilladan ayrılıp vücut dışına atılmak üzere toplandığı yerlerdir. Kaliksler birleşerek ”renal pelvisi (sinüs renalis)” oluşturur.

Böbreğin Fizyolojisi


Metabolizma artıklarının vücut dışına atılmasına boşaltım denir. Vücuda alınan ve kullanılan her şey artık maddelerin oluşumuna neden olur. Hayatın devamı için metabolizma artıklarının vücuttan uzaklaştırılması zorunludur.
İnsan vücudunun % 60-70 kadan sudur ve bu miktann korunması gerekir. Normalde vücudun kaybettiği ve kazandığı su miktarı birbirine eşittir. Boşaltımda direkt görev alan organ böbreklerdir. Üreterler, mesane ve üretra bu sisteme yardımcı organlardır.
Süzülme ve idrar oluşumu böbreklerde gerçekleşir. Boşaltımla vücuttan uzaklaştırılan zararlı maddelerin başında üre gelir.
Böbreklerin görevleri
Böbrekler;
  • Sıvı atılımını gerçekleştirerek vücuttaki plazma ozmolaritesinin normal sınırlar (300 m Osm/1) içinde kalmasını,
  • Plazma H+ iyon konsantrasyonunun normal sınırda kalmasını,
  • Vücutta fonksiyonel olarak bulunan sıvı, elektrolit dengesinin korunmasını,
  • Metabolik artık ürünlerin (üre, ürik asit, kreatinin) atılımını,
  • İlaçlar, toksinler ve metobolitlerinin vücuttan atılmasını,
  • Ekstrasellüler, sıvı hacmini ve kan basıncının hormonal olarak düzenlenmesini,
  • P eptit hormonl arının yıkımını,
  • D vitaminin aktif hâle gelmesini,
  • Adrenal medulladan prostaglandin hormonunun salgılanmasını sağlar.

Nefronun Yapı ve Fonksiyonları


Böbreğin işlevsel olan en küçük birimine nefron denir. İnsanın her iki böbreğinde toplam 2-2. 5 milyona ulaşan nefron vardır.
Bir nefronda; bowman kapsülü, glomerulusa kan getiren afferent (getirici) damar, glomerulden kanı uzaklaştıran efferent (götürücü) damar, glomerulus ve tubuluslar bulunmaktadır.
Ad:  bs4.JPG
Gösterim: 9087
Boyut:  87.6 KB
Tubuller de proksimal tüp, henle kulbu, distal tüp ve kollektörden (toplayıcı kanal) oluşmaktadır. Her nefronun proksimal ucuna bowman kapsülü denir. Bowman kapsülü, yassı epitelle döşenmiş, içi boş bir yarı küre şeklindedir. Bu yumağa glomerulus denir. Kanın süzülme işi burada gerçekleşir. Bowman kapsülü ile glomerulusların ikisi birden birleşerek malpighi (renal korpüskül) adını alır.
Glomerulus, Bowman kapsülü, proksimal tubulus ve distai tubulus böbreğin korteksinde; henle kulbu ve toplayıcı kanallar ise böbreğin medullasında yer almaktadır.

Glomerulus (Glomerul)

Ad:  bs5.JPG
Gösterim: 5430
Boyut:  32.9 KB

Kalbin pompaladığı kanın dörtte biri böbreklere gider ve süzülür. Böbreklere kan götüren a. renalis, aorta abdominalisten (karın aortu) ayrılır. Kanı götüren v. renalis ise v. cava inferiora bağlanır. A. renalis böbreğe girdikten sonra 7 ile 8 parçaya ayrılır. Bunlara interlobar arterler denir. Bunlardan ayrılan kısa kan damarları glomerülleri oluşturur.
Afferent arteriol, malphigi korpüskülüne girince birçok dala ayrılır. Ayrılan parçalar daha sonra tekrar birleşerek efferent arteriyolü oluşturur. Afferent arteriyolle efferent arteriyol arasında uzanan bu çok parçalı kılcal damar yumağına glomerulus adı verilir.
Glomerüllerin kendilerine özgü özellikleri vardır.

Bu özellikleri sayesinde diğer kılcal damarlardan ayrılır.
  • Glomerül kılcalları iki arteriyol arasında bulunur. Sistemik kılcal damarlarda arteriyol ve venül arasında bulunur.
  • Glomerül kılcallarının her tarafında kan basıncı aynı düzeyde bulunur. Sistemik kılcal damarların kan basıncı, arteriol tarafında fazla, venül tarafında ise azdır.
  • Glomerül kılcallarındaki kan basıncı, diğerlerine göre iki kat fazladır.
  • Glomerül kılcallarının çeperleri iki katmandan oluşur. Bu yapı, damarların hem yüksek basınca dayanıklı olmasını sağlar hem de protein ve kan hücrelerinin dışarı çıkmasını engeller.
  • Glomerül kılcallarında su ve erimiş maddeler, sadece dışarıya verilir.
  • Kılcal damarlarda arteriyol tarafından dışarı verilip venül tarafından tekrar içeriye alınır.
  • Glomerül kılcalları, taşıdıkları bol miktarda gözenek sayesinde diğer kılcallardan 100 kat daha geçirgendir.
  • Glomerülün fonksiyonu filtrasyondur.
Ad:  bs6.JPG
Gösterim: 5894
Boyut:  52.1 KB

Bowman kapsülü


Kadeh şeklinde bir yapıdır ve böbreğin başlangıç kısmı olup böbrek kortexinde bulunur. İki epitelyal hücre tabakası ile aralarındaki boşluktan oluşmuştur. Bu boşluğa bowman kapsül aralığı denir ve böbrek tubulusları buraya açılır. Kalpten basınçla gelen kanın plazmasındaki su, çeşitli tuzlar, glukoz, üre, ürik asit, kreatin vb. maddeler bowman kapsülü duvarından tubulusa geçer. Bowman kapsülünden dakikada kalpten gelen kanın % 20-25’i geçer, böylece 1-2 litre kan filtre edilir. Plazmayı süzmek için gerekli olan kan basıncı, renin enzimiyle böbrek içinde düzenlenir. Bu enzim renal kan damarlarının düz kaslarında sıkışmaya yol açar.
Böylece kan basıncı yükselir ve kan bowman kapsülüne süzülür.
  • Proksimal tubulus. Malphighi cisimciğinin ilk kısmına, nefronun ikinci kısmına proksimal tubulus denir. Pars konvoluta (kıvrıntılı) ve pars rekta (düz) olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Tubuler geri emilim ve sekresyon olaylarının büyük kısmı burada gerçekleştiğinden fonksiyonel açıdan önemlidir.
  • Henle kulpu Proksimal tubulusun pars rektası ile distal tubulusun pars rektası arasında yer alır. Nefronun yerine göre henle kulbunun da durumu değişir.
  • Distal tubulus ve kollektör kanallar Proksimal tubulus, böbreğin korteks kısmından medullanın derinliğine henle kulpu ile uzandıktan sonra, geriye distal tubulus ile döner. Distal tüplerin her biri toplayıcı kanallara açılır. Toplayıcı kanallar, korteksin dışından başlayıp medullaya doğru gittikçe aralarında birleşerek daha büyük kanallar olan kollektör kanallara açılır.

İdrar Oluşumu


Ad:  bs7.JPG
Gösterim: 8495
Boyut:  47.5 KB
Böbrekler, idrar miktarını azaltarak ya da çoğaltarak vücudun su miktarını dengede tutar. Glomerüler süzüntü, kimyasal olarak kan plazmasına benzer. Bu süzüntünün hepsi vücuttan atılmaz. Ama bu süzüntünün büyük bir kısmı, tekrar emilerek dolaşıma geri döner. Sadece zararlı maddeler idrar yoluyla vücuttan atılır.
Bir gün boyunca süzülen plazma miktarı, 180 litreyi bulur. Kan plazması ortalama olarak günde 60 defa böbreklerden süzülmektedir. Bu miktarın % 99’u geri emilerek dolaşıma katılır. Böylece bir günde yaklaşık olarak 1,5 litre idrar dışarı atılmış olur.
Böbreklerde idrar oluşumu üç aşamada gerçekleşir. Bunlar; filtrasyon (süzülme), reabsorpsiyon (geri emilim), sekresyon (salınım)dır.

Filtrasyon
Kanın süzülme sürecinde ilk adım olan filtrasyon, renal korpüsküllerde gerçekleşen fiziksel bir süreçtir. Arteriya renalis ile böbreğe gelen kan, getirici arteriyollerle nefronlara götürülür. Getirici arteriyol aracılığıyla glomerulusa gelen kan, götürücü arteriyolün daha dar olması nedeniyle glomerulleri hızla terk edemez. Bu nedenle glomerulllerde kan yığılması olur ve basınç yükselir. Bu yüksek basınç yüzünden kan plazması glomerülllerden bowman kapsülüne süzülür. Buradan da tubuluslara geçer. Bu geçiş sırasında filtrasyon oluşur.
Kanın süzülmesini sağlayan diğer mekanizma ise glomerüllere gelen kanın, getirici arteriyol tarafından gelen kandaki hidrostatik basıncın yüksek olmasıdır. Hidrostatik basınç, kanın glomerül dışına, bowman kapsülü içine süzülmesine neden olur. Büyük moleküllü maddeler (protein, şekilli elementler) ise bowman kapsülünden geçemez, süzülemeyen kan ise götürücü arteriyoller boyunca ilerler.
Dakikadaki süzülme miktan ortalama 125 ml’dir. Fakat glomerül filtrasyon hızı, getirici ve götürücü arteriyollerin çapındaki değişiklikler ya da kan basıncındaki değişiklikler ile değişebilir. Örneğin stres durumlarında glomerül filtrasyon hızı düşebilir.

Geri Emilim (Reabsorbsiyon)

İdrar oluşumunun ikinci aşamasıdır. Böbrek tubuluslarının tüm bölümlerinde hem aktif hem de pasif transport mekanizmaları işler. Tubuluslar, glomerüllerden gelen ve tubuluslar boyunca ilerleyen maddeleri, organizmanın o anki ihtiyaç durumuna göre geri emerler. Filtrasyon ile tubuluslara geçen süzüntü şeklindeki zararlı maddelerin dışında kalan su ve erimiş maddeler, tekrar emilerek kana, yani dolaşıma katılır. Bu olaya reabsorbsiyon denir.
Ad:  bs8.JPG
Gösterim: 5864
Boyut:  39.0 KB
Su ve suda erimiş maddeler, en çok proksimal tubullerden emilir. Bunun dışında dıstal tubul ve toplayıcı kanallardan da geri emilim olur. Reabsorbsiyon, basit ve aktif transport ile önce tubulus epitel hücrelerine, buradan da kana doğrudur. Bazı hormonlar, tubuluslarda geri emilecek maddeler üzerinde etkilidir. Bunlardan aldesteron, distal tubulus bölgesine etki ederek Na+ iyonunun geri emilimini artırırken, K+ iyonunun idrar ile atılımını hızlandırır. Antidiüretik hormon (ADH), toplayıcı kanalların suya geçirgenliğini kontrol eder. Aynı zamanda ADH, aldesteron ve atriyal natriüretik hormon (ANH), idrar hacminin düzenlenmesinde önemli rol oynarlar.
Ad:  bs9.JPG
Gösterim: 5412
Boyut:  51.5 KB
Tubuluslardan aktif taşınma ile geri emilen maddeler için bir eşik değer söz konusudur. Bu duruma en iyi örnek glukoz taşınmasıdır. Kan glukoz konsantrasyonu normal olduğu zaman glomeruslardan filtre olan glukozun hepsi prosimal tubulus bölgesinde aktif taşınma ile geri emilir ve idrara hiç glukoz çıkmaz. Kan glukoz konsantrasyonu normalden yüksek olduğu zaman aktif taşımada görev alan taşıyıcı moleküllerin doygunluğa erişmesi sonucu glukozun fazlası geri emilemez ve glukoz idrara çıkar. Geri emilemeyip tubulus sıvısı içinde kalan glukoz fazlası, ozmotik güç yaratarak suyu da beraberinde sürükler. Diabetli hastalarda poliüri görülmesinin nedeni de budur.

Salgılama (Sekresyon)
Ad:  bs10.JPG
Gösterim: 5652
Boyut:  35.6 KB
İdrar oluşumunun son aşamasıdır. Vücut için zararlı olmayan ya da zararlı olan atık ve yabancı maddelerin, kandan alınıp tubulus sıvısına verilmesi olayıdır. Proksimal ve distal tubulus hücreleri hidrojen iyonu salgılar. İdrarın asitleştirilmesi, toplayıcı kanallarda olur. Tubuluslarda, özellikle distal tubulusta hidrojen ve potasyum iyonları sekresyonla idrara geçer, bu iyonların idrara geçmesiyle soydum iyonu kana geri emilir.
Sekresyon sırasında, tubuluslardan bizzat bazı maddeler alınır ve idrara verilir. Kandan alınıp idrara verilen maddeler, su, kreatinin, asit, potasyum, magnezyum, sülfat, klorür gibi yabancı maddelerdir.

İdrarın özellikleri


Erişkin bir insan, günde yaklaşık 1000 -1800 cc. idrar çıkarır. İdrarın rengi sabahın ilk saatlerinde koyu sarı olmakla birlikte, ilerleyen saatlerde açık sarıya döner. Su, tuz, üre, ürik asit ve kreatinin gibi protein atıklarından oluşmuştur. Sarı renk hemoglobinin parçalanması sonucu açığa çıkan urochrome (ürokrom) pigmentlerinden ileri gelir. Ayrıca alınan diyet ve ilaçlara bağlı olarak da idrarın rengi değişir. İdrarın rengi genelde berraktır fakat sağlıklı ve hastalıklı olma durumuna, yine aldığı ilaçlara göre rengi bulanıklaşır. Uzun süre bekletilen idrarda bakteriler tarafından ürenin amonyağa dönüşmesi sonucu keskin bir amonyak kokusu görülür. İdrarın % 95-96’sı su, kalanı çözünmüş maddelerdir. Normal idrarda glukoz ve plazma proteinleri bulunmaz.

Klirens (Arınma)


Ad:  bs11.JPG
Gösterim: 5598
Boyut:  50.2 KB
Kan plazması böbreklerden geçerken bazı zararlı maddeler buralarda tutularak idrarla dışan atılır. Böylece böbreğin temizleme ya da plazmayı birçok maddeden arındırma işlemine klirens denir. Klirens kavramı, aslında plazma klirensi olarak kullanılır fakat kısaca klirens olarak ifade edilir.
Ad:  bs12.JPG
Gösterim: 4599
Boyut:  19.4 KB
Plazma klirensi, ilgili maddenin bir dakikada idrarla çıkan miktarını taşıyan plazma hacmidir. Plazma klirensi, böbreklerin, plazmayı temizleme kabiliyetini belirten ölçüdür. Plazmada bulunan bazı maddeler, böbreklerden tam olarak temizlenirken bazı maddeler tam olarak temizlenmez. Örneğin ürenin tamamı idrarla dışarı atılmaz. Yüksek diffüzyon gücüne sahip olan ürenin bir kısmı tubuluslardan geri emilerek kana verilir. Geri kalan üre, 1 dakikada oluşturulan 1 ml idrarla dışarı atılır.

Böbreklerin Asit-Baz Dengesine Etkisi


Böbrekler, idrarı asitleştirerek veya alkalileştirerek asit-baz dengesini korur. Diğer sistemlere göre daha etkin ve düzeltici bir fonksiyona sahiptir. Böbre kler fazla olan maddeyi atarak veya az olanı tutarak patolojik durumu düzeltir.
Ad:  bs13.JPG
Gösterim: 4883
Boyut:  43.7 KB

Homeostasis mekanizmasının bir parçası olan böbrekler, asit - baz dengesini sabit tutmaya çalışır. Asidoz durumunda böbreklerden H+ atılması hızlanır ve bikarbonat geri emilimi artırılır. Alkaloz durumunda ise H + atılımı azalır bikarbonatın atılması hızlanır. Vücut sıvılarının pH’ı dar sınırlar içinde, değişmeden tutulmaya çalışılır. Buna karşın idrar pH’ı 4,5-8,0 arasında değişebilir. Hidrojenin idrarla atılması nedeniyle idrar pH’ı genelde asidiktir.
Vücut sıvıları, taşıdıkları iyonlar sebebiyle elektriksel yüke sahiptir. Bunu sağlayan anyon ve katyonların, görevlerini yapabilmeleri için bir denge içinde bulunmaları gerekir. Taşıdıkları anyon ve katyon miktarlarının her zaman birbirine eşit olması gerekir. Belli miktarda katyon atıldı ise aynı miktarda da anyon atılması gerekir. Örneğin vücut için önemli olan sodyum yerine, başka katyonların vücuttan atılması sağlanır ve bu sayede sodyum vücutta tutulmaya çalışılır. Böylece vücuttan atılan katyonlara karşılık, hidrojen ve amonyum anyonları atılarak denge sağlanır. Bu sayede sodyum vücutta tutulmuş olur.
Ad:  bs17.JPG
Gösterim: 5056
Boyut:  39.3 KB
Ad:  bs18.JPG
Gösterim: 4679
Boyut:  26.5 KB
Ad:  bs19.JPG
Gösterim: 4582
Boyut:  24.1 KBAd:  bs20.JPG
Gösterim: 4596
Boyut:  24.7 KB
Ad:  bs21.JPG
Gösterim: 5169
Boyut:  43.3 KBAd:  bs22.JPG
Gösterim: 4877
Boyut:  41.5 KB

Jukstoglomerular Aparatus ve Renin Angiotensin Sistemi


Süzülmenin düzenlenmesi, böbrek tarafından çıkarılan ve emilen maddelerin miktarı, glomerulus filtresinin düzenlenmesine bağlıdır. Eğer bu filtrenin geçirgenliği fazlalaşırsa bazı maddeler geri emilmeden hızla borunun içinden akar. Bir organda kan basıncının artması, kan akımını da artırır. Fakat böbreklerde kan basıncı artsa bile böbreklerden geçen kan akımı değişmez. Aynı şekilde kan basıncının azalması da belli bir süre kan akımını değiştirmez. Bu sınırlar 80-120 mm Hg’dir. Bunun altındaki veya üstündeki değerlerde böbrekten geçen kan akımının ayarlanması bozulacaktır. Böbrekler bu basınç değişmelerine karşın kendini ayarlamaya çalışır. Bu duruma otoregülasyon denir.
Ad:  bs14.JPG
Gösterim: 5383
Boyut:  42.7 KB
Eğer süzülme oram düşükse normal olarak salgılanan maddelerin çoğu geri emilir. Süzülme basıncı ve süzülen miktar, glomeruluslara gelen arteriyolllerin düz kaslarda kasılması ya da gevşemesiyle belirli limitler içinde değişir. Kan basıncı düşünce, afferent arteriyol genişler, efferent arteriyol daralır. Böylece kan akımı, dolayısı ile filtrasyon hızı sabit tutulmaya çalışılır.
Henle kulbuna gelen filtrat miktarının azalması, tubuluslar içi basıncını düşürür. Bu düşme sonucu tubuluslar, kollabe olarak kapanır. Filtrat miktarı artınca basınç artarak normal duruma dönülür.
Ad:  bs15.JPG
Gösterim: 7009
Boyut:  57.4 KB
Distal tubulun kıvrımlı olan kısmına, afferent arteriyole yakın olan bölümüne “macula densa” adı verilir. Bu bölgedeki afferent arteriyol hücreleri değişime uğrayarak jukstoglomerüler hücreleri meydana getirir. Makula dansa hücreleri, reseptör görevi görürler. Makula dansadaki klor veya sodyum yoğunluğu az ise jukstoglomerüler hücrelerinden renin salgılanmasına neden olur. Renin enzimi afferent arteriolün hücrelerinden salgılanan ve kan basıncının düzenlenmesinde önemli rolü olan enzimdir. Renal perfüzyon azaldığında jukstaglomerüler hücrelerdan kana, renin salgılanır. Renin kanda bulunan ve bir polipeptid olan angiotensinojene etki ederek anjiotensin I oluşturur.
anjiotensin I; akciğerlerde, pulmoner endotelde bulunan bir konverting enzim aracılığı ile angiotensin Il’ye dönüşür. anjiotensin Il’nin sürrenal korteksten aldesteron salgısının artmasını sağlayıcı etkisi de vardır.
Ad:  bs16.JPG
Gösterim: 4983
Boyut:  57.4 KB
Anjiotensin II; heptapeptit olan anjiotensin III’e dönüşür. Anjiotensin III, aldesteron sekresyonunu, anjiotensin Il’ye göre daha fazla artırıcı etkiye sahiptir; bu mekanizma ile hem vazokonstrüktör etki, hem de aldesteron salınımı sonucu Na+ ve su reabsorbsiyonun artması, volümün çoğalması, kan basıncında yükselmeye neden olur.

Üreterler (Idrar Boruları)


Böbreğin süzdüğü idrarı mesaneye taşıyan boru sistemidir. Her böbrekten bir tane üreter çıkar. Sol üreter, sağ üretere göre daha uzundur. Üreterler yaklaşık 25-35 cm uzunluğunda, kas ve zardan yapılı, 0.2-0.8 cm genişliğindedir. Üreterlerin uç yerinde normal (anatomik) darlıkları vardır. Bunlardan birincisi, üreterin başlangıcında, ikincisi linea terminalisi çaprazlayarak küçük pelvise geçtiği yerde, üçüncüsü de üreterin mesane duvarından geçtiği yerdedir ki bu bölüm üreterin en dar yeridir. Bundan dolayı böbrek taşları, üreterlerde en sık bu bölgede tıkanmaya yol açmaktadır.
Ad:  bs23.JPG
Gösterim: 5921
Boyut:  34.5 KB

Üreterler, yapı ve görevleri bakımından değişik özellikler gösterir.
Yapısı
Üreterler üç tabakadan oluşur. Dıştan içe doğru tabakaları şunlardır:
  • Tunica adventita: Üreterlerin en dışında bulunan fibröz bağdokusundan oluşan tabakadır.
  • Tunica muscularis: Orta tabakada içte uzunlamasına ve dışta sirküler düz kas liflerinden oluşur. Düz kas liflerinin peristaltik hareketleri sayesinde idrar, mesaneye doğru götürülür.
  • Tunica mucosa: Üreterlerin en içte, boşluğa bakan yüzlerinde bulunan tabakadır. Çok katlı değişken epitelyum hücrelerden oluşur.
Görevleri
İdrar borularının görevi, oluşan idran her iki böbrek pelvisinden alarak mesaneye götürmektir. Böbreklerde üretilen idrar, pelvis renaliste birikmeye başlayınca basınç da artmaya başlar. Bunun sonucu olarak renal pelvisten üreterlere ve mesaneye doğru peristaltik dalgalar uyarılmış olur. Böbrek pelvisinde biriken idrarın üreterler aracılığı ile mesaneye taşınması, sinirsel uyarımlar sonucu üreter duvarındaki düz kaslarda oluşan peristaltik dalgalar sayesinde belirli aralıklarla gerçekleşir. Bu sayede üreterler, böbreklerde biriken idrarı mesaneye taşımış olur.
Böbreklerde oluşan kum-taş gibi oluşumlar üreterleri tıkayarak idrarın mesaneye geçmesine izin vermez. Tıkalı üreterler böbreklerin idrar süzmesini yavaşlatarak koruma mekanizmasını devreye sokar. Üreterlerin mesane boşluğuna açıldığı yerdeki darlığı sayesinde, dolu mesanedeki idrarın geriye kaçması önlenmiş olur.

Vesica Urinaria, Mesane (İdrar Kesesi)


Ad:  bs24.JPG
Gösterim: 6266
Boyut:  41.3 KB
Mesane, böbreklerde oluşan idrarın, üreterler aracılığıyla boşaltıldığı ve depolandığı organdır. Mesane, rektumun önünde, simfizis pubis kemiğinin arkasında yer alan, kollabe olabilen bir kesedir.
Erkeklerde; pelvis diyafragması ile prostatın üstünde, rektumun ve sperma keseciklerinin ön ve yukarısındadır.
Kadında; mesanenin arka alt yüzü uterusun servix kısmına, aşağıda ise uterus ve vaginanın ön yüzüne komşudur. Üstte böbreklerden uzanan iki ayrı üreter ile birleşir. Tabanda ise üretraya açılır. Mesanenin şekli ve yeri, boş ve dolu olmasına göre değişebilmektedir.

Mesane yapı ve görevleri bakımından değişik özellikler gösterir.
Yapısı
Dış görünüşte genel olarak corpus vesicae (gövde), apex vesicae (tepe), fundus vesicae (dip) ve cervix vesicae (boyun) bölümlerinden meydana gelir.
Mesane duvarı, peritonla komşu olan yüzleri dışında, üç tabakadan meydana gelir.
  • Dış tabaka: Mesaneyi örten peritondur. Gevşek bağ dokudan yapılmıştır. Ekstraperitoneal olan mesanenin, kadınlarda uterusla komşu olduğu kısım, erkeklerde üst yüz ve arka yüzün bir kısmı periton ile kaplıdır. 
  • Tunica musculans (orta tabaka): Dış, orta ve iç olmak üzere, üç katmanlı düz kas tabakasından meydana gelir. Dış kat tabakası longitudinal (uzunluğuna kas lifleri), orta kat tabakası sirküler (yuvarlakça lifler), iç kat yine longitudinal liflerden yapılmıştır. Orta tabakadaki lifler, mesanenin tepesinden tabanına kadar aralıksız devam eder. Üretra deliğine yaklaştıkça kalınlaşır ve burada halka biçiminde kas meydana getirirler, bu kas grubuna da sphincter vesicae adı verilir.
  • Tunica mucosa (iç tabaka): Kalınca, değişken, epitel tabakadır. Kas tabakasına gevşek ve esnek olarak bağlanan mukoza, kıvrımlı pilikalara sahiptir. Bu kıvrımlar üreterler için valv (kapak) görevi görerek idrarın geriye, üreterlere kaçmasını önler. Mesane, idrarla dolduğu zaman 5-12 cm kadar genişleyebilir. Mesanenin üst arka yüzünde 4 cm aralıklarla delikler bulunur. Bu delikler üreterlerin mesaneye girdiği ve idrarın boşaltıldığı deliklerdir.
Ad:  bs25.JPG
Gösterim: 4719
Boyut:  47.0 KB
Görevleri
Mesanenin temel görevi, idrarın vücuttan atılmadan önce depo edilmesini ve üretranın yardımıyla vücuttan atılmasını sağlamaktır. İdrarın oluşmasına bağlı olarak yavaş yavaş dolmaya başlayan mesanede, idrar belirli bir seviyeye ulaştığında idrar yapma isteği belirir. 
Normal erişkin bir birey, günde yaklaşık 1500 ml idrar çıkarır ki bu durum alınan gıda ve sıvıya göre değişir. Ortalama 300-450 ml idrar kapasitesi vardır. Mesane içine 200-250 ml idrar dolduğunda, detrüsor kasındaki sinir uçları uyarılır. Uyarımlar spinal korda iletilir, böylece mesane kası idrar yapma refleksi ile kasılır. Miksiyon (işeme) mekanizması, mesanenin eksternal (dış) sfinkter kasının gevşemesiyle, istemli olarak başlar. Bu durum, idrarın mesane dışına üretra yoluyla atılmasına neden olur.
Miksiyon mekanizması, üç yaşından sonra kontrollü olarak devreye girer çünkü eksternal sfinkter kasları istemli olarak kontrol edilebilir. Koşullar uygun olmadığında kişi, istemli olarak eksternal sfinkteri kasarak idrar yapmaya engel olur.
İdrar yapma isteğinin olmasında, yalnızca mesanenin dolması etkili değildir. Akan su ve ıslık sesi gibi uyarılar, mesane hastalıkları, psikolojik etkenler de miksiyon mekanizmasını harekete geçirebilmektedir.

Ürethra (İdrar Kanalı/Üretra)


İdrarı mesaneden vücut dışına ulaştıran iki ucu açık tüp biçimindeki kanaldır. Üretranın mesane içine açılan deliğine, ostium üretra internum, dışarıya açılan yarık şeklinde olan deliğine ise ostium üretra externum denir. Kadın ve erkekte farlılıklar göstermektedir. Üretra erkekte 18-20 cm kadında ise 4 cm uzunluğundadır.

Ürethra Masculina (Erkek Üretrası)
Mesanenin alt bölümünde, ostium üretra internum denilen delikle başlar. Prostat bezinin içinden geçtikten sonra penisin arka tarafından aşağıya doğru inmeye başlar ve penisin ucundaki en dar yeri olan yarık şeklindeki ostium ürethra externum denilen delikle dışarı açılır. Erkek üretrası üç kısımda incelenmektedir.
  • Pars prostatica: Üretranın en geniş ve esnek kısmıdır. 3-3.5 cm uzunluğundadır. Erkek üretrası, prostat bezi içinde, meniyi üretraya boşaltan iki ejakülatör kanal ile birleşerek meninin geçişinde bir yol olarak görev yapar.
  • Pars membranacea: Üretranın en kısa ve en az genişleyebilen kısmı olup 1,5-2 cm kadardır. Çizgili kas liflerinden oluşan m. sphincter üretra (sifinkter kası) bulunur. Bu sifinkter kas, istemli çalıştığından idrar yapımını kontrol altında tutmayı sağlar. Yine istemli çalıştığından, sonda uygulaması sırasında kasılarak zorluk çıkarabilir. 
  • Pars spongiosa: Bu bölüm üretranrn penis içinde yer alan en uzun parçasıdır. 15-16 cm uzunluğundadır. Penil üretra olarak da adlandırılır. Üretra, penis başında hafif bir genişleme yapar. Buraya fossa navicularis adı verilir.
Ürethra Feminina (Kadın Üretrası)
Mesanenin alt bölümünden başlayarak öne ve aşağıya doğru ilerler. Üretranın mesanedeki başlangıç açıklığına, ostium üretra internum adı verilir. Kadın üretrasının dışa açılan kısmına meatüs denir. Meatüs, klitoris ve vaginal açıklığın arasında bulunur. Kadın üretrası 3-5 cm kadardır ve bu durum yani üretranın kısa olması, idrar yolu enfeksiyonlarının kadınlarda sık görülme nedenleri arasında yer almaktadır. Kadın üretrası erkek üretrasında olduğu gibi, pelvis alt duvarını geçtiği yerde, msphincter üretra externus (çizgili kas hücrelerinden yapılı) sfinkteri bulunmaktadır. Bu kas istemli çalıştığından idrar yapımını kontrol altında tutmayı sağlar ve bir süre idrarı tutabilir. Kadın üretrasının erkek üretrasından farkı, daha kısa olması ve sadece idrar götürücü kanal olarak kullanılmasıdır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 09:44
SİLENTİUM EST AURUM