Abbasiler
750-1258 arasında İslam dünyasının büyük’ bölümüne egemen olmuş hanedan.
Aynı soydan gelen ve Kureyş kabilesine bağlı iki aile olan Emeviler ile (Beni Ümeyye) Haşimiler arasında eskiden beri süren bir rekabet vardı. Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın üçüncü kuşaktan torunu olan Haşimilerden Muhammed bin Ali, 720’lerde başlattığı propaganda yoluyla Irak, İran ve Horasan’da çok sayıda yandaş toplamıştı. Onun ölümünden sonra oğlu İbrahim, Emevilere karşı Türk asıllı Ebu Müslim Horasanî ile anlaşarak 746’da Horasan ayaklanmasını başlattı. İbrahim’in öldürülmesiyle ayaklanmalar tüm İran’a yayıldı. İbrahim’in kardeşi Ebu’l-Abbas 749’da Kûfe’de halifeliğini ilan etti. 750’de Ebu Müslim’in ve Ebu’l-Abbas’ın orduları son Emevi halifesi II. Mervan’ı yenerek bu hanedanın egemenliğine son verdi ve Ebu’l- Abbas ilk Abbasi halifesi (750-54) oldu. Emevi hanedanının üyelerini ve ülkenin öteki ileri gelenlerini öldürttüğü için es- Seffah (kandökücü) sanını aldı. Hanedanın katliamdan kurtulabilen tek üyesi olan Abdurrahman, Ispanya’ya (Endülüs’e) kaçarak orada Endülüs Emevi Devleti’ni kurdu.
Horasan’dan Atlas Okyanusu kıyılarına kadar uzanan geniş topraklan devralan yeni yönetimin başlıca sorunu Hicaz, Yemen, Umman, Irak, Cezire, Suriye, Mısır, Mağrip, Maşrık (Mâverâünnehir ve Horasan), Deylem, Azerbaycan, İran, Kirman’la Sind ülkelerini ve bu ülkelerdeki 83 büyük eyalette yaşayan değişik etnik ve dinsel topluluklan bir arada tutabilmekti. Ebu’l Abbas ve ikinci halife Mansur (754-75), iktidara gelmelerine yardımcı olan Türk ve İran kökenlileri yönetimde ve ordu komutanlıklarında görevlendirdiler. Ama Mansur, gücünden çekindiği Ebu Müslim’i öldürttü. Bağdat’ı başkent yaparak merkezi doğuya kaydırdı. Arap etkinliğini her alanda azaltırken, ayrılıkçı mezhep ve bölge ayaklanmalarını bastırarak mutlak egemenliği sağladı. Mehdi (775-85) ve Hadi (785- 86) de bu siyaseti sürdürdüler.
Harun Reşid (786-809) döneminde Abbasiler özellikle sanat ve kültür etkinlikleri açısından parlak bir dönem yaşadı. Toharistanlı Bermekiler de bu dönemin yönetiminde etkin oldular. Ama Fas’ta İdris bin Abdullah’ın İdrisi hanedanını, Kayrevan’da İbrahim bin Agleb’in Aglebi hanedanını kurmaları gibi ilk önemli kopmalar da gene bu parlak döneme rastlar. Horasan’daki ayaklanmalar, her yanı saran Harici eylemleri ve Hz. Ali torunlarının önderlik ettiği karışıklıklar düzeni sarstı. Emin (809-13), Memun (813-33) ve Mutasım da (833-42) babaları Harun Reşid’in yolunu seçtiler. İç ayaklanmalar bastırılırken Bizans’a yönelik akınlara ve seferlere hız verildi. Vâsık’ın (842-47) ölümüyle kısa süren yükselme dönemi sona erdi.
Abbasiler 10. yüzyıl ortalarına değin iç ve dış sorunlar nedeniyle sürekli zayıfladılar. Uzak eyaletlerdeki emirlerin birçoğu, Sa- maniler, Karahanlılar, Büveyhiler ve Fatımiler bu yıllarda bağımsızlıklarını kazandılar. Bağdat’taki siyasal iktidar ise Şii Büveyhilerin güdümünde kaldı. Irak, Fars ve Ahvaz denetim altında tutulabilen başlıca bölgelerdi. Sık sık başgösteren saray ayaklanmaları ve komplolarıyla halifeler devrildi ya da öldürüldü. Mütevekkil (847-61), Muntasır (861-62), Mustain (862-66), Mutez (866-69), Muhtedi (869-70), Mutemid (870- 92), Mutezid (892-902) Muktefi (902-08), Muktedir (908-32), Kahir (932-34), Razi (934-40), Mutteki (940-44) ve Mustekfi (944-46) bu sarsıntılı dönemin, yetkileri kısılmış, silik ve zayıf kişilikli halifeleridir.
Üçüncü dönem 11. yüzyıl ortalarına değin sürdü. Siyasal yetkiden yoksun dört halife Muti (946-74), Tâi (974-91), Kadir (991- 1031) ve Kaim (1031-75) önce Büveyhilerin gölgesinde, 1055’ten sonra da Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in koruyuculuğu altında yerlerinde kalabildiler. Dinsel açıdan halifeliğe bağlı kalmak koşuluyla bağımsızlık elde eden devletlerin sayısı 16’ya çıktı. Halife Kaim’in, Selçuklu sultanları Tuğrul Bey ve Alp Arslan’la kurduğu siyasal ve askeri işbirliği, Büveyhi egemenliğinin sona ermesini sağladı. Buna karşılık sultanların gerçek nüfuzları altında güvenli ve saygın bir yönetim ortaklığı başladı. Halifeliğin bir atama makamı olarak yüceliği, meşruiyet sağlayıcı, birleştirici ve uzlaştırıcı manevi kişiliği, Sünni İslam dünyasına kabul ettirildi.
Muktedî (1075-94), Mustezhir (1094- 1118) ve Musterşid’den (1118-35) sonra durum Büyük Selçukluların zayıflaması ve parçalanması nedeniyle bir kez daha bozuldu. Reşid (1135-36), Muktefi (1136-60), Mustencid (1160-70), Mustazi (1170-80) ve Nâsır (1180-1225) hiç değilse Bağdat’ta ve Irak bölgesinde siyasal iktidarı ellerinde tutmaya çalıştılar. Bu yüzden yoğun iç ve dış sorunlarla uğraştılar. Ancak son üç halife Zâhir (1225-26), Mustansır (1226-42) ve Mustasım’m (1242-58) egemenlikleri, Moğolların önce İran’a, ardından da Irak’a yönelen saldırıları karşısında tehlikeye girdi. Cengiz Han’ın torunu Hulagu’nun Irak’ı istilası, 1258’de Bağdat’ı aldıktan sonra da Halife Mustasım’ı ve yakalanan hanedan üyelerini öldürtmesiyle 508 yıllık Abbasi halifeliği sona erdi.
Halife Zâhir’in oğlu Ahmed Mısır’a kaçtı ve burada 1261’de Memlûk sultanı Baybars’ın koruyuculuğunda halife ilan edildi. Siyasal ve askeri hiçbir yetkisi bulunmayan bu yeni halifelik kurumu, İslam ülkelerinde tahta çıkan ya da bağımsızlık kazananların sultanlıklarını onaylayan, Sünni camilerinde adına hutbe okunan 17 halifeyle 1517’ye değin devam etti. Mısır’ı zapteden Osmanlı padişahı I. Selim (Yavuz), halifenin yetkilerini ve kutsal emanetleri devralarak Abbasilerin sembolik varlığına da son verdi.
Din birliğine dayalı devlet yapısı içinde Abbasiler, Arap olmayanlara en yüksek görevleri vererek bağdaştırılması güç öğeleri bir arada tutmakta her zaman başarılı olamadılar. Kurulduğu tarihte en geniş sınırlara sahip olan devlet kısa sürede parçalanmaya yüztuttu. İslam öncesi Arap geleneklerinin yeniden canlanması, Sünni, Şii ve Harici çatışmaları, ayaklanmalar ve bağımsızlık istekleri gibi ciddi ve sürekli sorunlar ortaya çıktı. Halifeliğin beş yüzyıl ayakta kalabilmesi, özellikle 11. yüzyıldan başlayarak Türklerin koruyucu siyasetleriyle mümkün olabilmiştir. Abbasi-Bizans sınır bölgesine Türklerin yerleştirilmeleri, Horasan ve Samarra’daki garnizonlarda askerlerin bütünüyle Türk olması, sürekliliği sağlayan etkenlerdendi.
Abbasiler bayındırlık çalışmalarına ve bilimlere büyük önem verdiler. Yeni yollar yaparak bunları han ve kervansaraylarla donattılar. Suriye, İran ve Basra’da camcılık geliştirildi. Şam’da demir ve bakır işleyen atölyeler kuruldu. Halifeliğin her yöresinde kâğıt kullanımı arttı. Mısır dokumaları, Şam ipeklileri ve Musul pamukluları geniş bir pazar buldu. İslami bilimlerin yanı sıra matematik, astronomi, tıp ve botanik alanlarında özellikle 9. ve 10. yüzyıllarda önemli atılımlar ve yenilikler yapıldı. Yunanca, Latince ve Süryaniceden Arapçaya çevrilen yapıtlar bilimsel düşünce düzeyini yükseltti. Hurremiye, Cavidaniye (Mazdekçilik), Karamita (Karmatilik), Batindik gibi inançsal eğilimler sağduyulu güçlerce yatıştırıldı. Münazara meclisleri ve bilginlerin kentlerde belli sürelerle gerçekleştirdikleri gezici eğitim uygulamalarının etkisiyle oldukça geniş bir aydın kesimi doğdu. Eğitim çalışmalarına önem verilerek Nizamiye Medreseleri örneğinde olduğu gibi medrese türü okullar yaygınlaştırıldı. Bağdat’ta uzmanlık kütüphaneleri ve gözlemevleri kuruldu. Hekimlikte darüşşifa geleneği başladı. İslam hukuku, ehl-i sünnet mezhepleri, İslam felsefesi ve İslam tarihi bu dönemde çok zengin ve özgün yeni kaynaklar kazandı.
Birçok Abbasi halifesinin güzel sanatlara ve edebiyata düşkünlüğü, güzel sanatların ve Arap edebiyatının gelişmesine de yardımcı oldu. Bağdat ve başka birçok kent birer bilim ve sanat merkezi haline geldi. Müzikçilerin saraya girmesine izin verildi. İslam sanatları ve mimarlığı değişik üsluplar kazanarak olgunlaştı.
Kaynak: Ana Britannica