Arama

Abbasiler

Güncelleme: 7 Ocak 2017 Gösterim: 61.425 Cevap: 12
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
6 Nisan 2007       Mesaj #1
NihLe - avatarı
Ziyaretçi

Abbasiler

Ad:  Abbasiler1.JPG
Gösterim: 2861
Boyut:  41.8 KB

750-1258 arasında İslam dünyasının büyük’ bölümüne egemen olmuş hanedan.
Sponsorlu Bağlantılar

Aynı soydan gelen ve Kureyş kabilesine bağlı iki aile olan Emeviler ile (Beni Ümeyye) Haşimiler arasında eskiden beri süren bir rekabet vardı. Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın üçüncü kuşaktan torunu olan Haşimilerden Muhammed bin Ali, 720’lerde başlattığı propaganda yoluyla Irak, İran ve Horasan’da çok sayıda yandaş toplamıştı. Onun ölümünden sonra oğlu İbrahim, Emevilere karşı Türk asıllı Ebu Müslim Horasanî ile anlaşarak 746’da Horasan ayaklanmasını başlattı. İbrahim’in öldürülmesiyle ayaklanmalar tüm İran’a yayıldı. İbrahim’in kardeşi Ebu’l-Abbas 749’da Kûfe’de halifeliğini ilan etti. 750’de Ebu Müslim’in ve Ebu’l-Abbas’ın orduları son Emevi halifesi II. Mervan’ı yenerek bu hanedanın egemenliğine son verdi ve Ebu’l- Abbas ilk Abbasi halifesi (750-54) oldu. Emevi hanedanının üyelerini ve ülkenin öteki ileri gelenlerini öldürttüğü için es- Seffah (kandökücü) sanını aldı. Hanedanın katliamdan kurtulabilen tek üyesi olan Abdurrahman, Ispanya’ya (Endülüs’e) kaçarak orada Endülüs Emevi Devleti’ni kurdu.

Horasan’dan Atlas Okyanusu kıyılarına kadar uzanan geniş topraklan devralan yeni yönetimin başlıca sorunu Hicaz, Yemen, Umman, Irak, Cezire, Suriye, Mısır, Mağrip, Maşrık (Mâverâünnehir ve Horasan), Deylem, Azerbaycan, İran, Kirman’la Sind ülkelerini ve bu ülkelerdeki 83 büyük eyalette yaşayan değişik etnik ve dinsel topluluklan bir arada tutabilmekti. Ebu’l Abbas ve ikinci halife Mansur (754-75), iktidara gelmelerine yardımcı olan Türk ve İran kökenlileri yönetimde ve ordu komutanlıklarında görevlendirdiler. Ama Mansur, gücünden çekindiği Ebu Müslim’i öldürttü. Bağdat’ı başkent yaparak merkezi doğuya kaydırdı. Arap etkinliğini her alanda azaltırken, ayrılıkçı mezhep ve bölge ayaklanmalarını bastırarak mutlak egemenliği sağladı. Mehdi (775-85) ve Hadi (785- 86) de bu siyaseti sürdürdüler.

Harun Reşid (786-809) döneminde Abbasiler özellikle sanat ve kültür etkinlikleri açısından parlak bir dönem yaşadı. Toharistanlı Bermekiler de bu dönemin yönetiminde etkin oldular. Ama Fas’ta İdris bin Abdullah’ın İdrisi hanedanını, Kayrevan’da İbrahim bin Agleb’in Aglebi hanedanını kurmaları gibi ilk önemli kopmalar da gene bu parlak döneme rastlar. Horasan’daki ayaklanmalar, her yanı saran Harici eylemleri ve Hz. Ali torunlarının önderlik ettiği karışıklıklar düzeni sarstı. Emin (809-13), Memun (813-33) ve Mutasım da (833-42) babaları Harun Reşid’in yolunu seçtiler. İç ayaklanmalar bastırılırken Bizans’a yönelik akınlara ve seferlere hız verildi. Vâsık’ın (842-47) ölümüyle kısa süren yükselme dönemi sona erdi.

Abbasiler 10. yüzyıl ortalarına değin iç ve dış sorunlar nedeniyle sürekli zayıfladılar. Uzak eyaletlerdeki emirlerin birçoğu, Sa- maniler, Karahanlılar, Büveyhiler ve Fatımiler bu yıllarda bağımsızlıklarını kazandılar. Bağdat’taki siyasal iktidar ise Şii Büveyhilerin güdümünde kaldı. Irak, Fars ve Ahvaz denetim altında tutulabilen başlıca bölgelerdi. Sık sık başgösteren saray ayaklanmaları ve komplolarıyla halifeler devrildi ya da öldürüldü. Mütevekkil (847-61), Muntasır (861-62), Mustain (862-66), Mutez (866-69), Muhtedi (869-70), Mutemid (870- 92), Mutezid (892-902) Muktefi (902-08), Muktedir (908-32), Kahir (932-34), Razi (934-40), Mutteki (940-44) ve Mustekfi (944-46) bu sarsıntılı dönemin, yetkileri kısılmış, silik ve zayıf kişilikli halifeleridir.

Üçüncü dönem 11. yüzyıl ortalarına değin sürdü. Siyasal yetkiden yoksun dört halife Muti (946-74), Tâi (974-91), Kadir (991- 1031) ve Kaim (1031-75) önce Büveyhilerin gölgesinde, 1055’ten sonra da Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in koruyuculuğu altında yerlerinde kalabildiler. Dinsel açıdan halifeliğe bağlı kalmak koşuluyla bağımsızlık elde eden devletlerin sayısı 16’ya çıktı. Halife Kaim’in, Selçuklu sultanları Tuğrul Bey ve Alp Arslan’la kurduğu siyasal ve askeri işbirliği, Büveyhi egemenliğinin sona ermesini sağladı. Buna karşılık sultanların gerçek nüfuzları altında güvenli ve saygın bir yönetim ortaklığı başladı. Halifeliğin bir atama makamı olarak yüceliği, meşruiyet sağlayıcı, birleştirici ve uzlaştırıcı manevi kişiliği, Sünni İslam dünyasına kabul ettirildi.

Muktedî (1075-94), Mustezhir (1094- 1118) ve Musterşid’den (1118-35) sonra durum Büyük Selçukluların zayıflaması ve parçalanması nedeniyle bir kez daha bozuldu. Reşid (1135-36), Muktefi (1136-60), Mustencid (1160-70), Mustazi (1170-80) ve Nâsır (1180-1225) hiç değilse Bağdat’ta ve Irak bölgesinde siyasal iktidarı ellerinde tutmaya çalıştılar. Bu yüzden yoğun iç ve dış sorunlarla uğraştılar. Ancak son üç halife Zâhir (1225-26), Mustansır (1226-42) ve Mustasım’m (1242-58) egemenlikleri, Moğolların önce İran’a, ardından da Irak’a yönelen saldırıları karşısında tehlikeye girdi. Cengiz Han’ın torunu Hulagu’nun Irak’ı istilası, 1258’de Bağdat’ı aldıktan sonra da Halife Mustasım’ı ve yakalanan hanedan üyelerini öldürtmesiyle 508 yıllık Abbasi halifeliği sona erdi.

Halife Zâhir’in oğlu Ahmed Mısır’a kaçtı ve burada 1261’de Memlûk sultanı Baybars’ın koruyuculuğunda halife ilan edildi. Siyasal ve askeri hiçbir yetkisi bulunmayan bu yeni halifelik kurumu, İslam ülkelerinde tahta çıkan ya da bağımsızlık kazananların sultanlıklarını onaylayan, Sünni camilerinde adına hutbe okunan 17 halifeyle 1517’ye değin devam etti. Mısır’ı zapteden Osmanlı padişahı I. Selim (Yavuz), halifenin yetkilerini ve kutsal emanetleri devralarak Abbasilerin sembolik varlığına da son verdi.

Din birliğine dayalı devlet yapısı içinde Abbasiler, Arap olmayanlara en yüksek görevleri vererek bağdaştırılması güç öğeleri bir arada tutmakta her zaman başarılı olamadılar. Kurulduğu tarihte en geniş sınırlara sahip olan devlet kısa sürede parçalanmaya yüztuttu. İslam öncesi Arap geleneklerinin yeniden canlanması, Sünni, Şii ve Harici çatışmaları, ayaklanmalar ve bağımsızlık istekleri gibi ciddi ve sürekli sorunlar ortaya çıktı. Halifeliğin beş yüzyıl ayakta kalabilmesi, özellikle 11. yüzyıldan başlayarak Türklerin koruyucu siyasetleriyle mümkün olabilmiştir. Abbasi-Bizans sınır bölgesine Türklerin yerleştirilmeleri, Horasan ve Samarra’daki garnizonlarda askerlerin bütünüyle Türk olması, sürekliliği sağlayan etkenlerdendi.

Abbasiler bayındırlık çalışmalarına ve bilimlere büyük önem verdiler. Yeni yollar yaparak bunları han ve kervansaraylarla donattılar. Suriye, İran ve Basra’da camcılık geliştirildi. Şam’da demir ve bakır işleyen atölyeler kuruldu. Halifeliğin her yöresinde kâğıt kullanımı arttı. Mısır dokumaları, Şam ipeklileri ve Musul pamukluları geniş bir pazar buldu. İslami bilimlerin yanı sıra matematik, astronomi, tıp ve botanik alanlarında özellikle 9. ve 10. yüzyıllarda önemli atılımlar ve yenilikler yapıldı. Yunanca, Latince ve Süryaniceden Arapçaya çevrilen yapıtlar bilimsel düşünce düzeyini yükseltti. Hurremiye, Cavidaniye (Mazdekçilik), Karamita (Karmatilik), Batindik gibi inançsal eğilimler sağduyulu güçlerce yatıştırıldı. Münazara meclisleri ve bilginlerin kentlerde belli sürelerle gerçekleştirdikleri gezici eğitim uygulamalarının etkisiyle oldukça geniş bir aydın kesimi doğdu. Eğitim çalışmalarına önem verilerek Nizamiye Medreseleri örneğinde olduğu gibi medrese türü okullar yaygınlaştırıldı. Bağdat’ta uzmanlık kütüphaneleri ve gözlemevleri kuruldu. Hekimlikte darüşşifa geleneği başladı. İslam hukuku, ehl-i sünnet mezhepleri, İslam felsefesi ve İslam tarihi bu dönemde çok zengin ve özgün yeni kaynaklar kazandı.

Birçok Abbasi halifesinin güzel sanatlara ve edebiyata düşkünlüğü, güzel sanatların ve Arap edebiyatının gelişmesine de yardımcı oldu. Bağdat ve başka birçok kent birer bilim ve sanat merkezi haline geldi. Müzikçilerin saraya girmesine izin verildi. İslam sanatları ve mimarlığı değişik üsluplar kazanarak olgunlaştı.

Kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 12:22
RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
4 Temmuz 2007       Mesaj #2
RuYa - avatarı
Ziyaretçi

Abbasi Hükümdarları (ABBASİLER DÖNEMİ)

Ad:  anigif.gif
Gösterim: 3829
Boyut:  56.9 KB


Sponsorlu Bağlantılar
Ebu’l Abbas Dönemi
Abbasi Devleti, Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın torunlarından Ebu’l Abbas tarafından 750 tarihinde kuruldu. Abbasi hükümdarları, Emeviler gibi Arap üstünlüğüne dayalı bir devlet kurmadılar. Ebu’l Musa, Haşimiye şehrini devlet merkezi yaptı, iç karışıklıklarla uğraştı, kanlı bir şekilde siyasi birliği sağladı.

UYARI : Ebu’l Abbas, siyasi birliği sağlarken yaptığı çalışmalar yüzünden “Seffah” (kan dökücü) lakabını almıştır.

Ebu Cafer El- Mansur Dönemi

  • Ebu Cafer El-Mansur, 754 yılında halife oldu.
  • 754 yılında Abbasi Devleti’nin başkenti Bağdat’a taşındı.
  • 751 yılında Çinlilerle Talas savaşı yapıldı.
  • Bu dönemde kültür hareketleri oldukça ilerledi.

Harun Reşit Dönemi

  • Harun Reşit, 786 yılında Abbasi Devleti’nin başına geçti.
  • Bu dönem Abbasilerin en parlak dönemi oldu.
UYARI : Binbir Gece Masalları’nda geçen Bağdat halifesi Harun Reşit’tir. Binbir Gece Masalları’nda özellikle bu dönemdeki İslam hazinesinin zenginliği vurgulanır. Anadolu’ya akınlar yapıldı, İstanbul kuşatıldı fakat başarılı olunamadı. Bu dönemde de iç isyanlar sürdü.

Me’mun Dönemi

  • Harun Reşit’in ölümü üzerine yerine oğlu Emin geçti.
  • Kısa süre sonra yerine Harun Reşit’in diğer oğlu Me’mun geçti.
  • Mu’tezile Mezhebi bu dönemde ortaya çıktı.
  • Bu dönemde Antik Çağ Yunan eserleri Arapça’ya çevrildi.
UYARI : Arap-İslam Devleti kültür ve sanat alanında dışarıdan (Helenizm’den) en çok bu dönemde etkilenmiştir.

Mu’tasım Dönemi

  • Me’mun’un ölümü üzerine 833 yılında kardeşi Mu’tasım halife oldu.
  • Bizans sınırlarında “Avasım” denilen Türk ordugahları kurdurdu.
UYARI : Avasım kentlerinin oluşturulma nedeni; İslam dünyasına karşı Bizans saldırılarını kırmaktır. Mu’tasım’ın ölümü üzerine merkez otorite zayıfladı.

UYARI : Türkler’in sınır boylarında, yerleşim yerlerinden uzak bölgelerde Emir’ül Ümera görevi verilerek merkezden uzaklaştırılmasının ve ordugahlarda toplanmasının nedenleri savaşçı özelliklerini kaybetmelerini önlemek ve merkezde tehlike oluşturmalarını engellemekti. Devlete bağlı Tavaif-i Mülk’ler bağımsızlıklarını ilan etti.

Abbasi Devleti’nin yıkılışı

  • Abbasi Devleti’nin Yıkılma Nedenleri
  • Abbasi Devleti, Mu’tasım’ın ölümü ile zayıfladı ve Moğollar’ın Bağdat’ı istilası ile yıkıldı.
  • Selçukluların yıkılması ile koruyucuları ortadan kalktı.
  • Şiilerin ve Emevilerin olumsuz çalışmalarından zarar gördü.
  • Zayıflama döneminde fetihlerin durgun geçmesi nedeniyle ekonomi zayıfladı.
  • Moğol Hükümdarı Hülagu’nun Bağdat’ı istilası ile Abbasi Devleti ortadan kalktı.

Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 12:24
YellowCanary - avatarı
YellowCanary
Ziyaretçi
28 Eylül 2007       Mesaj #3
YellowCanary - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Abbasiler.JPG
Gösterim: 2441
Boyut:  44.8 KB
Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın soyundan gelen Ebul Abbas’ın kurduğu halife hanedanı (750-1258)

Emeviler halifeliği, Hz. Muhammed'in amcaoğlu ve damadı, dördüncü halife Ali'den zor ve hile kullanarak almışlar, bununla da yetinmeyerek peygamber ailesine karşı kanlı bir siyaset gütmüşlerdi. Bu yüzden Emevilere karşı düşmanlık artmış, özellikle Hicaz, Irak ve İran'da büyük hoşnutsuzluklar baş göstermişti. Abbasoğulları bu düşmanlıktan yararlanarak, halifeliğin peygamber ailesinden en lâyık olana geri verilmesi gerektiği yolunda propagandaya giriştiler.

Emevilerin, özellikle çoğunluğu Türk olan bölgelerde (Horasan, Toharistan, Sogd) uyguladıkları vergi soygunculuğu ve Arap olmayanları aşağı görme siyaseti bu propagandayı daha da güçlendirdi. Horasanlı Ebu Müslim adında bir Türk, Emevilere karşı ilk ayaklanmayı başlattı. Önceden Türklerin Müslüman olanları ile olmayanlarını barıştırmış ve bunları İranlı Şiilerle birleştirerek güçlü bir birlik hazırlamış olan Ebu Müslim, Arap ordularını yenerek Emevi saltanatına son verdi.

Peygamber sülâlesinden Ebul Abbas Seffah halifeliğe getirildi (750). İlk Abbasi halifesi olan Ebul Abbas, Emevileri acımadan yok ettiği için kendisine kan dökücü anlamına gelen el-Seffah adı verildi.

BERMEKOĞULLAR


Abbasiler ilk dokuz halife zamanında (özellikle Harun Reşit [786809] ve Memun [813833]) bütün İslâm dünyasını kapsayan (Endülüs hariç) bir egemenlik kurdular. Ancak Anadolu'ya ve Akdeniz Bölgesi'ne hiç bir zaman egemen olamadılar.

Türkler ve İranlılar tarafından iktidara getirilen Abbasiler, Araplara güvenemediklerinden yönetim işlerinde Türklerden ve İranlılardan yararlandılar. Yeni devletin maliye ve yönetim işleri, özellikle Toharistanlı Bermekoğullarınca düzenlendi. Bağdat bu dönemde kuruldu ve başkent oldu (762); kısa sürede saraylar, resmi kurumlar ve askeri kışlalarla donatıldı.

Daha sonra gelen halifeler döneminde Abbasi egemenliği zayıfladı, İslâm İmparatorluğu'nda bağımsız hükümetlerin sayısı çoğaldı (Samanoğulları, Karahanlılar, Büveyhoğulları, Fatımiler v.d.). Kuruluştan 150 yıl sonra, Bağdat'ın egemenliği sadece Irak ve İran bölgelerinde geçerliydi. Zamanla Abbasi halifelerinin yalnız manevi değeri kaldı. Büveyhoğulları 945'te Bağdat'ı ele geçirdiler, siyasi çıkarlarını düşünerek, Abbasi hanedanını yıkmadılar, ama onların elinde halife unvanından başka bir yetki de bırakmadılar.

1055'te Selçuklular, Bağdat'ı ele geçirerek Büveyhoğulları Devleti'ne son verdiler, ama yine halifeleri hoş tuttular. Moğol istilâsı ile Abbasi hanedanı kesin olarak son buldu. Hulâgu, Bağdat'ı alarak son Abbasi halifesi Mustasım'ı öldürdü (1258). Öldürülmekten kurtulup kaçan Abbasoğullarından biri, Mısır'da Memlûklere sığınarak orada halife oldu.

Abbasiler döneminde İslam’ın Arap ve İran kesimi büyük ölçüde birliğe kavuştu. Halifelik Arap özelliğini kaybederek, Sasani Krallığı'nın kurumlarını, saray geleneklerini ve uygarlık zenginliğini edindi.

Samarra'da (Irak) Cafer El-Mütevekkil Camii'nin kalıntıları. Irak Abbasileri sanatının belirgin örneklerinden olan bu cami, «ziggurat» (çok katlı kule) biçimi tuğla minaresiyle ünlüdür.

Abbasiler döneminde İslam İmparatorluğu.



ABBASİ SANATI
Abbasiler dönemi İslâm İmparatorluğu’nun en parlak dönemidir; öyle ki, bu dönemde hemen her bölge bağımsız bir sanat merkezi durumundadır. Bu dönemde edebiyat (özellikle şiir), bilim, fen, müzik, kısaca bütün güzel sanatlar büyük bir gelişme gösterdi. Yunan, Süryani, Fars ve Sanskrit dillerinde yazılmış bilim, fen ve felsefe kitapları Arapça’ya çevrildi. IX. yüzyılda halifelerin oturmuş olduğu Samarra'da bulunan kalıntılar, Abbasi sanatının başlıca özelliklerini yansıtan belgelerdir.

Kayrevan Camii (Tunus) kubbeleriyle dikkati çeker. Mimber ve mihrabın yarım kubbesi oymatik ağacındandır; mermer levhalar kakma çinilerle bezenmiştir. Temeli 670 yılında atılan cami, XI. yy.a kadar birçok kere onarılmıştır.
Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 12:31
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Temmuz 2008       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ABBASİLER

Ad:  abbasi_halifeleri.JPG
Gösterim: 2867
Boyut:  33.9 KB

Hz. Muhammed'in ölümünden sonra (632), peygamberin vekili olacak halife­nin seçimi, İslam dinini benimseyen Arap kabileler arasında büyük karışıklıklara yol açmıştı. Bütün kabileler kendi soylarından birisinin halife olmasını istedikleri için, bu karışıklıklar ve çatışmalar her halifenin seçi­minde yeniden yaşanıyordu. Nitekim, üçüncü halife Hz. Osman'ı destekleyen Emeviler, kendi soylarından gelen bu halifenin öldürül­mesi üzerine halifeliğe getirilen Hz. Ali'yi benimsememişler ve 661'de Hz. Ali'nin öldü­rülmesinden sonra Müslüman Arap topluluk­lar üstünde egemenlik kurmuşlardı. Yaklaşık yüz yıl sonra, Hz. Muhammed'in amcası Abbas'ın adıyla anılan Abbasi ailesi ve yandaşla­rı bu kez Emeviler'e karşı ayaklanarak 750'de halifeliği ve iktidarı ele geçirdiler.

Böylece, Abbasiler adıyla 1258'e kadar süren bir İslam devleti kurdular. İlk Abbasi halifesi olan Ebu'l-Abbas ve 754'te başa geçen oğlu Mansur dönemlerinde orduda Türk ve İran kökenlilere yer verilme­ye başlandı. Mansur, Hz. Ali'nin yandaşları­nın yoğun olduğu Küfe'den uzaklaşmak için yeni bir başkent yapımına girişti. Akarsuların birbiriyle kesiştiği yerde kurulan ve Bağdat adı verilen bu kentin yapımı, 100.000 işçinin çalışmasıyla dört yılda tamamlandı. Mansur' un torunu Harun Reşid döneminde devlet en geniş sınırlarına ulaştı.

Harun Reşid 786'da halife olunca Bermeki ailesinden Yahya'yı sınırsız yetkilerle vezir yaptı. Yahya Bermeki ve iki oğlu 17 yıl boyunca Abbasiler'in halifeden sonraki en önemli devlet adamları oldular. Geceleri kılık değiştirerek halkın şikâyetle­rini dinlemesi, görkemli yaşama ve gösterişe düşkün olduğu halde dindarlığı elden bırak­maması, ordunun başına geçerek savaşlara katılması Harun Reşid'in ününü yaygınlaştırdı. Onun döneminde Bizans'a başarılı akınlar düzenlendi. Harun Reşid'in oğullan Emin ve Memun da bu başanyı sürdürdüler. Annesi Türk soyundan gelen Mutasım, 833'te halife olunca kendisine Türkler'den özel bir askeri güç kurdu; aynca Türk emirle­rine önemli görevler verdi. Bu askeri güçlerin Bağdat'ta bulunması tedirginlik yarattığı için, Samarra adıyla yeni bir kent kurdurarak devlet merkezini oraya taşıdı. Mutasım, 838'de Bizans'a büyük bir sefer düzenleyerek İznik önlerine kadar ilerledi.

842'de halife olan oğlu Vâsık döneminde Türk emirlerinin gücü daha da arttı ve yetkileri askeri alandan yönetsel alana taştı. Vâsık'ın ölümünden son­ra gerileme dönemi başladı. Abbasi toprakları üzerinde Samaniler, Karahanlılar, Fatımiler, Tolunoğullan ve Hamdaniler gibi bağım­sız devletler kuruldu. İran'da egemenlik kuran Büveyhiler, Hz. Muhammed'in kızı gelinleri olduğu için hali­felikte hak iddia ediyorlardı. Nitekim 945'te Bağdat'a girdiler ve Muti'nin halifeliği döne­minde Abbasiler üzerinde tam bir egemenlik kurdular. Hatta bir ara Bağdat'ta basılan paraların üzerinde halifenin değil Büveyhi sultanının adı bulunuyordu. Sonradan Abba-siler'i egemenliği altına alan iki büyük devlet de, 978'de gene Abbasiler'in eski toprakları üzerinde kurulan Gazneliler ile aynı yıllarda temeli atılan Büyük Selçuklu Devleti'dir.

Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul'un, 1031'de halife olan Kâim'in gizli çağrısı üzeri­ne ordusuyla gelerek Büveyhiler'i Bağdat'tan çıkarmasından sonra Abbasiler Irak, Ahvaz ve Fars'ta yeniden güçlenmeye başladılar. Selçuklular'ın desteklediği halifelik kurumu da eski saygınlığına kavuştu. Ne var ki Abba­siler, Mustazhir döneminde Haçlı Seferleri'ne karşı başanlı olamadılar; bütün savunma Selçuklular'a ve onlardan sonra kurulan Türk devletlerine kaldı. Büyük Selçuklu Devleti'nin parçalanmasıyla birlikte yeniden gü­cünü yitiren halifelik, Nasır döneminde kısa bir süre için canlandı. Ama Cengiz Han'ın to­runu Hulagu'nun yönetimindeki Moğollar'ın 1258'de Bağdat'ı yakıp yıkması ve Halife Mustasım'ı öldürmesiyle Abbasi Devleti son buldu.

Halife Zâhir'in Mısır'a kaçan oğlu, Mem­lûk sultanının koruyuculuğunda halife ilan edildi. Artık halifelik siyasal ve askeri yetkisi bulunmayan, ancak başka bir devletin toprak­larında barınabilen bir kurum durumuna gel­mişti. 1517'de Mısır topraklanna giren Os­manlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim'in hali­fenin yetkilerini ve kutsal emanetleri devral­ması, halifeliğin Mısır'da 250 yıl kadar süren varlığına da son vermiş oldu. Abbasiler zamanında halifeler dinsel gücü olan bir hükümdar niteliği kazandılar. Halife­lerin elinde toplanan bu ikili güç, merkezi devlet örgütüyle birlikte güçlü bir yapı oluş­turdu. Devlet işleri, "Divan" adı verilen ve değişik alanlarda görevlendirilen resmi örgüt­lerce yürütülüyordu. Kent yaşamının gelişmiş olmasına karşılık, halifelik maliyesinin temeli toprak vergisine dayanıyordu. Bunun dışında, dinsel gerekçe­lerle halktan toplanan zekât da önemli bir gelir kaynağıydı. Vergi gelirinin büyük bir bölümü orduya ayrılırdı.

Ayrıca halifenin de kişisel bir hazinesi vardı. Bu kişisel hazinenin kapsamına giren topraklann geliri devlet ge­lirlerinden ayrı tutulurdu. 508 yıllık Abbasi dönemi İslam uygarlığının en parlak dönemlerinden biridir. Bayındırlığa büyük önem veren Abbasiler, 38.000 m2'lik bir alana kurulmuş Samarra Camisi başta ol­mak üzere, Mşatta Sarayı, özellikle de Ku­düs'teki Kubbetü's-Sahra ile Mescid-i Aksa gibi büyük yapıtlar bıraktılar. Ülkenin birçok yerine kervansaraylar yapıldı; demircilik, bakırcılık, camcılık gibi sanatlar geliştirildi.

Ha­run Reşid ve oğlu Memun zamanında, Bağdat kenti bir bilim ve kültür merkezi oldu. Mate­matik, astronomi, tıp ve botanik alanlarında önemli çalışmalar yapıldı. Süryanice, Farsça, Yunanca ve Sanskrit dilinden Arapça'ya çok sayıda yapıt çevrildi. Bunlar arasında Aristo'nun felsefe yazıları, Öklit'in geometri kitabı, Galenos'un tıp kitabı ile Kelile ve Dimne öyküleri de vardır. Bağdat'ta kurulan zengin uzmanlık kütüphaneleri ile gözlemev­leri, birçok bilim adamının Abbasiler'in hiz­metine girmesinde etkili oldu. Farabi, İbn Si­na, Biruni, Yusuf Has Hacib, Firdevsi ve Taberi gibi bilim ve kültür adamları Abbasi ül­kesinde yetiştiler.
Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 11:33
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Aralık 2008       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Abbasiler.JPG
Gösterim: 1718
Boyut:  45.9 KB

Abbasiler

döneminde Türklerle Araplar arasında sağlanan dostluk ticari ilişkilerin gelişmesi ve tüccarların arkasından onları, dervişlerin ve sufilerin takip etmesi Türkler arasında İslâmiyet'in gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır.

Abbasiler döneminde Türkler arasında İslâmiyet'in yayılmasını ve Türklerin Abbasiler zamanında kitleler halinde İslâmlaşmasını naklettikten sonra, bu dönemde Türkler arasında Alevî-Şiî inançların nasıl yayıldığı konusunu incelemeye çalışacağız.

Abbasiler döneminde Türklerle Araplar arasında başlayan dostane ilişkiler ve Talas savaşı sonrasında gelişen müsait ortam, Şiî-Alevî daîlerin Türkistan'a ulaşmasına ve Alevî-Şiî inançların bu bölgelerde yayılmasına hız kazandırmıştır.

Abbasiler, bütün faaliyetlerinde ve Alevî-Şiî isyanlarda kendilerini hep Ehl-i Beyt'in hadimi olarak göstermişler ve bundan da Ali evladları anlaşılmıştır.[39] Abbasoğullarının hilafete geçmeleri ile, Alevî daîler de bu durumu izah etmede zorlanmışlardır. Böylece Emeviler zamanında Ehl-i Beyt adına yürütülen isyanlar ve akıtılan kanlar bir fayda vermemiş, Ali evladlarının hilafetten mahrum kalması, gönüllerde kapanmaz yaralar açmıştır. Ehl-i Beyt adına yürütülen bütün faaliyetlerde Türkler de önemli görevler almışlardır.
Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 19:26
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
30 Aralık 2008       Mesaj #6
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Ad:  Abbasiler3.JPG
Gösterim: 2139
Boyut:  37.7 KB
Abbâsîler ile birlikte İslâm devletinin iç ve dış politikasında önemli değişiklikler olmuştu. Her şeyden önce Emevî hânedanının takip etmekte olduğu politika terk edilmiş ve onun yerini Müslüman olan herkese eşit haklar tanınması almıştır. İhtilâlin yükünü omuzlarında taşıyan Arap olmayan unsur, devletin yüksek makamlarını ele geçirmiştir.

Başta ilk defa Abbâsîler ile ortaya çıkan vezirlik makamı olmak üzere sivil ve askerî kadrolarda İranlılar söz sahibi olmuşlardı. Bunlar arasında az sayıda olsa bile Türklerin de bulunduğu muhakkaktır. Nitekim İhtilâlin birlik kumandanlarından Muhammed b. Sûl, Merv’de Abbâsîler lehine propaganda yapan Tarhûn b. el-Zâi ve Ebû Müslim’in güvenilir adamlarından Tarhûn el-Cemmâl, Abbâsî idâresinde temayüz eden ilk Türklerdir.

Türklerin, devlet içindeki sayı ve nüfûzları gittikçe artıyordu. Kaynaklar, Halife Ebû Ca’fer el-Mansûr’un Türkleri askerî birlikleri arasına alan ilk halife olduğunu belirtirler. Halife Hârun el-Reşid’in muhafız birliğinin tamamen Türklerden meydana geldiği bilinmektedir. Diğer taraftan Hârun el-Reşid zamanında yeniden tanzim ve tahkim edilen Bizans hududuna yerleştirilen gönüllüler arasında Türklerin de bulunduğu, hattâ bazı şehirlerde tahkim vazifesinin Ebu Süleym Ferec el-Hâdim el-Türkî’ye verildiği görülmektedir. Hârun el-Reşid’in ölümünden (809) sonra oğulları el-Emin ile el-Me’mun arasındaki hilâfet mücadelesi ve bu mücadeleyi takip eden yıllardaki gelişmeler el-Me’mun’u devlet kadrolarında büyük bir değişiklik yapmaya mecbur etti.
Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 19:27 Sebep: düzenlendi.
Quo vadis?
SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
5 Mart 2009       Mesaj #7
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi

ABBASİLER

Ad:  Abbasiler1.JPG
Gösterim: 2136
Boyut:  27.0 KB

(750–1258)
  • Abbasi Devleti Ebul Abbas Abdullah tarafından kuruldu.
  • Son Emevi hükümdarı II.Mervan kaçtığı Mısır’da yakalanarak öldürüldü.
  • Dönemi iç karışıklıkları bastırmakla geçmiştir.
UYARI : Ebu'l Abbas, siyasi birliği sağlarken yaptığı çalışmalar yüzünden "Seffah" (kan dökücü) lakabını almıştır.

Halife Mansur


(754–775):
  • Bağdat şehri kuruldu ve burası hilafet merkezi Haşimiye’den Bağdat’a taşındı.
  • Abbasi orduları Kafkasya ve Maveraünnehir’de Türklerle savaşılmış, Hindistan’a kadar uzanan seferler yapılmıştır.
  • Bizans ile mücadele devam etmiş, Anadolu içlerine kadar akınlar yapılmıştır.
  • Kültür alanında eski Yunan ve Helen eserleri Arapça’ya tercüme edilmiştir.
YÜKSELİŞ DÖNEMİ

Harun Reşid


(786–809):
  • Abbasiler en güçlü dönemini halife Harun Reşid (786–809) döneminde yaşamıştır.
  • Uzun dönem vezirlik yaparak güç ve otoritesinin artırarak Abbasi halifeliğini tehdit eden İranlı Bermekî ailesinin hâkimiyetine son verilmiştir.
  • Bu dönemde Bizans’a karşı büyük mücadeleler verilmiştir. Ankara’ya kadar gelinmiştir. Bizans barış isteyince 806 yılında barış yapılmış ve Bizans vergiye bağlanmıştır. Bizans’a karşı Frank İmparatoru Şarlman ile iyi ilişkiler kurmuştur.Bu ittifak En­dülüs Emevi devletini sarstı.
  • Bilim, kültür ve sanatta büyük gelişmeler gerçekleştirilmiştir.
  • İlk defa medrese öğretimi altında çağdaş eğitimi başlattı.
  • Hıristiyanların Kudüs'ü serbestçe ziyaret etmelerine izin verdi. (Nedeni Hıristiyanların Endülüs Emevi devletiyle Abbasi devletine karşı birleşmesini önlemek için.)
UYARI : Binbir Gece Masalları'nda geçen Bağdat halifesi Harun Reşit'tir. Binbir Gece Masalları'nda özellikle bu dönemdeki İslam hazinesinin zenginliği vurgulanır.

Me’mun Dönemi

  • 816 yılında başlayan Babek isyanı uzun mücadeleler sonucu güçlükle bastırabilmiştir. (Babek Zerdüşt dinine benzeyen bir mezhep oluşturmuştu).
  • Abbasi orduları Anadolu’ya girerek Ulukışla’ya kadar ilerlemişlerdir.
  • Türklerin İslam devletindeki etkinliği de yavaş yavaş artmaya başladı. Türkler arasında İslam Dini hızla yayılmaya başladı.
  • Emevilerin aksine Abbasilerin Türklere hoşgörü ile yaklaşmaları, ayrımcılık yapmamaları, Türk-Arap ilişkilerin düzeltmiş ve İslam Dini Türkler arasında yayılmaya başlamıştır.
  • Tercüme faaliyetleri için Bağdat’ta Beytü’l-Hikme kuruldu. Yabancı bilim adamları Bağdat'a davet edildi. İslam Rönesans'ı başlatıldı.
  • Pek Yunanca eser tercüme edildi.

Halife Mutasım Dönemi

  • 1. Babek isyanı devam etmiş e nihayet Tük komutanı Afşin tarafındab Babek öldürülmüş ve bu isyan tamamen sona ermiştir.
  • 2. Türklerin İslam Devletindeki etkinliği daha da arttı. Türklerden ordular oluşturulmaya başlandı.
  • 3. Türk ordusu için Bağdat'ın 50 km kuzeyinde Samerra şehri kuruldu.
  • 4. Türkler için Bizans sınırlarına Avasım denilen ordu kentler kuruldu. Türklerin Araplarla evlenmesi yasaklandı (savaşçı özelliklerini yitirmemeleri için).
  • 5. Bilimde, teknikte büyük ilerlemeler oldu.

Emirül Umera (Tevaiful Muluk)Dönemi Abbasi Devleti’nin Zayıflaması ve Yıkılışı


Halife Mutasım’ın ölümünden (842) sonra başa geçen halifeler arasında üstün yetenekli kimselerin olmayışı merkezi otoriteyi büyük ölçüde sarsmıştır. Bunun sonucunda Abbasi Devleti’nin çeşitli bölgelerinde birçok devlet ortaya çıkmıştır. Bunlar, çeşitli bölgelere EMİRÜL UMERA (TEVA'İF-UL MULUK) adı altında vali olarak gönderilen kişilerin devletin zayıflamasından yararlanarak dini bakımdan halifeye bağlı kalmakla beraber, siyasi bakımdan tamamen bağımsızdılar.

Abbasi Devleti’nin yerine kurulan bu devletlerin isimleri ve kuruldukları yerler şunlardır: Tolunoğulları (Mısır, İhşitler (Mısır), İdrisoğulları (Fas), Aglebiler (Tunus, Cezayir) ,Fatımiler (Mısır), Tahiroğulları (İran, Horasan), Safariler(İran’ın Sistan bölgesi-Maveraünnehir), Samanoğulları (Horasan, Maverünnehir ), Büveyhoğulları (İran).

945 yılında Bağdat’ı ele geçiren Büveyhoğulları Abbasi halifeliğin kontrollerine aldılar.1055 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Bağdat’a gelerek Halife’yi Büveyhoğullarının baskısından kurtardı. Abbasiler kısa bir süre Irak ve çevresine hakim olmuşlardır. Büyük Selçuklu Devleti yıkılınca Abbasiler de en önemli destekçilerini kaybettiler.

1258 yılında Moğol Hükümdarı Hülagu Han Bağdat’ı ele geçirip son Abbasi halifesi Mu’tasım’ı öldürterek Abbasilere son verdi.

Moğolların elinden kurtulan Abbasi ailesine mensup kişiler Mısır’a kaçtılar ve orada Memlukların egemenliğinde halifeliklerini devam ettirdiler. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim Mısır’ı alınca halifelik Türklere geçmiş oldu. Abbasi halifeliği de tamamen sona erdi.

ABBASİLERİN YIKILIŞ NEDENLERİ

  • Emirul Ümeraların faaliyetleri,
  • İç isyanlar,
  • Abbasi Halifelerin Emevi Halifeleri kadar iyi yetişmemiş olması,
  • Abbasilerin devlet adamlarını kullanmadaki beceriksizliği ,
  • Din âlimlerine ve Hz. Ali soyundan gelenlere iyi davranmamaları
  • Fetihlerin durması
  • Selçukluların yıkılması ile koruyucularının ortadan kalkması.

ABBASİLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ

  • Abbasiler Arap olmayan uluslara hoşgörüyle yaklaşmış ve İslâmiyet’in daha fazla yayılmasını sağlamışlardır.
  • Bu dönemde Emevilere göre bilim – kültür alanında daha çok gelişme gözlenmiştir.
  • Türkler ilk kez bu dönemde İslâmiyet’i kitleler halinde benimsemişlerdir.
  • Abbasilerin denizciliğe önem vermemeleri ticari ve askeri alanda gelişmelerini engellemiştir.
  • Başkentleri Bağdat’dır
  • İslam bu dönemde Arap toplumu dışında da yayılmıştır
  • Emevi devleti Arap devleti özelliğini taşırken, Abbasiler bir İslam devleti özelliğine sahiptir.
  • Bilim, kültür ve felsefe çalışmaları yaptılar
  • İlk tercüme hareketleri ve kütüphaneler bu dönemde kuruldu. Müslümanlar öğrendikleri bu bilgilere yenilerini ekleyerek daha da geliştirdiler.
  • Türkler kitleler halinde İslam’a bu dönemde girdiler
  • Abbasiler de İstanbul’u kuşatmış fakat başarılı olamamışlardır. (782’de Mehdi döneminde)

EMEVİ VE ABBASİ DÖNEMLERİ ARASINDAKİ FARKLAR

  • 1. Emevi Devleti Arap milliyetçiliği politikası izledi. Abbasiler ise Arap olmayanlara da hoşgörü ile davrandılar. Önce İranlı sonra Türk memur ve askerler Abbasi Devleti hizmetinde görev yaptılar.
  • 2. Abbasiler merkezlerini Bağdat'a taşıdılar. Sasani devlet teşkilatını örnek aldılar. Vezirlik kurumunu oluşturdular. Vezir, halifeden sonra en yetkili kişi oldu.
  • 3. Abbasiler, emir-ül ümeralık kurumunu kurdular. Emir-ül ümera, başkomutan durumundaydı.
  • 4. Abbasilerde saray teşkilatı genişledi. Refahın artmasıyla birlikte lüks arttı.
  • 5. Emevi halifeleri Emiru’l-Mü’minin, Abbasi halifeleri ise İmamu’l-Müslimin unvanını kullandılar.

ABBASİ DEVLETİNDE TÜRK ETKİNLİĞİ

  • Abbasi Devleti Emevilerin takip ettiği Arap ırkçılığına dayanan siyaseti terk ederek Müslüman halka eşit davranmıştır. Abbasilerin bu tavrı Türklerin İslamiyet’e girmelerini hızlandırmıştır.
  • Türklere ilk görev veren Abbasi halifesi Mansur’dur.
  • Harun Reşit saray muhafızlarını Türklerden oluşturmuştur.
  • Halife Me’mun ve Mutasım döneminde ise devlet içerisinde Türklerin rolü oldukça artmıştır.
  • Mu’tasım zamanında Abbasi ordusunda çoğunluk Türklerin eline geçmiş, Türkler için Bağdat yakınlarında Samerra şehrini kurdurmuştur.
  • Abbasiler Bizans sınırı boyunca kurdukları AVASIM ŞEHİRLERİNE (Tarsus, Adana, Antakya, Maraş, Malatya, Diyarbakır) Türkleri yerleştirmişlerdir. Bizans ile savaşlarda önemli rol oynamışlardır.
  • Mısır, Suriye ve devletin doğu illerinde vali olarak görev yapmışlardır. Devlet merkezinde vezir ve haciplik gibi görevler üstlenmişlerdir.
  • Tuğrul Bey 1055 I.Bağdat Seferi ile Abbasi halifesini Şii Büveyhoğulları’nın baskısından kurtarmışlardır.
Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 12:40
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
22 Ocak 2010       Mesaj #8
ener - avatarı
Ziyaretçi

ABBASİLER DÖNEMİNDE İSLAM-BİZANS MÜCADELESİ



Abbasiler zamanında Türkler:
Ad:  Abbasiler5.JPG
Gösterim: 4726
Boyut:  48.9 KB

Türkler İslam kaynaklarında umumiyetle üç tabir altında zikredilmiş görülüyorlar. Daha çok sızma yolu ile İslam Ülkelerine gelerek hilafet merkezinde vazife alanlara:Etrak;müstakil devlet halinde olanlara:Türk;Oğuzlara ise sonraları:Türkmen denmiştir.

Abbasilerin iktidara gelişi ile imparatorlukta Arap olmayan Müslümanlara da çeşitli vazifeler verilmeye başlanmıştır.bu münasebetle halifelerin hassa askerleri ve inzibat birlikleri arasında Türkler de yer aldı ki, bunlar Fergane,Taşkent ve Maveraünnehir’den 8.asrın ikinci yarısında az sayıda, fakat 9.yüzyılda kalabalık aileler halinde ihtida ederek gelenlerdi. Daha 675-680 yıllarında Horasan Valisi emrinde 2000 Türk okçusu vardı. Abu Müslim hareketine katılan Sul (Çur)oğlu Süleyman ile Tarhan Sul-Cammal,halife Al-Mansur zamanında Hammad üt-Türki, al-Mahdi zamanında Mubarek üt-Türki sayılı Türk kumandanlarından idiler.Türklere tahsildarlık vb. gibi sivil vazifeler yanında valilik,haciblik gibi yüksek idari makamlar da veriliyordu. Türklerden hususi muhafız birlikleri teşkiline El-Me’mun zamanında başlanmıştır. Fakat Türklerin hassa askeri olarak birden çoğalması Halife El-Mutasım zamanında (833-842) oldu. Daha doğrusu tamamen Türk gençlerinden kurulu ilk hassa birliği bu halife tarafından teşkil edildi.

Al-Muhtasım Bağdad’ın kuzeyinde Dicle kıyısında inşa ettirdiği yeni başkenti Samarra şehrine (836)bu hassa ordusunu da götürmüştü. Türk usulüne göre kurulan bu şehirde binalar, saraylar ve diğer yapılar da Türk yapı, süs, resim san’atının tesirleri açıktır. Burada Afşin, Aşnas, İnak, Vasıf, Büyük-buğa, Küçük-buğa vb. gibi Türk kumandanlarının idaresinde 4000 Türk askeri vardı. Afşin meşhur Babek isyanını bastırmış (838), elebaşısı Babek’i yakalamış, bu dini-siyasi büyük gaileyi sona erdirmiş, Al-Mu’tasım’ın Ankara civarında Bizans’a karşı kazandığı savaşta yararlık göstermiştir. Büyük-buğa da başkumandanlığı sırasında Bedevilere (845), Ermeniler’e (852) ve Bizans’a (858) karşı başarılar kazanmıştı. Daha sonraki halifeler:Al-Vasik (ölm.849), Al-Mütevekkil (ölm.861) zamanlarında iktidar adeta bu kumandanların elindeydi. Sonuncu halife devrinde Abbasi imparatorluğunun en ileri gelen üç şahsiyeti Türk idi: Küçük-Buğa, Vasif, Hakan-oğlu Feth.

10. asrın ilk yarısında da iki Türk kumandanı: Beçkem ile Tüzün ‘Emir-ül-ümera’ olmuşlardı ki, bu vazife aslında hilafetin gerçek iktidar makamı idi. Beçkem’in adı paralara basılıyordu. Gerek yukarıda adı geçen, gerek bu Türkler halifeliğe tahakküm ediyorlar, halifeleri iş başına getiriyor veya uzaklaştırıyorlardı. Bu yüzden aralarında mücadele eksik olmadı. İşte bu karışıklıklar içinde durumdan faydalanan Buvayhi ailesinden Muizz’üd-devle Bağdad’ı alarak Şii Buvayhi devletini kurdu (945). “Etrak” arasında mısır valilerinden ikisi istiklallerini ilan etmişlerdir:

a) TOLUNLU’LAR (875-905):
İslam halifeliği toprakları içinde ilk Türk müstakil siyasi teşekkülü Oğuz Türklerinden Ahmed tarafından kurulmuştur. Samarra’da bulunan babası Tolun, halife El-Mu’tasım zamanında (838-842) cesareti, bilgisiyle ün yapmış bir zat idi. Aynı derecede cesur ve kültürlü bir şahsiyet olan Ahmed de öteden beri Türk kumandanlarının emrine verilen zengin Mısır ülkesinde vazife almış, imar hareketlerinde bulunmuş, tahkimat yapmış ve kuvvetli bir ordu teşkil etmişti. Bağdad’la arası açılınca istiklal ilan etti (875-884). Mısır maliyesinde ıslahat yaparak halkı darlıktan kurtarması sebebiyle Mısır ahalisi tarafından sevildiği için tutunmaya muvaffak oldu. Kısa zamanda Şam, Haleb, Antakya Şehirleriyle birlikte Suriye’yi idaresine aldı. Adana ve Tarsus bölgesini de ülkesine bağladı. Musiki sever, edip bir adam olan ve Türkçe şiirler yazdığı söylenen Ahmed’in ölümüyle yerine geçen oğlu Humareveyh (884-895) zamanında devletin sınırları Toroslara , doğu da Elcezir’e ve Irak’a kadar genişledi.

b) AKŞİDLİLER (VEYA İHŞİD) (935-969)
Hilafet toprakları içinde yer alan ikinci Türk siyasi teşekkülü de, Mısır’da, Maveraünnehir Türk beyleri sülalesinden gelmesi muhtemel Muhammed Ebu Bekir tarafından kurulmuştur. Türklerin İslam tarihi ve medeniyeti üzerinde tesirli duruma geçmeleri ve İslam dünyasında üstünlük kazanmaları, kütleler halinde İslamiyet’i kabul ederek, Büyük Türk-İslam devletleri kurmalarıyla başlamıştır. Bunlardan ilki Karahanlı Devletidir.

1. EL MANSUR EBU CAFER DEVRİ(745-775):
Abbasi hanedanlığının kurucusu Ebu’l-Abbas’tır (750-754). Bu halife devrinde (Malatya’nın Bizanslılar tarafından alınması gerçekleşerek İslam-Bizans mücadelesi olmuştur. Aralarındaki mücadele sadece bir sınır savaşı idi. Ebu’l Abbas, en çok ün yapmış Arap hanedanının kurucusu olmuştur.

Ebu’l-Abbas’tan sonra hilafete Mansur geçti. Halife Mansur zamanında bir asırdan fazla bir zamandan beri aralıklı bir şekilde Batıdaki ezeli düşman Bizanslılarla tutuşulan zararlı sınır savaşları sadece komşu ülkelerin müstahkem mevkilerine karşı yönetilen akınlar şekline büründürülmüştür. Aşağı Ermenistan’da Malatya’daki sınır müstahkem mevkii (sugur) ve Adana Bölgesi demek olan Klikya’daki el-Messise (Misis)yeni baştan inşa edildi.

Halife Mansur, Horasan’dan gelen Türk birliklerini (Bizanslılara karşı sayıları az da olsa) askeri güç olarak ülkelerinin kuzey bölgesinde kullanmaya başladı. Anadolu’nun güney bölgeleri Türkler için yavaş yavaş vatan olmaya başlamıştır.

El-Mansur, Kalikaa’yı imar ederek halkını buraya yerleştirdi, el-Cezire’den ve başka yerlerden buraya asker ve başka kimseleri getirtti, bunlar buraya yerleşerek bölgeyi korudular. İbnül-Esir’e göre halife Mansur, Abdullah b. Hasan b. Ali’nin iki oğlu ile uğrayıp durduğundan beri yaz seferine çıkmamıştır.

2. MEHDİ DEVRİ (775-785):
Halife Mansur, ölümü ile beraber Mehdi halife oldu. Halife Mehdi, Bizans İmparatorluğu, Abbasi Devleti’nin kuzey hudutlarındaki halkı rahatsız ettiği için 780 yılında Bizans’a karşı savaş hazırlığına başladı.

Ad:  Abbasiler1.JPG
Gösterim: 1747
Boyut:  29.9 KB
Bizanslılara karşı ilk “Cihad” ilan eden Abbasi Halifesi El-Mehdi’dir. Mehdi Fırat’tan Halebê geçip burada birtakım zındık öldürüldükten sonra oğlu Harun ‘u teşyi etmek için Halep’ten ayrıldı ve Ceyhan’a geldi. Harun ise İsa b. Musa, Abdulmelik b. Salih, Rebi, Hasan b. Kahtabe Bermek’in iki oğlu Hasan ve Süleyman; yazışma nafaka ve askeri işlerle görevli olan Yahya b. Halid b. Bermek ile birlikte Semalu kalesine geldiler ve burada konakladılar. Sonra Bizans’ta Leon’un ölümü ile Konstantin Parfirogenel imparator oldu. Fakat henüz daha çok küçük olduğundan idareyi annesi İrene almıştı.

Mehdi, 782 yılının Ocak ayında yaz seferi için oğlu Harun Reşid’i bir kuvvetle Bizans topraklarına gönderdi. Harun Reşid İstanbul’a giremediyse de Boğaziçi sahillerine kadar ilerledi. İmparatoriçe İrene Müslümanlarla anlaşmak zorunda kaldı. Anlaşma sağlandıktan sonra Harun geri döndü. Bütün savaş boyunca 54000 Bizanslı öldürülmüş, hatta bu arada 2090 esir de nişana tutularak katledilmiştir. Böylece Müslüman Arapların idaresinde olmak üzere, Bizans’a hasım ordular son olarak bu mağrur ve kibirli başşehrin surları önünde görülmüş oluyorlardı.

3. HARUN ER-REŞİD DEVRİ (786-809):
Halife Harun er-Reşid, İslam Devleti’nin en büyük rakibi olan Bizans imparatorluğuna karşı devam etmekte olan seferlerle büyük ehemmiyet vermiş ve bu devletle olan sınır bölgelerini yeniden tanzim ve tahkimine büyük gayret sarf etmiştir. 786-787 yılları arasında Sugur eş-Şamiye’yi Sugur el-Cezire’den ayırarak burasını el-Avasım adıyla yeni bir askeri valilik haline getirmiştir.

Anadolu’nun güneyine, Suriye ve Irak’ın kuzey bölgelerine yerleşen Türkler sayesinde Araplar kendilerini Bizans saldırılarından korumuş oluyorlardı.Bu sırada hudutların tahkimi yanında donanmaya da önem verildiği denizde de Bizans ile mücadeleye girildiği görülmektedir.

790 yılında Mısır’dan Kıbrıs üzerine yürümekte olan İslam donanması, Antakya açıklarında karşısına çıkan Bizans donanması ile savaşa tutulmuş ve Bizans donanmasını mağlup etmiştir. 797’de Harun Reşid sefere çıkarak Orta Anadolu’daki Safsaf kalesini zaptetti. Abdulmelik b. Salih Ankara’ya kadar ilerledi ve Matmuraa’yı (Niğde ile Aksaray arasındaki Melendiz dağlık bölgesi) fethetti. İmparatoriçe İrene sulh istedi ve barış yapıldı.

802 yılında bir ihtilal sonucu tahta çıkan Nicophorus’un imparator olmasından sonra anlaşma bozuldu. Nicophorus ödemekte olan vergiyi kesti ve daha önce ödenen vergileri geri istedi. 805 yılında Nicophorus sulh şartlarına uymayarak bazı kaleleri tahkim ederek Tarsus üzerine bir ordu gönderdi ve Tarsus Bizanslıların eline geçtiği gibi Aynzarba’da tahrip edildi.

806 yılında kalabalık bir ordu ile sefere çıkan Harun er-Reşid Heraklea’yı ve arkasında Tyana (tuvana)’yı fethetti. Komutanlar İçanadolu’da yedi kale daha fethettiler. Nicophorus Balkanlardan da Bulgarlar tarafından tehdit ediliyordu. Harun er-Reşid’i tekrar barış yapmak istediğini söyledi. Baş vergisi sayılan bir vergi vermek şartını kabul ederek sulh yapıldı. Harun er-Reşid zamanında geçen bu vaka ve bu yıl, belki de Abbasi hanedanının tarihte ulaşabildiği en yüksek kuvvet ve kudret seviyesine işaret etmektedir.

805 yılında Hamid b. Mayuf komutasındaki İslam donanması; Kıbrıs’a bir akın yaptı. 807 yılında yerine Hamid komutasında bir İslam donanması Rodos’a bir akın yaptı. Bu iki deniz seferinde de ganimetten başka bir netice alınamadı.

4. MUHAMMED EMİN DEVRİ (809-813):
809 yılında ölen Halife Harun er-Reşid’in yerine Emin halife oldu. Bu sırada Bizans tahtına 5. Leon (Ermeni Leon) (813-820) geçti. Halife Emin tahta çıktığında kardeşi Me’mun ile mücadeleye başlamış ve böylece ülke içinde büyük karışıklık baş göstermiştir. Bu durumdan yararlanan Bizans İmparatoru 5. Leon Anadolu’da İslam sınırlarına hücuma başladı. Halife Emin ise Bizans’la mücadeleyi ikinci plana atarak kardeşi Me’mun ile mücadeleye devam etmiştir.

5. HALİFE ME’MUN DEVRİ (813-833):
813’te öldürülen Halife Emin’in yerine Hilafet makamına kardeşi Me’mun geçti. Memun’un hayatının son devresi Bizans ile yaptığı harplerle doludur. Bizans ile savaşan Me’mun bizzat Mısır’a giren ve bilahare Bizans ve Babek karşısında kazandığı muvaffakiyetlerle şöhretini arttırmıştır.

Ad:  Abbasiler2.JPG
Gösterim: 1385
Boyut:  18.6 KB
Her iki devlette iç huzursuzlukları ile uğraşmaktan dolayı ciddi bir şekilde mücadele etmiyorlardı. 830 yılında başlayan Arap-Bizans mücadelesinin sebebi kesin olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklar bu mücadelenin sebebini Halife Me’mun’un ilim ve fenne verdiği önemi bağlarken Bazı kaynaklar da Azerbaycan’da gittikçe kuvvetlenmekte olan Babek’i (Başlangıçta siyasi manada ortaya çıkmış olan ve fakat sonraları dini bir mahiyet olan bu fırkaya hurremiye denilmektedir) Bizans’ın Araplar üzerine teşvik ve tahrik etmesine bağlarlar.

24 Muharrem 215 (23 Mart 830) tarihinde Bağdat’tan hareketle Musul’dan Menbic’e Dabık Antakya, Manisa ve Tarsus’a geldi. Bizans topraklarına girdi. Oğlu Abbas’da Malatya’ya girdi. Me’mun Kapadokya bölgesinde harekatta bulunarak Macide ve Kurra (Küre) kasabalarını tahrip etmiştir.

Bizans İmparatoru ertesi yıl Toroslar’ı aşarak Manisa ve Tarsus civarına gelmişler ve karşısına çıkan İslam kuvvetlerini yenerek geri dönmüşlerdir. Halife Me’mun Bizanslıların İslam topraklarına yaptıkları bu taarruzu öğrenince, Anadolu’ya girdi. Heraklea üzerine yürüdü. Harun er- Reşid tarafından zaptedilen bu şehir, sonra yeniden Bizanslıların eline düşmüştü. Fakat Halife Me’mun’a tekrar teslim oldu.

Me’mun bundan sonra oğlu Abbas ile kardeşi Ebu İshak (Mu’tasım)’ı ayrı ayrı kuvvetlerin başında görevlendirdi. Me’mun, yer altı mahzen ve istihkamlarını havi,Arapların Matamir (Matmura) dedikleri şimdiki Aksaray ile Niğde arasında Melendiz Dağı bölgesinde mıntıkada başarılı fetihlerde bulundu. Ancak evvelce Abbasiler tarafından fethedilen kalelerin Niğde ve Tuvana civarında olduğu düşünülecek olursa savaş yerini bu bölgeden uzak bir yerde olmadığı tahmin edilebilir.

Theophilos bu mağlubiyetten sonra Yohannes’i elçi olarak Me’mun’a göndermiş. Me’mun’un zaptettiği kaleleri geri vermesini ve beş yıllık bir sulh yapılmasını teklif etmiştir. Halife, İmparator’un bu teklifini kabul etmedi. Seferin devamı ertesi yıla bırakıldı. Me’mun Mısır isyanını bastırmak üzere Şam’dan Mısır’a hareket etmiş, çıkan bir isyanı bastırdıktan sonra hemen Bizans’a sefer hazırlıklarına başlamıştır. Me’mun’un Anadolu şehirlerine Arapları iskan gayesinin gerçekleşmesine ölümü mani oldu. Vefat etti.

6. HALİFE MUTASIM DEVRİ (833-842):
Ad:  Abbasiler6.JPG
Gösterim: 1157
Boyut:  37.0 KB

Halife Me’mun 833 yılında ölünce yerine kardeşi Ebu İshak (Mu’tasım) hilafet makamına geçti.
Abbasilerin Babek İsyanı ile uğraşması ve Babek’in Bizans’tan yardım istemesi ve de Theophilos’un Me’mun akınlarına karşılık vermek istemesi sebebiyle Halife Me’mun’un ölümüyle yavaşlayan İslam-Bizans mücadelesine verilen bir ara sona ermiş, Bizans tekrar İslam ülkesine saldırmaya başlamış.

İmparator Theophilos büyük bir ordu ile İstanbul’dan hareket etmiş ve Orta Anadolu’ya geldiği zaman ordusunun bir kısmını Erzurum üzerine, bir kısmını da Yukarı Fırat üzerine göndermek üzere ikiye ayırmıştır. Theophilos bugünkü Sultansu kenarında bulunan Zibetra’yı büyük bir vahşetle yağma ve tahrip etti. Daha sonra sırasıyla Malatya, Şimşat ve Erzurum yağma ve tahrip edilmesine rağmen İmparator Theophilos aniden geri döndü. Hiç engel yokken İmparator’un geri dönmesi Babek’in esir edilmesini haber almasındandır. Theophilos büyük zafer alaylarıyla karşılandı ve hipodromda şenlikler yapıldı.

Zibatra ve diğer şehirlerin tahribi ve halkının katledilmesi İslam Devletlerinde büyük bir üzüntü uyandırdı. Halife Mu’tasım hemen bir sefere çıkmak istemişse de Babek isyanını bastırmaya giden askerlerin hala geri dönmemesi bu sefere çıkmasını engelledi. Zibatra halkına yardım için bir gurup kumandanı buraya gönderdi.

Halife’nin Anadolu’da ilerlediğini haber alan imparator Theophilos büyük bir ordu ile İstanbul’dan hareket etti. Eskişehir’e gelince burada karargah kurdu ve bir miktar askeri Amorion’un müdafaasına yardım için gönderdi. İslam birliklerinin ilk hedefi Ankara idi. Afşin yönetimindeki ordu Amasya’da yapılan mücadele sonunda İmparator Theophilos’u mağlup etmiş ve Afşin, Ankara’yı ele geçirmiştir. İslam birlikleri birkaç gün Ankara’da kaldıktan sonra yeniden düzenlenerek Amorion’a doğru hareket etti. Sağ kanat kuvvetlerine Eşnas, merkez ise Mu’tasım komuta ediyordu. 12 ,ağustos 838 tarihinde Amorion, Mu’tasım tarafından fethedildi.

Amorion seferi Bizans’a karşı girişilen ve başarı ile neticelenen büyük seferlerden birisidir. Fakat her zaman olduğu gibi bu seferlerde de bir fetih ve yerleşme politikası takip edilmediği için büyük zorluklarla ele geçirilen şehir terkedilmiştir. Bu İslam ordusunun Konstantini’ye (İstanbul) üzerine yürümesi beklenmekte iken, yutan askeri bir ayaklanmaya dair tehlike haberlerinin alınması üzerine geri dönülmüştür.

Amorion seferi Bizans’ta çok moral yıkıcı bir etki yaptı. Çünkü hakim Bizans hanedanının yurt şehri idi. İmparator Theophilos, Venedik, Fransa, İspanya’daki Emevi sarayından ve diğer Avrupa ülkelerinden yardım bile istememiştir. Halife Mutasım ülke içindeki karışıklıklardan dolayı doğru dürüst bir daha Bizans ile ilgilenememiş olsa da Sugur’daki birlikler muntazam akınlarına devam ederek başarılı neticeler almışlardır.

7. VASIK DEVRİ (842-847):
Bizans kaynaklarında; Halife Vasık devrinde Bizans’a karşı büyük bir deniz seferinin yapıldığı hakkında geniş ve mübalağalı bilgilerin bulunmasına rağmen İslam kaynakları bu konuda en ufak bir bilgi vermemektedir. Halife Vasık, savaşı sevmeyen bir karaktere sahipti. Bizans’a karşı kazanılan bu son zafere rağmen 845 yılında Samarra’ya gelen Bizans elçisinin karşılıklı olarak esirlerin değiştirilmesi teklifi memnuniyetle kabul edildi. Hatt Halife Vasık’ta Ahmet b. Ebu Kuteybe adlı birisini İstanbul’a göndererek İmparator’a mukabelede bulundu. Esirlerin mübadelesi Silifke ile Tarsus arasında iki devletin hududu teşkil eden Lamis(Göksu) suyu üzerinde yapıldı.

8. HALİFE MÜTEVEKKİL DEVRİ (847-863):
847 Yılında Halife Vasık hastalanarak vefat edince yerine kardeşi Mütevekkil geçti. Mütevekkil zamanında da Bizans İmparatoru III. Mikhail idi. Amorion’un fethinden sonra İslam- Bizans mücadelesi fetih siyasetinden çok küçük sınır harekatları şeklinde olmuştur. Sınırdaki askeri birliklerin bu akınlarına mukabil halifeler artık şahsen seferlere hiç katılmıyorlar, gerekirse merkezdeki kuvvetlerini de Anadolu’ya sefere gönderdikleri görülmektedir.

Halife Mütevekkil, Samarra şehrinde sık sık isyanlar çıkartan Türk askerlerinden meydana gelen ordunun dış olaylarla meşgul etmek için Bizans üzerine bir sefer düzenledi. Halifelerin emri üzerine Temmuz-Ağustos 858 yılında Boğa el-Kebir (Büyük Boğa) komutasında bir ordu Bizans’a sefere çıktı. Orta Anadolu’da Ankara yakınlarında bulunan ve ismini bu sefer esnasında sık sık geçen Samalüyu fethetti.

Bizans ordusu ile İslam ordusu 859 yılında Amasya’daki İris Suyunun yakınlarında karşılaştı. Bizans ordusu mağlubiyete uğrayarak dağıldı. III. Mikhail’in bu akımına mukabil, Sugur Valisi Ali b. Yahya el-Ermeni karşı harekete geçti. Bu sefer esnasında Ali’nin yanında Bilgecur adında bir Türk komutan bulunmaktaydı. Müslümanların bu taarruzunu haber alan Lü’lü’e komutanı onlara karşı koymak istedi ise de başarılı olamadı. İmparator yeni bir komutan daha gönderdi.

860-861 yılında Bilgecur’un tekrar Bizans’a bir sefere çıktığı, bol miktarda esir ve ganimet ele geçirdiği kaynaklarda belirtilmektedir. Halife Mütevekkil zamanında denizde de mücadeleler olmuştur. Abbasi İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu karışıklıktan istifade eden Bizans İmparatorluğu 853 yılında bir donanmayı Akdeniz’e salarak Mısır deltasında bulunan Dimyat’ı ele geçirdi.

9. EL MÜSTA’İN BİLLAH DEVRİ (862-868):
Mütevekkil’in 861 yılında katledilmesinden sonra hilafet makamına oğlu El-Müsta’in Billah geçti. Halife Müsta’in, Bizans hazırlığına karşı Malatya valisi Ömer b. Abdullah’a haber vererek onu Karadeniz’e doğru bir sefere gönderdi. Bizans imparatoru, Ömer b. Abdullah’ın seferini haber alır almaz derhal kardeşi Petronas’ ı Makedonya ve Trakya askerlerinden müteşekkil bir ordu ile Ömer B. Abdullah üzerine gönderdi. Yapılan savaşta Müslüman ordusu yenildi.

Bu arada Sugur vilayetlerindeki komutanları Bizans’ a karşı yaptıkları akınlar devam ediyordu. 864 ortalarında Bilgecur Bizans’a karşı harekete geçti. Yalnız teperi de açık ve çok kısa olarak verilen bu bilgiden Bilgecur’un seferi esnasında nerelerin alındığı veya tahrik edildiğini tespit etmek mümkün olmamıştır. 865 ilkbaharında Bilgecur tekrar Bizans’a karşı sefere çıkmış ve Matmuray’ı fethederek çok sayıda esir ve ganimet ele geçirmiştir. Fethin haberini bildiren mektup 28 Mayıs 865’te halife Müsta’in’e geldi.

10. YAZMAN’IN BİZANS GAZALARI
Halife Mu’temid devrenin sonlarına doğru, Tarsus emri Yazman’ın Bizans gazaları, Abbasi devletinin Bizans’a karşı takip ettiği taarruzi harekatın son safhasını teşkil etmektedir. Feth B. Hakan’ın mevlası olan ve 269 (882) yılında Tarsus amili olarak kaynaklarda geçmiştir Yazman. Ahmet B. Tolun’un komutanı Halef el-Fergani tarafından hapsedildiğini kısa zaman sonra Tarsus halkının onu hapisten çıkararak halefe cephe aldığını, bunun üzerine Ahmet B. Tolon’un Adana’ya kadar geldiğini fakat Tarsus üzerine yürümeyerek geri çekildiğin, bu tarihten itibaren Yazman’ın Tarsus’ta yarı müstakil bir vaziyette hüküm sürdüğünü kaynaklardan takip edebiliyoruz.

270 Rebiülevvel’ inde (Eylül-Ekim 883) Büyük Bir Bizans ordusu, başta Kesta Stypiates olduğu halde beş Patrikçi, Tarsus yakınındaki Kalamiyya’da karargah kurdular. Bunu haber alan Yazman’ın Tarsus’tan hareket edip Bizans ordusunu ansızın bastırarak komutanları da dahil olmak üzere büyük bir kısmını kılıçtan geçirdi. Müslümanların eline bol miktarda ganimet geçti.

Ocak-Şubat 888’ında tekrar Anadolu’ya bir akın yapan Yazman’ın, Maskanin’e kadar ilerleyip bol miktarda esir ve ganimetle Tarsus’a döndü. Bir sene sonra deniz yoluyla Tarsus’a geçip Bizans donanmasını yenerek dört gemi ele geçirdi. Kuvveti artan Yazman elindeki ordu ile ( 3 Ekim 891) ‘de Tarsus’tan hareketle Salandu’yu kuşattı. Yazman’ın ölümünden sonra sugurdan Bizans’a karşı yapılan gazalar oldukça zayıflayacak ve taarruz sırası Bizans’a geçecek.
Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 19:52
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
16 Haziran 2010       Mesaj #9
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Abbasiler

Ad:  Abbasiler6.JPG
Gösterim: 1489
Boyut:  28.8 KB

(750-1258) :
  • Abbasilerde Emeviler gibi babadan oğula geçen bir saltanat kurdular.
  • Abbasilerin en parlak dönemi Harun Reşit dönemidir.
  • Abbasiler divan örgütünü kur­muşlardır.
  • Abbasiler vezirlik makamını kurmuşlardır.
  • İlk medreseyi kurdular.
  • Devleti mükemmel hale getirdiler.
  • İkta sistemi ilk kez Abbasilerde görülür.

Abbasilerin Parçalanması:

  • Abbasiler, İspanya'dan Maveraün nehire kadar olan alanda imparatorluk kurmuşlar, fakat buraları elinde tutamamışlardır.
  • Bundan dolayı imparatorluk parçalandı.
  • İspanya'da; Endülüs Emevi Devleti Kuzey Afrika ve Mısır'da; İdrisler, Ağlebliler, Tulunoğulları, Akşitler ve Fatimiler (Şii mezhebinden idi). İran Horasan ve Maveraünnehir'de; Tahiro-ğulları, Saffariler, Samanoğulları ve Büveyoğulları (Şii mezhebin­den idi) diye gruplara ayrıldılar.
  • Abbasiler 1258'de Moğolların baskısıyla yıkıldılar.
Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 13:13
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
1 Aralık 2010       Mesaj #10
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Abbasiler.JPG
Gösterim: 1565
Boyut:  45.8 KB
Abbasiler döneminde Türklerle Araplar arasında sağlanan dostluk ticari ilişkilerin gelişmesi ve tüccarların arkasından onları, dervişlerin ve sufilerin takip etmesi Türkler arasında İslâmiyet'in gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır.

Abbasiler döneminde Türkler arasında İslâmiyet'in yayılmasını ve Türklerin Abbasiler zamanında kitleler halinde İslâmlaşmasını naklettikten sonra, bu dönemde Türkler arasında Alevî-Şiî inançların nasıl yayıldığı konusunu incelemeye çalışacağız.

Abbasiler döneminde Türklerle Araplar arasında başlayan dostane ilişkiler ve Talas savaşı sonrasında gelişen müsait ortam, Şiî-Alevî daîlerin Türkistan'a ulaşmasına ve Alevî-Şiî inançların bu bölgelerde yayılmasına hız kazandırmıştır.

Abbasiler, bütün faaliyetlerinde ve Alevî-Şiî isyanlarda kendilerini hep Ehl-i Beyt'in hadimi olarak göstermişler ve bundan da Ali evladları anlaşılmıştır. Abbasoğullarının hilafete geçmeleri ile, Alevî daîler de bu durumu izah etmede zorlanmışlardır. Böylece Emeviler zamanında Ehl-i Beyt adına yürütülen isyanlar ve akıtılan kanlar bir fayda vermemiş, Ali evladlarının hilafetten mahrum kalması, gönüllerde kapanmaz yaralar açmıştır. Ehl-i Beyt adına yürütülen bütün faaliyetlerde Türkler de önemli görevler almışlardır.

Abbâsîler ile birlikte İslâm devletinin iç ve dış politikasında önemli değişiklikler olmuştu. Her şeyden önce Emevî hânedanının takip etmekte olduğu politika terk edilmiş ve onun yerini Müslüman olan herkese eşit haklar tanınması almıştır. İhtilâlin yükünü omuzlarında taşıyan Arap olmayan unsur, devletin yüksek makamlarını ele geçirmiştir.

Başta ilk defa Abbâsîler ile ortaya çıkan vezirlik makamı olmak üzere sivil ve askerî kadrolarda İranlılar söz sahibi olmuşlardı. Bunlar arasında az sayıda olsa bile Türklerin de bulunduğu muhakkaktır. Nitekim İhtilâlin birlik kumandanlarından Muhammed b. Sûl, Merv’de Abbâsîler lehine propaganda yapan Tarhûn b. el-Zâi ve Ebû Müslim’in güvenilir adamlarından Tarhûn el-Cemmâl, Abbâsî idâresinde temayüz eden ilk Türklerdir.

Türklerin, devlet içindeki sayı ve nüfûzları gittikçe artıyordu. Kaynaklar, Halife Ebû Ca’fer el-Mansûr’un Türkleri askerî birlikleri arasına alan ilk halife olduğunu belirtirler. Halife Hârun el-Reşid’in muhafız birliğinin tamamen Türklerden meydana geldiği bilinmektedir. Diğer taraftan Hârun el-Reşid zamanında yeniden tanzim ve tahkim edilen Bizans hududuna yerleştirilen gönüllüler arasında Türklerin de bulunduğu, hattâ bazı şehirlerde tahkim vazifesinin Ebu Süleym Ferec el-Hâdim el-Türkî’ye verildiği görülmektedir. Hârun el-Reşid’in ölümünden (809) sonra oğulları el-Emin ile el-Me’mun arasındaki hilâfet mücadelesi ve bu mücadeleyi takip eden yıllardaki gelişmeler el-Me’mun’u devlet kadrolarında büyük bir değişiklik yapmaya mecbur etti.
Son düzenleyen Baturalp; 7 Ocak 2017 13:07

Benzer Konular

7 Ocak 2017 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Ocak 2017 / Misafir Cevaplanmış
12 Şubat 2012 / Misafir Soru-Cevap
25 Aralık 2013 / Misafir Cevaplanmış