Arama

Destan Nedir? - Tek Mesaj #1

_green - avatarı
_green
Ziyaretçi
31 Ekim 2007       Mesaj #1
_green - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  destann.jpg
Gösterim: 4763
Boyut:  117.9 KB

Destan

, iki tür anlatı düzeninin birleşme noktasıdır.
Bunlardan biri, ilkel ve sözlüdür (ama transkripsiyonu da, edebiyatçı gözüyle yeniden işlemeyi de dışarda bırakmaz), öteki tek bir yazarın yapıtı olan yazımsal bir anlatıdır. Bu iki anlatı arasında tarihsel bakımdan açık bir kopukluk bulunsa bile, hayalgücü, kahramanların tiplendirilmesi, efsanevi ve kültürel bir bütün oluşturmaları bakımından aralarında bir bağlantı bulunduğu açıktır, çünkü destan, ortak bir nitelik taşıyan şiirsel ve anlatısal sözün, gerçekleşmesi, geçmişin yitirilmiş bütünlüğünün yeniden yeniden kazanılması olarak tanımlanır.

Sümer destanı Gılgamış' tan (İ.Ö, 3000), ilyada’ ve Odysseia'dan, Sanskrit destanları Ramayana ve Mahabharata'dar, kahramanın şeytan-canavarlar ve ejderlerle çarpışmasının öyküsü olan Beowulf' a kadar bütün bu ilk anlatılar, birtakım örnek kişilerin portrelerini çizer. Bunlar, tanrılara yakınlığı olan, tasarımın ortak örneklerini kendi üzerlerinde yoğunlaştırabilen kişilerdir; mitlerden ve folklor verilerinden yola çıkarak gerçeği düzenler, bu arada, özellikle düşlem yardımıyla, bütün insansal konulara el atılmasını sağlarlar.

Destanın bütünü, insanüstü ve doğaüstü bir çerçeve içinde geçen serüvenlerden, yolculuklardan, tehlikeli durumlardan, gerçekçilikle yüceliği kaynaştıran öykülerden, diyaloglardan, açıklamalardan, betimlemelerden oluşur. Destanın sürekliliği, onu topluluğa okuyan kişinin değişik şiir ya da şarkıları, gerçek bir bütünlük içinde düzenlemesini gerektirir.

Destan geleneğinin zayıflaması Yunanistan ya da böyle bir geleneğin yokluğu Roma gerçek yazınsal destanın: İskenderiye döneminde Rodoslu Apollonios’un Arganautika'sına, latincede Naevius'un Pön savaşı'nın ve Ennius'un Yıllıklarının doğmasına yol açar. Vergilius, Aeneis'iyle, Roma'nın Romulus tarafından kurulması efsanesini Homeros' tan alınma anılara ve geleneğe bağlayarak, Roma'ya kendi destanını kazandırmak ister.

G. Dumâzil'in kanıtlamasına göre, bu destanla, tanrısal sitenin kurulmasına ilişkin hint-avrupa miti bütün öğeleriyle yeniden ortaya çıkar. Lucanus'un Pharsalia'sı, Sezar ile Pompeius'un rekabetini ve savaşını dile getirirken, Homeros ile Vergilius'un yöntemlerini bir arada kullanır. Daha sonra, yeni bir yaratıcı geleneğin belirmeye, başladığı görülür. Chanson de Roland'dan Victor Hugo' ya ve Ezra Pound’a (yazının gücüne dayanarak dünya tarihini destansı bir biçimde ve parça parça yeni baştan düzenleyen Cantos, kadar uzanan bu yeni gelenek, destanı, yüce bir düzenden ayrı düşünülemeyen bir tarihsel düzenin kesinliğini edebiyat aracılığıyla yeniden ortaya koymanın bir yolu yapar. Chansons de geste' in üç bölümü (bunlardan Charlemagne bölümündeki Roland en iyi parçayı oluşturur), ispanyada El Cid, Provence’ta la Chanson’ de la croisade contre les albigeois, Almanya’da Nibelungenlied ve İzlanda saga'ları, Avrupa'da Ortaçağda ortaya konulan ve tasarım biçimlerini düzenleyen gerçek kahramanlık eylemlerinin son örnekleridir.

Halk inançlarının, dinsel felsefenin işlenmesi bakımından, Dante, ilahi komedya’sında, belirli anlam hiyerarşilerine dayalı ruhsal bir destan oluşturur. Yunan latin örneklerinin saygınlığı,Rönesans'tan başlayarak, gerçek anlamda tarihsel bir kaygıyla destana dönülmesine yol açar: amaç, yeni zamanları oluşumları ve dinsel umutlarıyla, ulusal bir görüş açısından yansıtmaya çalışmaktır. Tasso, Gerusalemme Lıberata'sıyla, Vergilius'a öykünerek I. Haçlı seferi'ni anlatır; Camoes de,Lusiadas’ıyla, mitolojiden ve Vasco da Gama'nın kişiliğinden yararlanarak, paganlara karşı yürütülen kutsal bir savaş görüntüsü altında, tüm Portekiz tarihini sergilemeye çalışır. Ronsardla Franciadelyla, krallığa ve Fransa'ya bir destan kazandırmayı dener. XVII. yy. Fransısında, Saint-Amant, Godeau, Chapelain, Desmarets de Saint-Sorlin, Louis Le Laboureur ile bir başarısız destanlar furyası görülürken, Milton, Paradise lost'uyla, türün bütün alışılmış araçlarından efsane, doğaüstü, folklor, tarih yararlanarak sırf dinsel bir destan ortaya koyar, Milton'un destanının bitişi Adem ile Havva, el ele tutuşmuş olarak, bir başlarına, karşılarında açılan dünyaya doğru ilerlerler ilk kadınla ilk erkeği Robenson Cruosoe'nun habercisi yaparak ve her türlü kahramanlık imgesini yıkarak çünkü itaatsizlik kahramanlık değildir her türlü destan düşleminin sonunu kesinler.

Destansının kapsamında bu daralma, Spenser'in The Faerie' Guenne’inde de açıkça görülür. Burada, kral Arthur efsaneleri, Charlemagne'a göndermeler, erdemci bir simgeciliğe, anıştırmacı bir didaktikliğin hizmetine verilmiştir. Voltaire'in La Henriade"lyla Klopstock'un la Messiade, epos ile modernliğin birbirinden kopuşuna tanıklık eder. Bu yüzden, lirizme kültürdeki yerini kazandıran romantizmin, destanı hâlâ sürdürmek istemesi, çelişkili görülebilir. Romantizm, destanı, büyüklük imgesiyle tarih arasında, her türlü didaktikçiliğin dışında, uzlaşma sağlayabilecek bir araç olarak görür. Bununla birlikte, Keats'in Hyperion'u ve Mattew Arnold'un Sohrab and Rustum’u, daha çok, lirizmi bir anlatım çerçevesi içinde nesnelleştirmek ve ona büyük işlere özgü bir soyluluk aşılamak çabası olarak belirir.

Hugo, la Lagende' des siöcles'i ile, modern destan sorununu örnek bir biçimde çözümler: tarih, eylemlerin zamanıdır, ama aynı zamanda da ilerleme sürecidir; çağımızda tarih, artık ünlü ve örnek kişileri tanımaya olanak vermediğine göre, İncilse! erdemleri alçak gönüllü insanlar somutlaştırır, vaçgeçilmez örnek portreler oluştururlar. Biçim konusunda ise, sürekli ve uzun anlatıma bağlı kalan Lamartine (Jocelyn’), Mânard (Promöthöe dölivrâ) ve Soumet'nin (Jeanne darc) ya da düzyazı biçiminde destanı deneyen Ballanche ve Quinet‘nin tersine, Hugo, nazma bağlı kalır ve yapıtını, tarihin yükselme noktalarının vurgulanması niteliğinde olan kısa şiirlerle kurar.

Tümüyle bireysel kalan ben'in, destana malzeme olabileceğini ve romanın destansı verileri bir araya topladığını söylemek yanlış olur. Ama destana başvurma, çağdaş yazınsal yaratımın ve çağdaş eleştirinin vazgeçilmez bir verisidir. Bu durum, eleştiri alanında, belirgin bir hegelcilikle ve edebiyatın ilk ve ideal bir durumuyla ele aldığı kişilerin ve nesnelerin bütünlüğünü, somut birliğini ve eşitliğini bir simgeler sistemi biçiminde ortaya koyduğu zamanki durumuyla dile gelir. Bu da, destanı yazıya geçiren ya da yaratan kişinin, üstükapalı bir biçimde, bu bütünlüğü tıpatıp uyan bir hayalgücü yüklemek ve onun yazısını, hem bu gücü nedeniyle monarşik, hem de her şeyi eşit biçimde kavrayabilen bir yazı kullandığını söylemek, kimi çağdaş yapıtları destansı yüceliğin tam tersi olarak okumak için, edebiyat biçimleri tipolojisini sürekli bir iniş, bozuluş olarak görmek demektir (Joyce' un Ulysses'ı böyle bir yönelime tanıklık eder). Oysa, destanın oldukça eski bir tarih görüşünü yansıttığını söylemek daha doğru olur. Hegel'in belirttiği gibi, bu görüş, henüz "duyguyla eylem, tutarlı bir biçimde izlenen ereklerle dış rastlantılar ve olaylar arasında ayrım yapma” gücüne ulaşmış değildir.

Kimi zaman destansı bir metin gibi okunan Tevrat, bu saydamlığı, bu genel mimesis’ eğilimini yok eder, çünkü daha ileri bir tarih görüşü getirir. Roman, bu ilerlemeyi zorunlu kılar ve destan düşselliği ancak eşit betimlemeye ve kişilerin, sözlerin ve nesnelerin bölünmüşlüğünün etkilerini azaltmak için zorunlu olan simgesel bir ilkörnekler sistemine dönüşle yeniden bulabilir.

• Türk edebiyatında destan.

Türk destanları bir şair tarafından topluca yazılmadığı gibi, bir folklorcu tarafından da destancı halk şairleri ağzından derlenip yazıya geçirilmemiştir. Bunların ancak konuları üzerinde bilgimiz vardır; bu konular da, çoklukla, Çin, İran, arap kaynaklarında ve bazı türkçe kaynaklarda saptanmıştır.
Türk destanları, türk tarihinin gidişine uygun olarak 4 daireye ayrılır: Saka destanı, Hun destanı, Göktürk destanı, Uygur destanı. Bunlar da, kendi içlerinde birtakım kollara daha bölünürler.

1. Saka destanı: Saka Tûrkleri’nin iki destanı vardır: Alp Er Tunga destanı, Şu destanı.
  • a. Alp Er Tunga destanı: Bu destanda, İ.Ö. VII. yy.'da İranlılar ile savaşan Saka Türkleri’nin hükümdarı Alp Er Tunga'nın (öl. İ.Ö, 624) serüveninin anlatıldığı tahmin ediliyor. Kâşgarlı Mahmuf'un (XI. yy.) Divanü lügat it-türk adlı yapıtında, Alp Er Tunga'nın ölümü üzerine söylenmiş bir sagu (ağıt) vardır. Fars şairi Firdevsi*'nin (934-1020) Şehname adlı mesnevisinde Alp Er Tunga, "Efrâsiyâb" adıyla anılmıştır.
  • b. Şu destanı: Bu destanda, İskender' in Batı Türkistan'a yürümesi (İ.Ö. 330-327) üzerine, türk hükümdarı Şu'nun doğuya çekilmesi, İskender gittikten sonra yine Balasagun'a dönüp Şu şehrini kurması anlatılmıştır.

2. Hun destanı (Oğuz Kağan destanı):

Bu destanda Hunlar'ın hükümdarı Oğuz (Mete, İ.Ö. 209-174) Kağan'ın doğması, evlenmesi, kağan (hakan) olması, Orta Asya’da türk birliğini kurması, ölümünden önce imparatorluğu oğulları arasında bölüştürmesi anlatılır.
Destanın konusu XIII. yy.’da uygur harfleriyle ve nesirle yazıya geçirilmiştir, içinde manzum parçalar da vardır

.3. Göktürk destanı:

Göktürkler'in de iki destanı vardır:
  • a. Bozkurt destanı: Bu destanda Göktürkler'in dişi bir bozkurttan (totem, tanrı) türedikleri anlatılır. Konusu Çin kaynaklarında saptanmıştır.
  • b. Ergenekon destanı: Şu destanda, bir savaşta yenilen Göktürkler'in sığındıkları "Ergenekon" denen yerde dört yüz elli yıl kadar oturup çoğaldıktan sonra demir bir dağı delerek oradan çıktıkları ve büyük bir devlet kurdukları anlatılır.
Bu destanın konusu, İlhanlIlar devri tarihçilerinden Reşidüddin'in (1248-1318) Câmi üt-tevârîh adlı farsça yapıtında yazıya geçirilmiş; oradan yararlanan Ebül- gazi Bahadır Han'ın (1605-1663) Şecere -i türk adlı kitabında da anlatılmıştır.
Destanda, Güney Hunlar'a yenilen (İ.S. 93) Kuzey Hunlar'dan bir kısmının Altay dağları yöresinde saklanıp orada demircilikle uğraşmalarının, sonraları yönetimi altında yaşadıkları Aparlar'a (Avarlar) karşı 459 yıl sonra ayaklanarak (İ.S. 552) bağımsızlığa kavuşup Göktürk devletini kur malarının izleri görülmektedir

.4. Uygur destanı:

Uygur Tûrkleri'nin iki destanı vardı:
  • a. Türeyiş destanı: Bu destanda, Hun hükümdarlarından birinin çok güzel iki kızının bir erkek kurtla (totemle) birleşmesinden Dokuz Oğuz - On Uygurlar'ın Hunlar'dan geldiği yolundaki tarihsel olgunun izleri görülmektedir.
  • b. Göç destanı: Bu destanda Uygurlar’ ın Moğolistan'dan Çin'in Kansu eyaletine ve Doğu Türkistan’a göçleri anlatılmıştır.
Destanın eski Çin ve Iran kaynaklarında saptanmış iki ayrı söylentisi vardır. Çin söylentisi ile, İlhanlIlar devri tarihçilerinden Cüveyni'nin (1226-1282) rih-i cihanüşâ adlı farsça yapıtında anlattığı söylentilere göre, bir ağacın gövdesinden (ya da, iki ağacın arasında meydana gelen dağdan) beş çocuk doğar, bunların en küçüğü ve en akıllısı Buğu (Buku) Han’ı Uygurlar kendilerine hükümdar seçerler. Buğu (Buku) Han'ın soyundan gelen hükümdarlardan biri zamanında kutsal bir kayanın Çinliler tarafından alınıp götürülmesi üzerine ırmaklar kurur, göllerin suyu çekilir, topraklar çatlayıp ürün vermez olur (ya da, hayvanlar ve çocuklar “Göç, göç!’’ diye bağrışır); o zaman Uygurlar yurtlarından ayrılıp Beşbalık’a göç ederler.

Destan, Kırgızlar'a yenilerek 840'ta Moğolistan'dan güneye, Doğu Türkistan'a göç eden Dokuz Oğuz - On Uygurlar'ın tarihinden izler taşımaktadır. Her iki söylentide de yer alan Buğu (Buku) Han’ın adının, Uygurlar'a 763'te şaman dinini bıraktırarak mani dinini kabul ettiren Bögü Kağan'ın adından gelme olduğu görülmektedir.

Türkler arasında, İslamlıktan sonra da Kırgızlar'ın müslümanlığı yaymak için savaşan kahramanı Er Manas üzerine kurulmuş, Manas destanı, moğol istilasından sonra Cengiz’in adı çevresinde oluşan Cengizname (Cengiz destanı), Timur destanı vb. gibi yeni destanlar ve din uğrunda savaşları konu edinen Battalname, Danişmendname vb. gibi nesirle yazılmış destan-romanlar oluşmuştur.

Çağdaş türk edebiyatında da, bazıları Kurtuluş savaşı üzerine yazılmış birkaç destan vardır. Bu dönemde yazılan destanların en ünlüleri: Nâzım Hikmet, Simavna kadısı oğlu Şeyh Bedrettin destanı (1936), Kuvayı milliye (1968); Fazıl Hüsnü Dağlarca, Üç şehitler destanı (1949); Ceyhun Atuf Kansu, Sakarya meydan savaşı (1970) vb.

Halk edebiyatında destanlar, koşma biçimi ile ve hece vezninin 11 ya da 8 heceli kalıbıyla düzenlenir. Uzunluğu, anlatılan olayın uzunluğuna bağlıdır. Kendine özgü bir ezgi ile söylenir. Bu tür destanlar toplumu yakından ilgilendiren savaşları ve kahramanları (Genç Osman destanı), ayaklanmaları (Vak'a-i hayrıye destanı), eşkıyalık, kıtlık, deprem, yangın, hastalık salgını vb. gibi olayları; toplumsal sorunları, öğütleri (Öğüt destanı): cimrilik, dalkavukluk, korkaklık vb. gibi gülünç huyları; züğürtlük, mirasyedilik, çapkınlık vb. gibi acı, ya da gülünç yaşam olaylarını; pire, tahtakurusu, boz öküz, uyuz vb. gibi gülmece konularını dile getirir.

Anadolu'da XIV. yy.'dan başlayarak İslam inancını sergileyen bazı dinsel mesneviler de destan adını taşır. Geniş halk topluluklarına seslenen ve sade bir anlatımla yazılmış, sahipleri belirsiz bu yapıtların başlıcaları Kesikbaş destanı. Ejderha destanı, İbrahim destanı vb.'dir. Bunlardan bazıları eski mevlit yazmalarının arkasına eklenmiştir.

Destan (Manzum)

Aşık edebiyatında destan, aşıkların sevgilerini, kahramanlık olaylarını, günlük olaylarla ilgili kimi durumları ve bazı acıklı olayları anlattıkları, biçim olarak halk edebiyatı türlerinden koşmaya benzeyen, koşmadan dörtlük sayısı, konu, anlatım ve ezgi yönünden ayrılan halk şiiri. Kafiye şeması (abab), (cccb), (eeeb) şeklindedir.

DESTAN ÖRNEKLERİ

Köroğlu Destanı'ndan
(Köroğlu'nun Rus muharebesinde askerine söylediği)

1
Yiğit olan gümbür gümbür gürlesin
Yiğidi doğuran ana bin yaşa
Ağ göğdede kızıl kanlar şorlasın
Yiğidi doğuran ana bin yaşa

Davlumbazlar yeğde yeğde uranda
Çarkacılar sağlı sollu dönende
Eğri kılınç ağ göğdeyi bölende
Yiğidi doğuran ana bin yaşa

Gel'e beyler cengi harbi çalınsun
Çamlıbel askeri ayrı bölünsün
Gece gündüz zarbı meydan kurulsun
Yiğidi doğuran ana bin yaşa

Asıl koç yiğitler busuda saklı
Belleri kılınçlı eli mızraklı
Hep şahin bakışlı arslan sıfatlı
Yürü kan içenler hep binler yaşa

Köroğlu der bugün burda duralım
Sabah olsun zarbı meydan kuralım
Akan kandan dolu şarap uralım
Yürü deli Hoylu'm sen binler yaşa

2
Yiğitler silkinüp ata binende
Derelerde aç kurtlara ün olur
Yiğit olan döne döne döğüşür
Kötüler de attan düşer kan olur

Bir yiğit okunu almış eline
Başın komuş yiğitliğin yoluna
Kalkan paralana zırhlar deline
Kanlı gömlek koç yiğide don olur

Bir yiğit okunu almış atıyor
Ak elleri kızıl kana batıyor
Bir kötü yoldaşın komuş gidiyor
Kaçma kötü kaçma şimdi dön olur

Hasım da çağırır figan ağıtlar
İman ehli birbirini öğütler
Boydan boya demir donlu yiğitler
Çalar cidasını kahraman olur

Köroğlu da der ki kalmayın n'ç'r
Serçenin gönlünden şahinlik geçer
Şahini görünce ormana kaçar
Gider tenhalara kahraman olur

3
Hemen Mevl' ile sana sığındım
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Senden gayrı yoktur kolum kanadım
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

Sana derim sana hey ulu yaylam
Nasıl başım alup bu ilden gidem
Okum senden yayım sendendir cıdam
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

Hep sınadım Osmanlı'nın alını
Bulamadım bir gez gönlüm alanı
Anacığım sevdiğimin halını
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

Yüce yüce tepesinden yol aşan
Gitmez oldu günlümüzden endişen
Mürüvvetsiz beyden yeğdir dört köşen
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Köroğlu der tepelerden bakarım
Gözlerimden kanlu yaşlar dökerim
Bunca yıldır hasretini çekerim
Arkam sensin kal'am sensin dağlar

4
Mert dayanır n'mert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar ş'hı div'n açar
Meydan gümbür gümbürlenir

Yiğit kendini öğende
Oklar menzili döğende
Şeşber kalkana değende
Meydan gümbür gümbürlenir

Ok atılır kal'asından
Hak saklasın bel'sından
Köroğlu'nun n'rasından
Meydan gümbür gümbürlenir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 7 Nisan 2017 13:48