Arama

Kadı Nedir? - Tek Mesaj #1

Gabriella - avatarı
Gabriella
Ziyaretçi
26 Mart 2008       Mesaj #1
Gabriella - avatarı
Ziyaretçi

kadı

Ad:  kadı.jpg
Gösterim: 2204
Boyut:  81.6 KB

HAKİMÜ’Ş-ŞER’İ olarak da bilinir, İslam hukukunda şeriata göre hüküm veren yargıç.

Kadıların yetki alanı kuramsal olarak hem özel hukuka, hem de ceza hukukuna ilişkin davaları kapsıyordu. Ama uygulama zamana ve mekâna bağlı olarak farklılık gösterebiliyordu. Örneğin Osmanlı Devleti’nde, Tanzimat sonrasında yalnızca miras, vakıflar, evlilik ve boşanma gibi konulardaki davalara bakıyorlardı. Başlangıçta, yani İslamın ilk dönemlerinde, kadıların yönetsel görevleri yoktu; yalnızca anlaşmazlıklarda hakemlik ediyor ve kendilerine ulaşan şikâyetleri karara bağlıyorlardı. Ama zamanla vakıfların yönetimini, yetimlerin ve kendi çıkarlarını gözetemeyecek durumda olanların mülklerinin vasiliğini, ayrıca vasisi bulunmayan kadınların evliliklerinin denetimini üstlendiler.

Kadıların ilk İslam toplumlarında çok önemli işlevleri vardı. Bu nedenle kadı olabilmek için birçok koşulu yerine getirmek gerekiyordu. Kadı günahtan sakınan, erdemli, yetişkin ve özgür (köle olmayan) bir Müslüman olmalı, şeriatı iyi bilmeliydi. Fıkıh bilginlerinin büyük çoğunluğuna göre müçtehid olmayan kişinin kadı atanması caiz değildi; ancak içtihat düzeyinde bilgili kişilerin bulunmaması durumunda bir başkası da kadı atanabilirdi.

İkinci halife Hz. Ömer, İslam toplumunda ortaya çıkan her anlaşmazlığı kendisinin doğrudan çözmesi zorunluluğundan kurtulmak amacıyla ilk kez kadı atadı. Hz. Ömer döneminden (634-644) sonra adaletin kadılar aracılığıyla yerine getirilmesi kurumlaştı. Abbasi halifesi Harun Reşid döneminde (786-809) Ebu Hanife’nin öğrencilerinden Ebu Yusuf’un başkadılık (kadi’l-kudat) görevine atanmasına değin kadılar davaları şeriatın temel kaynakları olan Kuran, sünnet, icma ve kendi içtihatlarına göre karara bağlıyorlardı. Ebu Yusuf’tan sonra, Abbasi ve Osmanlı dönemleri boyunca sistemleşen Hanefi fıkhı temel alındı.

Osmanlı döneminde gerek şer’î, gerekse örfî hukuk davalarına bakan; dolayısıyla ilke olarak, reayanın da sipahisini şikâyet edebildiği kadı mahkemelerinin varlığı, tımar sisteminin görece merkezî denetim altındaki işleyişi bakımından önem taşıyordu. Kadılık görevine medreseleri bitiren ve mülazemet (adaylık) alan kişiler atanırdı. Kadılar atandıkları yerin askeri işleri dışında bütün yerel ve yönetsel işlerini de yürütürlerdi. 16. yüzyılın ortalarına değin, gündelikleri 40-150 akçe arasında olan bütün kadılar, bağlı oldukları yere göre Anadolu ya da Rumeli kazaskerleri tarafından atanırdı. Gündelikleri 150 akçeden yukarı olan büyük kadıların atanması ise kazaskerin önerisiyle sadrazamca yapılırdı. 16. yüzyılın ortalarında kadılar padişahın onayı ile şeyhülislam tarafından atanmaya başladı.

OsmanlIlarda kadılar, kuzat (kaza kadıları) ve mevali (sancak ve eyalet kadıları) olmak üzere iki sınıftı. Kaza kadıları da Rumeli, Anadolu ve Mısır kadıları olmak üzere üçe ayrılıyordu. Bunlar bulunduklan bölgenin kazaları dışında görev yapamazlardı. Örneğin bir Rumeli kazasında görev yapan kadılar Rumeli kazaskeri defterinde (akdiye defteri, sonraları tarik defteri) kayıtlı olur, Anadolu ya da Mısır kazalarına atanmazlardı. Rumeli kazaları önemlerine göre dokuz, Anadolu kazaları 10, Mısır kazaları da altı dereceye ayrılmıştı. Her bölgenin en üst dereceli kadılıkları sitte adını alır, sitte-i Rumeli, sitte-i Mısır biçiminde ayrılırdı. Her bölgenin sitte derecesine ulaşan kadılarına eşraf-ı kuzat denirdi. Sitte-i Rumeli’den seçilen iki kişi Rumeli kazaskeri divanında, sitte-i Anadolu ve sitte-i Mısır’dan seçilen iki kadı da Anadolu kazaskeri divanında danışmanlık yaparlardı. Bu danışmanlara tahtabaşı adı verilirdi. Bulundukları bölgenin kazalarında dolaşarak görev sürelerini tamamlayan kaza kadıları emekli olur ya da yasal bekleme süresi sonunda mevleviyete (sancak ve eyalet kadılıkları) geçerdi.

Mevleviyet düzeyindeki kadıların 300 akçe gündeliklileri sancaklarda, 500 akçe günde- liklileri de eyalet merkezlerinde kadılık yaparlardı. Mevleviyet rütbeleri aşağıdan yukarıya devriye mevalisi, mahreç mevalisi, Bilâd-ı Hamse aşamalarından oluşur, bunların üstünde de Haremeyn (Mekke ve Medine) kadıları ile İstanbul kadısı yer alırdı. Mansıb ve paye olarak ikiye ayrılan mevleviyet sınıfında İzmir paye-i mücerredi, Edirne paye-i mücerredi, devriye, mahreç, Bilâd-ı Hamse, Galata, İstanbul, Anadolu ve Rumeli payelerini alanlar, ertesi yıl mansıba geçerlerdi.

1869’da nizamiye mahkemeleri kurulunca, kadıların yetkisi şer’i yargıyla sınırlandı. 1914’te çıkarılan yasayla da kadılık koşulları ve şeriye mahkemelerinde bakılacak davalar belirlendi. 9 Nisan 1924’te yayımlanan 469 sayılı yasayla da şeriye mahkemeleri kapatıldı ve Türkiye’de kadılık unvanı kaldırıldı.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 8 Nisan 2017 01:09