Arama

Benicio Del Toro

Güncelleme: 22 Ağustos 2011 Gösterim: 5.594 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Ekim 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  benicio_del_toro.jpg
Gösterim: 420
Boyut:  14.8 KB
Benicio Del Toro
1967’nin 19 Şubat’ında Puerto Rico’da avukat bir anne-babanın oğlu olarak dünyaya gelen Benicio Del Toro, Puerto Rico’da bir Katolik okulunda okudu. Annesinin o daha 9 yaşındayken ölmesi sonucunda, babasıyla birlikte Güney Pennyslvania’daki bir çiftliğe taşındı. Çocukluğunda oyunculuğa ilgi duymakla birlikte, aile mesleği olan avukatlığı sürdürmek üzere planlar yaptı.
Sponsorlu Bağlantılar
Liseyi bitirdiği yıl, işletme okumak üzere San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi’ne başladı. Öğreniminin ilk yılında aldığı bir oyunculuk dersi, içindeki oyunculuk tutkusunu ortaya çıkarınca, avukat olma planlarını da, okulu da terk ederek kendini oyunculuk çalışmalarına verdi. Önce New York’taki Square Oyunculuk Okulu’na devam etti, ardından da Los Angeles’ta usta oyuncu Stella Adler’dan oyunculuk dersleri aldı.
Bir röportajında “ Ailem aktör olma kararımı dehşetle karşıladı. Bu onlar için astronot olmayı istemekten farksızdı. ” diyen Toro da pek çok meslektaşı gibi işe televizyon dizilerinde birtakım roller alarak başladı. 1987 yılında,“ Shell Game ” ve “ O’Hara ” gibi televizyon dizilerinde görünmeye başlayan Toro, “ Duke the Dog –Faced Boy ” ile beyaz perdedeki ilk rolünü aldı.
1989 yılında “ License to Kill ”de rol alan aktör, 1991’de Sean Penn’in ilk yönetmenlik denemesi olan “ The Indian Runner ”da, 1993’te de yönetmenliğini Peter Weir’in yaptığı “ Fearless ”ta rol aldı. 1994’ün sonunda küçük bir rol için “ Swimming with the Sharks ”ta Kevin Spacey ile birlikte kamera karşısına geçen Toro, asıl çıkışını, 1995 yılında rol aldığı “ The Usual Suspects ” ile yaptı. Bryan Singer’ın yönettiği gerilim filminde Fred Fenster karakterini canlandıran Toro, bu performansıyla “ Independent Spirit En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ” ödülüne layık görüldü.
Bir sonraki yıl rol aldığı “ Basquiat ”taki performansıyla da aynı ödülü alan aktör, ressam arkadaşı Julian Schnabel’ın ilk yönetmenlik denemesi olan filmde para almaksızın çalıştı. Filmde Amerikalı ressam Jean-Michel Basquiat’nın sadık arkadaşı Benny Dalmau rolüyle kamera karşısına geçen aktör, aldığı rollerde popüler ile sıradışını dengelemeyi, bir yanda box-office’te iş yapan filmlerde yer alırken, öte yanda film festivallerine katılan filmlerde de başarılı performanslarıyla dikkat çekmeyi başardı.
Aktörün 1996 yılında rol aldığı diğer filmler, “ The Funeral ”, “ The Fan ” ve “ Joyride ” oldu. Abel Ferrara’nın yönettiği “ The Funeral ”daki intikam ateşi ile yanan Gaspare Spoglia karakteriyle, ilk oyunculuk yıllarındaki gangster tiplemelerini yad eden Toro, bir sonraki çalışması olan “ The Fan ”da Robert De Niro ile birlikte çalıştı.
1997 yılında “ Excess Baggage ” ile ilk başrolünü alan Toro, filmde Alicia Silverstone ile birlikte çalıştı. 1998 yılında Terry Gilliam’ın yönetiği “ Fear and Loathing in Las Vegas ”ta Oscar Zeta Acosta (“Dr. Gonzo ”) karakterini canlandıran aktör, 2000 yılı içinde dört ayrı yapımda rol aldı.
“ Bread and Roses ”, “ Snatch ”, “ The Way of the Gun ” ve “ Traffic ”ten oluşan bu çalışmalarından, Steven Soderbergh’in yönettiği “ Traffic ”teki Meksikalı polis memuru Javiezr Rodriguez rolüyle “ En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ” dalında bir Altın Küre ödülü kazandı. Aktör, bu rolüyle 2001 Oscarları’nda da “ En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ” ödülünün sahibi oldu.
Toro’nun 2001 yılı çalışmaları arasında, yönetmenliğini Sean Penn’in üstlendiği “ The Pledge ” ile William Friedkin’in yöneteceği “ The Hunted ” yer alıyor.

Biyografi Konusu: Benicio Del Toro nereli hayatı kimdir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Benicio Del Toro, 1967 doğumlu Port Riko'lu sinema oyuncusu. Del Toro, Traffic filmindeki performansıyla En İyi Yardımcı Oyuncu dalında Oskar Ödülü kazandı. 2003 yılında En İyi Yardımcı Oyuncu dalında Oskar Ödülü adaylığı getiren 21 Grams'da Sean Penn ve Naomi Watts ile birlikte oynadı.

Sponsorlu Bağlantılar
Benicio Monserrat Rafael Del Toro Sanchez, 19 şubat 1967 yılında her ikisi de avukat olan Gustavo Adolfo Del Toro ve Fausta Sanchez Rivera'nın ikinci oğulları olarak San German, Porto Riko'da dünyaya geldi. Santurce'da büyüyen Del Toro, Miramar'daki roman katolik okulu Academia del Perpetuo Socorro'ya başladı.
Dokuz yaşına geldiğinde annesinin hepatit yüzünden ölmesinden sonra babası ve büyük erkek kardeşi Gustavo ile birlikte gençlik yıllarını geçirdiği Mercersburg, Pennsylvania'ya taşındı. Burada yatılı Mercersburg Akedemisi'ne girdi ve mezun olduktan sonra babasının tavsiyesine uyarak University of California'da işletme okumaya başladı. Drama kursunda gösterdiği başarıyı farkedince okulunu bıraktı ve Los Angeles'da ünlü oyunculuk öğretmeni Stella Adler ile çalışmaya başladı.

1980'lerin sonunda Miami Vice'da ve NBC televizyonunun dizilerinde (örneğin Drug Wars:The Camarena Story) katil, uyuşturucu satıcısı gibi küçük rollerde gözükmeye başladı. Del Toro, roller almaya başlayana kadar ailesine yeni kariyerinden bahsetmemişti. Daha sonra 1988 yapımı Big Top Pee-Wee ile sinema filmi kariyeri başlamış oldu. 1989'da Bond filmi Licence to Kill'de yeraldı ve o zamana kadar bir Bond filminde kötü karakteri oynayan en genç oyuncu oldu. Fazla iş yapmayan bu iki filmin ardından The Indian Runner (1991), China Moon (1991), Christopher Colombus:The Discovery (1992), Money for Nothing (1993), Fearless (1993) ve Swimming with Sharks (1994)'da oynadı. 1995'de The Usual Suspects'de canlandırdığı Fred Fenster rolüyle çıkış sağladı ve En İyi Yardımcı Oyuncu dalında Independent Spirit Ödülü'nün sahibi oldu ve "takip edilecek oyuncu" olarak lanse edildi. Bundan sonra daha büyük bütçeli filmlerde daha büyük roller almaya başlayan Benicio, bu dönemde Abel Ferrara's Funeral (1996), Basquiat (1996), The Fan (1996) ve Excess Baggage (1997)'da oynadı.

1998 yapımı Fear and Loathing In Las Vegas filminde Hunter S. Thompson (Johnny Depp)'ın avukatı Dr. Gonzo rolündeydi. Bu filme kendini tamamen veren, duygusal ve fiziksel olarak hazırlanan ve bir sahnede kendini sigarayla yakan (ama bu sahne sonradan filmden çıkarıldı) Del Toro, gelen kötü eleştirilere çok üzülse de bu film sonradan bir kült haline geldi. Bu filmden sonra geçirdiği iki yıl boşluğun ardından, yeniden büyük profilli filmlerde rol almaya başladı. The Usual Suspects'in senaryo yazarının yönettiği The Way of the Gun (2000), Steven Soderberg'in Traffic (2000), Guy Ritchie'nin Snatch (2001) ve Sean Penn filmi The Pledge bu dönemde rol aldığı filmler oldu.

Del Toro, Traffic filmindeki Meksika'lı sınır polisi rolündeki performansıyla En İyi Yardımcı Oyuncu dalında Oskar Ödülü kazandı. 2003'de Tommy Lee Jones'la birlikte The Hunter'da rol aldı. Yine 2003 yılında En İyi Yardımcı Oyuncu dalında Oskar Ödülü adaylığı getiren 21 Grams'da Sean Penn ve Naomi Watts ile yer aldı.

Sin City (2005)'de de yer alan ünlü aktör bakışları ile James Dean, Brad Pitt ve Marlon Brando'yla karşılaştırıldı ve seks sembollerinden biri haline geldi. People Magazine tarafından 2003'de "Most Beautiful People" Listesi'nde yeraldı. Gençlik yıllarında Madonna'nın La Isla Bonita klibinde de görünmüş olan Del Toro, Oskar Ödülü alan üçüncü Porto Riko'lu oyuncu.

Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
3 Mart 2011       Mesaj #3
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye


Hayata omuz silken bir tavrı var. Biraz deli biraz dahi havasıyla, sinemanın en kült karakterlerine imzasını çaktı. Şimdi onlara ‘Kurt Adam’ı’ ekledi. Porto Rikolu oyuncu, seksi dondurma Magnum’un da yeni yüzü. Ona göre seksi rolü yapılmaz. Ya seksinizdir ya da değil. Belli ki Magnum’un seçimi isabetli.

Kevin Maher

Londra’daki karanlık otel odasında yere çömelmiş, son filminde başrol oynadığı Emily Blunt’ın göğsüne adını yazıyor Benicio Del Toro. 42 yaşındaki Oscarlı, ‘Latin Aşk Tanrısı’, önünde duran bir yığın ‘Kurt Adam’ posterini aceleyle imzalarken, hınzırca kıkırdıyor ve muzır tespitini yapıyor: “Üzgünüm, yanlışlıkla Emily Blunt’ın üzerine yazdım.”
Birkaç saniye içinde ayağa kalkıyor, kömür karası takım elbisesi, beyaz gömleği, düşük göz kapakları, ela gözleri ve göz kamaştırıcı Porto Rikolu erkeksiliğiyle. “Morrissey!” diyor heyecanla; ceketimin altında kalan tişörtümde görünen ‘orrisse’ sözcüğünü göstererek. Şarkıcının albümleri ve ‘Everyday is Like Sunday’ şarkısıyla ilgili heyecanlı yorumlarına başlıyor. Birden yüzü asılıyor, “J. D. Salinger öldü” diye iç geçiriyor, koltuğuna gömülürken ve içeceği onlarca sigaranın ilkini yakıyor.
Burada, Del Toro’nun röportajlarında gazetecileri zorlamasıyla ünlü olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bir keresinde saygın bir İngiliz gazeteciyi, daha fazla kişisel soru sorarsa, köpeklerini üzerine salmakla tehdit ettiği biliniyor..?Röportaj sırasında karşısındakinin kafasını karıştırmaya bayılıyor, ara ara başvurduğu derin iç çekişleriyle ve sık sık gözlerini devirmesiyle ünlü. Kısa süre önce Washington Times’a verdiği bir röportajda, “Yeter artık. Ne yazmak istiyorsan onu yaz. Umurumda bile değil” diye bağırıp odayı terk etti. Bu yüzden, Del Toro’nun biraz önce tanık olduğum coşkun ve aksilikten uzak hali hem sürpriz, hem rahatlamaydı benim için.
Hayatta ve perdede asi rolünü tercih eden Del Toro için, Valentino tarzı erkek kalıbı sıkıntılı bir durum. Ama o gerektiğinde her rolün hakkını veren bir aktör. Film için kilo alması gerekirse, fırsatı kaçırmadan büyük bir zevkle kendini abur cubura veriyor (‘Vegas’ta Korku ve Nefret’te yaptığı gibi) ya da tam tersi kilo vermesi gerekirse hemen diyete sarılıyor (‘Che’de olduğu gibi). Dış görünüşünde değişiklik yapmasına gerek yoksa, bu sefer aksan silahına sarılıyor. ‘Olağan Şüpheliler’ filminin yönetmeni Bryan Singer, Del Toro’nun Fred Fenster karakterine hazırlanırken kullandığı eksantrik aksanı duyunca, bunun şaka olduğunu düşünmüş önce.
‘Kurt Adam’da da büyük mutlulukla kendini yapay derilere, sahte kürklere bürüdü. Benicio Del Toro, bu filmde babasıyla (Anthony Hopkins) fırtınalı bir ilişkisi olan ve bir süre önce ölen kardeşinin dul eşi Gwen’e âşık (Emily Blunt) aktör Lawrence’ı oynuyor. Lawrence, her dolunay zamanı korkunç bir kurt adama dönüşüyor.

“Yaptığımız delilikti”

Makyaj evresi doğal olarak acı vericiydi” diyor Del Toro. Makyaj dört saatte yapılıp, iki saatte çıkarılıyordu, hem de her gün. Konuşabilmem için ağzımdaki protezi birinin çıkarması gerekiyordu” diyor hatırladığı bu anıdan ürkerek. “Dişle beraber ağzımdaki sahte kanı da tükürürdüm bir şey söyleyebilmek için, sonra tekrar dişi ve kanı ağzıma yerleştirirdik. Yaptığımız delilikti.”


Del Toro’nun aynı zamanda prodüktörlüğünü de üstlendiği filmdeki anlatım, aktörün kendi yaşamındaki duygusal dinamiklerini yansıtıyor. Hikâye, Lawrence ve nüfuzlu babası arasındaki gergin ilişki etrafında gelişiyor. Bu gerginliğin sebebi, Lawrence’ın annesinin, o daha küçük bir çocukken, bir kurt adamın pençesinde can vermesi. Sonunda babası, Lawrence’ı, davranışlarındaki tuhaflığın nedenini anlamak için, Londra’daki zalimliğiyle ünlü akıl hastanesine gönderiyor.
Benzer şekilde, Benicio Del Toro da dokuz yaşındayken annesi Fausta’yı kaybetmiş. Annesinin ölümü, genç ve isyankâr Benicio’yla, saygın bir ceza hukuku avukatı olan babası Gustavo’nun ilişkilerini, daha da zorlaştırmış. Babası onu bir domuz çiftliğinde, sabah saat 04.00’te kalkması gereken bir işte çalışmaya zorlamış. Del Toro buna, bir güzellik salonunun içine koku bombası atarak tepki vermiş. Babası sonunda onu Pennsylvania’daki Mercersbury Akademisi’ne göndermiş. 13 yaşındaki Benicio’nun bu sert okula gönderilme nedeni, tıpkı Lawrence gibi, ‘tuhaf hareketlerine’ çare aranması.
Akrabalara göre, baba oğul arasındaki çatışma sonraki yıllarda da devam etti. Del Toro, oğlunun mesleğini beğenmiyordu. Benicio, ‘Traffic’teki rolüyle Oscar kazandıktan sonra babasına “Londra’da herkes senin soyadını söylüyor, ama senin sayende değil, benim sayemde!” diyecekti.
Bugünse Del Toro, “Hayatı ‘Kurt Adam’ınkine benziyor” yorumlarına pek katılmıyor. Öncelikle filmi Oidipus sendromlarını keşfetmek için yapmadığını söylüyor. “Bunu kendi kafamda keşfettim” diyor gülümseyerek. “Kurt Adam’a ihtiyacım yok. Hem ben ne babam tarafından akıl hastanesine gönderildim, ne de annem bir kurt adam tarafından öldürüldü” diyor. Kaçma belirtisi göstermiyor. Burada konuyu kapatabilir ama devam ediyor. “Evet, benzerlikler var Lawrence’la aramda. Mesela annelerimizi erken yaşta kaybetmemiz, ikimizin de aktör olması ya da ikimizin babasının da silahı olması gibi. Oturup bu konuda tez yazabilirsiniz, ama yine de benzerlikler size hiçbir şey anlatmaz.” Bu röportajla babasına yönelik toplumsal kınamaya son vermek istediği belli (babası şimdi Porto Riko’da üçüncü eşiyle birlikte): “Evet sert bir babaydı. Ama hep oradaydı. Ben de her çocuk gibi ebeveynlerimle sorunlar yaşadım. Ama daha hayatı tanımıyordum ve kendimi bulmaya çalışıyordum.”


Porto Rikolu seks tanrısı

Del Toro, Marlon Brando gibi yıldızların da hocalığını yapan drama gurusu Stella Adler’den, Los Angeles’ta bir dönem ders almış bir oyuncu. İlk gençlik yıllarında rol yaparken sergilediği aşırılıklar nedeniyle kötü bir üne sahip olduğunu söylüyor, yüzü hafifçe kızararak. 22 yaşındayken rol aldığı 1989 yapımı James Bond filmi ‘Öldürme Yetkisi’nde aşırı mimikli tarzıyla, alay konusu olmuş: “Herkesi mimiklerimle deli ettiğimin farkındaydım. Ama film aktörlüğünün ne demek olduğunu öğreniyordum. Bir şey bilmiyormuşum meğer.”
‘Olağan Şüpheliler’de ise yok denecek kadar az diyaloğuyla senaryoda pek esamesi okunmayan Fenster karakterini, evirip çevirip değiştirdi Del Toro ve kariyerinde ses getiren bir role imza attı. Aynı şekilde ‘Traffic’teki Meksikalı polis karakterinin de, aşırı dürüst bir karakter olmasında ısrar etti. Bu karakter, başta belirsizliklerle doluydu; sonunda Del Toro’ya ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ Oscar’ını getirdi.
Ama bazen seçimlerinin geri teptiği de oldu. Terry Giliam’ın ‘Vegas’ta Korku ve Nefret’ filminde oynamayı kabul etmesi hataydı. Ticari bir film olan yapım boyunca devam ettirdiği anlaşılmaz aksanlı konuşması, kariyerine büyük hasar verdi. Bu rol için günde 16 donut (bir tür tatlı çörek) yiyerek 20 kilo almıştı: “İnsanlar, ‘Film iş yapmadı; çünkü Benicio Del Toro bir film yıldızı gibi görünmüyor’ diyordu. O kiloyla birkaç iş görüşmesi yaptım ama hiçbirine kabul edilmedim.”
“Film yıldızı” demişken Benicio Del Toro’nun ‘seks tanrısı’ imajı için neler söyleyeceğini merak ediyorum: “Seksi ne demek gerçekten bilmiyorum” diyor dış görünüşüyle ilgili ilk kez düşünüyormuş gibi bir tavırla. “Belki de halinizden memnun olmaktır ya da başkalarının hakkınızda ne düşündüğünü umursamamaktır. Seksiliğin bir kısmının görüntüyle ilgili olduğunu söyleyebilirim. Bunun için anneme ve babama teşekkür etmelisiniz. Genlerim güzel, sanırım. Diğer kısmı ise Stella Adler’in dediği gibi, ‘Seksi rolü yapamazsınız. Oynamaya kalkarsan hemen belli olur.’ Sonra birden rahatsız hissediyor “Öyle kalkıp bir anda ‘ben çok seksiyim’ diyemezsiniz” diyor alçak gönüllülük ve dürüstlük arasında gidip gelen bir tavırla. “Sonradan olacak bir şey değil. Ama filmlerde oynamak için de bir albeniniz olması gerek.”
Del Toro’nun aşk defteri ise çok uzun ve birçok ünlü isimle dolu: Alicia ?Silverstone, Claire Forlani, Scarlett Johansson, Valeria Golino, Chiara Mastroianni ve Minnie Driver. Fakat bugünlerde aşk konusunda gelgitler içinde. Hiç evlenip barklanmayı düşünmedi mi peki? “Neden?” diye çıkışıyor sinirle. “Herkes, ‘Bu adam neden evlenmiyor’ diye soruyor. Lanet olsun! Neden evlenmek zorunda olayım ki? Boşanmak için mi?” ‘Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten kitabına atıfta bulunarak konuyu Hollywood’un batısındaki ‘mağarasına’ getiriyor ve benim de kendime ait bir ‘mağaram’ olup olmadığını soruyor. Evli ve çocuklu olduğumu söylerken hemen söze karışıyor: “Bak gördün mü? Senin de mağaran var, işgal edilmiş bir mağara!”
Benicio’nun ‘mağara’sında iki köpeği, bir sürü kitabı, İngiliz oyuncu Julian Sands tarafından eğitilen (gerçekten) iki kaplumbağası var. Sürekli gelecek projelerle meşgul olduğu için evlenmeye vakit bulamadığını söylüyor. Ufukta iki yeni proje var. Programına göre ya Martin Scorsese’nin yakında çekeceği ‘Silence’ filminde Daniel Day-Lewis’in karşısında bir keşişi canlandıracak ya da Farrelly kardeşlerin son filmi ‘Three Stooges’a “Evet” diyecek.
“Madonna bana çok iyi davranmıştı”
İkinci sigarasını yakarken az önceki hırçın adamdan eser kalmıyor. 2002 yılındaki Oscar töreninde, sahneye çıkıp ödülünü aldıktan sonra, salondaki yerine oturmak yerine eve gidip törenin geri kalanını televizyondan izlemeyi tercih ettiğini anlatıyor. Haylaz çocuk imajına çok uyan bir tavır bu. Tören bitince televizyonu kapatmış ve Elton John’un partisine gitmiş ama. Partide Paul McCartney “Nerelerdesin sen? Tören boyunca arkamda oturuyor olman gerekirdi” dediğinde yaşamı boyunca obsesif bir Beatles hayranı olan Del Toro, kendini biraz da olsa kötü hissetmiş. O gece kazandığı Oscar’ın, babasını, iyi bir mesleği olduğu konusunda ikna ettiğini söylerken, aklına oynadığı ilk rol geliyor. Hani Madonna’nın ‘La Isla Bonita’ klibinde arkada dans eden tatlı suratlı çocuk rolü. “Madonna’yı yıllardan beri tanırım. O klipte de bana çok iyi davranmıştı.”
Röportajın sonlarına geldiğimizde merak ediyorum: “Karşımda duran bu Latin efsanesi hayatından memnun mu?” “Hayır” diye cevap veriyor irkilerek. “Hayatımdan engeller eksik olmuyor. Belki onları ben yaratıyorum ya da kendiliğinden oluşuyorlar, bilmiyorum. Ama kesinlikle mutlu değilim. Mutlu olmak fazlasıyla pasif bir söz gibi geliyor kulağa.” Gülümsüyor Del Toro, yüzünde kurt adamınkine benzer bir ifade beliriyor ve son sözlerini ekliyor. “Hepimizin bildiği gibi, ben sadece bu değilim.”







Son düzenleyen Safi; 29 Ekim 2015 21:55 Sebep: sayfa düzeni
🌘 🚀
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
22 Ağustos 2011       Mesaj #4
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Benicio Del Toro

beniciodeltoro51033
🌘 🚀

Benzer Konular

15 Mart 2007 / Misafir Hayali Karakterler
16 Mayıs 2012 / ThinkerBeLL Sinema ww