Arama

Marlon Brando

Güncelleme: 5 Kasım 2012 Gösterim: 11.121 Cevap: 3
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
15 Kasım 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
225pxmarlonbrandostreettv5

Sponsorlu Bağlantılar

Marlon Brando dünyanin en iyi aktörlerinden biridir.En taninmis filmleri On The Waterfront ve The Godfather(BABA)'dir.Küçük yaşta tiyatro başlamış olan aktör New York'ta Lee Strassberg, Elia Kazan ve Emir Zahirovic'den senelerce oyunculuk dersi almıştır. Hala Hollywood'da bulunmamın tek nedeni parayı reddedecek ahlaki cesaretimin olmayışıdır diyecek kadar cesur 1974'te the Godfather filmiyle aldığı oscarı reddedecek kadar da asi biriydi. 2. oscarını Amerika'nın Kızılderililere karşı uyguladığı politikayı protesto etmek için ödülü almaya dahi gelmemiştir. On the Waterfront-Rıhtımlar Üzerinde ile gerçekleştirdiği performansla tüm zamanların en iyi oyuncularından biri olduğunu kanıtladı; ama şüphesizki Brando'nun yakın dostu Elia Kazan'ın da bu başarıda rolü büyüktü. Kült filmler arasına giren bir diğer filmi ise Last Tango in Paris'te Bertollucci ile ne kadar uyumlu çalışabileceğini göstermiş ve sinemanın en iyi filmlerinden birine imza atmıştır Marlon Brando.


  • 1996 The Island of Dr. Moreau
  • 1995 Don Juan DeMarco
  • 1992 Christopher Columbus: The Discovery
  • 1990 The Freshman
  • 1989 A Dry White Season
  • 1980 The Formula
  • 1979 Apocalypse Now
  • 1978 Superman
  • 1976 The Missouri Breaks
  • 1972 The Godfather
  • 1972 Last Tango in Paris
  • 1971 The Nightcomers
  • 1970 Burn!
  • 1969 The Night of the Following Day
  • 1968 Candy
  • 1967 Reflections in a Golden Eye
  • 1967 A Countess From Hong Kong
  • 1966 The Appaloosa
  • 1966 The Chase
  • 1965 Morituri
  • 1964 Bedtime Story
  • 1963 The Ugly American
  • 1962 Mutiny on the Bounty
  • 1961 One-Eyed Jacks
  • 1960 The Fugitive Kind
  • 1958 The Young Lions
  • 1957 Sayonara
  • 1956 Teahouse of the August Moon
  • 1955 Guys and Dolls
  • 1954 The Wild One
  • 1954 On the Waterfront
  • 1954 Desirée
  • 1953 Julius Caesar
  • 1952 Viva Zapata!
  • 1951 A Streetcar Named Desire
  • 1950 The Men




Biyografi Konusu: Marlon Brando nereli hayatı kimdir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1924 Doğumlu ünlü Amerika'lı oyuncu. Hollywood'a method oyunculuğunu tanıtmış ve yarattığı asi genç ekolü ile dönemine damgasını vurmuştur. Gençliğinde olduğu kadar olgunluk döneminde de başarılı rollere imza atmıştır. Bunlardan en çok yankı uyandıranı "Godfather" filmindeki Don Vito Corleone karakteridir. 8 kere Oscar'a aday olan ünlü oyuncu iki kez "En İyi Erkek Oyuncu Oscarı"nı almaya hak kazanmıştır.

Sponsorlu Bağlantılar
3 Nisan 1924 yılında Omaha, Nebraska'da doğdu. 1935 yılında annesi ile babasının ayrılmasından dolayı annesi ve üç kardeşi ile Santa Ana, Kaliforniya'ya yerleşti. İki yıl sonra annesi ile babasının birleşmesi ile Illinois'e taşındılar. Alman asıllı olan oyuncunun annesi ve kız kardeşi de oyunculuk ile ilgileniyordu. Brando'nun sahneye ilgisi buradan gelmekteydi.
Marlon Brando'nun hareketli bir çocukluk dönemi oldu. Bir yıl kadar Libertyville Lisesi'nde okuduktan sonra 16 yaşındayken Minnesota'daki Shattuck Askeri Okulu'na gönderildi. Buradaki katı kurallara karşı gelerek okuldan izinsiz kaçtığı için cezanlandırıldı ve okula devam etmeme kararı aldı. Bir süre babasının yanında çalıştıktan sonra babasının karşı gelmesine rağmen New York'da yaşayan kız kardeşininin yanına gitti. Buradaki Sosyal Araştırma Enstitüsü'ndeki Erwin Piscator yönetimindeki drama workshoplarına katıldı. Moskova Sanat Tiyatrosu'nda Stanislavski ile çalışmış olan Stella Adler'ın öğrencisi oldu. Stanislavski methodunu öğrenerek bununla çalışmaya başladı. Kullandığı bu method, oyuncunun duygusal olarak kendini rolle bütünleştirmesiydi. Uzun bir hazırlanma süresi gerektirebilen bu sistemde, oyuncu gerektiğinde karaktere yakınlaşabilmek için onun gibi yaşamaya başlayabilirdi.

Kullandığı method oyunculuk Sayville Tiyatrosu'nda kast dışında kalmasına neden olmuştu ancak kısa süre sonra keşfedildi. 1944 yılında Gerhart Hauptman'nın "Hannele" adlı oyununda rol aldı. Ardından Broadway'de "I Remember Mama" adlı oyunda çıkışını yaptı. Eleştirmenler Broadway'in umut vadeden genç yeteneği olarak adlandırdılar. Maxwell Anderson'un "Truckline Café", George Bernard Shaw'ın "Candida", Ben Hecht'in "A Flag Is Born" adlı oyunlarında oynadı. 1950 yılında "The Men" adlı filmde canlandıracağı rol için, bir ay hastanede kalarak gazilerle beraber tekerlekli sandalyede dolaşarak hazırlandı. 2. Dünya Savaşı'nı konu alan bu filmden etkilenerek radikal Yahudi hareketlerine destek verdi. 1951 yılında Tennessee Williams'ın yazdığı Elia Kazan'nın yönetmenliğini yaptığı "A Streetcar Named Desire" adlı filmde canlandırdığı asi genç "Stanley Kowalski" rolüyle büyük başarı kazandı.

Ardından John Steinbeck'in kitabından senaryolaştırılan, Elia Kazan'nın yönetmenliğini yaptığı "Viva Zapata!" adlı filmde Anthony Quinn ile birlikte rol aldı. Bu filmdeki başarısı ile 1952'de Cannes Film Festivali'nde "En İyi Aktör" ve İngiliz Flm Akademisi'nden ise "En İyi Yabancı Aktör" dallarında ödül aldı. 1953 yılında Joseph Mankiewicz filmi "Jul Sezar"da Marcus Antonius rolünde oynadı. Bu üç filme üst üste üç kez "En İyi Erkek Oyuncu" Oscar'ına aday oldu ama kazanamadı. 1954 yılında ise adının efsaneler arasına yazdırdığı "On The Waterfront" adlı filmde rol aldı. Elia Kazan'nın yönettiği filmde "Terry Malloy" karakteriyle özleştirildi. Bu filmdeki rolüyle 1955 yılıda "En İyi Erkek Oyuncu" Oscar'ını kazandı. Birçok oyuncuya örnek olacak bir oyunculuk performansı sergiliyordu. "Rebel Without A Cause" adlı filmde James Dean, Brando'nun karakterlerinden esinlenerek oynadığını belirtmişti. Yeni bir ekolün yaratıcısı oldu.

1955 yılında kendi yapım şirketini kurdu. 1961 yılında "One-Eyed Jack" adlı filmde Stanley Kubrick ile birlikte çalıştı. Ancak anlaşmazlıklar sonucu Kubrick filmi yarım bırakınca filmin devamını kendisi yönetti ve tek yönetmenlik çalışması bu film oldu. 1966 yılında Charlie Chaplin'nin yönettiği "A Countess From Hong Kong"da yer aldı. Oyunculuk kariyerinde yer aldığı tek komedi bu film oldu. Ardından 1967 yılında "Reflection in A Golden Eye", 1969 yılında da "Burn!" adlı filmlerde rol aldı.

1972 yılında "The Godfather" adlı filmde unutulmaz Don Vito Corleone karakterini canlandırdı. İkinci Oscar'ını bu filmdeki oyunculuğu ile aldı. Ancak Amerikan yönetinimin Kızılderililere yaptıklarını protesto etmek amacıyla törene katılmadı ve yerine genç bir Kızılderili kızı gönderdi. 1973 Bernardo Bertolucci'nin "Last Tango in Paris" adlı filminde oynadı. Ardından 1979'da Francis Ford Coppola'nın yönetmenliğini yaptığı "Apocalypse Now" ve 1978'de "Superman" adlı filmlerde rol aldı.

Uzun bir süre ara verdikten sonra 1995 yılında Johnny Depp ve Faye Dunaway ile birlikte "Don Juan DeMarco" adlı filmde rol aldı. Bu filmde aldığı aşırı kilolarla dikkat çekti. 1994 yılında "Songs My Mother Taught Me" adlı otobiyografik kitabını yayımladı. 2001 yılında ise "The Score" adlı filmde Robert De Niro ve Edward Norton ile birlikte yer aldı. Hayatı boyunca ailevi sorunlar yaşadı. Annesi bir alkolikti, kızı 1995'te intihar etti ve oğlu kız kardeşinin sevgilisini öldürmekten cinayetle yargılandı. 1 Temmuz 2004'de Los Angeles'taki bir hastanede akciğer yetmezliğinden öldü.

KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
14 Mart 2007       Mesaj #3
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Marlon Brando

Marlon Brando 'Baba'da Don Vito Corleone rolüyle



'Baba' (The Godfather) filmindeki rolüyle 1973'te En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar'a layık görülen Marlon Brando, sinema sektörünün Kızılderililere karşı tutumunu protesto ederek ödülü reddetti.


Unutulmaz filmlerle hafızalarda yer eden Marlon Brando'nun 'Sizi filmlere çeken nedir?' sorusuna cevabı net: Para.

Sinemanın gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden Marlon Brando, 2 temmuz 2004'te hayatını kaybetti. Ama Marlon Brando'dan geriye kalan dostlarına ve ilkelerine sadık, unutulmaz filmlere damgasını vurmuş güçlü bir aktör imgesi oldu.

Marlon Brando'yla son olarak Fransız 'Studio' dergisi görüşmüştü. Tıpkı hafızalarda yer ettiği gibi, özgüveni ve mizah duygusu son derece güçlü bir yıldızın son sözleri bunlar.

Hiç kendi senaryolarınızı yazmayı denediniz mi?
Evet, çok yazdım. Neredeyse tüm filmlerimde rollerimi yeniden yazdım ama hiçbir zaman bundan itibar sağlamayı düşünmedim. Zaten, hiçbir yönetmen sizin filmin çeyreğini veya yarısını yazdığınızı kabul etmez. Ama olsun, problem değil.

Şu anda sizi şu veya bu filmi seçmeye iten nedir?
Para.

Gerçekten mi?
Evet.

Yalnızca para mı?
Evet. Gençken her şey ama her şey ilgimi çekerdi. Bugün, işlerimden sorumlu olan tip bana gelip şöyle diyor: "Marlon, vergilerin ödenme tarihi geldi."

Ben de gönderilen bir senaryoyu alıyorum ve "İyi tamam, bunu yapacağım" diyorum. Ama o bana şöyle diyor: "Hayır Marlon, o olmaz, o film çekildi ve çıktı bile."

Ben de başka birini alıyorum. Aslında tam olarak da böyle değil. Çok büyük başarı gösterecek filmler de geliyor ama ben bunları istemiyorum, çünkü canım o şaaşalı sinemanın içine dönmek istemiyor.

Sanki sinema bugün sizin çok önem verdiğiniz birşey değilmiş gibi geliyor?
Sinema her zaman aynı şeydir. Bu bir ticari iştir, ama herkes filmlerden sanki sanatmış gibi konuşuyor. Bir filmde belli bir güzellik vardır, çok çarpıcı anlar yer alabilir ama ben sinemayı sanat olarak görmüyorum. Bu bir iştir!

Herkes burada işadamları gibi davranıyor: Film kaça mal olacak? Dağıtımcı kim olacak? Ne zaman çıkacak? Tanıtımı ne kadar tutacak?

Yine de insanların hayatını değiştiren filmler var...
Birçok insan sinema tarafından zehirlenmiş durumda. Neden böyle olduğunu bilmiyorum. Daha doğrusu, aslında biliyorum. Çünkü biz, oyuncular, halkın düşleriyiz. İnsanların rüya görme ihtiyaçlarına cevap veriyoruz.

Filmlerde insanlar kendilerini bizimle özdeşleştiriyor ve kendi hikayelerini var ediyor, yani aslında gerçek oyuncular seyirciler.

Oyuncu olmasaydınız bir bilgin olmak ister miydiniz?
Oyuncu olmasaydım sanırım bir hırsız olurdum.

Ne çalmak için?
Bilmem, yaşamak için ihtiyacım olan ne varsa. Uzun zaman önce Paris'te Jean Genet diye birini tanımıştım. Aynı zamanda hem hırsız hem de yazardı. Bana bir sürü hikaye anlatmıştı, etkileyiciydi.

Ama toplumdan kaçılabilen ve bir şekilde hayatın sürdürülebileceği dönem bitti. Artık bu var olan toplumu kabul etmekten başka çare yok.

Fransa'da yaşadığınız bu dönemden ne gibi hatıralarınız var?
O kadar çok var ki. Fransa'ya taparım, çünkü bu ülke, benim için İkinci Dünya Savaşı sonrası özgürlüğün kalesidir. Saint Germain'de bir ruh vardı. İnsanlarla dolup taşan caz kulüpleri vardı. Yazarlar, sanatçılar, entelektüeller vardı.

Şimdi bunların hepsi değişti. Bu çok ilginç, çünkü Fransızlar, ABD toplum hayatıyla dalga geçerlerdi. Şimdi ise kendileri de aynı hayat tarzını benimsedi. İş dünyasının da burayı çok değiştirdiğini düşünüyorum. Hepimiz satıcılara dönüştük.

Yazarlar artık televizyonlarda çıkıp kitaplarını tanıtabilmek için can atıyor, sırf kitapları satsın da para kazansınlar diye. Her şeyin alınıp satıldığı bu dünyanın altında boğuluyoruz.
Son düzenleyen Safi; 29 Ekim 2015 22:07
Gerçekçi ol imkansızı iste...
wolfmann - avatarı
wolfmann
VIP VIP Üye
5 Kasım 2012       Mesaj #4
wolfmann - avatarı
VIP VIP Üye
dkmb86g 799cmjqs4hg b
ฬ๏lŦ๓@ภภ ®

Benzer Konular

24 Kasım 2015 / Jumong Sinema ww