Arama

Sömürgecilik (Kolonyalizm)

Güncelleme: 29 Ocak 2013 Gösterim: 19.760 Cevap: 3
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Ekim 2012       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Sömürgecilik
MsXLabs.org

Sponsorlu Bağlantılar

Sömürge elde etmeyi, bir milletin diğer milletleri siyasi ve iktisadi hakimiyeti altına almayı öngören siyasi anlayış, müstemlekecilik.
Sömürge kelimesinin anlamı zamanla değişikliğe uğradı. Değişmeyen tek unsur, insanların terkettikleri ülkeyle yerleştikleri ülke arasındaki coğrafi süreksizlik düşüncesidir. Aslında, sömürgeleştirme amaç ve metotları büyük ölçüde değişmiştir. Sayısız ve çeşitli yasalarda yer alan bu değişikliklerden burada ancak bazı örnekler verilebilir.


Tarihçesi
Klasik ilkçağda sömürge hep, birbirine bağlı bir göçmen topluluğunun az veya çok uzaktaki bir toprak parçasına sahip çıkması biçiminde görüldü. Aslında sömürgeyi meydana getiren insanların siyasi ve askeri kaygıları yoktu. Onların anayurdu terketmeleri, verimli toprakları az olan Akdeniz ülkelerindeki nüfus artışından doğacak tehlikeleri önlüyordu.
Oikistes (kurucu) yönetimindeki bir göçmen topluluğu, «ana- site»den tamamıyla kopabilir ve Delphoi kâhinine danıştıktan sonra, birtakım belirli dini törenlerle yeni bir site kurabilirdi. Bu sömürgeleştirmenin ilham kaynağı Delphoi kâhiniydi. Böylece kurulan site de, bundan sonra artık tamamıyla egemen ve bağımsız duruma gelirdi.
X. yy. Yunan sömürgeleri ( Ege denizi adaları, Küçük Asya kıyıları) veya M.Ö. VIII. yy. ile V. yy. arasında kurulan sömürgeler için de durum böyle olmuştur. İki devlet arasında, çoğu zaman ancak soy birliği, ortak dini gelenekler ve dil gibi duygusal bağlar devam eder ve bunlar çoğu zaman belli bir ticari, hattâ siyasi dayanışma yaratmaya yeterdi. M.Ö. 814'e doğru Sur'luların kurduğu Kartaca gibi birtakım Fenike sömürgelerinin gelişimi de böyle oldu. Başka durumlarda, göçmenler anayurtlarına bağlı kalırlardı. O zaman da, sömürge, anayurdun bir «ileri karakolu» durumunda olurdu.
Bu karakolun amacı, isyan çıkaran veya askeri önem taşıyan stratejik bölgeleri gözetim altında tutmak ve servet kaynaklarını değerlendirmekti. Eski Mısır'ın elde ettiği Nübye topraklarının durumu da bu tipe bağlanabilir. Eski Mısır'ın Nil'in kaynağına doğru yayılması, M.Ö. II. binyılda, daha Orta imparatorluk döneminde başlamıştı. Nübye, Mısır'a köle, altın ve hayvan sürüleri sağladı.
Buna karşılık Mısır'dan, Nübye'ye küçük memur, asker, tacir ve köylü toplulukları gitti. Bunlar ikinci çağlayanın yukarısına, Semneh'in içerilerine kadar yerleştiler. Böylece, Mısır'ın yerli halk üstündeki medenileştirici etkisi Beşinci çağlayanın ötesine, M.Ö. VIII. yy.da Mısır'a bir hanedan yetiştirmiş olan Kuş ülkesine kadar yayıldı.
Bunun en ünlü örneklerine Yunan ve Roma tarihlerinde rastlanır: Yunan klerukhia'ları ve Roma hukuku kolonileri (başlangıçta 300 yurttaş). Bu koloniler, önceleri deniz sınırlarını savunmakla görevliydiler, ama daha sonraları municipium durumuna geldiler.
Her iki durumda da, zaptedilen topraklara, askeri görevle yerleştirilen kolonlar, bağlı oldukları sitedeki yurttaşlık haklarını tamamıyla muhafaza ediyorlardı. Böylece, Roma hukuku kolonileri, cumhuriyet döneminde, idari alanda kısmen muhtar olmalarına rağmen (bir decemvir kurulunun yardımıyla çalışan bölgesel duumvir idaresi), bir Roma yurttaşının bütün medeni ve siyasi haklarını ellerinde tutarlardı: Jus connubii veya Romalı bir kadınla evlenmek hakkı; jus commercii veya menkul ve gayrimenkul her çeşit mal ticareti yapmak ve bu hakları adli makamlar tarafından da geçerli saydırtmak için legis actio hakkından yararlanmak yetkisi ve jus suffragii veya oy hakkı; jus honorum veya bütün yüksek görevlere seçilebilmek hakkı.
Bununla birlikte başka sömürgeler, bir anayurdun otoritesi altında bulunmalarına rağmen, anayurttaki yurttaşlarıyla eşit haklara sahip değildiler. Roma, sömürgelerinden başka, kara sınırlarını da savunmak amacıyla Latin hukuku sömürgeleri de kurdu. Bu kolonilerde başlangıçta l 500 ilâ 6 000 Latin ve müttefik vardı. Öbürleri gibi idari muhtariyete sahip olan (hattâ müttefik toprağı bile sayılan) bu «Latin» sömürgeler, üyelerine kısıntılı bir yurttaşlık hakkı veriyordu.
Bu hak, M.Ö. II. yy. da, jus connubii (M.Ö. 268'de geri alındı) ve jus honorum dışında, Roma yurttaşının bütün haklarını kapsıyordu. Toplam olarak, 46 Latin sömürgesi ile Marius, Sezar ve Augustus'un kurdukları askeri nitelikteki sömürgelerle aynı zamanda oluşturulan 200'ü aşkın Roma sömürgesi vardı. Bununla beraber, Roma sömürgesi adı ve yasası, fahri bir unvan olarak da verilirdi.
Gerek Kartaca sömürgelerinde, gerek Helenistik krallıklarına bağlı Yunan-Makedonya sömürgelerinde, bir anayurtta sahip olunan hâkimiyet ve yurttaşlık haklarına rastlanmazdı. Bu ikinci sömürgelerde «site» sözünün hiç bir anlamı kalmamıştı. Kendi kaynaklarıyla yetinmeye çalışan Erken Ortaçağ derebeyliği (İskandinav ülkeleri dışında) sömürge kurmaya elverişli değildi. Ama XI. yy.daki nüfus artışları ve ticaretin gelişmesi ortaya yeni sömürge biçimlerinin çıkmasına yol açtı.
XII. yy.ın sonuyla XV. yy. arasına rastlayan bu dönemin en tipik kolonileri ile ticaret acentaları arasında büyük bir benzerlik vardı. Akdeniz'de İtalyan (Pisalı, Cenovalı, Venedikli) tacirleri, Baltık ve Kuzey Denizi ülkelerinde Alman Hansa birliğine bağlı tacirler, alışveriş ettikleri hükümdarlardan, ya bir şehrin bütününde (meselâ, Kırım'da Feodosiya'da Cenevizliler) veya yalnız bir semtinde (meselâ İstanbul'da Beyoğlu [Pera] ve Galata veya Londra'nın küçük Steelyard mahallesi) yerleşmek hakkını elde ettiler.
Bu şehir imtiyazları ya bir (Magusa'nın Cenevizlilere, Bergen'in Lübeck'lilere) veya birkaç (Don Kıyısında Tana) millete verilir ve bunlar, genel olarak bir sömürge başkanının sorumluluğu altında geniş bir adli muhtariyete sahip olurlardı. Bu «konsül»lerin yargılama yetkisi, çoğu zaman, ayrı kökenli tacirlere kadar uzanıyordu. Bunlar, itibari yurttaş sayılıyor ve «konsül»lerin himayesinden yararlanıyorlardı.
Bu konuyla ilgili olarak dikkate değer bir olay da, XIX. yy. sonlarında buna benzer bir teşkilâtlanma biçiminin Çin imparatorluğunda ortaya çıkmış olmasıdır. Çin'de de, önce Avrupalılar, sonra Amerikalılarla Japonlar, kendilerine kira ile bütün bir şehirle dolaylarının veya ülke dışı sayılması kabul edilen bir mahalle veya semtin verilmesini sağladılar ve kendi yurttaşlarına tanıdıkları imtiyazları yerlilere de tanıdılar.
Eski ticaret sömürgeleri elde ettikleri güç sayesinde, çoğu zaman zayıf bir hükümdarı etkiliyor ve onu adeta himayeleri altına alıyorlardı. Böylece, iktisadi sömürgeleştirme, XIV. yy.da (Kıbrıs'a Ceneviz sızmasında olduğu gibi) gerçek bir siyasi sömürgeleştirmeye yol açtı. Bazen de bu iki sömürgeleştirme biçimi birlikte yürüyordu.
Meselâ, 1204'te Venediklilerin entrikaları sonucu Bizans imparatorluğunun çöküşü Cenovalı ve Venediklilere büyük ticari teşebbüs imkânları sağladı. Fief haline getirilen veya tamamıyla bağımsız durumda olan topraklar, ya ilk bölüşmede ya da Bizans'ın yeniden fethi sırasındaki pazarlıklar sonunda (deniz ticaretinin güçlü bir koruyucu deniz gücü gerektirmesi dolayısıyla) sağlam birer ticari ve stratejik üs oldu. Bu üslerde İtalyanlar daha büyük bir hareket serbestliğine kavuştu.
Daha sonra da, başlangıçtaki sömürge şehirlerin yerini, çıkarcı amaçlarla kurulan gerçek sömürge devletleri aldı veya bu şehirlerin yanı sıra sömürge devletleri kurulmaya başladı: Doğu Ege'de mali şirketlerin yönetimindeki Ceneviz imparatorluğu ve özellikle gelişmesini XV. yy.ın sonuna kadar sürdürerek o tarihte İstria'dan Kıbrıs'a kadar yayılan geniş Venedik imparatorluğu. Bu güçlü deniz üsleri, doğrudan doğruya Venedik hühûmetine bağlı topraklar (Methone ve Korone gibi Peloponnesos limanları, Korfu gibi küçük veya Girit gibi büyük adalar) ve Venedikli patricius'ların (Kyklades gibi) veya himaye altında olan birtakım kimselerin (Eğriboz'un [Euboia] «tercier»leri gibi) ellerinde tuttukları fieflerden meydana geliyordu.
Bütün bu yerlerin arasında, stratejik önemi ve Venediklilerin geniş çaptaki göçleri dolayısıyla, Girit'in özel bir yeri vardı. Böyle bir yayılma ve anayurtla siyasi ve iktisadi bağların sıkılığı, venedik sömürgeciliğinin bir özelliğidir, bu, daha sonraki sömürgelerin başlangıcı olmuştur.
XVI. yy.ın başından XX. yy.ın başına kadar sayıları gitgide artan Avrupa sömürgelerinin hepsi de siyasi bakımdan bağımlı ve anayurt tarafından değerlendirilen topraklardı. Ne var ki, bu sömürgelerin yeryüzünün çeşitli yerlerine yayılmış olması birbirinden çok değişik ve karmaşık sömürü biçimleri gerektiriyor, her birinin elde edilme yollarının değişik olması gibi sebepler de sömürgeler için ortaya çeşitli yönetim yasaları çıkmasına yol açıyordu.
Ama, XVI. yy. ile XVII. yy.ın başı arasındaki döneme rastlayan ilk sömürgecilik girişimlerinin bir tek amacı vardı ve gerek kişilerin gerek hükümdarın zafer kazanması biçiminde özetlenebilecek olan bu ana amacın yanı sıra, Hıristiyanlığı yayma çabalarının da en az servet peşinde koşmak kadar büyük bir rol oynadığı sanılır. İşte bundan ötürü, sömürgelere önceleri, anayurdun, benimseyip kendisine mal etmesi gereken birer uzantısı gözüyle bakıldı.
Gerçekte bu teorik görüş, bazı güçlüklerle ve en başta uzaklık meselesiyle karşılaştı. Avrupa krallıkları, bazı maceralı teşebbüsleri birtakım özel kişilere bırakmak zorunluluğunu duyuyorlardı. Ama bu işler, kişilerin tek başlarına yapacakları teşebbüsler değildi. Onun için hükümdarlar, onları ya derebeylik ilişkileri çerçevesi içinde veya birtakım imtiyazlarla desteklenen dernekler halinde birleşmeye teşvik ettiler.
Bu konuda öncü olan Portekizlilerle İspanyollar, XVI. yy.m başında, Amerika'daki sömürgelerinde bu feodal formülü geniş ölçüde kullandılar: meselâ, görevleri babadan oğula geçen Portekizli kumandanlar, İspanyol «encomienderos»lar için durum böyleydi. Madenlerin ve toprakların işletilebilmesi için geniş alanlar üstünde gerekli nüfuzu ancak bir avuç fatih bu şekilde sağlayabilirdi.
Derebeylerin rahat durmasını ve kargaşalık çıkarmalarını önlemek için, monarşiler anayurttaki yönetim sistemine benzer bir sistemi sömürgelerde de kurmayı ve sömürge fatihlerini kesin bir kademeleşmeye zorlayarak bu sistemle bağlamayı tasarlamışlardır; bu kuruluşun başına çeşitli krallık temsilcileri (genel valiler, corregimientos'lar, yargıçlar, «audencias» sorumluları) getirilecek, bu temsilciler de Consejo de Las İndias'ın yüksek denetimi altında bulundurulacaktı.
Ayrıca, bütün İspanya sömürge ticareti, önceleri Sevilla'nın, sonraları da Casa de Contratacion'un merkezi olan Cadiz'in onayı ile yapılıyordu. Bu da, imtiyazlara ve tekellere alabildiğine yer verilen bir dönemde olağan sayılabilecek yükümlülüklerin çerçevesini bir hayli aşıyordu. Bu durumda sömürge ticaretinin böylesine bir baskı altında bulundurulması ve fatih sınıfının hor gördüğü yerli halkı böylesine sömürmesi, Katolik kralların besledikleri benimseme ve kaynaşma umutlarının birer hayal olmaktan öteye gidememesi demekti; ayrıca merkezileşme de İspanyol Amerikasının derebeyliğe dönüşmesini önleyemedi.
Fransızlar, İngilizler ve Hollandalılar işleri gördürmek için, daha çok imtiyazlı şirket'lere başvuruyorlardı. Bu şirketler, belirli ticari imtiyazlar karşılığında sömürge yerleşmesinin (kolonların yerleştirilmesi, toprağın değerlendirilmesi, savunması ve hattâ hükümetin denetimi altında sömürgenin yönetilmesi) bütün masraflarını yükleniyordu. Çoğu zaman, hele ilk dönemlerde masraf kazancı kat kat aşıyor; bu da işe para yatıranların hoşnutsuzluğuna sebep oluyordu; Fransızlar uzun süre güvensizlikten kurtulamadılar, bu yüzden de Fransızların işlettiği şirketlerin büyük bir kısmı çeşitli buhranlara düştü ve hiç değilse Amerika'da sömürgenin doğrudan doğruya anavatan tarafından yönetimine yol açtı (1674).
Esasta hepsi de aynı kanunla yönetilen sömürgelerde kanunların uygulanması her sömürgenin bünyesine göre değişirdi. Tropikal sömürgeler (özellikle Antiller) büyük çiftliklerin şekerkamışı, tütün, çivit, kahve, pamuk) ağır bastığı bölgeler oldukları için doğrudan doğruya sömürge paktına göre yönetilirler, bu yönetimle çiftlik sahiplerinin meydana getirdiği aristokrasi de çoğu başarısızlıkla sonuçlanan birtakım tepkilere yol açardı.
Kuzey Amerika'daki tropikal olmayan sömürgeler ise ayrı bir toplum bünyesine sahip oldukları ve iktisadi bir görevleri bulunduğu için büsbütün başka bir yönde geliştiler. Birer besin ve strateji üssü olan, Antiller'deki zenginliğin korunmasını sağlayacak bir çeşit insan deposu sayılan bu sömürgeler, yerli halkın çok az ve dağınık olması, ayrıca da anayurttan memnun kalmayan veya anayurtta kalması istenmeyen kişilerin sığınmalarına elverişli bir uzaklıkta bulunmaları yüzünden beyazların yerleşmeleri için çok uygun düşen yerlerdi.
Kanada'da sömürgenin kalkınmasında şart olan köylü sınıfını yerleştirebilmek ve orada tutabilmek için Fransızlar derebeylik düzenini uygulamaya başladılar ve bu düzen çerçevesinde soylulara «sömürge işletmeciliği» görevi düştü. Birtakım İngiliz sömürgelerinde de aynı metot uygulandı. Ne var ki, Yeni İngiltere veya Pennsylvania gibi en canlı hareketli sömürgelerde derebeylik düzeniyle bağdaşmayacak bireyci cemaatler kısa zamanda duruma hâkim oldu; bu cemaatler İngiliz geleneklerinin getirdiği temel hüviyetlere sıkı sıkıya bağlı olmakla kalmıyor, zaman zaman demokrasiyi bile örnek almaya kalkışıyorlardı.
Dolayısıyla bu sömürgelere, anayurt geleneğine uygun olarak, şirket veya kral temsilcisinin denetimi altında mahalli bir yönetim bulmalarına imkân sağlayacak beratlar verildi. XVIII. yy.da Londra'nın baskısına ve imparatorluk buyrultularına karşı direnmeye geçen ve bağımsızlık hareketini başlatanlar, bu topluluklardır.
İmtiyazlı şirketler sistemi, XIX. yy.da yürürlükten kalkan sömürge paktından sonra da devam etti, fakat her türlü tekele karşı çıkan liberalizmin getirdiği yeni görüşlere de uymak zorunda kaldı. Bu zorunluluğun başlıca sonuçlarından biri eski imtiyazların büyük ölçüde kısılması oldu. Ne var ki, siyasi kısıntılar çoğu zaman sadece sözde kalıyordu.
Bu kısıntıları uygulamayan ve hesaba katmayanlar arasında, çeşitli Alman sömürge şirketleri, İnsulinde'deki Hollanda ticaret şirketi, özellikle de daha 1885'te hâkim bir devlet durumuna geçen Kongo'daki Afrika Milletlerarası birliği sayılabilir. Liberal kısıtlamalar İngilizler tarafından çok daha erken bir dönemde uygulandı ve İngilizler, Hindistan şirketinin siyasi iflasına rağmen (1858), bu uygulamaya yüzyılın sonuna kadar bağlı kaldılar (Nigerya, Güney Afrika şirketleri, İBEA v.b.).
Bununla birlikte, sömürgeci devletler, XIX. yy.da, kimi zaman fethedilen ülkelere kesinlikle elkoyarak, kimi zaman mahalli hükümdarlara himaye statüsünü kabul ettirerek sömürgelerin içişlerine daha sık karışmaya başladılar. Eski kolonilerde gelişme çoğu zaman bir birleşme ve kaynaşma yönünde oldu; 1852'den itibaren Portekizliler, 1870'ten sonra da İspanyollar bu yolu benimsediler.
Fransızlar ise uzun süre kesin bir karar alamadılar; gerçi eski Fransız sömürge imparatorluğunun kalıntılarında anayurttakilere benzer yönetim ve hukuk kurumları yürürlükte idi, fakat sömürge halkına hiç bir zaman anayurt halkına tanınan haklar tam bir eşitlik içinde verilmemişti; kaynaşmanın gerçekleşebilmesi, eşit hakların tanınması ancak XX. yy.ın ortalarına doğru yapılan reformlarla gerçekleşti.
Yeni sömürgeler genellikle çok daha otoriter ve baskıcı bir vesayet altında tutuluyordu; Hollandalılarla İngilizler «krallık sömürgesi» statüsünden çıkabilecek kadar gelişmemiş bazı eski sömürgelerde de bu baskı sistemini uygulamaya devam ettiler. Bu sömürgelerde bütün yönetim genel valinin ve anayurttan gelen ve sadece kendi bakanlıklarına karşı sorumlu olan vali temsilcilerinin elindeydi («Colonial Office», Fransa'da 1897'de kurulan Sömürgeler bakanlığı v.d.); sömürgecilikte dolaysız yönetim veya doğrudan doğruya yönetim diye adlandırılan sistem budur.
Bununla birlikte, yerli bir yönetim teşkilâtının bulunduğu sömürgelerde bu teşkilât bazen, fakat sadece alt kademelerde muhafaza edilebiliyordu (Fransız Çinhindi, Britanya Hindistanı'nın ilhak edilen bölümü). Fakat sömürgeci devletin bazen kendi himayesini («protektora») kabul ettirmekle yetindiği de olur. Bu durumda sömürgeci devlet dolaylı yönetim'i uygular, yerli yönetim ve hukuk teşkilâtını bütün kademeleriyle muhafaza eder.
Fakat teşkilâtın her kademesinde dışişleri bakanlığına bağlı kendi temsilcilerini bulundurur. Bu temsilciler himaye edilen devletin dış ilişkilerini denetlemekle yetinebilirler; fakat tavsiyeleri (bu tavsiyeler birer emir niteliğindedir) çoğu zaman ülkenin iç gelişmesine de yönverecek tavsiyeler olduğu için, dolaylı yönetim'le dolaysız yönetim arasındaki farkı ortaya koymak her zaman kolay değildir.
Avrupalı kolon sayısının önemli bir yekûn tuttuğu sömürgelerde otoriter bir yönetim uygulamak çok zordur; bu gibi sömürgelerde, oraya yerleşmiş Avrupalılar, anayurttaki vatandaşlarının bütün haklarından eşit olarak yararlanmak isterler. Fransa'nın Cezayir'e öbür sömürgelerden apayrı bir statü tanıması (1870) bu yüzdendir.
Avrupalıların ağır bastığı denizaşırı sömürgelerin çoğu İngiliz imparatorluğu çerçevesindedir; bu sömürgeler için Londra, İngiliz parlamento geleneğine uygun düşen muhtariyet («self-government») sistemini benimsemektedir. Daha XIX. yy.ın ikinci yarısında Kanada, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda sömürgelerinde temsilci meclisleri kurulmuştu; seçimle işbaşına gelen bu temsilciler, ülkenin tek hakimi olmakta devam eden genel valinin yardımcısı durumundaydı.
Sonra zamanla meclislere karşı sorumlu hükümetler ortaya çıktı ve genel vali sadece bir hükümdarın temsilcisi olarak kaldı. Bu gibi parlamento kurumlarına, ancak tam bir devlet kurabilecek nitelikte görülen sömürge federasyonlarında izin veriliyordu; bu şekilde özerkliğe kavuşan devletlerin ilki Kanada konfederasyonudur (1867).
Hukuki gelişmeden de anlaşılacağı üzere, XIX. yy.ın sonunda ve XX. yy.ın başında iskân sömürgeleri ile işletme sömürgeleri arasında günden güne artan bir fark ortaya çıktı. Sadece statüleri değil, anayurdun müdahale nisbeti, sosyal gelişme ve değerlendirme teşkilâtı da bu sömürgeleri birbirinden ayırıyordu. İskân sömürgelerinde Avrupa'daki sosyal yapıya benzer bir yapının belirlendiği, iktisadın da günden güne çeşitlendiği görüldü; öteki sömürgeler ise, yani işletme sömürgeleri anayurdun kaynaklarını tamamlayacak madeni veya nebati ilk maddeleri üretmeye devam ettiler.
İngilizlerin muhtariyet sistemiyle beklenmedik bir başarıya ulaşmaları bu sistemin esnekleştirilmesine, genişletilmesine ve tam bir bağımsızlığa kadar götürülmesine yol açtı.
Günümüzde, tarihe karışmak üzere olan sömürge statüsü yerini çeşitli bağımsızlık veya geniş muhtariyet biçimlerine bırakmakta (Commonwealth), sömürge kavramının yerini de gelişmemiş ülkelere yardım fikri almaktadır.



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 4 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Ekim 2012       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Sömürgecilik
MsXLabs.org & Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Sömürgecilik, genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi, müstemlekecilik, kolonyalizm (TDK Sözlüğü).
Sömürgeciler genellikle sömürdükleri bölgelerin kaynaklarına el, iş gücüne, pazarlarına el koyar ve aynı zamanda sömürgeleri altındaki halkın sosyo-kültürel, dini değerlerine baskı uygularlar. Sömürgecilik ile emperyalizm kimi zaman birbirleri yerine kullanılan terimler olmakla birlikte emperyalizm, şekli olduğu kadar şekli olmayan alanlarda da kontrolün hakim gücün elinde bulunduğunu durumlarda kullanılmaktadır. Sömürgecilik terimi aynı zamanda bu sistemi meşrulaştırmak veya yaymak için kullanılan bir dizi inanca da işaret etmektedir, zira Sömürgeciler kendilerinin sömürdükleri insanlardan daha üstün olduklarına inanırlar. Sömürdükleri insanları gelişmemiş toplumlardan seçerler. Dünya bu sömürgecileri, gelişmemiş toplumları refaha kavuşturmak ve gelişmelerinde katkıda bulunmak amacıyla baskı altında tuttukları şeklinde algılar veya algınlanması sağlanır. Bir bakıma iyimserlik havası estirilir.
Sözde bilimsel teorilerle de desteklenmeye çalışılan bu tip inançlar daha çok 19.yüzyılda Avrupa'da yayılmış ve Avrupalıların tüm dünyada sömürgeci güç olarak yayılmasının da sözde meşru dayanağı olmuştur. 18. yüzyılda başlayan sanayi inkılabının ardından 19. yüzyılda sanayileşmede ki gelişmeler neticesinde buhar makinelerinin kara ve deniz ulaşımında kullanılması yeni uluslar ve kıtalararası ekonomik ve ticari münasebetleri geliştirdi.19 yüzyılda tamamıyla sanayileşen İngilizler, diğer ülkelerle ekonomik bağlarını güçlendirdiler.Avrupa da ki diğer devletlerde İngilizlerin takip ettiği yolu izlemeye başladılar. Tarihte sömürge kurmak, büyük toprak kazanmak, büyük devlet olmak için gerekli sayılmaktaydı.Sömürgecilik bazen dini sebeplere dayanarak da olmuştur.Osmanlı devleti de din faktörüyle yayılmaya çalıştığı zaman başka devletlerle çatışma haline gelmiş ve askeri bakımdan önem kazanmıştır.Bunun için sömürgecilik hareketleri bazen askeri ve stratejik sebeplere de dayanmaktadır. İngiltere’nin 1878 de Kıbrıs’a yerleşmesi gibi. Asık ekonomik ve siyasal faktörler sömürgecilikte rol oynamaktadır.
Avrupa’yı 1890lardan itibaren sömürgeciliğe iten faktör tamamen ekonomiktir.1870lerden sonra endüstrinin gelişmesi başlıca ekonomik faktör olarak görünmektedir. Endüstrinin gelişmesi ortaya bir takım önemli problemler çıkarmaktadır. Endüstri geliştikçe üretim artmıştır, üretim arttıkça endüstri ülkelerinin kendi nüfusları bu üretimi tüketemez olmuşlardır.Bir üretim fazlası ortaya çıkmıştır .Bu üretim fazlasını dağıtacak alanlar aramaya başlamışlardır.
Öte yandan endüstrinin ham madde problemi ortaya çıkmıştır. Avrupa’nın sınırlı hammadde kaynağı karşısında yeni hammadde sağlayacak topraklar elde etme zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. 19 ve 20. yüzyılın başında, sömürgeciliğin en etkili vasıtalardan biri demir yoludur. Demiryolu bilhassa Asya ve Afrika da sömürgeciliğin en gelişmesinde önemli bir vasıtadır. 19. yüzyılda sömürgeciliğin iki aktif alanı Afrika ile Uzak Doğu olmuştur. Orta ve Güney Amerika Amerika Birleşik devletlerinin nüfuzu altına girmiş ise de bu durum Afrika ve Uzak Doğudan farklı olarak doğrudan doğruya bir sömürgecilikten ziyade özel bir münasebet düzeni şeklinde ortaya çıkmıştır.Demir yolları ağını genişleterek kara bölgelerinin içlerine kadar girdiler ve maddi manevi nüfuslarını korudular.
Avrupa sömürgeciliği kabaca iki büyük dalgaya ayrılabilir. İlki keşiflerle başlamış ikincisi de 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan dönemidir.
Dünyada sömürgeciliğin ortaya çıkışı ve ilerleyişi
colonisation2
Uploaded with ImageShack.us


Sömürge Tipleri

Farklı sömürgecilik tipleri vardır. Sömürgecilerin büyük kentlerdeki halkları sömürdükleri topraklara taşıdıkları tipe örnek ABD'nin ilk onüç eyaleti, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Arjantin ve Sovyet döneminde Sibirya'da gerçekleştirilmiştir. Sömürgeciler sömürdükleri topraklardaki yerli halkı kontrol etmesi veya güçle tehdit etmesi için İngilizlerin Hindistan'da, Mısır'da, Hollandalıların uzakdoğuda ve Japonların sömürge imparatorluklarında yaptıkları gibi yöneticiler atarlar. Bazen Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi sömürgeci gücün kendi topraklarından getirdiği halklar yerli halklarla karışır bazen de ki çoğunlukla olan budur; Fransa'nın yönetimi altındaki Cezayir'de veya Güney Rodezya'da olduğu gibi ırken ayrı topluluklar halinde yaşamaya devam ederler.
Bir başka türde de Barbados, Saint-Domingue ve Jamaika gibi ülkelerdeki geniş çiftliklere (plantasyon) beyaz sömürgeciler siyah köleler getirerek çalıştırırlar. Bir diğer sömürge türünde ise sömürgenin asıl amacı bölgenin daha geniş bir şekilde kolonize edilmesi değil ticarettir.
Bağımsızlıklarını kazanan ülkeler ve kazandıkları ülkeler
IMG]http://imageshack.us/a/img27/6638/bagimsizulkeler.gif[/IMG]
Uploaded with ImageShack.us


Konu başlıkları
  • 1 İlk Avrupa Sömürgeciliği
  • 2 İlk Sömürgecilikte Şirketlerin Rolü
  • 3 Afrika'nın Sömürgeleştirilmesi
  • 4 İspanyol Sömürgeleri
  • 5 İngiliz Sömürgeciliği
  • 6 Fransız Sömürgeciliği
  • 7 Uzakdoğu'da Sömürge Hareketleri
    • 7.1 Güneydoğu Asya’daki Mücadele
    • 7.2 Çin'in Batıya İlerleyişi
    • 7.3 Japonya'nın Batıya Açılması
    • 7.4 Birinci Çin-Japon Savaşı(1894-1895)
    • 7.5 Rus-Japon Savaşı (1904-1905)
  • 8 Amerika
    • 8.1 Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşu
    • 8.2 ABD'nin Yayılma Siyaseti
  • 9 Sömürgelerin Bağımsızlığa Kavuşması
  • 10 Yeni Sömürgecilik
    • 10.1 ABD'nin Müdahalesi
    • 10.2 Fransa'nın Müdahalesi
  • 11 Birleşmiş Milletler Listesi (Kendi Yönetimine Kavuşmamış Bölgeler)
  • 12 Daha Önce Listede Yer Alanlar

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 4 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Ekim 2012       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Sömürgecilik
MsXLabs.org & Vikipedi, özgür ansiklopedi

1. İlk Avrupa Sömürgeciliği
1913 yılında Afrikadaki Avrupa hakimiyeti
Ad:  Colonial_Africa_1914_map.png
Gösterim: 1105
Boyut:  9.0 KB
İlk sömürgecilik 15. yüzyılın sonlarında başlayan deniz yolculuklarıyla başladı. Deniz yolculukları İspanyol ve Portekiz krallıkları tarafından düzenlenerek Portekizliler Afrika’nın batı kıyıları boyunca Güneye doğru ilerlediler. Çin ile ticari faaliyette bulunmak istiyorlardı.
Doğu ve Batı yarımkürelerindeki Avrupa sömürgeciliğinin kökleri, baharat ticareti için kaynak bulmak ve masalsı krallıkların varlığını keşfetmek isteyen Portekiz kaşiflere kadar geri gider. Avrupa dışındaki ilk ayak izi Ceuta'nın 1415'de fethedilmesiyle atılır. Onbeşinci yüzyılda Portekiz denizciler 1488'de Bartolomeu Dias'ın Ümit Burnu'nun çevresinden dolanarak Afrika kıtasının aşılabildiğini gösterip Vasco da Gama'nın 1498'de Hindistan'a ulaşmasına yol açana dek Atlantik adalarını ve tüm Afrika sahillerini keşfetmişlerdir.
Portekiz denizcilerin başarıları Christopher Columbus'un 1492'de İspanyol finansmanıyla batı kıyılarına doğru yeni bir keşif rotasına çıkmasının önünü açmıştır. Columbus Japon sahillerine vardığı inancıyla günümüzde Bahamalar denilen yere ulaşmış ancak gerçekte Amerika denilen yeni bir kıta keşfetmişti.Orta ve Güney Amerika’ya yerleşen İspanyollar yerlilerle kültür birliği kurarak kısa sürede onlara Hıristiyanlığı ve İspanyol dilini benimsettiler hatta yerlilerle evlenip kaynaştılar. Bundan dolayı İspanyol sömürgeciliği ;Portekiz sömürgeciline nazaran daha uzun ömürlü oldu.Avrupalı denizciler açık deniz yolculuna elverişli gemileri hazırladıktan sonra ucuz baharat taşımak için yeni yollar aradılar. Uzak Doğu ticaretiyle Avrupa’ya ucuz ve bol miktarda baharat getirdiler. Portekiz ve İspanyol gemicilerine açık denizlere iten diğer bir faktör değerli madenlerden altın ve gümüş elde etme duygusuydu Portekizlilere nazaran İspanyollar Orta ve Güney Afrika’ya ulaşıp yerlilerin elinde bulunan zengin altın ve gümüş kaynaklarını alıp Avrupa’ya taşıdılar.


2. İlk Sömürgecilikte Şirketlerin Rolü
Batı sömürgeciliği başından bu yana kamu-özel girişimin ortaklığıyla yürütülmüştür. Kolomb'un Amerika seyahatlerinin masrafı kısmen İtalyan yatırımcıları tarafından karşılanmıştır. İngiltere, Fransa ve Hollanda sömürgelerde ticari yatırım gerçekleştiren Doğu Hindistan Şirketleri ve Hudson's Bay Şirketine ticari tekel hakkı tanımış ve ticaret sömürgedeki zenginliklerin sömüren Avrupa ülkelerine taşınması şeklinde gerçekleştirilmiştir.


3. Afrika'nın Sömürgeleştirilmesi
1898 yılında Dünya'daki büyük sömürge imparatorlukları ve Osmanlı İmparatorluğu
1898empirescoloniesterr
Uploaded with ImageShack.us

Afrika'nın Sömürgeleştirilmesi, 15. yüzyılda köle ticareti ile başlamış ve uzun yıllar sürmüştür. Bunu en iyi anlatan terim İngilizce bir deyim olan "Afrika'ya hücum"dur.
Afrika'yı bir köle kaynağı olarak görenler, şimdi onunla hem hammadde kaynağı, hem de pazar olarak ilgilenmeye başladılar. Ama bunun için Afrika'da çalıştıracak işgücüne ihtiyaçları vardı. Köleciliğin yasaklanması doğrudan bununla ilişkiliydi. Afrikalıların kurtuluşu olarak ilan edilen bu yeni süreç, köleliğin yeni bir biçiminden başka bir şey değildi. Köle tacirleri, madenlere ya da çiftliklere işçi temin eden kuruluşlar halinde örgütlendi. Afrika’nın sömürgeleşmesi gayet kısa bir sürede olmuştur. O kadar ki 1870’de Afrika’nın ancak onda biri sömürge iken 1890’da sömürge olmamış kısım ancak onda bir miktarındaydı. Afrika’nın insanlığın bilgisine açılması devre devre olmuştur ve burada da üç devreyi tespit etmek mümkündür. İlk devrede, ilk çağlarda Kuzey Afrika da Mısır ve Kartaca medeniyetlerine rastlamaktayız. Daha sonra bunların yerini Roma İmparatorluğunun dağılmasından sonra ve Osmanlı İmparatorluğunun kontrolüne girmiştir.
8. 9. ve 10. yüzyıllarda ise Arap Yarımadasının Doğu Afrika ile temasa geçtiğini görüyoruz. Somali, Kenya ve Kızıl Deniz kıyıları 10. yüzyıldan itibaren Arapların sömürgesi olmuştur. Orta Doğunun Arap kuşağının Osmanlı imparatorluğunun kontrolüne girmesinden sonra, Doğu Afrika’daki Arap kontrolü de zayıflamıştır. Fakat tam bu sıralarda Avrupalılar, Afrika ile alakadar olmaya başlamışlardır. 15. yüzyıldan itibaren Portekizliler Angola ve Mozambik kıyılarını ele geçirirken, Hollandalılar da Güney Afrika kıyılarına yerleşmeye başlamışlardır. Fransızlar ise Afrika’ya,16.Yüzyıldan itibaren Batı Afrika kıyılarında Senegal’den itibaren Afrika’ya girmeye başlamışlardır. İngilizler ise genellikle Gine körfezi kıyılarına yerleşmişlerdir.
Denizcilikte ilerlemiş olan Avrupa ülkeleri Afrika’nın kıyılarına yerleşmekle beraber iklim ve tabiat şartlarının güçlüğü dolayısıyla kıtanın içlerine girmeye cesaret edememişlerdir. Bu sebeple 19.yüzyılın ortalarına gelinceye kadar Afrika’nın iç kısımları ve buralardaki hayat insanların bilgisine kapalı kalmıştır.
Afrika’nın insanlığın bilgisine açılmasında Nil nehri büyük rol oynamıştır. Çok eski çağlardan beri Nil nehri ve bilhassa Nil’in kaynağı insanların merakını çekmekteydi. Avrupalılar tarafından Nil’in kaynağı bulunmuş ve Afrika’nın bilinmeyen kısımları insanlığın bilgisine açmışlardır.
Afrika’nın keşfedilmesiyle birlikte Avrupalı devletler Afrika’nın iç kesimlerine doğru ilerlemeye başladılar. Bu da bize sömürgeleşmenin hızlandığını göstermektedir. İç kesimlerin işgaliyle birlikte fiili işgal prensibi kabul edildi. Fiili işgal prensibi Afrika’ya hücumu daha da hızlandırdı. Her devlet daha geniş toprak için birbirleriyle yarıştı.


4. İspanyol Sömürgeleri
İspanyol İmparatorluğu'nun en geniş sınırları
spanishempire
Uploaded with ImageShack.us

Kuzey ve Güney Amerika başta Güney Amerika'nın pek çok bölgesi, Orta Amerika, Meksika, Karayiplerin bazı bölgeleri ve ABD'nin büyük bir kesimi olmak üzere İspanya'nın hakimiyeti altına girmişti.
İlk dönemde Konkistadorlar (İspanyolca bir kelimedir ve sömürge askerleri, kaşifleri vs. ifade etmektedir) ile kraliyet otoritesi arasında çekişme yaşanmıştır. Konkistador asker ve memurlara ücret karşılığı olarak geniş topraklar ve yerli işçi çalıştırma hakkı verilmişti.


5. İngiliz Sömürgeciliği
Bordo renkli alan 1921'de İngiliz İmparatorluğuna ait bölgeleri göstermektedir.
britishempire1921
Uploaded with ImageShack.us


Afrika’nın sömürgeleşmesinde İngiltere’nin payı çok büyüktü. Sömürge faaliyetleri tüccarlar tarafından kurulan şirketler vasıtasıyla yürütüldü. Bu şirketler gittikleri yerlerde toprakları kendi üzerlerine alarak savaş ve barış yapma yetkisine sahip idiler. Devlet tarafından yetkilerle donatılıp bireysel devlet görünümü aldılar. İngilizler daha çok Portekiz sömürgeleri üzerinde genişlediler. Hindistan’a gelip Portekizlilerin elinden kıyı bölgelerini aldılar. İngiltere’nin Afrika’dan aldığı topraklar: İngiliz Somalisi, Mısır, Nijerya, Uganda, Kenya, Bechuanaland, Rodezya ve Nysaland’dır.
İngiliz ticaret şirketleri deniz aşırı pazarları kimseyle paylaşmak istemediler. Bunda özellikle Fransızlar ile çatışmalar yaşadılar. Bu sebepten dolayıdır ki Yedi Yıl Savaşları yaşandı. İngiltere’nin zaferiyle sonuçlanan savaşta Paris antlaşması yapıldı. Anlaşmaya göre İngiltere;Fransa’nı Kuzey Afrika’daki topraklarının bir bölümünü ele geçirdi bütün Hindistan İngiliz egemenliğine geçince Hindistan’a İngiliz tacını temsil eden genel vali tayin edildi. Yedi Savaşları sonunda İngiltere dünyanın en büyük sömürgeci devleti olarak ortaya çıktı. 1815 Viyana Kongresinden sonra Hollanda’nın elinden Afrika’daki Cape Colony sömürgelerini aldı. Mısır’ı işgal ederek Afrika’nın Kuzey ucuna yerleşti. Bazı önemli yerleri aldı. Nil Nehrinin güneyine doğru inip Sudan’ı sömürge toprakları içine kattı. Arap yarım adasıyla anlaşma yaparak Aden Muskat ve Umman gibi Müslümanların yaşadığı kıymetli toprakları sömürgelerine kattı.
Sömürge devletleri zaman zaman birbirleriyle anlaşmazlığa düşerlerdi. İngiltere’nin ise en büyük sorun yaşadığı Fransa’ydı. 1896 tarihinde yapılan bir anlaşmayla Siyam üç bölgeye ayrıldı. Batısı İngiliz,Doğusu Fransız etki alanı oldu. Orta kısımda tampon bir bölge oluştu,böylece iki devlet çatışma olasılığını azaltmak istiyordu.İngiltere Rusya ile İran üzerinde de aynı nitelikte bir sömürge anlaşması yapmıştı İngiltere tüm bu düzenlemelerin sonunda Hindistan Sömürgesine kuzeyden İran Afganistan ve Tibet Doğudan da Siyam yönlerinden gelecek Fransız ve Rus Tehdidine karşı bir güvenlik kordonu kurmuştur. İngiliz İmparatorluğunun denizaşırı bölgeleri yerleşmesinin kökleri 1485-1509 tarihleri arasında tahtta bulunan İngiliz Kralı VII. Henry'nin denizcilik alanıyla ilgili politikalarında yer almaktadır. Selefi Kral III.Richard'ın başlattığı ve 1707 sonrası İngiliz sömürgeciliği için büyük önemi olan British East India Company gibi şirketlere de öncülük eden yün ticaretine yönelik deniz ticareti sistemi kurmuştu. Henry aynı zamanda küçük deniz kuvvetlerini genişletmiş ve İngiltere'nin İlk denizaşırı kolonisini kuran İtalyan denizci John Cabot'un -Kral Henry adına Newfoundland'da koloni kurmuştur- 1496 ve 1497 yılındaki seyahatlerinin de sponsorluğunu yapmıştı.
VIII. Henry babasının başlattığı işi devam ettirmiş ve İngiltere deniz kuvvetlerini geliştirmeye devam etmişti.
Kraliçe I. Elizabeth döneminde Sir Francis Drake kuzey California'ya ayak basmış ve İngiliz Kraliyeti adına buraya Nova Albion (Albion İngiltere için kullanılan antik bir isimdi) adıyla yönetimi altına almıştı. İngiltere'nin Avrupa dışındaki bölgelere ilgisi gittikçe artmış ve ilk defa John Dee tarafından "İngiliz İmparatorluğu" ifadesi öne sürülmüştü. Denizcilik konusunda uzman olan John Dee imparatorluk kavramına ilişkin bakış açısını Dante'nin "Monarchia" kitabından almıştı.
Humphrey Gilbert Cabot'u izlemiş ve 1583'de Newfoundland'ı sefer düzenlemiş ve 5 Ağustos'da bölgenin İngiliz kolonisi olduğunu ilan etmişti. Sir Walter Raleigh ise Kuzey Carolina'da Roanoke Adalarında 1587'de ilk koloniyi kurmuştu. Gilbert'in Newfoundland ve Roanoke'deki kolonilerinin ömrü yiyecek kıtlığı, hava koşulları gibi sebeplerle kısa ömürlü olmuştu.


6. Fransız Sömürgeciliği
İlk (açık mavi) ve İkinci (koyu mavi) Fransız sömürge imparatorluklarının haritası
franszsomurgeciligi
Uploaded with ImageShack.us

Fransız sömürge imparatorluğu 17.yüzyılda başlar ve 1960'lara kadar sürer. 19.ve 20 yüzyıllarda Fransız sömürge imparatorluğu İngiliz İmparatorluğu'nun ardından gelen ikinci büyük sömürge imparatorluğuydu ve en geniş sınırlarına 1919 ve 1939 arasında ulaşmış, ikinci Fransız sömürge imparatorluğu 13.000.000 km²'yi aşmıştı. Bu rakam dünya toprağının 8.7%'dir.
Fransız sömürge yayılmacılığı 16.yüzyılın başlarında Giovanni da Verrazzano ve Jacques Cartier'in seyahatleriyle başlar. Ancak İspanya'nın Amerika kıtası üzerindeki tekelini koruması ve Din Savaşları Fransa'nın koloniler kurma çabalarını engellemişti. Fransanın ilk koloni kurma teşebbüsü 1555'de Brezilya'da Rio de Janeiro'dadır (o dönemde Fransız Antarktiki olarak adlandırılıyordu). 1612'de São Luís'de ve Portekiz ve İspanyol engeliyle karşılaştığı için başarısız olan Florida'da da benzer teşebbüslere girmişti.Fransa’nın Afrika’daki sömürgecilik faaliyeti İngiltere’ninkinin aksi istikametinde olmuştur.Yani İngiltere Afrika’da Kuzey-Güney Fransa Batı-Doğu istikametinde olmuştur.Fransa’nı ilerleyişi İngiltere’yi endişelendirmiştir. Fransa’nın kendi sömürgelerine doğru kaymasından korkmuştur. Fransa’nın güneye inmesinin İngiltere tarafından engellenmesi bu devleti Doğu istikametinde ilerlemesine mecbur bırakmıştır. İngiltere ve Fransa Sudan için birbirleriyle mücadele ediyorlardı. İngiltere Fransa’nın Sudan’dan çıkmasını istiyordu. Savaşa cesaret edemeyken Fransa İngiltere ile barış yapmaya mecbur kaldı ve Sudan’dan çekildi. Nil’in tamamı İngilizlerin hakimiyetinde kaldı. Madagaskar’da Fransa’ya bırakıldı.


7. Uzakdoğu'da Sömürge Hareketleri


7.1. Güneydoğu Asya’daki Mücadele
Güney-Doğu Asya’daki sömürgecilik faaliyetleri İngiltere ile Fransa arasında üstünlük mücadelesi sağlama şeklinde oldu İngiltere Fransa’nın elinden Hindistan’ı almış ve burayı dış politikasında önemli bir faktör olarak görmüştür. Çünkü İngiliz ekonomisi için Hindistan çok önemli bir yere sahipti. Uzun bir süre Hindistan sömürgesi için İngilizler ber tehlike görmüyordu.Kırım savaşında yenilen Rusya faaliyetlerine Sibirya ve Orta Asya’ya naklederek buraları sömürgeleştirmeye başlamıştır. Bundan sonra Hindistan için bir tehlike ortaya çıkıyordu. Bu sebepten dolayı İngilizler ve Ruslar arasında mücadeleler başladı: Rusya ile yapılan anlaşmayla Rusya’nın Afganistan’nın gerisine atılmasıyla Hindistan’ın güvenliği sağlandı. Afrika’da ki sömürgecilik faaliyetlerini tamamlayan Fransa Hindiçini ile yakından ilgilenmiş buranın halkının misyonerler aracılığıyla Katolik yapmaya çalışmıştır. Fransa’nın yaşadığı Fransız İhtilali ve bunu takibe gelişen olaylar Fransa’nın bu bölge ile ilgilenmesini durdurdu. Zamanla tekrar olaylar yatıştıktan sonra Fransa Hindiçini ile ilgilenmeye başladı. Burada Annam İmparatorluğu vardı. Fransa Annam İmparatorluğunu kontrol altına aldıktan sonra Batı istikametinde ilerlemeye ve Siyama girmeye başladı. Bu durum İngiltere’yi tedirgin etti[8] . Çünkü Fransa Hindistan istikametinde ilerlemekteydi. İngiltere sahip olduğu Hindistan’ın Doğu sınırının güvenliğini sağlamak için Hindistan’nın Doğusunda ki Birmanya’yı işgal edip ve oradan da ilerleyerek Siyam’a girmeye çalıştı. Bu sebepten dolayı Fransa ve İngiltere Siyam için bir mücadele durumuna girdiler aralarında ki ilişki o kadar gerginleşti ki neredeyse iki devlet arasında savaş çıkacaktı. Ancak İngiltere burada çıkacak olan savaşı göze alamadı İngiltere ile Siyam için bir anlaşmaya karar verdi. Yapılan anlaşmaya göre Siyam üç bölgeye ayrıldı. Doğusu Fransız Batısı İngiliz hakimiyeti altına girdi ve ortada boş bir bölge bırakıldı. Bu bölgeyi güvenlik amaçlı olarak boş bıraktı. Tampon bölge konumunda olacaktı, hiçbir devlet buraya giremeyecekti. Böylece İngiltere Hindistan ile Fransa arasına güvenlik şeridi olarak tampon bir bölge sokmuş ve Fransa’yı belirli bir mesafede Hindistan’dan uzak tutmayı başarmıştır.

7.2. Çin'in Batıya İlerleyişi
Çin’in Avrupa ile ilişkisi çok eskiye yani 13. yüzyıl zamanına kadar gitmektedir. Avrupa ile Çin’in çok geniş bir ticaret alanı vardı,ve Çin’in ipekli kumaşları Uzak Doğu’nun baharatları Avrupa’nın ilgisini çeken önemli tüketim malları idi[9] . Ama Ortaçağ’dan itibaren hem Çin’in hem de Japonya’nın Avrupa ile olan ilişkileri kesilmiştir. Bu iki devlet kapılarını Avrupa’ya yani Batı’ya kapatmıştır. Bunun sebebi de Avrupa devletlerinin Çin’de ve Japonya’da Hıristiyanlığı yaymak adına yaptıkları dini propaganda ve misyonerlik faaliyetleridir [10].Din üzerine en az kadar Avrupa kadar düşkün olan Çin’de Hıristiyan papazların Çin ve Japon halkı arasında yaptıkları din propagandası ve misyonerlik faaliyetleri büyük tepkiyle karşılandı. Hıristiyan papazlara verilen tepki sonucunda Çin ve Japonya kapılarını Batı’ya kapatıp Avrupa ile olan ilişkilerini her türlü alandaki ilişkilerini en az seviyeye indirmiştir. Ticaret yapılan bütün limanları Avrupa’ya kapmış sadece Canton limanını Avrupa ile ticaret yapmak için kullanmıştır. Burada da limanın tümünü değil belli bir kısmını Avrupa’dan gelen gemlere ayırmıştır.Gemilerle gelen tüccarlar mallarını buradaki tüccarlara satarlar alacaklarını da burada tüccarlardan alırlar ve hiçbir şekilde halkla iletişime giremezlerdi.Japonya Çin’e nazaran bu konuda daha tepkiliydi.Japonya tüm Limalarını Batılılara kapamıştı o kadar ki bir deniz kazasından kurtulan bir yabancıyı dahi Japon kıyılarına çıktığında Hıristiyan misyonerdir diye derhal öldürüld[11] . Bu durum 19. yüzyıldan itibaren değişmeye başladı. Zamanla Avrupa devletleri sanayileşmeye başlayınca bu ülkelerin ham maddeye ve pazara olan ihtiyacı arttı. Buda Avrupa devletlerini sömürgeciliğe itti. 18. yüzyılda Avrupa ülkeleri içinde sanayi inkılabını tamamlayan devlet İngiltere olmuştur. Diğer Avrupa devletlerinin sanayileşmelerini tamamlamaları 19. yüzyılda gerçekleşmiştir. 1763 yılında İngiltere Hindistan’ı ele geçirmiş ve kendisini Çin’e komşu yapmış oluyordu. Hindistan da ise afyon yetiştiriliyor ve bunun en iyi pazarı da halkının afyon içtiği Çin’di. İngiltere afyon ticaretinden pek çok para kazanmaktaydı. Fakat bir süre sonra Çin imparatorları afyon içilmesini yasaklamıştır. Afyonun yasaklanmasıyla afyon ticareti de yasaklanmış oluyordu. Buda İngiltere’nin hoşuna gitmedi. İngiltere Çin’e kaçak afyon sokmaya çalışmıştır. Böylece İngiltere ve Çin’in arası açılmıştır. İngiltere 1839 da Çin’e savaş açmıştır. Bu savaşın adı Afyon Savaşı dır. Savaş 3 yıl sürmüş ve Çin yenilerek İngiltere ile 1842 yılında Nanking anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. Bu anlaşma ile Çin, Conton limanın dışında beş ayrı limanı daha Avrupa’ya açıyordu.
İngiltere’den sonra Fransa ve Birleşik Amerika 1844 yılında Çin ile imzaladıkları anlaşmalar ile İngiltere’nin elde etmiş olduğu ticari hakları elde ettiler. Avrupa Devleri prensiplerini yaptıkları anlaşma ile Çin’e kabul ettirmişlerdir. Bunun sonucu olarak 1842 den sonra Çin ne zaman herhangi bir devlete imtiyaz verirse derhal öbürleri de yararlanmışlardır. Bu biraz aralanmış olan kapının sonuna kadar açılması demektir.
Avrupa devletleri 1842 den itibaren Çin’in başına üşüşmeleri Çin halkı tarafından da tepkiyle karşılandı. Ve 1851 yılında Taypingler ayaklanması çıktı. Bu ayaklanma Avrupa, yani yabancı düşmanlığına karşı yapılıyordu. Avrupa Devletleri bir menfaat birliği oluşturarak Çin ularında donanmalarıyla gezindiler. Bu baskı sonucunda Çin ayaklanmayı bastırmak zorunda kaldı ve 1858 yılında Fransa ve İngiltere ile imzaladığı Tien-Tsin anlaşması ile 11 limanını daha Avrupa ya açmak zorunda kaldı.
Çin İngiltere ve Fransa donanmaları ortalardan çekilince anlaşmayı önemsiz kılmaya başladı. Bunun üzerine bütün Avrupa devletleri birleşip askeri güç kurup bunu Çin’e yolladılar. Bunun üzerine Çin geri çekilmek zorunda kaldı. Tekrar başka bir anlaşmayla eski durumu yeniledi. Sadece limanlar değil iç kısımlarını da Avrupa’ya açmak zorunda kaldı.
Çin bunun üzerine Avrupa devletlerinin hücumu karşısında kedini korumak ve kurtarmak için bu devletleri birbirine karşı oynak istemiş fakat ne yaptıysa kendini kurtaramamıştır.

7.3. Japonya'nın Batıya Açılması
Japonya 1854 yılında Amerikan bakısına dayanamayarak kapılarını ona açmıştır. Tabi Amerika’nın arkasından diğer devletlerde gelmişlerdir. Japonya Çin gibi değil aksi bir politika izlemiştir. Çin Avrupa’nın teknik seviyesini takip etmezken Japonya, Batı tekniğini takip etmediği zaman kendilerinin Avrupa tarafından sömürüleceğini düşünmüşlerdir. Bunun için Japonya biran önce Bati tekniğini almak zorunda kalmıştır. Böyle bir yolu takip eden Japonya kırk yıl sonra 1894-95 Avrupa devlerini karşısına, sömürgeleşmiş bir ülke olarak değil, sömürgeci bir devlet olarak çıkacaktır.
1854 yılından sonra Japonya batı seviyesine ulaşabilmek için Amerika’ya yüzlerce öğrenci göndermiştir. Japonya köklü değişiklikler yapmaya başlamışlardır. (Meiji Restorasyonu Japonya pek çok konuda yapmış olduğu değişiklerle hızlı gelişmesi bu ülkeyi sömürgeci bir devlet haline getirmiştir. Bu durum karşısında Japonya gözlerini Kore’ye dikmiştir, Kore meselesi ise Çin ve Japonya’yı savaşa götürecektir.

7.4. Birinci Çin-Japon Savaşı (1894-1895)
Batı’ya açılıp onun teknolojisini gönderdiği öğrenciler sayesinde ülkesine getiren ve sömürülmekten kurtulup sömürgeci devlet haline gelen Japonlar sanayideki eksikliğini tamamlayıp gözünü Kore’ye dikti. Çin’in kalbini oluşturan Kore Japonya’nın büyümesi için gerekli hammadde kaynağı ve iyi bir Pazar yeriydi. Kore yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip bir yerdi. Ayrıca stratejik yönden Kore Japonya’nın Asya’ya yayılmasını sağlayabilecek bir mevkiiydi. Tüm bu sebepler Japonya’nın Çin’e asker çıkarmasıyla gelişip Çin’in mağlubiyetiyle sonuçlandı. Aralarında yapılan bir anlaşmaya göre Japonya istediğine ulaştı. Ayrıca Rusya’nın hedefindeki Mançurya’ya da yerleşti. Bu durum Rusya’nın tepkisine yol açtı. İngiltere de çıkarları gereği Rusya’nın yayılmasını istemiyordu. Bu durumda Japonya’nın yanında yer aldı. Rusya’yı destekleyen ise Fransa oldu. Rusya’nın diğer bir destekçisi de Almanya’ydı. Japonya bu destekçiler karşında aldığı bazı yerlerden geri çekildi. Bu savaşla Japonya büyük bir devlet olduğunu ve Uzakdoğu politikasında yer aldığını göstermiş oldu. Amerika ve Japonya arasında bir rekabet başladı.

7.5. Rus-Japon Savaşı (1904-1905)
İngiltere yalnızlıktan sıyrılmak ve Almanya ile Rusya iş birliğine karşın Japonya ile anlaşmıştı. Japonya aldığı bazı yerlerden çekilmesine rağmen Rusya buralardan askerlerini çekmemiş Kore’de nüfusunu artırmak istemesi Japon Rus ilişkilerini bozulmasına neden oldu. Japonya’nın Çin’e karşı üstünlük göstermesi Çin’li aydınların tepkisine yol açtı. Çinli aydınlardan bazıları Avrupalı sömürgeci devletlerin sömürgeleştirilmesinden kurtulmayı Japonya gibi Avrupa teknolojisin örnek alınmasıyla sağlanacağını düşünüyorlardı. Ülkede çıkan Boixerler yenileşme hareketine karşı ayaklandılar, gördükleri her Avrupalıyı öldürdüler. Bu durumda Rusya Mançurya’ya asker sevketti. Çin ile bir anlaşma yapıp Mançurya'dan zenginliklerinden faydalandı. Japonya’yı devre dışı bıraktılar bu durum İngiltere ve Japonya’yı endişelendirdi. Japonya Rusya’yla anlaşmak istese de Rusya teklifi reddedince Japonya savaş ilan etti, Rusya Japonlar karşısında yenilgiyi kabul etti. Mançurya'daki haklarından vazgeçip Kore’nin bağımsızlığını tanıdı daha sonra Japonya, Kore’yi kendi topraklarına kattı. Bu savaş sonucunda Uzakdoğu’da Japonya büyük bir kuvvet olarak görüldü uluslar arası politikada büyük devletler arasına girdi: Kore’yi alarak Asya kıtasına ayak bastı. Japonya’nın zaferi sarı ırk milliyetçiliğine itibarı artırdı. Japon milliyetçiliği güç kazandı. Rusya İngiltere’nin her fırsatta karşısına çıkacağını anladı, Japonları üstlerine saldırtmakla mağdur duruma düşürülmüştü. Rusya politikasını değiştirip Avrupa’ya yöneldi.


8. Amerika

Herkesin de bildiği gibi Amerika kıtası Kristof Kolomb tarafından keşfedildi. Ancak keşfettiği yerin yeni bir kıta olduğunu anlayamamış orayı Hindistan adaları sanmıştı. İtalyan denizci Amerigo Vespuçi’nin adı bu yeni kıtaya verildi. Bu kıtanın keşfiyle birlikte Avrupalıların sömürgecilik ve göç hareketlerine maruz kaldı. Öncü devletler ise Portekiz ve İspanya idi. Çok kısa bir süre sonra Meksika, Orta ve Güney Amerika bu devletlerin kolonileri haline geldi. Kanada ve Missisipi nehrini takiben olan bölgede Fransızların sömürgesi oldu. İngilizler ise Kuzey Amerika kıyılarında sömürgeler kurdu. Amerika 18. yüzyılın sonuna kadar Avrupalı sömürgeci devletler tarafından pay edilip idare ediliyordu. Ama Amerika kıtasında 18. yüzyıldan itibaren bağımsızlık hareketleri başladı.

8.1. Amerika Birleşik Devletleri’nin Kuruluşu
Kuzey Amerika kıyılarına yerleşen İngilizlerin 13 kolonisi vardı. Bu kolonilerin yönetim şekli ise İngilizlere göre düzenlenirdi. Siyasi olarak İngiltere’ye bağımlı olmak rağmen coğrafi yönden ise bağımsızlardı. Her kolonide İngiliz kralını temsil eden bir vali Senato ve Temsilciler Meclisi bulunurdu. 17. yüzyıldan itibaren koloniler ile İngiltere arasında bağımsızlık için mücadele ve çatışmalar çıkmaya başladı. 1760 yılına gelindiğinde koloniler ile İngiltere’nin arası tamamen açılmıştı. Koloniler ile İngiltere’nin arasının açılmasının sebebi vergi meselesiydi. Yedi Yıl Savaşları İngiliz hazinesini mali yönden sıkıntıya düşürdü, yeni vergiler elde etmek için kolonilere bazı vergiler koydu. Koloniler ise kendilerin görüşü alınmadan konan vergilere karşı çıktılar ve bunları Fransa destekledi. 1174 te başlayan bağımsızlık hareketi başarıya ulaştı. İngiltere 1782’de ABD’nin bağımsızlığını kabul etti. A BD sınırsız doğal kaynaklarıyla hızla gelişmiştir.Fransa Amerika’ya bağımızlık hareketine yardım ederken büyük yük altına girmiştir. Bu da ekonomik sıkıntıya sebep olmuştur. Bu da Fransız devriminin en önemli nedeniydi,böylece Avrupa da Liberal ve demokratik devrimler çağını açmıştır.Sömürge sistemine darbe vurmuşlardır. Latin Amerika’ya ve sömürgeciliğe karşı olan diğer devletlere örnek olmuşlar, ayrıca 20. yüzyılda Asya ve Avrupa’ya da örnek olmuşlardır.

8.2. ABD'nin Yayılma Siyaseti
ABD'nin yayılmacı siyasetinin arkasında şu nedenlerin yattığı gösterilmektedir:
  • ABD'nin endüstri ve ziraati ihtiyacın ötesinde büyümüştü. James G. Blaine gibi iş camiası ve siyasetin önde gelen figürleri daha fazla ekonomik büyüme için yabancı pazarların gerekli olduğu ve bunun için de saldırgan bir dış politika izlenmesi gerektiğine inanmaktaydılar.
  • Ernst Haeckel'in "biyogenik yasa"sına dikkat çeken John Fiske, Anglo-Saxon ırki üstünlüğü teorisini öne sürmüş, Josiah Strong ise geri ulusları "medenileştirmek ve Hristiyanlaştırmak" gerektiği çağrısını yapmıştı. Bunlar Amerikan siyaset düşüncesinde bazı gruplarda giderek büyüyen Sosyal Darvinizm ve ırkçılığın da tezahürleriydi aynı zamanda.
  • Frederick Jackson Turner'in geliştirdiği "Öncülük Tezi". Amerika'nın öncülüğü medeniyet için gereken yaratıcılık ve gücü (virility) taşımaktaydı. Çoğu insan Amerikan ruhunun sürdürülmesi için denizaşırı yayılmacılığının hayati olduğuna inanmaktaydı.
  • Alfred T. Mahan'ın 1890'da yayımlanan "The Influence of Sea Power upon History" adlı eseri ABD'nin "dünya gücü" konumunun yükselmesi için gereken üç unsur olduğunu öne sürmüştü: Güney Amerika'da bir kanal inşası (Panama Kanalının inşası fikrinin de kaynağıdır), ABD deniz gücünün genişletilmesi ve Pasifik'de Çin ile ticareti geliştirmek için ticari/askeri bir yapı, karakol inşası. Bu yayın Roosevelt gibi başkanların politikaları ve daha güçlü bir deniz kuvvetlerinin kurulması konusunda etkili olmuştu.

9. Sömürgelerin Bağımsızlığa Kavuşması

Sömürge ülkelerde I. Dünya Savaşı sonrasında ulusal özgürlük hareketleri başlamasına karşın II. Dünya Savaşının sonuna kadar bu hareketler başarıya ulaşamamışlardı.
1952'de nüfus bilimci Alfred Sauvy, Soğuk Savaş sırasında Batı ile ittifak içinde olmamakla birlikte Sovyet Bloğuna da dahil olmayan ülkeleri tanımlamak için "Üçüncü Dünya" terimini ortaya attı. Bunu takip eden yıllarda sömürgelikten kurtulan ulusların sayısında artış oldu ve bu grup Birleşmiş Milletler'de temsil edilmeye başladı. Üçüncü Dünya'nın ilk uluslararası hareketi Hindistan'dan Nehru, Mısır'dan Nasır ve Yugoslavya'dan Tito'nun başını çektiği, 1955 yılında dünya nüfusunun yarısından fazlasına sahip olan 29 ülkenin biraraya gelerek gerçekleştirdiği Bandug Konferansı'dır.
ABD Başkan Wilson'un ilkelerinde de görülebileceği başta sömürge güçlerine karşı olduğunu ilan etmesine karşın Musaddık'ın İran petrolünü ulusallaştırmasına karşı çıkmış ve Şah'a baskı uygulamak için 1953 yılındaki darbeyi desteklemiş, bir sonraki yıl Guetamala başkanı Arbenz'in United Fruit'i ulusallaştırma çabasına karşılık Amerikan Gizli Servisi düzenlediği operasyonla yerine askeri cuntayı geçirmişti.
Bu müdahalelere rağmen sömürgelikten kurtulma süreci devam etmiş 1960'da bazı ulusal kurtuluş hareketlerinden sonra Birleşmiş Milletler üye sayısı 99'a 1980'de 154'e 1990'da ise 159'a yükselmişti.


10. Yeni Sömürgecilik

Dünya'da 1960-70'lerde sömürgecilik sona ermesine karşın eskiden sömürge olan ülkeler günümüzde hâlâ güçlü Batı etkisi altındadırlar. Devam eden bu Batı etkisi yenisömürgecilik şeklinde adlandırılmaktadır. Bu durumun tek istisnası Doğu Asya Kaplanları denilen (Hong Kong, Singapur, Güney Kore ve Tayvan) ile Hindistan ve Çin'dir. Yine de sömürgecilik Hindistan'daki 1984 gerçekleşen Bhopal felaketi gibi birtakım izler bırakmıştır. Hindistan'ın Bhopal eyaletindeki böcek ilacı fabrikasındaki patlama 40 ton Metil Isocyanate'in (MIC) çevreye yayılmasına yol açmış ve çevre bölgedeki 150 bin ila 600 bin kadar insan bundan etkilenmiş, daha sonra en az 15 bin kadar insan da hayatını kaybetmiştir. Fabrikanın sahibi olan Union Carbide hiçbir zaman Birleşik Devletlerdeki korunma tedbirlerini uygulamamışlardır.
Soğuk Savaş döneminde Rusya ve Çin, Birleşik Devletlerin ve NATO'nun çeşitli ülkelere müdahalesine karşı anti-emperyalist hareketleri desteklemişler buna karşılık Birleşik Devletler ve Fransa "Özgür Dünya" denilen bloktan Komünist bloğa kayma riskine karşı demokrasi yerine üçüncü dünyada diktatörlükleri desteklemişlerdir.

10.1. ABD'nin Müdahalesi
Soğuk Savaş dönemi Rusya ve Çin'in antiemperyalist hareketleri desteklemekte, ABD ve diğer NATO ülkeleri de çeşitli ülkelerin iç işleri müdahale etmekteydiler. Bunların en bilinen örneği 1959 Küba Devrimi sonrasında Küba'ya karşı 7 Şubat 1962'de başlayan ambargo Domuzlar Körfezi Baskını, Küba Projesi gibi gizli operasyonların desteklenmesidir. ABD ve Fransa bu amaçla Üçüncü Dünya ülkelerinde demokrasi yerine diktatörlükleri desteklemiştir.

10.2. Fransa'nın Müdahalesi
Fransa Afrika'daki eski kolonilerindeki diktatörlük rejimlerini desteklemişti. Anti-neokolonyalist Survie NGO örgütü üyesi François-Xavier Verschave Fransızların kıtaya yaptıkları müdahaleleri Françafrique olarak isimlendirmekte ve sömürge sonrası ülkelere gelişme yardımına bu yardımların yanlızca yeni sömürgeciliği, ülke içi yozlaşmayı ve silah ticaretine destek verdiğini söyleyerek karşı çıktı. Üçüncü Dünya ülkelerinin gelişmiş ülkelere borçlandırılması eski sömürgeci ülkelerin bu ülkeleri baskı veya kontrol altına alma yollarından biriydi.


11. Birleşmiş Milletler Listesi (Kendi Yönetimine Kavuşmamış Bölgeler)


Afrika
  • Batı Sahra (Fas'ın büyük bir kesimi)
Atlantik Okyanusu (Karayip Denizi de dahil)
  • Anguilla (Birleşik Krallık'ın denizaşırı sömürgesi)
  • Bermuda (Birleşik Krallık'ın denizaşırı sömürgesi)
  • Virginya Adaları (Birleşik Krallık'ın denizaşırı sömürgesi)
  • Cayman Adaları (Birleşik Krallık'ın denizaşırı sömürgesi)
  • Falkland Adaları (Birleşik Krallık'ın denizaşırı sömürgesi; Arjantin)'in de üzerinde hak iddiası bulunuyor)
  • Montserrat (Birleşik Krallık'ın denizaşırı sömürgesi)
  • Saint Helena, Ascension ve Tristan da Cunha (Birleşik Krallık'ın denizaşırı sömürgesi)
  • Türk ve Caicos adaları (Birleşik Krallık'ın denizaşırı sömürgesi)
  • ABD Virgin Adaları (ABD'nin sömürgesi)
Avrupa
  • Cebelitarık (İngiltere'nin denizaşırı sömürgesi; İspanya'nın üzerinde hak iddiası bulunuyor)
Büyük ve Hint Okyanusu
  • Amerikan Samoa (Amerika Birleşik devletlerin düzenli bir katılımı olmayan sömürgesi)
  • Guam (Amerika Birleşik devletlerin düzenli bir katılımı olmayan sömürgesi)
  • Yeni Kaledonya (Fransa'nın denizaşırı sömürgesi)
  • Pitcairn Adaları (Birleşik Krallık'ın denizaşırı sömürgesi)
  • Tokelau (Yeni Zelanda'ya bağlı olan otonom bir bölge)

12. Daha Önce Listede Yer Alanlar (Birleşmiş Milletlerin Statüsü Değişen Bölgeler Listesi)
Aşağıdaki listede daha önce geçmişte kendi yönetimini devralmayan bölgeler yer almaktadır.
  • Alaska, 1959'de Birleşik Devletler'de eyalet statüsü kazandı.
  • Cocos Adaları (Avustralya), 1984'de statüsü değişti.
  • Cook Adaları (Yeni Zelanda), 1965'de statüsü değişti.
  • French Establishments in India, 1947'de statüsü değişti şu anda Hindistan'ın parçasıdır.
  • French Establishments in Okyanusya, 1947, on change of status (now known as Fransız Polinezyası and Wallis ve Futuna Adaları; Yeni Kaledonya subsequently restored to list)
  • Fransız Guyanası, 1947'de statüsü değişti.
  • Goa1961'de statüsü değişti. Şu an Hindistan'ın parçası.
  • Grönland (Danimarka), 1954'de statüsü değişti.
  • Guadeloupe and Dependencies (France), 1947'de statüsü değişti.
  • Hawaii, 1959'de Eyalet olarak ABD'ye katıldı.
  • Hong Kong (United Kingdom), 1972,statüsü değişti
  • Ifni (Spain), 1969, statüsü değişti (günümüzde Fas'ın parçasıdır)
  • Macau (Portugal), 1972, statüsü değişti
  • Martinique (France), 1947, statüsü değişti
  • Hollanda Antilleri, 1953, statüsü değişti
  • Niue (New Zealand), 1974'de statüsü değişti.
  • Kuzey Mariana Adaları (Birleşik Devletler), 1990'da İngiliz Milletler Topluluğuna katılarak statüsü değişti.
  • Panama Kanal Bölgesi (Birleşik Devletler), 1947'de statüsü değişti. Şu anda Panama'nın parçasıdır.
  • Puerto Rico (Birleşik Devletler), 1953'de statüsü değişti.
  • Réunion (France), 1947'de statüsü değişti.
  • São João Baptista de Ajudá (Portugal), 1961'de statüsü değişti.( Günümüzde Benin'in parçasıdır)
  • Saint Pierre ve Miquelon (France), 1947'de statüsü değişti.
  • Surinam (Netherlands), 1953'de statüsü değişti. (Günümüzde Surinam adıyla bağımsız bir ülkedir.)
Bağımsızlığına Kavuşanlar
  • Aden 1967'de İngiltere'den Güney Yemen olarak bağımsızlığını kazanmıştır ve günümüzde de Yemen'in parçasıdır.
  • Angola, 1975'de Portekiz'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Antigua ve Barbuda, 1981'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Bahamalar, 1973'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Barbados, 1966'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Basutoland, 1966'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmış ve Lesoto adını almıştır.
  • Bechuanaland, 1966'den Botswana adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Belçika Kongosu, 1960'da Belçika'dan bağımsızlığını kazanmıştır. Günümüzdeki adı Demokratik Kongo Cumhuriyetidir.
  • İngiliz Guyanası, 1966'de Guyana adıyla İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • İngiliz Hondurası, 1981'de Belize adıyla İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • İngiliz Somaliland, 1960'da Somali'nin parçası olarak İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • British Togoland, 1961'de İngiltere'den Gana adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Brunei, 1984'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır. Günümüzde Birleşmiş Milletler'de adı Brunei Darusselam olarak bilinir.
  • Kamboçya, formerly part of French Indo-China, 1953, on independence from France
  • Kamerunlar 1960'da Fransa'dan Kamerun olarak bağımsızlaşmıştır.
  • Kamerunlar İngiliz Bölgesi. 1961'de Nijerya ve Kamerun'a katılmıştır.
  • Cape Verde, 1975'de Portekiz'den bağımsızlaşmıştır.
  • Komoros, 1975'de Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Kongo, 1960'da Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Kıbrıs, 1960'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Dominica, 1978'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Doğu Timor, May 20 2002'de Endonezya'dan bağımsızlığını kazandı.
  • Ellice Adaları önceleri Gilbert & Ellice Adaları Kolonisi'nin parçasıyda, 1978'de Tuvalu adıyla İngiltere'den bağımsızlığını kazandı.
  • Fas, 1956'de Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Fernando Póo and Río Muni, Öneceleri İspanyol Ginesi olarak bilinirdi. 1968'de Ekvatoryal Gine adıyla İspanya'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Fiji Adaları 1970'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Ekvatoryal Fransız Afrikası, 1960'da Fransa'dan Çad ve Gabon olarak bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Fransız Nijeri, 1960'da Fransa'dan Nijer, Senegal ve Yukarı Volta (günümüzde Burkina Faso) adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Fransız Somaliland, also known as French Territory of the Afars and the Issas, 1977, on independence from France as Djibouti
  • Fransız Sudan, 1960'da Mali, Fildişi Sahilleri ve Moritanya olarak Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • French Togoland, 1960'da Toga adıyla Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Fransız Batı Afrikası, 1960'da Dahomey adıyla Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır şu anki adı Benin'dir.
  • Gambia, 1965'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Gilbert Adaları, 1979'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Gold Coast, 1957'de Gana adıyla İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Grenada, 1974 'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Guinea, 1958'de Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Jamaika, 1962'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Kenya, 1963'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Laos (Önceleri Fransız Hindi-Çini'nin parçasıydı) 1949'da Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Madagaskar, 1960'da Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Malaya, 1957'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır. Şimdi Malezya'nın parçasıdır.
  • Malta, 1964'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Marshall Adaları 1990'de ABD'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Mauritius, 1968'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Mikronezya 1990'da ABD'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Mozambik, 1975'de Portekizden bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Nauru, 1968, on independence from United Nations trusteeship administered by Australia on behalf of the United Kingdom, Australia, and New Zealand
  • Netherlands Indies, 1949'de Hollanda'dan Endonezya adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Netherlands New Guinea, 1963'de Endonezya'ya katılmıştır.
  • New Guinea, 1975'de Avustralya'dan Papua Yeni Gine adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
  • New Hebrides, 1980, on independence from Anglo-French Condominium as Vanuatu
  • Nijerya, 1960'da İngiltere'den bağımsızlığını devr almıştır.
  • Kuzey Borneo ( Sabah adıyla da bilinir), 1963'de Malezya Federasyonuna katılmıştır.
  • Northern Rhodesia, 1964'de Zambiya adıyla İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Nyasaland, 1964'de Malavi adıyla İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Palau, 1994'de ABD'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Papua, 1975'de Papua Yeni Gine'nin parçası olarak Avustralya'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Portekiz Ginesi, 1973'de Gine-Bissau adıyla Portekiz'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Ruanda-Urundi, 1962'de Ruanda ve Burundi adıyla Belçika'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • São Tomé ve Príncipe, 1975'de Portekiz'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Saint Kitts-Nevis, 1983'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Saint Lucia, 1979'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Saint Vincent, 1979'de İngiltere'den (Saint Vincent and the Grenadines) adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Sarawak, 1963'da Malezya Federasyonuna katılmıştır.
  • Seyşel Adaları, 1976'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Sierra Leone, 1961'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Singapur, 1963'de Malezya Federasyonuna katılmış, 1965'de Singapur adıyla ayrı bir devlet olmuştur.
  • Solomon Adaları Protectorate, 1978'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Somaliland, 1960'da Somali'nin parçası olarak İtalya'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Güney Rodezya, 1980'da Zimbabve adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Güney-Batı Africa, March 21 1990'da Namibya adıyla Güney Afrika'dan bağımsızlığını devr almıştır.
  • Svaziland, 1968'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır. Güneybatı Afrika'da bir ülkedir.
  • Tanganyika, 1961'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır. (şu anda Tanzanya'nın parçasıdır)
  • Trinidad ve Tobago, 1962'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Tunus, 1956'da Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Ubangi Shari, 1960'da Fransa'dan Merkezi Afrika Cumhuriyeti (Central African Republic) olarak bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Uganda, 1962'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Vietnam (önceleri Fransız Hindi-Çin). 1954'de Fransa'dan bağımsızlığını kazanmıştır.
  • Batı Samoa, 1962'de Yeni Zelanda'dan bağımsızlığını kazanmıştır. (Birleşmiş Milletler'de Samoa adıyla bilinir. )
  • Zanzibar, 1963'de İngiltere'den bağımsızlığını kazanmıştır halen Tanzanya'nın parçasıdır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #4
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Sömürgecilik
MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Bir devletin başka topraklar ve halklar üzerinde egemenlik kurması ve bu egemenliği genişletip güçlendirmek için çalışması. Tarihte bilinen en eski sömürgeciler Fenikelilerdir.

Lübnan kıyılarındaki kentlerde yaşamakta olan Fenikeliler ticaret yapmak amacıyla bütün Akdeniz'de dolaştılar. Ticarî etkinliklerini güvence altına almak için de gittikleri yerlerde yeni yerleşim birimleri (koloniler) oluşturdular. Bu kolonileri kurarken kendilerinden daha geri bir uygarlık düzeyinde olan yerli halka zor yoluyla egemen olmaktan çok, onlara birtakım ticarî imtiyazlar tanıyarak kendilerine bağlama biçiminde barışçı bir yol izlediler. Fenikelilerden sonra eski bir Fenike kolonisi olan Kartaca ve Yunan siteleri Akdeniz egemenliğini ele geçirdiler. Yunanlılar Akdeniz'den başka Anadolu kıyılarında, Ege adalarında, Karadeniz'de yeni koloniler oluşturdular. Kartaca, Akdeniz çevresinde kurduğu ya da ele geçirdiği kolonilere Afrika içlerinden gelen hammaddeleri sattı. Onlardan aldığı çeşitli eşyayı da Afrika'ya götürdü. İlk Çağ'ın en son sömürgecileri Romalılar oldu. Romalılar daha çok askerî güçlerine dayanarak Akdeniz'de, Yakın Doğu'da, Kuzey Afrika'da, Batı Avrupa'da, hatta Britanya Adaları'nda geniş topraklara egemen oldular. Fenikelilerin ticarî amaçlarla başlattıkları sömürgecilik, zaman geçtikçe siyasî, askerî, sosyal boyutlar da kazandı: Yeni toprakların doğal kaynaklarından yararlanarak ana devletin zenginliğini artırma, başka devletlerin rekabet gücünü kırma, stratejik noktaları ele geçirme, kendi uygarlığını yayma, nüfus fazlasını yeni topraklara yerleştirme vb. Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra,

Orta Çağ'ın sonlarına kadar Avrupa ve Akdeniz çevresinde sömürgecilik hareketlerinin durduğu görülür. Bu dönemde Avrupa, daha çok barbar kabilelerin akınlarına ve göçlere sahne oldu. İlk Çağ'da Avrupa dışında en önemli sömürgecilik hareketiyse Çin'de gerçekleşti. İ.Ö. 4. ve 3. yüzyıllarda Hoang-Ho Irmağı'nın aşağı havzası halkı önce çevresindeki halkları sömürgeleştirdi (iç sömürgecilik); sonra egemenliğini Mançurya'ya kadar yaydı. Avrupa'da sömürgecilik yeniden ve gerçek anlamıyla, keşiflerin başlamasından sonra ortaya çıktı. Amerika'ya, Uzak Doğu'ya, Afrika'ya düzenlenen keşif gezileri Avrupalıların ilgisini yeryüzünün o güne kadar bilinmeyen bu yeni bölgelerine çekti. Amerika'nın doğal kaynakları, eski uygarlıklarının hazineleri, Afrika'nın madenleri, bitkisel ve hayvansal ürünleri, uygar Uzak Doğu'nun zenginlikleri, o güne dek görülmemiş çapta ve hızda bir sömürgeleştirme hareketinin hedefleri oldular. İlk sömürgeler, zamanın denizcilikte en ileri devletleri olan Portekiz ve İspanya tarafından kuruldu. 15. yüzyılın ilk yarısında Portekizliler, Afrika kıyılarına ve Hint Okyanusu'na seferler düzenlediler. 1492'de İspanyollar, Kristof Kolomb'un önderliğinde Küba'ya vardılar. Yeni bulunan yerlerin Avrupa'da abartılarak anlatılan zenginlikleri; maceracıları, güç ve iktidar hırsı peşinde koşanları, kısa sürede zengin olmayı amaçlayanları kitleler hâlinde bu topraklara çekti.

1435'ten başlayarak Portekizliler Gine kıyılarını, Kongo Irmağı çevresini, Hindistan'ı vd. yerleri sömürgeleştirerek köle, altın, fildişi ve baharat ticareti yapmaya başladılar. İspanyollar 1492'de Küba'yı, 1519'da Azteklerin ülkesi Meksika'yı, 1532'de de İnkaların ülkesi Peru'yu sömürgeleştirdiler. Ayrıca Afrika'da Gine Körfezi'nde sömürgeler kurdular. Doğrudan doğruya yerel kaynakların yağmalanması biçiminde ortaya çıkan bu dönem sömürgeciliği, bir yandan Avrupa'ya büyük zenginlikler yığarken öte yandan yerli halkların soykırımı gibi kanlı sonuçlara yol açtı. Yerli uygarlıklar yerle bir edildi. Özellikle Afrika yerlileri yüzyıllar sürecek köle ticaretinin kurbanı oldular. İspanya ve Portekiz arasındaki rekabet 1494'te papanın girişimi ve Tordesillas Antlaşması ile sonuçlandı.
Buna göre Atlas Okyanusu'nun ortasından geçen 45. boylamın batısı İspanya'ya, doğusu Portekiz'e bırakıldı. Böylece İspanyollar Orta Amerika'yı ve Güney Amerika'nın batısını, Portekizliler de Brezilya, Afrika, Hindistan, Endonezya ve Pasifik Okyanusu adalarını sömürgeleştirme hakkını kazandılar.
16. yüzyılın sonlarında ortaya üç yeni sömürgeci devlet çıktı: İngiltere, Fransa ve Hollanda. 17. yüzyılda İspanya ve Portekiz eski güçlerini, dolayısıyla sömürgelerini kaybetmeye başladılar. Hollanda, 1602'de kurduğu Doğu Hindistan Şirketi'yle Portekiz ile rekabete girişti. Sri Lanka ve Tayvan'ı ele geçirdi. Amerika'da ve Afrika'da koloniler kurdu. Bu sömürgelerin iklim özellikleri, Avrupalıların yerleşmesine uygun değildi. Bu nedenle Hollandalılar, sömürgelerinin doğal kaynaklarını yağmalamakla yetindiler. Kauçuk, baharat gibi maddeleri dünya piyasasına sürdüler. İngiliz ve Fransızlar ise ülkelerinin sınırlı olanaklarını yeni topraklarla genişletmek ve buralarda yerleşerek ekonomik sistemlerini güçlendirmek, anayurdun zenginleşmesini sağlamak amacıyla sömürgeciliğe yöneldiler. Bu nedenle, özellikle İngiltere'nin Kuzey Amerika'da giriştiği sömürgecilik hareketi, büyük bir göç olgusuyla birlikte yürüdü. İngilizler, yalnızca doğal kaynaklardan yararlanmayı değil, aynı zamanda İngiliz kültürünü yeni topraklarda yayarak, gerçek anlamda bir egemenlik ve dünya imparatorluğu kurmayı amaçladılar. Böylece Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda'da yerleştiler. Ayrıca ekonomik güçlerini artırmak için Hindistan, Sri Lanka, Birmanya, Malaysiya ve Afrika'ya yöneldiler. Fransa da benzer amaçlarla Kuzey Amerika'da (örneğin Quebec), Kuzey Afrika'da (Cezayir), Antil Denizi'nde (Martinik), Afrika'da (Senegal) ve Hindistan'da sömürgeler kurdu. 18. yüzyılda İngiltere'nin en güçlü denizci devlet hâline gelmesi, Fransa'nın Kanada ve Hindistan'daki sömürgelerini kaybetmesiyle sonuçlandı.

Sömürgecilik, dünyadaki yayılmasını 19. yüzyıla kadar sürdürdü. 19. yüzyılın sonlarında artık dünyada sömürgeleştirilebilecek bir karış toprak kalmamıştı. Bundan sonraki dönem, sömürgelerin paylaşılması ve yeniden paylaşılması için Avrupa devletleri arasında bitmez tükenmez savaşların yapıldığı, günümüze kadar uzanan tarih bölümüdür. Bu dönemde sömürgelerin paylaşılması, bir yandan I. ve II. dünya savaşlarına, bir yandan da sömürgelerin kurtuluş mücadelelerine adı verilen yeni ve daha karmaşık bir olguya dönüştü. İlk Çağ'ın ticarî amaçlı sömürgeciliği, zaman içinde önce değerli madenleri ana ülkeye yığmak, sonra sanayi devriminin yarattığı üretim fazlasına yeni pazarlar ve sanayie yeni hammadde kaynakları; nüfus fazlasına yerleşim alanları bulmak, en sonunda da sermaye fazlalığına yeni yatırım olanakları yaratmak amaçlarına yöneldi. Emperyalizm çağında, sömürgeciliğin geleneksel biçimi olan askerî işgal ve sömürge halklarının kuvvet kullanılarak köleleştirilmeleri yöntemlerine; askerî gücü gözdağı vermek için kullanıp ekonomik ve siyasî egemenliği sağlama yöntemleri eklendi. 15-18. yüzyılın sömürgecileri, her ne kadar sömürgeleştirme hareketlerini askerî güçlerine dayandırdılarsa da uyguladıkları yöntemler, kurdukları idareler bakımından birbirlerinden az çok farklı yollar izlediler. İspanya, Portekiz ve Hollanda yalnızca sömürgelerinin doğal kaynaklarını yağmaladılar. Bu devletlerin sömürgeleri, elindeki askerî güce dayanan tam yetkili bir genel vali tarafından yönetilirdi. Yerli halkın yönetimde hiçbir söz hakkı yoktu. İspanya, Portekiz ve Hollanda yerli halkın eğitilmesi, yaşam koşullarının düzeltilmesi vb. konularla ilgilenmediler. Yalnızca ağır bir sömürüye dayanan ve aldıkları karşısında hiçbir şey vermeyen bu sistemler kısa zamanda dağılıp yıkıldılar. İngiltere, Fransa ve sömürgeciliğe çok daha sonra, 1867'de Ruslardan Alaska'yı satın alarak başlayan ABD ise sömürgeleriyle aralarında daha sağlam siyasî ve ekonomik bağlar kurdular. İlişkilerini sıkı kurallara bağladılar. Sömürgelerinde kendi kültürlerini yaymak amacıyla yerli halkın eğitimine önem verdiler. Bu da bir yandan sömürgelerde ana devlete bağlı yerel yönetici sınıfların doğmasına, öte yandan eğitim düzeyinin yükselmesiyle birlikte ulusal bilincin de yükselmesine yol açtı.

Bağımsızlığını kazanan ilk sömürgeler, İngiltere'nin Kuzey Amerika'daki sömürgeleri oldu (1776). 1783'te ABD kuruldu. 19. yüzyılın sonlarında başlayan özgürlük hareketleri 20. yüzyılda, özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra hızla yayıldı. Birbiri ardı sıra birçok eski sömürge, siyasî bağımsızlığını kazandı. Ancak bunlardan eski İngiliz sömürgelerinin büyük bölümü Commonwealth (İngiliz Uluslar Topluluğu) bünyesinde kalarak, İngiltere ile ekonomik ve bir ölçüde siyasî ilişkilerini sürdürdüler. Amerika sömürgelerinin bir bölümüne siyasî bağımsızlık tanırken, bir bölümünü de eyalet statüsüyle kendi bünyesine kattı. Fransa eski sömürgelerinin bir bölümünün siyasi bağımsızlığını tanıdı. Bir bölümüyse (örneğin Cezayir) özgürlüklerini uzun mücadeleler sonunda kazandılar. Hollanda'nın sömürgeleri de bağımsızlıklarını kazanmak için kanlı mücadelelere girişmek zorunda kaldılar. Bugün yeryüzünde doğrudan doğruya sömürge statüsünde olan pek az ülke vardır. Ancak, ekonomik ve sosyal açıdan yeteri kadar gelişmemiş pek çok eski sömürgenin de emperyalist sistem içinde, sosyal, ekonomik ve siyasî açıdan büyük devletlere bağımlı olduğu bir gerçektir.
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

26 Aralık 2008 / nünü Siyasal Bilimler
14 Eylül 2011 / Misafir Soru-Cevap