Arama

17 Ağustos Depremi Sismik Bomba

Güncelleme: 3 Ocak 2011 Gösterim: 23.685 Cevap: 4
AcemOglu - avatarı
AcemOglu
Ziyaretçi
6 Ocak 2007       Mesaj #1
AcemOglu - avatarı
Ziyaretçi
17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ VE GİZLENEN GERÇEKLERTarih: 30.06.2004 Saat: 18:21Konu:

Sponsorlu Bağlantılar
TürkiyeBULGULARTürkiye Cumhuriyeti Devleti?nin 76 yıllık tarihinde Rütbe Devir-Teslim Törenleri Uluslar arası olmamasına rağmen İsrail?li Subaylar neden geldi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti?nin 76 yıllık tarihinde, İsrail?li Subayların TSK devir teslim törenlerinin hiç birine katılmamışlar iken, neden 17 Ağustos 1999 tarihindeki Donanma Komutanlığı?nın devir teslim törenine katıldılar.Ruslar?ın yardım için gelen gemisi neden boğazlardan içeri alınmadı.(Çünkü Ruslar ABD ve İsrail?in TESLA Deprem Makinesini denediğini anlamıştı ve kanıtlar olabileceği düşüncesi ile Gölcük?e acilen bir gemi göndermişlerdi fakat patlama sonucunda cesetler ve makine parçalarının açığa çıkması sebebi ile bunları birilerinin görmesini istemiyorlardı.) Gölcük?ten İstanbul Avcılar?a kadar geniş bir alanda insanlarımız tarafından görülen ?Ateş Topu?nun ne olduğunun hala açıklanamaması. (HAARP-TESLA Makinesi sayesinde iyonosfer tabakasından yeryüzüne yansıtılan ışık) Depremde görülen bu ?Ateş Topu?nun, bilim adamlarının ?Deprem Işıması? olduğunu söylemelerine rağmen, neden diğer depremlerde benzeri bir ışıma yaşanmamıştır. Furkan Dergisi Temmuz 1999 sayısında, yer alan ifadeler aynen şöyledir. ?Mesela basına verilmeyen, ancak istihbarat kapsamında edindiğimiz bilgilere göre, Gölcük askeri tesislerinde oldukça garip olaylar meydana gelmektedir. Kapılar kendi kendine açılmakta, mühimmat depoları içinde, siyahi ziyaretçiler görülmekte, arabalar durduk yerde çalışmakta..? Depremden sonra bir çok teoriler ortaya atılmıştı fakat içlerinde en ilginç olanı Future Times?da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikaye şöyleydi : Kaliforniya San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler halinde dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllar önce Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı mucit Nicola TESLA tarafından geliştirilen bu ?düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli? tekniğini, hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi. ARAŞTIRMA : (ABD'nin üçüncü uzay teleskobu Chandra'yı yörüngeye taşıyan Columbia uzay mekiği 23 Temmuz 1999 tarihinde Kennedy üssünden Türkiye saatiyle 07:31?de fırlatıldı.NASA tarihinde ilk kez kadın pilot Eileen Collins'in komutasında uzay görevine başlayan Columbia fırlatıldıktan birkaç saat sonra Chandra X-ray teleskobunu yörüngeye bıraktı. Bu teleskop kara delikleri, çarpışan galaksileri ve supernovaların kalıntılarını incelemek için kullanılacak. Kasım 1998'den beri ertelenen görev, sadece bu hafta iki kere ertelenmişti). ABD dünyanın ve kendi insanlarının tepkisini almamak için bu projeyi barışçı ?deprem indirgeme? sistemi diyerek, bir yandan tepkileri azaltıp diğer yandan fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenlerle proje önce Avustralya?nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra değişik zamanlarda Kafkaslar?da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika?daki Ant dağlarında denendi ve büyük aşama kaydetti. Bu arada Türkiye, Japonya ve benzeri deprem kuşağındaki ülkelere sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasa bilgisayarların kayıtlarına gönderilmeye başlandı. Üniversitelerle ortak projeler geliştirildi, yüzlerce bilimadamına Amerika?da deprem konusunda araştırma yapma bursu verildi. Ancak projenin gizliliği esastı. Bu nedenle tüm ilişkiler paravan araştırma kurumlarında yürütülüyordu. Ancak zaman zaman bilgi sızıntısına olanak verilerek halkın bu konu hakkında bilgi sahibi olması istendi. Kobe?de ve başka yerlerde meydana gelen depremlerin arkasındaki gariplikler çıkar gruplarınca terör ve mafya örgütlerinin işi gibi gösterilmek istendi ve bunda da başarılı olundu. Ve gün geldi bu sistem Türkiye?de denenmek istendi. Zaten bölge bu amaçla yıllardır sismik espiyonaj altındaydı. Nitekim gelişmeleri takip edenler, depremden hemen sonra, Milli İstihbarat Teşkilatı?nın girişimleriyle Türk Telekom?un Türkiye?nin sismik bilgilerini Pentagon?a ileten NATO Üssü?nün iletişimini nasıl kestiğini hatırlayacaklardır. ABD?nin asıl hedefi, Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrübe ve bulguları,Kaliforniya San Andreas fay hattına uygulamaktı. Bu iş yine çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi İsrail?li uzmanlara verilmişti. Gerekli makine ve donanım gizlice denizaltılarla Gölcük Üssüne getirilerek oradaki, yeraltı-denizaltı korunaklarına kuruldu. Türk makamları durumdan detay bazda haberdar değillerdi. Bunu İsraillilerle yürütülen askeri tatbikatın bir parçası olarak düşünüyorlardı. (Zaten İsraillilerle yapılan askeri tatbikat bu operasyon doğrultusunda önceden planlanmıştır. Çünkü dünyanın ve Türk Milletinin dikkatlerini çekmemek için tatbikat adı altında HAARP-TESLA Deprem Makinesini getirip rahatça kurdular.) Böyle bir makinenin deneneceğini zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Genel Kurmay Başkanı biliyordu, fakat ABD (Siyonistler tarafından yönetiliyor) ve İsrail?liler (Siyonistler) bizimkileri makinenin denenmesi için şu şekilde ikna ettiler : olası İstanbul merkezli bir depremde 100.000 kişinin ölümü, yüz milyar doları aşan maddi kayıp ve Türkiye?nin en az 25-30 yıl geri gitmesi demektir, diyerek bizimkileri ikna ediyorlar. İsrailliler Amerikalı?larla gece şartlarında elektro-sismik haberleşme tatbikatı yapacaklardı. Deney başarılı olacağından sonunda kimse normal dışı bir şeyin olduğunu farketmeyecekti. Bu amaçla Gece Şahini Tatbikatı?nın (Operation Night Hawk) saat 03:00?te başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00?te düğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye girecekti. O an uzay filmini andırır devasa cihazlar çalışmaya başlayacak ve 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara?nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı. Ama o gece sabaha karşı birşeyler yanlış gitti. Ve beklenen gerçekleşmedi. Herşey bir anda olup bitmişti. Cenab-ı Hakk?ın Doğası kendini yönetmeye kalkanlardan bir kez daha intikam almıştı. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10,000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Her yeri bir anda yerle bir etmişti. Zayıflayan ve titreyen elektrikler az sonra geri geldiğinde, gece saat 03:05?i gösteriyordu. Daha birkaç dakika öncesine kadar korunağın içinde ŞAMPANYA patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. On binlerce insan, çoluk çocuk, o an enkaz altında can çekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu düşünce ile hepsi ürperdi. Bu asrın en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yapılan bir felaket... Sessizliği İsrailli komutanın buz gibi emri bozdu: ?Lets pack! We?re moving out! Call operation-Q! Right now! Immediately! Stop whinning! Move, move, move!? (Toplanın! Kaçıyoruz! Q planına geçiyoruz. Şimdi..Hemen! Hadi, hadi!!!) İşte o andan sonra çantalardan çıkan ?Q planı? çalışmaya başladı. İlk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. 4 dakika içinde İsrail Başkanı Barak ve ABD Başkanı Clinton ile irtibat kuruldu. O anda İsrail?de Ben Gurion?un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2 dakika sonra da İsrail Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha Komutanlığı?na bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6?ncı filosuna bağlı gemiler de rotalarını İstanbul?a çevirmek için Pentagon?dan emir aldılar. Bu arada ilginç bir şey daha olmuştu. Depremle ilgili haberler birbiri ardına gelirken, bir haber önce görünüp sonra kayboldu. 20 Ağustos Cuma akşamı televizyonlar bir İsrail uçağının Ataköy açıklarında denize düştüğünü duyurdu. (bu bize Cenab-ı Hakk?ın bir lütfu ki, bu olayları kimin yaptığını anlamamız için işaretler gönderiyor) Ancak bir süre sonra haber kesildi ve uçağın akıbeti ile ilgili bir daha haber alınamadı. Olaydan bir gün sonra Deniz Kuvvetleri?nden bir dostum beni aradı ve bu olayda birtakım soru işaretleri bulunduğunu, bu konunun perde arkasını araştırmamı rica etti. Kısa sonra ulaştığım bilgiler, gerçekten ilginçti. Uçak, düştükten kısa süre sonra teknesiyle o sırada Ataköy açıklarında olan balıkçı Abdullah KAPLAN tarafından kurtarılmıştı. Abdullah Kaplan olayı şu şekilde anlatmıştı : ?Uçağın düştüğünü görünce derhal yardıma gittik. Uçağın kanatları yara almıştı. Hemen uçağı bağladık ve Zeytinburnu limanına çektik. Teşekkür beklerken küfür yedik. Ne olduğunu bile anlamadık.? Bu konu o gece o bölgede görev yapan Sahil Güvenlik 4. Botunun sorumluluk alanındaydı. Araştırmalar Sahil Güvenlik?in bu konuyla ilgilenmediğini ortaya çıkardı. Olay yerine gelen televizyon ekipleri ise şaşırtıcı bir şekilde çekim yapmaktan vazgeçmişlerdi. [patronlarından (İsrail-Siyonistler) aldığı emir gereği] Daha sonra uçağı Zeytinburnu?na yanaştıran balıkçı Abdullah Kaplan, olayı Kumkapı?daki Gümrük Muhafaza?ya iletti. Kısa süre sonra tutanak tutuldu. Ancak Gümrük Muhafaza da tutanak tuttuğuna pişman oldu.Uçağın sahibi İsrail asıllı biriydi. O gece ne olduğu ise bir türlü anlaşılamadı. Deprem için 1900?lerin başından beri Nicola TESLA adındaki Sırp asıllı bir bilimadamının buluşu olan ?elektromanyetik endüksiyon tekniği? (TESLA Makinesi) kullanıldı. Makinenin ABD Kaliforniya San Andreas fay hattında olacak muhtemel bir deprem öncesi kullanılması düşünüldü. (ABD?lilerin asgari zarar ve ölümlerinin azaltılması için bazı denekler gerekiyordu, onların gözünde bir hayvandan bile daha değersiz olan bizim gibi insanlar üzerinde denenmesi normaldi.) Neden Türkiye diye soracak olanlar için ise; - Türkiye de ne yaparsan yap kimsenin umurunda olmaz, birkaç tane yetkiliyi ikna ettikten sonra her türlü deneyi yapabilirsiniz, bilinçli insan sayısı azdır, genelde okumamış cahildir, araştırmazlar kadercidirler, Kaliforniya San Andreas fay hattının dünyada tek eşi benzeri özelliklere sahip olan ikiz kardeşi Kuzey Anadolu fay hattıdır, karakterleri aynıdır. Ancak ABD-İsrail?in bölge ile ilgili bu hareketliliği ne kadar gizli olursa olsun bazı kaynaklara sızmasını engelleyemedi. Kanadalı bir bilimadamı her nasılsa bu gizli verilere ulaşarak, bölgede bir deprem olacağını ve bunun için bölgenin takip altına alındığını anladı. Ve bunu kendi amaçları doğrultusunda yaklaşık 48 gün ve 240 km hata ile yayınladı. Ancak ne bu bilimadamına, ne de yayınına daha sonra nedense kimse dikkat etmedi. Gölcük Donanma Komutanlığı?nda görevli asker, astsubay ve subaylar, Donanma karargahında garip birşeyler olduğunu farketmişlerdi. Bu konuyla ilgili bilgiler de nasıl olduysa yukarıda ismini zikrettiğimiz dergide yer almıştı. Peki İsrail askerlerinin bu projedeki yeri neydi? İsrailli askerler ve üst düzey subaylar o gece Gölcük?te ne arıyorlardı? Bu devir teslim töreni her yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslar arası bir kimliği yoktu. Ama İsrailli subaylar ve üst düzey yetkilileri oradaydı! Peki ne arıyorlardı Gölcük?te? Bunun nedenini şimdi daha iyi kavrayabiliyoruz. Çünkü bu proje İsraile ihale edilmişti. Bizimkilerin ise bir şeyden haberi yoktu (Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı hariç). Bize güvenen de yoktu zaten. Ancak o gece nedense hiç kimse İsraillilere, bugüne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan ya da telaştan, enkaz altında kaç İsrail askerinin öldüğü, kaçının yaralandığını da soran olmadı. O felakette kaç İsrail askerinin öldüğünü ne Genelkurmay yayınladı ne de İsrail böyle bir bilgiyi açıklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya bize yardım için geldikleri şeklindeydi. Hemen bir hastane kurdular. Yaralarımızı sarmaya yardımcı olmak için daha sonra o bölgede bir yerleşim merkezi kuracaklarını açıkladılar. (İsrailliler bizim kara kaşımıza kara gözümüze mi hayranlar, bizi çok mu seviyorlar, bizi çok sevdikleri için mi Türkiye?nin doğusunu kendi toprakları olarak gösteriyorlar. Arz-ı Mev-ud, Vaad edilmiş topraklar Büyük İsrail Devleti). Esas amaçları enkaz altındaki askerlerini ve önemli askeri malzemeleri çıkararak götürmekti. Gerisi paravan operasyondu. Bizde ?Bak şu İsrail?e, helal olsun, hemen yardımımıza koştu? diyerek sevindik. Bu operasyon neden gündüz değil de gece olmuştu? Çünkü olacakları kimsenin görmemesi ve gözlemci riski ise en az düzeyde olduğu için gece oldu. Gece saat 03:00?te operasyonun başlaması için yeşil ışık yakıldı. TESLA Cehennem makinesi yer altındaki sığınakta ve deniz altında çalışmaya başlamıştı. En geç 1-2 dakika içerisinde gücü en üst düzeye ulaşmış olacaktı. Aynen de öyle oldu. Makine gürültüyle enerji toplamaya başlamıştı. Bu sırada, Avustralya?da ve Okyanusta bu tür suni depremler öncesinde görülen elektrik boşalması, hava yarılmasından oluşan ışıklar ve patlamalar oluştu atmosferde. Ve arkasından da makinenin boşalması ile birlikte yer yarıldı ve oluşturulan enerji doğaya aktarıldı. Ancak hesapta doğanın (Cenab-ı Allah?ın) oyunu yoktu. Oluşan deprem hem beklenenden çok uzun süreli, hem de çok daha güçlü çıktı. Şiddeti 7.4?e ulaştığında Amerika?da aletler 7.8?i gösteriyordu. Ve büyük bir patlamayla her şey kontrolden çıktı. TESLA deprem makinesi, depremin enerji gerilimine dayanamayıp parçalandı ve ortaya çıkan güç yeraltında muazzam bir patlamaya neden oldu. Ve bu yer altı labaratuvarının tam üstündeki, herşeyden habersiz uyuyan yüzlerce askeri barındıran ve 8 şiddetindeki depreme dahi dayanıklı olması gereken askeri tesisler un-ufak olarak dağıldı. (demek ki deprem 8?den daha şiddetli oldu) (ABD?li ve İsrailli Siyonistler bir insan olarak Cenab-ı Allah?ın doğa olaylarına karışamayacaklarını anlayamamışlardı,) Bir tedbir olarak tüm bölge ve hatta bütün İstanbul 4 saat süreyle bir haberleşme ablukası altına alındı. Elektrikler kesildi ve telefonlar iptal edildi. Kimsenin birbiri ile haberleşmesi istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin ?benim de telefonlarım kesikti? (Türkiye?de bütün her yerin telefonları dahi kesilse önemli kurumların kesilmez çünkü uydu telefonları vardır. Ama uydu iletişimini dahi kestiler) şeklinde garip bir açıklama yapacak ve biz de buna bir anlam veremeyecektik. Demirel tam bir şaşkınlık içindeydi. (Cumhurbaşkanı?nın şaşkınlığı normaldir çünkü o na böyle bir şeyin olacağı ihtimali söylenmemişti. Bu olay duyulur ise Türk halkına nasıl izah edeceğini bilmediği için şaşkınlık içinde idi.) (Hoş bu olay ortaya çıksa bile bu olayı terör örgütü veya mafyanın yaptığı açıklaması yapılacaktı.) Ne yapacaklarını bilmedikleri için ne Cumhurbaşkanı, ne de Başbakan saatlerce bir şey diyemedi, demeç veremediler. ?Üzgünüz? dahi diyemediler. Ancak sabah saat 09:00 sularında televizyon ekranlarının karşısına geçip halka üstün körü bir açıklama yapabildiler. Durum vahimdi. Hatta belki de Clinton dahi o anda konuya ilk kez vakıf olan yardımcılarından ve olağanüstü Milli Güvenlik konseyinden görüş alıyor ve Türkiye?ye nasıl yardım edileceğini hesaplıyordu. Hemen gerekli sıhhi yardım ekipleri organize ediliyor ve bölgedeki tüm Amerikan askeri birlik ve filolarına Türkiye?ye doğru hareket emri veriliyordu. Amerika diyetini Türkiye?ye tam destek vererek ödemeye çalışıyordu adeta. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye?ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm Batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Herşey kontrol ve koordinasyon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. Bizde ise sanki bu emrivaki felakete karşı nasıl tavır almaları gerektiğine bir türlü karar verilemiyor; kararsızlık içinde bocalayarak büyük bir gizlilik içerisinde ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı?da bu hareketlilik yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli bir askeri hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan bu olağanüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. Böylece bu işi planlayanlar, gecenin karanlığından da yararlanıp denizaltından parçaları yüzeye vuran TESLA makinesinin kalıntılarını toplayıp, yer altı ve yerüstündeki tüm delilleri de yok ediyorlar ve hatta belki de insanları canlı canlı gömerek tüm izleri yok etmeye çalışıyorlardı. Ve bölgeye son hızla Rus araştırma gemisi dahi sabah saat 06:30?da bölgeye vardığında, havanın aydınlanmasıyla birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın diye bu bölge derhal askeri karantinaya alınarak dalışa yasak bölge ilan ediliyordu. Ancak bütün bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel?in bölgeye gitmelerine izin veriliyordu. Onların dahi ne bölgeye uçuşlarına, ne de telefon irtibatı kurmalarına izin vardı. Sanki koskoca İstanbul ve Kocaeli bölgesi uzaydan gelen yaratıklar tarafından abluka altına alınmışçasına tam bir haberleşme karanlığına sokulmuştu. Tek bir telefon dahi çalışmıyor, elektrikler verilmiyordu. Ancak Ecevit ve Demirel, belki de olan biteni içlerine sindiremediklerinden (olmayan vicdanlarının azabı çektikleri için, yıllardır bu milletin sırtından geçindikleri için) olsa gerek, evleri kendilerine mezar olan binlerce insanımızın da acısıyla bir türlü rahat hareket edip halkla bütünleşemiyorlardı. (Eğer olay ortaya çıkmış olsa idi bu olay *** terör örgütünün üzerine atılmak sureti ile geçiştirilecekti. Bu doğrultuda CNN haber spikeri Patronları olan ABD-İsrailli Siyonistlerden aldığı emir doğrultusunda Ecevit?e şu soruyu yöneltiyordu.) CNN haber spikerinin ?depremin ardında *** mı var?? sorusuna, Ecevit ona ?siz ne saçmalıyorsunuz, deprem ile ***?nın ne alakası var? Bu deprem Cenab-ı Allah tarafından gönderilen bir doğa olayıdır!!? demesi gerekir iken, diyemiyordu. Sadece spikerle göz göze gelmemeye dikkat ederek ?sanmıyorum? gibi o günlerde bizi epeyce şaşırtan bir ifade kullanıyordu. Peki, Amerika ne yaptı sonra? Hemen tüm imkanlarını Türkiye için seferber etmedi mi? Clinton Amerikan halkından Türkiye?ye yardım etmelerini istemedi mi? Kasım?da Türkiye?ye geleceğini ilan edip, Ecevit?in de bu arada Amerika?ya kendini ziyarete geleceğini haber vermedi mi? Ecevit belki de Amerika?ya bu felaketin ve binlerce şehidin diyetini konuşmaya gidecekti. Nitekim gitti de. Ardından Clinton Türkiye?ye gelerek deprem bölgesini ziyaret etti, insanlarla konuştu, bizleri çok sevdiği imajı verdi, bebekleri kucağına alıp sevdi, onlara hediyeler ve yardımlar verdirdi. (bizlerde; ABD-İsrailli Siyonistler bizi ne kadar çok seviyorlar mış dedik) ABD?nin bu aşırı ilgisi sadece bir müttefik olmasıyla açıklanamazdı. Bu arada, acaba hükümet içinden sızan bilgiler, bazı bakanların özellikle MHP kanadının yabancılara karşı saldırgan tavır takınmalarına neden olmuş olamaz mı? İlk anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ?un ?yabancılara tek hasta bile vermem ve onlardan kan da almam? demesini şimdi yadırgayabiliyor musunuz? ABD?nin saygın gazetelerinden New York Post?un haberine bir de bu gözle bakın: ?Türk hükümeti, ABD?nin Deniz Hastanelerini kullanmıyor... Türkiye?deki şiddetli depremde 27.200?den fazla kişi yaralandı. Ancak yetkililer tarafından dün yapılan açıklamada, depremin meydana geldiği tarihten itibaren geçen iki haftalık süre içinde ABD tarafından gönderilen Deniz Kuvvetleri?ne ait üç adet yüzer hastanede henüz tek bir hastanın bile tedavi edilmediği bildirildi. Türkiye?ye gönderilmiş olan uluslar arası yardımın çoğunun kullanılmaması Ankara?daki hükümetin eleştirilmesine neden oldu. Türkiye?de yayınlanan Radikal gazetesi dünkü sayısında, 750 ton yardım malzemesiyle yüklü bir İsrail gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulduğunu yazdı. ABD gemilerinin İzmit?e varışından önce Türkiye Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ?un, bu gemilere ihtiyaç olmadığına ilişkin sözlerine geniş bir şekilde yer verildi. Ancak ABD Büyükelçiliği, aralarında 600?den fazla yatak taşıyan Kearsarge adlı geminin de bulunduğu üç adet yüzer hastaneyle ilgili olarak bir uyuşmazlık yaşanmadığını bildirdi.? Ne ölenler geri gelir, ne de anılarımız. Ancak İzmit?te, Gölcük?te Yalova?da Halıdere?de Avcılar?da, Bolu?da Düzce?de ve daha nice yerleşim merkezinde enkaz altında hayatlarını yitiren binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali?ye karşı bir vicdan borcumuzda mı olmayacak? Onlar geride gözleri yaşlı onbinlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforniya?da Jony?ler, Susan?lar ve Alice?ler yaşasın diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilmesin mi? Emekli Bir Subay. 17 Ağustos depremi kuşkusuz hepimizi derinden sarstı. Deprem bütün ülke halkını derinden üzerken, depremin açtığı yaralar hâlâ tam haliyle sarılabilmiş değil. Açıkça söylemek gerekirse 17 Ağustos Gölcük depreminden sonra ben de yukarıdaki senaryoya benzer şeyler düşünmüştüm. Daha sonra sağduyusuna güvendiğim bir dostuma ?acaba onların işi olabilir mi?? diye sordum. Önemli bir devlet kurumunda uzman olarak çalışan dostum ?Açıkçası ben de aynı şeyi düşündüm? diye cevap verdi, son derece sakin bir şekilde... Kısa süre sonra yalnız olmadığımız ortaya çıktı ve Sabah gazetesinden Can Ataklı köşesinde şunları yazdı : Yenişafak gazetesinden Taha Kıvanç?ın yazısı : Sabah gazetesinden Sedat Sertoğlu bu konuda en detaylı yazıyı yazıyordu Yazı metinleri ekte), Bu yazı Sayın Aydoğan VATANDAŞ Bey?in ?HAARP-KIYAMET TEKNOLOJİSİ? adlı kitabından özet olarak alınmıştır.(Parantez içindekiler benim araştırma ve yorumlarım) İNANMASANIZ DA OLUR Taha KIVANÇ - 15 Kasım 1999 - Yenişafak Gazetesiİster inanın ister inanmayın, bundan 2,5 ay önce, "Gerçek değil, hayal" başlıklı Kulis'i yazarken olayın bu boyutlara varacağını hiç hesap etmemiştim. Dikkatimi çeken bir filme işarette bulunmuştum o yazıda; Bill Clinton'un Türkiye'ye gelişi, filmin konusu ve deprem olayları arasında irtibat kurmuştum... Sonunda, o yazıda 'hayal' diye kaydettiğim gelişmelerin hemen hepsi fazlasıyla gerçekleşti. Üstelik Clinton da beklendiğinden bir gün önce (dün) ülkemize geldi... Sanki komplolara meydan okuyor Clinton... O yazıma esas teşkil eden filmin adı 'Komplo Teorisi'; başrolde ünlü sanatçılar Mel Gibson ve Julia Roberts oynadığı için dünyanın her tarafında milyonlarca sinemasever tarafından izlendi film. Üşütük görüntüsü veren bir taksi şoförü, adalet bakanlığında çalışan bir genç kadınla ilgileniyor. Genç kadın da şoförü ciddiye almıyor önceleri, ancak birbiri ardına meydana gelen olaylar kadının gözünü açıyor. İzleyiciler olarak bizim zihnimiz karışıyor film boyunca, karşımıza çıkan olayların hangisi gerçek, hangisi 'komplo' ayırt edemez oluyoruz... Mel Gibson'un canlandırdığı üşütük görüntüsü veren taksi şoförünün filmdeki adı Jerry Flecher... Adam şoförden öte bir şey; 'Komplo Teorisi' adıyla sadece sınırlı sayıdaki abonelerine gönderdiği haftalık bir haber bülteni de çıkartıyor... Bültenin son sayısında bir kaç senaryoya yer veriyor Flecher; bunlardan en önemlisi, NASA'nın, ödeneklerini kesen ABD başkanının hayatına kast eden bir komployu sahneye koyacağını tahmin etmesi... Flecher gazetelerde öylesine yayımlanan bir kaç masum haber arasında irtibat kuruyor ve NASA'nın uzaya gönderdiği bir araçtan yeryüzünü harekete geçireceğini, depreme sebep olacağını tahmin ediyor... Jerry, Avrupa gezisi sırasında ziyaret edeceği Türkiye'de, NASA'nın yapay hareketlendirmesiyle meydana gelecek yer sarsıntısında, ABD başkanının hayatını kaybedeceğini de öngörüyor... Filmi, ya da o filmin hikâyesine temas ettiğim Kulis'i hatırladınız mı? Senaryoyu kaleme alanlar, Türkiye'deki muhtemel depremin şiddetini bile doğru tahmin etmişlerdi: 7.4... Ben filmin senaryosundaki bizi ilgilendiren ilginç ayrıntılara Kulis'te temas ettikten (25 Ağustos 1999) sonra, 'Komplo Teorisi' filmi benim işaret ettiğim özellikleriyle bazı gazetelerde birinci sayfa haberi oldu. Dünyanın çeşitli yerlerinde meydana gelen depremlerdeki garip bağlara, ilintilere dikkat çekilen mesajlar İnternet'te dolaşıp durdu. Önceki gün Düzce'de yeni bir deprem meydana geldiğinde 'Komplo Teorisi' filmi yeniden hatırlandı... Bakın 2,5 ay önceki o Kulis'te neler yazmışım: "Beynim Jerry Flecher gibi komplo teorilerine fazla çalışmaz; NASA gibi bir kurumun istediği yerde istediği zaman yeri harekete geçirebileceğine inanmam da mümkün değil benim. Jerry Flecher olsaydım, 'Komplo Teorisi' filmini bütünüyle gerçek hale getirecek bir senaryo yazmam mümkün olurdu. Sırf Clinton'u ortadan kaldırmak için harekete geçen birileri, iz sürenleri şaşırtmak için, ellerindeki teknik gücü filmde öngörüldüğü şekilde bir kere değil iki kere kullanmaya kalkışmış olabilirler pekâlâ. Birincisi, Gölcük merkezli bir deprem için, ikincisi de başkanı ortadan kaldıracak İstanbul merkezli ikinci bir deprem için... Tabii böyle bir senaryo ancak Jerry Flecher'in hayal dünyasında bulunabilir..." Tabii, Düzce merkezli yeni depremden sonra senaryo biraz değişmek zorunda; iki değil üç ayrı deprem planlamak gerekiyor çünkü. Biri Gölcük merkezli, diğeri Düzce merkezli, bir de bu ikisinin hazırladığı zihinlerin kabul edebileceği daha güçlü bir üçüncü deprem... Bill Clinton NASA'nın ödeneklerini kısıyor mu, NASA yapay depreme sebep olabilecek teknolojiye sahip mi, şu sıralarda Türkiye'nin üzerinde NASA'ya ait bir uzay aracı dolaşıyor mu? Bu soruların hiçbirinin cevabını bilmiyorum ben. Zaten Jerry Flecher değilim ki, birbiriyle ilintisiz olaylar arasında bu tür ilişkiler kurabileyim. Şu sıralarda cevabını en çok merak ettiğim soru ne biliyor musunuz? "Acaba Bill Clinton Komplo Teorisi filmini gördü, Brian Helgeland'ın yazdığı senaryoya dayalı filmin başarısından sonra J. H. Marks'a yazdırılan romanını okudu mu?" SİSMİK BOMBA ŞÜPHESİ Can ATAKLI - 31 Ağustos 1999 ? Sabah Gazetesi Adam diyor ki: ?Deprem olmadı, sismik bomba atıldı? al başına belayı, olacak iş mi, ama şeytan da dürtüyor ?neden olmasın?? diye.Balıkçının biri ?Tam deprem olurken göğe bir ateş topu yükseldi, gökyüzü aydınlandı, yıldızları tutacak gibi oldum? demesiydi belki de ?fısıltı gazetesi?nin tirajı bu kadar büyük olmayacaktı. Balıkçının bu ifadesini başka görgü tanıkları da destekleyince ve bir de üstelik Büyükada açıklarında ?ağların eridiği? söylentisi yayılınca ?komplo teorileri? de devreye girdi.Yarın depremin üçüncü haftasına giriyoruz. İlk haftanın sonundan beri konuşulan bir konu var. Hatta öyle ki kimi okurlar ?Kardeşim bunu niye yazmıyorsunuz, niye saklıyorsunuz? diye sitem bile ediyor.Konu şu: Marmara?daki depremin ?görülmemiş? ölçüde büyük olmasının nedeni sadece doğa olayı olmayabilir, İzmit Körfezi?ne ?sismik bomba? atılmış olabilir.Böyle bir bomba var mı?Şu ana kadar böyle bir bombanın imal edilip edilmediği konusunda resmi bilgi yok. Yok ama, teknik olarak mümkün. Sismik bomba şu oluyormuş: Dünyanın çevresine yerleştirilmiş bir uydu, dünyanın herhangi bir bölgesine, insan kulağının asla duymayacağı çok güçlü ses dalgası gönderiyor. Bu da yer sarsıntısına neden oluyor. Eğer bu ses dalgaları kırılmaya yüz tutmuş fay hatlarına gönderiliyorsa, sarsıntı çok daha şiddetli oluyor.Madem lafa girdik, artık sürdüreceğiz mecburen. ?Sismik bomba atılmış olabilir? teorisi nereden kuvvet buluyor? ?Fısıltı gazetesi?nin haberlerine göre, CNN?de Ecevit?e sorulan bir soru akılları karıştırmış. CNN muhabiri ?Depremde *** parmağı olabilir mi?? diyor, Ecevit de ?Zannetmiyorum? karşılığını veriyor, konu kapanıyor. Ama ?komplo teorisi üretecek kapasitede? beyin taşıyanlarda merak başlıyor. ?Ne demek *** parmağı, yani biri istese deprem yapabiliyor mu?Ardından şu sıralarda CİNE-5?te gösterilmeye başlanacak olan, ?Komplo Teorileri? isimli film geliyor. İzlemeyenler için yazıyorum, eski bir ajan olan filmin kahramanı, çeşitli teoriler üretiyor ve ilgili makamlara bildiriyor. Bunlardan biri Amerika Başkanı?na düzenlenecek suikastle ilgili. Filmin kahramanı diyor ki ?Başkanı öldürmek isteyenler, Türkiye gezisini bekliyor. Başkan Türkiye?deyken, sismik bomba atılacak, deprem olacak, İstanbul yıkılacak, başkan da enkaz altında kalıp ölecek.?Nitekim filmin ilerleyen dakikalarında Başkan Türkiye?ye gelmeden az önce deprem oluyor ve binlerce kişi ölüyor.?Fısıltı gazetesi?nin yaydığına göre, İzmit Körfezi?ndeki alev topu, denizin içinde bulunan ve lava benzeyen madde, Altıncı Filo?nun gelişi, bir Rus araştırma gemisinin depremden iki saat sonra Marmara?ya girişi, bir Amerikan heyetinin Tsunami olup olmadığını araştırmak için bölgeye gelip dalış yapması, Amerika?nın fevkalâde yakın ilgisi, uzmanların yeni deprem olabilir uyarıları ?depreme başka şeylerin karıştığı? sanılarını arttırıyormuş.Tabii böyle anlarda insan beyni ?normalden çok farklı? çalışıyor. Hele bizim gibi pekçok işe şeytanın karıştığı ülkelerde bu tür ?paranoyak? düşünceler ortaya çıkıyor.Çıkmakla da kalmıyor, bir sürü insan inanmasa da ?Valla neden olmasın?? sorusunu soruyor. Olabilir mi?Buraya kadar ?fısıltı gazetesi?nin yayınlarından derlenen bilgileri okudunuz. Peki gerçekten böyle bir bomba olabilir mi, olsa bile bunu kim, hangi amaçla ve Türkiye?nin kalbine atacak cesareti nasıl kendinde bulur?Filmdeki gibi ?cani bir bilimadamı? olması mümkün değil. Bu silahı elinde tutan bir devletin şu ya da bu nedenle bunu yapması da günümüz dünyasında mümkün olamaz.Geriye bir tek ?yanlışlık? ve sanal hedef olarak da İzmit Körfezi?ni nişanlıyor. Ama ne oluyorsa oluyor, sistem devreye giriyor. Ondan sonrası malum.Uçuk gibi geldi size de değil mi? Bana da öyle.Amaaa, Ege Denizi?nde bir Amerikan gemisinin, dünyanın en gelişmiş teknolojisi ile denetlenen ateşleme sisteminin, ?yanlışlıkla? devreye girdiğini ve gidip bir Türk savaş gemisini, en önemli noktasından vurduğunu, pekçok Levendimizin ŞEHİT olduğunu da unutamıyorum bir türlü.?CAN ATAKLI ŞİMDİ İŞSİZ...............H A A R PSedat SERTOĞLU ? 24 Ağustos 1999 ? Sabah GazetesiBu harfler, ABD?nin en gizli askeri projelerinden biri olan ?High Frequency Active Auroral Research Program? isminin baş harfleri... Adından görüldüğü gibi yüksek frekansla ilgili bir program bu...Bu konuyu gündeme getirmemizin nedeni, son zamanlarda bazı kişilerin İnternet aracılığı ile HAARP projesini, Yıldız Savaşları filmleri senaryosu türünden senaryolarla Körfez depremine bağlayıp, birbirlerine iletmeye başlamaları. Hayal gücü oldukça yüksek bir milletiz. Kendimiz uydurup, sonra da kendimiz inanıyoruz. ?Fısıltı gazetesi? akıl almaz bir hızla yalan yanlış herşeyi yayıyor. Bu nedenle konuyla ilgili doğruları bilmekte yarar var..Bu proje 6 yıldan beri, Alaska?da Gakona askeri üssü yakınlarında, ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri?nce gerçekleştiriliyor. Resmi amacı, İyonosfer?de araştırma yapmak. Bu projenin gerçekleşmesinde üç Amerikan şirketi ARCO, Raytheon ve E-Sistemleri, önemli rol oynadı ve hâlâ oynuyor..Amerikalı askeri yetkililere göre, HAARP şunları gerçekleştirecek:1-Atmosferdeki termonükleer araçların elektromanyetik vuruşlarını değiştirmek,2-Denizaltılarla haberleşmeyi kolaylaştırmak,3-Radar sistemlerini son derece geliştirmek,4-Çok büyük bir bölgede, ABD ordusu dışında tüm haberleşmeyi durdurmak,5-EMass ve Cray bilgisayarları ile ortaklaşa, toprağın altını çok derinlere kadar incelemek,6-Büyük alanlarda petrol, doğalgaz ve mineralleri tespit etmek,7-Cruise füzeleri gibi her türlü saldırı silahı ve uçağı havada imha etmek.Gelelim, bu projeye karşıt olan Amerikalı bilimadamları da var. Bunun son derece tehlikeli olduğunu savunuyorlar. Çünkü, onlara göre, HAARP öylesine bir güç haline gelebilir ki, elinde tutan dünyanın tartışmasız hakimi olur..Projenin karşıtlarından biri olan, ülkenin en ünlü jeofizikçilerinden Prof.Gordon J.F.MacDonald?e göre, elektromanyetik teknoloji bakın daha neler yapabilir:1-İklimleri değiştirebilir,2-Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir,3-Ozon tabakası ile oynayabilir,4-Deprem yaratabilir,5-Okyanus dalgalarını kontrol edebilir,6-Dünyanın enerji alanları ile oynayarak, insan beynini kontrol altına alabilir,7-Radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturabilir...Bunlar yapabildiklerinin sadece bir kısmı.. Dehşet değil mi?Ancak, Amerika Hava Kuvvetleri, iklimlerin kontrolünü amaçlayan ?Spacecast 2020? projesi ile ilgili olarak ?Çevreyi değiştirme teknikleri ile bir başka ülkeyi yok etmek veya zarara uğratmak yasaktır? açıklamasını da yapmış durumda...Bu proje çok küçük sinyallerle çok büyük enerjileri kontrol etme mantığı üzerine kurulduğuna göre, Zbigniev Brezinski?nin 1970?lerde sözünü ettiği ?İlerki yıllarda teknolojiye bağlı daha kontrollü bir toplum olacağı ve elitlerin bu imkanı kullanacağı? cümlesi sanki gerçek oluyor...ABD eski Başkanı George Bush, ?Yeni Dünya Düzeni? cümlesini kullanırken, acaba sadece, siyasi anlamda mı bunu söyledi?Sizce HAARP ile ilgili bir başka ilginç şeyi anlatalım... Bu konuda Web?de açılan sayfalar, buradaki konuşmalar, gelen bilgiler, tartışılan konular sık sık esrarengiz eller tarafından silinip yok ediliyor. HAARP, bu konuyu inceleyenlere göre, 1994 yılından bu yana, en çok sansüre uğrayan konu durumunda...Bir de bu konuda yazılmış olan ve adını çok ilginç bulduğumuz bir kitaptan söz edelim:?Angels D?ont with HAARP..?HAARP tartışması ABD?de daha çok uzun süreceğe benziyor...?
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
6 Ocak 2007       Mesaj #2
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
ben o depremi yaşayanlara en yakın olanım akrabalarım felan hepsi orda oturuyolar kaldıki ben düzce depremini yaşadaım ve hayatımda da bunun kadar saçma bişey okumadım Allah'ın yarattığı bi olaya sismik bomba derseniz çok canınız acır yollayan arkadaş paylasımını yapmıs bizde öğrendik ama yok canavr silahmıs yok şöyleymiş falan bunlar hilaye Allah istediği zaman canı alır verir yaratır yokeder

Sponsorlu Bağlantılar
onun yarattığı herşey hakkında çok kolay konusşulup kolay şeyler yazılıyo depremde selde toprak kaymasıda trafik kazasıda yangında herşey onun emrindedir onun yarattığı aciz kulların değil..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mart 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yalnız Türkiye insanının değil, tüm dünyadaki insanların ne kadar aciz, zavallı vb. gibi olduğunu gösteren bu yazılar doğru veya yanlış olsa bile bütün gerçeklerimizi açıklıyor.

Dikkat !!! Çok uzun ama enteresan ve ürkütücü. Lütfen sonuna kadar okuyun.

Saat gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden dışarı atarken sanki bir kıyameti aşıyor gibiydiler. Belki de insanların çoğu, ölümün kendilerine ne denli yakın olabileceğini ilk defa bu kadar yakından gördüler. Donanma Komutanlığının görkemli devir teslim törenine müteakip, deprem hiç beklenmedik bir zamanda, ansızın çıka gelmişti. İki firkateynin, gece boyunca aydınlattığı ordu evi yerle bir oldu. Milyarlarca Liralık havai fişeklerin aydınlattığı Gölcük semaları bir kaç saat sonra bilim adamlarının deprem IŞIMASI dedikleri ancak hala ne olduğu tam olarak anlaşılamayan bir ´şey´ le aydınlandı. Bir kaç saat sonra, o unutulmaz uğultunun ardından bütün Türkiye derin uykusundan uyandı. Binalar birbiri ardına evrilirken, ölüm binlerce insanı aynı anda yakalıyordu. Devlet hazırlıksız yakalanmıştı. Binlerce insan, teknik yetersizlikten ötürü enkazların altında günlerce bir kurtarıcı beklerken öldüler. Kısa süre sonra kamuoyu hummalı bir tartışmanın içinde buldu kendini. Binaların depreme dayanıklı yapılmayışı, fay hattının üzerine yerleşim alanlarının kurulması gibi argümanlar sıkça duyulan şeylerdi. Televizyon kanalları tartışma programlarını depreme ayırıyorlardı. Bu sırada deprem anını yaşayan insanlar depremle ilgili enteresan şeyler söylemeye başlıyor; kamuoyu tam olarak anlam veremese de iddiaları can kulağıyla dinliyordu. Enkazdan kurtarılan bir bayan , Ali Kırca´nın yönettiği Siyaset Meydanında şunları söylüyordu:"... O gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki; bu depremden farklı bir şeydi" İddialara durmadan yenileri ekleniyordu. Depremden hemen önce Gölcük´ten Avcılar´a kadar geniş bir alanda görülen ´ateş topu´ ile ilgili bilimsel bir açıklama yapılamıyordu. Bazı bilim adamlarının, görülen ateş topunun ´deprem ışıması´ olduğunu söylemelerine rağmen, neden diğer depremlerde de benzeri bir ışıma yaşanmadığı sorusunun cevabı net olarak verilemiyordu. Öyle olsa bile, bu da sadece bir tezdi ve geçerliliği de en fazla diğer tezler kadardı. Bu arada depremden neredeyse iki hafta önce elime geçen bir dergide yer alan ifadeler oldukça ilginçti. Depremin merkez üssünün Gölcük Donanma Komutanlığı olduğunun resmen açıklanmış olması, dergide yer alan ifadeleri daha da şaşırtıcı kılıyordu. Depremin merkez üssünün Türkiye Cumhuriyeti´nin bağımsızlığının sembolü olan bir askeri üs olması kuşkusuz ilginçti. Furkan dergisinin Temmuz sayısında, yer alan ifadeler aynen şöyleydi: ´Mesela basına verilmeyen, ancak istihbarat kapsamında edindiğimiz bilgilere göre, Gölcük askeri tesislerinde oldukça garip olaylar meydana gelmektedir. Kapılar kendi kendine açılmakta, mühimmat depoları içinde, siyahi ziyaretçiler görülmekte, arabalar durduk yerde çalışmakta" Bu dergide yer alan ifadeler, depremden tam bir ay önce yazılmıştı. Gölcük´te neler oluyordu? Kocaeli depremi doğal bir afet miydi. ´ Yoksa suni yaratılmış olabilir miydi?´ Bu konuda hemen deprem sonrası bir takım teoriler ortaya atılmaya başlandı. Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı ve bu da depreme neden olmuştu. Kimileri de Yugoslavya´ya atılan bombaların yerkabuğunun dengesini bozması sebebiyle depremin gerçekleştiğini söylüyordu. Hatta bazılarına göre bu işi PKK bile yapmış olabilirdi. Nitekim CNN televizyonu Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında böyle bir soruyu sormakta herhangi bir beis görmedi. Kimi de bunun başka bir terörist örgütün işi olduğunu veya uzay araştırmalarının bir parçası olduğunu söylüyordu. Ancak bu teoriler arasında en akla yatkın olan Feture Times´da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikayeydi. Bu senaryoya göre, San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek daha deprem oluşmadan Tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllar önce Sırp asıllı Amerikan bilim adamı mucit Nikola Tesla tarafından geliştirilen bu düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli tekniğini hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlara tahribat yapabileceklerdi. Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi bir yandan da barışçı ´deprem indirgeme´ sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayı ve fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya´nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sıra. Değişik zamanlarda Kafkas´larda, Okyanus tabanında ve güney Amerika´daki Ant dağlarında Tektonik uyarılar verilmek suretiyle Endüktif deprem yaratma konusunda büyük adımlar atıldı. Bu araştırmalar Amerika´da HAARP ve diğer askeri tesislerin kumanda merkezinden yürütülüyordu. Bu arada Türkiye, Japonya ve benzeri deprem bölgelerinde sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasal bilgisayarların kayıtlarına gönderilmeye başlandı. Üniversiteler ile ortak projeler geliştirilerek yüzlerce bilim adamına Amerika´dan deprem konusunda araştırma yapma bursu verildi. Ancak projenin gizliliği esastı. Bu nedenle tüm ilişkiler paravan araştırma kurumlarınca yürütüldü. Ancak zaman zaman bilgi sızıntısına da fırsat verilerek halkın bu konuda genel fikri olması istendi. Kore´de ve daha başka yerlerde meydana gelen depremlerin arkasındaki gariplikler halkası bu şekilde bazı çıkar guruplarını, terör ve mafya örgütlerinin işi gibi gösterilmek istendi. Bunda büyük ölçüde başarılı olundu ve gün geldi bu sistem Türkiye´de denenmek istendi. Bölge zaten bu amaçla yıllardır sismik espiyonaj altındaydı. Nitekim gelişmeleri dikkatle takip edenler depremden hemen sonra milli istihbarat teşkilatının girişimleriyle Türk Telekom´un Türkiye´nin sismik bilgilerini Pentagona ileten Nato üssünün iletişimini kestiğini hatırlayacaktır... Amaç, Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği bulguları San Andreas fay hattında uygulamaktır. Bu iş çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi İsrailli uzmanlara verilmiştir. Gerekli makine ve donanım gizlice deniz altılarla Gölcük üssüne getirilerek yeraltı-denizaltı korunaklarına kuruldu. Türk makamları durumdan detay baz"da haberdar değildi. Bunu İsraillilerle yürütülen askeri tatbikatın bir parçası olarak düşünüyorlardı belki de. İsrail´le Amerikalılar gece şartlarında elektro sismik haberleşme tatbikatı yapacaklardı. Deney başarılı olacağından sonunda kimse normal dışı bir şeyin olduğunu farketmeyecekti. Bu amaçla Gece Şahini tatbikatının (Operation Night Hawk) saat03:00´te başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00´te düğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye alınacaktı. O an uzay filmini andırır devasa cihazlar çalışmaya başlayacak ve 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara´nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı. Ama o gece sabaha karşı bir şeyler yanlış gitti. Ve beklenen gerçekleşmedi. Her şey bir anda olup bitmişti. Doğa kendini yönetmeye kalkanlardan bir kez daha intikam almıştı. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10.000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Her yeri bir anda yerle bir etmişti. Zayıflayan ve titreyen elektrikler az sonra geri geldiğinde, gece saat 03:05´i gösteriyordu. Daha bir kaç dakika öncesine kadar korunağın içinde şampanya patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. On binlerce insan, çoluk çocuk, o an enkaz altında can çekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu düşünce ile hepsi ürperdi. Bu tarihin en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yaratılan. Sessizliği İsrailli komutanın buz gibi emri bozdu: ´Lets pack! We´re moving out! Call operation Q! Right now! Immediately! Stop whinning! Move, move,move!´ (Toplanın! Kaçıyoruz! Q planına geçiyoruz´ Şimdi.. Hemen! Hadi, hadi!!!) İşte o andan sonra çantalardan çıkan ´Q planı çalışmaya başladı. İlk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. 5 Dakika içinde İsrail başkanı Barak ve Birleşik devletler Başkanı Clinton´la irtibat kuruldu. O anda İsrail´de Ben Gurion´un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2 dakika sonra da İsrail deniz kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha Komutanlığına bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6´nci filosuna bağlı gemiler de rotalarını İstanbul´a çevirmek için Pentegon´dan emir aldılar. Bu arada ilginç bir şey daha olmuştu. Depremle ilgili haberler birbiri ardına gelirken, bir haber önce görünüp sonra kayboldu. 20 Ağustos Cuma akşamı televizyonlar bir İsrail uçağının Ataköy açıklarında denize düştüğünü duyurdu. Ancak bir süre sonra haber kesildi ve uçağın akıbeti ile ilgili bir daha haber alınamadı. Olaydan bir gün sonra Deniz Kuvvetlerinden bir dostum beni aradı ve bu olayda bir takım soru işaretleri bulunduğunu, bu konunun perde arkasını araştırmamı rica etti. Kısa süre sonra ulaştığım bilgiler, gerçekten ilginçti. Uçak, düştükten kısa süre sonra teknesiyle o sırada Ataköy açıklarında olan balıkçı Abdullah kaptan tarafından kurtarılmıştı. Abdullah Kaptan olayı şu şekilde anlatmıştı: ´Uçağın düştüğünü görünce derhal yardıma gittik. Uçağın kanatları yara almıştı. Hemen uçağı bağladık ve Zeytinburnu limanına çektik. Teşekkür beklerken küfür yedik. Ne olduğunu bile anlamadık. ´Bu konu o gece o bölgede görev yapan Sahil Güvenlik 4.Botunun sorumluluk alanındaydı. Araştırmalar Sahil Güvenliğin bu konuyla ilgilenmediğini ortaya çıkardı. Olay yerine gelen televizyon ekipleri ise şaşırtıcı bir şekilde çekim yapmaktan vazgeçmişlerdi. Daha sonra uçağı Zeytinburnu´na yanaştıran balıkçı Abdullah Kaptan olayı Kumkapı´da ki Gümrük muhafaza ya iletti. Kısa süre sonra tutanak tutuldu. Ancak Gümrük muhafaza da tutanak tuttuğuna pişman oldu. Uçağın sahibi İsrail asıllı biriydi. O gece ne oldu ise bir türlü anlaşılmadı. Deprem için 1900´lerin başından beri Nicola Tesla adındaki Sırp asıllı bilim adamının buluşu olan elektromanyetik endüksiyon tekniği´ (Tesla makinesi) kullanıldı. Tesla makinesi´nin nasıl çalıştığı hala bir sır, ama Amerikalılar´ın uzun zamandır bu makine üzerinde çalıştıkları biliniyordu. Tesla, ilk olarak ilkel bir düzenek ile 1908 yılında Sibirya´da Tsunga bölgesinde bir deney yapmıştı, burada meydana gelen patlama sonrası oluşan çevre tahribatı korkunç boyutlardaydı. Hiroşima´nın 40.000 katına yakın enerji açığa çıkmıştı. Patlamanın etkisi kilometrelerce kare alana yayılmıştı. Ancak ortada en ufak bir krater veya metal kalıntısı yoktu. Bu durumda bir göktaşının düşmüş olması ihtimali ortadan kalkıyordu. Bilim adamları Tsunga´da ne olduğunu hala tam olarak çözmüş değillerdi. Ancak yıllardır Avustralya´da karada açık arazide ve Kaliforniya´da da su üstü ve su altı askeri tesislerde bu deprem (Tesla) makinesinin denenmekte olduğu da sır değil. Burada ki garip tabiat olayları ve sık sık olan depremler ile bilgiler internette ki sitelerde bile yer almakta. Ancak başlangıçta askeri amaçlı olarak geliştirilen bu acayip doğa silahı, daha sonra kaynak sorunuyla karşılaşınca barışçı amaçlarla da kullanılacak şekilde adapte edildi.( Tıpkı atom bombası ve TNT gibi. ) Makinenin Kaliforniya´da San Andreas fay hattında olacak muhtemel bir deprem öncesi kullanılması düşünüldü. Tesla makinesi sayesinde fay hattındaki enerji birikimi çok yüksek düzeylere çıkmadan, gerilim daha küçükken, suni depremlerle deşarj edilerek boşaltılacak ve böylece büyük deprem önlenecekti. Ancak teorinin denenmesi ve deneylerle geliştirilmesi gerekliydi. Hata ve kusurların asgariye indirilmesi şarttı. Bunun için de San Andreas fay hattına benzeyen fay hattıyla, çatal yapan fay gruplarına ihtiyaç duyuluyordu. Bu fay grubu ise Türkiye´deki Kuzey Anadolu fay hattıydı. Geometrisi ve jeolojik yapısı aynı San Anderas karakterindeydi. Kuzey Anadolu fayı ile tıpa tıp birbirine benziyordu. Bu fay üzerinde yapılacak bir ön deşarj deneyi Kaliforniya´daki gelecekte olacak depremler için çok şey öğretebilecekti. Amerika bu amaçla yıllarca deney yaptı; bu ve buna benzer deprem bölgelerinde. Pentegon açısından da bulunmaz bir nimetti bu. Bu suretle hem projeye masum bir kılıf bulunuyor hem de finansman için yeni kaynaklar sağlanıyordu. Ancak yine de toplu imha silahı olma özelliği ile bu makine askeri nitelikteydi ve onunla ilgili her şey ´Çok gizli´ damgasını taşıyordu. İşte Amerikalılar bu nedenle İzmit´te ki fay hattında ki hareketleri ve enerji birikimini büyük bir gizlilik içinde, herkesten habersiz ama çok yakından takip ettiler. MTA´nın ve diğer jeolojik ölçüm kurumlarının verilerini inceleyerek ve uzaydan bölgeyi izleyerek burayı adeta abluka altına aldılar. Son gerilimi de böylece çok önceden haber aldılar. Ancak ABD´nin bölge ile ilgili bu hareketliliği ne kadar gizli olursa olsun bazı kaynaklara sızmasını engelleyemedi. Kanadalı bir bilim adamı her nasılsa bu gizli verilere ulaşarak, bölgede bir deprem olacağını ve bunun için bölgenin takip altına alındığını anladı. Ve bunu kendi amaçları doğrultusunda yaklaşık 48 gün ve 240 km hata ile yayınladı. Ancak ne bu bilim adamına, ne de yayınına daha sonra nedense kimse dikkat etmedi. İzlenen bu enerji birikimi bir süre sonra depreme neden olabilecek büyüklüğe erişecek ve belki de İstanbul´u da tehdit edecek hale gelebilirdi. Bu noktada, Amerikalılar acaba konuyu Türk makamlarına haber vermişler miydi.´ Ama o gece Gölcük´te askeri tesiste ve Marmara denizinde, bu Tesla makinesi kurulmuş ve çalışmaya hazır hale getirilmişti bile. Türk makamlarına acaba bilgi verilmiş miydi. Yoksa Türk makamlarına İstanbul´da olabilecek bir depremin basıncını azaltacak bir askeri sistemi deneyeceklerini mi söylemişlerdi. ´Yoksa bunun rutin bir askeri durum olduğunu mu düşünüyorlardı. ´Bu soruların cevapları hala bir sır. Gölcük Donanma Komutanlığı´nda görevli asker, astsubay ve subaylar, Donanma karargahında garip bir şeyler olduğunu fark etmişlerdi. Bu konuyla ilgili bilgiler de nasıl olduysa yukarıda ismini zikrettiğimiz dergide yer almıştı. Peki İsrail askerlerinin bu projedeki yeri neydi. ´İsrailli askerler ve üst düzey subaylar o gece Gölcük´te ne arıyorlardı. ´Bu devir teslim töreni her yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslararası bir kimliği yoktu. Ama İsrail subayları ve üst düzey yetkilileri oradaydılar! Bunun nedenini şimdi çok daha iyi kavrayabiliyoruz. Onlar oradaki Tesla makinesini kurmak ve çalıştırmak, onun gizliliğini korumak ve her ihtimale karşı bir şeyler ters giderse onu imha etmek için oradaydılar. Bizimkilerin ise bir şeyden haberi yoktu. Bize güvenen de yoktu zaten. İsrail´e ihale edilmişti. Ancak o gün nedense hiç kimse İsraillilere, bugüne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan yada telaştan, enkaz altında kaç İsrail askerinin olduğu, kaçının yaralandığını da soran olmadı. O felakette kaç İsrail askerinin öldüğünü ne Genelkurmay yayınladı ne de İsrail böyle bir bilgi açıklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya bize yardım için geldikleri şeklindeydi. Hemen bir hastane kurdular. Yaralarımızı sarmaya yardımcı olmak için. Daha sonra o bölgede bir yerleşim merkezi kuracaklarını açıkladılar. Neden? ´Esas amaçları enkaz altındaki askerlerini ve önemli askeri malzemeyi çıkararak götürmekti. Gerisi paravan operasyondu. Biz de ´Bak şu İsrail´e, helal olsun, hemen yardımımıza koştu.´ diyerek sevindik. Deprem neden gündüz bir saat´ te değil de çok ilginç bir şekilde, gece tam 03:02´de oldu.´ Sanki 03:00 saati depremin başlaması için özel olarak seçilen bir saat gibi. Böyle geç bir saatte olacakları kimsenin görmesi olası değil, gözlemci riski ise en az düzeyde. Tıpkı bir askeri operasyonda olduğu gibi sanki talimatlara saat tam 03:00 olarak giren başlangıç saatinde yeşil ışık yakılmış ve Tesla cehennem makinesi yer altındaki sığınakta ve deniz altında çalışmaya başlamıştı. Engeç 1-2 dakika içinde de gücü en üst düzeye ulaşmış olacaktı. Aynen de öyle oldu. Makine gürültüyle enerji toplamaya başlamıştı. Bu sırada, Avustralya´da ve okyanusta bütün suni depremler öncesinde görülen elektrik boşalması, hava yarılmasından oluşan ışıklar ve patlamalar oluştu atmosferde. Ve arkasından da makinenin boşalması ile birlikte yer yarıldı ve oluşturulan enerji doğaya aktarıldı. Ancak hesapta doğanın oyunu yoktu. Oluşan deprem hem beklenenden çok uzun süreli, hem de çok daha güçlü çıktı. Şiddeti 7.4´e ulaştığında Amerika´da aletler 7.8´i gösteriyordu. Ve büyük bir patlama ile her şey kontrolden çıktı. Tesla deprem makinesi, depremin enerji gerilimine dayanamayıp parçalandı ve ortaya çıkan güç yeraltında muazzam bir patlamaya neden oldu. Ve bu yeraltı laboratuarlarının tam üstündeki, her şeyden habersiz uyuyan yüzlerce askeri barındıran ve 8 şiddetindeki depreme dahi dayanıklı olması gereken askeri tesisler un ufak olarak dağıldı. Hesaplarda hata yapılmış,belki de fay hattının tepkileri ve enerji dağılım değerleri yanlış hesaplanmıştı. Her ne olduysa oldu ve doğanın beklenmeyen bu tepkisi bütün çevreyi yerle bir etti. Bir önlem olarak tüm bölge ve hatta bütün İstanbul 4 saat süreyle bir haberleşme ablukası altına alındı. Elektrikler kesildi ve telefonlar iptal edildi. Kimsenin birbiriyle haberleşmesi istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin ´benim telefonlarım da kesikti´ şeklinde garip bir açıklama yapacak ve biz de buna bir anlam veremeyecektik. Demirel tam bir şaşkınlık içindeydi. Ne yapacaklarını bilemedikleri için ne Cumhurbaşkanı, ne de Başbakan saatlerce bir şey diyemedi, demeç veremediler. ´Üzgünüz´ dahi diyemediler. Ancak sabah saat 09:00 sularında televizyon ekranlarının karşısına geçip halka üstün körü bir açıklama yapabildiler. Durum vahimdi. Hatta belki de Clinton dahi o anda konuya ilk kez vakıf olan yardımcılarından ve olağanüstü Milli Güvenlik konseyinden görüş alıyor ve Türkiye´ye nasıl yardım edileceğini hesaplıyordu. Hemen gerekli sıhhi yardım ekipleri organize ediliyor ve bölgedeki tüm Amerikan askeri birlik ve filolarına Türkiye´ye doğru hareket emri veriliyordu. Amerika diyetini Türkiye´ye tam destek vererek ödemeye çalışıyordu adeta. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye´ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Her şey kontrol ve koordinasyon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. Bizde ise sanki bir emrivaki felakete karşı nasıl tavır almaları gerektiğine bir türlü karar verilemiyor; kararsızlık içinde bocalayarak büyük bir gizlilik içerisinde ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı´da bu hareketlilik yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli bir askeri hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan bu olağanüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. Böylece bu işi planlayanlar, gecenin karanlığından da yararlanıp denizaltından parçaları yere vuran Tesla makinesinin kalıntılarını toplayıp, yeraltı ve yerüstündeki tüm delilleri de yok ediyorlar ve hatta belki de insanları canlı canlı gömerek tüm izleri yok etmeye çalışıyorlardı. Ve bölgeye son hızla gelen Rus araştırma gemisi dahi sabah saat 06:30´da bölgeye vardığında, havanın aydınlanması ile birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın diye bu bölge derhal askeri karantinaya alınarak dalışa yasak bölge ilan ediliyordu. Ancak bütün bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel´in bölgeye gitmelerine izin veriliyordu. Onların dahi ne bölgeye uçuşlarına, ne de telefon irtibatı kurmalarına izin vardı. Sanki koskoca İstanbul ve Kocaeli bölgesi uzaydan gelen yaratıklar tarafından abluka altına alınmışçasına tam bir haberleşme karanlığına sokulmuştu. Tek bir telefon dahi çalışmıyor, elektrikler verilmiyordu. Ancak Ecevit ve Demirel, belki de olan biteni içlerine sindiremediklerinden olsa gerek, evleri kendilerine mezar olan binlerce insanımızın da acısıyla bir türlü rahat hareket edip halkla bütünleşemiyorlardı. CNN haber spikerinin ´depremin ardında PKK mi var" sorusuna, Ecevit ona ´siz ne saçmalıyorsunuz, deprem ile PKK´nın ne alakası var" bile diyemiyordu. Sadece spikerle göz göze gelmemeye dikkat ederek ´sanmıyorum´ gibi o günlerde bizi epeyce şaşırtan bir ifade kullanıyordu. Peki Amerika ne yaptı sonra. Hemen tüm imkanlarını Türkiye için seferber etmedi mi.´ Clinton Amerikan halkından Türkiye´ye yardım etmelerini istemedi mi´ Kasım´da Türkiye´ye geleceğini ilan edip, Ecevit´in de bu arada Amerika´ya kendini ziyarete geleceğini haber vermedi mi´ Ecevit belki de Amerika´ya bu felaketin ve binlerce şehidin diyetini konuşmaya gidecekti. Nitekim gitti de. Ardından Clinton Türkiye´ye gelerek deprem bölgesini ziyaret etti. ABD´nin bu aşırı ilgisi sadece müttefik olmasıyla açıklanamazdı. Bu arada, acaba hükümet içinden sızan bazı bilgiler, bazı bakanların yabancılara karşı saldırgan tavır takınmalarına neden olmuş olamaz mı.´ İlk anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman Durmuş´un ´yabancılara tek hasta bile vermem ve onlardan kan da almam´ demesini şimdi yadırgayabiliyor musunuz.´ ABD´nin saygın gazetelerinden New York Post´un haberine bir de bu gözle bakın: ´Türk Hükümeti, ABD´nin Deniz hastanelerini kullanmıyor.. Türkiye´deki şiddetli depremde 27.200´den fazla kişi yaralandı. Ancak yetkililer tarafından dün yapılan açıklamada, depremin meydana geldiği tarihten itibaren geçen iki haftalık süre içinde ABD tarafından gönderilen Deniz Kuvvetleri´ne ait üç adet yüzer hastanede henüz tek bir hastanın bile tedavi edilmediği bildirildi. Türkiye´ye gönderilmiş olan uluslararası yardımın çoğunun kullanılmaması Ankara´daki hükümetin eleştirilmesine neden oldu. Türkiye´de yayınlanan Radikal Gazetesi dünkü sayısında 750 ton yardım malzemesiyle yüklü bir İsrail gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulduğunu yazdı. ABD gemilerinin İzmit´e varışından önce Türkiye Sağlık Bakanı Osman Durmuş´un bu gemilere ihtiyaç olmadığına ilişkin sözlerine geniş bir şekilde yer verildi. Ancak ABD Büyükelçiliği, aralarında 600´den fazla yatak taşıyan Kearsarge adlı geminin de bulunduğu üç adet yüzer hastaneyle ilgili olarak bir uyuşmazlık yaşanmadığını bildirdi.´ Ne ölenlerimiz geri gelir, ne de anılarımız. Ancak İzmit´te, Gölcük´te, Yalova´da, Halidere´de, Avcılar´da, Bolu´da, Düzce´de ve daha nice yerleşim merkezlerinde enkaz altında yaşamlarını yitiren binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali´ye karşı bir vicdan borcumuzda mı olmayacak.´ Onlar geride gözleri yaşlı on binlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforniya´da Jonny´ler, Susan´lar, Alice´ler yaşasın diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilmesin mi?
goksu18 - avatarı
goksu18
Ziyaretçi
12 Ekim 2007       Mesaj #4
goksu18 - avatarı
Ziyaretçi
bende 17 ağustos depremini yakından yaşayanlardanımm düzcede ve boluda bir sürü tanıdıklarım akrabalarım var benm tanıdığım ölmedi ama arkdşımla arkdşı göçük altında kalmıştı benm arkdşım kurtuldu ama onun arkdşı kurtulamadıı halda bunun acısını yaşıyorr..lütfen arkdşlarr doğal aftlere başka anlamlar yükleyerk insanlarınn acılarına tuz sürmeyelimm..deprem değil evler öldürür görüşünede katılıyorum japonyada okadr depremler oluyo hiç kimse ölmüyoo niye evlerii sağlam peki ya bizimm:??????
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2011       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
17 Agustos 1999, Gölcük Saatler gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden disariya atarken sanki bir kiyameti yasiyor gibiydiler. Ali Kirca' nin yönettigi Siyaset Meydani'nda enkazdan kurtarilan bir bayan sunlari söylüyordu 'O gece
ne oldugunu bilmiyorum ama bildigim birsey var k ibu,depremden farkli bir seydi.

Bir iddiaya göre depremden hemen önce Gölcük'ten Avcilar' a kadar genis bir alandagörülen "atestopu" ileilgilibilimselbir açiklama yapilamiyordu.Birtakimteoriler ortaya atilmayabaslandi.Kimine göre Ruslar bombapatlatmisti. Kimine göre de Yugoslavya''yaatilan bombalarin yerkabugunun dengesini bozmasi sebebiyle depremin gerçeklestigini söylüyordu. Hatta bazilarina göre isi PKK bile yapmis olabilirdi. Nitekim CNN televizyonu Basbakan Bülent Ecevit ile yaptigi bir röportaj sirasinda depremin arkasinda PKK mi var" sorusuna "Sanmiyorum" cevabini vermisti. Oysa bu sorunun dogal yaniti "siz ne saçmaliyorsunuz, depremle PKK nin ne alakasi var." olmaliydi. Bu soruya verilen cevap, akillara, PKK nin deprem lusturabilme ihtimalinin oldugunu düsündürdügü gibi, yapay depremlerin olabilecegi sonucuna da götürmektedir. Bu teoriler arasinda akla en yatkin olani Future Times da yayinlanan arastirma dizisinde yer alan hikayeydi.

Bu senaryoya göre, San Andreas fay hattinda meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zazar verecegini bilen ABD, yerkabugundaki degisimleri izleyerek, daha deprem olusmadan tektonik katmanlar arasinda artan basinci degisik noktalardan patlatip bosaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüstürmenin yolunu bulmustu.Yillar önce Sirp asilli Amerikali bilimadami mucit Nicola Tesla tarafindan gelistirilen bu düsük frekansli elektromanyetik isinimla yüksek enerji nakli" teknigini, hem Ruslar hem de Amerikalilar uzun zamandir bir silah olarak kullanmanin yolunu ariyorlardi. Bu yöntemle, çok uzaktan, hatta uzaydan genis alanlarda tahribat yapabileceklerdi. Ancak Pentagon yillardir çok güçlü bir silah gelistirmek amaciyla üzerinde çalistigi bu projeyi, bir yandanda barisçi "deprem indirgeme" sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayi ve fonlama devamliligini saglamayi amaçliyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya' nin çiplak ve seyrek nüfuslu kirsal bölgelerinde denendi ve gelistirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sira. Degisik zamanlarda Kafkaslar' da, Okyanus tabaninda ve Güney Amerika'daki Ant daglarinda tektonik uyarilar verilmek suretiyle endüktif deprem yaratma konusunda büyük adimlar atildi. Bu arastirmalar Amerika' da HAARP ve diger askeri tesislerin kumanda merkezlerinde yürütülüyordu.

Bu arada, Türkiye, Japonya ve benzeri deprembölgelerinde de sismik ag sebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasa bilgisayarlarin kayitlarina gönderilmeye baslandi. Ve gün geldi bu sistem Türkiye'de denenmek istendi. Bölge zaten yilardir bu amaçla sismik espiyonaj altindaydi. Nitekim gelismeleri dikkatletakip edenler, depremden hemen sonra, Türk Telekom' un Türkiye' nin sismik bilgilerini Pentagona ileten NATO Üssü'nün iletisimini nasil kestigini ufak puntalarla gazetelere düsen haberlerden hatirlayacaklardir. ABD' nin asil hedefi, Kuzey Anadolu fay hattindaki deneyden elde edecegi tecrübe ve bulgulari, San Andreas fay hattina uygulamakti. Bu is yine çok yüksek askeri gizlilik tasidigindan yürütme isi Israilli uzmanlara verilmisti. Gerekli makine ve donanim gizlice denizaltilarla Gölcük üssüne getirilerek oradaki, yerati,denizalti korunaklarina kuruldu. Türk makamlari durumdan detay bazda haberdar degildi. Deney basarili olacagindan sonunde kimse normal disi bir seyin oldugunu fark etmeyecekti. Bu amaçla Gece Sahini tatbikati" nin Gece 03:00 da baslamasi planlandi. Gece saat tam 03:00 da dügmeye basilacak ve Gece Sahini devreye alinacakti. 1-2 dakika içinde de olusturduklari muazzam enerjiyle Marmara'nin altindaki tektonik tabakayi zayif yerlerinden kirip, aylardir olusan basinci disari atacaklardi. Böylece büyük bir deprem önlenmisolacakti. Ama o gece bir seyler yanlis gitti Doga kendini yönetmek isteyenlerden bir kez daha intikam almisti. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10.000 kat üstünde bir güçle gelmisti. Zayiflayan ve titreyen elektrikler geri geldiginde, gece saat 03:05'i gösteriyordu. Daha bir kaç dakika öncesine kadar korunagin içinde sampanya patlatmayi bekleyenler, simdi korkudan buz gibi donmus,hareketsiz ayakta duruyorlardi. Kimsenin agzini biçak açmiyordu. On binlerce insan, çoluk cocuk, o enkazin altinda can çekisiyor veya cansiz yatiyordu. Bu tarihin en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yaratilan... Iste o andan sonra çantalardan çikan Q plani" çalismaya basladi. Ilk önce bölgedeki tüm haberlesme ve elektrik enerjisi felç edildi. Kimsenin birbiriyle haberlesmesi istenmiyordu. Cumhurbaskani dahi sabahleyin"benim de telefonum kesikti" seklinde garip bir açiklama yapti. Cumhurbaskani ve basbakan saskindi. Saatlerce "üzgünüz" bile diyemediler. 4 dakika içinde Israil Baskani Barak ve birlesik Devletler Baskani Clinton ile irtibat kuruldu. O anda Israil' de Ben Gurion' un Lod askeri havaalanindan 4 adet savas uçagi savas uçagi esliginde 2 nakliye uçagi havalaniyordu. 2 dakika sonra da Israil Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha komutanligi' na bagli tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6' nci filosuna bagli gemiler de rotalarini Istanbul'a çevirmek için Pentagon'dan emir aldilar. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler aliniyordu.Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye' yekarsi olan hasmane tutumuna son vermesi saglaniyordu. Tüm Bati baskentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Hersey kontrol ve koordinasyon altindaydi; bir tek Türkiye disinda. Israilli askerler ve üst düzey subaylar o gece gölcük'te ne ariyorlardi. Bu devir teslim töreni her yil yapilan rutin bir ulusal törendi. Uluslar arasi bir kimligi yoktu.Bunun nedenini simdi daha iyi anliyoruz. Hiç kimse bu güne kadar hiç katilmadiklari bu devir teslim törenine neden katildiklarini sormadi. Ya saskinliktan, ya da telastan,enkaz altinda kaç Israil askerininöldügü, kaçinin yaralandigini da soran olmadi.O felakette kaç Israil askerinin öldügünü ne Genelkurmay yayinladi nede Israil böyle bir bilgiyi açiklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya biz yardim için geldikleriydi.Hemen bir hastane kurdular. Esas amaçlari enkazaltindaki askerlerini ve önemli askeri malzemeyi çikartarak götürmekti. Biz de "Bak su Israil'e helal olsun, hemen yardimimiza kostu" diyerek sevindik.

Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasinda Bati'da bu hareketlilik yasanirken bölgede de çok hizli ve çok gizli askeri hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düsmüs oldugundan bu olaganüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. Böylece bu isi planlayanlar gecenin karanligindan da yararlanip denizaltindan parçalari yüzeye vuran Tesla makinesinin kalintilarini toplayip, yer alti ve yerüstündeki tüm izleri yok etmeye çalisiyorlardi. Ve bölgeye son hizla gelen Rus arastirma gemisi dahi sabah saat 06:30' da bölgeye vardiginda, havanin aydinlanmasiyla birlikte etrafta delil bilecek tek bir cisim bile kalmamisti.Deniz altinda olusan radyasyon anlasilmasin, dibe çöken kalintilar arastirilmasin ve patlama sonucu meydana gelen denizalti krateri ve çukur ortaya çikarilmasin diye bu bölge derhal askeri karantinaya alinarak dalisa yasak bölge ilan ediliyordu. Ancak bütün bu temizlikler yapildiktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel'in bölgeye gitmesine izin veriliyordu. Amerika tüm imkanlarini seferber etti. Clinton Amerikan halkindan Türkiye'ye yardim etmesini istedi. Kasim' da Türkiye'ye gelecegini ilan edip; Ecevit' in de bu arada amerika' ya (belki de binlercesehidin diyetini konusmaya) kendini ziyarete gelecegini haber verdi. Ilk anda çok yadirgadigimiz Saglik Bakani Osman Durmus'un"yabancilara tek bir hasta bile vermem demesini, ABD Deniz Kuvvetlerine ait yüzer hastanede tek bir hastanin bile tedavi edilmedigini, 750 ton yardim malzemesiyle yüklü bir Israil gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulmasini simdi yadirgayabiliyor musunuz? Enkaz altinda binlerce Mehmet, Hatice, Ayse ve Ali'ye karsi bir vicdan borcumuz var. Onlar geride gözleri yasli on binlerce evenlerini, sicakliklarindan mahrum birakirken, sirf Kaliforniya'da Johnny' ler, Susan' lar ve Alice' ler yasasin diye yasamdan çalindiklarini dünya bilsin.

Benzer Konular

8 Ocak 2013 / ftyfdrt Cevaplanmış
25 Nisan 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
17 Ağustos 2013 / _EKSELANS_ Tarih
2 Kasım 2015 / Safi X-Sözlük