Arama

Hukuk alanında yapılan inkılaplar nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 11 Mayıs 2014 Gösterim: 292.801 Cevap: 126
furkan81 - avatarı
furkan81
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #1
furkan81 - avatarı
Ziyaretçi
hukuk alanında yapılan ınkılaplar
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Cumhuriyet Döneminde toplumsal yapımızda yapılan devrimlerin ilki hukuk alanında yapılanlarıdır. Atatürk 1 Mart 1924 tarihli bir söylevinde bu konunun önemini şöyle dile getirmiştir. “Önemli olan sorun hukuk anlayışını, kanunları, adalet örgütünü, toplumsal yaşayışın uyması gereken çağ koşullarıyla uyuşmazlık içinde olan ilkelerden kurtarma sorunudur. Aile hukukunda medeni hukukta izlenecek yol ancak Batı uygarlığının hukuksal yönü olabilir”37.
İki yıllık bir çalışmadan sonra 17 Şubat 1926 yılında İsviçre medeni hukuku kabul edilmiştir. İsviçre medeni hukuku Türkiye’de kabul edilişinden önce Japonya’da Türkiye’de kabul edildikten sonra da Çin’de uygulanan medeni hukukun temeli olmuştur.
Sponsorlu Bağlantılar
Medeni kanunla birlikte, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kanun önünde eşit sayılmıştır. İtibar ifade eden bütün şan ve şöhret ifade eden bütün unvanlar kaldırılmıştır.
Cumhuriyetle gelen diğer bir yenilikte kadınlara verilen seçme ve seçilme haklarıdır38. Bu konuda İslâm tarihine baktığımızda 6. yy Arap kadını genellikle hak subjesi değil hak objesi idi. Nitekim, cahiliye çağı denilen İslâm öncesi, çağdaş kadın evlenirken velisi tarafından satılmakta veya bundan dolayı satın alanın yani kocasının mamelikinden sayılmakta ve oğulları üvey anneleri ile evlenmekte idiler39.
İslamiyet’le birlikte Arap kadını bu onur kırıcı durumdan kurtarılmıştı. O devirde dünyanın diğer bölgelerinde de kadınların durumu fazla farklı değildi. İslâm’ı kabul eden toplumlarda kadınlar, İslâm’ın getirdiği haklardan yararlandılar. Ancak daha sonraki devirlerde İslâm kadınları yeniden eski hallerine dönüp, kendilerine tanınan hakların çoğunu kaybettiler.
“1926 yılında Medeni Kanun’un kabulü ile ve 5 Aralık 1934 kadınlara siyasal hakların tanınmasıyla, Atatürk’te tarihin en büyük devrimlerinden birini gerçekleştirmiştir”. Cumhuriyetle birlikte kadın nüfusun eğitim seviyesi hızla yükselmiş bilim, teknokrasi, bürokrasi, eğitim, öğretim ve ticaret alanındaki faaliyetleri göz ardı edilemeyecek güzellikte bir seviyeye gelmiştir. Bütün bu haklara rağmen cumhuriyet kadını hala kendisine verilen haklardan bihaberdirler.
Toplumun çeşitli katmanlarındaki kadınlar arasında bu hakların kullanılması konusundaki uçurumlar devam etmektedir.
Sonuç
Atatürk Cumhuriyet’in hayat damarları olan inkılâpları ilan ettiğinde bütün bu yenilikleri Türk halkına ithaf etmişti. O, hiçbir zaman yapılan yenilikleri tek başına gerçekleştirdiğini iddia etmemiştir. Bunun tam tersini dile getirerek şöyle demiştir. “… Türk Milleti’nin son senelerde gösterdiği harikaların hakiki sahibi kendisidir. Sizsiniz. Milletimizde bu istidat ve tekamül mevcut olmasaydı, onu yaratmağa hiçbir kuvvet ve kudret kafi gelmezdi… Bizim ilham kaynağımız doğrudan doğruya Türk Milleti’nin vicdanı olmuştur.”
Yine Mustafa Kemal Atatürk “Napolyon zaferleri” sözünü andıran “Atatürk Zaferleri” denmesinden hoşlanmazdı. Atatürk inkılâpları sözünü reddeder, Türk İnkılâbı sözünün kullanılmasını ısrarla isterdi. Bütün başarıları millete mâl etmekten zevk duyardı. Türk Halkı ona minnettardır. İstiklâl davamızı başlatması, kongreleri gerçekleştirmesi, Sakarya, Büyük Taarruz gibi savaşlar hasılı Cumhuriyet ve inkılâplar ona şükran duymamıza en büyük sebeplerdir. Zira onun kadrini ve kıymetini Türk Halkı bilmemiştir. İçimizde bulunan ve Müslüman olduğunu söyleyenler Hindistan İslâm Birliği başkanı Muhammed Ali Cinnah’ın onun hakkında söylediği şu sözlere dikkat etmelidir. “Atatürk çağdaş İslâm dünyasının en büyük Müslümanıdır.” Atatürk’ün ölümü üzerine yine Cinnah şöyle diyordu. “O, bütün dünya için özellikle Müslümanlar için bir örnekti… Atatürk’ün şahsında yalnız Müslümanlar değil, bütün dünya tarih boyunca yaşamış en büyük insanlardan birini kaybetmiştir.”
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde Atatürk ve onun ilkeleri siyasi malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu ona yapılan en büyük kötülüktür. Bu duruma bir son verilmediği sürece Atatürk’ün anlaşılması ve halkın kalbindeki gerçek yerini bulmasının mümkünatı yoktur.
Sadece lafla Atatürkçü olunamaz. Zira Celal Bayar Atatürk ve Atatürkçülüğü şöyle tarif etmektedir; “Benim gözümde hiçbir tarife sığmayan Atatürk’ü değil de Atatürkçülüğü üç buçuk tarif etmek gerekiyorsa, belki şöyle söylenebilir: Tabiat kanunlarına aykırı düşmeyen insanın hayranı, yararına olan bütün fikir ve olaylar üstünde Atatürk metodu ile yani bilim deney ve akıl çizgileri içinde düşünmek Atatürkçülük’tür.
Gerçek Atatürkçülüğü anlatacak olanlar Türk aydınlandır. Fakat, bugün Türk aydınının içinde bulunduğu durum geleneksel özelliklerinden farklı değildir. Yani, halkı küçük görme sürekli boş bir tartışma ve kavgadır. İş yine Türk gençliğine düşmektedir. Türk gençliği Atatürkçülüğü yaşatmıştır. Yaşatmaktadır ve yaşatacaktır.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
20 Kasım 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Hukuk Alanında Yapılan Inkılaplar

Sponsorlu Bağlantılar
1-Seriye Mahkemelerinin Kaldırılması ve Yeni Mahkemeler Teşkilatının Kurulması Kanunu (8 Nisan 1924)
2-Türk Medeni Kanunu (17 5ubat 1926)Dini hukuk sisteminden ayılarak laik çağdaş hukuk sisteminin uygulanmasına başlanmıştır.

Hukuk Alanında Yapılan Değişiklikler :
Cumhuriyet öncesinde yargı işleri din adamları tarafından görülürdü. Kadı adı verilen yargıçlar din kurallarına göre karar verirdi. Hukuk alanında yapılan değişiklikle eski mahkemeler kapatıldı. Eski yasalar yürürlükten kaldırıldı. Uygar ulusların yasaları örnek alınarak boşanma, miras, ceza hukuku yeniden düzenlendi. Hukuk devrimi ile kadın - erkek arasında eşitlik sağlandı. Miras konusunda kadın ve erkek eşit pay almaya başladı. Kadınlar da erkekler gibi seçme ve seçilme hakkına kavuştu.

Hukuk Alanında Yapılan Devrimler:
1- Şeriye Mahkemelerinin Kaldırılması ve Yeni Mahkemeler Teşkilatının Kurulması Kanunu (8 Nisan 1924)
2- Türk Medeni ve Borçlar Kanunu (17 Şubat 1926)
3- Ceza Kanunu (1926)
4- Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (1927)
5- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (1929)
6- İcra ve İflas Kanunu (1923)
7- Kara ve Deniz Ticareti Kanunu (1926, 1929)
Dini hukuk sisteminden ayrılarak laik çağdaş hukuk sisteminin uygulanmasına başlanmıştır.

Hukuksal Devrimler
Hukuk alanında yapılan ve bir bütün olarak “Hukuk İnkılabı” olarak nitelendirilebilecek inkılapların temel amacı laik, demokratik, akla ve bilimsel esaslara v eşitliğe dayalı bir devlet ve toplum sistemi ile yaşam biçimi oluşturmak; bunları korumak ve geliştirmek için gerekli “aklı hür, vicdanı hür” nesilleri yetiştirebilmektir.

a- Hukuksal Devrimlerin Nedenleri
Dine ve dini örfe dayalı bir hukuk sistemine dayalı Osmanlı Devletinde tüm kuralların İslam hukukuna uydurulması her zaman esas olmuştur. Osmanlı ülkesinde yaşayan Müslüman tebaya İslam hukuku,gayrimüslimlere de kendi hukukları uygulanmakta idi. Bu durum devletin vatandaşlarının kanun karşısında eşit olmamalarını ve din bazında farklı kurallara tabi tutulmaları ile sonuçlanıyordu.
Devlet konularının yanı sıra toplumsal ilişkileri düzenleyen hukuk kuralları eski Türk gelenekleri ile İslam hukukunun yoğrulması sonucu ortaya konan örfi kurallarla düzenlenmişti. Ticaret, ceza ve usul hukuku alanlarında Tanzimat sonrası Fransa’dan çeşitli kanunlar alınmış; ancak devletin teokratik yapısı ile bu durum çelişkilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Ayrıca hukuk sistemindeki çok hukukluluk esası, yeni çağın hukuki ihtiyaçlarının karşılanmasında yaşanan sorunlar ve yukarıda yer verilen aksaklıklar, bağımsız ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisine ait yeni bir hukuk sistemini yerleştirmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

b- Hukuksal Devrimlerin Gelişimi
Hukuki inkılapların ön şartını oluşturan siyasi inkılapların tamamlanmasının ardından mevcut hukuk sisteminin yenilenmesi amacıyla çalışmalara başlanmış 1923 yılında Adliye Vekaleti nezdinde komisyonlar kurulmuştur.
1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu bazı değişiklikler yapılarak Türk Medeni Kanunu olarak yürürlüğe girdi. Bu kanun seçilirken basit dili, açık, hakime geniş takdir yetkisi veren karakteri ve Avrupa’da kabul edilen en yeni, liberal, kadın-erkek eşitliğine dayanan aile düzenini içeren ve demokratik bir devletin ihtiyacını karşılayabilir olması özellikleri etken olmuştur. Bu kanun ile topraklarımızda yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudilere ayrı hukuk uygulamaları da sona ermiş; yüzyıllar sonra bu topraklar üzerinde hukuk birliği sağlanmış; azınlıklara verilen hukuki ayrıcalıklar da kaldırılmıştır.
Yeni medeni kanun, evlenme, boşanma, miras, velayet, hak ve fiil ehliyeti gibi konularda kadın-erkek eşitliği, tek eşlilik ve medeni nikah usulü getirmiş böylece tüm vatandaşlara aynı medeni hakları sağlamıştır.
Medeni Kanunun yanı sıra 1926 yılında Ceza Kanunu, Ticaret Kanunu, 1927 yılında Hukuk Muhakemeleri Usul Kanunu, 1929 yılında Ceza Muhakemeleri Usulü ve Deniz Ticareti Kanunları, 1932 yılında İcra-İflas Kanunları yine batı kanunlarından yararlanılarak hazırlanmış ve yürürlüğe girmişlerdir.
Hukuk inkılabının en temel adımı ise 20 Nisan 1924 yılında yeni bir anayasanın hazırlanarak yürürlüğe girmesi olmuştur. Yeni anayasa ile, saltanat ve hilafet kaldırılmış; bunların yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkeleri amil kılınmıştır. Bu anayasada “Türk Devleti bir cumhuriyettir,dili Türkçe, dini İslam, başkenti Ankara’dır” ifadesi yer almıştır. Bu anayasada kuvvetler birliği esas alınmış, yargının bağımsızlığı ise vurgulanmıştır. Her türlü kamu hürriyeti ile kız-erkek çocuklarının eşitliği hakim kılınmıştır. 1924 Anayasa’sı devletin tüm işlerinin kanuna uygunluğunu vurgulayarak Cumhuriyetin “hukuk devleti” niteliğinin altını çizmiştir.

30 Kasım 1925’de çıkarılan tekke ve zaviyeler ile türbelerin kapatılmasına ilişkin kanunla laiklik ilkesinin temeli atılmıştır. Bu tür yerlerde yapılan din sömürüsünün engellenmesi, birtakım tarikat unvanlarının kullanımının ve kıyafetlerinin yasaklanması ile Tanrı ile kul arasına girilerek vicdanlarabaskı yapılması önlenmiş; laikliğin temel kuralı olan vicdan özgürlüğünün temeli atılmıştır.
Hukuk alanındaki laikleşmeye paralel olarak 1928’de yapılan anayasa değişikliği ile dini hükümler anayasadan tamamen çıkarılmıştır.
1925 yılında çağdaş hukukçular yetiştirilmek üzere Ankara Hukuk Fakültesi açılmış; daha sonra barolar kurulmuş, mahkemeler yeniden düzenlenmiştir.
Medeni hukuk alanındaki tüm haklarına kavuşan Türk kadınına 1930 yılında belediye üyelikleri için seçme ve seçilme hakkı, 1934 yılında ise her türlü şeçme ve seçilme hakkı verilmiştir.

1937 yılında laiklik, inkılapçılık, devletçilik, milliyetçilik ve halkçılık ilkelerine anayasada bir madde olarak yer verilmiş; böylece altı ilkenin devletin temel ve vazgeçilmez ilkeleri haline dönüştürülmeleri süreci tamamlanmıştır.

Hukuk alanında yapılan inkılaplar ile Türk hukuku laik bir karakter kazanmıştır. Bu karakter sayesinde insanlar arasında hiçbir kıstasa bağlı kalınarak ayrım yapılmıyor; herkes kanun karşısında eşit muameleye tabi tutuluyordu. Kanunların tekliği ve genelliği şeklindeki evrensel ilkenin benimsenmesiyle çok hukukluluk, azınlıklara hukuki ayrıcalık ve imtiyazlar kaldırılıyor; devletin egemenliği önündeki engeller temizleniyordu. Genel anlamıyla Hukuk İnkılabı, dünya işlerini bilim ve akılla yürütme (legal-rasyonalite) yolunu açıyor, devlet yönetiminde keyfiliğin yerine hukuka tabiliği hakim kılıyordu.
Quo vadis?
orçin 48 - avatarı
orçin 48
Ziyaretçi
15 Aralık 2008       Mesaj #3
orçin 48 - avatarı
Ziyaretçi
hukuk alanında yapılan yenilikler yaz
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
21 Aralık 2008       Mesaj #4
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Hukuk alanında yapılan yenilikler neler?
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
21 Aralık 2008       Mesaj #5
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
.
Alıntı
Keten Prenses adlı kullanıcıdan alıntı

Hukuk Alanında Yapılan Inkılaplar

1-Seriye Mahkemelerinin Kaldırılması ve Yeni Mahkemeler Teşkilatının Kurulması Kanunu (8 Nisan 1924)
2-Türk Medeni Kanunu (17 5ubat 1926)Dini hukuk sisteminden ayılarak laik çağdaş hukuk sisteminin uygulanmasına başlanmıştır.

Hukuk Alanında Yapılan Değişiklikler :
Cumhuriyet öncesinde yargı işleri din adamları tarafından görülürdü. Kadı adı verilen yargıçlar din kurallarına göre karar verirdi. Hukuk alanında yapılan değişiklikle eski mahkemeler kapatıldı. Eski yasalar yürürlükten kaldırıldı. Uygar ulusların yasaları örnek alınarak boşanma, miras, ceza hukuku yeniden düzenlendi. Hukuk devrimi ile kadın - erkek arasında eşitlik sağlandı. Miras konusunda kadın ve erkek eşit pay almaya başladı. Kadınlar da erkekler gibi seçme ve seçilme hakkına kavuştu.

Hukuk Alanında Yapılan Devrimler:
1- Şeriye Mahkemelerinin Kaldırılması ve Yeni Mahkemeler Teşkilatının Kurulması Kanunu (8 Nisan 1924)
2- Türk Medeni ve Borçlar Kanunu (17 Şubat 1926)
3- Ceza Kanunu (1926)
4- Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (1927)
5- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (1929)
6- İcra ve İflas Kanunu (1923)
7- Kara ve Deniz Ticareti Kanunu (1926, 1929)
Dini hukuk sisteminden ayrılarak laik çağdaş hukuk sisteminin uygulanmasına başlanmıştır.

Hukuksal Devrimler
Hukuk alanında yapılan ve bir bütün olarak “Hukuk İnkılabı” olarak nitelendirilebilecek inkılapların temel amacı laik, demokratik, akla ve bilimsel esaslara v eşitliğe dayalı bir devlet ve toplum sistemi ile yaşam biçimi oluşturmak; bunları korumak ve geliştirmek için gerekli “aklı hür, vicdanı hür” nesilleri yetiştirebilmektir.

a- Hukuksal Devrimlerin Nedenleri
Dine ve dini örfe dayalı bir hukuk sistemine dayalı Osmanlı Devletinde tüm kuralların İslam hukukuna uydurulması her zaman esas olmuştur. Osmanlı ülkesinde yaşayan Müslüman tebaya İslam hukuku,gayrimüslimlere de kendi hukukları uygulanmakta idi. Bu durum devletin vatandaşlarının kanun karşısında eşit olmamalarını ve din bazında farklı kurallara tabi tutulmaları ile sonuçlanıyordu.
Devlet konularının yanı sıra toplumsal ilişkileri düzenleyen hukuk kuralları eski Türk gelenekleri ile İslam hukukunun yoğrulması sonucu ortaya konan örfi kurallarla düzenlenmişti. Ticaret, ceza ve usul hukuku alanlarında Tanzimat sonrası Fransa’dan çeşitli kanunlar alınmış; ancak devletin teokratik yapısı ile bu durum çelişkilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Ayrıca hukuk sistemindeki çok hukukluluk esası, yeni çağın hukuki ihtiyaçlarının karşılanmasında yaşanan sorunlar ve yukarıda yer verilen aksaklıklar, bağımsız ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisine ait yeni bir hukuk sistemini yerleştirmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

b- Hukuksal Devrimlerin Gelişimi
Hukuki inkılapların ön şartını oluşturan siyasi inkılapların tamamlanmasının ardından mevcut hukuk sisteminin yenilenmesi amacıyla çalışmalara başlanmış 1923 yılında Adliye Vekaleti nezdinde komisyonlar kurulmuştur.
1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu bazı değişiklikler yapılarak Türk Medeni Kanunu olarak yürürlüğe girdi. Bu kanun seçilirken basit dili, açık, hakime geniş takdir yetkisi veren karakteri ve Avrupa’da kabul edilen en yeni, liberal, kadın-erkek eşitliğine dayanan aile düzenini içeren ve demokratik bir devletin ihtiyacını karşılayabilir olması özellikleri etken olmuştur. Bu kanun ile topraklarımızda yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudilere ayrı hukuk uygulamaları da sona ermiş; yüzyıllar sonra bu topraklar üzerinde hukuk birliği sağlanmış; azınlıklara verilen hukuki ayrıcalıklar da kaldırılmıştır.
Yeni medeni kanun, evlenme, boşanma, miras, velayet, hak ve fiil ehliyeti gibi konularda kadın-erkek eşitliği, tek eşlilik ve medeni nikah usulü getirmiş böylece tüm vatandaşlara aynı medeni hakları sağlamıştır.
Medeni Kanunun yanı sıra 1926 yılında Ceza Kanunu, Ticaret Kanunu, 1927 yılında Hukuk Muhakemeleri Usul Kanunu, 1929 yılında Ceza Muhakemeleri Usulü ve Deniz Ticareti Kanunları, 1932 yılında İcra-İflas Kanunları yine batı kanunlarından yararlanılarak hazırlanmış ve yürürlüğe girmişlerdir.
Hukuk inkılabının en temel adımı ise 20 Nisan 1924 yılında yeni bir anayasanın hazırlanarak yürürlüğe girmesi olmuştur. Yeni anayasa ile, saltanat ve hilafet kaldırılmış; bunların yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkeleri amil kılınmıştır. Bu anayasada “Türk Devleti bir cumhuriyettir,dili Türkçe, dini İslam, başkenti Ankara’dır” ifadesi yer almıştır. Bu anayasada kuvvetler birliği esas alınmış, yargının bağımsızlığı ise vurgulanmıştır. Her türlü kamu hürriyeti ile kız-erkek çocuklarının eşitliği hakim kılınmıştır. 1924 Anayasa’sı devletin tüm işlerinin kanuna uygunluğunu vurgulayarak Cumhuriyetin “hukuk devleti” niteliğinin altını çizmiştir.

30 Kasım 1925’de çıkarılan tekke ve zaviyeler ile türbelerin kapatılmasına ilişkin kanunla laiklik ilkesinin temeli atılmıştır. Bu tür yerlerde yapılan din sömürüsünün engellenmesi, birtakım tarikat unvanlarının kullanımının ve kıyafetlerinin yasaklanması ile Tanrı ile kul arasına girilerek vicdanlarabaskı yapılması önlenmiş; laikliğin temel kuralı olan vicdan özgürlüğünün temeli atılmıştır.
Hukuk alanındaki laikleşmeye paralel olarak 1928’de yapılan anayasa değişikliği ile dini hükümler anayasadan tamamen çıkarılmıştır.
1925 yılında çağdaş hukukçular yetiştirilmek üzere Ankara Hukuk Fakültesi açılmış; daha sonra barolar kurulmuş, mahkemeler yeniden düzenlenmiştir.
Medeni hukuk alanındaki tüm haklarına kavuşan Türk kadınına 1930 yılında belediye üyelikleri için seçme ve seçilme hakkı, 1934 yılında ise her türlü şeçme ve seçilme hakkı verilmiştir.

1937 yılında laiklik, inkılapçılık, devletçilik, milliyetçilik ve halkçılık ilkelerine anayasada bir madde olarak yer verilmiş; böylece altı ilkenin devletin temel ve vazgeçilmez ilkeleri haline dönüştürülmeleri süreci tamamlanmıştır.

Hukuk alanında yapılan inkılaplar ile Türk hukuku laik bir karakter kazanmıştır. Bu karakter sayesinde insanlar arasında hiçbir kıstasa bağlı kalınarak ayrım yapılmıyor; herkes kanun karşısında eşit muameleye tabi tutuluyordu. Kanunların tekliği ve genelliği şeklindeki evrensel ilkenin benimsenmesiyle çok hukukluluk, azınlıklara hukuki ayrıcalık ve imtiyazlar kaldırılıyor; devletin egemenliği önündeki engeller temizleniyordu. Genel anlamıyla Hukuk İnkılabı, dünya işlerini bilim ve akılla yürütme (legal-rasyonalite) yolunu açıyor, devlet yönetiminde keyfiliğin yerine hukuka tabiliği hakim kılıyordu.

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
21 Aralık 2008       Mesaj #6
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Cumhuriyet Döneminde toplumsal yapımızda yapılan devrimlerin ilki hukuk alanında yapılanlarıdır. Atatürk 1 Mart 1924 tarihli bir söylevinde bu konunun önemini şöyle dile getirmiştir. “Önemli olan sorun hukuk anlayışını, kanunları, adalet örgütünü, toplumsal yaşayışın uyması gereken çağ koşullarıyla uyuşmazlık içinde olan ilkelerden kurtarma sorunudur. Aile hukukunda medeni hukukta izlenecek yol ancak Batı uygarlığının hukuksal yönü olabilir”37.
İki yıllık bir çalışmadan sonra 17 Şubat 1926 yılında İsviçre medeni hukuku kabul edilmiştir. İsviçre medeni hukuku Türkiye’de kabul edilişinden önce Japonya’da Türkiye’de kabul edildikten sonra da Çin’de uygulanan medeni hukukun temeli olmuştur.
Medeni kanunla birlikte, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kanun önünde eşit sayılmıştır. İtibar ifade eden bütün şan ve şöhret ifade eden bütün unvanlar kaldırılmıştır.
Cumhuriyetle gelen diğer bir yenilikte kadınlara verilen seçme ve seçilme haklarıdır38. Bu konuda İslâm tarihine baktığımızda 6. yy Arap kadını genellikle hak subjesi değil hak objesi idi. Nitekim, cahiliye çağı denilen İslâm öncesi, çağdaş kadın evlenirken velisi tarafından satılmakta veya bundan dolayı satın alanın yani kocasının mamelikinden sayılmakta ve oğulları üvey anneleri ile evlenmekte idiler39.
İslamiyet’le birlikte Arap kadını bu onur kırıcı durumdan kurtarılmıştı. O devirde dünyanın diğer bölgelerinde de kadınların durumu fazla farklı değildi. İslâm’ı kabul eden toplumlarda kadınlar, İslâm’ın getirdiği haklardan yararlandılar. Ancak daha sonraki devirlerde İslâm kadınları yeniden eski hallerine dönüp, kendilerine tanınan hakların çoğunu kaybettiler.
“1926 yılında Medeni Kanun’un kabulü ile ve 5 Aralık 1934 kadınlara siyasal hakların tanınmasıyla, Atatürk’te tarihin en büyük devrimlerinden birini gerçekleştirmiştir”. Cumhuriyetle birlikte kadın nüfusun eğitim seviyesi hızla yükselmiş bilim, teknokrasi, bürokrasi, eğitim, öğretim ve ticaret alanındaki faaliyetleri göz ardı edilemeyecek güzellikte bir seviyeye gelmiştir. Bütün bu haklara rağmen cumhuriyet kadını hala kendisine verilen haklardan bihaberdirler.
Toplumun çeşitli katmanlarındaki kadınlar arasında bu hakların kullanılması konusundaki uçurumlar devam etmektedir.
Sonuç
Atatürk Cumhuriyet’in hayat damarları olan inkılâpları ilan ettiğinde bütün bu yenilikleri Türk halkına ithaf etmişti. O, hiçbir zaman yapılan yenilikleri tek başına gerçekleştirdiğini iddia etmemiştir. Bunun tam tersini dile getirerek şöyle demiştir. “… Türk Milleti’nin son senelerde gösterdiği harikaların hakiki sahibi kendisidir. Sizsiniz. Milletimizde bu istidat ve tekamül mevcut olmasaydı, onu yaratmağa hiçbir kuvvet ve kudret kafi gelmezdi… Bizim ilham kaynağımız doğrudan doğruya Türk Milleti’nin vicdanı olmuştur.”
Yine Mustafa Kemal Atatürk “Napolyon zaferleri” sözünü andıran “Atatürk Zaferleri” denmesinden hoşlanmazdı. Atatürk inkılâpları sözünü reddeder, Türk İnkılâbı sözünün kullanılmasını ısrarla isterdi. Bütün başarıları millete mâl etmekten zevk duyardı. Türk Halkı ona minnettardır. İstiklâl davamızı başlatması, kongreleri gerçekleştirmesi, Sakarya, Büyük Taarruz gibi savaşlar hasılı Cumhuriyet ve inkılâplar ona şükran duymamıza en büyük sebeplerdir. Zira onun kadrini ve kıymetini Türk Halkı bilmemiştir. İçimizde bulunan ve Müslüman olduğunu söyleyenler Hindistan İslâm Birliği başkanı Muhammed Ali Cinnah’ın onun hakkında söylediği şu sözlere dikkat etmelidir. “Atatürk çağdaş İslâm dünyasının en büyük Müslümanıdır.” Atatürk’ün ölümü üzerine yine Cinnah şöyle diyordu. “O, bütün dünya için özellikle Müslümanlar için bir örnekti… Atatürk’ün şahsında yalnız Müslümanlar değil, bütün dünya tarih boyunca yaşamış en büyük insanlardan birini kaybetmiştir.”
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde Atatürk ve onun ilkeleri siyasi malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu ona yapılan en büyük kötülüktür. Bu duruma bir son verilmediği sürece Atatürk’ün anlaşılması ve halkın kalbindeki gerçek yerini bulmasının mümkünatı yoktur.
Sadece lafla Atatürkçü olunamaz. Zira Celal Bayar Atatürk ve Atatürkçülüğü şöyle tarif etmektedir; “Benim gözümde hiçbir tarife sığmayan Atatürk’ü değil de Atatürkçülüğü üç buçuk tarif etmek gerekiyorsa, belki şöyle söylenebilir: Tabiat kanunlarına aykırı düşmeyen insanın hayranı, yararına olan bütün fikir ve olaylar üstünde Atatürk metodu ile yani bilim deney ve akıl çizgileri içinde düşünmek Atatürkçülük’tür.
Gerçek Atatürkçülüğü anlatacak olanlar Türk aydınlandır. Fakat, bugün Türk aydınının içinde bulunduğu durum geleneksel özelliklerinden farklı değildir. Yani, halkı küçük görme sürekli boş bir tartışma ve kavgadır. İş yine Türk gençliğine düşmektedir. Türk gençliği Atatürkçülüğü yaşatmıştır. Yaşatmaktadır ve yaşatacaktır.
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Aralık 2009       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
HUKUK ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
• 20 Ocak 1921’de ilk anayasa Teşkilat-ı Esasiye ilan edildi.
• Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 anayasası ilan edildi.
• 17 Şubat 1926’da Medeni Kanun ilan edildi. İsviçre’den alındı.
a) Birden fazla kadınla evlenme yasaklandı.
b) Mirasta ve boşanmada kadın erkek eşitliği geldi.
• 8 Mayıs 1928’de Borçlar Kanunu –İsviçre’den
• 10 Mayıs 1928’de Ticaret Kanunu—Almanya’dan
• 1Temmuz 1928’de Ceza Kanunu – İtalya’dan alınarak ilan edildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Aralık 2009       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
hukuk alaninda yapilan yenilikler
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Ocak 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
hukuk alanında yapılan yenilikler?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mart 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
arkadaşlar halifeliğin kaldırılması siyasal alanda yapılan yeniliklerden mdir cevap yazarmısınızzz

Benzer Konular

20 Mart 2014 / furkan81 Soru-Cevap
9 Aralık 2013 / furkan81 Soru-Cevap
22 Ocak 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
9 Ocak 2014 / güzel melek Soru-Cevap
23 Aralık 2010 / Misafir Soru-Cevap