6. Türkiye İnsan Hakları Hareketi Konferansı'nın konusunu "Savaş ve İnsan Hakları" olarak saptamamızın, uzun uzadıya açıklamayı gerektirmeyecek kadar açık nedenleri vardı.
Dünya, "Soğuk Savaş" döneminden çıkmasının ardından, birbirinin ardısıra bölgesel savaşlarla karşılaştı. Ardından, bu savaşların etkilerinin ve kapsamının hızla bölgesel ölçekten çıkıp global ölçeğe ulaştığını gördük. Nihayet, ABD önderliğindeki koalisyonun Irak'ı işgali vesilesiyle, Türkiye'nin doğrudan doğruya bir savaşa taraf olma problemiyle karşı karşıya geldiğini gördük. Bu vesileyle Türkiye kamuoyunda Irak savaşı konusu çok tartışıldı, tartışılmaya devam da ediyor.
İnsan hakları savunucuları, savaşla ilgili tartışmalarda, kuşkusuz pekçok kavramsal analiz aracından yararlanacaklar, siyasal değerlendirmelerde bulunacaklardır. Nitekim 6. Konferansta da böylesi analizler yapılmış, savaşın genel ve özel dinamikleri hakkında ufuk açıcı yorumlar geliştirilmiş; uluslararası sistemin yapısı, ABD'nin dünya çapında bir "olağanüstü hal rejimini" tesis etmeye yönelen politikası irdelenmiştir. Ancak insan hakları savunucuları savaşı herşeyden önce, insan hakları ihlâllerinin en yoğun ve kapsamlı boyutlara eriştiği, dahası bu ihlâllerin meşrulaştığı, normalleştiği, kanıksandığı bir felâket olarak algılarlar. Savaşın salt somut insan toplulukları üzerindeki tahribatını değil, insanlığın geleceği üzerindeki, dahası "insanlık fikri" üzerindeki tahrip edici etkisini sorun ederler.
Dünya insan hakları hareketi, savaş hallerinde temel insan hakları ilkelerinin ve insancıl hukukun gözetilmesi için çaba harcamaktan elbette geri durmaz, duramaz. Konferansımızda da bu noktanın altı çizilmiştir. Ancak insan hakları hareketinin perspektifi bunun ötesine geçer, geçmelidir: İnsan hakları hareketi, savaşın bir "seçenek" olarak tasarlanmasıyla mücadele etmelidir. Bu gereklilik, insan hakları hareketiyle barış hareketinin buluşma noktasıdır. Konferansta, bu buluşmanın salt taktiksel değil ilkesel bir buluşmaya doğru geliştirilmesi; barış talebi, barış hakkı ile insan hakları taleplerinin kaynaştırılması üzerinde durulmuştur. Ki bu kavuşma noktası, aynı zamanda barış talebi ile özgürlük, eşitlik taleplerinin ve sosyal hakların buluşma zeminini ifade etmektedir.
2003 Konferansımızın çalışmalarına, bu arayış damgasını vurmuştur. Savaşın insan hakları ihlâlleri açısından, insan hakları ilkeleri, duyarlılığı açısından ve "insanlık" açısından oluşturduğu ölümcül tehdidin boyutları açımlanmıştır. Savaşın "kötü" olduğunun zaten bilindiğini varsaymamak, anlatmak, göstermek, belgelemek; böylelikle savaşın yaydığı korku, çaresizlik, dehşet duygularının kanıksanmasına karşı direnmek, insan hakları ve barış savunucularının sürekli ödevidir. Sağlıklı bir barış, salt hukuksal ve politik "önlemlerle" güvencelenemez; bir barış kültürüyle çevrelenmesi gerekir. Barış hakkının ve talebinin, somut tarihsel-toplumsal mirasları işleyerek, barışçı bir kültürel ortam ve dil yaratma uğraşıyla bütünleşmesi gerektiği de, Konferans çalışmalarımızda vurgulanmıştır.
Konferansımız sürmekteyken İstanbul'da sinagoglara dönük gerçekleşen, çok sayıda insanın ölümüne yol açan ve bu suikasti bir ortak bildiriyle kınayan bütün Konferans katılımcılarını derin üzüntüye boğan saldırıları, dünyayı saran savaş tehdidinden bağımsız düşünmek zordur.
6. Türkiye İnsan Hakları Hareketi Konferansı'nda "Savaş ve İnsan Hakları" üzerine yürütülen tartışmaların, gerek savaş gündemiyle ilgili barışçı inisyatiflere gerekse genel olarak insan haklarına duyarlı bir toplum için çalışanlara katkı sunmasını diliyoruz.
Konferans dört ana başlık altında ele alınmıştır: