Arama

Efdal, vacip, mekruh ne demektir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 11 Kasım 2011 Gösterim: 31.173 Cevap: 6
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
3 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
EFDAL,VACIP MEKRUH NEDEMEK
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
EFDAL

Sponsorlu Bağlantılar
En faziletli, daha faziletli.
Efdal, f-d-l- kökünden gelmektedir. İki şey arasında izâfiyet ifâde eder. Yani bir şeyi başka bir şeyle karşılaştırmak suretiyle kullanılır. Dolayısıyla bu tâbiri kullanmada iki taraf sözkonusudur. Birisi en faziletli veya daha fazîletli şey, diğeri ise kendisinden daha faziletli olunan şey ki; birincisine "mufaddal", ikincisine ise "mafdûlun aleyh" veya "mufaddalun aleyh" denir.
Efdal tâbiri, fıkıh kitaplarında sık sık kullanılmaktadır. Bunun anlamı şudur: Efdal olan şey ile mafdûlun aleyh olan şeyin her ikisinde de fazîlet vardır; ancak efdal olanda daha fazladır. Dolayısıyla böyle bir durumda her iki şeyden birini tercih etmek câiz ise de, efdal olanı yapmak daha iyi ve sevabı daha çoktur. Meselâ hacda dışardan gelenler için farz dışındaki tavâfı yapmak nâfile namazdan efdaldir denildiği zaman; hem tavâfta hem nâfile namazda fazilet olduğu, ancak tavâftaki faziletin nâfile namazdan daha çok olduğu; dolayısiyle ikisinden birini yapmak gerekirse, tavâfı nâfile namazına tercih etmenin daha iyi olduğu anlaşılmaktadır. Fıkıh kitaplarında buna benzer ifadeler çoktur.
İslâm askeri için kışla yapmak, nâfile hacdan efdaldir (İbn Abidin, Reddu'l-Muhtâr, I, 186).
Havuzdan abdest almak, nehirden almaya nazaran efdaldir.
Farz, nâfileden efdaldir. Ancak şu konular bundan müstesnâdır:
1- Namaz vakti girmeden önce abdest almak mendub, vakit girdikten sonra ise farzdır (namaz için). Ancak burada mendub, farzdan efdaldir.
2- Bir alacaklının darda olan borçlusundaki alacağından vazgeçmesi mendub; onu müsâit bir zamana kadar tehir etmesi ise vâcibdir. Ancak buradaki mendub vâcibden efdaldir.
3- Karşıdakine önce selâm vermek sünnet; verilen selâmı almak farzdır. Ancak burada yine sünnet farzdan efdaldir (İbn Abidin, a.g.e., I, 126).
Cenaze namazında safların en faziletlisi son saftır.
Sadaka verirken en faziletlisi, sadakanın sevabını bütün müslümanlara bağışlamaya niyet etmektir (İbn Âbidin, a.g.e, II, 357).
Bu tâbir hadis-i şeriflerde de çok kullanılmıştır:
"Veren el alan elden efdaldir" (Ahmed b. Hanbel, II, 480);
"Allah yolunda bir saat nöbet beklemek, kişinin oruç ve gece namazından efdaldir" (İbn Mâce, Cihâd, 8);
"Amellerin en faziletlisi Allah için sevmektir" (Ebû Dâvûd, Sünnet, II);
"En faziletli cihad, (zâlim) yöneticinin yanında hak (doğru) sözü söylemektir" (Ebû-Dâvûd, Melâhim, 17);
"İnsanların en fazîletlisi, Allah yolunda malıyla, nefsiyle cihad edendir" (Buhâri, Cihâd, 2);
"Namazdan sonra en faziletli amel cihaddır" (Ahmed b. Hanbel, II, 22);
"En faziletli sadaka müslüman kişinin bir ilim öğrenmesidir" (İbn Mâce, Mukaddime, 20);
"En faziletli dinar (para), kişinin çoluk çocuğuna harcadığı dinardır" (İbn Mâce, Cihâd, IV).
Bir adam, "Ya Rasûlullah, en faziletli müslümanlık hangisidir" diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.), "Senin dilinden ve elinden müslümanların selâmette olmasıdır" diye cevap verdi. Peki en faziletli hicret hangisidir? diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.), "Allah'ın hoşlanmadığı bir şevden hicret etmen (onu yapmamandır)" dedi.




Vacip, İslam dini terimi. Ef'al-i Mükellefin'dendir. Arapça kökenli bir sözcük olan vacip, İslam'da yapılması gereken eylemleri tanımlamak için kullanılır. Türkçe'de dini bir mana içermeden sadece "yapılması gereken" manasında kullanılmaktadır.
İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'ân-ı kerîm'de açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin açıkça bildirmesi ile tanımlanmış olan emirler. Farklı fıkhi mezheplerin farklı vacip anlayışları vardır. İslam'ın fıkhi mezheplerinden olan şâfiî mezhebine göre vâcib denince farz (yapılması mutlak olarak emredilen) anlaşılır. Fakat diğer mezheplerin vâcibe bakış açısı çoğunlukla daha hafiftir.
İslam'da genel görüşe göre vâcibin terk edilmesi, tahrîmen mekrûhtur. Yâni harama yakın mekrûhtur. Fakat haram değildir. Bu konuda da farklı mezhepler farklı görüşler beyan etmiştir. Bazı klasik İslam alimlerine göre vacip olan eylem yapılmadığında kişinin tövbe etmesi gerekir. Eğer bu tövbeyi etmeden ölürse günah işlemiş olur ve azap görür. Ayrıca, İslam dininde çok önemli bir yeri olan namazın vâciblerinden birini bilerek yapmamak namazı bozmamakla beraber günâh olur. Unutarak yapmayan sehiv secdesi (unutma secdesi) yapar.



Vikipedi, özgür ansiklopedi


MEKRÛH

İslâm'ın, yükümlü müminlerin bazı fiillerine verdiği vasıf. Kerahet kökünden ism-i mef'ul. Kerahet; istememek, hoşlanmamak ve çirkin görmek demektir. Mekrûh ise; istenmeyen, hoşa gitmeyen, çirkin iş anlamındadır. Bir fıkıh terimi olarak mekrûh; Allah ve Resulunun, yapılmamasını, bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiildir.
Yükümlünün fiilleri şu hükümlerden birisine girer: Farz, vacip, sünnet, müstehap, mübah, haram, mekruh ve müfsit (bk. "Ef'âl-i Mükellefin" mad.). Hanefîler dışındaki çoğunluk fakihlere göre, bu fiiller; vâcip, mendup, haram, mekruh ve mübah olmak üzere beş tanedir.
Haram ve mekruh arasında bazı yakınlıklar vardır. Her ikisi de yasaklanan ya da hoş karşılanmayan veya çirkin olan fiilleri ifade eder. Ancak haram, Allah ve Resulunun kesin ve bağlayıcı şekilde yapılmamasını istediği fiilleri kapsar. Buna şu nasslar örnek verilebilir: "Size analarınız, kızlarınız... (ile evlenmek) haram kılındı" (en-Nisâ, 4/23). "Müslüman bir kişinin malını onun gönül rızası olmaksızın (almak) helâl olmaz" (Ahmed b. Hanbel, V, 72); "Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin" (el-En'âm, 6/151).
Mekruhtaki yasaklık ise haramdaki kadar kesin ve bağlayıcı değildir. Bir fiilin kerahet derecesinde yasak oluşu ayet ve hadislerde kullanılan bazı ifadelerden ve kastedilen kavramlardan anlaşılır. Kerahet lâfzının veya kesin haramlık bildirmediğine dair bir karine bulunan nehiy sıygasının kullanılması, ya da nassla fiili yapmamayı özendirici ifadelerin yer alması, mekruhu haramdan ayıran belli başlı özelliklerdir.
Şu hadis-i şerifte haram ve mekruh fiilleri birlikte görmek mümkündür:
"Şüphesiz Allahü Teâlâ, analara saygısızlık göstermeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi, verilmesi gereken hakkı önlemeyi ve hak edilmeyen şeyi istemeyi haram kılmıştır. Yine Allah, dedikoduyu, çok soru sormayı ve malları heder etmeyi sizin için mekruh görmüştür" (Buhârî, Rikâk, 22, Zekât, 53; Müslim, Akdiye, 10, 13, 14; Malik, Muvatta', Kelâm, 20; Dârimî, Rikâk, 38).
Mekruh anlamı taşıyan nehiy sıygasına şu ayet örnek verilebilir: "Ey iman edenler, Cum'a günü namaza çağrıldığı zaman, hemen Allahı anmaya koşun ve alış-verişi bırakın"(el-Cum'a, 62/9). Bu ayetteki, "alışverişi bırakınız" sözü, "alış-veriş yapmayınız" anlamında, haramlık bildirecek bir nehiy uslûbudur. Ancak buradaki yasaklama, bizzat alım-satıma yönelik olmayıp, alım-satım fiilinin dışındaki bir durumdan kaynaklanmış olmaktadır. Bu da, cuma namazı sırasında yapılacak alış-verişin namaza gitmeyi engellemesidir. Bu yüzden cuma namazı ile yükümlü bulunmayan kadın, çocuk veya gayri müslimlerin bu saatte alış-veriş yapmaları caiz görülmüştür.
Yasağın dış bir sebebe dayanması yüzünden Hanefîler böyle bir alışverişe "tahrimen mekruh" derler ve akdi geçerli sayarlar. Çoğunluk fakihlere göre ise, bu alış-verişin hükmü haramdır (bk. İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, Kahire 1952, II, 167-168; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuh, Şam 1985, II, 263-264, IV, 240).
Bazen fiilin yapılmamasını özendirici bir ifade kullanılmış olabilir. Meselâ; Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Mehrin en iyisi en kolay olanıdır" (Ebû Dâvud, Nikâh). Bu hadiste mehirde aşırı gidilmemesi teşvik edilmektedir.
Hanefîlerde, haram ve mekruh kavramları, diğer mezheplere göre ban farklılıklar gösterir. Hanefîlere göre, haram; Kur'ân, mütevâtir veya meşhur sünnet gibi kesin bir delil ile kesin ve bağlayıcı tarzda, yapılmaması istenen fiildir. Zina, ribâ, şarap içmek, kan ve murdar ölmüş hayvan eti yemek gibi... Haramın hükmü ise; fiili işleyenin cezaya çarptırılması, o fiilin haramlığını inkâr edenin kâfir ve mürted sayılmasıdır.
Mekruh tahrîmen ve tenzîhen olmak üzere ikiye ayrılır.
a) Tahrimen mekruh:
Allah ve Resulunun bir fiilin yapılmamasını, kesin ve bağlayıcı tarzda istemiş olmakla birlikte, bu istek haberi vahit gibi zannî bir delil ile sabit olmuşsa, buna "tahrîmen (harama yakın) mekruh" denir. Şu hadisi buna örnek gösterebiliriz: "Kişi, kardeşi izin vermedikçe, kardeşinin alış-verişi üzerine alış-verişe girişmesin ve dünürlük üzerine dünürlük yapmasın." (bk. Buhârî, Nikâh, 45; Müslim, Büyü', 8, Nikâh, 38, 49, 52, 54, 56). Hadiste, satış üstüne satış ve dünürlük üstüne dünürlük yapmaktan sakınılması kesin ve bağlayıcı bir tarzda istenmektedir. Bunun hükmü, haram olması gerekirken, hadisin haber-i vahit olması nedeniyle "Tahrimen mekruh" sayılmıştır.
Tahrîmen mekruhu işlemek cezayı gerektirir. Ancak inkâr eden dinden çıkmaz.
b) Tenzîhen mekruh:
Allah ve Resulunun koyduğu yasağın, kesin ve bağlayıcı nitelikte olmaması halinde, fiil "tahrimen (helâla yakın) mekruh" adını alır. Camiye gidecek kimsenin soğan ve sarmısak vb. kokusu çevreyi rahatsız edecek şeyleri çiğ olarak yemesi gibi. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Soğan ve sarmısak yiyen kimse, mescidimize gelmesin, evinde otursun." (Buhârî, Ezan, 160; Ebû Dâvud, Et'ime, 41). İkindi namazından sonra, güneş batmadan az önceye kadar nafile namaz kılmanın hükmü de tenzîhen mekruhtur.
Tenzîhen mekruhu işlemek cezayı ve kınanmayı gerektirmez. Ancak her iki çeşit mekruhu terkeden kimse övülür. Hanefîler dışındaki mezhep imamları, Hanefîlerin Tahrîmen mekruh saydıkları fiilleri de haram kapsamına alırlar. Onlar, haram anlamında yasak edilmediğine dair işaret bulunan fiiller için yalnız "mekruh" terimini kullanmakla yetinirler. Meselâ; "Ey iman edenler, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın..." (el-Mâide, 5/101) ayeti ile Allah, sizin için dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı boşa harcamayı hoş görmedi" (Buhârî, İstikrâz. 19) hadisi buna örnek gösterilebilir (bk. M. Ebû Zehrâ, Usûlü'l-Fıkh, y.y., 1377/1958, s. 45, 46; Zekiyüddin Şa'ban, Usûlü'l-Fıkh, Terc. İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s. 217 vd.; "Haram", "Kerahet" maddeleri).
Alıntı

fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
3 Aralık 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
EFDAL

Sponsorlu Bağlantılar
En faziletli, daha faziletli.
Efdal, f-d-l- kökünden gelmektedir. İki şey arasında izâfiyet ifâde eder. Yani bir şeyi başka bir şeyle karşılaştırmak suretiyle kullanılır. Dolayısıyla bu tâbiri kullanmada iki taraf sözkonusudur. Birisi en faziletli veya daha fazîletli şey, diğeri ise kendisinden daha faziletli olunan şey ki; birincisine "mufaddal", ikincisine ise "mafdûlun aleyh" veya "mufaddalun aleyh" denir.
Efdal tâbiri, fıkıh kitaplarında sık sık kullanılmaktadır. Bunun anlamı şudur: Efdal olan şey ile mafdûlun aleyh olan şeyin her ikisinde de fazîlet vardır; ancak efdal olanda daha fazladır. Dolayısıyla böyle bir durumda her iki şeyden birini tercih etmek câiz ise de, efdal olanı yapmak daha iyi ve sevabı daha çoktur. Meselâ hacda dışardan gelenler için farz dışındaki tavâfı yapmak nâfile namazdan efdaldir denildiği zaman; hem tavâfta hem nâfile namazda fazilet olduğu, ancak tavâftaki faziletin nâfile namazdan daha çok olduğu; dolayısiyle ikisinden birini yapmak gerekirse, tavâfı nâfile namazına tercih etmenin daha iyi olduğu anlaşılmaktadır. Fıkıh kitaplarında buna benzer ifadeler çoktur.
İslâm askeri için kışla yapmak, nâfile hacdan efdaldir (İbn Abidin, Reddu'l-Muhtâr, I, 186).
Havuzdan abdest almak, nehirden almaya nazaran efdaldir.
Farz, nâfileden efdaldir. Ancak şu konular bundan müstesnâdır:
1- Namaz vakti girmeden önce abdest almak mendub, vakit girdikten sonra ise farzdır (namaz için). Ancak burada mendub, farzdan efdaldir.
2- Bir alacaklının darda olan borçlusundaki alacağından vazgeçmesi mendub; onu müsâit bir zamana kadar tehir etmesi ise vâcibdir. Ancak buradaki mendub vâcibden efdaldir.
3- Karşıdakine önce selâm vermek sünnet; verilen selâmı almak farzdır. Ancak burada yine sünnet farzdan efdaldir (İbn Abidin, a.g.e., I, 126).
Cenaze namazında safların en faziletlisi son saftır.
Sadaka verirken en faziletlisi, sadakanın sevabını bütün müslümanlara bağışlamaya niyet etmektir (İbn Âbidin, a.g.e, II, 357).
Bu tâbir hadis-i şeriflerde de çok kullanılmıştır:
"Veren el alan elden efdaldir" (Ahmed b. Hanbel, II, 480);
"Allah yolunda bir saat nöbet beklemek, kişinin oruç ve gece namazından efdaldir" (İbn Mâce, Cihâd, 8);
"Amellerin en faziletlisi Allah için sevmektir" (Ebû Dâvûd, Sünnet, II);
"En faziletli cihad, (zâlim) yöneticinin yanında hak (doğru) sözü söylemektir" (Ebû-Dâvûd, Melâhim, 17);
"İnsanların en fazîletlisi, Allah yolunda malıyla, nefsiyle cihad edendir" (Buhâri, Cihâd, 2);
"Namazdan sonra en faziletli amel cihaddır" (Ahmed b. Hanbel, II, 22);
"En faziletli sadaka müslüman kişinin bir ilim öğrenmesidir" (İbn Mâce, Mukaddime, 20);
"En faziletli dinar (para), kişinin çoluk çocuğuna harcadığı dinardır" (İbn Mâce, Cihâd, IV).
Bir adam, "Ya Rasûlullah, en faziletli müslümanlık hangisidir" diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.), "Senin dilinden ve elinden müslümanların selâmette olmasıdır" diye cevap verdi. Peki en faziletli hicret hangisidir? diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.), "Allah'ın hoşlanmadığı bir şevden hicret etmen (onu yapmamandır)" dedi.




Vacip, İslam dini terimi. Ef'al-i Mükellefin'dendir. Arapça kökenli bir sözcük olan vacip, İslam'da yapılması gereken eylemleri tanımlamak için kullanılır. Türkçe'de dini bir mana içermeden sadece "yapılması gereken" manasında kullanılmaktadır.
İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'ân-ı kerîm'de açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin açıkça bildirmesi ile tanımlanmış olan emirler. Farklı fıkhi mezheplerin farklı vacip anlayışları vardır. İslam'ın fıkhi mezheplerinden olan şâfiî mezhebine göre vâcib denince farz (yapılması mutlak olarak emredilen) anlaşılır. Fakat diğer mezheplerin vâcibe bakış açısı çoğunlukla daha hafiftir.
İslam'da genel görüşe göre vâcibin terk edilmesi, tahrîmen mekrûhtur. Yâni harama yakın mekrûhtur. Fakat haram değildir. Bu konuda da farklı mezhepler farklı görüşler beyan etmiştir. Bazı klasik İslam alimlerine göre vacip olan eylem yapılmadığında kişinin tövbe etmesi gerekir. Eğer bu tövbeyi etmeden ölürse günah işlemiş olur ve azap görür. Ayrıca, İslam dininde çok önemli bir yeri olan namazın vâciblerinden birini bilerek yapmamak namazı bozmamakla beraber günâh olur. Unutarak yapmayan sehiv secdesi (unutma secdesi) yapar.



Vikipedi, özgür ansiklopedi


MEKRÛH

İslâm'ın, yükümlü müminlerin bazı fiillerine verdiği vasıf. Kerahet kökünden ism-i mef'ul. Kerahet; istememek, hoşlanmamak ve çirkin görmek demektir. Mekrûh ise; istenmeyen, hoşa gitmeyen, çirkin iş anlamındadır. Bir fıkıh terimi olarak mekrûh; Allah ve Resulunun, yapılmamasını, bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiildir.
Yükümlünün fiilleri şu hükümlerden birisine girer: Farz, vacip, sünnet, müstehap, mübah, haram, mekruh ve müfsit (bk. "Ef'âl-i Mükellefin" mad.). Hanefîler dışındaki çoğunluk fakihlere göre, bu fiiller; vâcip, mendup, haram, mekruh ve mübah olmak üzere beş tanedir.
Haram ve mekruh arasında bazı yakınlıklar vardır. Her ikisi de yasaklanan ya da hoş karşılanmayan veya çirkin olan fiilleri ifade eder. Ancak haram, Allah ve Resulunun kesin ve bağlayıcı şekilde yapılmamasını istediği fiilleri kapsar. Buna şu nasslar örnek verilebilir: "Size analarınız, kızlarınız... (ile evlenmek) haram kılındı" (en-Nisâ, 4/23). "Müslüman bir kişinin malını onun gönül rızası olmaksızın (almak) helâl olmaz" (Ahmed b. Hanbel, V, 72); "Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin" (el-En'âm, 6/151).
Mekruhtaki yasaklık ise haramdaki kadar kesin ve bağlayıcı değildir. Bir fiilin kerahet derecesinde yasak oluşu ayet ve hadislerde kullanılan bazı ifadelerden ve kastedilen kavramlardan anlaşılır. Kerahet lâfzının veya kesin haramlık bildirmediğine dair bir karine bulunan nehiy sıygasının kullanılması, ya da nassla fiili yapmamayı özendirici ifadelerin yer alması, mekruhu haramdan ayıran belli başlı özelliklerdir.
Şu hadis-i şerifte haram ve mekruh fiilleri birlikte görmek mümkündür:
"Şüphesiz Allahü Teâlâ, analara saygısızlık göstermeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi, verilmesi gereken hakkı önlemeyi ve hak edilmeyen şeyi istemeyi haram kılmıştır. Yine Allah, dedikoduyu, çok soru sormayı ve malları heder etmeyi sizin için mekruh görmüştür" (Buhârî, Rikâk, 22, Zekât, 53; Müslim, Akdiye, 10, 13, 14; Malik, Muvatta', Kelâm, 20; Dârimî, Rikâk, 38).
Mekruh anlamı taşıyan nehiy sıygasına şu ayet örnek verilebilir: "Ey iman edenler, Cum'a günü namaza çağrıldığı zaman, hemen Allahı anmaya koşun ve alış-verişi bırakın"(el-Cum'a, 62/9). Bu ayetteki, "alışverişi bırakınız" sözü, "alış-veriş yapmayınız" anlamında, haramlık bildirecek bir nehiy uslûbudur. Ancak buradaki yasaklama, bizzat alım-satıma yönelik olmayıp, alım-satım fiilinin dışındaki bir durumdan kaynaklanmış olmaktadır. Bu da, cuma namazı sırasında yapılacak alış-verişin namaza gitmeyi engellemesidir. Bu yüzden cuma namazı ile yükümlü bulunmayan kadın, çocuk veya gayri müslimlerin bu saatte alış-veriş yapmaları caiz görülmüştür.
Yasağın dış bir sebebe dayanması yüzünden Hanefîler böyle bir alışverişe "tahrimen mekruh" derler ve akdi geçerli sayarlar. Çoğunluk fakihlere göre ise, bu alış-verişin hükmü haramdır (bk. İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, Kahire 1952, II, 167-168; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuh, Şam 1985, II, 263-264, IV, 240).
Bazen fiilin yapılmamasını özendirici bir ifade kullanılmış olabilir. Meselâ; Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Mehrin en iyisi en kolay olanıdır" (Ebû Dâvud, Nikâh). Bu hadiste mehirde aşırı gidilmemesi teşvik edilmektedir.
Hanefîlerde, haram ve mekruh kavramları, diğer mezheplere göre ban farklılıklar gösterir. Hanefîlere göre, haram; Kur'ân, mütevâtir veya meşhur sünnet gibi kesin bir delil ile kesin ve bağlayıcı tarzda, yapılmaması istenen fiildir. Zina, ribâ, şarap içmek, kan ve murdar ölmüş hayvan eti yemek gibi... Haramın hükmü ise; fiili işleyenin cezaya çarptırılması, o fiilin haramlığını inkâr edenin kâfir ve mürted sayılmasıdır.
Mekruh tahrîmen ve tenzîhen olmak üzere ikiye ayrılır.
a) Tahrimen mekruh:
Allah ve Resulunun bir fiilin yapılmamasını, kesin ve bağlayıcı tarzda istemiş olmakla birlikte, bu istek haberi vahit gibi zannî bir delil ile sabit olmuşsa, buna "tahrîmen (harama yakın) mekruh" denir. Şu hadisi buna örnek gösterebiliriz: "Kişi, kardeşi izin vermedikçe, kardeşinin alış-verişi üzerine alış-verişe girişmesin ve dünürlük üzerine dünürlük yapmasın." (bk. Buhârî, Nikâh, 45; Müslim, Büyü', 8, Nikâh, 38, 49, 52, 54, 56). Hadiste, satış üstüne satış ve dünürlük üstüne dünürlük yapmaktan sakınılması kesin ve bağlayıcı bir tarzda istenmektedir. Bunun hükmü, haram olması gerekirken, hadisin haber-i vahit olması nedeniyle "Tahrimen mekruh" sayılmıştır.
Tahrîmen mekruhu işlemek cezayı gerektirir. Ancak inkâr eden dinden çıkmaz.
b) Tenzîhen mekruh:
Allah ve Resulunun koyduğu yasağın, kesin ve bağlayıcı nitelikte olmaması halinde, fiil "tahrimen (helâla yakın) mekruh" adını alır. Camiye gidecek kimsenin soğan ve sarmısak vb. kokusu çevreyi rahatsız edecek şeyleri çiğ olarak yemesi gibi. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Soğan ve sarmısak yiyen kimse, mescidimize gelmesin, evinde otursun." (Buhârî, Ezan, 160; Ebû Dâvud, Et'ime, 41). İkindi namazından sonra, güneş batmadan az önceye kadar nafile namaz kılmanın hükmü de tenzîhen mekruhtur.
Tenzîhen mekruhu işlemek cezayı ve kınanmayı gerektirmez. Ancak her iki çeşit mekruhu terkeden kimse övülür. Hanefîler dışındaki mezhep imamları, Hanefîlerin Tahrîmen mekruh saydıkları fiilleri de haram kapsamına alırlar. Onlar, haram anlamında yasak edilmediğine dair işaret bulunan fiiller için yalnız "mekruh" terimini kullanmakla yetinirler. Meselâ; "Ey iman edenler, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın..." (el-Mâide, 5/101) ayeti ile Allah, sizin için dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı boşa harcamayı hoş görmedi" (Buhârî, İstikrâz. 19) hadisi buna örnek gösterilebilir (bk. M. Ebû Zehrâ, Usûlü'l-Fıkh, y.y., 1377/1958, s. 45, 46; Zekiyüddin Şa'ban, Usûlü'l-Fıkh, Terc. İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s. 217 vd.; "Haram", "Kerahet" maddeleri).
Alıntı

Son düzenleyen Efulim; 11 Kasım 2011 23:29 Sebep: açık linkler kapatıldı.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Kasım 2009       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
biri bana söyleyebilirmi farz ve sünnet ne demek çok acil
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Kasım 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Vâcip, İslam dini terimi. Efâl-i mükellefin'dendir. Arapça kökenli bir sözcük olan vacip, İslam'da yapılması gereken eylemleri tanımlamak için kullanılır. Türkçe'de dini bir mana içermeden sadece "yapılması gereken" manasında kullanılmaktadır.

İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'ân-ı kerîm'de açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin açıkça bildirmesi ile tanımlanmış olan emirlerdir. Farklı fıkhi mezheplerin farklı vacip anlayışları vardır. İslam'ın fıkhi mezheplerinden olan şâfiî mezhebine göre vâcib denince farz (yapılması mutlak olarak emredilen) anlaşılır. Fakat diğer mezheplerin vâcibe bakış açısı çoğunlukla daha hafiftir.

İslam'da genel görüşe göre vâcibin terk edilmesi, tahrîmen mekrûhtur. Yâni harama yakın mekrûhtur. Fakat haram değildir. Bu konuda da farklı mezhepler farklı görüşler beyan etmiştir. Bazı klasik İslam alimlerine göre vacip olan eylem yapılmadığında kişinin tövbe etmesi gerekir. Eğer bu tövbeyi etmeden ölürse günah işlemiş olur ve azap görür. Ayrıca, İslam dininde çok önemli bir yeri olan namazın vâciblerinden birini bilerek yapmamak namazı bozmamakla beraber günâh olur. Unutarak yapmayan qqsehiv secdesi (unutma secdesi) yapar.
rumeysacu111 - avatarı
rumeysacu111
Ziyaretçi
26 Ağustos 2010       Mesaj #5
rumeysacu111 - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

biri bana söyleyebilirmi farz ve sünnet ne demek çok acil

Farz kesinLikLe yapıLması qereken, sünnet ise Hz Peyqamber'in yaptıkLarını yapmak.
Örn; Cuma namazı erkekLere farzdır, Abdest aLırken ağızı çaLkaLamak sünnettir...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Kasım 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen sorumu cevaplayın
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
11 Kasım 2011       Mesaj #7
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

lütfen sorumu cevaplayın

Vacip, İslam dini terimi. Ef'al-i Mükellefin'dendir. Arapça kökenli bir sözcük olan vacip, İslam'da yapılması gereken eylemleri tanımlamak için kullanılır. Türkçe'de dini bir mana içermeden sadece "yapılması gereken" manasında kullanılmaktadır.
İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'ân-ı kerîm'de açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin açıkça bildirmesi ile tanımlanmış olan emirler. Farklı fıkhi mezheplerin farklı vacip anlayışları vardır. İslam'ın fıkhi mezheplerinden olan şâfiî mezhebine göre vâcib denince farz (yapılması mutlak olarak emredilen) anlaşılır. Fakat diğer mezheplerin vâcibe bakış açısı çoğunlukla daha hafiftir.
İslam'da genel görüşe göre vâcibin terk edilmesi, tahrîmen mekrûhtur. Yâni harama yakın mekrûhtur. Fakat haram değildir. Bu konuda da farklı mezhepler farklı görüşler beyan etmiştir. Bazı klasik İslam alimlerine göre vacip olan eylem yapılmadığında kişinin tövbe etmesi gerekir. Eğer bu tövbeyi etmeden ölürse günah işlemiş olur ve azap görür. Ayrıca, İslam dininde çok önemli bir yeri olan namazın vâciblerinden birini bilerek yapmamak namazı bozmamakla beraber günâh olur. Unutarak yapmayan sehiv secdesi (unutma secdesi) yapar.

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Vacip olan işler Sual: Vacip olan işler nelerdir, vacibi terkin hükmü nedir?
CEVAP
Allahü teâlânın açık olan emirlerine Farz, açık olmayıp, zan ile anlaşılanlarına Vacip denir. Vacibi terk etmek tahrimen mekruhtur, harama yakındır. Tahrimen mekruh olan şeyi terk etmek vaciptir.

Canlı cansız varlıklardaki hesaplı nizama, düzene bakıp bunlardaki incelikleri düşünmek, kâinattaki her şeyin anlamsız yaratılmadığını anlamak herkese vaciptir. Her müminin, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri iman edilecek şeyleri öğrenmesi ve bunlara göre inanması vaciptir.

Fıtra ve kurban nisabına malik olana zengin denir. Bunun fıtra vermesi vacip olur. Mükellef ise, yani akıl baliğ ve mukim ise, kurban kesmesi de vacip olur. Zekat alması haram olur ve fakir olan mahrem kadın akrabasına ve çalışamayan fakir erkek akrabasına nafaka vermesi, yardım etmesi vacip olur.

Ana babaya ve kocaya taat olan işlerdeki emirlerini yapmak. Ana, baba aciz ve fakir iseler, zimmi olsalar bile, nafakaları, çocuğa vacip olur. Dedeler, nineler de, ana baba gibidir. Harbi olanlarına nafaka verilmez. Ana, baba, zimmi olsalar da, hizmet etmek, ihsanda bulunmak vaciptir. Küfre teşvik edenlerine gidilmez. Salih olan mahrem akrabayı ziyaret etmek vaciptir.

Mehirsiz evlenen erkeğin, mehri misil [yani âdet olan mehir] vermesi vacip olur. Kadın mehrini istediği zamanda, istemedi ise, ikisinden biri ölünce, verilmesi vaciptir.

Müminin mümine dargın duramayıp, üç gün sonra gidip selam vermesi vaciptir.

Ehl-i beyti ve Eshab-ı kiramın hepsini sevmek.

Evliyanın kerametine inanmak...

Nezri [adağı] yerine getirmek. Mesela, Allah için bir ay oruç tutmak nezrim olsun dese yahut şu işim olursa, bir ay oruç nezrim olsun dese ve o şeyi bulsa, oruç tutması vacip olur. Kefaret veremez.

Kabul edeceği zan olunan kimseye emr-i maruf yapmak vaciptir. Kul hakkıdır. Bir şeyi bilmeyene nasihat vermek vaciptir. Kendine ve Müslümanlara zarar gelecek olursa, el ile yapılan emr-i marufu terk etmek vacip olur. Fitne çıkacaksa dil ile yapılan emr-i marufu terk etmek vacip olur.

Ölüm halinde su içirmek sünnettir. İhtiyacı görülürse vacip olur.

Ölünce defin için acele etmeli, bozulup kokmak ihtimali varsa, acele etmek vacip olur.


Diğer vaciplerden bazıları şunlardır:

Birinin evine girileceği zaman izin istemek.

Bozulan sünnet ve nafile namazları iade etmek.

Zekatı acele edip, hemen vermek.

Allahü teâlânın ismini işitince ve söyleyince, celle celalüh veya teâlâ yahut sübhanallah diyerek saygı göstermek. Tekrar edince de, söylemek müstehaptır.

Delilini bilmese de, müctehidin sözüne uymak. (Dürr-ül-muhtar)

Bugün için dört mezhepten birinde bulunmak. (Tahtavi)

Borçlu fakiri sıkıştırmamak.

Bir kimseye zaruri lazım olan malı ona satmak.

Dinimizin yasak etmediği âdetlere uymak.

Davacının istediği zaman şahit olmak.

Çocuğun selamına cevap vermek.

Kadının eşine karşı temiz ve ziynetli olması.

Herkese, sanatının ilmini öğrenmesi.

Çocuğun, babasına hizmet etmesi ve babanın da fakir oğlunu evlendirmesi.

Borçları ödeyerek, emanetleri sahiplerine vererek, ölüme hazırlanmak ve vasiyet yazmak.


Şart anlamındaki vacipler
Sual:
Vacip kelimesinin şart, farz anlamına kullanıldığı yerler nelerdir??
CEVAP
Aşağıda, vacip diye geçen hükümler; farzdır, şarttır anlamında kullanılmıştır:

1- Allahü teâlânın, ihsan ettiği nimetlere şükretmek vaciptir. (Ahlak-ı alai)

2- Resulullahın peygamberliğini işitene iman etmek vaciptir. (Mevahib-i ledünniye)

3- Her asırda yaşayan her milletin, Resulullaha uyması vaciptir. (S. Ebediyye)

4-
Semavi dinlerin âyet-i kerime veya hadis-i şerifle bildirilen ve nesh edilmeyen hükümleriyle amel etmek vaciptir. (Tefsir-i Mazheri)

5-
Herkesin, sanatının, mesleğinin ilmini öğrenmesi vaciptir. (Kimya-i Seadet)

6- Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle, kesin olarak bildirildi ki, namaz kılmak vaciptir. (El-muvafakat)

7- Gıybetten sakınmak vaciptir. (Mekatib-i şerife m.85)

8- Hayzlı veya nifaslının, kan kesilince gusletmesi vaciptir. (Fetava-yı Hindiyye)

9- Düşman, İslam ülkesine saldırınca, herkesin savunması vacip olur. (El-ihtiyar)

10- Kabul edeceği umulan kimseye, emr-i maruf yapmak vaciptir. (Berika)

11- Emr-i marufu, yumuşak yapmak da vaciptir. (Berika)

12-
Halife-i müsliminin, seçip emrettiği ictihada göre amel etmek vacip olur. (Mecelle)

13-
Avamın müctehidi taklit etmesi [bir mezhebe uyması], vaciptir. (Ez-Zehire lil Kurafi)

14-
Bugün her Müslümanın, dört mezhepten birinde bulunması vaciptir. (Tahtavi)

15-
Her müctehidin kendi ictihadına uyması vaciptir. (Mektubat-ı Masumiyye 2/36)

16-
Naslarda açıkça bildirilen emirlere uymak ve inanmak vaciptir. (Mektubat-ı Masumiyye 2/36)

17-
Rüşvet alanın, aldığı malı, geri vermesi vacip olur. (Redd-ül Muhtar)

18- Müftünün müctehid olması vaciptir. Mutlak müctehid olmayan müftünün fetva vermesi, haramdır. Bunun, sadece müctehidlerin fetvalarını nakletmesi caizdir. (Tuhfet-ül-arabi vel-acem)

19-
Ana, babaya hizmet etmek, vaciptir. (Hadika)

20-
Erkek olsun, kadın olsun, zi-rahmi mahrem akrabayı ziyaret, vaciptir. (Berika)

21- Şafiide, sünnet olmak vaciptir. (İslam Ahlakı)

22-
Peygamberlerin, mucize göstermeleri vaciptir. (Mektubat-ı Rabbani 3/86)

23-
Bir mahallede salih kimse kalmayıp, fesat ve bid’at artınca, başka mahalleye göçüp yerleşmek veya böyle bir şehirden başka şehre hicret etmek, vacip olur. (Kenz-i mahfi)

24-
Hayvan keserken, (Bismillah) veya (Allahü ekber) demek vaciptir. (İbni Âbidîn)

25-
Hanbelî mezhebinde sözünde durmak vacip, durmamak haram olur. (İslam Ahlakı)

26-
Eshab-ı kiramın hepsinin salih ve adil olduğuna inanmak, hiçbirine dil uzatmamak, düşmanlık etmemek bütün Müslümanlara vaciptir. (Mirat-i kâinat)

27-
Sultan zalim de olsa, İslamiyet’e uygun emirlerine itaat, vaciptir. (Faideli Bilgiler)

28- Resulullahın Ehl-i beytine ve hanımlarına saygı göstermek vaciptir. (Kurret-ül ayneyn)

29- Kâfirlerin ibadet olarak yaptıkları, kâfirlik alameti olan şeyleri, tahkir etmek vaciptir. (Birgivi)

30-
Allah’ın düşmanı olduğu için, kâfirlere (Buğd-i fillah) vaciptir. (Mektubat-ı Masumiyye 3/55)

31-
Müslümana ilk vacip olan şey, ahkâm-ı İslamiyeye uymaktır. (El-münire)

32-
Üzerinde Allah hakkı veya kul hakkı bulunanın, iki şahit yanında vasiyet yazması vaciptir. Üzerinde hak yoksa vasiyet yazmak müstehab olur. (Cila-ül-kulub)

33
- Borçları ödeyip, ölüme hazırlanmak ve ölüm hastalığında vasiyet yazmak vaciptir. (S. Ahiret)

34- Eshab-ı kirama uymak vaciptir. (Faideli Bilgiler) [Bu bizim gibi avam için değil, müctehidler içindir.]

35-
Kız ve oğlan çocuk yedi yaşına gelince, namaz kılmalarını emretmek, velisi üzerine vacip olur. (Ey Oğul İlmihali)

36-
Dar-ül-harbde imana gelenin, Dar-ül-islama hicret etmesi vacip olur. (Redd-ül-muhtar)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Helal kazanmak için sıkıntı çekenlere, Cennet vacip olur.) [R. Nasıhin]

(Allah’a şirk koşmadan ihlasla ibadet edene, Cennet vacip olur. Allah’a şirk koşarak mülaki olana da, Cehennem vacip olur.) [Hâkim]

(Gurbette iken ölen garip Müslümana, Cennet vacip olur.) [Ebu Nuaym]

(Yalan yeminle, haksız olarak, birisinin malını alana, Cehennem vacip olur.) [Begavi]

(Ölürken kelime-i şehadeti söyleyene, Cennet vacip olur.) [Taberani]

(İhlasla, “Rabbim Allah, dinim İslam ve peygamberim Muhammed aleyhisselam” diyene, Cennet vacip olur.) [Hâkim]

(Beş vakit namazı doğru kılana, Cennet vacip olur.)
[Taberani]

(Beş vakit namazı kırk gün cemaatle kılana, Cennet vacip olur.) [Ebu Ya’la]

(Haşefe içeri girince, meni gelse de, gelmese de, gusül vacip olur.) [Taberani]

(Bir yetimi, kendini kurtarana kadar bakıp büyütene, Cennet vacip olur.) [Taberani]

(Köle, kadın, çocuk ve hasta hariç, Cuma namazı, her Müslümana vaciptir.) [Hâkim]

(İmamla birlikte dört kişi olan köyde, Cuma kılmak vaciptir.) [Deylemi]

(Gaza vaciptir. Cenaze namazı da vaciptir.) [Ebu Ya’la]

(Ebu Bekir’i sevmek ve ona şükretmek, her Müslümana vaciptir.) [Deylemi, Hatib, Münavi]

(Fıkıh öğrenmek, her Müslümana mutlaka vaciptir.) [Hâkim]

(Aksırıp, Elhamdülillah diyen mümine, Yerhamükellah demek, vacip olur.) [Buhari]

(Yasaklardan men etmekte korku olmadıkça, emr-i maruf ve nehy-i münker, vaciptir. Eğer zararından korkuyorsanız, susmak helal olur.) [Deylemi]

(Kabrimi ziyaret edene, şefaatim vacip olur.) [Bezzar, Dare Kutni, Taberani, Kadı İyad]


İbadetlerdeki vaciblerden bazıları

Sual:
Farzlardan sonra gelen vacibler nelerdir?
CEVAP
Vacib, yapılması farz gibi kesin olan; fakat Kur’an-ı kerimdeki delili farz kadar açık olmayan emirlere denir. Vacibin hükmü farz gibidir. Vacibi terk etmek, tahrimen mekruhtur. İbadetlerdeki vaciblerden bazıları şunlardır:
1- Adağı yerine getirmek,

2-
Başlanan nafile namazı tamamlamak,

3-
Vitri kılmak ve kunut duasını okumak,

4-
Namazda bir farzdan bir farza intikal etmek yani geçmek, mesela kıyamdan rükûya giderken ve secdeden kıyama kalkarken geçişi geciktirmemek,

5-
Esselamü aleyküm diyerek namazdan çıkmak,

6-
Farzların iki rekâtında ve diğer namazların her rekâtında Fatiha okumak,

7-
Fasid olan sünnet ve nafile namazları iade etmek,

8-
Fatihayı ilk iki rekâtta okumak,

9-
Fatihayı zamm-ı sureden önce okumak,

10-
Namazda son oturuşta Ettehıyyatüyü okumak,

11-
Namazda birinci oturuşta oturmak ve Ettehıyyatüyü okuyunca beklemeyip kalkmak,

12-
Bayram namazlarını kılmak ve kurban bayramının arefesinin sabah namazından, dördüncü günün ikindi namazına kadar, farzlardan sonra teşrik tekbirini okumak,

13-
Namazda imama tâbi olmak,

14-
Namazda zamm-ı sure okumak,

15-
Nisaba malik olan için fıtra vermek ve kurban kesmek,

16-
Rükûda bir veya üç kere Sübhanallah diyecek kadar durmak,

17-
Rükûdan kıyama doğrulunca ve iki secde arasında doğrulup oturunca, bir kere Sübhanallah diyecek kadar durmak,

18-
Gerektiğinde secde-i sehv yapmak,

19-
Secdeleri birbiri arkasından yapmak,

20-
Sesli okunacak yerde sesli, sessiz okunacak yerde sessiz okumak,

21-
Tadil-i erkâna riayet etmek,

22-
Tahrimen mekruhu terk etmek,

23-
Tilavet secdesi yapmak.

Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

14 Aralık 2008 / asla_asla_deme Müslümanlık/İslamiyet
10 Kasım 2013 / Misafir Soru-Cevap
24 Ocak 2014 / Misafir Cevaplanmış
10 Ocak 2016 / ThinkerBeLL X-Sözlük
22 Aralık 2010 / ener X-Sözlük