Arama

Kervansarayların ulaşıma ve ticaret faaliyetlerine etkisi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 23 Kasım 2011 Gösterim: 6.829 Cevap: 2
meltem - avatarı
meltem
Ziyaretçi
23 Aralık 2008       Mesaj #1
meltem - avatarı
Ziyaretçi
kervansarayların ulaşıma ve ticaret faaliyetlerine etkisi nedir_?
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
Asya ile Avrupa Arasında Kültürel Bir Köprü Olarak
İPEK YOLU ÜZERİNDEKİ ANADOLU KERVANSARAYLARI
Sponsorlu Bağlantılar

Bu tebliğde İpek Yolu’nun Anadolu güzergâhında bulunan kervansarayların işleyişi ve fonksiyonları hakkında bilgi verildikten sonra ortaçağ Asya-Avrupa (kültür ve) diyaloguna katkıları üzerinde durulacaktır.
Doğunun ipeği ile baharatı ve diğer ürünlerinin kervanlarla Batıya taşınması, Çin'den Avrupa'ya uzanan ve bugün ''İpek Yolu'' olarak adlandırılan ticaret yolunu oluşturmuştur. Dünyanın en uzun ve en eski uluslararası ticaret yollarından biri olan ipek yolu, tarih boyunca hem geçtiği bölgeleri iktisadi açıdan kalkındırıp halkın refah seviyesini yükseltmiş hem de doğu-batı kültür ve medeniyeti için bir köprü ve buluşma vesilesi olmuştur. Böylece farklı pek çok din ve milletin birbiriyle tanışmasına ve kültür alışverişine de imkân sağlamıştır. Coğrafi Konumu gereği Asya ile Avrupa arasında doğal bir köprü durumunda olan Anadolu binlerce yıl uluslararası ulaşımda önemli bir rol üstlenmiştir. Bunun sonucu olarak, çeşitli dönemlerde, Kral Yolu, Roma Devri Yolları ve İpek yolu gibi, değişik yol ağları Anadolu'yu sarmıştır. Orta Çağda, Çin'den başlayan İpek Yolu Orta Asya'da birden fazla güzergâhı izleyerek köprü niteliği taşıyan Anadolu’ya ulaşmış burada da doğu-batı kuzey-güney ekseninde çeşitli kolları takip ederek Avrupa’ya uzanmıştır.
Bizanslılar zamanında İslam ve Hıristiyan âleminin çatışma sahası olan Anadolu’nun Selçukluların eline geçmesiyle yeni bir devir açılmış, bu ülke İslam dünyasının geniş iktisadi ve ticari faaliyetleri çerçevesine girerek kuzey-güney ve doğu-batı istikametindeki ticari faaliyetler için büyük bir önem kazanmıştır. Fetihten sonra Selçuklular, politikalarını Anadolu’nun ticari açıdan işlerliğini artırıp milletlerarası ticaret potansiyelinden istifade edebilecek tarzda şekillendirdiler. Öncelikle sahil bölgelerini, Sinop ve Antalya gibi Anadolu’nun dış dünyaya açılmasını sağlayan önemli liman şehirlerini ve ticaret yollarını ele geçirdiler. Selçuklu sultanları Venedikliler, Kıbrıs Frankları ve diğer komşu ülkeler ile ticareti karşılıklı düzenleyen anlaşmalar yaptılar, Hıristiyan tüccarlara, Müslümanlar gibi Anadolu topraklarında ticaret özgürlüğü tanıdılar, yolculuklarında karşılaşabilecekleri soygunlara ve her türlü zarara karşı devlet güvencesi sağladılar. Ticari yaşamı gözetmek amacıyla ilk defa ''devlet sigorta sistemini" kurdular ve gümrük vergilerinde uyguladıkları indirimlerle ticari hayatı özendirmeye çalıştılar. Anadolu’nun ekonomik bütünlüğü ve transit ticari faaliyetlerin kesintiye uğramadan devamı için Anadolu’da siyasi birliği sağlamaya çalıştılar.
Bunlara ilaveten İpek yolunun Ortadoğu bölümünü uluslararası bir ticaret yolu olarak muhafaza etmek için gayret sarf eden ve ticaretin alt yapısını da ihmal etmeyen Selçuklular, zengin ticari ürünleri nakleden kervanları, sınırlarda düşman baskınlarından, Anadolu içinde de göçebe ve eşkıya soygunlarından koruyacak emniyetli konak yerleri sağlamak ve yolcuların, konakladıkları yerlerde her türlü ihtiyaçlarını temin etmek amacıyla kervansaraylar inşa ettiler. Kervansarayları sağlam surlarla çevirdiler ve surlar üzerinde kuleler inşa edip, demirden kapılar yaparak tehlikelere karşı dayanıklı hale getirdiler. Uzaktan bakılınca bir kale gibi görünen, içine girildiği zaman kervan kafilelerinin her türlü ihtiyacını karşılayacak bir teşkilâta sahip olan kervansaraylar, daha önceden İslam dünyasının sınır bölgelerinde askeri amaçla yapılan ribatların bir devamı olup ilk örnekleri Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklular döneminde Orta Asya’da görülmektedir.
Kervansaraylar Selçuklu sultanları ve üst düzey devlet adamları tarafından, önemli ticaret yolları üzerinde, genellikle yaya yürüyüşü ile 8-10 saati geçmeyen, deve yürüyüşüyle de yaklaşık bir gün süren 30-40 kilometrelik mesafelerde vakıf olarak inşa edilmişlerdir. Maddî büyüklükleri ve teşkilâtları nispetinde zengin evler, dükkânlar, fırınlar, hanlar, hamamlar, bağ-bahçe ve tarlalar, araziler, çiftlikler ve köyler gibi gelir kaynaklarına ve mülklere sahip olan kervansarayların inşası ilk defa II. Kılıç Arslan döneminde başlamış ve bir asır içinde Anadolu ticaret yollarının tamamı kervansaraylarla örülmüştür. Yapılan araştırmalar Anadolu’da 200’den fazla kervansaray bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Sözgelimi Anadolu'ya ağır trafik taşıyan ana kavşaklardan biri olup, Tebriz’den Erzurum, Sivas, Ankara, Bursa ve İstanbul’a ulaşan ve tersi istikamette ise, Tebriz’in doğusuna yönelip Mazanderan, Kuzey Azerbaycan tüccarları ve Tiflis’in Gürcü tüccarları tarafından kullanılan yol üzerinde çok sayıda kervansaray inşa edilmiştir. Tebriz’den Anadolu Selçuklu devletinin başkenti Konya’ya yolculuk yaklaşık 40 gün sürüyordu. Ve yol üzerinde mesela yalnızca Kayseri ve Sivas arasında 24 ten fazla kervansaray vardı.
Hindistan’a ulaşan ticaret yolunun ağırlık merkezinin Coğrafî keşifler sonucu Atlas Okyanusuna kayması ve Anadolu’da ticaretin eski önemini kaybetmesi sonucu Selçuklular zamanındaki kervan yolları da ıssızlaştı. Fakat yeni yol güzergâhlarının ortaya çıkması üzerine Osmanlılar da, kervansaray yapımına devam ettiler. İstanbul’u, Suriye üzerinden Mekke ve Medine’ye bağlayan yol üzerinde hacıların her türlü ihtiyaçlarını karşılamak üzere kervansaraylar kurdular.
Kervansaraylarda; yatakhane ve yemekhaneler, erzak ambarları, ticarî eşya depoları, ahırlar, samanlıklar, mescitler, kütüphaneler, hamamlar, şadırvanlar, hastane ve eczaneler, yatak ve yemek takımları, ayakkabılarının tamiri ve fakir yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcılar, hayvanları nallamak için nalbantlar, bu teşkilât ve tesisleri idare edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak divan ve memurları vardı.
Kervansaray vakfiyelerinde kervansarayın bütün ihtiyaçları düşünülmüş ve gerekli bütün unsurlar vâkıf tarafından vakfiyede zikredilmiştir. Kayseri-Malatya yolu üzerinde bulunan ve bugün hala ayakta olan 1240-1241 tarihli Karatay kervansarayının vakfiyesi kervansarayların işleyişi ile ilgili ayrıntılı bilgileri vermektedir. Vakfiyede kervansarayın işleyişiyle birlikte ve Müslüman, gayr-i müslim, hür-köle, kadın-erkek her yolcuya gerekli ikramlarda bulunulacağı ve aralarında hiçbir ayrım yapılmayacağı açık bir şekilde ifade edilmiştir. Kervansaraylara gelen tüccar ve her türlü yolcu, din, dil, ırk farkı gözetilmeden zengin fakir, Müslüman, gayr-i müslim kim olursa olsun, 3 gün süreyle kalabilir bütün ihtiyaçlarını ücretsiz olarak görebilirdi ve tüm giderler vakıftan karşılanırdı. Kervansaraylarda hasta yolcular, sıhhat buluncaya kadar tedavi edilir, hayvanlarının tedavisi de veteriner tarafından yapılır ve tedavi masrafları vakıf tarafından karşılanırdı. Fakir hastalar, öldüğü takdirde kefen masrafları da vakıf gelirlerinden ödenirdi.
Kervansaraylarda tüccarların konakladıkları süre içinde ibadetlerini yapabilecekleri mekânlar da düşünülmüştür. Seyyahların ifadelerinden ve diğer kayıtlardan Müslüman yada diğer dinlere mensup yolcuların kervansaraylarda ibadet ve ayinler yapabildikleri anlaşılmaktadır. Müslüman tüccarların namazlarını kılabilmeleri için hemen her kervansarayda mescit yapılmıştır. Ayrıca Osmanlılar döneminin sonlarında İstanbul’a gelen Aubrey Herbert’in İstanbul hatıralarında anlattığına göre, Eminönü Valide hanında İranlılar tarafından yapılan Aşure törenine benzer toplu etkinlikler de düzenlenmektir. 1672 yılının nisan ayında bir Fransız elçisiyle birlikte yola çıkan Galland, Babaeski’de kaldıkları kervansarayın odalarından birinde sabahın üçü ile dördü arasında tertip edilen ve Peder Canisarés tarafından yönetilen bir ayine katıldığını yazmaktadır. Rahip Mikayel Çamçiyan da, 1786 yılında Venedik’te basılan ve Ermenilerin tarihini anlatan Bamutyun Hayots isimli kitabında Ankara’lı Katolik Ermenilerin 1740 yılında İstanbul’daki Sofcu Hanı’nda Messe (Kudas-ı Şerif) ayini düzenlediğini söylemektedir.
Kervansaraylar tüccarlar tarafından kullanıldığı gibi seyyahlar tarafından da kullanılmıştır. İberik yarımadasından yola çıkan bir gezginin efsanevi Doğu’ya gidebilmesi için, İpek Yolu üzerinde bir köprü durumunda olan Anadolu’dan geçmesi gerekiyordu. De Buspecq, Dernschwam, Sarre, Tavernier, Nerval gibi seyyahlar Türk hanlarında zengin-fakir herkesin rahatça kalabildiğini ve bu mekanlarda Hristiyan, Yahudi, Ermeni, Rum, Şii ve Vahhabî tüccarlarla birlikte gecelediklerini ifade etmektedirler.
Söz gelimi ticari devamlılığı sağlamak için çok sayıda kervansarayın yapıldığı Kayseri yakınlarındaki “Yabanlu Pazarında” Selçuklular Döneminde Cenova, Venedik, Napoli, İtalya, Fransa, Bizans, Rusya, Kıpçak, Suriye, Mısır, Irak, İran ve Türkistan’ın iç bölgelerinden çok sayıda tüccar alışveriş için bir araya geliyordu. Bu kadar çok sayıda farklı unsurun bir araya gelmesinin kültürel etkileşim açısından ne türlü imkanlar sunacağı tahmin edilebilir. İpek Yolu’nun Ortadoğu ve Anadolu bölümünde tüccarların güven içinde yolculuk yapmaları ve bahsedilen bölgelere ait yerel değerlerin tüccarlar sayesinde uluslararası nitelik kazanması, onlara barınma, güvenlik ve daha pek çok imkan sağlayan kervansaraylar sayesinde olmuştur.
Sonuç olarak şunları ifade edebiliriz ki, dünya’nın en eski ve en uzun ticaret yollarından biri olan İpek Yolu, dünya ticaret ve siyasetinin şekillenmesinde oynadığı rol kadar kültürlerin şekillenmesinde de önemli rol oynamıştır. Tüccarlar, ticari ürünler kadar bilgi, görgü ve kültürlerin de taşıyıcılığını yapmaktaydılar. Bu yolculuklar sayesinde milletlerin birbirlerine karşı önyargıları azalmış, örf, adet ve kültürel zenginlikler kıtalararası mesafelerde paylaşılabilmiştir. Doğudan batıya seyahat eden tüccarlar yanlarında doğunun el yapımı ve süsleme sanatı örneklerini de götürdüler. Çin ve Türkistan’ın boyama ve plastik sanatları ipek yolu vesilesi ile Ortadoğu ve batıya taşınmıştır. Oğuz Türklerinin tarihini anlatan ve asırlarca ağızdan ağza dolaşan Dede Korkut hikayeleri ve farklı yörelerde farklı isimlerle anılan Köroğlu hikayeleri İpek Yolu sayesinde Asya’dan dünyaya yayıldı. Nejat Diyarbekirli, bugün biri Dresden’de diğeri Vatikan’da olmak üzere iki adet Dede Korkut el yazması bulunduğunu ve müellifi bir Türk olan bu yazmaların ipek yolu ile batıya Türkler tarafından götürüldüğünü ifade etmektedir. Ayrıca, 1200 yılında Sivrihisar’da doğup, 1284 yılında Akşehirde vefat eden sevgi, hoşgörü ve tolerans’a dayalı evrensel hayat felsefesini mizahi bir üslupla ifade eden Nasreddin Hoca’nın hikayeleri sadece Anadolu’da kalmamış civar ülkelere de yayılmıştır. İrdelediği konular ve insan karakterleri dünyanın her yerinde geçerli olan Nasreddin hocanın hikayeleri ve hayat felsefesi ipek yolunun da etkisi ile İran’dan İtalya’ya ve Kuzey Afrika’ya kadar ulaşmıştır. Bahsedilen değerlerin ülkeler hatta kıtalar arasında taşınması ve dünya kültürlerinin ortak paydası haline gelmesinde Ortadoğu’da ipek yolu ticaretinin devamını sağlayan Anadolu kervansaraylarının etkisi büyüktür.
Bu kervansaraylarda konaklayan tüccarlar sayesinde Anadolu insanı, hem doğunun hem de batının kültürel birikimlerinden haberdar olmuş bunun sonucunda Anadolu’da başka milletlerle asırlarca birlikte yaşamaya alışmış hoşgörülü bir toplum meydana gelmiştir. Kültürlerarası etkileşim açısından hem Asya hem de Avrupa için bir zenginlik olan Anadolu bu birikimiyle doğu ile batı, Asya ile Avrupa arasında köprü olma vazifesini bugün de üstlenebilir. Bugün Avrupa birliğine girme yolunda çaba sarf eden ve bu anlamda epeyce mesafe kat eden Türkiye, ortaçağda olduğu gibi gelecekte de Asya ile Avrupa arasında kültürel ve ekonomik bir köprü olabilir. Milletler birbirlerinin kültürel ve tecrübî birikimlerinde istifade etmelidirler. İpek yolu projesinin hayata geçirilmesi ve yeniden işlerlik kazanması bunun için tarihi bir fırsat olabilir.

Alıntı
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
23 Aralık 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Asya ile Avrupa Arasında Kültürel Bir Köprü Olarak
İPEK YOLU ÜZERİNDEKİ ANADOLU KERVANSARAYLARI
Sponsorlu Bağlantılar

Bu tebliğde İpek Yolu’nun Anadolu güzergâhında bulunan kervansarayların işleyişi ve fonksiyonları hakkında bilgi verildikten sonra ortaçağ Asya-Avrupa (kültür ve) diyaloguna katkıları üzerinde durulacaktır.
Doğunun ipeği ile baharatı ve diğer ürünlerinin kervanlarla Batıya taşınması, Çin'den Avrupa'ya uzanan ve bugün ''İpek Yolu'' olarak adlandırılan ticaret yolunu oluşturmuştur. Dünyanın en uzun ve en eski uluslararası ticaret yollarından biri olan ipek yolu, tarih boyunca hem geçtiği bölgeleri iktisadi açıdan kalkındırıp halkın refah seviyesini yükseltmiş hem de doğu-batı kültür ve medeniyeti için bir köprü ve buluşma vesilesi olmuştur. Böylece farklı pek çok din ve milletin birbiriyle tanışmasına ve kültür alışverişine de imkân sağlamıştır. Coğrafi Konumu gereği Asya ile Avrupa arasında doğal bir köprü durumunda olan Anadolu binlerce yıl uluslararası ulaşımda önemli bir rol üstlenmiştir. Bunun sonucu olarak, çeşitli dönemlerde, Kral Yolu, Roma Devri Yolları ve İpek yolu gibi, değişik yol ağları Anadolu'yu sarmıştır. Orta Çağda, Çin'den başlayan İpek Yolu Orta Asya'da birden fazla güzergâhı izleyerek köprü niteliği taşıyan Anadolu’ya ulaşmış burada da doğu-batı kuzey-güney ekseninde çeşitli kolları takip ederek Avrupa’ya uzanmıştır.
Bizanslılar zamanında İslam ve Hıristiyan âleminin çatışma sahası olan Anadolu’nun Selçukluların eline geçmesiyle yeni bir devir açılmış, bu ülke İslam dünyasının geniş iktisadi ve ticari faaliyetleri çerçevesine girerek kuzey-güney ve doğu-batı istikametindeki ticari faaliyetler için büyük bir önem kazanmıştır. Fetihten sonra Selçuklular, politikalarını Anadolu’nun ticari açıdan işlerliğini artırıp milletlerarası ticaret potansiyelinden istifade edebilecek tarzda şekillendirdiler. Öncelikle sahil bölgelerini, Sinop ve Antalya gibi Anadolu’nun dış dünyaya açılmasını sağlayan önemli liman şehirlerini ve ticaret yollarını ele geçirdiler. Selçuklu sultanları Venedikliler, Kıbrıs Frankları ve diğer komşu ülkeler ile ticareti karşılıklı düzenleyen anlaşmalar yaptılar, Hıristiyan tüccarlara, Müslümanlar gibi Anadolu topraklarında ticaret özgürlüğü tanıdılar, yolculuklarında karşılaşabilecekleri soygunlara ve her türlü zarara karşı devlet güvencesi sağladılar. Ticari yaşamı gözetmek amacıyla ilk defa ''devlet sigorta sistemini" kurdular ve gümrük vergilerinde uyguladıkları indirimlerle ticari hayatı özendirmeye çalıştılar. Anadolu’nun ekonomik bütünlüğü ve transit ticari faaliyetlerin kesintiye uğramadan devamı için Anadolu’da siyasi birliği sağlamaya çalıştılar.
Bunlara ilaveten İpek yolunun Ortadoğu bölümünü uluslararası bir ticaret yolu olarak muhafaza etmek için gayret sarf eden ve ticaretin alt yapısını da ihmal etmeyen Selçuklular, zengin ticari ürünleri nakleden kervanları, sınırlarda düşman baskınlarından, Anadolu içinde de göçebe ve eşkıya soygunlarından koruyacak emniyetli konak yerleri sağlamak ve yolcuların, konakladıkları yerlerde her türlü ihtiyaçlarını temin etmek amacıyla kervansaraylar inşa ettiler. Kervansarayları sağlam surlarla çevirdiler ve surlar üzerinde kuleler inşa edip, demirden kapılar yaparak tehlikelere karşı dayanıklı hale getirdiler. Uzaktan bakılınca bir kale gibi görünen, içine girildiği zaman kervan kafilelerinin her türlü ihtiyacını karşılayacak bir teşkilâta sahip olan kervansaraylar, daha önceden İslam dünyasının sınır bölgelerinde askeri amaçla yapılan ribatların bir devamı olup ilk örnekleri Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklular döneminde Orta Asya’da görülmektedir.
Kervansaraylar Selçuklu sultanları ve üst düzey devlet adamları tarafından, önemli ticaret yolları üzerinde, genellikle yaya yürüyüşü ile 8-10 saati geçmeyen, deve yürüyüşüyle de yaklaşık bir gün süren 30-40 kilometrelik mesafelerde vakıf olarak inşa edilmişlerdir. Maddî büyüklükleri ve teşkilâtları nispetinde zengin evler, dükkânlar, fırınlar, hanlar, hamamlar, bağ-bahçe ve tarlalar, araziler, çiftlikler ve köyler gibi gelir kaynaklarına ve mülklere sahip olan kervansarayların inşası ilk defa II. Kılıç Arslan döneminde başlamış ve bir asır içinde Anadolu ticaret yollarının tamamı kervansaraylarla örülmüştür. Yapılan araştırmalar Anadolu’da 200’den fazla kervansaray bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Sözgelimi Anadolu'ya ağır trafik taşıyan ana kavşaklardan biri olup, Tebriz’den Erzurum, Sivas, Ankara, Bursa ve İstanbul’a ulaşan ve tersi istikamette ise, Tebriz’in doğusuna yönelip Mazanderan, Kuzey Azerbaycan tüccarları ve Tiflis’in Gürcü tüccarları tarafından kullanılan yol üzerinde çok sayıda kervansaray inşa edilmiştir. Tebriz’den Anadolu Selçuklu devletinin başkenti Konya’ya yolculuk yaklaşık 40 gün sürüyordu. Ve yol üzerinde mesela yalnızca Kayseri ve Sivas arasında 24 ten fazla kervansaray vardı.
Hindistan’a ulaşan ticaret yolunun ağırlık merkezinin Coğrafî keşifler sonucu Atlas Okyanusuna kayması ve Anadolu’da ticaretin eski önemini kaybetmesi sonucu Selçuklular zamanındaki kervan yolları da ıssızlaştı. Fakat yeni yol güzergâhlarının ortaya çıkması üzerine Osmanlılar da, kervansaray yapımına devam ettiler. İstanbul’u, Suriye üzerinden Mekke ve Medine’ye bağlayan yol üzerinde hacıların her türlü ihtiyaçlarını karşılamak üzere kervansaraylar kurdular.
Kervansaraylarda; yatakhane ve yemekhaneler, erzak ambarları, ticarî eşya depoları, ahırlar, samanlıklar, mescitler, kütüphaneler, hamamlar, şadırvanlar, hastane ve eczaneler, yatak ve yemek takımları, ayakkabılarının tamiri ve fakir yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcılar, hayvanları nallamak için nalbantlar, bu teşkilât ve tesisleri idare edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak divan ve memurları vardı.
Kervansaray vakfiyelerinde kervansarayın bütün ihtiyaçları düşünülmüş ve gerekli bütün unsurlar vâkıf tarafından vakfiyede zikredilmiştir. Kayseri-Malatya yolu üzerinde bulunan ve bugün hala ayakta olan 1240-1241 tarihli Karatay kervansarayının vakfiyesi kervansarayların işleyişi ile ilgili ayrıntılı bilgileri vermektedir. Vakfiyede kervansarayın işleyişiyle birlikte ve Müslüman, gayr-i müslim, hür-köle, kadın-erkek her yolcuya gerekli ikramlarda bulunulacağı ve aralarında hiçbir ayrım yapılmayacağı açık bir şekilde ifade edilmiştir. Kervansaraylara gelen tüccar ve her türlü yolcu, din, dil, ırk farkı gözetilmeden zengin fakir, Müslüman, gayr-i müslim kim olursa olsun, 3 gün süreyle kalabilir bütün ihtiyaçlarını ücretsiz olarak görebilirdi ve tüm giderler vakıftan karşılanırdı. Kervansaraylarda hasta yolcular, sıhhat buluncaya kadar tedavi edilir, hayvanlarının tedavisi de veteriner tarafından yapılır ve tedavi masrafları vakıf tarafından karşılanırdı. Fakir hastalar, öldüğü takdirde kefen masrafları da vakıf gelirlerinden ödenirdi.
Kervansaraylarda tüccarların konakladıkları süre içinde ibadetlerini yapabilecekleri mekânlar da düşünülmüştür. Seyyahların ifadelerinden ve diğer kayıtlardan Müslüman yada diğer dinlere mensup yolcuların kervansaraylarda ibadet ve ayinler yapabildikleri anlaşılmaktadır. Müslüman tüccarların namazlarını kılabilmeleri için hemen her kervansarayda mescit yapılmıştır. Ayrıca Osmanlılar döneminin sonlarında İstanbul’a gelen Aubrey Herbert’in İstanbul hatıralarında anlattığına göre, Eminönü Valide hanında İranlılar tarafından yapılan Aşure törenine benzer toplu etkinlikler de düzenlenmektir. 1672 yılının nisan ayında bir Fransız elçisiyle birlikte yola çıkan Galland, Babaeski’de kaldıkları kervansarayın odalarından birinde sabahın üçü ile dördü arasında tertip edilen ve Peder Canisarés tarafından yönetilen bir ayine katıldığını yazmaktadır. Rahip Mikayel Çamçiyan da, 1786 yılında Venedik’te basılan ve Ermenilerin tarihini anlatan Bamutyun Hayots isimli kitabında Ankara’lı Katolik Ermenilerin 1740 yılında İstanbul’daki Sofcu Hanı’nda Messe (Kudas-ı Şerif) ayini düzenlediğini söylemektedir.
Kervansaraylar tüccarlar tarafından kullanıldığı gibi seyyahlar tarafından da kullanılmıştır. İberik yarımadasından yola çıkan bir gezginin efsanevi Doğu’ya gidebilmesi için, İpek Yolu üzerinde bir köprü durumunda olan Anadolu’dan geçmesi gerekiyordu. De Buspecq, Dernschwam, Sarre, Tavernier, Nerval gibi seyyahlar Türk hanlarında zengin-fakir herkesin rahatça kalabildiğini ve bu mekanlarda Hristiyan, Yahudi, Ermeni, Rum, Şii ve Vahhabî tüccarlarla birlikte gecelediklerini ifade etmektedirler.
Söz gelimi ticari devamlılığı sağlamak için çok sayıda kervansarayın yapıldığı Kayseri yakınlarındaki “Yabanlu Pazarında” Selçuklular Döneminde Cenova, Venedik, Napoli, İtalya, Fransa, Bizans, Rusya, Kıpçak, Suriye, Mısır, Irak, İran ve Türkistan’ın iç bölgelerinden çok sayıda tüccar alışveriş için bir araya geliyordu. Bu kadar çok sayıda farklı unsurun bir araya gelmesinin kültürel etkileşim açısından ne türlü imkanlar sunacağı tahmin edilebilir. İpek Yolu’nun Ortadoğu ve Anadolu bölümünde tüccarların güven içinde yolculuk yapmaları ve bahsedilen bölgelere ait yerel değerlerin tüccarlar sayesinde uluslararası nitelik kazanması, onlara barınma, güvenlik ve daha pek çok imkan sağlayan kervansaraylar sayesinde olmuştur.
Sonuç olarak şunları ifade edebiliriz ki, dünya’nın en eski ve en uzun ticaret yollarından biri olan İpek Yolu, dünya ticaret ve siyasetinin şekillenmesinde oynadığı rol kadar kültürlerin şekillenmesinde de önemli rol oynamıştır. Tüccarlar, ticari ürünler kadar bilgi, görgü ve kültürlerin de taşıyıcılığını yapmaktaydılar. Bu yolculuklar sayesinde milletlerin birbirlerine karşı önyargıları azalmış, örf, adet ve kültürel zenginlikler kıtalararası mesafelerde paylaşılabilmiştir. Doğudan batıya seyahat eden tüccarlar yanlarında doğunun el yapımı ve süsleme sanatı örneklerini de götürdüler. Çin ve Türkistan’ın boyama ve plastik sanatları ipek yolu vesilesi ile Ortadoğu ve batıya taşınmıştır. Oğuz Türklerinin tarihini anlatan ve asırlarca ağızdan ağza dolaşan Dede Korkut hikayeleri ve farklı yörelerde farklı isimlerle anılan Köroğlu hikayeleri İpek Yolu sayesinde Asya’dan dünyaya yayıldı. Nejat Diyarbekirli, bugün biri Dresden’de diğeri Vatikan’da olmak üzere iki adet Dede Korkut el yazması bulunduğunu ve müellifi bir Türk olan bu yazmaların ipek yolu ile batıya Türkler tarafından götürüldüğünü ifade etmektedir. Ayrıca, 1200 yılında Sivrihisar’da doğup, 1284 yılında Akşehirde vefat eden sevgi, hoşgörü ve tolerans’a dayalı evrensel hayat felsefesini mizahi bir üslupla ifade eden Nasreddin Hoca’nın hikayeleri sadece Anadolu’da kalmamış civar ülkelere de yayılmıştır. İrdelediği konular ve insan karakterleri dünyanın her yerinde geçerli olan Nasreddin hocanın hikayeleri ve hayat felsefesi ipek yolunun da etkisi ile İran’dan İtalya’ya ve Kuzey Afrika’ya kadar ulaşmıştır. Bahsedilen değerlerin ülkeler hatta kıtalar arasında taşınması ve dünya kültürlerinin ortak paydası haline gelmesinde Ortadoğu’da ipek yolu ticaretinin devamını sağlayan Anadolu kervansaraylarının etkisi büyüktür.
Bu kervansaraylarda konaklayan tüccarlar sayesinde Anadolu insanı, hem doğunun hem de batının kültürel birikimlerinden haberdar olmuş bunun sonucunda Anadolu’da başka milletlerle asırlarca birlikte yaşamaya alışmış hoşgörülü bir toplum meydana gelmiştir. Kültürlerarası etkileşim açısından hem Asya hem de Avrupa için bir zenginlik olan Anadolu bu birikimiyle doğu ile batı, Asya ile Avrupa arasında köprü olma vazifesini bugün de üstlenebilir. Bugün Avrupa birliğine girme yolunda çaba sarf eden ve bu anlamda epeyce mesafe kat eden Türkiye, ortaçağda olduğu gibi gelecekte de Asya ile Avrupa arasında kültürel ve ekonomik bir köprü olabilir. Milletler birbirlerinin kültürel ve tecrübî birikimlerinde istifade etmelidirler. İpek yolu projesinin hayata geçirilmesi ve yeniden işlerlik kazanması bunun için tarihi bir fırsat olabilir.

Alıntı
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Kasım 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Asya ile Avrupa Arasında Kültürel Bir Köprü Olarak
İPEK YOLU ÜZERİNDEKİ ANADOLU KERVANSARAYLARI

Bu tebliğde İpek Yolu’nun Anadolu güzergâhında bulunan kervansarayların işleyişi ve fonksiyonları hakkında bilgi verildikten sonra ortaçağ Asya-Avrupa (kültür ve) diyaloguna katkıları üzerinde durulacaktır.
Doğunun ipeği ile baharatı ve diğer ürünlerinin kervanlarla Batıya taşınması, Çin'den Avrupa'ya uzanan ve bugün ''İpek Yolu'' olarak adlandırılan ticaret yolunu oluşturmuştur. Dünyanın en uzun ve en eski uluslararası ticaret yollarından biri olan ipek yolu, tarih boyunca hem geçtiği bölgeleri iktisadi açıdan kalkındırıp halkın refah seviyesini yükseltmiş hem de doğu-batı kültür ve medeniyeti için bir köprü ve buluşma vesilesi olmuştur. Böylece farklı pek çok din ve milletin birbiriyle tanışmasına ve kültür alışverişine de imkân sağlamıştır. Coğrafi Konumu gereği Asya ile Avrupa arasında doğal bir köprü durumunda olan Anadolu binlerce yıl uluslararası ulaşımda önemli bir rol üstlenmiştir. Bunun sonucu olarak, çeşitli dönemlerde, Kral Yolu, Roma Devri Yolları ve İpek yolu gibi, değişik yol ağları Anadolu'yu sarmıştır. Orta Çağda, Çin'den başlayan İpek Yolu Orta Asya'da birden fazla güzergâhı izleyerek köprü niteliği taşıyan Anadolu’ya ulaşmış burada da doğu-batı kuzey-güney ekseninde çeşitli kolları takip ederek Avrupa’ya uzanmıştır.
Bizanslılar zamanında İslam ve Hıristiyan âleminin çatışma sahası olan Anadolu’nun Selçukluların eline geçmesiyle yeni bir devir açılmış, bu ülke İslam dünyasının geniş iktisadi ve ticari faaliyetleri çerçevesine girerek kuzey-güney ve doğu-batı istikametindeki ticari faaliyetler için büyük bir önem kazanmıştır. Fetihten sonra Selçuklular, politikalarını Anadolu’nun ticari açıdan işlerliğini artırıp milletlerarası ticaret potansiyelinden istifade edebilecek tarzda şekillendirdiler. Öncelikle sahil bölgelerini, Sinop ve Antalya gibi Anadolu’nun dış dünyaya açılmasını sağlayan önemli liman şehirlerini ve ticaret yollarını ele geçirdiler. Selçuklu sultanları Venedikliler, Kıbrıs Frankları ve diğer komşu ülkeler ile ticareti karşılıklı düzenleyen anlaşmalar yaptılar, Hıristiyan tüccarlara, Müslümanlar gibi Anadolu topraklarında ticaret özgürlüğü tanıdılar, yolculuklarında karşılaşabilecekleri soygunlara ve her türlü zarara karşı devlet güvencesi sağladılar. Ticari yaşamı gözetmek amacıyla ilk defa ''devlet sigorta sistemini" kurdular ve gümrük vergilerinde uyguladıkları indirimlerle ticari hayatı özendirmeye çalıştılar. Anadolu’nun ekonomik bütünlüğü ve transit ticari faaliyetlerin kesintiye uğramadan devamı için Anadolu’da siyasi birliği sağlamaya çalıştılar.
Bunlara ilaveten İpek yolunun Ortadoğu bölümünü uluslararası bir ticaret yolu olarak muhafaza etmek için gayret sarf eden ve ticaretin alt yapısını da ihmal etmeyen Selçuklular, zengin ticari ürünleri nakleden kervanları, sınırlarda düşman baskınlarından, Anadolu içinde de göçebe ve eşkıya soygunlarından koruyacak emniyetli konak yerleri sağlamak ve yolcuların, konakladıkları yerlerde her türlü ihtiyaçlarını temin etmek amacıyla kervansaraylar inşa ettiler. Kervansarayları sağlam surlarla çevirdiler ve surlar üzerinde kuleler inşa edip, demirden kapılar yaparak tehlikelere karşı dayanıklı hale getirdiler. Uzaktan bakılınca bir kale gibi görünen, içine girildiği zaman kervan kafilelerinin her türlü ihtiyacını karşılayacak bir teşkilâta sahip olan kervansaraylar, daha önceden İslam dünyasının sınır bölgelerinde askeri amaçla yapılan ribatların bir devamı olup ilk örnekleri Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklular döneminde Orta Asya’da görülmektedir.
Kervansaraylar Selçuklu sultanları ve üst düzey devlet adamları tarafından, önemli ticaret yolları üzerinde, genellikle yaya yürüyüşü ile 8-10 saati geçmeyen, deve yürüyüşüyle de yaklaşık bir gün süren 30-40 kilometrelik mesafelerde vakıf olarak inşa edilmişlerdir. Maddî büyüklükleri ve teşkilâtları nispetinde zengin evler, dükkânlar, fırınlar, hanlar, hamamlar, bağ-bahçe ve tarlalar, araziler, çiftlikler ve köyler gibi gelir kaynaklarına ve mülklere sahip olan kervansarayların inşası ilk defa II. Kılıç Arslan döneminde başlamış ve bir asır içinde Anadolu ticaret yollarının tamamı kervansaraylarla örülmüştür. Yapılan araştırmalar Anadolu’da 200’den fazla kervansaray bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Sözgelimi Anadolu'ya ağır trafik taşıyan ana kavşaklardan biri olup, Tebriz’den Erzurum, Sivas, Ankara, Bursa ve İstanbul’a ulaşan ve tersi istikamette ise, Tebriz’in doğusuna yönelip Mazanderan, Kuzey Azerbaycan tüccarları ve Tiflis’in Gürcü tüccarları tarafından kullanılan yol üzerinde çok sayıda kervansaray inşa edilmiştir. Tebriz’den Anadolu Selçuklu devletinin başkenti Konya’ya yolculuk yaklaşık 40 gün sürüyordu. Ve yol üzerinde mesela yalnızca Kayseri ve Sivas arasında 24 ten fazla kervansaray vardı.
Hindistan’a ulaşan ticaret yolunun ağırlık merkezinin Coğrafî keşifler sonucu Atlas Okyanusuna kayması ve Anadolu’da ticaretin eski önemini kaybetmesi sonucu Selçuklular zamanındaki kervan yolları da ıssızlaştı. Fakat yeni yol güzergâhlarının ortaya çıkması üzerine Osmanlılar da, kervansaray yapımına devam ettiler. İstanbul’u, Suriye üzerinden Mekke ve Medine’ye bağlayan yol üzerinde hacıların her türlü ihtiyaçlarını karşılamak üzere kervansaraylar kurdular.
Kervansaraylarda; yatakhane ve yemekhaneler, erzak ambarları, ticarî eşya depoları, ahırlar, samanlıklar, mescitler, kütüphaneler, hamamlar, şadırvanlar, hastane ve eczaneler, yatak ve yemek takımları, ayakkabılarının tamiri ve fakir yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcılar, hayvanları nallamak için nalbantlar, bu teşkilât ve tesisleri idare edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak divan ve memurları vardı.
Kervansaray vakfiyelerinde kervansarayın bütün ihtiyaçları düşünülmüş ve gerekli bütün unsurlar vâkıf tarafından vakfiyede zikredilmiştir. Kayseri-Malatya yolu üzerinde bulunan ve bugün hala ayakta olan 1240-1241 tarihli Karatay kervansarayının vakfiyesi kervansarayların işleyişi ile ilgili ayrıntılı bilgileri vermektedir. Vakfiyede kervansarayın işleyişiyle birlikte ve Müslüman, gayr-i müslim, hür-köle, kadın-erkek her yolcuya gerekli ikramlarda bulunulacağı ve aralarında hiçbir ayrım yapılmayacağı açık bir şekilde ifade edilmiştir. Kervansaraylara gelen tüccar ve her türlü yolcu, din, dil, ırk farkı gözetilmeden zengin fakir, Müslüman, gayr-i müslim kim olursa olsun, 3 gün süreyle kalabilir bütün ihtiyaçlarını ücretsiz olarak görebilirdi ve tüm giderler vakıftan karşılanırdı. Kervansaraylarda hasta yolcular, sıhhat buluncaya kadar tedavi edilir, hayvanlarının tedavisi de veteriner tarafından yapılır ve tedavi masrafları vakıf tarafından karşılanırdı. Fakir hastalar, öldüğü takdirde kefen masrafları da vakıf gelirlerinden ödenirdi.
Kervansaraylarda tüccarların konakladıkları süre içinde ibadetlerini yapabilecekleri mekânlar da düşünülmüştür. Seyyahların ifadelerinden ve diğer kayıtlardan Müslüman yada diğer dinlere mensup yolcuların kervansaraylarda ibadet ve ayinler yapabildikleri anlaşılmaktadır. Müslüman tüccarların namazlarını kılabilmeleri için hemen her kervansarayda mescit yapılmıştır. Ayrıca Osmanlılar döneminin sonlarında İstanbul’a gelen Aubrey Herbert’in İstanbul hatıralarında anlattığına göre, Eminönü Valide hanında İranlılar tarafından yapılan Aşure törenine benzer toplu etkinlikler de düzenlenmektir. 1672 yılının nisan ayında bir Fransız elçisiyle birlikte yola çıkan Galland, Babaeski’de kaldıkları kervansarayın odalarından birinde sabahın üçü ile dördü arasında tertip edilen ve Peder Canisarés tarafından yönetilen bir ayine katıldığını yazmaktadır. Rahip Mikayel Çamçiyan da, 1786 yılında Venedik’te basılan ve Ermenilerin tarihini anlatan Bamutyun Hayots isimli kitabında Ankara’lı Katolik Ermenilerin 1740 yılında İstanbul’daki Sofcu Hanı’nda Messe (Kudas-ı Şerif) ayini düzenlediğini söylemektedir.
Kervansaraylar tüccarlar tarafından kullanıldığı gibi seyyahlar tarafından da kullanılmıştır. İberik yarımadasından yola çıkan bir gezginin efsanevi Doğu’ya gidebilmesi için, İpek Yolu üzerinde bir köprü durumunda olan Anadolu’dan geçmesi gerekiyordu. De Buspecq, Dernschwam, Sarre, Tavernier, Nerval gibi seyyahlar Türk hanlarında zengin-fakir herkesin rahatça kalabildiğini ve bu mekanlarda Hristiyan, Yahudi, Ermeni, Rum, Şii ve Vahhabî tüccarlarla birlikte gecelediklerini ifade etmektedirler.
Söz gelimi ticari devamlılığı sağlamak için çok sayıda kervansarayın yapıldığı Kayseri yakınlarındaki “Yabanlu Pazarında” Selçuklular Döneminde Cenova, Venedik, Napoli, İtalya, Fransa, Bizans, Rusya, Kıpçak, Suriye, Mısır, Irak, İran ve Türkistan’ın iç bölgelerinden çok sayıda tüccar alışveriş için bir araya geliyordu. Bu kadar çok sayıda farklı unsurun bir araya gelmesinin kültürel etkileşim açısından ne türlü imkanlar sunacağı tahmin edilebilir. İpek Yolu’nun Ortadoğu ve Anadolu bölümünde tüccarların güven içinde yolculuk yapmaları ve bahsedilen bölgelere ait yerel değerlerin tüccarlar sayesinde uluslararası nitelik kazanması, onlara barınma, güvenlik ve daha pek çok imkan sağlayan kervansaraylar sayesinde olmuştur.
Sonuç olarak şunları ifade edebiliriz ki, dünya’nın en eski ve en uzun ticaret yollarından biri olan İpek Yolu, dünya ticaret ve siyasetinin şekillenmesinde oynadığı rol kadar kültürlerin şekillenmesinde de önemli rol oynamıştır. Tüccarlar, ticari ürünler kadar bilgi, görgü ve kültürlerin de taşıyıcılığını yapmaktaydılar. Bu yolculuklar sayesinde milletlerin birbirlerine karşı önyargıları azalmış, örf, adet ve kültürel zenginlikler kıtalararası mesafelerde paylaşılabilmiştir. Doğudan batıya seyahat eden tüccarlar yanlarında doğunun el yapımı ve süsleme sanatı örneklerini de götürdüler. Çin ve Türkistan’ın boyama ve plastik sanatları ipek yolu vesilesi ile Ortadoğu ve batıya taşınmıştır. Oğuz Türklerinin tarihini anlatan ve asırlarca ağızdan ağza dolaşan Dede Korkut hikayeleri ve farklı yörelerde farklı isimlerle anılan Köroğlu hikayeleri İpek Yolu sayesinde Asya’dan dünyaya yayıldı. Nejat Diyarbekirli, bugün biri Dresden’de diğeri Vatikan’da olmak üzere iki adet Dede Korkut el yazması bulunduğunu ve müellifi bir Türk olan bu yazmaların ipek yolu ile batıya Türkler tarafından götürüldüğünü ifade etmektedir. Ayrıca, 1200 yılında Sivrihisar’da doğup, 1284 yılında Akşehirde vefat eden sevgi, hoşgörü ve tolerans’a dayalı evrensel hayat felsefesini mizahi bir üslupla ifade eden Nasreddin Hoca’nın hikayeleri sadece Anadolu’da kalmamış civar ülkelere de yayılmıştır. İrdelediği konular ve insan karakterleri dünyanın her yerinde geçerli olan Nasreddin hocanın hikayeleri ve hayat felsefesi ipek yolunun da etkisi ile İran’dan İtalya’ya ve Kuzey Afrika’ya kadar ulaşmıştır. Bahsedilen değerlerin ülkeler hatta kıtalar arasında taşınması ve dünya kültürlerinin ortak paydası haline gelmesinde Ortadoğu’da ipek yolu ticaretinin devamını sağlayan Anadolu kervansaraylarının etkisi büyüktür.
Bu kervansaraylarda konaklayan tüccarlar sayesinde Anadolu insanı, hem doğunun hem de batının kültürel birikimlerinden haberdar olmuş bunun sonucunda Anadolu’da başka milletlerle asırlarca birlikte yaşamaya alışmış hoşgörülü bir toplum meydana gelmiştir. Kültürlerarası etkileşim açısından hem Asya hem de Avrupa için bir zenginlik olan Anadolu bu birikimiyle doğu ile batı, Asya ile Avrupa arasında köprü olma vazifesini bugün de üstlenebilir. Bugün Avrupa birliğine girme yolunda çaba sarf eden ve bu anlamda epeyce mesafe kat eden Türkiye, ortaçağda olduğu gibi gelecekte de Asya ile Avrupa arasında kültürel ve ekonomik bir köprü olabilir. Milletler birbirlerinin kültürel ve tecrübî birikimlerinde istifade etmelidirler. İpek yolu projesinin hayata geçirilmesi ve yeniden işlerlik kazanması bunun için tarihi bir fırsat olabilir.


Kaynak: Kervansarayların ulaşıma ve ticaret faaliyetlerine etkisi nedir?

Benzer Konular

12 Ekim 2016 / Misafir Cevaplanmış
14 Ocak 2012 / Misafir Cevaplanmış
15 Ocak 2012 / Misafir Soru-Cevap
26 Mart 2014 / Misafir Cevaplanmış
23 Kasım 2011 / Misafir Soru-Cevap