Ziyaretçi
HOŞGÖRÜSÜZ BİR TOPLUMUN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
Modern insan farklı olandan korkuyor. Kendine benzemeyen, kendi gibi giyinip, kendine benzer alışkanlıkları, yaşama biçimi olmayan herkesi bir tehdit olarak algılıyor.
Genelleştirici ifadeler çok hoş değil; ama Almanya, Fransa gibi bugünün modern Avrupa ülkeleri tarih boyunca farklı olanla birlikte yaşayamamış, daha doğrusu farklı olana hayat hakkı tanımamış. Mesela Fransa, yirminci yüzyılın başında kendi toprakları üzerinde yaşayan bütün farklı kültür ve etnik yapıyı Fransızlaştırmıştı. İspanyollar İber yarımadasında hükümranlığı ele geçirdiğinde bütün Yahudi ve Müslümanları ya kılıçtan geçirdiler ya da tamamen sürdüler. Yüzlerce yıl Müslümanların egemenliği altında kalan bu yarımadada hiçbir Müslüman topluluk kalmadı. O zamanın şartlarına göre el değiştirmeler, ele geçirmeler normal karşılanabilir; normal olmayan, eskisini tamamıyla kazımak, ondan geriye herhangi bir şeyin kalmasına müsaade etmemekti.
Birbirleri arasında kendi dillerinde konuşan işçilerin işten çıkartıldığını hatırlayacaksınız. Benzer bir olay Almanya’da yaşanmış, Türkçe konuştuğu için devam ettiği kulüpten atılan Türk’ün hikâyesi de basına yanmıştı.
Avrupa’ya gelen yabancılar entegrasyona zorlanıyor. Yani üstü kapalı ya da açık olarak şu deniliyor: “Eğer bana benzersen seni kabul eder ve burada yaşamana müsaade ederim. Yoksa senin burada işin yok.” Vicdan testi de kendisi gibi olmayanı istemediğinin en açık delili. Batı farklı olandan korkuyor. Kendisine benzemeyen kendisi gibi düşünmeyen, herkesi potansiyel düşman ve tehdit olarak algılıyor.
Osmanlı, hükmettiği bölgelerde, birbirinden farklı inanç ve kültürlerin varlığını devam ettirmesine müsaade etmişti. Fethettiği yerlerin yerli halkını oradan silme yolunu asla benimsememişti. İstanbul’da Müslümanların yanı sıra, Ermeni, Rum, Yahudi, Bulgar gibi gayrimüslimler kendi varlıklarını rahatlıkla devam ettirdikleri gibi vakıf, hastane ve okul açmalarına imkân sağlanmıştı.
Anadolu farklı olanların, farklı yaşayanların birlikte yaşadığı, yaşama biçimlerine hoşgörüyle baktığı bir gelenekten geliyor. Alevi, Sünni, Ermeni, Rum, Kürt, Türk, Çerkez, Yahudi, Süryani, Keldani, hatta Yezidiler yüzyıllarca kendi kimlikleriyle hayatlarını ve geleneklerini sürdürebilmişlerdi. Anadolu’ya bugünkü dünyanın anlayışı hâkim olsaydı hiçbir farklı etnik ve dinî kimlik olmayacaktı.
Modern çağ tekdüzeliği adeta dayatıyor. Tek dil, tek düşünce, tek inanç, tek etnik köken, tek tip yiyecek, tek tip giysi vs. Farklı olandan korku bu. “Öteki” adeta kendi hayatını tehdit eden, kendisini yok etmek isteyen bir heyula. Mutlaka ondan kurtulmayı ya da kendine benzetmeyi istiyor. Bu benzetme isteği ölümüne bir istek.
İdeolojik olan devletin ana omurgası, kişinin varlığını kabul etmek için vatandaş olmayı yeterli görmüyor. Bir de kendisine ne kadar benzediğini ölçüyor. Kişiyi ehliyetiyle, yetenekleriyle, birikimiyle değil dünya görüşüyle sorguluyor. Temel düşüncesi şu: “Farklı olan tehdittir.”
Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değildir. Demokrasi birbirinin aynı olanların arasında birilerini yönetici olarak seçme özgürlüğü de değildir. Başkasına, farklı olanın varlığını kabul etme, kimliğini tanıyarak onunla birlikte yaşayabilme biçimidir.
Bu topraklar daha önce farklı olanla birlikte yaşıyordu. Entelektüel bir bakış açısıyla yapmıyordu belki; ama karşıdakini anlama ve onun varlığını kabul etme esasına göre kurulmuş bir hayat vardı. Kendimiz olmaktan çıktıkça tahammülsüzlük başladı. Korku bilinçaltımıza yerleşti. Bizim gibi düşünüp bizim gibi yaşamayan hiç kimseye hayat hakkı tanımaz olduk.
Biz bu değiliz.
kaynak
Sponsorlu Bağlantılar
Birbirleri arasında kendi dillerinde konuşan işçilerin işten çıkartıldığını hatırlayacaksınız. Benzer bir olay Almanya’da yaşanmış, Türkçe konuştuğu için devam ettiği kulüpten atılan Türk’ün hikâyesi de basına yanmıştı.
Avrupa’ya gelen yabancılar entegrasyona zorlanıyor. Yani üstü kapalı ya da açık olarak şu deniliyor: “Eğer bana benzersen seni kabul eder ve burada yaşamana müsaade ederim. Yoksa senin burada işin yok.” Vicdan testi de kendisi gibi olmayanı istemediğinin en açık delili. Batı farklı olandan korkuyor. Kendisine benzemeyen kendisi gibi düşünmeyen, herkesi potansiyel düşman ve tehdit olarak algılıyor.
Osmanlı, hükmettiği bölgelerde, birbirinden farklı inanç ve kültürlerin varlığını devam ettirmesine müsaade etmişti. Fethettiği yerlerin yerli halkını oradan silme yolunu asla benimsememişti. İstanbul’da Müslümanların yanı sıra, Ermeni, Rum, Yahudi, Bulgar gibi gayrimüslimler kendi varlıklarını rahatlıkla devam ettirdikleri gibi vakıf, hastane ve okul açmalarına imkân sağlanmıştı.
Anadolu farklı olanların, farklı yaşayanların birlikte yaşadığı, yaşama biçimlerine hoşgörüyle baktığı bir gelenekten geliyor. Alevi, Sünni, Ermeni, Rum, Kürt, Türk, Çerkez, Yahudi, Süryani, Keldani, hatta Yezidiler yüzyıllarca kendi kimlikleriyle hayatlarını ve geleneklerini sürdürebilmişlerdi. Anadolu’ya bugünkü dünyanın anlayışı hâkim olsaydı hiçbir farklı etnik ve dinî kimlik olmayacaktı.
Modern çağ tekdüzeliği adeta dayatıyor. Tek dil, tek düşünce, tek inanç, tek etnik köken, tek tip yiyecek, tek tip giysi vs. Farklı olandan korku bu. “Öteki” adeta kendi hayatını tehdit eden, kendisini yok etmek isteyen bir heyula. Mutlaka ondan kurtulmayı ya da kendine benzetmeyi istiyor. Bu benzetme isteği ölümüne bir istek.
İdeolojik olan devletin ana omurgası, kişinin varlığını kabul etmek için vatandaş olmayı yeterli görmüyor. Bir de kendisine ne kadar benzediğini ölçüyor. Kişiyi ehliyetiyle, yetenekleriyle, birikimiyle değil dünya görüşüyle sorguluyor. Temel düşüncesi şu: “Farklı olan tehdittir.”
Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değildir. Demokrasi birbirinin aynı olanların arasında birilerini yönetici olarak seçme özgürlüğü de değildir. Başkasına, farklı olanın varlığını kabul etme, kimliğini tanıyarak onunla birlikte yaşayabilme biçimidir.
Bu topraklar daha önce farklı olanla birlikte yaşıyordu. Entelektüel bir bakış açısıyla yapmıyordu belki; ama karşıdakini anlama ve onun varlığını kabul etme esasına göre kurulmuş bir hayat vardı. Kendimiz olmaktan çıktıkça tahammülsüzlük başladı. Korku bilinçaltımıza yerleşti. Bizim gibi düşünüp bizim gibi yaşamayan hiç kimseye hayat hakkı tanımaz olduk.
Biz bu değiliz.
kaynak