Arama

Beethoven'ın annesi ve babasının özetlenmiş hayatı var mı?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 19 Nisan 2011 Gösterim: 5.858 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
7 Ocak 2009       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
beethoven'ın annesi ve babasının özetlenmiş hayatı nedir?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Orta halli bir mu*****inas ailesine mensul olan sanatkâr, hürriyet hasretiyle çırpınan Bonn’da, Cezvit tarikatı yokolup (1774), yerine ilim akademisi açılırken 4 yaşında, Bonn Üniversitesi kurulurken (1786) 16 yaşında “Bastille” kalesi zaptedilirken 19, Napoleon’un henüz hürriyet kahramanı sanıldığı bir devirde ise (1794) 23 yaşında idi. Daha çocuk iken istibdattan nefret etmiş, hürriyeti özlemiş, şahsen öğrenme ve tenevvür etme arzusuna dilediği istikameti verememenin tesiri altında vakit vakit ezilmişti. Hattâ çok küçükken, Bonn’da ilk tahsil kademesi olan “Tricinium” kursunu henüz bitirmişti ki (1781), kendisiyle aynı yaşta olan arkadaşı Wurzer, Gimnazyuma devama başlamış, hayatını daha o yaşlarda bizzat kazanmak mecburiyetinde kalan küçük Ludwig için, tahsile devam imkânı kalmamıştı. Çünki Ludwig’in babası Johann gibi müzisyen olması takarrür etmişti. Mamafih, delikanlılık çağlarına henüz ayak basmak üzere olan Beethoven’e Breuning ailesi ile temas, edebî mevzular ile de ilk olarak temasa gelme bakımından çok faydalı oldu. Sanatkâr, şair Klopstock, Lessing, Gleim ve Gellert’in şiirleriyle ilk önce bu sosyetede karşılaşıp, klâsik bir sanat zevkini gene bu sosyetede elde etti. Goethe, Schiller ve Matthison gibi şairlerin gençlik eserleri de ilk olarak gene o tarihlerde neşredilmeye başlanmıştı. Devrin kültür çalışmaları arasında, hararetli bir tercüme faaliyeti de olanca hızıyla göze çarpıyordu. Yunan ve Latin klâsiklerini, Milton ile Shakespeare’in, o sıralarda ilk olarak yapılan almanca tercümelerini okumak adeta moda olmuştu. Nitekim genç Beethoven, Yunan klâsikleri hakkındaki ilk intibaı, Homer’in “Odysee” adlı eserinin aynı yıllar içinde ilk defa yapılan almanca tercümesinden edindi ve sık sık okumak suretiyle eskittiği bu tercümenin matbu metnini, hayatının sonuna kadar kütüphanesinde muhafaza etti. İşte gençlik çağlarına başlangıç olan en son çocukluk yılları, sanatkâra yeni ufuklar açarken, Fransa’dan kopup gelen inkılâp haberlerine, henüz o yaşta bile ruhunu açık tutan Beethoven, 1789 yılında kurulan Bonn üniversitesini felsefe tedrisatından faydalanmayı ihmâl etmemiş, çok sevdiği çocukluk arkadaşı Wegeler ile beraber bazı takrirlere devam etmiş ve müderris Eulogius Schneider’e talebe olmuştu. Bonn’da geçen mücadele yılları içinde, üniversite takrirlerinden elde edilen ilk intibalar, Ludwig van Beethoven’in, bütün ibdalarına, hürriyet uğruna mücadele mefhumunu ezel’i bir motif olarak seçmesini mucip oldu. Bonn’da geçen çocukluk ve delikanlılık çağları ile, Haydn’a talebe olma uğrunda, çok kısa bir zaman içinde Viyana’da geçen birkaç ay, sanatkârı mühim kararlar arefesinde bulunduruyordu. Nitekim öyle oldu. Bonn’daki arkadaşı Wegeler’in delâletiyle, Breuning ailesinin tertibettiği çocuk denecek yaşlarda elde edilen Beethoven ailesinin tertibettiği toplantılarda devrinin ilim ve sanat adamlarını tanıma fırsatını, daha çocuk denecek yaşlarda elde eden Beethoven, bir yandan üniversite takrirlerinin bazılarına devam ederken, bir yandan da Yunan klâsiklerini inceleme hevesine kapılmış, hattâ çok sevdiği annesinden ayrılma bahasına da olsa, Viyana’ya tahsile gitmeye karar vermişti. Bonn’da geçen ilk 17 yılın muhitte bıraktığı intibalar, dikkati çekecek kadar mühim olduğu için, 17 yaşını idrâk eden Beethoven, günün birinde Viyana’ya gönderildi fakat birkaç yıl içinde sanatkâr, annesinin ağır surette hastalanmasından dolayı tekrar Bonn’a döndü ve hayatta kendisine en yakın dost bildiği annesini kaybetti; bu hal, Beethoven’in karşılaştığı acıların şüphesiz en büyüğü olmuştu. Aynı yıl (1791) Augsburg’da ki aile dostu Dr. Schaden’e gönderdiği mektubun bir yerinde, muztarip sanatkâr şöyle diyordu: “… Anneme daradar yetişebildim, fakat sağlık durumu feci bir mahiyet arzediyordu, veremdi, arka arkaya gelen sayısız azap ve ıstıraptan sonra, takriben yedi hafta önce vefat etti. O benim için öyle idi, öyle müşfik bir anne, o derece yakın bir dost idi ki; ah! O tatlı anne adını ağzıma aldığım ve ona sesimi duyurduğum zaman,acaba benden daha mesut kimse var mıydı, şimdi artık kime anne diyeceğim…”
Henüz 17 yaşında iken, dostların en yakını demek olan anneden mahrum kalan sanatkâr, Bonn’da geçecek daha beş yılının kalmış olduğunun ve babasını da kaybettikten sonra, 22 yaşında Viyana’ya yapılacak ikinci tur seyahatin (1792), kendisini anavatanını görmekten ebediyen mahrum bırakacağının farkında bile değildi. O tarihlerde kalben çok münkesir bir hale gelen sanatkâr için, bir taraftan lirik bir ibda devresi başlamış; diğer taraftan kuzey Amerika’daki istiklâl savaşlarının hayırlı neticelerinden (1775-1783) ders alan; Fransız intilâbının başladığı (1789), Fransa’da kırallık rejiminin lağvedilip, cumhuriyetin ilan edildiği (1792) tarihe kadar geçen 9 yılın vukuatını alâka ve sabırsızlıkla takibeden üniversite, kültür ve sanat muhitlerine tam bir cumhuriyetçi olarak katılan Beethoven, Washington ve Lafayette gibi hak ve hürriyet mücahitlerinin icraatleriyle çok yakından ilgilenmişti. Bir müddet sonra da gene sanatkârın kafasını, hürriyete susamış bütün Renli’ler gibi, Napoleon problemi işgale başlamış, Napoleon’un esir milletlere imtisal örneği olan bir hürriyet kahramanı, hattâ bir kurtarıcı olduğuna, herkes gibi o da inanmıştı. O tarihlerde Beethoven, yalnız lirik şarkılar yazmakla kalmıyor, aynı zamanda şair Hölty, Pfeffel, Gleim, Mathison, Schiller ve Goethe’den seçtiği şiirleri bestelemek suretiyle, sosyete, sanat ve hürriyet şarkıları da meydana getiriyordu. Böylelikle kuzey Amerika istiklâline olduğu kadar, Fransa’daki hürriyet mücadelelerine de öteden beri sempati göstermiş olan Beethoven’in, 1790-91 yılında, 20 yaşında, şair G. Konrad Pfeffel’in (1736-1809) bir şiirini bestelemek suretiyle meydana getirdiği “Hür Adam” adlı şarkı (Op. 52), gittikçe zenginleşen hürriyet edebiyatının yeni bir eser daha kazanmasını mucip oldu. Tek sesli bir erkek korosu ile, bir tek solist arasında münavebe tarzında okunan bu şarkının** metni şöyle idi:
Sponsorlu Bağlantılar
Kime hür adam denir?
Yalnız kendi iradesine dayanan,
Zalimin keyfine hizmet etmeyin
İnsana hür adam denir.
1792 yılında 22 yaşını idrâk eden Beethoven’in, ikinci defa Viyana’ya gidip yerleşmesi, hayatında mühim bir dönüm noktası oldu. Çünki genç sanatkâr, bir yandan ana vatanı olan Ren bölgesine ebediyen veda etmişti, diğer yandan, şahsî inkişafı bakımından olduğu kadar, sanatta büyük çapta işleri başarma yolundaki azim ve karariyle de geçmişe nazaran geniş farklar gösteren bir olgunluğa yönelmişti. Hattâ bu türlü bir değişme içinde, sanatine temel olma istidadını gösteren sosyal ve morâl telakkileri bile, hakîm Eflâtun’un “Devlet” felsefesi üzerine müesses, siyasi bir ahlâk telâkkisine dayanmakta, bu derece karakteristik bir olgunlaşma içinde, bizzat kurtarıcı Bonaparte, zamanla despot ve müstebit bir Bonaparte’a istihale etmekte idi. İşte böyle bir fikrî yükseliş içinde, Viyana’da geçen ilk yedi yıl, sanat tarihine, diğer eserler arasında bilhassa 1 inci, 2 inci ve 3 üncü senfonileri kazandırdı. Ve hattâ bunlardan, 1798 yılında kahraman Napoleon’a ithaf edilerek yazılmış olduğu söylenen: No: 3, mi bemol majör op. 55 (Eroica) senfonisi, Bonaparte’ın 1804 yılında kendisini Fransa İmparatoru ilan etmesi üzerine, hakkında altı sene evvel verilmiş olan “Kahraman” hükmünün, altı sene sonra “Despot” hükmüne tahavvül etmesine vesile olmuş ve Napoleon’un aziz hâtırasını anma maksadiyle yazılmış olduğu söylenen 3 ünçü senfoninin üzerindeki ithaf satırları, bizzat Beethoven tarafından silinip, eser, meçhul bir kahramana yani insanları istibdattan kurtaracak kahramana (!) ithaf edilmiştir. Üzerinde büyük tereddütle durulması gereken bu dikkate değer meselenin içyüzü incelenince bariz tezatlarla karşılaşılır. Şöyle ki, Beethoven’in çok yakın dostu olan Shindler, aynı tarihlerde Fransa’nın Viyana elçisi olan Bernadotte’un teşvikiyle, bu senfoninin, o zaman her yerde sempati uyandırmış bulunan general Napoleon’a ithaf edilmiş olduğunu kitabında zikretmektedir (1798). Halbuki Beethoven’in tanıdığı müzisyenlerden Andreas Bartolini’nin, Beethoven edebiyatı ile meşgul olan Otto Jahn’a (1813-1869) gönderdiği mektupta, sanatkârın 3 ünçü senfoniyi, Napoleon’un Mısır seferinden mülhem olarak yazdığından, fakat Ebubekir deniz harbinde, amiral Nelson’un yaralanıp ölmüş olduğu yollu yanlış bir haberin yayılması üzerine de, aynı senfoninin marş fünebr kısmını, Nelson’un hatırasına ithaf ederek meydana getirmiş olduğundan bahsedilmektedir. Bu takdirde Beethoven gibi bir sanatk^rın, birbirinin hasmı olan bu iki askerden yalnız birini, yani ya Napoleon’un, yahut da Nelson’u tutması lâzım. O halde bunlardan kahraman hangisi? Halbuki Beethoven, İtalya’da parlak başarılar kazanan Napoleon ordularının “Reich”i tehdit etmesi üzerine, İmparator II inci Franz’ın, yaklaşmakta olan tehlikeyi önlemek maksadiyle almış olduğu askerî tedbirleri, Napoleon’un Mısır seferinden iki yıl önce kompoze ettiği halk ve vatanperverlik şarkılariyle tetviç etmektedir (1796-97) (!). nihayet Kayzer II. Franz’ın korktuğu olmuştur. Aradan birkaç yıl daha geçmiş, Avusturya istilâ edilmiş, bir müddet sonra İspanya’yı da istilâ eden Napoleon’un “Vittoria” muharebesini sevk ve idare ettiği sıralarda ise, o zamanki birleşmiş milletler safında, Napoleon tehlikesini bertaraf etmek üzere Hanau’da savaşırken ölen Avusturya ve Bavyera truplarına mensup askerlerin dul ve yetimleri menfaatine olmak üzere, 8 aralık 1813 de Viyana’daki suvari okulu salonunda bizzat Beethoven, büyük bir patriyotik bir akademi (konser) tertibetmiştir (!). Görülüyor ki, sanatkârın ruhunda daha 1796 yılında ölüme mahkum edilmiş olan Napoleon, 1804 de tamamen ölmüş, hele 1813 de Napoleon’a karşı açılan “Milletler Harbi” esnasında bu hâtıra sadece bir nefrete inkılâb etmiştir. Çünki Napoleon’un muharebelerinin, 20 yıl müddetle Avrupa’yı bir salhane’ye çevirdiği, 19 uncu asrın hemen başında, müstevlinin elbirliği ile bertaraf edilmiş olmasının, bir aralık taç sahibi hükümdarlarla tebaasını bile birbirine yaklaştıran umumî bir sevinç ve şadıman yarattığı, kimsenin gözünden kaçmamıştı. Kaldı ki, Fransa’ya bile örnek olan kuzey Amerika istiklâl savaşlarının sevk ve idaresine olduğu gibi, çiğnenen Prusya ile aynı akıbete uğrayan Avusturya İmparatorluğunun kurtuluş mücadelesini sevk ve idare edenlere de büyük bir sempati gösteren Beethoven, diğer yandan orta Avrupa milletlerine, istibdadın ne olduğunu eserleriyle öğretmiştir.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
7 Ocak 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Orta halli bir mu*****inas ailesine mensul olan sanatkâr, hürriyet hasretiyle çırpınan Bonn’da, Cezvit tarikatı yokolup (1774), yerine ilim akademisi açılırken 4 yaşında, Bonn Üniversitesi kurulurken (1786) 16 yaşında “Bastille” kalesi zaptedilirken 19, Napoleon’un henüz hürriyet kahramanı sanıldığı bir devirde ise (1794) 23 yaşında idi. Daha çocuk iken istibdattan nefret etmiş, hürriyeti özlemiş, şahsen öğrenme ve tenevvür etme arzusuna dilediği istikameti verememenin tesiri altında vakit vakit ezilmişti. Hattâ çok küçükken, Bonn’da ilk tahsil kademesi olan “Tricinium” kursunu henüz bitirmişti ki (1781), kendisiyle aynı yaşta olan arkadaşı Wurzer, Gimnazyuma devama başlamış, hayatını daha o yaşlarda bizzat kazanmak mecburiyetinde kalan küçük Ludwig için, tahsile devam imkânı kalmamıştı. Çünki Ludwig’in babası Johann gibi müzisyen olması takarrür etmişti. Mamafih, delikanlılık çağlarına henüz ayak basmak üzere olan Beethoven’e Breuning ailesi ile temas, edebî mevzular ile de ilk olarak temasa gelme bakımından çok faydalı oldu. Sanatkâr, şair Klopstock, Lessing, Gleim ve Gellert’in şiirleriyle ilk önce bu sosyetede karşılaşıp, klâsik bir sanat zevkini gene bu sosyetede elde etti. Goethe, Schiller ve Matthison gibi şairlerin gençlik eserleri de ilk olarak gene o tarihlerde neşredilmeye başlanmıştı. Devrin kültür çalışmaları arasında, hararetli bir tercüme faaliyeti de olanca hızıyla göze çarpıyordu. Yunan ve Latin klâsiklerini, Milton ile Shakespeare’in, o sıralarda ilk olarak yapılan almanca tercümelerini okumak adeta moda olmuştu. Nitekim genç Beethoven, Yunan klâsikleri hakkındaki ilk intibaı, Homer’in “Odysee” adlı eserinin aynı yıllar içinde ilk defa yapılan almanca tercümesinden edindi ve sık sık okumak suretiyle eskittiği bu tercümenin matbu metnini, hayatının sonuna kadar kütüphanesinde muhafaza etti. İşte gençlik çağlarına başlangıç olan en son çocukluk yılları, sanatkâra yeni ufuklar açarken, Fransa’dan kopup gelen inkılâp haberlerine, henüz o yaşta bile ruhunu açık tutan Beethoven, 1789 yılında kurulan Bonn üniversitesini felsefe tedrisatından faydalanmayı ihmâl etmemiş, çok sevdiği çocukluk arkadaşı Wegeler ile beraber bazı takrirlere devam etmiş ve müderris Eulogius Schneider’e talebe olmuştu. Bonn’da geçen mücadele yılları içinde, üniversite takrirlerinden elde edilen ilk intibalar, Ludwig van Beethoven’in, bütün ibdalarına, hürriyet uğruna mücadele mefhumunu ezel’i bir motif olarak seçmesini mucip oldu. Bonn’da geçen çocukluk ve delikanlılık çağları ile, Haydn’a talebe olma uğrunda, çok kısa bir zaman içinde Viyana’da geçen birkaç ay, sanatkârı mühim kararlar arefesinde bulunduruyordu. Nitekim öyle oldu. Bonn’daki arkadaşı Wegeler’in delâletiyle, Breuning ailesinin tertibettiği çocuk denecek yaşlarda elde edilen Beethoven ailesinin tertibettiği toplantılarda devrinin ilim ve sanat adamlarını tanıma fırsatını, daha çocuk denecek yaşlarda elde eden Beethoven, bir yandan üniversite takrirlerinin bazılarına devam ederken, bir yandan da Yunan klâsiklerini inceleme hevesine kapılmış, hattâ çok sevdiği annesinden ayrılma bahasına da olsa, Viyana’ya tahsile gitmeye karar vermişti. Bonn’da geçen ilk 17 yılın muhitte bıraktığı intibalar, dikkati çekecek kadar mühim olduğu için, 17 yaşını idrâk eden Beethoven, günün birinde Viyana’ya gönderildi fakat birkaç yıl içinde sanatkâr, annesinin ağır surette hastalanmasından dolayı tekrar Bonn’a döndü ve hayatta kendisine en yakın dost bildiği annesini kaybetti; bu hal, Beethoven’in karşılaştığı acıların şüphesiz en büyüğü olmuştu. Aynı yıl (1791) Augsburg’da ki aile dostu Dr. Schaden’e gönderdiği mektubun bir yerinde, muztarip sanatkâr şöyle diyordu: “… Anneme daradar yetişebildim, fakat sağlık durumu feci bir mahiyet arzediyordu, veremdi, arka arkaya gelen sayısız azap ve ıstıraptan sonra, takriben yedi hafta önce vefat etti. O benim için öyle idi, öyle müşfik bir anne, o derece yakın bir dost idi ki; ah! O tatlı anne adını ağzıma aldığım ve ona sesimi duyurduğum zaman,acaba benden daha mesut kimse var mıydı, şimdi artık kime anne diyeceğim…”
Henüz 17 yaşında iken, dostların en yakını demek olan anneden mahrum kalan sanatkâr, Bonn’da geçecek daha beş yılının kalmış olduğunun ve babasını da kaybettikten sonra, 22 yaşında Viyana’ya yapılacak ikinci tur seyahatin (1792), kendisini anavatanını görmekten ebediyen mahrum bırakacağının farkında bile değildi. O tarihlerde kalben çok münkesir bir hale gelen sanatkâr için, bir taraftan lirik bir ibda devresi başlamış; diğer taraftan kuzey Amerika’daki istiklâl savaşlarının hayırlı neticelerinden (1775-1783) ders alan; Fransız intilâbının başladığı (1789), Fransa’da kırallık rejiminin lağvedilip, cumhuriyetin ilan edildiği (1792) tarihe kadar geçen 9 yılın vukuatını alâka ve sabırsızlıkla takibeden üniversite, kültür ve sanat muhitlerine tam bir cumhuriyetçi olarak katılan Beethoven, Washington ve Lafayette gibi hak ve hürriyet mücahitlerinin icraatleriyle çok yakından ilgilenmişti. Bir müddet sonra da gene sanatkârın kafasını, hürriyete susamış bütün Renli’ler gibi, Napoleon problemi işgale başlamış, Napoleon’un esir milletlere imtisal örneği olan bir hürriyet kahramanı, hattâ bir kurtarıcı olduğuna, herkes gibi o da inanmıştı. O tarihlerde Beethoven, yalnız lirik şarkılar yazmakla kalmıyor, aynı zamanda şair Hölty, Pfeffel, Gleim, Mathison, Schiller ve Goethe’den seçtiği şiirleri bestelemek suretiyle, sosyete, sanat ve hürriyet şarkıları da meydana getiriyordu. Böylelikle kuzey Amerika istiklâline olduğu kadar, Fransa’daki hürriyet mücadelelerine de öteden beri sempati göstermiş olan Beethoven’in, 1790-91 yılında, 20 yaşında, şair G. Konrad Pfeffel’in (1736-1809) bir şiirini bestelemek suretiyle meydana getirdiği “Hür Adam” adlı şarkı (Op. 52), gittikçe zenginleşen hürriyet edebiyatının yeni bir eser daha kazanmasını mucip oldu. Tek sesli bir erkek korosu ile, bir tek solist arasında münavebe tarzında okunan bu şarkının** metni şöyle idi:
Sponsorlu Bağlantılar
Kime hür adam denir?
Yalnız kendi iradesine dayanan,
Zalimin keyfine hizmet etmeyin
İnsana hür adam denir.
1792 yılında 22 yaşını idrâk eden Beethoven’in, ikinci defa Viyana’ya gidip yerleşmesi, hayatında mühim bir dönüm noktası oldu. Çünki genç sanatkâr, bir yandan ana vatanı olan Ren bölgesine ebediyen veda etmişti, diğer yandan, şahsî inkişafı bakımından olduğu kadar, sanatta büyük çapta işleri başarma yolundaki azim ve karariyle de geçmişe nazaran geniş farklar gösteren bir olgunluğa yönelmişti. Hattâ bu türlü bir değişme içinde, sanatine temel olma istidadını gösteren sosyal ve morâl telakkileri bile, hakîm Eflâtun’un “Devlet” felsefesi üzerine müesses, siyasi bir ahlâk telâkkisine dayanmakta, bu derece karakteristik bir olgunlaşma içinde, bizzat kurtarıcı Bonaparte, zamanla despot ve müstebit bir Bonaparte’a istihale etmekte idi. İşte böyle bir fikrî yükseliş içinde, Viyana’da geçen ilk yedi yıl, sanat tarihine, diğer eserler arasında bilhassa 1 inci, 2 inci ve 3 üncü senfonileri kazandırdı. Ve hattâ bunlardan, 1798 yılında kahraman Napoleon’a ithaf edilerek yazılmış olduğu söylenen: No: 3, mi bemol majör op. 55 (Eroica) senfonisi, Bonaparte’ın 1804 yılında kendisini Fransa İmparatoru ilan etmesi üzerine, hakkında altı sene evvel verilmiş olan “Kahraman” hükmünün, altı sene sonra “Despot” hükmüne tahavvül etmesine vesile olmuş ve Napoleon’un aziz hâtırasını anma maksadiyle yazılmış olduğu söylenen 3 ünçü senfoninin üzerindeki ithaf satırları, bizzat Beethoven tarafından silinip, eser, meçhul bir kahramana yani insanları istibdattan kurtaracak kahramana (!) ithaf edilmiştir. Üzerinde büyük tereddütle durulması gereken bu dikkate değer meselenin içyüzü incelenince bariz tezatlarla karşılaşılır. Şöyle ki, Beethoven’in çok yakın dostu olan Shindler, aynı tarihlerde Fransa’nın Viyana elçisi olan Bernadotte’un teşvikiyle, bu senfoninin, o zaman her yerde sempati uyandırmış bulunan general Napoleon’a ithaf edilmiş olduğunu kitabında zikretmektedir (1798). Halbuki Beethoven’in tanıdığı müzisyenlerden Andreas Bartolini’nin, Beethoven edebiyatı ile meşgul olan Otto Jahn’a (1813-1869) gönderdiği mektupta, sanatkârın 3 ünçü senfoniyi, Napoleon’un Mısır seferinden mülhem olarak yazdığından, fakat Ebubekir deniz harbinde, amiral Nelson’un yaralanıp ölmüş olduğu yollu yanlış bir haberin yayılması üzerine de, aynı senfoninin marş fünebr kısmını, Nelson’un hatırasına ithaf ederek meydana getirmiş olduğundan bahsedilmektedir. Bu takdirde Beethoven gibi bir sanatk^rın, birbirinin hasmı olan bu iki askerden yalnız birini, yani ya Napoleon’un, yahut da Nelson’u tutması lâzım. O halde bunlardan kahraman hangisi? Halbuki Beethoven, İtalya’da parlak başarılar kazanan Napoleon ordularının “Reich”i tehdit etmesi üzerine, İmparator II inci Franz’ın, yaklaşmakta olan tehlikeyi önlemek maksadiyle almış olduğu askerî tedbirleri, Napoleon’un Mısır seferinden iki yıl önce kompoze ettiği halk ve vatanperverlik şarkılariyle tetviç etmektedir (1796-97) (!). nihayet Kayzer II. Franz’ın korktuğu olmuştur. Aradan birkaç yıl daha geçmiş, Avusturya istilâ edilmiş, bir müddet sonra İspanya’yı da istilâ eden Napoleon’un “Vittoria” muharebesini sevk ve idare ettiği sıralarda ise, o zamanki birleşmiş milletler safında, Napoleon tehlikesini bertaraf etmek üzere Hanau’da savaşırken ölen Avusturya ve Bavyera truplarına mensup askerlerin dul ve yetimleri menfaatine olmak üzere, 8 aralık 1813 de Viyana’daki suvari okulu salonunda bizzat Beethoven, büyük bir patriyotik bir akademi (konser) tertibetmiştir (!). Görülüyor ki, sanatkârın ruhunda daha 1796 yılında ölüme mahkum edilmiş olan Napoleon, 1804 de tamamen ölmüş, hele 1813 de Napoleon’a karşı açılan “Milletler Harbi” esnasında bu hâtıra sadece bir nefrete inkılâb etmiştir. Çünki Napoleon’un muharebelerinin, 20 yıl müddetle Avrupa’yı bir salhane’ye çevirdiği, 19 uncu asrın hemen başında, müstevlinin elbirliği ile bertaraf edilmiş olmasının, bir aralık taç sahibi hükümdarlarla tebaasını bile birbirine yaklaştıran umumî bir sevinç ve şadıman yarattığı, kimsenin gözünden kaçmamıştı. Kaldı ki, Fransa’ya bile örnek olan kuzey Amerika istiklâl savaşlarının sevk ve idaresine olduğu gibi, çiğnenen Prusya ile aynı akıbete uğrayan Avusturya İmparatorluğunun kurtuluş mücadelesini sevk ve idare edenlere de büyük bir sempati gösteren Beethoven, diğer yandan orta Avrupa milletlerine, istibdadın ne olduğunu eserleriyle öğretmiştir.
Quo vadis?
damla0 - avatarı
damla0
Ziyaretçi
7 Ocak 2009       Mesaj #3
damla0 - avatarı
Ziyaretçi
"Bu çocuğa iyi bakın, bir gün tüm Dünya onu tanıyacak." On yaşındaki Beethoven' ı tanıyabildiği kısa zaman içinde böyle demişti Mozart ve gerçekten yanılmadığını gösterdi zaman.
Beethoven, 1770 yılında Almanya' da (Bonn) doğdu. Alkole karşı olan zaafıyla bilinen Beethoven’ in babası Johann da saray müzisyeniydi. İlk piyano derslerini henüz dört yaşındayken babasından aldı. Katı bir insan olan babası çocuğunu çok zorluyor, henüz dört-beş yaşında olan ve parmakları piyanoya yetişemeyen çocuk bazen bu çalışmalar sırasında gözyaşı döküyordu. Kimse bilmese bile küçük çocuğun geleceği belliydi.
İlk müzik eğitimini babasından aldıktan sonra, 1779’da Christian Gottlob Neefe’ yle çalışmaya başladı. 1783’ te ilk bestesi olan Dressler’ in Marşı Üzerine Çeşitlemeler Neefe’ nin yardımıyla yayımlandı. 1786’ da Viyana’ ya yaptığı ziyaretin ardından, annesinin ölümü üzerine Bonn’ a geri döndü ve Kont Walstein’ ın hizmetine girdi. 4 yıl boyunca kontun orkestrasında viyola çaldı.
Annesinin ölümünden sonra Beethoven Viyana' ya geri döndü ve hayatının sonuna dek orada yaşadı. 1794' e dek Viyana aristokrasisi içindeki müzik aşıklarına saraylarda ve özel toplantılarda çaldı. 1795 yılına kadar halka açılmamıştı. Başlangıçta bir besteci olarak değil, bir piyanist ve öğretmen olarak adını duyurdu ve kısa zamanda üne kavuştu.
1798 yılında Beethoven işitme problemleri yaşamaya başladı. Bu tarihten itibaren 21 yıl boyunca hiç kimseyle iletişim kurmadı. Ancak 1819 yılına gelindiğinde yazarak insanlarla diyalog kurmaya başladı. 21 yıl boyunca çekilen yalnızlık çok derin acılar yaşamasına neden oldu. Beethoven bütün senfonilerini işitme problemi yaşamaya başladıktan sonra bestelemesi de dikkate değer bir olaydır.
Beethoven ömrü boyunca birkaç kadını sevmesine rağmen hiç evlenmemiştir. Bunlar içinde evlenmeye en çok yaklaştığı ve en çok sevdiği Ölümsüz Aşık’ tır. Kim olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte bu kadının, Frankfurtlu bir tüccarın karısı olan Antonie Brentano olduğu sanılmaktadır. Sevdiği kişiye kendini bütünüyle veren Beethoven, Diabelli Varyasyonları’ nı Ölümsüz Aşkı’ na adamıştır.
1826’ da kardeşi Karl ile Gneixendorf’ ta yaptığı tatilin ardından Viyana’ ya dönüşünde, siroz hastalığı iyice ilerlemiş, yataktan kalkamaz olmuştu. 26 Mart 1827’ de hava iyice bozmuş, durmadan yağmur yağıyordu. O sırada çakan büyük bir şimşekle Beethoven’ in odası aydınlandı. Aynı anda, yumruğunu havaya kaldıran Beethoven’ in gözleri birkaç saniyeliğine hayata meydan okurcasına açıldı ve ardından bir daha açılmamak üzere kapandı. Doktorlar bunun Beethoven’ in anlamlı bir hareketi değil, sadece ışığa karşı bir tür refleks olduğunu söylemektedirler. Beethoven yaklaşık 30.000 kişinin katıldığı bir cenaze töreninin ardından Wahring mezarlığına defnedildi. 1888’ de ise naaşı Viyana Merkez Mezarlığı’ na Schubert’ in mezarının yanına aktarıldı.
"Devam edin; sanatı yalnız uygulamayın onun kalbine nüfuz edin; bunu hak ediyor, çünkü sadece sanat ve bilim insanı tanrısallığa yüceltebilir." (Beethoven, 1812)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Nisan 2011       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
benim için beethoven'in annesinin ve babasının adını ve çalıştıkları meslekleri yazabilirmisiniz?

Benzer Konular

30 Kasım 2016 / ThinkerBeLL Dinler Tarihi
28 Mayıs 2014 / Misafir Soru-Cevap
5 Ocak 2012 / Misafir Cevaplanmış
23 Şubat 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış