Ziyaretçi
ortaasya türk evleri yada konutları hakkında yazılı ve görsel bilgi kaynağı arıyorum..
AVANOS TÜRK EVLERİ
İlk insanları barınma yeri olarak mağaraları kullanmaya iten şey sadece korku ve yaşama içgüdüleriydi. Zeki bir canlı olan insanoğlu zamanla, barındığı mağarayı ve yaşadığı çevreyi gereksinimlerini en iyi karşılayacak şekilde düzenleme çabasına girişti. Yaşamın iyileştirilmesi ve yaşanılan mekanın özelleştirilmesi uğruna sürdürülen bu uğraş günümüz konut mimarisinin de tarihini oluşturmaktadır.
Türklerin Orta Asya’da yaşadığı yıllarda başlangıçta göçebe ve çadır kültürüne bağlı bir hayat tarzları olduğu bilinmektedir. Çadır geleneği değişik Türk topluluklarında yüzyıllar boyu devam etmiştir. Türk topluluklarının bu yıllarda yaz aylarını yaylalarda ‘yurt’ adını verdikleri çadırlarda, kış aylarını ise kışlaklarda çadır benzeri şekilde inşa edilmiş ahşap veya kerpiçten evlerde geçirdiklerini tarihi belgelerden öğrenmekteyiz. Orta Asya’da Türk topluluklarında göçebeliğin terk edilip yerleşik hayata geçişin M.Ö. 3. ve 4. yüzyıllarda başladığı bilinmektedir. Arkeolojik ve etimolojik araştırmalar Türklerin yoğun olarak 1071 Malazgirt savaşı ve sonrasında başlayan süreçte Anadolu’ya göçtüklerini göstermektedir. Anadolu’ya gelen Türkler genel olarak yerleşik bir yapıya sahiplerdi.
‘Türk Evi’nin ortaya çıkışı
Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başladıklarında Orta Asya’da edinmiş oldukları mimari geleneklerle, yeni coğrafya üzerinde karşılaşmış oldukları mimari gelenekleri birleştirdiler. Yeni coğrafya ve kültürel etkileşim, yüzyıllar içinde yeni bir tarzın ortaya çıkmasını hazırladı. Bu tarzın oluşumunda kuşkusuz Neolitik kültürden Bizans’a kadar tüm Anadolu kültürlerinin ve İslam dininin etkisi büyüktür. Bugün ‘Türk Evi’ olarak adlandırılan olgu, bu sentezin bir ürünüdür. Türklerde konut, sadece barınma gereksiniminin öne çıktığı bir şekillenme değil, insanın sosyal, kültürel ve duygusal gereksinimlerine de yanıt veren ve insanda ait olma hissini geliştiren bir ortamdır.
Türk evlerinin 15. yüzyıldan itibaren klasik biçimini aldığını söyleyebiliriz. Ancak bu döneme ait evlerin örnekleri günümüze ulaşmadığından, bugün Türk evi denildiğinde, daha çok en eski örnekleri 17. yüzyıla kadar uzanan ev tipini anlaşılmaktadır. Geleneksel aile yaşam tarzına, yani büyük aile modeline göre tasarlanmış olan bu evler, çoğunlukla üç neslin bir arada yaşadığı yalı, konak ya da köşk biçiminde yapılmış mekanlardır.
Türk evlerinin karakteristik özellikleri
Türk evleri dış görünüş olarak genellikle sadedir. Dış cephede süsleme unsurlarına fazlasıyla rastlanmaz. Dar uzun pencereler, geniş saçaklar, dışa çıkıntılı balkon biçimli cumbalar dikkat çekicidir. Türk evleri çoğunlukla yüksek bir duvarın çevrelediği geniş bir avlu içinde yer alır. Avluya sokaktan büyük bir kapı ile girilir. Avlu, günlük işlerin yapıldığı yerdir. Evler genellikle iki katlıdır, bazen üç katlı olanlarına da rastlanır. Alt kat, depo, kiler ve ahır olarak kullanılır. Evin asıl yaşam alanı üst katlardır. Üst katlara genellikle ahşap bir merdivenle ulaşılır.
Üst katlarda ‘sofa’ olarak adlandırılan, ortak kullanım mekanı dikkat çekicidir. Geniş ve ferah tasarlanmış odalar sofaya açılır. Her oda bir çiftin yaşayabileceği şekilde düşünülmüştür. Bu anlamda odanın Türk evinin temel birimi olduğu söylenebilir. Odalarda yüklükler, sedirler, dolap içlerine yerleştirilmiş banyolar ve ocaklar bulunur. Bütün bu yapılanma Türk göçebe çadır kültürünün bir devamı olarak değerlendirilebilir. Mimari süsleme unsurlarına, sofa ve odalarda sıklıkla rastlanmaktadır. Özellikle tavanlarda ahşap oymacılığı çok yaygındır.
Türk evlerinde yapı malzemesi olarak taş ve kerpiç sık olarak kullanılmıştır. Tamamen ahşap alarak yapılmış olanları da bulunmaktadır. Bu evler bulundukları yerin coğrafi ve sosyal yapısına uygun olarak değişik şekillerde yapılmış olmakla birlikte ortak özelliklerini hep korumuşlardır. Zengin ya da fakir bir Türk ailesinin evi temel olarak aynı tarza sahiptir. Farklılık oda sayısındaki çokluk ve ev içi süslemelerin fazla oluşuyla sınırlıdır.
Avanos’ta ilk Türk yerleşimleri
Roma döneminde ‘Venasa’, Bizans döneminde de ‘St. Vanote’ olarak adlandırıldığı tahmin edilen Avanos’da Türklere ait ilk yerleşim izlerine Anadolu Selçukluları döneminde rastlıyoruz. Bu dönemden günümüze ulaşan en önemli eser, 1249 yılında yapılmış olan Saruhan’dır. Bugün ilçenin 5 km kadar güneydoğusunda yer alan Saruhan, yapıldığı zamanlarda İstanbul-Bağdat yolu üzerinde önemli duraklardan biriydi. Avanos ilçe merkezinde yer alan Alaaddin Camii de yine bu dönemden kalma bir eser olup 1202 yılında yaptırılmıştır.
Saruhan’ın yapıldığı dönemde hanı korumak için gönderilen askerlerin başında bulunan bir çavuşun Kızılırmak’ın kuzey kenarına bir mescit yaptırdığı bilinmektedir. Zamanla çevre köylerden gelenlerin mescidin etrafına yaptığı evlerle mescidin çevresinde ufak bir yerleşim yeri oluşmuştur. Bu yerleşim yeri bugün Avanos’un bilinen en eski mahallesidir. Bu mahalle bugün de halk arasında Çavuş Mahallesi olarak adlandırılmaktadır.
Osmanlı Devleti ve sonrasında Avanos evleri
Osmanlı Devleti döneminde küçük bir köy olarak varlığını sürdüren Avanos’ta, 1750 yılında 56 ev olduğu bilinmektedir. Bu yıllardan sonra Avanos’un bir gelişme içine girdiği gözlenmektedir. Bu gelişmede, Padişah II. Abdülhamid zamanında sarayda görevli Avanoslu Kurena Arif Bey’in çalışmalarının etkisi olduğu düşünülmektedir. 1900 yılına ait bir belgede Avanos’ta 808 ev bulunduğu kayıtlıdır. Aradan geçen kısa sürede ev sayısındaki hızlı artış dikkat çekicidir. 1800’lü yılların başından ve özellikle de 1850’lerden itibaren Avanos’ta imar faaliyetleri hız kazanmıştır. Türk evlerinin yapılmaya başlandığı yıllar bu yıllardır. Buradan hareketle Avanos Türk evlerinin yaklaşık 150 yıllık bir geçmişi olduğu söylenebilir. Bugün Avanos’un eski mahalleleri olan bilinen Bayır, Alaaddin, Orta ve Yukarı mahallelerinde yaklaşık 250 kadar eski ev bulunduğu bilinmektedir. Avanos Türk evlerinde yapı malzemesi genel olarak taştır. Bu nedenle yapı üzerindeki süslemeler taş işçiliği şeklindedir. Kullanılan motifler geometrik ve bitkisel karakterdedir. Ahşap malzeme daha çok tavan, dolap, kapı ve pencerelerde kullanılmıştır.
Günümüzde bu evlerin çoğu ne yazık ki doğal veya insan tahribatı sonucu harabe duruma gelmiştir. Evler genel olarak eskiden yerleşim yeri olarak kullanılmış bulunan mağaraların üzerine yapılmıştır. Bu mağaraların suyun etkisi ile zamanla yıkılması ve Osmanlı döneminde orman örtüsü ile kaplı olduğunu bildiğimiz İdiş Dağı’ndaki ormanın yok olmasıyla başlayan erozyon, Avanos evlerinin tahribatını hızlandırmıştır. Sonuç olarak Avanos’un eski Türk evlerinden 50-60 kadarı bugüne sağlam ve az bozulmuş olarak ulaşmış, bazıları ise restorasyon görmüştür. Bu evlerden karakteristik özelliklere sahip birkaçını aşağıda kısaca tanıtmak istiyoruz.
Doktor Hacı Nuri Bey Konağı
‘Maşallah’ yazısı ile birlikte, 1902 yılında yapıldığını orta kat balkonunun sol üst köşesindeki kitabeden öğrendiğimiz bu konak, kuşkusuz Avanos’ta en dikkat çekici evlerden biridir. Orta Mahalle Zafer Sokak’ta, bir avlu içinde yer alan ev üç katlıdır. Dış cephedeki ahşap aksamlı balkonlar dikkat çekicidir. Uzun yıllar Tekel binası olarak kullanılmış olan konak, sonraki yıllarda Kültür Bakanlığı tarafından satın alınmıştır. Bugün Kapadokya Meslek Yüksek Okulu’nun bir binası olarak hizmete açılmayı beklemektedir.
Tevfik Körükçü Konağı
Balkon kapısı üzerinde yer alan kitabede ‘Maşallah’ yazısı ve evin yapılış tarihi olan 1903 yazısı okunan konak, Yukarı Mahalle Çarşı Sokak’ta yer almaktadır. Çatı altı denilen tonozlu geçidi ile simetrik ön cephesi dikkati çekmektedir. Ön cephede çıkma bir balkon yer almaktadır. İki katlı olan konağın avlusu yoktur.
Ahmet Benzer Evi
Yukarı Mahalle İlyas Sokak’ta bulunan ev avlusuz ve iki katlıdır. Evin güney cephesinde yer alan ve ‘Cümle Kapısı’ olarak adlandırılan asıl giriş kapısı sokağa bakmaktadır. Kapının üzerindeki kitabede ‘Maşallah’ yazısının altında evin yapılış tarihi olan 1903 yılı kayıtlıdır.
Mustafa Erdil Evi
19. yüzyılın sonunda yapıldığı tahmin edilen bu ev, Orta Mahallede Alaaddin Hamamı’nın bitişiğinde yer almaktadır. Evin avlusunu çeviren duvar günümüzde büyük oranda varlığını yitirmiş durumdadır. İki katlı olan evin taştan dirsekler üzerine oturmuş olan küçük bir balkonu bulunmaktadır.
Hikmet Çingi Evi
Üzerinde bulunan Maşallah yazılı kitabe ve altındaki tarihten bu evin 1859 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Süslemeleri ile dikkat çeken evin ikinci katında dört kemerli bir açıklık yer almaktadır.
kaynak
İlk insanları barınma yeri olarak mağaraları kullanmaya iten şey sadece korku ve yaşama içgüdüleriydi. Zeki bir canlı olan insanoğlu zamanla, barındığı mağarayı ve yaşadığı çevreyi gereksinimlerini en iyi karşılayacak şekilde düzenleme çabasına girişti. Yaşamın iyileştirilmesi ve yaşanılan mekanın özelleştirilmesi uğruna sürdürülen bu uğraş günümüz konut mimarisinin de tarihini oluşturmaktadır.
Türklerin Orta Asya’da yaşadığı yıllarda başlangıçta göçebe ve çadır kültürüne bağlı bir hayat tarzları olduğu bilinmektedir. Çadır geleneği değişik Türk topluluklarında yüzyıllar boyu devam etmiştir. Türk topluluklarının bu yıllarda yaz aylarını yaylalarda ‘yurt’ adını verdikleri çadırlarda, kış aylarını ise kışlaklarda çadır benzeri şekilde inşa edilmiş ahşap veya kerpiçten evlerde geçirdiklerini tarihi belgelerden öğrenmekteyiz. Orta Asya’da Türk topluluklarında göçebeliğin terk edilip yerleşik hayata geçişin M.Ö. 3. ve 4. yüzyıllarda başladığı bilinmektedir. Arkeolojik ve etimolojik araştırmalar Türklerin yoğun olarak 1071 Malazgirt savaşı ve sonrasında başlayan süreçte Anadolu’ya göçtüklerini göstermektedir. Anadolu’ya gelen Türkler genel olarak yerleşik bir yapıya sahiplerdi.
‘Türk Evi’nin ortaya çıkışı
Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başladıklarında Orta Asya’da edinmiş oldukları mimari geleneklerle, yeni coğrafya üzerinde karşılaşmış oldukları mimari gelenekleri birleştirdiler. Yeni coğrafya ve kültürel etkileşim, yüzyıllar içinde yeni bir tarzın ortaya çıkmasını hazırladı. Bu tarzın oluşumunda kuşkusuz Neolitik kültürden Bizans’a kadar tüm Anadolu kültürlerinin ve İslam dininin etkisi büyüktür. Bugün ‘Türk Evi’ olarak adlandırılan olgu, bu sentezin bir ürünüdür. Türklerde konut, sadece barınma gereksiniminin öne çıktığı bir şekillenme değil, insanın sosyal, kültürel ve duygusal gereksinimlerine de yanıt veren ve insanda ait olma hissini geliştiren bir ortamdır.
Türk evlerinin 15. yüzyıldan itibaren klasik biçimini aldığını söyleyebiliriz. Ancak bu döneme ait evlerin örnekleri günümüze ulaşmadığından, bugün Türk evi denildiğinde, daha çok en eski örnekleri 17. yüzyıla kadar uzanan ev tipini anlaşılmaktadır. Geleneksel aile yaşam tarzına, yani büyük aile modeline göre tasarlanmış olan bu evler, çoğunlukla üç neslin bir arada yaşadığı yalı, konak ya da köşk biçiminde yapılmış mekanlardır.
Türk evlerinin karakteristik özellikleri
Türk evleri dış görünüş olarak genellikle sadedir. Dış cephede süsleme unsurlarına fazlasıyla rastlanmaz. Dar uzun pencereler, geniş saçaklar, dışa çıkıntılı balkon biçimli cumbalar dikkat çekicidir. Türk evleri çoğunlukla yüksek bir duvarın çevrelediği geniş bir avlu içinde yer alır. Avluya sokaktan büyük bir kapı ile girilir. Avlu, günlük işlerin yapıldığı yerdir. Evler genellikle iki katlıdır, bazen üç katlı olanlarına da rastlanır. Alt kat, depo, kiler ve ahır olarak kullanılır. Evin asıl yaşam alanı üst katlardır. Üst katlara genellikle ahşap bir merdivenle ulaşılır.
Üst katlarda ‘sofa’ olarak adlandırılan, ortak kullanım mekanı dikkat çekicidir. Geniş ve ferah tasarlanmış odalar sofaya açılır. Her oda bir çiftin yaşayabileceği şekilde düşünülmüştür. Bu anlamda odanın Türk evinin temel birimi olduğu söylenebilir. Odalarda yüklükler, sedirler, dolap içlerine yerleştirilmiş banyolar ve ocaklar bulunur. Bütün bu yapılanma Türk göçebe çadır kültürünün bir devamı olarak değerlendirilebilir. Mimari süsleme unsurlarına, sofa ve odalarda sıklıkla rastlanmaktadır. Özellikle tavanlarda ahşap oymacılığı çok yaygındır.
Türk evlerinde yapı malzemesi olarak taş ve kerpiç sık olarak kullanılmıştır. Tamamen ahşap alarak yapılmış olanları da bulunmaktadır. Bu evler bulundukları yerin coğrafi ve sosyal yapısına uygun olarak değişik şekillerde yapılmış olmakla birlikte ortak özelliklerini hep korumuşlardır. Zengin ya da fakir bir Türk ailesinin evi temel olarak aynı tarza sahiptir. Farklılık oda sayısındaki çokluk ve ev içi süslemelerin fazla oluşuyla sınırlıdır.
Avanos’ta ilk Türk yerleşimleri
Roma döneminde ‘Venasa’, Bizans döneminde de ‘St. Vanote’ olarak adlandırıldığı tahmin edilen Avanos’da Türklere ait ilk yerleşim izlerine Anadolu Selçukluları döneminde rastlıyoruz. Bu dönemden günümüze ulaşan en önemli eser, 1249 yılında yapılmış olan Saruhan’dır. Bugün ilçenin 5 km kadar güneydoğusunda yer alan Saruhan, yapıldığı zamanlarda İstanbul-Bağdat yolu üzerinde önemli duraklardan biriydi. Avanos ilçe merkezinde yer alan Alaaddin Camii de yine bu dönemden kalma bir eser olup 1202 yılında yaptırılmıştır.
Saruhan’ın yapıldığı dönemde hanı korumak için gönderilen askerlerin başında bulunan bir çavuşun Kızılırmak’ın kuzey kenarına bir mescit yaptırdığı bilinmektedir. Zamanla çevre köylerden gelenlerin mescidin etrafına yaptığı evlerle mescidin çevresinde ufak bir yerleşim yeri oluşmuştur. Bu yerleşim yeri bugün Avanos’un bilinen en eski mahallesidir. Bu mahalle bugün de halk arasında Çavuş Mahallesi olarak adlandırılmaktadır.
Osmanlı Devleti ve sonrasında Avanos evleri
Osmanlı Devleti döneminde küçük bir köy olarak varlığını sürdüren Avanos’ta, 1750 yılında 56 ev olduğu bilinmektedir. Bu yıllardan sonra Avanos’un bir gelişme içine girdiği gözlenmektedir. Bu gelişmede, Padişah II. Abdülhamid zamanında sarayda görevli Avanoslu Kurena Arif Bey’in çalışmalarının etkisi olduğu düşünülmektedir. 1900 yılına ait bir belgede Avanos’ta 808 ev bulunduğu kayıtlıdır. Aradan geçen kısa sürede ev sayısındaki hızlı artış dikkat çekicidir. 1800’lü yılların başından ve özellikle de 1850’lerden itibaren Avanos’ta imar faaliyetleri hız kazanmıştır. Türk evlerinin yapılmaya başlandığı yıllar bu yıllardır. Buradan hareketle Avanos Türk evlerinin yaklaşık 150 yıllık bir geçmişi olduğu söylenebilir. Bugün Avanos’un eski mahalleleri olan bilinen Bayır, Alaaddin, Orta ve Yukarı mahallelerinde yaklaşık 250 kadar eski ev bulunduğu bilinmektedir. Avanos Türk evlerinde yapı malzemesi genel olarak taştır. Bu nedenle yapı üzerindeki süslemeler taş işçiliği şeklindedir. Kullanılan motifler geometrik ve bitkisel karakterdedir. Ahşap malzeme daha çok tavan, dolap, kapı ve pencerelerde kullanılmıştır.
Günümüzde bu evlerin çoğu ne yazık ki doğal veya insan tahribatı sonucu harabe duruma gelmiştir. Evler genel olarak eskiden yerleşim yeri olarak kullanılmış bulunan mağaraların üzerine yapılmıştır. Bu mağaraların suyun etkisi ile zamanla yıkılması ve Osmanlı döneminde orman örtüsü ile kaplı olduğunu bildiğimiz İdiş Dağı’ndaki ormanın yok olmasıyla başlayan erozyon, Avanos evlerinin tahribatını hızlandırmıştır. Sonuç olarak Avanos’un eski Türk evlerinden 50-60 kadarı bugüne sağlam ve az bozulmuş olarak ulaşmış, bazıları ise restorasyon görmüştür. Bu evlerden karakteristik özelliklere sahip birkaçını aşağıda kısaca tanıtmak istiyoruz.
Doktor Hacı Nuri Bey Konağı
‘Maşallah’ yazısı ile birlikte, 1902 yılında yapıldığını orta kat balkonunun sol üst köşesindeki kitabeden öğrendiğimiz bu konak, kuşkusuz Avanos’ta en dikkat çekici evlerden biridir. Orta Mahalle Zafer Sokak’ta, bir avlu içinde yer alan ev üç katlıdır. Dış cephedeki ahşap aksamlı balkonlar dikkat çekicidir. Uzun yıllar Tekel binası olarak kullanılmış olan konak, sonraki yıllarda Kültür Bakanlığı tarafından satın alınmıştır. Bugün Kapadokya Meslek Yüksek Okulu’nun bir binası olarak hizmete açılmayı beklemektedir.
Tevfik Körükçü Konağı
Balkon kapısı üzerinde yer alan kitabede ‘Maşallah’ yazısı ve evin yapılış tarihi olan 1903 yazısı okunan konak, Yukarı Mahalle Çarşı Sokak’ta yer almaktadır. Çatı altı denilen tonozlu geçidi ile simetrik ön cephesi dikkati çekmektedir. Ön cephede çıkma bir balkon yer almaktadır. İki katlı olan konağın avlusu yoktur.
Ahmet Benzer Evi
Yukarı Mahalle İlyas Sokak’ta bulunan ev avlusuz ve iki katlıdır. Evin güney cephesinde yer alan ve ‘Cümle Kapısı’ olarak adlandırılan asıl giriş kapısı sokağa bakmaktadır. Kapının üzerindeki kitabede ‘Maşallah’ yazısının altında evin yapılış tarihi olan 1903 yılı kayıtlıdır.
Mustafa Erdil Evi
19. yüzyılın sonunda yapıldığı tahmin edilen bu ev, Orta Mahallede Alaaddin Hamamı’nın bitişiğinde yer almaktadır. Evin avlusunu çeviren duvar günümüzde büyük oranda varlığını yitirmiş durumdadır. İki katlı olan evin taştan dirsekler üzerine oturmuş olan küçük bir balkonu bulunmaktadır.
Hikmet Çingi Evi
Üzerinde bulunan Maşallah yazılı kitabe ve altındaki tarihten bu evin 1859 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Süslemeleri ile dikkat çeken evin ikinci katında dört kemerli bir açıklık yer almaktadır.
kaynak