Arama

Yurdumuzdaki doğal koruma altındaki biyolojik etmenler nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 2 Nisan 2011 Gösterim: 13.932 Cevap: 6
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
5 Şubat 2009       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
mrb ben yıllık ödevim için bişeyler arıorm da yrdımınıza ihtiyacım ödevn knusu şu yurdumuzdaki doğal koruma altındaki biyolojik etmenler .. yrdm edersniz çok mutlu olrum imdiden tşekkrler..Msn HappyMsn Happy
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Ülkemizdeki önemli doğal alanlar 18 farklı koruma statüsüyle korunmaktadır. Hatta bazen tek bir alana birkaç koruma statüsü verilmektedir. Bu koruma statülerinin bir kısmı ulusal mevzuatımıza göre ilan edilirken, bir kısmı da uluslararası sözleşmelere dayanarak oluşturulmuştur. Ancak tüm bu statüleri uygulayabilmek için kısıtlı olanaklar bulunmaktadır ve bu nedenle alanlar etkili bir şekilde yönetilememektedir.
TÜRKİYE’DEKİ ALAN KORUMA STATÜLERİ - ULUSAL STATÜLER
Sponsorlu Bağlantılar
Milli Parklar Kanunu
2873 sayılı, 9 Ağustos 1983 tarihli Milli Parklar Kanunu ile ülkemizin yüzde 1,07′lik bir alanına karşılık gelen toplam 839.663 hektar doğal alan korunmaktadır. Bu kanun kapsamındaki koruma statüleri olan milli park, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı ve tabiat parkının hangi amaçla ilan edildiği aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Milli Parklar:
Bilimsel ve estetik bakımdan ulusal ve uluslararası önemi bulunan; doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip alanlardır.
Tabiatı Koruma Alanları:
Bilimsel çalışmalar ve eğitim açısından önem taşıyan, nadir, tehlike altında veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemleri ve türleri içeren alanlardır. Alanların mutlak korunması gerekli olup, yalnızca bilim ve eğitim amaçları için kullanımlarına olanak tanınmaktadır.
Tabiat Anıtları:
Tabiat olaylarının meydana getirdiği sıra dışı özelliklere ve bilimsel değerlere sahip alanları içermektedir. Tabiat anıtlarının milli park esasları dahilinde korunmaları gerekmektedir.
Tabiat Parkları:
Önemli bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliklerine sahip, doğal manzara bütünlüğü içinde insanların dinlenme ve eğlenmelerine uygun doğal alanlar bu statü ile korunmaktadır.
Kara Avcılığı Kanunu:
İlk kez 3167 sayı ile 5 Mayıs 1937 tarihinde yayımlanan ve yirmi yıl önce ilk değişikliği yapılan, 4915 sayı ile 1 Temmuz 2003 tarihinde bir kez daha değiştirilen Kara Avcılığı Kanunu kapsamında iki alan koruma statüsü yer almaktadır. Yaban hayatı koruma sahaları ve yaban hayatı geliştirme sahalarının her ikisi de orman rejimine giren yerlerde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer yerlerde ise Bakanlar Kurulu’nca ilan edilmektedir. Bu sahaların ayrılması ve yönetimlerine ilişkin esas ve usuller aynı bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir. Bu yönetmelik Kasım 2003 itibarıyla hazırlık aşamasındadır. Yönetmeliğin hazırlanması ile birlikte bu statü sayesinde Türkiye’de türlerin yerinde korunması konusunda önemli bir mesafe alınacağı düşünülmektedir.
Yaban Hayatı Koruma Sahası:
Yaban hayatı değerlerine sahip, korunması gerekli yaşam ortamlarının bitki ve hayvan türleri ile birlikte mutlak olarak korunduğu ve devamlılığının sağlandığı sahaları kapsamaktadır.
Yaban Hayatı Geliştirme Sahası:
Av ve yaban hayvanlarının ve yaban hayatının korunduğu, geliştirildiği, av hayvanlarının yerleştirildiği, yaşama ortamını iyileştirici tedbirlerin alındığı ve gerektiğinde özel avlanma planı çerçevesinde avlanmanın yapılabildiği sahaları içermektedir.
Orman Kanunu:
Ağustos 1956′da kabul edilen Orman Kanunu kapsamında doğanın yerinde korunmasına katkıda bulunan dört koruma statüsü vardır. Bu koruma statülerinin ana amacı doğanın korunması değil, orman kaynaklarının sürdürülebilir kullanımıdır.
Muhafaza Ormanları:
Arazi kayması ve yağmurlarla yıkanma gibi tehlikelere maruz yerlerde bulunan; şose yol ve demiryollarını toz ve kum fırtınalarına karşı muhafaza eden; nehir yataklarının dolmasının önüne geçen veya ulusal savunma için korunması zorunlu görülen devlet ormanlarını, maki veya fundalarla örtülü yerleri içerebilir. Daimi olarak tahrip edilmiş veya yangın görmüş devlet ormanları da istihsal ormanı haline gelinceye kadar muhafaza ormanı statüsüne sahip olabilmektedir.
Gen Koruma Ormanları:
Bir türün genetik çeşitliliğinin doğal ortamında (in-situ) korunması amacıyla seçilen ve yönetilen doğal meşcerelerdir. Gen koruma ormanları ile doğada var olan genetik zenginliğin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amaçlanmaktadır.
Tohum Meşcereleri:
Mevcut koşullar altında istenilen karakterler bakımından üstün özelliklere sahip ağaçların bulunduğu, belirli bir coğrafik bölgede yer alan ve tohum üretimi için özel bir yönetim ve işletmeye tabi tutulan meşcerelerdir. Tohum meşcereleri ile kaliteli ve kaynağı belli tohum elde etmek amaçlanmaktadır.
Orman İçi Dinlenme Yerleri:
Toplumun çeşitli spor ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak, turistik hareketlere imkân vermek maksadıyla oluşturulan sahalardır. Bunlar A, B ve C tipi olmak üzere üçe ayrılır. A tipi, yüksek kaynak değerleri ve ziyaretçi potansiyeline sahip, çadır, karavan ve bungalov gibi geceleme tesisleri olan ve aynı zamanda günübirlik kullanım imkânı sağlayabilen sahalardır. B tipi, kent merkezlerinin yakın çevresinde, yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip ve günübirlik kullanım imkânı olan sahalardır. C tipi, kaynak değeri ve ziyaretçi potansiyeli oldukça sınırlı, genelde mahalli ihtiyaçları karşılamak için oluşturulan ve günübirlik piknik imkânı veren sahalardır.
Su Ürünleri Kanunu:
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkisindeki 23 Mart 1971 tarihli 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu uyarınca tanımlanan Su Ürünleri İstihsal Sahaları da alan koruma statüleri arasında sayılabilir. Aynı kanunun 23′üncü maddesi, sucul türlerin avlanabileceği yerler, avlanma usul ve esasları ile avlanma zamanlarını düzenleyen tüzükle ilgili konuları içermektedir.
Su Ürünleri İstihsal Sahaları:
Su ürünlerini istihsale elverişli, içinde veya üzerinde herhangi bir istihsal vasıtası kurulabilen, kullanılabilen su alanlarıdır. Bu çerçevede, ülkemizin tüm kıyı ve iç sularının su ürünleri istihsal sahası olduğu varsayılarak, su ürünleri istihsalinin yapılamayacağı yerler Su Ürünleri Kanunu kapsamında çıkartılan sirkülerde belirtilmektedir. Bu konuda 2002 yılı Aralık ayında yayımlanan en son sirkülerde, birçok düzenlemenin yanı sıra bölge ve yer yasakları da tanımlanmıştır. Bu sirküler kapsamında, denizkaplumbağası üreme alanı olarak tespit edilen yerlerle ilgili olarak da birtakım koruma tedbirleri alınmakta ve ayrıca iç sularımızda belirli dönemler için avlanma yasağı uygulanmaktadır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu:
Kültür Bakanlığı’nın yetkisi kapsamında 2863 sayı ile 21 Temmuz 1983 tarihinde yayımlanarak, 3386 sayı ve 17 Haziran 1987 tarihinde birtakım değişlikler yapılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, sit alanları ile ilgili düzenlemeleri içermektedir.
Sit Alanları:
Tarihöncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari vb. özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış doğal özellikleri ile korunması gereken alanlardır. Sit alanları kentsel sit, arkeolojik sit, tarihi sit ve doğal sit alanları olarak ayrılmıştır. Doğal güzellik ve bilimsel açıdan sıradışı, evrensel değeri olan alanlar doğal sit alanı olarak belirtilmiştir. Doğal sit alanları üç ayrı derece sınıflandırılır.
TÜRKİYE’DEKİ ALAN KORUMA STATÜLERİ - ULUSLARARASI STATÜLER
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme
Dünya Kültürel ve Doğal Mirası’nın korunması için 16 Kasım 1972 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından kabul edilen sözleşmeye ülkemiz 14 Nisan 1982 tarihinde taraf olmuştur. Bu sözleşme kapsamında tanımı yapılan anıtlar, yapı toplulukları ve diğer alanlar kültürel miras olarak kabul edilmiştir. Bu sözleşme altında korunan alanlar Dünya Kültürel ve Doğal Miras Alanı olarak tanımlanmaktadır.
Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi
Avrupa Birliği (AB) üyesi devletlerin önderliğinde hazırlanan ve AB’ye üye olmak isteyen diğer devletlerce de onaylanan bu sözleşme ile taraflar, yabani bitki ve hayvanların ve bunların yaşama ortamlarının korunmasını amaçlamışlardır. Bu çerçevede sözleşme, kesin olarak korunması gereken bitki ve hayvan türlerini, korunan hayvan türlerini, yasaklanan av yöntemleri ile ilgili listeleri içermektedir. Ülkemiz bu sözleşmeye 9 Ocak 1984 tarihinde 84/7601 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile taraf olmuştur. Sözleşmeye taraf olanlar ülkelerinde Zümrüt Ağı Alanları (ASCI - Areas for Special Conservation Interest) ilan edebilmektedir. Ülkemizde bu statü için ön çalışmalar yapılmaktadır ve bu kapsamda 9 alan zümrüt ağı alanı olarak tanımlanmıştır.
Barselona Sözleşmesi ve Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol
Barselona’da 16 Şubat 1976′da kabul edilen Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi çerçevesinde, Akdeniz’deki doğal alanların ve bölgedeki kültürel mirasın yok olmaması için deniz alanlarının ve çevrelerinin özel koruma alanları olarak korunması öngörülmektedir. Bu amaçla, 88/13151 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla 7 Ekim 1988 tarihinde Türkiye, Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol’ü onaylamıştır. Bu protokol çerçevesinde belirlenen alanlar özel çevre koruma bölgesi olarak tanımlanmaktadır ve Türkiye’de bu statü Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair 383 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yasallaşmıştır.
Özel Çevre Koruma Bölgeleri:
Tarihi, doğal, kültürel vb. değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerekse dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır.
Özellikle Sukuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi)
Ramsar Alanları:
Ramsar Sözleşmesi, 3895 sayılı kanunla onaylanarak, 17 Mayıs 1994 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu sözleşmenin hükümlerine dayanılarak 30 Ocak 2002 tarihinde Ulusal Sulak Alanları Koruma Yönetmeliği yayımlanmıştır. Bu yönetmelik, sulak alanların korunması ve geliştirilmesini hedeflemektedir. Yönetmelik kapsamında uluslararası ölçekte korunan Ramsar alanları ilan edilebileceği gibi, ulusal düzeyde başka sulak alan koruma sahaları da ilan edilebilmektedir. Bu, yeni bir yasal düzenleme olduğundan henüz ulusal ölçekte korunan sulak alanların listesi belirlenmemiş ve sınıflandırmaları yapılmamıştır. Ancak yönetmeliğin genel hükümleri kapsamında tüm sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı gerekmektedir.
Avrupa Birliği Kuşları Koruma Yönetmeliği (79/409/EEC) ve Avrupa Birliği Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği (92/43/EEC)
Natura 2000 Alanları:
Avrupa Birliği’nin (AB) Kuşları Koruma Yönetmeliği ve AB Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği altında sırasıyla SPA’lerin ve SAC’lerin belirlenmesi gerekmektedir. SPA ve SAC’lerin bütünü Natura 2000 adı verilen uluslararası korunan alanlar ağını oluşturmaktadır. Bu yönetmelik uyarınca AB’ye üye olan her ülke toprakları üzerindeki hayvanlar, bitkiler ve habitatlar açısından uluslararası öneme sahip alanları koruma altına almakla yükümlüdür. 1998 tarihli Avrupa Mahkemesi kararıyla BirdLife International tarafından geliştirilen ÖKA kriterleri, SPA’lerin belirlenebilmesi için en geçerli yöntem olarak kabul edilmiştir. Ülkemiz AB üyesi olmamasına rağmen, AB ile bütünleşme sürecinde bu yönetmelikler ulusal mevzuatımızla uyumlulaştırılması gereken bir belge olarak ortaya çıkmıştır.
Çevre ve Orman Bakanlığı birçok resmi kurumla birlikte ve sivil toplum örgütlerinin de katkılarıyla biyolojik çeşitliliğin korunmasını tek bir yasal zemine oturtmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda 2005 yılında resmileşmek üzere Doğa Koruma Kanunu adlı bir kanun tasarısı hazırlanmaktadır. Bu yeni yasanın yukarıda belirtilen koruma statülerini tek bir çatı altında toplaması beklenmektedir.
Kaynak: Sıfır Yok Oluş
SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
5 Şubat 2009       Mesaj #2
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi
Aşağıdaki linkleri İnceleyin..

Sponsorlu Bağlantılar
WWF Türkiye
DHKD
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
5 Şubat 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Ülkemizdeki önemli doğal alanlar 18 farklı koruma statüsüyle korunmaktadır. Hatta bazen tek bir alana birkaç koruma statüsü verilmektedir. Bu koruma statülerinin bir kısmı ulusal mevzuatımıza göre ilan edilirken, bir kısmı da uluslararası sözleşmelere dayanarak oluşturulmuştur. Ancak tüm bu statüleri uygulayabilmek için kısıtlı olanaklar bulunmaktadır ve bu nedenle alanlar etkili bir şekilde yönetilememektedir.
TÜRKİYE’DEKİ ALAN KORUMA STATÜLERİ - ULUSAL STATÜLER
Milli Parklar Kanunu
2873 sayılı, 9 Ağustos 1983 tarihli Milli Parklar Kanunu ile ülkemizin yüzde 1,07′lik bir alanına karşılık gelen toplam 839.663 hektar doğal alan korunmaktadır. Bu kanun kapsamındaki koruma statüleri olan milli park, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı ve tabiat parkının hangi amaçla ilan edildiği aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Milli Parklar:
Bilimsel ve estetik bakımdan ulusal ve uluslararası önemi bulunan; doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip alanlardır.
Tabiatı Koruma Alanları:
Bilimsel çalışmalar ve eğitim açısından önem taşıyan, nadir, tehlike altında veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemleri ve türleri içeren alanlardır. Alanların mutlak korunması gerekli olup, yalnızca bilim ve eğitim amaçları için kullanımlarına olanak tanınmaktadır.
Tabiat Anıtları:
Tabiat olaylarının meydana getirdiği sıra dışı özelliklere ve bilimsel değerlere sahip alanları içermektedir. Tabiat anıtlarının milli park esasları dahilinde korunmaları gerekmektedir.
Tabiat Parkları:
Önemli bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliklerine sahip, doğal manzara bütünlüğü içinde insanların dinlenme ve eğlenmelerine uygun doğal alanlar bu statü ile korunmaktadır.
Kara Avcılığı Kanunu:
İlk kez 3167 sayı ile 5 Mayıs 1937 tarihinde yayımlanan ve yirmi yıl önce ilk değişikliği yapılan, 4915 sayı ile 1 Temmuz 2003 tarihinde bir kez daha değiştirilen Kara Avcılığı Kanunu kapsamında iki alan koruma statüsü yer almaktadır. Yaban hayatı koruma sahaları ve yaban hayatı geliştirme sahalarının her ikisi de orman rejimine giren yerlerde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer yerlerde ise Bakanlar Kurulu’nca ilan edilmektedir. Bu sahaların ayrılması ve yönetimlerine ilişkin esas ve usuller aynı bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir. Bu yönetmelik Kasım 2003 itibarıyla hazırlık aşamasındadır. Yönetmeliğin hazırlanması ile birlikte bu statü sayesinde Türkiye’de türlerin yerinde korunması konusunda önemli bir mesafe alınacağı düşünülmektedir.
Yaban Hayatı Koruma Sahası:
Yaban hayatı değerlerine sahip, korunması gerekli yaşam ortamlarının bitki ve hayvan türleri ile birlikte mutlak olarak korunduğu ve devamlılığının sağlandığı sahaları kapsamaktadır.
Yaban Hayatı Geliştirme Sahası:
Av ve yaban hayvanlarının ve yaban hayatının korunduğu, geliştirildiği, av hayvanlarının yerleştirildiği, yaşama ortamını iyileştirici tedbirlerin alındığı ve gerektiğinde özel avlanma planı çerçevesinde avlanmanın yapılabildiği sahaları içermektedir.
Orman Kanunu:
Ağustos 1956′da kabul edilen Orman Kanunu kapsamında doğanın yerinde korunmasına katkıda bulunan dört koruma statüsü vardır. Bu koruma statülerinin ana amacı doğanın korunması değil, orman kaynaklarının sürdürülebilir kullanımıdır.
Muhafaza Ormanları:
Arazi kayması ve yağmurlarla yıkanma gibi tehlikelere maruz yerlerde bulunan; şose yol ve demiryollarını toz ve kum fırtınalarına karşı muhafaza eden; nehir yataklarının dolmasının önüne geçen veya ulusal savunma için korunması zorunlu görülen devlet ormanlarını, maki veya fundalarla örtülü yerleri içerebilir. Daimi olarak tahrip edilmiş veya yangın görmüş devlet ormanları da istihsal ormanı haline gelinceye kadar muhafaza ormanı statüsüne sahip olabilmektedir.
Gen Koruma Ormanları:
Bir türün genetik çeşitliliğinin doğal ortamında (in-situ) korunması amacıyla seçilen ve yönetilen doğal meşcerelerdir. Gen koruma ormanları ile doğada var olan genetik zenginliğin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amaçlanmaktadır.
Tohum Meşcereleri:
Mevcut koşullar altında istenilen karakterler bakımından üstün özelliklere sahip ağaçların bulunduğu, belirli bir coğrafik bölgede yer alan ve tohum üretimi için özel bir yönetim ve işletmeye tabi tutulan meşcerelerdir. Tohum meşcereleri ile kaliteli ve kaynağı belli tohum elde etmek amaçlanmaktadır.
Orman İçi Dinlenme Yerleri:
Toplumun çeşitli spor ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak, turistik hareketlere imkân vermek maksadıyla oluşturulan sahalardır. Bunlar A, B ve C tipi olmak üzere üçe ayrılır. A tipi, yüksek kaynak değerleri ve ziyaretçi potansiyeline sahip, çadır, karavan ve bungalov gibi geceleme tesisleri olan ve aynı zamanda günübirlik kullanım imkânı sağlayabilen sahalardır. B tipi, kent merkezlerinin yakın çevresinde, yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip ve günübirlik kullanım imkânı olan sahalardır. C tipi, kaynak değeri ve ziyaretçi potansiyeli oldukça sınırlı, genelde mahalli ihtiyaçları karşılamak için oluşturulan ve günübirlik piknik imkânı veren sahalardır.
Su Ürünleri Kanunu:
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkisindeki 23 Mart 1971 tarihli 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu uyarınca tanımlanan Su Ürünleri İstihsal Sahaları da alan koruma statüleri arasında sayılabilir. Aynı kanunun 23′üncü maddesi, sucul türlerin avlanabileceği yerler, avlanma usul ve esasları ile avlanma zamanlarını düzenleyen tüzükle ilgili konuları içermektedir.
Su Ürünleri İstihsal Sahaları:
Su ürünlerini istihsale elverişli, içinde veya üzerinde herhangi bir istihsal vasıtası kurulabilen, kullanılabilen su alanlarıdır. Bu çerçevede, ülkemizin tüm kıyı ve iç sularının su ürünleri istihsal sahası olduğu varsayılarak, su ürünleri istihsalinin yapılamayacağı yerler Su Ürünleri Kanunu kapsamında çıkartılan sirkülerde belirtilmektedir. Bu konuda 2002 yılı Aralık ayında yayımlanan en son sirkülerde, birçok düzenlemenin yanı sıra bölge ve yer yasakları da tanımlanmıştır. Bu sirküler kapsamında, denizkaplumbağası üreme alanı olarak tespit edilen yerlerle ilgili olarak da birtakım koruma tedbirleri alınmakta ve ayrıca iç sularımızda belirli dönemler için avlanma yasağı uygulanmaktadır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu:
Kültür Bakanlığı’nın yetkisi kapsamında 2863 sayı ile 21 Temmuz 1983 tarihinde yayımlanarak, 3386 sayı ve 17 Haziran 1987 tarihinde birtakım değişlikler yapılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, sit alanları ile ilgili düzenlemeleri içermektedir.
Sit Alanları:
Tarihöncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari vb. özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış doğal özellikleri ile korunması gereken alanlardır. Sit alanları kentsel sit, arkeolojik sit, tarihi sit ve doğal sit alanları olarak ayrılmıştır. Doğal güzellik ve bilimsel açıdan sıradışı, evrensel değeri olan alanlar doğal sit alanı olarak belirtilmiştir. Doğal sit alanları üç ayrı derece sınıflandırılır.
TÜRKİYE’DEKİ ALAN KORUMA STATÜLERİ - ULUSLARARASI STATÜLER
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme
Dünya Kültürel ve Doğal Mirası’nın korunması için 16 Kasım 1972 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından kabul edilen sözleşmeye ülkemiz 14 Nisan 1982 tarihinde taraf olmuştur. Bu sözleşme kapsamında tanımı yapılan anıtlar, yapı toplulukları ve diğer alanlar kültürel miras olarak kabul edilmiştir. Bu sözleşme altında korunan alanlar Dünya Kültürel ve Doğal Miras Alanı olarak tanımlanmaktadır.
Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi
Avrupa Birliği (AB) üyesi devletlerin önderliğinde hazırlanan ve AB’ye üye olmak isteyen diğer devletlerce de onaylanan bu sözleşme ile taraflar, yabani bitki ve hayvanların ve bunların yaşama ortamlarının korunmasını amaçlamışlardır. Bu çerçevede sözleşme, kesin olarak korunması gereken bitki ve hayvan türlerini, korunan hayvan türlerini, yasaklanan av yöntemleri ile ilgili listeleri içermektedir. Ülkemiz bu sözleşmeye 9 Ocak 1984 tarihinde 84/7601 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile taraf olmuştur. Sözleşmeye taraf olanlar ülkelerinde Zümrüt Ağı Alanları (ASCI - Areas for Special Conservation Interest) ilan edebilmektedir. Ülkemizde bu statü için ön çalışmalar yapılmaktadır ve bu kapsamda 9 alan zümrüt ağı alanı olarak tanımlanmıştır.
Barselona Sözleşmesi ve Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol
Barselona’da 16 Şubat 1976′da kabul edilen Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi çerçevesinde, Akdeniz’deki doğal alanların ve bölgedeki kültürel mirasın yok olmaması için deniz alanlarının ve çevrelerinin özel koruma alanları olarak korunması öngörülmektedir. Bu amaçla, 88/13151 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla 7 Ekim 1988 tarihinde Türkiye, Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol’ü onaylamıştır. Bu protokol çerçevesinde belirlenen alanlar özel çevre koruma bölgesi olarak tanımlanmaktadır ve Türkiye’de bu statü Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair 383 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yasallaşmıştır.
Özel Çevre Koruma Bölgeleri:
Tarihi, doğal, kültürel vb. değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerekse dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır.
Özellikle Sukuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi)
Ramsar Alanları:
Ramsar Sözleşmesi, 3895 sayılı kanunla onaylanarak, 17 Mayıs 1994 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu sözleşmenin hükümlerine dayanılarak 30 Ocak 2002 tarihinde Ulusal Sulak Alanları Koruma Yönetmeliği yayımlanmıştır. Bu yönetmelik, sulak alanların korunması ve geliştirilmesini hedeflemektedir. Yönetmelik kapsamında uluslararası ölçekte korunan Ramsar alanları ilan edilebileceği gibi, ulusal düzeyde başka sulak alan koruma sahaları da ilan edilebilmektedir. Bu, yeni bir yasal düzenleme olduğundan henüz ulusal ölçekte korunan sulak alanların listesi belirlenmemiş ve sınıflandırmaları yapılmamıştır. Ancak yönetmeliğin genel hükümleri kapsamında tüm sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı gerekmektedir.
Avrupa Birliği Kuşları Koruma Yönetmeliği (79/409/EEC) ve Avrupa Birliği Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği (92/43/EEC)
Natura 2000 Alanları:
Avrupa Birliği’nin (AB) Kuşları Koruma Yönetmeliği ve AB Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği altında sırasıyla SPA’lerin ve SAC’lerin belirlenmesi gerekmektedir. SPA ve SAC’lerin bütünü Natura 2000 adı verilen uluslararası korunan alanlar ağını oluşturmaktadır. Bu yönetmelik uyarınca AB’ye üye olan her ülke toprakları üzerindeki hayvanlar, bitkiler ve habitatlar açısından uluslararası öneme sahip alanları koruma altına almakla yükümlüdür. 1998 tarihli Avrupa Mahkemesi kararıyla BirdLife International tarafından geliştirilen ÖKA kriterleri, SPA’lerin belirlenebilmesi için en geçerli yöntem olarak kabul edilmiştir. Ülkemiz AB üyesi olmamasına rağmen, AB ile bütünleşme sürecinde bu yönetmelikler ulusal mevzuatımızla uyumlulaştırılması gereken bir belge olarak ortaya çıkmıştır.
Çevre ve Orman Bakanlığı birçok resmi kurumla birlikte ve sivil toplum örgütlerinin de katkılarıyla biyolojik çeşitliliğin korunmasını tek bir yasal zemine oturtmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda 2005 yılında resmileşmek üzere Doğa Koruma Kanunu adlı bir kanun tasarısı hazırlanmaktadır. Bu yeni yasanın yukarıda belirtilen koruma statülerini tek bir çatı altında toplaması beklenmektedir.
Kaynak: Sıfır Yok Oluş
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
5 Şubat 2009       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK VE DOĞAL SİTLER

Türkiye'de hiçbir koruma statüsüne sahip olmayan veya korunsa da önlemlerin yeterince etkili olmadığı pek çok önemli doğal alan bulunmakta.Bu alanları belirlemek ve bir an önce koruma altına almak, hem doğanın korunması, hem de doğal kaynakların sağlıklı bir şekilde kullanılması için büyük önem taşıyor.

Yazı: Güven Eken


Günümüzde, dünyada, korunması gereken doğal alanların belirlenmesi için pek çok yöntem kullanılıyor. Bu yöntemler, var olan doğa koruma alanlarının eksiklerini ortaya çıkarıyor ve yeni koruma alanlarının belirlenmesi sürecine yön veriyor. Türkiye'de de bu yöntemlerin bir kısmı bugüne kadar çeşitli sivil toplum kuruluşları ve bilim adamları tarafından etkin bir şekilde uygulandı. Bu çerçevede, Türkiye'nin önemli kuş alanları, önemli bitki alanları, denizkaplumbağası üreme alanları ve önemli Akdeniz foku alanları belirlendi.
Bu çalışmalar sonucunda üretilen haritalar üst üste getirildiğinde, Türkiye'nin hemen her yerine dağılmış çok sayıda önemli biyolojik çeşitlilik alanı olduğu anlaşılıyor. Bu alanların büyüklükleri iki hektar ila iki milyon hektar arasında değişiyor. Önemli kuş, bitki, denizkaplumbağası ve Akdeniz foku alanları birbirleriyle belli ölçülerde çakışıyor.
Türkiye'de bugüne kadar tanımlanmış önemli biyolojik çeşitlilik alanlarının büyük bir kısmı herhangi bir koruma statüsüne sahip değil. Örneğin önemli kuş alanlarının yüzde 46'sının, önemli bitki alanlarının ise yüzde 47'sinin herhangi bir koruma statüsü yok. Bu alanların günümüze kadar bozulmadan ulaşabilmelerinin en önemli nedenleri Orman Kanunu, Kıyı Kanunu ve İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği gibi doğal yaşam ortamlarının ancak kısıtlı kullanımına olanak veren yasal düzenlemeler.
Koruma altında olan alanların ise çok büyük bir kısmı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu aracılığıyla ilan edilen doğal sit alanı statüsüne sahip. Örneğin önemli kuş alanlarının yüzde 46'lık dilimi doğal sit statüsüyle korunuyor ve bunların yüzde 25'lik bir kısmının doğal sitten başka hiçbir koruma statüsü yok. Başka bir deyişle, doğal sitin yaptırımları gevşetildiği takdirde önemli kuş alanlarının en az yüzde 25'i tehlike altına girecek. Benzeri bir durum, diğer canlı grupları için önemli alanlarda da geçerli.

Genel olarak bakıldığında, doğal sit alanları Türkiye'deki önemli biyolojik çeşitlilik alanlarını en etkili şekilde kapsayan koruma statüsü. Türkiye'deki diğer alan koruma statüleri olan tabiatı koruma alanı, milli park, tabiat parkı, özel çevre koruma alanı ve Ramsar alanı gibi düzenlemeler ne yazık ki çok kısıtlı bir alanı kaplıyor.
İdeal koşullar altında, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkedeki korunan alanlar ağını gözden geçirerek uluslararası öneme sahip olduğu kanıtlanmış tüm biyolojik çeşitlilik alanlarına (kuş, bitki, denizkaplumbağası ve Akdeniz foku alanları ile diğer türler için önemli olduğu bilinen alanlar) uygun bir koruma statüsü vermesi ve bu bölgelerdeki kaynakları doğal yapıya zarar vermeden kullanmanın yollarını araması gerekiyor. Bu yaklaşımı, Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde de dikkate almamız gerekiyor ve uyum çalışmaları çerçevesinde AB ölçeğinde önemli Natura 2000 alanlarını belirlemeye yönelik projeler tüm hızıyla başlamış durumda.

Durum böyleyken, Türkiye gerçeğinde tam tersi bir mücadele yaşanıyor. Halihazırda doğal sit statüsüyle korunan önemli doğal alanların hiçbir ön çalışma ve ekolojik değerlendirme yapmadan insan kullanımına açılması planlanıyor. Doğal koruma için ayrılan alanlar, Türkiye'deki biyolojik çeşitliliğin korunması için yetersiz olduğu çok somut olarak bilinen diğer beş statü (tabiatı koruma alanı, milli park, tabiat parkı, özel çevre koruma alanı ve Ramsar alanı statüleri) ile kısıtlanmak isteniyor.
Türkiye'nin doğal mirasını korumak için günümüzde pek çok fırsat ve bu fırsatları sonuna kadar kullanmamızı destekleyen yasal dayanaklar bulunmakta. Bu fırsatların daha da geç olmadan kullanılması ve doğal alanları boş ve işlevsiz bir arsa olarak görme döneminin artık sona ermesi gerekiyor.
Doğal alanların milyon dolarlarla ölçülemeyecek kadar çok ekolojik değerleri, ayrıca orta vadede, hemen bugün yapılmak istenen yatırımlardan çok daha yüksek ekonomik katkıları bulunmakta.
Türkiye'nin eşsiz doğal coğrafyalarına bugün ulusça sahip çıkarsak onlarla birlikte biz de sonsuza kadar yaşayacağız. Eğer bunu başaramazsak, tıpkı onlar gibi bizler de yok olacağız.

Önemli Biyolojik Çeşitlilik Alanları
59. Hükümet'in öne sürdüğü yasa değişikliği gerçekleştiği takdirde, bugüne kadar doğal sitler sayesinde korunmuş pek çok doğal alan korumasız kalacak. Türkiye'de 165 önemli kuş alanı, 122 önemli bitki alanı, 17 denizkaplumbağası üreme alanı ve 35 önemli Akdeniz foku alanı tanımlanmış durumda. Bu önemli biyolojik çeşitlilik alanları, Türkiye'nin hemen her yerine dağılmış ve birbirleriyle önemli ölçüde çakışıyor. Bu alanların bilimsel revizyonu AB ile bütünleşme sürecinde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yürütülen Natura 2000 Projesi kapsamında yapılacak
imperiaflex 0 3 0
magnify



Doğal Sit Alanları

imperiaflex 0 5 0 Doğal sit alanları, Türkiye'deki önemli biyolojik çeşitlilik alanlarını nispeten iyi bir şekilde kapsamakta. magnify


imperiaflex 0 6 0
magnify

Türkiye'deki diğer alan koruma statüleri olan tabiatı koruma alanı, milli park, tabiat parkı, özel çevre koruma alanı ve Ramsar alanı gibi düzenlemeler ise ne yazık ki çok kısıtlı bir alanı kaplıyor.

Doğal Sitler Sayesinde Korunan Önemli Kuş Alanları
Türkiye'deki önemli kuş alanlarının yüzde 46'sının hiçbir koruma statüsü yok. Uluslararası öneme sahip bu alanların diğer bir yüzde 46'lık dilimi ise doğal sit statüsüyle korunuyor ve bunların yüzde 25'lik bir kısmının doğal sitten başka hiçbir koruma statüsü yok. Başka bir deyişle, doğal sitin yaptırımları gevşetildiği takdirde önemli kuş alanlarının en az yüzde 25'i tehlike altına girecek. Oysa bu alanlar, aday ülke olduğumuz Avrupa Birliği'nin yasal kriterlerine göre Natura 2000 alanı statüsüyle korunması gereken doğal coğrafyalar arasında yer alıyor.
imperiaflex 0 9 0 Kaynak: BirdLife International ve Doğa Derneği, 2003 magnify
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Aralık 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

biyolojik etmenler nelerdir


ya ben biiyolojık etmenleri arayomda bulamom siz yardımcı olarmısınız
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2010       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DÖNEM ÖDEWİM İÇİN LAZIM LÜTFEN YARDIMCI OLUN!
TÜRKİYE'DE DOĞAL KORUMA ALANLARI
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2011       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ülkemizdeki önemli doğal alanlar 18 farklı koruma statüsüyle korunmaktadır. Hatta bazen tek bir alana birkaç koruma statüsü verilmektedir. Bu koruma statülerinin bir kısmı ulusal mevzuatımıza göre ilan edilirken, bir kısmı da uluslararası sözleşmelere dayanarak oluşturulmuştur. Ancak tüm bu statüleri uygulayabilmek için kısıtlı olanaklar bulunmaktadır ve bu nedenle alanlar etkili bir şekilde yönetilememektedir.
TÜRKİYE’DEKİ ALAN KORUMA STATÜLERİ - ULUSAL STATÜLER
Milli Parklar Kanunu
2873 sayılı, 9 Ağustos 1983 tarihli Milli Parklar Kanunu ile ülkemizin yüzde 1,07′lik bir alanına karşılık gelen toplam 839.663 hektar doğal alan korunmaktadır. Bu kanun kapsamındaki koruma statüleri olan milli park, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı ve tabiat parkının hangi amaçla ilan edildiği aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Milli Parklar:
Bilimsel ve estetik bakımdan ulusal ve uluslararası önemi bulunan; doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip alanlardır.
Tabiatı Koruma Alanları:
Bilimsel çalışmalar ve eğitim açısından önem taşıyan, nadir, tehlike altında veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemleri ve türleri içeren alanlardır. Alanların mutlak korunması gerekli olup, yalnızca bilim ve eğitim amaçları için kullanımlarına olanak tanınmaktadır.
Tabiat Anıtları:
Tabiat olaylarının meydana getirdiği sıra dışı özelliklere ve bilimsel değerlere sahip alanları içermektedir. Tabiat anıtlarının milli park esasları dahilinde korunmaları gerekmektedir.
Tabiat Parkları:
Önemli bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliklerine sahip, doğal manzara bütünlüğü içinde insanların dinlenme ve eğlenmelerine uygun doğal alanlar bu statü ile korunmaktadır.
Kara Avcılığı Kanunu:
İlk kez 3167 sayı ile 5 Mayıs 1937 tarihinde yayımlanan ve yirmi yıl önce ilk değişikliği yapılan, 4915 sayı ile 1 Temmuz 2003 tarihinde bir kez daha değiştirilen Kara Avcılığı Kanunu kapsamında iki alan koruma statüsü yer almaktadır. Yaban hayatı koruma sahaları ve yaban hayatı geliştirme sahalarının her ikisi de orman rejimine giren yerlerde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer yerlerde ise Bakanlar Kurulu’nca ilan edilmektedir. Bu sahaların ayrılması ve yönetimlerine ilişkin esas ve usuller aynı bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir. Bu yönetmelik Kasım 2003 itibarıyla hazırlık aşamasındadır. Yönetmeliğin hazırlanması ile birlikte bu statü sayesinde Türkiye’de türlerin yerinde korunması konusunda önemli bir mesafe alınacağı düşünülmektedir.
Yaban Hayatı Koruma Sahası:
Yaban hayatı değerlerine sahip, korunması gerekli yaşam ortamlarının bitki ve hayvan türleri ile birlikte mutlak olarak korunduğu ve devamlılığının sağlandığı sahaları kapsamaktadır.
Yaban Hayatı Geliştirme Sahası:
Av ve yaban hayvanlarının ve yaban hayatının korunduğu, geliştirildiği, av hayvanlarının yerleştirildiği, yaşama ortamını iyileştirici tedbirlerin alındığı ve gerektiğinde özel avlanma planı çerçevesinde avlanmanın yapılabildiği sahaları içermektedir.
Orman Kanunu:
Ağustos 1956′da kabul edilen Orman Kanunu kapsamında doğanın yerinde korunmasına katkıda bulunan dört koruma statüsü vardır. Bu koruma statülerinin ana amacı doğanın korunması değil, orman kaynaklarının sürdürülebilir kullanımıdır.
Muhafaza Ormanları:
Arazi kayması ve yağmurlarla yıkanma gibi tehlikelere maruz yerlerde bulunan; şose yol ve demiryollarını toz ve kum fırtınalarına karşı muhafaza eden; nehir yataklarının dolmasının önüne geçen veya ulusal savunma için korunması zorunlu görülen devlet ormanlarını, maki veya fundalarla örtülü yerleri içerebilir. Daimi olarak tahrip edilmiş veya yangın görmüş devlet ormanları da istihsal ormanı haline gelinceye kadar muhafaza ormanı statüsüne sahip olabilmektedir.
Gen Koruma Ormanları:
Bir türün genetik çeşitliliğinin doğal ortamında (in-situ) korunması amacıyla seçilen ve yönetilen doğal meşcerelerdir. Gen koruma ormanları ile doğada var olan genetik zenginliğin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amaçlanmaktadır.
Tohum Meşcereleri:
Mevcut koşullar altında istenilen karakterler bakımından üstün özelliklere sahip ağaçların bulunduğu, belirli bir coğrafik bölgede yer alan ve tohum üretimi için özel bir yönetim ve işletmeye tabi tutulan meşcerelerdir. Tohum meşcereleri ile kaliteli ve kaynağı belli tohum elde etmek amaçlanmaktadır.
Orman İçi Dinlenme Yerleri:
Toplumun çeşitli spor ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak, turistik hareketlere imkân vermek maksadıyla oluşturulan sahalardır. Bunlar A, B ve C tipi olmak üzere üçe ayrılır. A tipi, yüksek kaynak değerleri ve ziyaretçi potansiyeline sahip, çadır, karavan ve bungalov gibi geceleme tesisleri olan ve aynı zamanda günübirlik kullanım imkânı sağlayabilen sahalardır. B tipi, kent merkezlerinin yakın çevresinde, yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip ve günübirlik kullanım imkânı olan sahalardır. C tipi, kaynak değeri ve ziyaretçi potansiyeli oldukça sınırlı, genelde mahalli ihtiyaçları karşılamak için oluşturulan ve günübirlik piknik imkânı veren sahalardır.
Su Ürünleri Kanunu:
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkisindeki 23 Mart 1971 tarihli 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu uyarınca tanımlanan Su Ürünleri İstihsal Sahaları da alan koruma statüleri arasında sayılabilir. Aynı kanunun 23′üncü maddesi, sucul türlerin avlanabileceği yerler, avlanma usul ve esasları ile avlanma zamanlarını düzenleyen tüzükle ilgili konuları içermektedir.
Su Ürünleri İstihsal Sahaları:
Su ürünlerini istihsale elverişli, içinde veya üzerinde herhangi bir istihsal vasıtası kurulabilen, kullanılabilen su alanlarıdır. Bu çerçevede, ülkemizin tüm kıyı ve iç sularının su ürünleri istihsal sahası olduğu varsayılarak, su ürünleri istihsalinin yapılamayacağı yerler Su Ürünleri Kanunu kapsamında çıkartılan sirkülerde belirtilmektedir. Bu konuda 2002 yılı Aralık ayında yayımlanan en son sirkülerde, birçok düzenlemenin yanı sıra bölge ve yer yasakları da tanımlanmıştır. Bu sirküler kapsamında, denizkaplumbağası üreme alanı olarak tespit edilen yerlerle ilgili olarak da birtakım koruma tedbirleri alınmakta ve ayrıca iç sularımızda belirli dönemler için avlanma yasağı uygulanmaktadır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu:
Kültür Bakanlığı’nın yetkisi kapsamında 2863 sayı ile 21 Temmuz 1983 tarihinde yayımlanarak, 3386 sayı ve 17 Haziran 1987 tarihinde birtakım değişlikler yapılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, sit alanları ile ilgili düzenlemeleri içermektedir.
Sit Alanları:
Tarihöncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari vb. özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış doğal özellikleri ile korunması gereken alanlardır. Sit alanları kentsel sit, arkeolojik sit, tarihi sit ve doğal sit alanları olarak ayrılmıştır. Doğal güzellik ve bilimsel açıdan sıradışı, evrensel değeri olan alanlar doğal sit alanı olarak belirtilmiştir. Doğal sit alanları üç ayrı derece sınıflandırılır.
TÜRKİYE’DEKİ ALAN KORUMA STATÜLERİ - ULUSLARARASI STATÜLER
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme
Dünya Kültürel ve Doğal Mirası’nın korunması için 16 Kasım 1972 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından kabul edilen sözleşmeye ülkemiz 14 Nisan 1982 tarihinde taraf olmuştur. Bu sözleşme kapsamında tanımı yapılan anıtlar, yapı toplulukları ve diğer alanlar kültürel miras olarak kabul edilmiştir. Bu sözleşme altında korunan alanlar Dünya Kültürel ve Doğal Miras Alanı olarak tanımlanmaktadır.
Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi
Avrupa Birliği (AB) üyesi devletlerin önderliğinde hazırlanan ve AB’ye üye olmak isteyen diğer devletlerce de onaylanan bu sözleşme ile taraflar, yabani bitki ve hayvanların ve bunların yaşama ortamlarının korunmasını amaçlamışlardır. Bu çerçevede sözleşme, kesin olarak korunması gereken bitki ve hayvan türlerini, korunan hayvan türlerini, yasaklanan av yöntemleri ile ilgili listeleri içermektedir. Ülkemiz bu sözleşmeye 9 Ocak 1984 tarihinde 84/7601 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile taraf olmuştur. Sözleşmeye taraf olanlar ülkelerinde Zümrüt Ağı Alanları (ASCI - Areas for Special Conservation Interest) ilan edebilmektedir. Ülkemizde bu statü için ön çalışmalar yapılmaktadır ve bu kapsamda 9 alan zümrüt ağı alanı olarak tanımlanmıştır.
Barselona Sözleşmesi ve Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol
Barselona’da 16 Şubat 1976′da kabul edilen Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi çerçevesinde, Akdeniz’deki doğal alanların ve bölgedeki kültürel mirasın yok olmaması için deniz alanlarının ve çevrelerinin özel koruma alanları olarak korunması öngörülmektedir. Bu amaçla, 88/13151 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla 7 Ekim 1988 tarihinde Türkiye, Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol’ü onaylamıştır. Bu protokol çerçevesinde belirlenen alanlar özel çevre koruma bölgesi olarak tanımlanmaktadır ve Türkiye’de bu statü Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair 383 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yasallaşmıştır.
Özel Çevre Koruma Bölgeleri:
Tarihi, doğal, kültürel vb. değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerekse dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır.
Özellikle Sukuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi)
Ramsar Alanları:
Ramsar Sözleşmesi, 3895 sayılı kanunla onaylanarak, 17 Mayıs 1994 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu sözleşmenin hükümlerine dayanılarak 30 Ocak 2002 tarihinde Ulusal Sulak Alanları Koruma Yönetmeliği yayımlanmıştır. Bu yönetmelik, sulak alanların korunması ve geliştirilmesini hedeflemektedir. Yönetmelik kapsamında uluslararası ölçekte korunan Ramsar alanları ilan edilebileceği gibi, ulusal düzeyde başka sulak alan koruma sahaları da ilan edilebilmektedir. Bu, yeni bir yasal düzenleme olduğundan henüz ulusal ölçekte korunan sulak alanların listesi belirlenmemiş ve sınıflandırmaları yapılmamıştır. Ancak yönetmeliğin genel hükümleri kapsamında tüm sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı gerekmektedir.
Avrupa Birliği Kuşları Koruma Yönetmeliği (79/409/EEC) ve Avrupa Birliği Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği (92/43/EEC)
Natura 2000 Alanları:
Avrupa Birliği’nin (AB) Kuşları Koruma Yönetmeliği ve AB Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği altında sırasıyla SPA’lerin ve SAC’lerin belirlenmesi gerekmektedir. SPA ve SAC’lerin bütünü Natura 2000 adı verilen uluslararası korunan alanlar ağını oluşturmaktadır. Bu yönetmelik uyarınca AB’ye üye olan her ülke toprakları üzerindeki hayvanlar, bitkiler ve habitatlar açısından uluslararası öneme sahip alanları koruma altına almakla yükümlüdür. 1998 tarihli Avrupa Mahkemesi kararıyla BirdLife International tarafından geliştirilen ÖKA kriterleri, SPA’lerin belirlenebilmesi için en geçerli yöntem olarak kabul edilmiştir. Ülkemiz AB üyesi olmamasına rağmen, AB ile bütünleşme sürecinde bu yönetmelikler ulusal mevzuatımızla uyumlulaştırılması gereken bir belge olarak ortaya çıkmıştır.
Çevre ve Orman Bakanlığı birçok resmi kurumla birlikte ve sivil toplum örgütlerinin de katkılarıyla biyolojik çeşitliliğin korunmasını tek bir yasal zemine oturtmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda 2005 yılında resmileşmek üzere Doğa Koruma Kanunu adlı bir kanun tasarısı hazırlanmaktadır. Bu yeni yasanın yukarıda belirtilen koruma statülerini tek bir çatı altında toplaması beklenmektedir.

Benzer Konular

23 Şubat 2014 / Misafir Soru-Cevap
13 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
16 Mart 2010 / _KleopatrA_ Sosyoloji
20 Aralık 2011 / Misafir Cevaplanmış