Arama

Türk turizminin yüzleştiği problemler ve bu problemler ile nasıl uğraşılır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 24 Şubat 2009 Gösterim: 9.511 Cevap: 4
mirkut - avatarı
mirkut
Ziyaretçi
24 Şubat 2009       Mesaj #1
mirkut - avatarı
Ziyaretçi
arkadaslar ben bir odev hazirliyorum.lutfen bu konu hakkinda dusuncelerinizi yazin.dogru yada yanlis ne kadar bilgi verirseniz benim odevim icin faydali olacagini dusunuyorum.yani problem kimi icin pkk oabilir kimi icin kalifiye elaman kimi icin reklam yetersizligi vb...Msn DunnoMsn Dunno
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
TURİZMDE TÜRKİYE’NİN KISIR DÖNGÜLERİ

Sponsorlu Bağlantılar
Türkiye son yıllarda turizmde yaptığı ataklar ile uluslar arası piyasada sansasyonel sayılabilecek bir konuma erişmiştir.

Gerek ulusal turist girdisinde ve gelirlerinde, gerekse de yatak kapasitesinde kaydedilen artış oranlarında, dünya istatistiklerinde hemen kendisini açıkça öne çıkartmakta ve birkaç dalda özellikle artış hızı bakımından sanal birincilik kürsüsüne çıkılmıştır. Ancak diğer yandan, yurtiçi medyaya yansıyan turizm haber ve yorumlarında “büyük bir çelişki yaşandığı” da gözden kaçmamaktadır. Genelde kamu yetkilisi söylemlerinde öne çıkarılarak verilen “şampiyonluk öyküleri” paralelinde, tüm sektör çapında da “geniş çapta memnuniyetsizlik” yorumları, uzunca zamandır bir arada boy göstermektedir. Konuya kısa ve özlü bir açıklama getirerek, sokaktaki vatandaş olarak tanımlayabileceğimiz kamuoyu ferdimizin kafasını bir süredir haklı olarak karıştırdığını sandığımız bu çelişkili durumun açıklığa kavuşturulmasında büyük yarar var.

Turizm sektörünün fiilen içinde olanların yakından ve yaşayarak bildikleri bu durum, “yıllardır umulan ve beklenen piyasa şartlarının oluşturulamamış olmasına bağlı olarak, sektörün içine düştüğü kısır döngülerin aşılamaması” gibi özet bir anlatımla ifade edilebilir. Aktörlerin beklediği randıman ve karlılığı bir türlü yakalayamaması ile, her yıl karşılaşılan hayal kırıklıkları sonucunda, umutlar hep bir sonraki yıla aktarılmaktadır. Bu süreç içinde enerji ve moral kaybına uğranması senaryolarının temcit plavı şeklinde süregeldiği döngülerin aşılması ise, (hele ki zihniyet ve bakış açılarının temelden değişmediği sürece) gerçekten kolay değildir. Turizm gibi çok sektörlü ilişkiler içinde faaliyet gösteren ve sıra dışı geniş bir kompleks yapıyı dizginleyerek yönlendirmek güç, somut ve tariflenebilir başlıca sektörler olan Tarım, Sanayi, Bankacılık, Tekstil gibi sektörlerden çok farklı, hatta bambaşka bir olaydır. Zira, aslında Turizmin kendisi de bir “sektör” değil, ekonomik ve sosyal hayatın içinden özel bir “kesit”tir. Bu nedenle de, yönetilebilmek için kavranabilmesi zordur.

Nitekim, turizmde yıllardır öncülük yaparak gelişmiş İspanya gibi bazı ülkelerde Turizm Bakanlığı kurulmaksızın, bu özgün endüstrinin ekonomik ve sosyal gerekleri gayet başarılı bir şekilde bu güne getirilmiş ve hala da sorunsuz olarak yürütülmektedir. Zira, turizmi yönetmek için tek bir sorumlu ve hatta tam bir devlet desteği bile yetmemektedir. İhtiyaç olan konu, “alt sektörler ve tüm ana aktörler arasında her yönü ile uzlaşmacı bir organizasyon kültürü ile, geniş bir platformda gereğine göre ve özgün bir şekilde örgütlenebilmek”tir. Bunun da çıkar yolu, temelde “Sivil Toplum Kurumları Modelinin başarılı bir şekilde uygulanması” hareketinden geçmektedir.

STK Modelinde; Her meslek odası, birliği ve derneği gibi, sağlam bir şekilde yerel hareketlere de dayanan örgütlenmeler arasında geliştirilen diyalog ve demokratik işleyiş mekanizması sonucunda, her türlü sorunun aşılabildiği ve uygulanabilir çözümlerin ittifakla ortaya koyulabildiği “sihirli bir mekanizma” vardır. Batı medeniyetlerinin her türlü organizasyon başarısının ardında da bu sağlam ve paylaşmacı örgütlenme modelinin yattığı, su götürmez bir gerçektir. Türkiye Turizm pratiğinde ise, bu mekanizmanın boşluğu veya eksikliği ile, yıllardır “Devlet Baba’dan umutla beklenen” orkestra şefliği fonksiyonunun da yerine oturmayışı gerçeğinin bir araya gelmesi sonucunda, Türkiye Turizm Piyasasında bazı gelişmeler kaydedilmiş, ama düzen ve dengeler halen kurulamamıştır.

Bir başka bakış açısı ile de, yine akıl karıştırıcı bir şekilde ara sıra ifade edilen “Turizmin lokomotif sektör olması” veya “Dünya’da ilk 5’e girilebilmesi” gibi uçukça gelen söylemlerin de altının boş olmadığını kısaca belirtmekte yarar var. Bu ifadelerde hep eksik kalan, fakat mutlaka birlikte ortaya konması gereken sözcük; “Gerekli önlemleri alabildiğimiz takdirde” şeklindeki ön şarttır. Yıllardır içi boş da olsa ifade edilmiş olan “Türkiye’nin büyük Turizm Potansiyeli” bir buz dağı gibi su altındaki bölümünün keşfedilerek hizmete sokulmasını sabırla beklemektedir. Turizm endüstrisinde 1960’larda yola çıkan Fransa, İspanya ve İtalya’yı yakalamak ve kaçırılmış olan 20-30 yıllık gecikmeleri hızla kapatmak artık imkansız da olsa, Avrupa liginde ilk 5’e oynayabilmek hala hayal değildir.

Özetle; Türkiye turizminin gerçekten sıra dışı bir potansiyeli mevcuttur ve son yıllardaki olumlu atılımların getirileri de, büyük ölçüde bu gerçeğe bağlıdır. Ancak; Ülkesel çapta toparlanarak gerekli örgütlenme ve diğer temel altyapının oluşturulamadığı sürece de, içine girilmiş olan kısır döngülerin süregideceği de bir başka acı gerçek halinde önümüzde durmakta. Hem sektörel sivil toplum kurumları örgütlenmesinin tamamlanması ve demokratik işlerliğe kavuşması, hem de Turizme bir Devlet Politikası olarak gereken ihtimamın gösterilmesi ile birlikte, çıkmazların aşılması gayet kolaydır. Bugün için, söz konusu her iki “ön şart”ın da yerine oturmamış olması sonucunda, iç dinamiklerini ve dengelerini yitirmiş olan Türkiye Turizm Endüstrisinin “şefsiz ve notasız bir orkestra” gibi icraat yaptığı da, hiç yadsınmaması gereken net bir gerçekliktir.

Bu durumdaki ülke turizminin yaşamakta olduğu sorunları, temel maddeler halinde kısaca sıralamak bile 3-5 sayfalık ayrı bir rapor konusu olduğundan, yukarıdaki çerçevede özetlenen nedenlere dayalı olarak, piyasada filen karşılaşılan temel tıkanıklıklara birkaç başlık ve örnek vermekle yetinelim.

TÜRKİYE TURİZMİNDE TEMEL DENGESİZLİKLER:

TANITMA VE PAZARLAMA; Uluslar arası piyasada çağın gerekleri olan “ülke tanıtması”nın rekabet şartlarına uygun ve gereği kadar Devlet Bütçesi ayrılarak, etkin bir şekilde uygulanması yıllardır gerçekleşemiyor. Diğer yandan; Ülkenin alt yörelerindeki turizm aktörleri bir araya gelerek “ürün ismi ve imajının şartı olan” yerel tanıtım ve pazarlama gereğini ortaklaşa katkılarla yapamıyor. Daha da önemlisi, (genel bir şartlanmışlık halinde) Turizm piyasasında öncelikle “dış turizm” akla geliyor ve sağlıklı bir “iç turizm” hareketinin geliştirilmesi, bunun da yanı sıra “kış döneminin akıllıca modeller ile pazarlanarak değerlendirilmesi” sürekli olarak göz ardı ediliyor.
ARZ VE TALEP; Yıllar boyunca yaşanmakta olan piyasa gelişmelerinde, makro düzeyde arz-talep dengelerinin bilimsel esaslarda ve sürekli olarak takip edilmemesi ve buna bağlı olarak “politika-strateji” geliştirilmemesi sonucunda, büyük dengesizlikler doğmakta. Pazarlaması planlanmamış ve fiilen yapılmamış yeni devreye giren oteller ve yatak kapasiteleri ile piyasa fiyatları gereğinden çok fazla düşürülüyor ve bu durum ile oluşturulan “yumuşak karın” faktörü, piyasanın akbabalarınca değerlendirilerek, piyasada gerçekleşen karlılık oranları aşırı düşüşler kaydediyor.
FİYAT VE KALİTE; Halen hiçbir kurum ve kuruluş, uluslar arası turizm ticaretinde yaşanmakta olan piyasa gelişmelerini ve özellikle de genel fiyat hareketlerini “makro düzeyde” takip etmiyor. Sadece üstünkörü kriterlere göre ve genelde birbirinden kopyalanarak oluşturulan gelecek yıl fiyatları, dış pazarlardaki ortalamalara göre çok yüksek veya düşük kalabiliyor. Her iki durumda da bilanço, ülke ve işletmelerin çıkarlarına ters bir şekilde sonuçlanıyor. Genel piyasada yaygın bir şekilde “fiyat-kalite dengesi” kavramı bile anlaşılmamış durumda; Bu konuda yaygın argüman olarak “bizim dengelerimiz güzel- zira kalitemize göre fiyatımız düşük” dar zihniyeti ile yaklaşılıyor.
KORUMA VE KULLANMA; Ülke çapında genel bir eğilim olarak, her sermaye birikiminin gündeminde (ve genellikle de ticari statüsünde) “turizme bir şekilde girebilmek” modasına ayak uydurmak istekleri yatıyor. Bu durumda da, her türlü ilişki ve çelişkiler kullanılarak yapılan “gözü kara” plansız yatırımlar ve atılımlar ile, özellikle çevre unsurlarının büyük ölçülerde ihmal edilmesi sonucunda, koruma-kullanma dengeleri alt-üst hale geliyor. Bazı noktalarda aşırı yığılma ile ortaya çıkan ucube tesis kümeleri ve çevre sorunları karşısında kendileri de hayrete düşerek, iş işten geçtikten sonra sihirli değnekli çözüm arayışlarına giriliyor. Bu zihniyet ile kaydedilen gelişmelerde daha önce planlanarak kurulmuş olan dengeler bile, kolaylıkla ve acımasızca bozuluyor.

Hızla gelişen dengesiz ve bocalama süreçli büyümede, özellikle çevre unsurunun geriye dönüşsüz şekilde zedelenmeye başlandığı, içine girilen hastalıklı gelişim sürecinde “bindiği dalı kesen” bir hale gelindiği izlenmekte. Alınması gerekli önlemlerin başında, “altyapı ve üstyapı örgütlenmelerinin” tamamlanması ile öncelikle orkestranın kendini toparlayarak düzene girmesi şarttır. Hemen bunun paralelinde de “gerekli planlamayı yaparak” notaların yazılması ile hangi müziğin çalınacağının ekip olarak bilinmesi halinde, ancak güzel Anadolu ezgilerini icra edebilme imkanını yakalıyabiliriz.

kaynak

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
24 Şubat 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
TURİZMDE TÜRKİYE’NİN KISIR DÖNGÜLERİ

Sponsorlu Bağlantılar
Türkiye son yıllarda turizmde yaptığı ataklar ile uluslar arası piyasada sansasyonel sayılabilecek bir konuma erişmiştir.

Gerek ulusal turist girdisinde ve gelirlerinde, gerekse de yatak kapasitesinde kaydedilen artış oranlarında, dünya istatistiklerinde hemen kendisini açıkça öne çıkartmakta ve birkaç dalda özellikle artış hızı bakımından sanal birincilik kürsüsüne çıkılmıştır. Ancak diğer yandan, yurtiçi medyaya yansıyan turizm haber ve yorumlarında “büyük bir çelişki yaşandığı” da gözden kaçmamaktadır. Genelde kamu yetkilisi söylemlerinde öne çıkarılarak verilen “şampiyonluk öyküleri” paralelinde, tüm sektör çapında da “geniş çapta memnuniyetsizlik” yorumları, uzunca zamandır bir arada boy göstermektedir. Konuya kısa ve özlü bir açıklama getirerek, sokaktaki vatandaş olarak tanımlayabileceğimiz kamuoyu ferdimizin kafasını bir süredir haklı olarak karıştırdığını sandığımız bu çelişkili durumun açıklığa kavuşturulmasında büyük yarar var.

Turizm sektörünün fiilen içinde olanların yakından ve yaşayarak bildikleri bu durum, “yıllardır umulan ve beklenen piyasa şartlarının oluşturulamamış olmasına bağlı olarak, sektörün içine düştüğü kısır döngülerin aşılamaması” gibi özet bir anlatımla ifade edilebilir. Aktörlerin beklediği randıman ve karlılığı bir türlü yakalayamaması ile, her yıl karşılaşılan hayal kırıklıkları sonucunda, umutlar hep bir sonraki yıla aktarılmaktadır. Bu süreç içinde enerji ve moral kaybına uğranması senaryolarının temcit plavı şeklinde süregeldiği döngülerin aşılması ise, (hele ki zihniyet ve bakış açılarının temelden değişmediği sürece) gerçekten kolay değildir. Turizm gibi çok sektörlü ilişkiler içinde faaliyet gösteren ve sıra dışı geniş bir kompleks yapıyı dizginleyerek yönlendirmek güç, somut ve tariflenebilir başlıca sektörler olan Tarım, Sanayi, Bankacılık, Tekstil gibi sektörlerden çok farklı, hatta bambaşka bir olaydır. Zira, aslında Turizmin kendisi de bir “sektör” değil, ekonomik ve sosyal hayatın içinden özel bir “kesit”tir. Bu nedenle de, yönetilebilmek için kavranabilmesi zordur.

Nitekim, turizmde yıllardır öncülük yaparak gelişmiş İspanya gibi bazı ülkelerde Turizm Bakanlığı kurulmaksızın, bu özgün endüstrinin ekonomik ve sosyal gerekleri gayet başarılı bir şekilde bu güne getirilmiş ve hala da sorunsuz olarak yürütülmektedir. Zira, turizmi yönetmek için tek bir sorumlu ve hatta tam bir devlet desteği bile yetmemektedir. İhtiyaç olan konu, “alt sektörler ve tüm ana aktörler arasında her yönü ile uzlaşmacı bir organizasyon kültürü ile, geniş bir platformda gereğine göre ve özgün bir şekilde örgütlenebilmek”tir. Bunun da çıkar yolu, temelde “Sivil Toplum Kurumları Modelinin başarılı bir şekilde uygulanması” hareketinden geçmektedir.

STK Modelinde; Her meslek odası, birliği ve derneği gibi, sağlam bir şekilde yerel hareketlere de dayanan örgütlenmeler arasında geliştirilen diyalog ve demokratik işleyiş mekanizması sonucunda, her türlü sorunun aşılabildiği ve uygulanabilir çözümlerin ittifakla ortaya koyulabildiği “sihirli bir mekanizma” vardır. Batı medeniyetlerinin her türlü organizasyon başarısının ardında da bu sağlam ve paylaşmacı örgütlenme modelinin yattığı, su götürmez bir gerçektir. Türkiye Turizm pratiğinde ise, bu mekanizmanın boşluğu veya eksikliği ile, yıllardır “Devlet Baba’dan umutla beklenen” orkestra şefliği fonksiyonunun da yerine oturmayışı gerçeğinin bir araya gelmesi sonucunda, Türkiye Turizm Piyasasında bazı gelişmeler kaydedilmiş, ama düzen ve dengeler halen kurulamamıştır.

Bir başka bakış açısı ile de, yine akıl karıştırıcı bir şekilde ara sıra ifade edilen “Turizmin lokomotif sektör olması” veya “Dünya’da ilk 5’e girilebilmesi” gibi uçukça gelen söylemlerin de altının boş olmadığını kısaca belirtmekte yarar var. Bu ifadelerde hep eksik kalan, fakat mutlaka birlikte ortaya konması gereken sözcük; “Gerekli önlemleri alabildiğimiz takdirde” şeklindeki ön şarttır. Yıllardır içi boş da olsa ifade edilmiş olan “Türkiye’nin büyük Turizm Potansiyeli” bir buz dağı gibi su altındaki bölümünün keşfedilerek hizmete sokulmasını sabırla beklemektedir. Turizm endüstrisinde 1960’larda yola çıkan Fransa, İspanya ve İtalya’yı yakalamak ve kaçırılmış olan 20-30 yıllık gecikmeleri hızla kapatmak artık imkansız da olsa, Avrupa liginde ilk 5’e oynayabilmek hala hayal değildir.

Özetle; Türkiye turizminin gerçekten sıra dışı bir potansiyeli mevcuttur ve son yıllardaki olumlu atılımların getirileri de, büyük ölçüde bu gerçeğe bağlıdır. Ancak; Ülkesel çapta toparlanarak gerekli örgütlenme ve diğer temel altyapının oluşturulamadığı sürece de, içine girilmiş olan kısır döngülerin süregideceği de bir başka acı gerçek halinde önümüzde durmakta. Hem sektörel sivil toplum kurumları örgütlenmesinin tamamlanması ve demokratik işlerliğe kavuşması, hem de Turizme bir Devlet Politikası olarak gereken ihtimamın gösterilmesi ile birlikte, çıkmazların aşılması gayet kolaydır. Bugün için, söz konusu her iki “ön şart”ın da yerine oturmamış olması sonucunda, iç dinamiklerini ve dengelerini yitirmiş olan Türkiye Turizm Endüstrisinin “şefsiz ve notasız bir orkestra” gibi icraat yaptığı da, hiç yadsınmaması gereken net bir gerçekliktir.

Bu durumdaki ülke turizminin yaşamakta olduğu sorunları, temel maddeler halinde kısaca sıralamak bile 3-5 sayfalık ayrı bir rapor konusu olduğundan, yukarıdaki çerçevede özetlenen nedenlere dayalı olarak, piyasada filen karşılaşılan temel tıkanıklıklara birkaç başlık ve örnek vermekle yetinelim.

TÜRKİYE TURİZMİNDE TEMEL DENGESİZLİKLER:

TANITMA VE PAZARLAMA; Uluslar arası piyasada çağın gerekleri olan “ülke tanıtması”nın rekabet şartlarına uygun ve gereği kadar Devlet Bütçesi ayrılarak, etkin bir şekilde uygulanması yıllardır gerçekleşemiyor. Diğer yandan; Ülkenin alt yörelerindeki turizm aktörleri bir araya gelerek “ürün ismi ve imajının şartı olan” yerel tanıtım ve pazarlama gereğini ortaklaşa katkılarla yapamıyor. Daha da önemlisi, (genel bir şartlanmışlık halinde) Turizm piyasasında öncelikle “dış turizm” akla geliyor ve sağlıklı bir “iç turizm” hareketinin geliştirilmesi, bunun da yanı sıra “kış döneminin akıllıca modeller ile pazarlanarak değerlendirilmesi” sürekli olarak göz ardı ediliyor.
ARZ VE TALEP; Yıllar boyunca yaşanmakta olan piyasa gelişmelerinde, makro düzeyde arz-talep dengelerinin bilimsel esaslarda ve sürekli olarak takip edilmemesi ve buna bağlı olarak “politika-strateji” geliştirilmemesi sonucunda, büyük dengesizlikler doğmakta. Pazarlaması planlanmamış ve fiilen yapılmamış yeni devreye giren oteller ve yatak kapasiteleri ile piyasa fiyatları gereğinden çok fazla düşürülüyor ve bu durum ile oluşturulan “yumuşak karın” faktörü, piyasanın akbabalarınca değerlendirilerek, piyasada gerçekleşen karlılık oranları aşırı düşüşler kaydediyor.
FİYAT VE KALİTE; Halen hiçbir kurum ve kuruluş, uluslar arası turizm ticaretinde yaşanmakta olan piyasa gelişmelerini ve özellikle de genel fiyat hareketlerini “makro düzeyde” takip etmiyor. Sadece üstünkörü kriterlere göre ve genelde birbirinden kopyalanarak oluşturulan gelecek yıl fiyatları, dış pazarlardaki ortalamalara göre çok yüksek veya düşük kalabiliyor. Her iki durumda da bilanço, ülke ve işletmelerin çıkarlarına ters bir şekilde sonuçlanıyor. Genel piyasada yaygın bir şekilde “fiyat-kalite dengesi” kavramı bile anlaşılmamış durumda; Bu konuda yaygın argüman olarak “bizim dengelerimiz güzel- zira kalitemize göre fiyatımız düşük” dar zihniyeti ile yaklaşılıyor.
KORUMA VE KULLANMA; Ülke çapında genel bir eğilim olarak, her sermaye birikiminin gündeminde (ve genellikle de ticari statüsünde) “turizme bir şekilde girebilmek” modasına ayak uydurmak istekleri yatıyor. Bu durumda da, her türlü ilişki ve çelişkiler kullanılarak yapılan “gözü kara” plansız yatırımlar ve atılımlar ile, özellikle çevre unsurlarının büyük ölçülerde ihmal edilmesi sonucunda, koruma-kullanma dengeleri alt-üst hale geliyor. Bazı noktalarda aşırı yığılma ile ortaya çıkan ucube tesis kümeleri ve çevre sorunları karşısında kendileri de hayrete düşerek, iş işten geçtikten sonra sihirli değnekli çözüm arayışlarına giriliyor. Bu zihniyet ile kaydedilen gelişmelerde daha önce planlanarak kurulmuş olan dengeler bile, kolaylıkla ve acımasızca bozuluyor.

Hızla gelişen dengesiz ve bocalama süreçli büyümede, özellikle çevre unsurunun geriye dönüşsüz şekilde zedelenmeye başlandığı, içine girilen hastalıklı gelişim sürecinde “bindiği dalı kesen” bir hale gelindiği izlenmekte. Alınması gerekli önlemlerin başında, “altyapı ve üstyapı örgütlenmelerinin” tamamlanması ile öncelikle orkestranın kendini toparlayarak düzene girmesi şarttır. Hemen bunun paralelinde de “gerekli planlamayı yaparak” notaların yazılması ile hangi müziğin çalınacağının ekip olarak bilinmesi halinde, ancak güzel Anadolu ezgilerini icra edebilme imkanını yakalıyabiliriz.

kaynak

Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
24 Şubat 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Çağımızda sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda meydana gelen değişmeler, özellikle sanayileşmiş ülkelerde, turizm talebini önemli ölçüde arttırmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak, ülkelerin potansiyel turistleri çekme gayretleri yoğunlaşmakta, benzer turizm ürünlerini pazarlayan ülkeler arasında kıyasıya bir rekabet gözlenmektedir.
Öznesini insanın teşkil ettiği ,turizm; para kazanma amacına dayanmayan ve devamlı kalış biçimine dönüşmemek kaydıyla, yabancıların bir yerde konaklamalarından ve bir yere seyahatlerinden doğan olay ve ilgilerin tümü olarak tanımlanmaktadır. Turizm olayına yol açan, yön veren bu olayın odak noktasını oluşturan kişiye de turist denmektedir.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra; insanları seyahat etmeye yönelten koşulların oluşması, seyahat etmenin; ekmek, su, hava gibi zorunlu ihtiyaçlar sınıfına girmesine ve turizm sektörünün gelişmesine neden olmuştur. Turizmin gelişmesine neden olan faktörler; boş zamanların artması, teknolojide, özellikle ulaşım ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, eğitim ve kültür düzeyinin yükselmesi, reklam ve tanıtım hizmetlerinin gelişmesi, şehirleşmenin hız kazanması ve sonucunda toplumsal hareketliliğin artışı, refah seviyesinin yükselmesi ve siyasal yapıdaki değişikliklerdir.

Turizm, birbirinden farklı çok sayıda üretim biriminin bir araya gelebildiği bir sektördür. Farklı özellikteki üretim birimlerinin yanmana gelmesi, bu alanda iş hacmini arttırırken yeni pazarların gelişmesine de katkıda bulunmaktadır. Bu özelliğinden ötürü de turizm, giderek daha fazla dikkat çeken bir sektör görünümü kazanmaktadır.

Günümüzde; ileri sanayi toplumları, sanayinin hakim olduğu bir gelişme aşamasından bilgi ve hizmet üretiminin ön plana çıktığı daha ileri ve yeni bir gelişme aşamasına geçmektedir. Bu toplumlarda, sanayi sektörünün payı gerilerken; hizmetler sektörünün payının arttığı gözlenmektedir. Turizm, hizmetler sektörü içinde yer almakta ve bir çok sektörden farklı özellikler taşımaktadır. Turizm sektörü; makinalaşma ve otomasyona elverişli bir sektör değildir. Yapılan üretimin hizmete dayalı olması, emeğin ikamesini büyük oranda olanaksız kılmakta ve bu üretim faktörünün önem kazanmasına neden olmaktadır. Bu yüzden de turizm sektörü "emek-yoğun" üretim yapan bir sektör olarak adlandırılmaktadır. Sözü edilen durum, özellikle işletme aşamasında geçerlidir. İşletme öncesi aşamada ise sabit sermaye yoğunluğu oldukça yüksektir.

Turizm sektörü, bir ekonomik faaliyet alanı olarak, yabancıların ziyaretlerinden doğan faydaya yönelmiştir. Bu sektör, ürünü tüketiciye götürmek yerine, tüketiciyi üretim yerine getirmektedir. Turizm sektörünün rasyonel olarak nitelendirilebilmesi, mevcut tüketicileri düşüncesizce sömürme yerine, her yıl artan bir kitleyi istikrarlı olarak kendine çekmeyi amaç edinmesi ile mümkündür. Sektörde kullanılan girdilerin, sunucu ülke açısından serbest mal olması, diğer bir ifadeyle genellikle doğal, folklorik, tarihi ve kültürel unsurların etkili olması, hammadde bakımından dışa bağımlılığı azaltır.

Turizm sektörü, birçok sanayi sektörüne bağımlılığı dolayısıyla, geliştirilmesi halinde uyarıcı ve sürükleyici etkiler yaratan bir sektördür. Turizm talebinin niteliğine ve boyutlarına bağlı olarak yeni ve çeşitli altyapı yatırımlarının yapılması, mevcutlarının geliştirilmesi, tarımsal ve sınai üretimin arttırılması, haberleşme ve ulaştırma sistemlerinin iyileştirilmesi, ticaret ve hizmet işletmelerinin etkinlik kazanması, turizmin gelişmesine bağlı olarak beklenen gelişmelerdir.

Turizm sektörünün bu özellikleri, turizm sektöründe üretilen ürünün de diğer sektörlerdekinden farklı özellikler taşımasına neden olmaktadır. Turizm ürününün fiziksel varlığının olmaması, turizm pazarlaması konusunda bir takım sorunlarla karşılaşılmasına neden olabilmektedir. Bu sorunların en önemlisi, tüketicinin diğer ürünlerdeki gibi malı önceden deneme imkanı bulamamasıdır. Bundan dolayı, turizm ürününün tanıtımına ve pazarlanmasına büyük önem verilmelidir.

Pazarlama bakış açısından; turizm ürününün en önemli özelliği, ürün arzının sabit ya da kısıtlı olmasına karşılık ürüne olan talebin çok duyarlı, özellikle mevsimler itibariyle aşırı değişken olmasıdır. Diğer yandan turizm ürünü, özelliğinden dolayı stoklanamamaktadır. Bu durum, turizm işletmelerinin, ürünü satabilmek için; tüketicilere (turistlere) fiyat indirimi, vergi ve ödeme kolaylıkları gibi olanaklar sağlamasına neden olmaktadır.

Turizm sektörü, tüketiciye birçok konuda hizmet sunarken; bazı işletmeler bu konuda etkin rol oynamaktadır. Bu işletmelerin en önemlileri; ulaştırma, konaklama ve turizm ürününü pazarlayan işletmelerdir. Uluslararası turizm sektörü, nitelik yönünden birbirinden değişik işletmelerin yakın işbirliği içinde çalıştığı bir sistemdir. Uluslararası turizmde çalışan ulaştırma işletmeleri, konaklama birimleri, tur düzenleyicileri, yiyecek-içecek işletmeleri ve dinlence hizmeti sunan işletmeler arasında yoğun mali ilişkiler vardır.

Turizm ürününün niteliği ve üretilme biçimi, turizm sektöründe hizmet sunan işletmelerin kurumsallaşmasına, dikey ve yatay bütünleşmeye gitmesine neden olmaktadır. Turizm sektöründe dikey bütünleşme, turistik ürünü oluşturan öğelerin mali denetiminin tek firma tarafından yapıldığı bir sistem olarak tanımlanabilir. Bu durumda oteller, tur düzenleyicileri ve seyahat acentaları ortak hareket ederek hizmetlerini bir "paket" şeklinde sunarlar. Burda firmaların, risklerini azaltarak kar marjlarını yükseltmek için değişik alanlara yatırım yaptıklarını görürüz. Yatay bütünleşme ise, aynı ürünü üreten iki ya da daha fazla firmanın ölçek ekonomisinden yararlanmak, fiyat rekabetine girebilmek ve reklam giderlerini azaltabilmek için anlaşmaları sonucunda piyasaya daha güçlü çıkma gayesi ile yapılır.

Turizm sektöründe, talebin çok duyarlı olmasına karşılık, arzın esnekliği katıdır. Turizm sektöründe talep; milli gelir, fiyatlar, ulaştırma ve şehirleşme faktörlerinden etkilenirken; arz, doğal, sosyal, psikolojik ve ekonomik kaynaklardan etkilenmektedir.

Turizm, boş zamanın ve tasarrufun nasıl kullanılacağına ilişkin ekonomik bir kararla başlayan ve yatırım, tüketim, istihdam, ihracat ve kamu gelirleri gibi ekonomik boyutları bulunan bir olaydır. Bir ekonomide turizm sektörünün geliştirilmesinin akılcı nedenleri ve beklenen sonuçları incelendiğinde, bu sektörün ekonomideki rolü ve önemi de ortaya çıkmaktadır. Ancak, unutulmaması gereken nokta, turizmin ekonomik yararlarının gerçekleşebilmesinin, hükümetlerin turizm politikalarına ve turizm geliştirme projelerini uygulama ve denetleme yeteneklerine bağlı olduğudur.

Gelişmekte olan birçok ülke açısından turizmin çekici yönlerinden en önemlisi, ekonomik yararlılığını daha kısa sürede gösterebilmesidir. Bir turizm yatırımının getiri sağlamadan önceki hazırlık dönemi, diğer sektörlerdeki yatırımlara oranla çok daha kısadır. Turizm, başarılı bir tanıtım kampanyasından bir ya da iki yıl sonra, büyük gereksinim duyulan döviz gelirini sağlayabilen, gelir ve istihdam artışı yaratabilen bir sektördür. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmede karşılaştıkları en büyük sorun olan döviz darboğazının aşılmasında, turizm sayesinde elde edilen dövizler bir çıkış yolu olabilmektedir. Ayrıca, turizm harcamaları ve turizm amaçlı yatırımlar da, çoğaltan katsayısıyla orantılı olarak, ekonomiye bir canlılık kazandırmaktadır.

Turizmin; dış ödemeler bilançosu açıklarını kapatması,istihdam yaratması, milli geliri doğrudan ve çoğaltan katsayısıyla dolaylı olarak arttırması ve diğer sektörlerle olan ileri ve geri bağlantı etkileri sayesinde onlara canlılık kazandırmasının yanında bazı sakıncaları da olabilmektedir. Dış ülkelere bağımlılığın artması, fiyat artışlarının körüklenmesi, yerli halkın küçük bir kesiminin ülkenin turizm zenginliklerinden yararlanabilmesi, bu sakıncalardan bazılarıdır. Ayrıca, turistlerin ithal malı tüketmeleri, bu tür tüketime yerli halkı özendirmeleri, turistik yatırımlarda ithal malzemelerin kullanılması ve yabancı sermayeli turistik işletmelerin kar transferi yapması gibi nedenlerle de ülke dışına döviz çıkışı olabilmektedir.

Türkiye, 24 Ocak 1980 dönüşümünden sonra başka bazı alanlarda olduğu gibi turizm sektöründe de önemli atılımlar gerçekleştirmiştir. 1980'li yıllarda turizm Türkiye ekonomisinde en gözde sektörlerden biri haline gelirken, bu gelişmenin sosyal, kültürel ve toplumsal etkileri önemli boyutlara ulaşmıştır.

Uluslararası turizm hareketlerinin, yılda ortalama olarak 1950-59 döneminde %11.7, 1960-69 döneminde %8.3, 1970-79'da %6.1, 1980-89 döneminde %3.9 ve 1990-1996 döneminde ise %4'lük bir artış gösterdiğini görmekteyiz. 1996 yılı itibariyle dünyada yaklaşık 592 milyon insan turizm faaliyetine katılarak, 425 milyar dolarlık bir turizm gelirinin oluşmasını sağlamışlardır. Ayrıca bu sektör içinde yaklaşık 260 milyon insan çalışmaktadır.

WTO'nun yapmış olduğu çalışmalarda; 2000 yılında 702 milyon, 2010'da 1 milyar ve 2020 'de ise 1.6 milyar kişinin turizm faaliyetine katılarak 2 trilyon dolar civarında gelir sağlayacağı tahmin edilmektedir. Diğer yandan bu sektörde, gelecek on yıl içinde 130 milyon yeni iş alanının açılacağı beklenmektedir. Türkiye'de ise bu sektörde yaklaşık 2 milyon kişi istihdam edilmektedir.

Çalışmada elde ettiğimiz sonuçlara göre; Türkiye'nin turizm sektörü açısından gerekli doğal, kültürel ve tarihi kaynaklara sahip olmasına karşılık, elde edilen dış turizm gelirinin henüz yeterli seviyede olmadığı ve dünya turizm piyasasından hakettiği geliri almadığı ortaya çıkmaktadır. 1996 yılı itibariyle yaklaşık 6 milyar dolar turizm geliri elde eden Türkiye'nin dünya genelindeki payı %1.4 gibi çok düşük seviyede kalmaktadır. Diğer yandan 8.6 milyon turiste ev sahipliği yapan Türkiye, dünya genelinde %1.3 oranında bir pay almaktadır. Ayrıca, doğal güzelliklere ve tesislere sahip; aynı zamanda dünya turizminin en hareketli olduğu Kuzey Akdeniz'de bulunan Türkiye'nin dünya turizminden bu kadar düşük bir pay alması, kabul edilir bir durum değildir.

Türkiye'nin turizm sektörüne ilişkin verilerini, diğer önemli turizm ülkeleriyle karşılaştırdığımızda; Türkiye'nin bu sektörde yapması gereken çok şeyin olduğunu söyleyebiliriz. Turizm sektörü açısından Fransa, ABD, İspanya, İtalya, İngiltere, Çin ve Meksika ilk on ülke arasında yer almaktadır. Bölge bazında ise Avrupa, Amerika, ve Güneydoğu Asya turizm geliri ve harcaması bakımından ilk sıralarda yer almaktadır. Türkiye ise dünya içinde ilk 20 sırada yer almaktadır.

Dünyada, önemli turizm ülkelerinin Avrupa'da özellikle Akdeniz Havzası içinde bulunması, Türkiye'nin turizm sektörü açısından büyük bir avantajıdır. Türkiye'nin Avrupa gibi yüksek turizm harcamasına sahip ülkelere yakın olması turizm gelirlerinin olumlu etkilenmesine neden olmaktadır.

Günümüzde; Avrupa'nın turistik halkaları arasına girmiş olan Türkiye'nin, gelen turistin gerekli dövizi bırakmasını temin etmek ve yeni turistler göndermesini sağlamak için; onların iyi bir tatil geçirmeleri ve olumlu bir imaj edinerek dönmeleri gerekmektedir. Daha çok turist çekmek demek; yerli seyahat acentalarının güçlendirilmesi ve daha çok tur operatörleriyle bağlantı kurarak, pazar olarak seçilen hedef ülkenin talebini, eğilimini belirledikten sonra etki oranı yüksek ve sonuç alıcı bir turistik tanıtmayla pazarlamak demektir. Ancak, Türkiye'nin bugünkü tanıtma faaliyetlerine bakıldığında bunun genellikle düzensiz ve yetersiz olduğu, dolayısıyla da hedefi ve hedefe götürecek yöntem ve araçlardan yoksun olduğu görülecektir. Türkiye'nin dış turizm tanıtmasında yeterince başarılı olmaması bir bakıma turizm tanıtması ile politik tanıtmanın birlikte yapılmasından kaynaklanmaktadır. Bu iki tanıtma çeşidinin ayrı konular olmasından dolayı ticari anlamda tanıtmanın pazarlama politikasının bir bölümü olduğu unutulmamalıdır.

Genel olarak belirtmek gerekirse; dünyadaki değişen koşullar dikkate alındığında, önümüzdeki yıllarda sistem bütünlüğü içinde bir turizm anlayışı sonucunda Türkiye, sahip olduğu potansiyele uygun bir şekilde turizmden çok daha büyük boyutlarda yararlanabilir. Ancak bunun gerçekleşmesi, bütünlük içinde bu kesimin sorunlarının çözümüyle yakından ilgilidir. Son yıllarda önemli ölçüde desteklenen ve filizlenip gelişen bu kesimin hızla büyümesi için desteklenmeye devam edilmesi gerekir.

Gümrük Birliği sürecinde AB ülkeleri ile ilişkileri artan Türkiye'nin tam üyeliğe kabul edilmemiş olsa bile, Avrupa halen Türk turizmi için en önemli pazar niteliğindedir. Bugün Türkiye'ye gelen turistlerin yaklaşık yarısı AB üyesi ülkelerden gelmektedir. Özellikle Almanya %24.86 pay ile Türk turizminin en önemli pazarıdır. Almanya'dan sonra %18.37 ile BDT, %8.8 ile İngiltere, %4.39 ile İran ve %3.79 ile ABD önemli pazarlar arasındadır.

Turizmin bu günkü geleneksel pazarlarının yanı sıra, Türkiye'nin Güneydoğu Asya, Ortadoğu ve Orta Asya pazarına yönelik pazarlama faaliyetlerine girişmesi, mevcut turizm gelirlerinin daha fazla artmasına yol açabilir. Akdeniz ülkeleri arasındaki rekabetin şiddeti de dikkate alındığında, turistin "boş zamanını değerlendirmesi" olgusu, Türkiye'nin henüz büyük ölçüde atıl durumdaki kaynaklarından yararlanarak hem yeni pazarlara açılmasını hem de turistik ürün potansiyelini geliştirmesini zorunlu kılmaktadır.

Çalışma sırasında, 1980 sonrasında Türkiye'nin hem turist sayısı, hem de turizm gelirleri açısından büyük atılımlar yaptığı gözlenmiştir. 1980 yılında 1,282,060 turiste ev sahipliği yapılıp 326 milyon dolar turizm geliri elde edilirken, 1997 yılında 9,689,004 kişi Türkiye'yi ziyaret ederek 8,088 milyon dolar gelir bırakmıştır. Ayrıca 1980 yılında 253 dolar olan yabancı başına ortalama harcama miktarı, 1997 yılında 748 dolara yükselmiştir (Tablo-12).

Yurtdışına çıkan vatandaş sayısı, 1980 yılında 1,794,808 kişi iken; 1997 yılında 4,632,876 kişiye ulaşmıştır. Dış turizm giderimiz ise 115 milyon dolardan 1996 yılında 1,265 milyon dolara yükselerek; ortalama kişi başına harcama miktarı, 63 dolardan 296 dolara yükselmiştir. Bu rakamlar bize; Türk turizm sektörünün çok önemli bir aşama kaydettiğini göstermektedir. 1996 yılında net turizm gelirimizin 4,697 milyon dolar olması, Türkiye'nin ödemeler bilançosu açıklarının bir nebze de olsa kapanmasına yardımcı olmaktadır. Diğer yandan önümüzdeki yıllara ilişkin yaptığımız öngörülerde, 2000 yılında yaklaşık 11.3 ve 2005 yılında ise 21 milyar dolara ulaşması beklenen dış turizm gelirlerimizin, 2000'li yıllarda da ödemeler bilançosu açıklarının kapatılmasında önemli kalemlerden biri olmaya devam edeceğini göstermektedir.

1996 yılı itibariyle turizm gelirlerinin, ihracat gelirlerine oranı %25.8; turizm giderlerinin ithalat giderlerine oranı %3 ve karşılama oranı %48.7 civarındadır (Tablo-14). Turizm gelirlerinin GSMH içindeki payı ise yıllar itibariyle artarak %3.2 seviyesine yükselmiştir. Akdeniz Havzası içinde bulunan ülkelerde %4.5-5 civarında olan bu oran, Türkiye'nin dış turizm gelirlerinin yeterince fazla olmadığına dair diğer bir delil olarak sunulabilir. Turizm sektöründe elde edilen gelirler, çoğaltan katsayısıyla orantılı olarak daha fazla gelirin yaratılmasına neden olmaktadır. Türkiye için hesaplanan çoğaltan katsayısı, 4.03 olarak bulunmuştur. Bu rakam, Türkiye'nin 1996 yılında elde ettiği 5,962 milyon dolarlık dış turizm gelirinin, yaklaşık 24 milyar dolar bir gelire ulaştığını göstermektedir.

Türkiye'de turizm mevsimi, Mayıs-Ekim döneminde yoğunlaşmaktadır. En çok turist girişi ve turizm geliri Ağustos ayında elde edilmektedir. Sektörde, yaklaşık 2 milyon kişinin çalışmasına karşılık, mevsimlik yoğunlaşmadan dolayı çalışanların çoğu mevsimlik işçilerden oluşmaktadır. Diğer yandan Türk turizm sektörünün en önemli sorunlarından biri, niteliksiz (eğitimsiz) çalışanların fazla olmasıdır. İleride artması beklenen turizm geliri; ancak nitelikli elemanların sektörde çalışması ile mümkün olabilir.

Türk turizminin çeşitli sorunları vardır. Bunlara kısaca bakacak olursak; günümüzde Türk turizminde özellikle pazarlama, promosyon, tanıtım sorunlarının önde gelen sorunlardan olduğu açıktır. Öncelikle Türkiye'nin makro düzeyde turizm tanıtmasını yoğun bir şekilde gündeme getirmesi gerekmektedir. Türkiye'yi temsil eden imaj iyice geliştirilip, daha sonra ne çeşit bir müşteri profiline hitap edileceği saptanmalı ve hizmetin kimliği iyice belirlenmelidir. Bu hizmete, uygun bir sistemin yapısı iyi organize edilebilmeli, kamu ve özel kesim arasında koordinasyon kurulmalı, gerekli mali düzen iyi saptanmalı, tanıtmada rol oynayan yurtiçi ve yurtdışı araçlar ile tanıtma örgütleri iyi seçilmelidir.

Turizm ve ulaştırma birbirinden ayrılmayan iki konudur. Ulaştırma ağını hem yol olarak genişletmek, hem de konfor-teçhizat olarak geliştirmek gereklidir. Ayrıca, THY ve DDY'nin rezervasyon sistemleri merkezileştirilmeli ve birbirlerinin hizmetlerini tamamlayıcı ucuz paket turlar hazırlanmalıdır.

Türkiye'de altyapı ve kentleşme önemli bir sorun arz etmektedir. Elektrik, yol, su, kanalizasyon eksikliği, doğal çevrenin bozulması, gecekonduların çoğalması, su ve hava kirliliği, trafik, temizlik sorunları turizm hizmetlerinin gelişmesine engel olmaktadır. Tüm bu problemlerin çözümü; çevreyi ve doğal dengeyi koruyan, betonlaşmayı engelleyen, altyapıyı tamamlayan ve ülkenin yerel, kültürel, sosyal vb. yönlerini birlikte ele alan uzun vadeli bir entegre turizm planlamasının gerçekleştirilmesine bağlıdır.

Turizmin ekonomik yararlarının artması; turizm sezonunun uzatılması ve tüm yıla yayılabilmesi için, deniz, güneş, kum, tarihi değerler ağırlıklı pazarlama anlayışının yanı sıra, çok sayıda turizm çeşidini bünyesinde barındıran Türkiye'nin kaplıca-sağlık turizmi, kış turizmi, dağ turizmi, golf turizmi, yayla turizmi, kültür turizmi gibi çok değişik turizm çeşitlerinin ayrıntılı envanterinin çıkarılması, bunların geliştirilmesi, iç ve dış turizmin hizmetine hazırlanması ve sunulması gerekir. Çünkü günümüzün dinamik turisti, gereksinimleri, beklentileri farklı olan tüketici gruplarından oluşmakta tatilinde kendisine en yüksek faydayı sağlayacak turistik ürünler demeti arayışı içinde bulunmaktadır.


kaynak
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
24 Şubat 2009       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
A. Türkiye Turizmi ve Özellikleri
Türkiye hem coğrafi konumu ve iklimi hem de sahip olduğu doğal kaynaklar açısından büyük bir avantaja sahiptir. Bununla birlikte ve bağlantılı olarak, Türkiye’de turizmin profesyonel bir anlayışla yürütülmesi ihtiyacı öne çıkmakta, bu notada yeni bir bilinç oluşmaktadır. Zengin örf ve adetleri olan, misafirperver bir toplum yapısına -istisnalarla karşılaşılsa da- sahip olunması bir avantaj oluşturmaktadır.
Turizm çeşitlenmesine olanak veren coğrafi ve doğal yapısı nedeniyle Türkiye son 10 yılda en çok ziyaretçi alan destinasyonlar arasına girmiştir. Turizme adapte olmakta sorun yaşamayan dinamik genç nüfusun varlığı ve özgün sosyo-kültürel özellikler sebebiyle turistlerin ilgisini çeken doğu-batı sentezi Türkiye’yi merak edilen bir turizm merkezi yapmaktadır.
Coğrafi konumu nedeniyle ana pazar bölgelerine yakın olması, bu konumun avantajından yararlanılarak kurulan halı, deri, konfeksiyon ve mücevherat gibi turistik alışveriş olanaklarına sahip olunması ve bölgedeki rakip ülkelere göre daha yeni ve kaliteli nitelikli tesislerin varlığı Türkiye turizmine avantaj sağlayan unsurlar arasındadır.
Ancak, yukarıda belirtilen özellikler dışında Türk turizmini ve sürdürülebilirliğini olumsuz etkileyen bir takım dezavantajlar da bulunmaktadır:
Her ne kadar alternatif turizm imkânları artsa da Türkiye’de turizm çoğunlukla Akdeniz ve Ege kıyı kesiminde yoğunlaşmıştır. Bu bölgelerdeki aşırı yığılma; kıyı gerisi ve çevresi alanlarda çarpık kentleşme ve yapılaşma bölge turizmini ve ülkenin itibarını olumsuz etkilemektedir.
Bu noktadan hareketle, Türk turizmini sekteye uğratan altyapı, planlama ve yatırım sorunları özetle şu şekilde sıralanabilir:
Altyapı sorunlarının başında gelen çarpık kentleşme ve bununla yakından ilgili olan turizm bölgelerindeki ulaşım sorunları gelmektedir. Gerek kara gerek hava ulaşımı ağı ve kalitesinde Avrupa ülkelerinden geride kalan Türkiye’nin altyapı alanındaki bu eksikliklerine altyapıdaki çevre kirliliği de eklenmektedir. Altyapıdaki sorunlar doğrudan çevre kirliliğine neden olmakta, bu da bölge ve ülkeye gelen turistler açısından olumsuz bir izlenim yaratmakta, orta – uzun vadede turizmi yıpratmaktadır.
Alt yapı ve hizmet kalitesinin ve destek sektörlerindeki gelişmelerin hızlı talep artışından kaynaklanan ihtiyaca cevap verememesi, düzensiz ve denetimsiz ticari faaliyetlerin ülke turizminde ve ürün kalitesinde yol açtığı bozukluklar, stratejik pazarlama yönetimine işlerlik kazandırılamaması ve yerel yönetimler ile kamunun turizme yeterli ilgiyi göstermemesi Türkiye’nin planlama açısından karşılaştığı sorunları ortaya koymaktadır.
Gerek altyapı gerek de planlama alanındaki eksiklikler turizm sektöründeki yatırımları da yakından ilgilendirmektedir. Yukarıda sayılan problemler yerli ve yabancı yatırımcıların gözünü korkutmakta, sektöre yapılmak istenen yatırımları kaçırmaktadır. Türkiye’deki kronikleşmiş yüksek enflasyon sorunu ve bununla birlikte tüm dünyanın içinde bulunduğu küresel finans krizi sektör yatırımlarını olumsuz etkileyen unsurlardandır.
Dünya Ekonomik Forumu’nun yeni turizm sezonu için hazırlıkların yoğunlaştığı dönemde yayınladığı “Seyahat ve Turizm Rekabet Raporu 2008”de Türkiye’nin terör, sağlık, hijyen ve kara ulaşım altyapısındaki yetersizlikler dolayısıyla dünya turizm rekabetinde geri sıralarda bulunduğu belirtilirken, “Ülkenin doğal kaynaklarının korunmasına daha fazla öncelik verilmelidir” ifadesi yer almaktadır. [1]
Yabancılara mülkiyet satışının yaygın olmaması, doğrudan yabancı sermaye yatırımları üzerindeki kuralların iş kesimine etkisinin yetersizliği, konuyla hükümet politikalarının saydam olmaması Türkiye’nin dezavantajları arasında sıralanabilir.
Çözüm önerileri:
Yukarıda yer alan sorunlar karşısında Türkiye ne gibi çözüm önlemleri almakta ya da ne tür çözüm yolları bulması gerekmektedir. Bu bölümde bu soruların cevaplarına ilişkin ipuçlarını bulmanız mümkündür:
Altyapı
Ülkemizde turizm potansiyelinin çok yüksek olduğu Akdeniz ve Ege sahillerinin altyapı sorunlarının çözümlenmesi için, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesi’nin tamamlanması yönünde çalışmalar yapılacaktır. Bu çerçevede, yerel yönetim ve kullanıcılar tarafından kurulacak altyapı birlikleri vasıtasıyla yürütülmesi öngörülen projenin finansmanında kullanıcının katkısının sağlanması, bu yönde kurumsal yapılaşmaya gidilmesi ve yasal düzenlemeler yapılması ile projeye ivme kazandırılacaktır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı turizm potansiyeli yüksek ve turizm gelişiminin sağlandığı ve geliştirilmesi öngörülen alanlarda altyapının geliştirilmesinde yerel yönetimlerle işbirliği içinde çalışmalarını sürdürecektir.
Ulaşım, altyapı sorunlarının temelini oluşturan ve turistleri bir tüketim noktası olan turizm bölgelerine bağlayan en öncül etmendir. Bu özelliği ile ulaşım turizm için bir ana üründür. Bir önceki bölümde belirtildiği gibi, Türkiye turizmde ulaştırmanın geliştirilmesi, daha sağlıklı işlemesi için ulaştırma türleri arasında bir entegrasyon oluşturulması aşamasında sorun yaşamaktadır. Bu doğrultuda ülkemizde turizmin tüm yıla yayılması, kıyı turizmi dışında diğer turizm çeşitlerinin ve iç bölgelerimizdeki turizm aktivitelerinin geliştirilmesi için ulaşım bağlantıları güçlendirilecektir.
Başbakanlık tarafından hazırlanan Eylem Planı, altyapı anlamında 2007 yılı itibariyle şu çalışmaların yapılmasına karar vermiştir:
Turizm potansiyeli yüksek olan alanlardaki altyapı eksikliklerinin giderilmesi amacıyla, turizmin yoğun olarak geliştiği alanlarda ciddi bir altyapının oluşturulması, altyapı tesislerinin etkin bir şekilde işletilmesi için gerekli yasal düzenlemelerden biri olan ve yerel düzeyde çözümler sunan altyapı ve hizmet birlikleriyle ilgili yasal düzenlemeler yayımlanması planlanmaktadır. Marka kentlerde altyapı eksikliklerinin tamamlanması için Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yerel Yönetimler ve ilgili kuruluşlar işbirliği içinde uygulamalar gerçekleştireceklerdir.
Bununla birlikte, kıyı gerisinde mevcut turizm alanlarında ortaya çıkan altyapı eksiklikleri tamamlanacaktır. Alternatif turizm alanlarında altyapı gelişimi için düzenlemelerin yapılması sağlanacaktır.
Mimari düzenlemeler açısından; Kültür temalı marka kentlerde;
* Kültürel varlıklar tespit edilerek önceliklerine göre restore edilecek ve kültürel varlıklara uygun işlevler kazandırılacaktır.
* Bu illere yönelik özel bütçeleme çalışmaları yapılacak ve yerel fonlar geliştirilecektir.
* Bu illerdeki altyapı ve üstyapı eksiklikleri giderilecektir.
* Konaklama kapasiteleri geliştirilmesi öngörülmektedir.
Ayrıca, kent içinde ve çevresinde tarihi, kültürel ve arkeolojik değer taşıyan yapı ve örenyerleri ile yapı kalıntılarının kentsel değerleri zenginleştirmek amacıyla kazı ve restorasyon çalışmaları yapılacaktır.
Ulaşım açısından bakacak olursak; havaalanı-kent ulaşım bağlantısının hızlı, güvenli ve rahat bir biçimde sağlanmasına yönelik toplu taşım sistemleri oluşturulması, marka kentlere Deniz Ulaşımının sağlanabilmesi amacıyla mevcut iskele ve limanların geliştirilmesi planlanmıştır.
Kentsel altyapı açısından, kentsel mekan kalitesinin arttırılması amacıyla kentsel altyapı iyileştirilecek, Kent içi toplu taşım sistemi geliştirilecektir. Bununla birlikte ,Yönlendirmeyi ve bilgilendirmeyi kolaylaştırıcı bilgilendirme ve yön levhaları iyileştirilecek, içeriği zenginleştirilecek ve Turistik değerleri tanıtıcı bilgilendirme kitapları ve ayrıntılı kent haritaları ve broşürler bastırılacaktır. [2]
Eylem Planında Bütün bu çalışmaların başlama tarihi 2007 olarak belirlenmiş ve 6 yıllık bir süreç içerisinde çalışmaların tamamlanması gerektiği belirtilmiştir.
Bu anlamda Türkiye’de son dönemde gerçekleştirilen altyapı çalışmaları ise şu şekilde sıralamak mümkün:
Atıksu Arıtma Tesisleri : Antalya’da 23 (4 adedi tevsii), Muğla’da 5, Nevşehir’de 2, Balıkesir’de 1 olmak üzere toplam 31 adet biyolojik tipte arıtma tesisi yapılmış, bunların toplam kapasitesi 411,210 m3/gün, eşdeğer nüfusu 1.303.920 ve yatırım tutarı yaklaşık 80,5 milyon ABD dolarıdır. Ayrıca, İncekum ve Boğazkent atıksu arıtma tesisleri tevsii inşaatları tamamlanmış olup, işletmeye alınmıştır.
İçmesuyu Tesisi : Antalya’da 4, Muğla’da 2, Kars’ta 1 ve İzmir’de 1 olmak üzere 8 adet içme suyu tesisi yapılmış, bunların toplam depo kapasitesi 30.500 m3, isale hattı uzunluğu 103.235 m.Yatırım tutarı yaklaşık 12.500.000 Amerikan dolarıdır.
Kanalizasyon Kollektör Hattı : Antalya’da 5, Muğla’da 1, Kars’ta 1, İzmir’de 1, Nevşehir’de 2 adet olmak üzere toplam 9 adet kanalizasyon kollektör hattı yapılmış, bunların toplam uzunluğu 153.500 m. Yatırım tutarı yaklaşık 14.300.000 Amerikan Dolarıdır.
Telesiyej Tesisleri : Kars’ta 2 adet telesiyej tesisi yapılmış, bunların toplam uzunluğu 3.735 m. Yatırım tutarı yaklaşık 2.475.000 Amerikan Dolarıdır.
Geçirimsiz Perde İnşaatları : İzmir Çeşme Ildır ’da içmesuyu kaynaklarını korumak amacı ile 2 adet geçirimsiz perde inşaatı yapılmış, bunların toplam uzunluğu 709 m. yatırım tutarı 3.000.000 Amerikan dolarıdır.
Kompost Tesisleri : Antalya Kemer ve Manavgat’da 2 adet kompost tesisi ve düzenli depolama tesisi yapılmış, toplam kapasitesi 160.000 ton/yıl. Yatırım Tutarı 10.000.000 Amerikan dolarıdır.
Turistik Karayolları : Kültür ve Turizm Bakanlığınca ilan edilen turizm alan ve merkezleri ile turizm potansiyeline sahip yörelerde ulaşımın rahat ve güvenli olması amacıyla Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmektedir.[3]
Planlama
Planlamanın temelini, ekonomik gelişimi destekleyen; fiziksel düzeyde uygulanabilir; toplum yönelimli ve sürdürülebilir turizm ilkesi oluşturmalı ve bu ilkeyi içeren bir planlama yaklaşımı ortaya konulmalıdır.
Turizm yatırımlarının planlanmasında, ekonomik sürdürülebilirlik, yerel refah, istihdam kalitesi, güvenlik, kültürel zenginlik, fiziksel entegrasyon, biyolojik çeşitlilik, kaynak etkinliği ve çevre koruma konularının esas alınmalı, sektördeki planlamanın esnek, şeffaf ve hesap verilebilir olması gerekmektedir. Yönetim ve uygulama aşamalarında katılımcı ve sürdürülebilir gelişim niteliklerine sahip stratejik planlama anlayışı benimsenmeli, planlamanın fonksiyonel olmasına önem verilmelidir.
Türkiye’nin konuya ilişkin Eylem planında 2007-2013 yılları arasında planlama adına yapılacaklar şu şekilde sıralanmıştır:
Destinasyon bazlı planlamada, Turizm Merkezi (TM), Turizm Kenti (TK), Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgelerinde (KTKGB) altyapıdaki eksikliklerinin giderilmesine ve turizm türlerinin bir arada geliştirilmesine olanak sağlayan planlar yapılması öngörülmektedir. Bununla birlikte turizm sektöründe planlama, yatırım geliştirme ve yönlendirme yapan firmalarının belgelendirmesine olanak sağlayan yasal düzenlemeler (Turizmi Teşvik Kanunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanununda değişiklik) yapılması planlanmaktadır.
Stratejik planlama açısından; Turizm gelişimi için hazırlanan yapısal planlarda, yazılı rapor ve temel gelişme aksları tespit edilecektir. Bu kapsamda planlar;

1. Mevcut durumun analizi ve başlangıç senaryosunun belirlenmesi,
2. Sentez çalışması ve eşik analizi ile gelişime elverişli alanların tespit edilmesi,
3. Planlama alanının potansiyelinin belirlenmesi,
4. Mevcut potansiyel doğrultusunda planlama amaç ve hedeflerinin ortaya konulması,
5. Bu amaç ve hedeflere uygun stratejilerin belirlenmesi, plan senaryosunun kesinleştirilmesi ve bu senaryo doğrultusunda planlama alanındaki öncelikli çekim odaklarının ve eylem alanlarının tespit edilmesi ve ana plan şemasının hazırlanması,
6. Plan ana şemasının yanı sıra, örgütlenme, etaplama, finansman vb. hususların yer aldığı plan raporunun hazırlanması,
7. Hazırlanan plan ana şeması ve raporunun, plan onayı öncesinde sivil toplum kuruluşlarına ve plandan etkilenen taraflara duyurulması ve geri beslemelerin alınması aşamalarından geçilmesi öngörülmüştür. [4]
Yatırım
Turizm yatırımında esas nokta, yatırım projelerini uygulanabilir ve sürdürülebilir kılacak teşviklerin ve yatırımların attırılması adına çalışmalara yoğunlaşmaktır.
Turizm sektöründe teşviklerin, Türkiye Turizm Stratejisi – 2023 ve hazırlanacak master planlarına uygun olarak turizm türlerine, yörelere ve zamana göre belirlenmesi gerekmektedir. Bu anlamda turizm yatırımlarına alt başlıklarla bakılacak olursa;
Teşvikler
- Teşviklerin miktarı, şartları, bölgesel özellikleri ve uygulama dönemleri ayrıntılı çalışmalarla yıllık olarak belirlenecektir.
- Arazi tahsislerinde stratejik planlamayı hedefleyen turizm kentleri yaklaşımı temel olarak alınarak yatırımcıya daha fazla tasarım şansı tanınacaktır.
- Turizm tesislerinin yenilenmesi için sektöre yönelik uzun vadeli ve düşük faizli kredi imkânları sağlanacaktır.
Bürokratik Engellerin Kaldırılması
- Yabancı sermayenin yatırım yapabilmesi için ülkemizde yabancıların mülk edinmelerini ve yatırım yapmalarını kolaylaştıracak yatırım izinlerinin tek bir çatı altında toplanacağı “Yatırım Destekleme Ajansı” güçlendirilecektir.
Bu amaçla eylem planında Yabancı sermayenin turizm sektörüne yatırım yapmasını daha etkin kılacak Yatırım Destekleme ve Tanıtım Ajansı,v.b. gibi kurumlar güçlendirilmesi öngörülmektedir.
Firmaların Belgelendirilmesi
Turizm sektöründe yatırımlara kalite ve hız kazandırmak için yatırım, danışmanlık gibi sektörde faaliyet gösterecek firmalar Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca belgelendirilecektir. Bununla birlikte;
  • Turizm sektöründe KDV ve ÖTV’nin indirilmesi,
  • Turizm yatırımlarını güçlendiren turistik ürünlerin çeşitlendirilmesine yönelik cazibe merkezlerinin teşvik edilmesi,
  • Turizm sektöründe selektif olarak yatırım indiriminin yeniden uygulamaya konulması,
  • Kruvaziyer turizmin yeniden tanımlanması ve liman masraflarının yabancı limanlarla rekabet edecek duruma getirilmesi,
  • Kültürel mirasın turizmi çeşitlendirme amacıyla turizme kazandırılması için özel sektör girişimciliğine olanak sağlayan yasal düzenlemelerin yapılması ve yeni cazibe merkezlerinin oluşturulması hususlarında teknik düzenlemelere ve altyapı çalışmalarına başlanacaktır.[5]
B. Avrupa Turizmi ve Temel özellikleri
Avrupa turizminin genel özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
  • İç turizm ( örneğin yabancı ziyaretçiler tarafından) AB-25 ülkelerindeki kollektif tesislerdeki tüm konaklamaların yüzde 40’ına sahiptir.
  • AB’deki çoğu turist Avrupalıdır. Tüm konaklamaların yüzde 88’i ya yerel turistler ya da diğer AB-25 üyesi devletlerden olan ziyaretçiler tarafından gerçekleştirilmektedir.
  • Yabancı konaklamalarındaki en yüksek rakamlar İspanya, İtalya ve Fransa da kaydedilmektedir.
  • Almanya, İngiltere ve Hollanda AB-25 ülkelerindeki turizmin çoğunluğunu meydana getirir.
  • AB turistleri için İspanya yurt dışı ana tatil destinasyonu olup, bunu İtalya ve Fransa takip eder.
  • AB-25’deki turist gelirleri ve giderleri hemen hemen dengededir.
  • AB-25 ülkelerindeki turistler AB-25 ülkelerindeki kolektif tesislerdeki tüm konaklamaların yaklaşık yüzde 88’ine sahiptir.
· Avrupa Birliği’nde turizm son derece yüksek bir entegrasyon içerisindedir. 2005 yılında kolektif tesislerdeki tüm konaklamaların yüzde 87.5’i ya ülkenin kendi ziyaretçileri (yüzde 59.1) ya da diğer Avrupa Birliği üye devletlerinin (yüzde 28.4) ziyaretçileri tarafından yapılmıştır. Kalan yüzde 12.5 Avrupa Birliği dışındaki ülkelerin yabancı turistleri tarafından yapılmıştır.
  • AB-25 içerisinde İspanya, İtalya ve Fransa tüm yabancı konaklamaların yüzde 52’sine sahiptir.
2005 yılında yabancı turistler AB-25 üye devletlerindeki kolektif konaklama tesislerinde 880 milyondan fazla konaklama yapmışlardır. Bu Avrupa Birliği içerisindeki turistler tarafından yapılan tüm konaklamaların yaklaşık yüzde 41’ini temsil etmektedir. Bunun ¾ ü otellerde, sadece ¼ i kamp tatil mekanları ve gençlik kampları gibi diğer kolektif mekanlarda geçmiştir.[6]
Linke tıklayarak Avrupa’ya 2001-2007 yılları arasında giriş yapmış turist sayısını görmeniz mümkündür.(Bkz:http://www.etc-corporate.org/resources/uploads/ETC_Tourism_Insights_2007.pdf s 3 )

kaynak
Quo vadis?
SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
24 Şubat 2009       Mesaj #5
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi
TURİZM
Türkiye’de Turizmi Etkileyen Etmenler

İklim Koşulları : Türkiye ılıman kuşakta bulunduğundan deniz turizminin gelişmesine uygun iklim koşullarına sahiptir. Özellikle Ege, Akdeniz ve Güney Marmara kıyıları deniz turizmi açısından önem taşımaktadır. Her mevsim yağışlı Karadeniz kıyılarında ise deniz turizmi gelişmemiştir.
Yer şekilleri : Türkiye ortalama yükseltisi fazla olduğundan kış turizmi açısından önemli bir çekiciliğe sahiptir. Özellikle kar yağışının fazla olduğu Uludağ, Erciyes gibi dağlarda kış turizmine yönelik kayak merkezleri bulunmaktadır. Türkiye’de peribacaları ve karstik şekiller de turizm için önem taşımaktadır.
Tarihi Özellikler : Anadolu tarih öncesi çağlardan bu yana çeşitli uygarlıkların kurulduğu bir yerdir. Bu dönemlerden kalan yapıtlar tarihi turizmin gelişmesine katkıda bulunmaktadır.
Festivaller ve Fuarlar: Uluslar arası düzenlenen festival ve fuarlar özellikle dış turizmin canlanmasını sağlar. Bunlar içinde en önemlisi İzmir Enternasyonal fuarıdır.

Turizmin Etkileri


Bir bölgede turizmin gelişmesi,
• İç ve dış ticareti canlandırır.
• İnşaat, mobilya, hediyelik eşya gibi sektörlerin gelişmesini sağlar.
• Ulaşımın gelişmesini sağlar.
• Bölgeler ve ülkeler arasındaki kültür alışverişini kolaylaştırır.
• İnsanları birbirine yakınlaştırır.
• Haberleşme olanaklarının gelişmesini sağlar.
• Ülke ekonomisine büyük ölçüde katkıda bulunur.

Türkiye’nin Turistik Varlıkları

Türkiye çeşitlilik gösteren doğal güzellikleri ve zengin tarihi kalıntılarıyla önemli bir turizm potansiyeline sahiptir. Ilıman kuşakta yer alması nedeniyle 4 mevsimin belirgin yaşandığı ülkemizde özellikle Akdeniz ve Ege kıyılarında deniz turizmi gelişme göstermiştir. Çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış olması da tarihi turizmin gelişmesinde önemli paya sahiptir. Milli parklar, çeşitli yer şekilleri ve bitki türlerinin bulunduğu Türkiye’de doğa turizmi son yıllarda deniz turizmi kadar ilgi görmeye başlamıştır. Uluslar arası düzenlenen festivaller ve fuarlarda ülkemizdeki turizm çeşitliliğini dışarıya sunmamızda etkili olmaktadır.

Turizmin Türkiye Ekonomisindeki Yeri

Turizm gelirlerinin ülke ekonomisine katkısı özellikle dış ticaret gelirleri açısından büyük önem taşır. İspanya, İtalya gibi birçok ülke dış ticaret açığının kapanmasında turizm gelirlerinden yararlanmaktadır. Türkiye’ye son yıllarda gelen turist sayısının artmasına bağlı olarak turizm gelirinin ekonomiye katkısı artmıştır. Dış ticaret gelirlerimizin yaklaşık % 15-20’si turizmden sağlanmaktadır.
TURİZM SEKTÖRÜNÜN AMAÇLARI, İLKELERİ VE POLİTİKALARI
2001-2005 yıllarını kapsayan BeşYıllık Kalkınma Planında turizm sektörünün amaçları, ilkeleri ve politikaları aşağıdaki şekilde özetlenmektedir.
1. Turizm ülkemiz için dış pazarlarda rekabet gücü en yüksek sektörlerden biridir. Öncelikle turizm sektörünün direncini artırıcı önlemler alınarak; kriz dönemlerinde ayakta kalabilen, kendi kaynağını yaratabilen ve özdenetim yapabilen sağlıklı bir yapıya kavuşturulması sağlanacaktır.
2.
Değişen tüketici tercihlerini dikkate alarak geliştirilecek yeni alanlarla turizm mevsiminin yılın tamamına ve turizmin, potansiyeli olan ancak bugüne kadar yeterince ele alınmamış bölgelere yayılmasına yönelik tedbirler alınacaktır.
3.
Sektörle ilgili tüm yatırımların doğal, tarihsel ve sosyal çevreyi kollayıcı, koruyucu ve geliştirici bir yaklaşım içinde olmasına azami özen gösterilecektir.
4.
Mevcut kapasiteler kullanılıncaya kadar turizm teşviklerinde ağırlık öncelikle, pazarlama alanına, hava ulaştırmasına ve toplam kalite iyileştirmesine verilecektir.
5.
Turizm hareketlerinin yoğunlaştığı bölgelerde yerel yönetimlerin ve halkın turizm ile ilgili kararlara katılması sağlanacaktır.
6.
Kullanan Öder - Kirleten Öder ilkesi uyarınca kamu eliyle yapılacak fiziki altyapının finansmanına kullanıcıların katılımı sağlanacaktır.
7.
Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı ve Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesi kapsamına girebilecek projelerin yürütülmesinde, idari ve mali sorunların çözümlenmesi ve Hazine garantisine gerek duyulmayacak bir model çerçevesinde proje uygulamasının hızlandırılması sağlanacaktır.
8.
Talep yapısındaki yeni eğilimlere bağlı olarak sektörde küçük ölçekli işletmelerin gelişmesine öncelik verilecek ve bunların KOBİ statüsünde değerlendirilmeleri sağlanacaktır.
9.
Turizm eğitimi ve kalitesinde standardizasyonu, verimlilik ve iş kalitesinin geliştirilmesini ve istihdam için gerekli beceri düzeylerinin belirlenmesini sağlayacak belgelendirme sistemi getirilecektir.
10.Turizme yönelik arazi kullanım planlarını yapma, yaptırma, onama sürecini yeniden tanımlayan, yetkileri belirleyen ve etkin bir denetim sistemi getiren bir yasal düzenleme yapılacaktır.
11.
Turizm sektörünün uzun vadeli ve sağlıklı gelişmesini sağlamak amacına yönelik dinamik ve stratejik Turizm Sektörü Ana Planı (TUSAP) uygulamaya geçirilecektir.
TURİZMİN ALT SEKTÖRLERİ
Ulaşım
Seyahat acentaları, tur operatörleri, hava ulaşımı, vapur şirketleri, otobüs ve tren şirketleri, ulaşım ile ilgili diğer tüm birimler.

Konaklama Hizmetleri
Oteller, moteller, pansiyonlar, konuk evleri, hoteller, kamp alanları ve diğerleri

Boş Vakit ve Eğlence Hizmetleri
Tiyatrolar, müzeler, sanat galerileri, konuya özel parklar, hayvanat bahçeleri, spor merkezleri, bahçeler, milli parklar, sinemalar, yöresel özelliği olan çarşılar, restoranlar ve benzerleri.
Diğer Organizasyonlar
Ulusal ve yöresel turist ofisleri, turist rehberlik hizmetleri, reklam şirketleri ve benzerleri.
TURİZM TÜRLERİ

İnsanların farklı amaçlarla diğer bölgelere gitmeleri turizmi çeşitlendirmektedir. Başlıca turizm türleri dış turizm(aktif dış turizm, pasif dış turizm) ve iç turizmdir.
Turizm çeşitleri
İş Turizmi: Kongre turizmi vs.
Sağlık Turizmi:
Klimatizm, termalizm, üvalizm, mağara turizmi vb.
Rekreasyon Turizmi:
Dini turizm, kültürel turizm, etnik turizm, spor amacına yönelik turizm (dağ turizmi, kanoculuk, golf turizmi, av turizmi)

Sosyal Turizm:
Gençlik turizmi, yaş turizmi.




Benzer Konular

31 Temmuz 2009 / NeutralizeR Site ve Forum Hakkında
21 Ocak 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
9 Aralık 2012 / Misafir Cevaplanmış
18 Aralık 2011 / Misafir61 Soru-Cevap