1960 sonrasında öykünün canlanmasında etkili olan Leyla Erbil, Sevgi Soysal, Sevim Burak, Selçuk Baran, Tomris Uyar gibi yazarlar içinde, bu türe farklı bir soluk ve yeni bir dil getiren Füruzan’ın da oldukça önemli bir yeri vardır. Füruzan, olayları ve kişileri anlatımındaki yalınlık, doğallık ve sıcaklıkla çok okunan bir öykücü olabilmiştir. Bu yönüyle de bir bakıma diğerlerinden ayrılır. 29 Ekim 1935’te İstanbul’da doğan Füruzan, yedi yaşındayken babası öldüğü için, ailesinin kısıtlı ekonomik olanakları nedeniyle ortaöğrenimini tamamlayamamıştır. Kısa bir süre tiyatro oyunculuğu da yapan yazar, ilk öyküsünü 1956’da Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nde yayımlamıştır. Özellikle 1968’den sonra Dost, Papirüs ve Yeni Dergi’de yayımladığı öyküleriyle geniş bir okur kitlesince sevilmiş ve eleştirmenlerden de övgüler almıştır. Memet Fuat’ın “edebiyatımızda bir olay” olarak nitelediği ilk öykü kitabı Parasız Yatılı (1971) ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanmıştır. Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nde onun için şu değerlendirmeyi yapar: “Kişilerini, olayları insancıl, abartmasız, iyimser bir bakış açısıyla saptayan, çözümleyen kısa, uzun hikâyeleriyle az zamanda geniş ilgi topladı.”
Gözlem zenginliği, ayrıntı ustalığı
Füruzan, toplumsal gerçekleri ele aldığı eserlerinde, tutarlı bir dünya görüşüyle çeşitli sorunlarımıza eleştiriler yöneltmiştir. Yaşadığı döneme tanıklık eden yazarın öyküleri, yaşantısından, özellikle de çocukluğundan izler/izlenimler taşır. Çevresini bir çocuk merakı ve dikkatiyle gözlemleyip en ince ayrıntılarıyla anlatan yazar için Fethi Naci, ilk yazdıklarından başlayarak öykülerinde “bir gözlem zenginliği, bir ayrıntı ustalığı, yaşanmışlıktan gelen inandırıcılık, bir insan sıcaklığı görülür,” dedikten sonra şöyle devam eder: “bir mozaik sanatçısı gibi kullanır ayrıntıları, (…) Füruzan’da hikâye demek ayrıntı demektir, diyebilirim.” (Edebiyat Yazıları, Gerçek Yayınevi, Şubat 1976, s. 110, 122-123) Füruzan, süsten uzak, yalın ve anlaşılır bir dille yazdığı öykülerinde insanımızı ve sorunlarını yepyeni bir duyarlıkla yansıtmıştır. Duygu yüklü ve şiirsel anlatımı aynı zamanda inandırıcıdır da “Yazarlığımda uygulamak istediğim yöntemden ilki diyebilirim ki anlaşılır olmaktır. İkincisi ülkemin sorunlarına doğru bir açıdan bakabilmek” (R. Taner-A. Bezirci, Edebiyatımızda Seçme Hikâyeler, Gözlem Yay., Ocak 1981, s. 256) diyen Füruzan’ın öykülerinde, tek sözcükten oluşan ya da devrik, tamamlanmamış cümlelere sıkça rastlanır. Bazen bir sözcük ya da imgeyle bile oldukça zengin çağrışımlar yaratabilir okurda. İnsan sevgisi, iyimserlik, hüzün ve umut vardır yazdıklarının çoğunda. Genellikle geçmişten söz ettiği, güçlü gözlemlere dayanan, sağlam kuruluşları ve bütünsellikleriyle dikkati çeken öykülerinde; kişilere göre, çoğunlukla bir çocuğun, genç bir kızın ya da kadının ağzından farklı anlatım biçimleri denemiştir. Kahramanlarının ruhsal durumlarını genellikle diyaloglara dayalı olarak ya da betimlemelerle ortaya koyar. Özellikle çocukların bakış açısından, çocuksu bir tarafsızlıkla, bazen yetişkinlerin çocukluğuna geri dönüşlerle; ancak nostaljiye yer vermeden, değerlerin değişmesini ve yaşantılardaki trajik olanı duyumsatır.
Olayları, kahramanlarını, onların düşünce ve davranışlarını toplumsal/ekonomik koşullar ve konumlarına uygun ve ayrıntılı olarak veren Füruzan, mekân olarak da genellikle İstanbul’u seçmiştir. Kendisi bu durumu şöyle açıklar: “Birinci öğretmenim annemdi, ikinci öğretmenim kentimdir. (…) Kanımca ayrıntıların anlatmak istediğim şeyi sağlamlaştırması önemli benim için.” (Dünya Kitap, 10 Ekim 2008, sayı: 204) Kahramanlarının çoğu alt ve orta tabakadan, büyük kentin kenar mahallelerinin yoksul insanlarıdır. Kendilerine “düşmüş” ya da “kötü” denilen, bazıları çocuk sayılabilecek yaşta kızlar ve kadınlar, öksüzler, sokak çocukları, beslemeler/hizmetçiler anlatılır daha çok. Bunlar bastırılmış özlemleri ve düşleri olan, gerçek sevgiye ve insan yerine konmaya gereksinim duyan, daha iyi bir yaşam için sınıf atlamaya çalışan kişilerdir. Öykü kahramanları arasında çocuklar oldukça önemli bir yer tutar ki onların iç dünyalarını ve olaylara bakış açılarını başarıyla yansıtabilmiştir.
Burjuva ikiyüzlülükleri
“Nehir”de ağayla birlikte olan on üç yaşındaki yoksul kızdan, “Benim Sinemalarım”da para karşılığı erkeklerle yatıp yoksul ailesine yardım eden Nesibe’ye; yoksulluk nedeniyle ‘kötü yola’ düşmüş/düşürülmüş kızların, kadınların kişiliklerini tüm ayrıntı ve psikolojik derinlikleriyle ortaya koyarak öykücülüğümüze önemli tipler/karakterler kazandırmıştır. “Günübirlik Adada” öyküsünde zengin bir aileye besleme/hizmetçi olarak verilen bir köylü kızın, Cennet’in uyum sorunlarını; “Seyyid”de köyden kente gelen bir kahveci çırağı çocuğun iç dünyasını; “Temizlik Kolu”nda ise yoksul bir kız öğrencinin daldığı düşler ve temizlik koluna seçilme sevincini ele almıştır. “Haraç” adlı öyküde bir hizmetçi olan Servet’in gözünden çocukluğunda gelip genç kızlık ve olgunluk dönemlerini geçirdiği eski bir İstanbul konağı ve oradaki yaşam tüm değişimleri ve çöküşüyle anlatılır.
Bu arada burjuva ailelerindeki çöküntüye ve bu sınıfın ikiyüzlülüğüne de değinilir. “Sevda Dolu Bir Yaz”da 1950’ler ve sonrasında Türkiye ve İstanbul’da yaşanan tarihsel ve toplumsal değişimler irdelenir. Sevgi ve hüznün iç içe geçtiği “Gül Mevsimidir” adlı uzun öyküsü; bir aşkı anlatmasının yanı sıra usta işi bir kurgu ve geri dönüşlerle toplumumuzun elli yıllık bir döneminin toplumsal ve siyasal yapısını da gözler önüne serer. “Bir Evin Dıştan Görünüşü”nde bir küçük memur ailesine odaklanır Füruzan. “Taşralı”, “Parasız Yatılı”, “Kuşatma”, “İskele Parklarında”, “Sabah Eskimişliği”, “Piyano Çalabilmek” gibi öykülerinde ise ana-kız ilişkilerini derinlemesine irdeler. Küçük yaşta babası öldüğü için annesiyle birlikte kalan Füruzan’ın bireysel tarihi içinde de önemli bir yeri vardır bu konumunda. Parasız Yatılı, Kuşatma ve Benim Sinemalarım kitaplarındaki bazı öykülerinde ise göçmenleri konu alan Füruzan; bu bağlamda, edebiyatımızda çokça işlenmiş olan gurbet ve yurt özlemine, uyum sorunlarına yönelir. Mehmet H. Doğan’ın “doyumsuz güzellikte bir hikâyedir, (…) en küçük bir fazlalık ya da noksanlık hissettirmez insana” (Tekrarın Tekrarı, Dost Yay., Aralık 1972, s. 105) dediği “Edirne’nin Köprüleri”nde; Rumeli’den Edirne’ye, sonra da İstanbul’a göç eden bir aile, amcasının yanında büyüyen yetim bir kızın ağzından anlatılır.
Çok yönlü sanatsal çalışmaları olmakla birlikte Füruzan ismi öncelikle usta bir öykücüyü çağrıştırır bende, ki çoğu kimse için de böyledir bu. Parasız Yatılı ve Benim Sinemalarım gibi öykü kitaplarının yanında Kırk Yedi’liler (1974) adlı romanı da geniş okur kitlelerince sevilmiş ve 1975 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne değer görülmüştür. Kırk Yedi’liler, 12 Mart dönemini, o dönemdeki öğrenci olaylarını, işkence ve ölümleriyle tutuklama ve sorgulamaları anlatır. Roman kahramanlarından Emine’ye yapılan dehşet verici işkenceyi en ince ayrıntılarına kadar sayfalarca anlatan Füruzan, kadının yalnızlığını ve erkek egemen toplumda cinsel açıdan ötekileştirilmesini, bakire olmadığı için işkenceciler tarafından aşağılanmasını ortaya koyar bu romanda. Eserlerinde kadın sorunlarına değinmiş olan Füruzan, Kırk Yedi’liler romanında, Emine ile ablası ve annesi bağlamında üç farklı kuşak ve onların farklı sorunlarına eğilir. A. Ömer Türkeş, Kırk Yedi’liler için, “kadın sorunlarına bugün bile radikal sayılabilecek bir açıdan yaklaşmasıyla ve orta sınıf insanlarının özlemlerini, kıstırılmışlıklarını anlatışıyla, hâlâ güncel sayılabilecek bir yapıt,” (İhsan Işık, Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, Elvan Yay., 2006, s. 1408) değerlendirmesini yapmıştır. Berlin’in Nar Çiçeği (1988) romanında ise Türkiye’den Almanya’ya işçi olarak giden bir ailenin, yaşlı ve yalnız bir Alman kadınla yakınlığı ve bu insanların farklı dünyaları, kültürleri yansıtılmıştır. Sevginin yüceltildiği, önyargıları yıkan bir romandır bu.
‘Parlayan ve aydınlatan’
Romanlarından başka, oyunlar (Redife’ye Güzelleme-1981, Kış Gelmeden-1997), senaryolar (Benim Sinemalarım, Ah… Güzel İstanbul) ve şiirler (Lodoslar Kenti-1991) de yazmış olan Füruzan’ın 1976’da çağrılı olarak gidip bir yıldan uzun bir süre kaldığı Berlin’de Türk işçileriyle yaptığı röportajları, onların yaşantılarını ve sorunlarını içeren yazılarından oluşan Yeni Konuklar (1977) ve Almanlarla ilgili gözlem ve izlenimlerini, anılarını yazıya geçirdiği Ev Sahipleri (1981) adlı kitapları bulunmaktadır. Dokuz Çağdaş Türk Öykücüsü (1982) adlı antolojisini ve Türkiye Çocukları (1979) adlı çocuk kitabını da Doğu Berlin’de hazırladı. Füruzan’ın İşte Bizim Rumeli (1994), sonradan Balkan Yolcusu (1996) adıyla yayımlanan bir de gezi kitabı vardır. 1982’de yayımlanan Gecenin Öteki Yüzü kitabından sonra, diğer çalışmaları nedeniyle, öykü yazmaya uzun süre ara vermiştir. Sinema dilinden yararlanıp, yer yer o anlatım dilini kullanan Füruzan; yurtdışı festivallerinde çeşitli ödüller alan Benim Sinemalarım adlı filmi Gülsüm Karamustafa ile birlikte yönetmiştir. “Parasız Yatılı” öyküsü de sinemaya uyarlanmıştır. Füruzan’ın yapıtları Almanca, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Norveççe, Japonca, Rusça ile Arapça ve Farsça gibi dillere çevrilmiştir. Öykücülüğümüzün deniz fenerlerinden olan Füruzan, bu yıl İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nın “onur yazarı”. Fuar süresince Füruzan’ın edebi kişiliği ve eserleri üzerine kaçırılmaması gereken çeşitli söyleşi ve paneller gerçekleştirilecek. Farsçada “parlayan ve aydınlatan” anlamına gelen Füruzan ismi edebiyatımızı ışıklandırmaya devam edecek.
Kaynak