Arama

Türkiye'de kızların eğitim durumu nasıldır?

Güncelleme: 24 Eylül 2013 Gösterim: 11.286 Cevap: 6
tedua - avatarı
tedua
Ziyaretçi
1 Ekim 2009       Mesaj #1
tedua - avatarı
Ziyaretçi
türkiyedeki kızların egitim (okur_yazarlık)durumu hakkında slyat lazım yardımcı olursnz sevinirim....
Sponsorlu Bağlantılar
Son düzenleyen fadedliver; 1 Ekim 2009 20:19
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
1 Ekim 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
tedua adlı kullanıcıdan alıntı

türkiyedeki kızların egitim (okur_yazarlık)durumu hakkında slyat lazım yardımcı olursnz sevinirim....

Türkiye, harf devriminin ardından başlatılan okuma yazmaseferberlikleriyle okur yazar sayısını her geçen yıl artırırken,1927'de yüzde 11 olan okur yazarlık oranı 1935'de yüzde 20,4'e, 1950'deyüzde 33,6'ya, 1960'ta yüzde 39.5'e, 2008 yılında ise yüzde 85.71'eulaştı.

Sponsorlu Bağlantılar
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre cumhuriyet tarihinde çeşitlizamanlarda okur yazar seferberlikleriyle cehaletle savaşan Türkiye'de2008 yılı rakamlarına göre okuma yazma çağındaki 64 milyon 241 bin 226kişinin 4 milyon 930 bin 12'si hala okuma yazma bilmiyor.

Cehalet savaşında ilk hamle, 1928 yılının Kasım ayında gerçekleştirilenharf devriminden sonra, yeni harflerle okuma yazma öğretmek amacıylaHalk Mektepleri, Halk Dershaneleri ve Gece Kurslarının ''MilletMektepleri''ne dönüştürülmesiyle yapıldı.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ve en büyük okuma yazma seferberliği kabuledilen bu dönüşümle öğretmenlerle birlikte aydınlar da okur yazarsayısını artırma çabasına destek oldu.

Bu seferberlikte bir yılda, öğretmen, kitap, bina ve araç gereçyokluğuna rağmen 199 bin 534'ü kadın, toplam 597 bin 10 yetişkine okumayazma öğretildi.

Atatürk'ün ve Cumhuriyet Halk Partisinin önderliğinde 1932 yılındakurulan ''Halkevleri'' de cehalet savaşında önemli rol oynarken, MilletMektepleri (Halk Dershaneleri) aracılığıyla 1928'den 1959 yılına kadaraçılan okuma yazma kurslarında 1 milyon 867 bin 920 kişi eğitim aldı.

Çabalar sonunda 1927'de yüzde 11 olan okur yazarlık oranı 1935'de yüzde20,4'e, 1950'de yüzde 33,6'ya, 1960'ta ise yüzde 39.5'e,2008 yılındaise yüzde 85,71'e ulaştı.

SİLAHLI KUVVETLERİN KATKISI

Herkesin okur yazar olması amacıyla başlatılan mücadeleye Türk Silahlı Kuvvetleri de önemli katkıda bulundu.

TSK, 1928'den günümüze askerlik hizmetleri içindeki erkeklere okumayazma öğretme, temel bilgiler kazandırma ve bir bölümüne de meslekverme konularında rol oynadı.

TSK, 1958'te okuma yazma eğitiminin daha düzenli bir şekilde okullardaverilmesini kararlaştırarak, 1959 yılında Türk eğitim tarihine geçen 16Er Okuma Yazma Okulu açtı. Yasal süresi 15 yıl olan bu okullar 1975yılında kapatıldı. Bu yıllar arasında 532 bin 266 asker eğitim gördü.

UNESCO, Türk Silahlı Kuvvetleri okuma yazma çalışmalarını ''dünyanın endüzenli ve en başarılı halk eğitimi çalışmaları'' olarak ilan etti.

Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı birliklerde okuma yazma öğretimiçalışmaları 8 Şubat 2000 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı veGenelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan işbirliği protokolü ile tümbirliklerde devam ediyor.

-100. YIL OKUMA YAZMA SEFERBERLİĞİ-

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun 100. yılında, cehaletekarşı verilen savaşlardan en önemlilerinden biri başlatıldı.

Atatürk'ün doğumunun 100. yılını kutlama Milli Komitesi ve Milli EğitimBakanlığı'nın kararı ile 23 Mart 1981'de başlatılan okuma yazmaseferberliği (100. Yıl Okuma Yazma Seferberliği) Millet Mektepleriokuma yazma seferberliğinden sonra düzenlenmiş geniş kapsamlı ikincibüyük seferberlik oldu.

Seferberlik kapsamında 1981-1989 yılları arasında açılan 194 bin 797 kursu, 3 milyon 974 bin 979 yetişkin başarı ile tamamladı.

-1990'DAN SONRASI-

1990 yılındaki nüfus sayımı, 6 ve yukarı yaştaki nüfusta, kadınlarınyüzde 28'inin, erkeklerin yüzde 12'sinin hala okuma yazma bilmediğisonucunu gösterdi.

Okur yazarlık oranını yüzde 100'e çıkarma hedefi doğrultusunda yeniadımlar atıldı. 1992'de Dünya Okuma Yazma Günü olan 8 Eylülde bir kezdaha okuma yazma seferberliği başlatıldı. Doğu ve Güneydoğu AnadoluBölgelerinde okur yazarlığın düşük olduğu 13 ilde okur yazarlığıyaygınlaştırma çalışmaları yapıldı.

Ekim 2000 yılında hayata geçirilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu BölgesiSosyal Gelişmeyi ve İstihdamı Destekleme Projesi'nde de yaklaşık 1yılda 64 bin 812'si kadın olmak üzere toplam 151 bin 213 yetişkineğitim aldı.

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in adına eşi Semra Sezer'inönderliğinde 8 Eylül 2001 tarihinde Ulusal Eğitime Destek Kampanyasıbaşlatıldı. Bu çalışma ile de 8 Eylül 2007 tarihine kadar ülkegenelinde 1 milyon 458 bin 666 vatandaş okuma yazma kurslarında eğitimgördü.

Okuma yazma bilmeyenler arasında kadınların yoğun olması eğitim kampanyalarının amacını da bu yöne itti.

Milli Eğitim Bakanlığı ile UNICEF arasında imzalanan protokol gereği 17Haziran 2003'te Haydi Kızlar Okula Kampanyası başlatıldı.

Van'da başlatılan kampanya ilk yılında kız çocuklarının okullulaşmaoranlarının en düşük olduğu 10 doğu ve güneydoğu ilinde yürütüldü. 2004yılında 23 il daha eklenirken, 2005 yılında bu sayı 53 ile çıkarıldı.2006 yılında ise kampanya 81 ile yaygınlaştırıldı.

Milli Eğitim Bakanlığının organizasyonunda düzenlenen Ana Kız OkuldayızOkuma Yazma Kampanyası ise 6 Haziran 2008'de başladı. Kampanya, okumayazma bilmeyen en az 3 milyon insanın okur yazar hale getirilmesinihedefliyor.

-NÜFUSUN YÜZDE 7,68'Sİ HALA OKUMA YAZMA BİLMİYOR-

Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2008 yılına ait verilerine göre 6 ve üstüyaştaki 64 milyon 241 bin 226 kişilik nüfusun 4 milyon 930 bin 12'si(yüzde 7,68) hala okuma yazma bilmiyor. Okur yazar olmayanların yüzde79,98'i ise kadın.

Okur yazar olmayanların sayısı cinsiyetin yanı sıra yaşa göre dedeğişirken, ileri yaş gurubunda okur yazarlık azalıyor. 6-13 yaşarasında okuma yazma bilmeyen 17 bin 147 erkek, 35 bin 973 kadın; 65 veyaş üstü 407 bin 620 erkek, 1 milyon 404 bin 374 kadın var.

İş gücü niteliğindeki 18-54 yaş arasında ise 1 milyon 667 bin 686'sıkadın olmak üzere 2 milyon 56 bin 487 kişi okuma yazma bilmiyor.

Nüfusun 6.61'nin ise okuma yazma bilip bilmediği tespit edilememiş durumda.

kaynak
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
1 Ekim 2009       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye’de 3-5 yaş grubunda okul öncesi eğitim programına katılan 2,5 milyon çocuğun yüzde 48’ini kızlar oluşturuyor. İlköğretim kademesinde 2007-2008 öğretim yılında okullulaşma oranı yüzde 97,4 iken bu oran erkek çocuklarda yüzde 98,5, kız çocuklarda yüzde 96,1 olarak gerçekleşti. İlköğretimin zorunlu olmasına rağmen, okul terki oranı yüzde 13,5. Okul terkleri kızlarda erkeklere göre daha yüksek görülürken bu özellikle beşinci ve altıncı sınıflarda yoğunlaşıyor.

Orta öğretim kademesinde 1997’de yüzde 41,4 olan okullulaşma oranı, 2007-2008 öğretim yılında yüzde 58,6’ya ulaştı. Bu oran erkeklerde yüzde 61,2 ve kızlarda yüzde 55,8 olarak gerçekleşti. Güzel sanatlar liselerinde kızların, fen ve spor liselerinde erkeklerin katılımının yüksek olması, “toplumsal cinsiyet ayrımı” olarak değerlendiriliyor.

İş gücü piyasasına ara eleman yetiştiren mesleki ve teknik liselere devam eden öğrencilerin yüzde 41,1’ini kızlar oluşturuyor. Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı okullarda ise erkeklerin oranı yüzde 57, kızların ise yüzde 43.

Üniversite eğitimi alanların yüzde 43’ünü kadınlar oluşturuyor. Kadınlar daha çok diş hekimliği, eczacılık, edebiyat, dil, tarih ve coğrafya, fen, eğitim, güzel sanatlar, ilahiyat ve mimarlık fakültelerini tercih ediyor.

Yaygın eğitim kapsamında, mesleki kursları bitirenlerin yüzde 54,2’sini, sosyo-kültürel kursları bitirenlerin yüzde 53’ünü ve okuma-yazma kurslarını bitirenlerin de yüzde 67,5’ini kadınlar oluşturuyor.

Kız Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı okullar aracılığıyla yaygın eğitimden 2007-2008 öğretim yılında, 83 bin 481’i kadın olmak üzere toplam 103 bin 742 kişi yararlandı. Kursa devam edenler ve bitirenler arasında kadınların oranı, yaygın eğitimin özellikle yetişkin kadınlar için önemini ortaya koyuyor.

“KADINLAR KARAR ALMA MEKANİZMALARINDA YOK”
Eğitim düzeyine göre iş gücüne katılım oranı, yüksek öğretim mezunu kadınlarda yüzde 70, lise altı eğitimlilerde ise yüzde 22 olarak gerçekleşiyor. Türkiye’deki öğretim elemanlarının yüzde 39’unu, profesörlerin, doktor ve operatörlerin yüzde 29’unu, mimarların yüzde 37’sini, avukatların ise yüzde 33’ünü kadınlar oluşturuyor.

İlköğretimde çalışan kadın öğretmenlerin oranı yüzde 49, orta öğretimdeki kadın öğretmenlerin oranı yüzde 41 iken, okul müdürlerinin sadece yüzde 8,8’i, müdür yardımcılarının ise yüzde 11 kadın. Bu oran kırsal kesimde daha da düşük.

Karar alma mekanizmalarında kadın yönetici oranı Türkiye’de yüzde 6 iken, bu oran ABD’de yüzde 46, Rusya’da yüzde 39, Almanya’da yüzde 36, İngiltere’de yüzde 33, İtalya’da yüzde 29, Yunanistan’da yüzde 26.

Parlamentoya katılım oranı ise Türkiye’de yüzde 9, İsveç’te yüzde 47, İspanya’da yüzde 36, Almanya’da yüzde 32, İngiltere’de yüzde 20, ABD’de yüzde 16, Yunanistan’da yüzde 14.

“GENÇ KADINLAR DAHA ÇOK AİLE İÇİ ŞİDDET GÖRÜYOR”
Aile mahremiyetinin bir unsuru olarak görülerek gizlenen, bu sebeple de mücadele edilmesi ve önlenmesi güç bir olgu olarak ortaya çıkan aile içi şiddete, daha çok genç kadınlar maruz kalıyor. Şiddete uğrayan kadınların yüzde 15.2’si 12-16, yüzde 11.4’ü 17-20, yüzde 3.9’u 21-30, yüzde 5.2’si 31-40, yüzde 2.5’i 41-50, yüzde 1.3’ü ise 51-60 yaş arasında.

Aile içi şiddet, çekirdek ailelerde daha sıklıkla görülüyor. Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinde daha çok ateşli silahlar ve kesici aletler kullanılırken, bu tür olaylar daha çok gece gerçekleşiyor.

Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinin en belirgin nedeni, toplumda kabul gören genel ahlak ve namus anlayışı. Bu anlayışa uymadığı iddia edilen kadınlar, şiddetle cezalandırılıyor. Yaralama ve öldürme gibi ağır şiddet eylemleri toplumsallaştırılıyor, geleneksel ahlak ve namus anlayışıyla meşrulaştırılıyor.

Kadınların yüzde 39’u “yemeği yakma”, “kocasına karşılık verme”, “parayı lüzumsuz yere harcama”, “çocukların bakımını ihmal etme” ve “cinsel münasebette bulunmayı reddetme”yi erkeklerin kadınları dövmesi için haklı bir neden olarak görüyor.

Şiddeti kabullenme durumu kadının eğitimine göre büyük farklılıklar gösteriyor. Eğitimi olmayan ya da ilkokul bitirmemiş kadınların yüzde 62’si, lise ve üzeri eğitim almış kadınların ise yüzde 8,8’i fiziksel şiddet için belirtilen nedenlerden birini haklı buluyor.

EV VE İŞ YAŞAMINI UZLAŞTIRAMIYOR
Belli iş ve mesleklerin kadınlara uygun görülmemesi, görev dağılımında adil davranılmaması, ekonomik kriz dönemlerinde önce kadınların işten çıkarılması, özellikle kayıt dışı sektörde ücretlerin düşük tutulması gibi ayrımcılık örnekleriyle karşılaşan kadınlar, daha düşük statülü ve ücretli işlerde çalışmaya razı oluyor.

Süreli ve geçici çalışma, sosyal güvencesizliği beraberinde getirirken, ev kadınlarına isteğe bağlı sigortalılık olanağı ise primlerin yüksekliği, prim ödemede eşe bağımlı olma ve yeterli bilgi sahibi olmama nedeniyle sınırlı kalıyor.

Ev ve iş yaşamını uzlaştırma konusunda sorun yaşayan kadınlar, çalışma yaşamlarını kısa sürede bitiriyor ya da kariyerde yükselme doğrultusunda tüm potansiyelini ortaya koyamıyor. Çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi yükümlülüklerle de baş etmek durumunda kalan kadın, kreş, gündüz bakımevi gibi sosyal destek kurumlarının da yeterli sayıda olmaması nedeniyle sıkıntı yaşıyor.

5 GEBEDEN BİRİ DOĞUM ÖNCESİ BAKIM ALMIYOR
Yaşam kalitesiyle ilgili göstergelerden biri olan doğuşta beklenen yaşam süresi, Türk kadınları için artmakla birlikte, bu süre her iki cinsiyetin de eşit hizmet aldığı gelişmiş ülkelerden düşük. Kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süresi Türkiye’de 74. Kadın sağlığı çalışmaları, ağırlıklı olarak kadının doğurganlık yönünü araştıran çalışmalardan oluşuyor.

Toplam doğurganlık hızı düşme, gebeliği önleyici yöntem kullanım oranı artma eğilimi gösteriyor. Kadınların erken yaşlarda çocuk doğurma eğiliminde oldukları dikkati çekerken, yaşa özel en yüksek doğurganlık hızının 20-24 ve 25-29 yaş gruplarında olduğu gözleniyor.

Evli kadınların yüzde 71’i gebeliği önleyici yöntem kullanırken, bunların yüzde 42,5’i modern, yüzde 28,5’i geleneksel yöntemleri tercih ediyor. Doğum öncesi bakım alma oranı artmasına rağmen, hala 5 gebeden birinin doğum öncesi bakım almadığı görülüyor.

İŞ GÜCÜNE KATILMAMA NEDENİ “EV KADINI” OLMAK
Türkiye’de kadın istihdam oranı 2007 verilerine göre yüzde 22,2 olarak gerçekleşti. Bu oran AB’ye üye ilk 15 ülkede yüzde 59,7, AB üyesi 27 ülkede 58,3. İstihdama katılan kadınların yüzde 47,3’ü tarım, yüzde 14.2’si sanayi, yüzde 38,5’i ise hizmetler sektöründe çalışıyor.

Kadınların yüzde 13’ü kendi hesabına ve işveren konumunda, yüzde 49’u ücret ya da yevmiye karşılığında, yüzde 38’i ise ücretsiz aile işçisi olarak çalışma yaşamında yer alıyor.

Köyden kente göçün yoğun olarak yaşandığı Türkiye’de, köyde iş gücünde yer alan kadın, kentte yeterli eğitim ve mesleki beceriye sahip olmadığı için kent iş gücü piyasasına giremiyor. İş gücüne katılmayan 100 kadından 63’ü neden olarak “ev kadını” olmalarını gösteriyor. Gelir azlığı nedeniyle çalışmak zorunda olanlar ise sosyal güvencesiz düşük statülü-gelirli işlerde istihdam ediliyor.

Kadın iş gücünün en çok istihdam edildiği hizmetler sektöründeki iş alanlarından bazıları özellikle “kadınlar için uygun alanlar” olarak toplumsal kabul görüyor. Sanayi sektörü, özellikle imalat sanayi, halen kadın iş gücünün sınırlı olduğu sektör özelliğini koruyor. Aynı sektördeki tekstil, gıda, hazır giyim gibi emek yoğun sanayi dalları için kadınlar tercih ediliyor.

İstihdamda yer alan kadınların yüzde 64’ü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmaksızın çalışırken, bunların da yüzde 59’unu ücretsiz aile işçisi kadınlar oluşturuyor. Ücretli veya maaşlı çalışan kadınların yüzde 22’si, yevmiyeli kadınların yüzde 94,5’i, işveren kadınların yüzde 29’u, kendi hesabına çalışan kadınların yüzde 92’si herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı değil.

kaynak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Eylül 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kızların eğitim oranları,kızların eğitimi hakkında bilgi
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
24 Eylül 2010       Mesaj #5
ener - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

kızların eğitim oranları,kızların eğitimi hakkında bilgi

Alıntı
fadedliver adlı kullanıcıdan alıntı

Türkiye’de 3-5 yaş grubunda okul öncesi eğitim programına katılan 2,5 milyon çocuğun yüzde 48’ini kızlar oluşturuyor. İlköğretim kademesinde 2007-2008 öğretim yılında okullulaşma oranı yüzde 97,4 iken bu oran erkek çocuklarda yüzde 98,5, kız çocuklarda yüzde 96,1 olarak gerçekleşti. İlköğretimin zorunlu olmasına rağmen, okul terki oranı yüzde 13,5. Okul terkleri kızlarda erkeklere göre daha yüksek görülürken bu özellikle beşinci ve altıncı sınıflarda yoğunlaşıyor.

Orta öğretim kademesinde 1997’de yüzde 41,4 olan okullulaşma oranı, 2007-2008 öğretim yılında yüzde 58,6’ya ulaştı. Bu oran erkeklerde yüzde 61,2 ve kızlarda yüzde 55,8 olarak gerçekleşti. Güzel sanatlar liselerinde kızların, fen ve spor liselerinde erkeklerin katılımının yüksek olması, “toplumsal cinsiyet ayrımı” olarak değerlendiriliyor.

İş gücü piyasasına ara eleman yetiştiren mesleki ve teknik liselere devam eden öğrencilerin yüzde 41,1’ini kızlar oluşturuyor. Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı okullarda ise erkeklerin oranı yüzde 57, kızların ise yüzde 43.

Üniversite eğitimi alanların yüzde 43’ünü kadınlar oluşturuyor. Kadınlar daha çok diş hekimliği, eczacılık, edebiyat, dil, tarih ve coğrafya, fen, eğitim, güzel sanatlar, ilahiyat ve mimarlık fakültelerini tercih ediyor.

Yaygın eğitim kapsamında, mesleki kursları bitirenlerin yüzde 54,2’sini, sosyo-kültürel kursları bitirenlerin yüzde 53’ünü ve okuma-yazma kurslarını bitirenlerin de yüzde 67,5’ini kadınlar oluşturuyor.

Kız Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı okullar aracılığıyla yaygın eğitimden 2007-2008 öğretim yılında, 83 bin 481’i kadın olmak üzere toplam 103 bin 742 kişi yararlandı. Kursa devam edenler ve bitirenler arasında kadınların oranı, yaygın eğitimin özellikle yetişkin kadınlar için önemini ortaya koyuyor.

“KADINLAR KARAR ALMA MEKANİZMALARINDA YOK”
Eğitim düzeyine göre iş gücüne katılım oranı, yüksek öğretim mezunu kadınlarda yüzde 70, lise altı eğitimlilerde ise yüzde 22 olarak gerçekleşiyor. Türkiye’deki öğretim elemanlarının yüzde 39’unu, profesörlerin, doktor ve operatörlerin yüzde 29’unu, mimarların yüzde 37’sini, avukatların ise yüzde 33’ünü kadınlar oluşturuyor.

İlköğretimde çalışan kadın öğretmenlerin oranı yüzde 49, orta öğretimdeki kadın öğretmenlerin oranı yüzde 41 iken, okul müdürlerinin sadece yüzde 8,8’i, müdür yardımcılarının ise yüzde 11 kadın. Bu oran kırsal kesimde daha da düşük.

Karar alma mekanizmalarında kadın yönetici oranı Türkiye’de yüzde 6 iken, bu oran ABD’de yüzde 46, Rusya’da yüzde 39, Almanya’da yüzde 36, İngiltere’de yüzde 33, İtalya’da yüzde 29, Yunanistan’da yüzde 26.

Parlamentoya katılım oranı ise Türkiye’de yüzde 9, İsveç’te yüzde 47, İspanya’da yüzde 36, Almanya’da yüzde 32, İngiltere’de yüzde 20, ABD’de yüzde 16, Yunanistan’da yüzde 14.

“GENÇ KADINLAR DAHA ÇOK AİLE İÇİ ŞİDDET GÖRÜYOR”
Aile mahremiyetinin bir unsuru olarak görülerek gizlenen, bu sebeple de mücadele edilmesi ve önlenmesi güç bir olgu olarak ortaya çıkan aile içi şiddete, daha çok genç kadınlar maruz kalıyor. Şiddete uğrayan kadınların yüzde 15.2’si 12-16, yüzde 11.4’ü 17-20, yüzde 3.9’u 21-30, yüzde 5.2’si 31-40, yüzde 2.5’i 41-50, yüzde 1.3’ü ise 51-60 yaş arasında.

Aile içi şiddet, çekirdek ailelerde daha sıklıkla görülüyor. Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinde daha çok ateşli silahlar ve kesici aletler kullanılırken, bu tür olaylar daha çok gece gerçekleşiyor.

Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinin en belirgin nedeni, toplumda kabul gören genel ahlak ve namus anlayışı. Bu anlayışa uymadığı iddia edilen kadınlar, şiddetle cezalandırılıyor. Yaralama ve öldürme gibi ağır şiddet eylemleri toplumsallaştırılıyor, geleneksel ahlak ve namus anlayışıyla meşrulaştırılıyor.

Kadınların yüzde 39’u “yemeği yakma”, “kocasına karşılık verme”, “parayı lüzumsuz yere harcama”, “çocukların bakımını ihmal etme” ve “cinsel münasebette bulunmayı reddetme”yi erkeklerin kadınları dövmesi için haklı bir neden olarak görüyor.

Şiddeti kabullenme durumu kadının eğitimine göre büyük farklılıklar gösteriyor. Eğitimi olmayan ya da ilkokul bitirmemiş kadınların yüzde 62’si, lise ve üzeri eğitim almış kadınların ise yüzde 8,8’i fiziksel şiddet için belirtilen nedenlerden birini haklı buluyor.

EV VE İŞ YAŞAMINI UZLAŞTIRAMIYOR
Belli iş ve mesleklerin kadınlara uygun görülmemesi, görev dağılımında adil davranılmaması, ekonomik kriz dönemlerinde önce kadınların işten çıkarılması, özellikle kayıt dışı sektörde ücretlerin düşük tutulması gibi ayrımcılık örnekleriyle karşılaşan kadınlar, daha düşük statülü ve ücretli işlerde çalışmaya razı oluyor.

Süreli ve geçici çalışma, sosyal güvencesizliği beraberinde getirirken, ev kadınlarına isteğe bağlı sigortalılık olanağı ise primlerin yüksekliği, prim ödemede eşe bağımlı olma ve yeterli bilgi sahibi olmama nedeniyle sınırlı kalıyor.

Ev ve iş yaşamını uzlaştırma konusunda sorun yaşayan kadınlar, çalışma yaşamlarını kısa sürede bitiriyor ya da kariyerde yükselme doğrultusunda tüm potansiyelini ortaya koyamıyor. Çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi yükümlülüklerle de baş etmek durumunda kalan kadın, kreş, gündüz bakımevi gibi sosyal destek kurumlarının da yeterli sayıda olmaması nedeniyle sıkıntı yaşıyor.

5 GEBEDEN BİRİ DOĞUM ÖNCESİ BAKIM ALMIYOR
Yaşam kalitesiyle ilgili göstergelerden biri olan doğuşta beklenen yaşam süresi, Türk kadınları için artmakla birlikte, bu süre her iki cinsiyetin de eşit hizmet aldığı gelişmiş ülkelerden düşük. Kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süresi Türkiye’de 74. Kadın sağlığı çalışmaları, ağırlıklı olarak kadının doğurganlık yönünü araştıran çalışmalardan oluşuyor.

Toplam doğurganlık hızı düşme, gebeliği önleyici yöntem kullanım oranı artma eğilimi gösteriyor. Kadınların erken yaşlarda çocuk doğurma eğiliminde oldukları dikkati çekerken, yaşa özel en yüksek doğurganlık hızının 20-24 ve 25-29 yaş gruplarında olduğu gözleniyor.

Evli kadınların yüzde 71’i gebeliği önleyici yöntem kullanırken, bunların yüzde 42,5’i modern, yüzde 28,5’i geleneksel yöntemleri tercih ediyor. Doğum öncesi bakım alma oranı artmasına rağmen, hala 5 gebeden birinin doğum öncesi bakım almadığı görülüyor.

İŞ GÜCÜNE KATILMAMA NEDENİ “EV KADINI” OLMAK
Türkiye’de kadın istihdam oranı 2007 verilerine göre yüzde 22,2 olarak gerçekleşti. Bu oran AB’ye üye ilk 15 ülkede yüzde 59,7, AB üyesi 27 ülkede 58,3. İstihdama katılan kadınların yüzde 47,3’ü tarım, yüzde 14.2’si sanayi, yüzde 38,5’i ise hizmetler sektöründe çalışıyor.

Kadınların yüzde 13’ü kendi hesabına ve işveren konumunda, yüzde 49’u ücret ya da yevmiye karşılığında, yüzde 38’i ise ücretsiz aile işçisi olarak çalışma yaşamında yer alıyor.

Köyden kente göçün yoğun olarak yaşandığı Türkiye’de, köyde iş gücünde yer alan kadın, kentte yeterli eğitim ve mesleki beceriye sahip olmadığı için kent iş gücü piyasasına giremiyor. İş gücüne katılmayan 100 kadından 63’ü neden olarak “ev kadını” olmalarını gösteriyor. Gelir azlığı nedeniyle çalışmak zorunda olanlar ise sosyal güvencesiz düşük statülü-gelirli işlerde istihdam ediliyor.

Kadın iş gücünün en çok istihdam edildiği hizmetler sektöründeki iş alanlarından bazıları özellikle “kadınlar için uygun alanlar” olarak toplumsal kabul görüyor. Sanayi sektörü, özellikle imalat sanayi, halen kadın iş gücünün sınırlı olduğu sektör özelliğini koruyor. Aynı sektördeki tekstil, gıda, hazır giyim gibi emek yoğun sanayi dalları için kadınlar tercih ediliyor.

İstihdamda yer alan kadınların yüzde 64’ü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmaksızın çalışırken, bunların da yüzde 59’unu ücretsiz aile işçisi kadınlar oluşturuyor. Ücretli veya maaşlı çalışan kadınların yüzde 22’si, yevmiyeli kadınların yüzde 94,5’i, işveren kadınların yüzde 29’u, kendi hesabına çalışan kadınların yüzde 92’si herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı değil.

kaynak

.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Eylül 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Haydi Kızlar Okula!
Türkiye’nin birçok yöresinde çocuklar okula gönderilmemektedir ve bu durum özellikle kızlar için geçerlidir. Nüfusun cinsiyete göre dağılımında eşitlik olmasına karşın, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, geleneksel olarak, hala görülebilmektedir. Aile yapılarında yetişkin erkeklerin ve erkek çocukların gereksinimlerine kadınlara ve kızlara göre öncelik tanınmakta, hatta kadınlar ve kız çocuklar arasında bile ayrım yapıldığı görülmektedir. Yiyecek içecek gibi temel ihtiyaçların karşılanmasına öncelik veren birçok aile çocuklarından gelir getirecek ek iş gücü olarak yararlanmayı seçmektedir.
Türkiye’de erkek ve kız çocuklarının ilköğretimde okullulaşma sayılarına bakıldığında erkeklerden farklı olarak 600,000 kız çocuğunun okula gitmediği görülmektedir. Bu nedenle Türkiye, UNICEF’in temel eğitimde cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve bu konuya daha fazla duyarlılık gösterilmesini gerekli gördüğü 25 ülke arasında yer almaktadır.
Varolan Durum
Bazı illerde kız çocukların eğitiminin önündeki en önemli engel okul ve derslik yetersizliğidir.
Çok sayıda çocuk, okula ulaşmak için uzun yolculuklar yapmak zorundadır. Durumun en güç olduğu on ilde 57,000 öğrenci okula her gün otobüsle gitmektedir ve bu çocukların ancak 15,500 kadarı kızlardır. Kış aylarında kar yolları kapadığında okula devam oranı daha da azalmaktadır.
Yaşadıkları yerler okullardan uzak olan 52,000 çocuğun da eğitimini yatılı olarak sürdürmesi gerekmektedir ve aileler çocuklarını uzaktaki okullara yatılı göndermekte zorlanmaktadır. Ana babaların çocuklarını okula göndermekten vazgeçmelerinin bir diğer nedeni de kimi okullarda tuvalet ve su gibi imkânların olmayışıdır.
Birçok aile kız çocukların eğitiminin önemli olmadığını düşünmektedir. Kız çocukları erken yaşta evlendirilmekte, birçok kız çocuk da ev işlerine yardım etsin diye evde tutulmaktadır.
Mevcut ilköğretim öğretmenlerinin üçte biri kadındır. Ancak kadın öğretmenlerin büyük bölümü kentler ve kasabalardaki okullarda görev yapmaktadır. Köylerde kadın rol modellerinin olmayışı, kız çocuklarının özenmelerini teşvik edecek bir etkenin yokluğu anlamına gelmektedir.
Çocuklarını ilköğretime göndermek isteyen aileler, daha sonraki orta öğrenim imkânlarının sınırlı olduğunu görmektedirler. Sekiz yıllık zorunlu eğitimde de birtakım sorunlar vardır; çünkü birçok köydeki okul ancak ilk beş yıl için eğitim vermektedir ve daha sonraki yıllarda okula gidemeyen öğrenciler sistem dışında kalan çocuk sayısını artırmaktadır.
Beklenen Değişiklikler
• 53 ilde ilköğretimdeki cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi.
• Sistem dışı çocuk sayısının azaltılması.
• İhtiyacı karşılamak üzere daha fazla okul açılması.
• Uzun mesafe yol alarak okula gitmek ya da yatılı okumak zorunda olan öğrenci sayısının azaltılması.
• Kız çocukların eğitimine odaklaşmanın sosyal değişim için bir araç olarak işlev görmesi.
• Kız çocukların geleneksel anlayış içindeki rollerine ilişkin tutumlarının değişmesi.
• Daha çok sayıda kız okula gideceğinden çocuk işçiliğinin azalması.
• Eğitimli kızların daha sağlıklı olmaları, daha geç evlenmeleri ve daha az, ancak sağlıklı çocuk sahibi olmaları.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Eylül 2013       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bana kızların ve erkeklerin okuma oranları bilen yazabilirmi acil lütfen

Benzer Konular

9 Aralık 2012 / biz55 Soru-Cevap
14 Ocak 2014 / Misafir Soru-Cevap
9 Kasım 2011 / Misafir Soru-Cevap
20 Ekim 2013 / Misafir Soru-Cevap