Arama

Okuma yazma alışkanlığıyla ilgili bir hipotez nasıl oluşturulur?

Güncelleme: 20 Ocak 2010 Gösterim: 6.115 Cevap: 2
fatma 36 - avatarı
fatma 36
Ziyaretçi
30 Ekim 2009       Mesaj #1
fatma 36 - avatarı
Ziyaretçi
ülkemizde okuma yazma alışkanlığıyla ilgili bir hipotez kurmamız istendi yardımcı olursanız sevinirim
Sponsorlu Bağlantılar
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
30 Ekim 2009       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
fatma 36 adlı kullanıcıdan alıntı

ülkemizde okuma yazma alışkanlığıyla ilgili bir hipotez kurmamız istendi yardımcı olursanız sevinirim

Aşağıdaki yazıyı inceleyiniz:

Sponsorlu Bağlantılar
ÜLKEMİZDE OKUMA ALIŞKANLIĞI VE ELEŞTİREL OKUMA

Sevgili öğrenciler, değerli hocalarım. Öncelikle bizlere küçük kardeşlerimizle buluşma fırsatı veren değerli öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyorum. Bugün sizlere elimden geldiğince okuma alışkanlığının ne anlama geldiğini, okuma alışkanlığı ile kazanılabilecek yararlar ve eleştirel okumanın özelliklerini anlatmaya çalışacağım.
Okuma alışkanlığı, kişilerin herhangi bir konuda yaptığı araştırmalara kaynak oluşturmak ya da gezmeye, müzik dinlemeye benzer şekilde hayatını eğlenceli kılmak amacıyla okuma faaliyetini eleştirel bir yaklaşımla sürekli ve düzenli bir biçimde sürdürmesidir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi herhangi bir kişinin okuma alışkanlığına sahip olabilmesi için okuma eylemini yaşamının her döneminde sürekli ve düzenli olarak sürdürmesi ve aynı zamanda okuduğu her esere eleştirel gözle bakması gerekmektedir.
Peki okumanın sınırı nedir? Okuma alışkanı olarak ifade edebilmemiz için bir kişinin ne kadar kitabı ne kadar süre içerisinde okuması gerekmektedir? Bu konuda Amerikan Kütüphane Derneği’nin ortaya koyduğu standart şu şekildedir:
¾ Yılda okuduğu kitap sayısı 5’i geçmeyen kişiler, az okuyan okur tipi,
¾ Yılda okuduğu toplam kitap sayısı 6 ile 20 arasında olanlar, orta düzeyde okuyan okur tipi,
¾ Yılda okuduğu toplam kitap sayısı 20’yi aşan kişiler ise çok okuyan okur tipi olarak nitelendirilmektedir (Sağlamtunç, 19990:3-21).
Bu veriler ışığında ülkemizde yapılan araştırmaların hemen hemen hepsi Türk toplumunun büyük bir çoğunluğunun çok çok az okuduğunu göstermektedir. Bırakın halk arasında yapılan araştırmaları, üniversite gençliği üzerinde yapılan araştırmalar bile gerçekten iç karartıcı sonuçlar ortaya koymaktadır. Üniversite gençlerinin günlük konuşma dillerinin ortalama üç yüz kelimeden oluştuğunu belirten Prof. Dr. Şükrü Akalın, bu konuda yaptığı bir araştırmada ülkemizin ana dilini konuşmaktan aciz yeni bir kuşak ile karşı karşıya kaldığını ifade etmektedir.
Peki bu olumsuz tablonun doğmasına neden olan şey nedir? Buna neden olan en önemli etken çok fazla televizyon seyrediyor olmamıza karşın, çok az kitap okuyor olmamızdır. Buraya gelmeden önce Milli Eğitim Bakanlığı’nın web sayfasından altıncı sınıfların Türkçe dersi müfredat programını inceledim. Orada bir eğitim yılında hafta hafta hangi konuların işleneceği ve bu konuların amacının ne olduğu ayrıntılı olarak listelenmişti. Burada yalnızca rasgele seçtiğim bir haftanın amaçlarını okumak istiyorum. Ocak ayının üçüncü haftası:
- Sesli okuma tekniğini geliştirme,
- Kelime dağarcığını zenginleştirme,
- Bir konuda düşündüklerini anlatabilme, eleştiri yapabilme,
- Zamirlerle sıfatları birbirinden ayırabilme.
Diğer haftalarda yer alan amaçların büyük bir çoğunluğu da burada ifade ettiklerime benzer nitelikteydiler. Şimdi sevgili öğrenciler, bu amaçlara bakıldığında yapılması gereken şeyin yalnızca okumak olduğu çok açık bir biçimde görülmektedir. Çünkü bu ölçütleri yakalayabilmenin tek yolu okumak ya da çokça okumaktır.
Zengin bir kelime bilgisine sahip olmak kadar onları uygun ve yerli yerinde kullanmak da kültür seviyemizin hangi düzeyde olduğunu gösteren temel göstergelerden biridir. Başka bir ifade ile az okuyan ya da okumayanlar, sözcük dağarcığı bakımından zengin bir birikime sahip olamamaktadır ve dolayısıyla duygularını, düşüncelerini ya da okuduklarını anlatmakta ve yorumlamakta güçlük çekmektedirler (Aktaş ve Gündüz, 2004:18).
Bu konuda Bacon şöyle demektedir:
“Okumak insanı olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise daha somut, daha kalıcı bir bilgi sağlar. Dolayısıyla az yazanın iyi bir hafızası, az konuşanın keskin bir zekası, az okuyanın ise bilmediğini biliyormuş gibi göstermek için kurnaz olması gerekmektedir” (Odabaş, 2001).
Sevgili öğrenciler okuma alışkanlığının başlangıcı, içinde bulunduğunuz okul dönemleridir. Okuma sevgisi bu yıllarda edinilir ve bu yıllarda kalıcı olur. Kitap okumak insanları tanımak, geçmişi yaşamak, geleceği hayal etmektir. Televizyon seyrederken daha çok bizlere verilenlere odaklanır, gördüklerimizle yetiniriz. Oysa kitap okurken gözlerimizle harf ve kelimelere bakmamıza rağmen, okuduklarımızı hayal eder, hayal dünyamızda oluşturduğumuz olayları yaşarız. Kurulan bu hayal, televizyonun aksine her bireyde farklı renk, farklı ortam ve farklı heyecanlar oluşturur. Bilgi edinilen kaynak bağlamında değerlendirildiğinde bireylerin düşünce ufkunun genişlemesine ve birbirlerinden farklı olmasına neden olan en önemli etken, kitapların diğer bilgi kaynaklarından farklı olmasıdır. O halde şu ana kadar anlattıklarımızdan yola çıkarak okuma alışkanlığının kişiler üzerinde oluşturduğu olumlu yönleri şu şeklide sıralayabiliriz:
Okuma alışkanlığı,
¾ Sözcük dağarcığının gelişmesi,
¾ Etkili konuşma yeteneğinin oluşması,
¾ Pratik zekanın zenginleşmesi ve daha etkin olarak kullanılması için gereklidir.
Ayrıca,
¾ Olayları çok daha fazla ve farklı boyutlarla değerlendirme gücünün artması,
¾ Bilgi ve deneyimlerinden faydalanılmak istenen yetkin bir kişi olunması için de gerekli olan birikimin ana kaynağı okumaktır.
Ülkemizde satılan toplam gazete rakamlarına bakıldığında da okuma alışkanlığına benzer düşük rakamların var olduğu görülmektedir. Örneğin ülkemizle ortalama aynı nüfusa sahip olan Almanya’da günlük 30 milyon, Fransa’da 12 milyon; toplam nüfusu ortalama olarak ülkemizin iki katı düzeyinde olan Japonya’da günlük 77 milyon, Rusya Federasyonu’nda 166 milyon gazete satılırken, bu rakam ülkemizde yalnızca 3 milyondur (Kurtuluş …, 2003:81-116). Bu rakamlar, Türk halkının gelişmiş medeni toplumlara oranla çok az miktarda gazete okuduğunu göstermektedir.
Oysa buna rağmen 2003 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre Türk halkı her gün ortalama olarak dört saatini televizyon karşısında harcamaktadır. Bu rakam bir insanın 75 yıllık ömrünün yaklaşık olarak 9 yılına denk gelmektedir (Televizyon …, 2003). Televizyon izleme oranında görülen bu yüksek değere rağmen maalesef kitap okuma oranında ülkemiz, kötü bir karneye sahiptir. 1998 yılında yapılan bir araştırmada da Japonlar bir yılda ortalama 25, İsveçliler 10, Fransızlar ise 7 kitap okumaktadırlar. Ülkemizde ise bir yılda altı Türk yalnızca bir kitap okumaktadır. Bakın sevgili öğrenciler Japonya’da okuma alışkanlığının yanı sıra ayakta kitap okuma alışkanlığının bile sözlüklerde adı bulunmaktadır: ‘Taşiyomi’ (Katipoğlu, 1998). Ancak ülkemizde ayakta kitap okumayı bir yana bırakın maalesef evlerimizde, kütüphanelerimizde bulunan kitaplar asgari düzeyde de olsa okunmamaktadır.
Toplumların gelişmişliği okur-yazarlık oranları ile doğru orantılıdır. Ancak zaman içinde okur-yazar olabilen her birey okuma alışkanlığını da kazanabilmeli; okuma alışkanlığını kazananlar ise eleştirel okuma becerisine sahip olmalıdırlar. Diğer bir ifade ile her birey okuma-yazma becerisinden eleştirel okuma yeteneğine doğru hızlı bir dönüşüm yaşamalıdır. Nedir eleştirel okuma? Eleştirel okuma, okuduğumuz herhangi bir metni düşünme, doğruları ya da yanlışları üzerinde kafa yorma ve okunan konuyu yorumlamadır. Bu teknik, okumanın yalnızca okuma ile sınırlı olmadığını göstermekte, aynı zamanda okurken düşünülmesini, konunun yorumlanmasını ya da konuya eleştirel gözle bakılmasını ifade etmektedir. Bu konuda meşhur Alman şair Goetheokumayı öğrenmek sanatların en zorudur. Ben bu işe hayatımın seksen yılını verdim, ama yine de tam olarak öğrendiğimi söyleyemem” diyerek eleştirel okumanın önemine dikkatleri çekmektedir (Özdemir, 1997:9).
Türk milleti olarak çok okuyan bir toplum değiliz. Ancak ülkemizde ve çevremizde yaşanan olaylar hakkında bilgi sahibi olmamızın, içinde bulunduğumuz yerlerin ve kimliğini taşıdığımız toplumun temel özelliklerini bilmemizin ön koşulu çok okumaktır. Başka bir ifade ile kendimizi ve çevremizi tanımamız için, çok okumalı, çok düşünmeliyiz; okuduğumuz ve düşündüklerimizi kayıtlı bilgilere dönüştürmek için de çok yazmalıyız. Okumazsak ülkemizi ve dünyamızı, toplumumuzu ve diğer toplumları, geçmişimizi ve günümüzü, kısacası çevremizde olup biten hiçbir şeyi tanıyamayız, bilemeyiz. Okumazsak içinde yaşadığımız ülkeyi ve aidi olduğumuz toplumu niçin sevdiğimizi ve neden bu topluma sıkı sıkıya bağlı olmamız gerektiğini bilemeyiz. Okumazsak atalarımızın büyük acılar, kayıplar ve zorluklara rağmen neden bu ülkeyi, bu toprakları ve bu medeniyeti bizler için savunduklarını anlamayız. Kısaca okumak kişinin içinde yaşadığı vatanı, ait olduğu milleti ve dolayısıyla kendini sevmesi ve saygı duyması anlamana gelmektedir. İşte sevgili öğrenciler bu nedenle çok okumak zorundayız.
Sevgili öğrenciler sizlerin bu yaşlarda okuyacağınız eserler yaşınıza, düşünce dünyanıza ve eğilimlerinize hitap etmelidir. Örneğin Keloğlan’ı Heidi’yi on yaşına kadar, Pollyanna’yı on iki yaşına kadar okumalısınız. Bin bir Gece Masalları içinse ondördünüzü geçmemelisiniz ki daha sonra okuyacağınız dünya klasikleri için okuma-anlama-yorumlama konusunda kendinizi yeterince yetiştirmiş olasınız. Bu yaşlarda sizlere uygun kısa, özgün, hayal dünyanıza hitap eden ve seçicilik zevki uyandıran eserleri okumaya yönelmelisiniz. Eğer yaşınıza uygun eserlerle okuma alışkanlığı edinmeye başlarsanız daha işin başında iken eleştirel düşünmeyi, tartışmayı ve sorgulamayı hayatınızın bir parçası haline getirmeye başlarsınız. Bu da sizleri, düşüncelerini doğru ve dil zevkine uygun bir tarzda ifade edebilen, okuyan, düşünen ve düşündüklerini yorumlayabilen, eleştiren ve yeni fikirler üretebilen, ailesine, çevresine ve içinde bulunduğu topluma saygılı birer aydın yapacaktır.

Kaynak: 31 Mart 2005 tarihinde Etimesgut Nasrettin Hoca İlköğretim Okulu'nda 41. Kütüphane Etkinlikleri çerçevesinde dizenlenen panelde Hüseyin Odabaş tarafındansunulan bildiriden alınmıştır.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Ocak 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
okuma yazma alışkanlığı ile ilgili bir çok çeşitli hipotez kurulabilir bu nedenle belli bi aralık belirlemelisin öncelkle okuma yazma alışkanlığıyla neyin bağını kurmak istedğine karar wermelisin öncelikle gerisi kolay

Benzer Konular

22 Aralık 2010 / melile Cevaplanmış
13 Ekim 2013 / Misafir Soru-Cevap
5 Aralık 2010 / Misafir Cevaplanmış
9 Mayıs 2007 / HayLaZ61 Taslak Konular
8 Ekim 2009 / Misafir Soru-Cevap