Arama

Atatürk, Cumhuriyet'in sağlam temellere dayanıp gelişmesi için nelere önem vermiştir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 12 Ocak 2010 Gösterim: 4.339 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Kasım 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ya bu cumhuriyetin sağlam temllere dayanıp gelişmesi için nelere önem vermiştir?
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
atatürk ün cumhuriyet ile ilgili özdeyişleri
Sponsorlu Bağlantılar
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
11 Kasım 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ya bu cumhuriyetin sağlam temllere dayanıp gelişmesi için nelere önem vermiştir?

CUMHURİYETİMİZİN DAYANDIĞI TEMELLER
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ve sürekliliğinin temeli olan, Türk toplumunu
Sponsorlu Bağlantılar
çağdaş, laik, demokratik, katılımcı, uygarlıkçı, özgürlükçü bir toplum durumuna getirmeyi
amaçlayan düşünceler, ilkeler ve uygulamalar bütününe Atatürkçülük denir.
Atatürkçülüğe baktığımızda altı temel ilke ve bunlara bağlı ek ilkeler görürüz. Bu
durumda Atatürkçülük bir binadır (ki bu binanın adı Cumhuriyet) ve ilkeler de bu binanın
birer kolonudur. “Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare,
Cumhuriyet idaresidir.” diyor Atatürk. Şüphesiz neden en uygun devlet biçiminin
cumhuriyet olduğunu Atatürk’ün ilkelerinde tek tek görebiliriz.
Neden cumhuriyetin uygunluğunu tartışmadan önce onun ne demek olduğunu
açıklamıyoruz?
Cumhuriyet bir devlet biçimidir. Cumhuriyette esas olan ilk öğe, devlet başkanının
belli bir süre için seçilerek iş başına gelmesidir. Bu bakımdan cumhuriyet, başta bir
hükümdarın bulunduğu devlet biçimlerinden ayrılır.
Gerek devlet başkanının, gerek yasa koyma yetkisine sahip olanların seçimle iş
başına gelmesi şartının kabulü ile cumhuriyet tam anlamıyla belirmiş sayılmaz. Şimdi
sorun seçim üzerinde düğümlenecektir. Seçime kimler katılacaktır? Belli bir grup
vatandaşa seçme ve seçilme hakkı verilirse belki dış görünüşü bakımından bir
cumhuriyetle karşılaşılır. Böyle cumhuriyetler ilkçağ Yunan kent devletlerinde, bazı
ortaçağ İtalyan ve Alman bölgelerinde görülmüştür. Bu tür eski cumhuriyetlerde seçime
katılma hakkı sadece belli bir grup vatandaşa verilmişti. Onlar, yaptıkları seçimle iş
başına gelen kadroya dayanarak tüm toplumu yönetiyorlardı. Bugünkü anlayışımıza göre
bu tür cumhuriyetler amaca uygun birer rejim değillerdir.
Demek ki, cumhuriyet biçiminin amaca uygun olarak gerçekleşmesi için, belli bir
olgunluk yaşına gelmiş her vatandaşın seçime katılması gerektir. Bu anlamıyla
cumhuriyetler Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulması ile doğmaya ve ancak büyük
Fransız inkılâbından sonra yayılmaya başlamıştır.
Pek iyi görülüyor ki, Atatürk, halkın kendini doğrudan doğruya yönetmesi demek
olan demokrasiyi en ideal devlet biçimi kabul etmektedir. Ancak halkın kendini doğrudan
doğruya yönetmesi imkansızdır, çünkü bugün milyonlarca kişinin bir araya gelerek her
zaman devlet işlerini yürütmeleri mümkün değildir. Öyle ise demokrasiyi gerçekleştirmek
ancak cumhuriyetle mümkündür. Cumhuriyette millet, yöneticileri belirli bir zaman için
seçer, belli bir süre geçince, hoşnut kalmamışsa, onları görevden uzaklaştırır.
Cumhuriyette meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet bilirler ki, kendilerini iktidar ve yetki
yerine belli bir zaman için getiren, irade ve egemenliğin sahibi olan millettir.
Cumhuriyet ancak laiklik ve halkçılık ilkeleri ile cumhuriyet olabilir.
Laiklik; devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime
dayandırılmasıdır.
Çok uzun bir zaman hemen hemen bütün insan toplulukları, dinlerin koyduğu
esaslara göre yönetilmişlerdir. Çünkü insanların akıl ve bilim alanlarında olgunlaşması
kolay olmamış, uzun bir zaman almıştır. Bu dönemde insanlar, kendi akıl ve iradeleri
dışında kalan birtakım güçler tarafından yönetildiklerini kabul ederek rahatlamışlardır. Bu
sebeple, devletlerle özdeşleyen dinler ve din adamları, giderek büyük ölçüde güçlenmiş,
gelişen insan zekisinin önüne engeller koyarak varlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır.
Page 2
Sayfa 2/3
Umut BENZER
Cumhuriyetimizin Dayandığı Temeller
Dinler, inanç kavramına dayanırlar, ister ilkel olsun, ister gelişmiş, her dinin temeli
belli varlıklara ve olgulara tartışmadan inanmaktır. İnsanoğlunun evren ve ölüm
karşısındaki çaresizliği, zengin inanç sistemleri doğurmuştur. Bu çaresizliğe karşı tek
sığınılacak yerin din oluşu, dinlerin insanları yönetmesi sonucunu vermiştir ve bu
kesinlikle ilk zamanlar için zorunluluktu. İnsanlar arasında düzen ve barışı sağlamak için
dinin buyruklarına ihtiyaç vardı.
Zaman ilerledikçe din adamları dini alet ederek toplumlara istediklerini yaptırdılar
ve insanlık yozlaşmaya başladı. Atatürk bilgisiz ve çıkarcı kimselerin milleti din adına
sömürmesine karşıdır. O, devlete, hukuka ve bilime can verecek kuralların akla, mantığa
uygun olmasını istemektedir. Atatürk, daha 1927 yılında dinin siyaset aracı olarak
kullanılmasından doğacak sakıncaları ve çıkar düşkünlerini şöyle anlatmıştır: "Masum
halka beş vakit namazdan başka, geceleri de namaz kılmayı vaaz etmek ve öğütlemek,
belki de ömründe hiç namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vâki olursa, bu
hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu?" Atatürk'ün yıllar önce söylediği bu sözler günümüz
politikacıları için de anlam taşımalıdır.
Laiklik devletin temeli olunca, akla dayanan uygulamalarla millet zaman
yitirmeden çalışma ve kalkınma imkânı bulur. Devlet vatandaşın inancına karışamaz.
İnançlar çeşitlidir. Herkesi bir doğrultuda inanca zorlamak olmaz. Bu her şeyden öne
demokrasiye aykırıdır. Cumhuriyet için laik bir devlet şarttır.
Cumhuriyet’in diğer ana kolonlarından biri de halkçılıktır. Halkçılık kısaca toplumda
hiç kimsenin diğerinden üstün olmaması, kanun önünde kesin eşitliğin kabulü anlamına
gelmektedir. Gerçek halkçılıkta hiçbir toplumsal gruba, zümreye ayrıcalık tanınmaz. Halk
her bakımdan birbirine eşit kimselerden oluşur.
Bugün bazı rejimler halkı yalnız belli bir grup insandan ibaret saymaktadırlar. Bu
rejimlerin adı olan halk cumhuriyeti yanıltıcıdır. Çünkü sadece belli bir grup halkın devleti
anlamına gelmektedir. Gerçek budur. Ama Atatürkçü halk devletinin uzaktan yakından
böyle bir anlam taşımadığı ve belirtmediği hemen söylenmelidir.
Atatürkçü halk devleti, Türk halkının tümünü, yani Türk milletini kapsamına alır.
Böyle bir halkçılık anlayışı, gerçek demokrasinin kurulması için gerekli olan ortamı en iyi
biçimde hazırlar.
Görülüyor ki sağlam ve güçlü bir cumhuriyetin arkasında Atatürk ilkeleri yatıyor.
80. yılda cumhuriyetimizi korumak için belki de daha çok çaba sarfetmemiz gerekiyor.
Özellikle kitle iletişim araçlarının geliştiği bu günlerde bir ülkeyi dıştan değil de içten
bölmek daha kolay hale geldi. O halde cumhuriyetimizi korumak ancak milliyetçilik
duygusu ile olabilir. Bu da Atatürk’ün milliyetçilik ilkesinde yer almaktadır.
Osmanlı Devletinin yaptığı öldürücü hatalardan biri de yenilikçi olmamasıydı.
Osmanlı Devleti batıda teknoloji hızla gelişirken bir kapalı kutu halindeydi. Avrupa hızlı bir
makineleşme ile gelişerek ucuza mal üretti. Eğitim imkanları da arttı. Matbaanın
Osmanlı’ya gelişinin 300 yıl sürdüğünü de göze alırsak, Osmanlı’nın zayıflaması doğal
karşılanır.
Şu durumda Atatürk, tarihten ders alarak Türkiye’yi yenilikçi bir devlet kılmak
istemiştir. Ayrıca devletçilik ilkesi ile devletin ekonomisi içinde çözüm ortaya atmıştır.
Sonuç olarak Atatürk’ün altı ilkesinin altısının da birbirleriyle ve en önemli ilke olan
CUMHURİYETÇİLİK ile bağlantılı olduğunu görebiliriz. Atatürk ilkeleri bizi ilerleyebilen bir
ulus, düşünebilen bir millet olmaya teşvik ediyorsa, bu ilkeler bizim için vazgeçilmez
olmalıdır. Bu ilkeler Atatürkçülüktür ve Atatürkçülük de cumhuriyettir.

kaynak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Ocak 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
atatürk ün cumhuriyet ile ilgili özdeyişleri

Benzer Konular

4 Kasım 2015 / Misafir Cevaplanmış
22 Ekim 2013 / Misafir Soru-Cevap
8 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
24 Kasım 2012 / Misafir Soru-Cevap