Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı TÜRK VERGİ SİSTEMİNİN ÖNEMİ ACİL DETAYLI LASIM ARKADAŞLAR YARDIMCI OLURMUSUNUZ?
Gelir vergisi, Türk Vergi Sisteminin temelini teşkil etmektedir. Geniş bir uygulama alanına sahip olan gelir vergisi yoluyla toplanan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı %40 - %50 arasındadır.
Türkiyede halen uygulanmakta olan Gelir Vergisi Sisteminin esasını, 1950 yılında Alman Vergi Sisteminden iktibas edilen 5421 sayılı Gelir Vergisi Kanunu oluşturmaktadır. 5421 sayılı Kanun, 31.12.1960ta çıkardan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile yürürlük¬ten kaldırılmıştır.
Türk mali tarihinde bu konudaki ilk denemelere 19. yüzyılın ortalarında rastlanır. 1863 yılında temettü vergisi adıyla bir tür ilkel gelir vergisi uy¬gulamasına girişilen Osmanlı İmparatorluğunda, denemenin tatmin edici ol¬mayan sonuçları karşısında, vergiye 1907 ve 1914 yıllarındaki değişikliklerle Fransız patente vergisinden esinlenmiş yeni bir biçim verilmek istenmiş, ancak hem koşulların elverişsizliği hem de araya giren Birinci Dünya Savaşı, bu denemeden de başarılı bir sonuç alınmasını engellemiştir.
Cumhuriyetin hemen başında 1925 yılında Osmanlı imparatorluğundan devralman vergilerin en önemlisi olan aşar kaldırılınca doğan kamu gelirleri açığı çeşitli vergi değişiklikleriyle kapatılmaya çalışılmıştır. Bu arada, te¬mettü vergisinin yerine de 1926 yılında 755 sayılı kanunla kazanç vergisi adıyla yeni bir vergi geçirilmesi yoluna gidilmiştir. Kazanç vergisi izleyen yıllarda çeşitli değişiklikler geçirmiş, bunlardan en önemlisi 1934te vergiye sedüler (cedulaire) bir gelir vergisi niteliği veren değişiklik olmuştur.
1949 yılında Türk vergi tarihinin en önemli reform hareketi sonrasında kazanç vergisinin yerine gelir ve kurumlar vergilerinden oluşan ikili geçiril¬di.3 1949 yılında kabul edilen 5421 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 1950 yılı başından itibaren yürürlüğe girdi ve ilk birkaç yılın güçlüklerine ve bocala¬malarına rağmen, on bir yıl uygulandı.
1960da - 27 Mayıs Devriminden sonra- yeni bir gelir vergisi kanunu hazırlanıp kabul edildi. Günümüze kadar, çok çeşitli değişikliklerle gelen 193 sayılı bu kanun, düşük vergi ödeyen bazı kesimleri vergileme çabaları dışında, kendisinden önceki kanunun temel çizgilerini korumaktaydı.
Gelir vergisiyle ilgili bir başka önemli dönem 1980li yıllardır. 1970lerde kanunun enflasyonla yıpranmış -tarife, muaflık ve istisnalara ilişÂ¬kin- pek çok hükmü 1980ler başlarında gerçekleştirilen değişikliklerle ye¬nilenmeye çalışılmış, izleyen yıllarda da kısmen denetimi arttırmaya, kısmen teşvike yönelik hükümlerle çeşitli değişiklikler yapılmıştır.
Kazanç vergisinin ilk biçiminde mükelleflerin bir bölümünün beyannameye tabi olması, diğer bölümün ise götürü usulde vergilendirilmesi öngörülmüştü. Ancak, Osmanlı İmparatorluğundan beyannameye dayalı vergileme konusunda hiçbir alışkanlık devralmamış Türkiyede 1926 yılında böyle bir vergileme yönteminin başarılı olması çok zordu. Nitekim, doğan tepkilerle, Hükümet ertesi yıldan itiba¬ren beyanname usulünden adım adım geri çekildi.
Gerçekte bu iki vergi 5423 sayılı Esnaf Vergisi Kanunu ile tamamlanmıştı. Ancak bu sonuncu vergi esnaftan gelen baskılar sonucu 1956 yılında 5423 sayılı kanu¬nun yayını ile yürürlükten kaldırıldı.
Bununla birlikte, gelir vergisi sisteminde köklü değişiklikler yapılması için 1998 yılını beklemek gerekmiştir. 22.7.1998 tarih ve 4369 sayılı kanunla gerçekleştirilen çeşitli vergi değişikliklerinin en geniş boyutlu ve anlamlı olanları gelir vergisine ilişkin olarak yapılmış ve vergi sınırlı sayıda mükel¬lef üzerine yüklenmiş yapısından çıkarılıp toplumun daha geniş kesimlerini kapsar nitelikler kazandırılmak istenmiştir. Ancak bu değişikliklere karşı doğan çeşitli tepkiler 1999 yılında 4444 sayılı kanunun kabulü ile bu giri¬şimlerin bir bölümünden sürekli yada geçici olarak vazgeçilmesine yol aç¬mıştır.
kaynak