Arama

Çalışmak milletimize ve kendimize neler kazandırır? - Sayfa 3

Güncelleme: 22 Mart 2015 Gösterim: 11.392 Cevap: 22
adanzye - avatarı
adanzye
Ziyaretçi
18 Mart 2015       Mesaj #21
adanzye - avatarı
Ziyaretçi
toplum normlarında "başarı" dedikleri insan skilleri üzerine kurulu bir teması vardır çalışmanın görünüşü ne kadar insan emektarlığı olarak gözüktürülüp insanları çalışmaya doğru yönlendirmek istiyorlar, çünkü boş gezen tehlikelidir, ne yapacağını bilemezsiniz, bilemediğiniz şeyi yönetemezsiniz, yönetemediklerinizden hesap soramazsınız..

Sponsorlu Bağlantılar
insan doğasının toplum kuralı diye birşey yoktur ve kendilerine sözüm ona "yetkili" niteliğini uygun gören aynı zamanda spekülatif siyaseti arkasına alarak yobaz insanları koyuncasına yöneterek bu kişilerin sırtından para kazanmasına sebebiyet verir.

bir mesleği zorunlu olarak yaparsa insanlar, şartların ne kadar insan üstünde travmatik durumlara yol açtığını asla inkar edemez. işini severek yapanlara ise amenna, sözün sonu,

çalışmak sana sadece para kazandırır, eğer gerçekten çalışmak istiyorsan bu dünya için birşeyler yap he dünya için yapmıyorsan kendin için birşey yap ve çalışarak başarı kazan, öldüğünde kazandığın başarılarını konuşacaklarını düşünerek koca bir ömür geçiren sözüm ona işçi emektar kişiler, size üzüldüğüm için yazmadım, saygım sonsuz size de,

bir yazar şöyle demiş, toprak insana değil insan toprağa aittir. sorgulanması gereken şey milletin ve senin ne kazanman gerektiği değil, bu dünya'da arkanda ne türlü güzellikler bırakabildiğin ile alakalıdır bence.
Mira 114 - avatarı
Mira 114
Ziyaretçi
19 Mart 2015       Mesaj #22
Mira 114 - avatarı
Ziyaretçi
Merhaba.Sorunuzun cevabı bence şu maddelerdir:
1-Mevki
Sponsorlu Bağlantılar
2-Saygı
3-Onur
4-Para
5-İç huzur
zuhal7b - avatarı
zuhal7b
Ziyaretçi
22 Mart 2015       Mesaj #23
zuhal7b - avatarı
Ziyaretçi
Bir iş meydana getirmek için zihnî ve bedenî güç sarf etmek, gayret etmek, uğraşmak.

İslâm nizamı dengeli bir nizamdır. İnsanı iki âlem için hazırlamaktadır. Bunlardan biri ahiret hayatı, diğeri dünya hayatıdır. İlk olarak insanın kalbini doğrudan ebedî hayatın devam edeceği ahirete bağlayarak Allah'a kulluğa yönlendirirken; diğer taraftan bu dünya hayatının nimetlerinden de payını almasını engellemez. Hatta bunu teşvîk eder ve ubûdiyetin diğer yüzü olarak insanlara benimsetir. İslâm, insanı ilâhi mükellefiyetlerle yükümlü kıldıktan sonra hayatı yok edecek ve ihmale uğratacak aşırı çekingenlikten alıkoyarak dünya nimetlerinden faydalanmaya teşvîk eder.

Gerçekten de Allahu Teâlâ, hayatın güzelliklerini insanlar ondan faydalansın ve yeryüzünde çalışarak onu elde edip hayatın gelişmesini ve ilerlemesini sağlasınlar; böylelikle insanoğlunun yeryüzündeki halifelik görevi yerine gelsin diye yaratmıştır. Ancak bu nimetleri elde etmek için çalışmak emredilmiş ve asıl gaye olarak yine ahireti elde etmek gösterilmiştir. Yani hedef dünya için çalışmak değil; dünyada da ahiret için çalışmak olmalıdır. Aklını kullanan bir insan için bu, en geçerli gayedir. Bu ebedî rahatlığa ve refaha kavuşma gayesidir. Bu gayeye ulaşmak için çalışmak farzdır.

Geçimini sağlamak için çalışıp helâlinden kazanma farzdır. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Geçim için çalışıp helâlinden kazanma farzdır." (Keşfu'l-Hafa, II, 46) buyurmuştur. İslâm'da kazancın en muhterem olanı el emeğinin mahsulü olandır. Zira Rasûlullah (s.a.s.): "Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir. " (İbn Mâce, Ticârât, I) ve "Hiç kimse elinin erneğinden daha hayırlı bir şey yememiştir. Allah'ın peygamberi Davut (a.s.)da elinin emeğinden yerdi. " (Buhârî, Büyu, 15) buyurmuştur.

Kur'ân-ı Kerîm insandaki üretici ve değiştirici güce, yani emeğe büyük bir değer verir: Buna göre insanın kâinat içerisindeki yerini önce onun imanı ve Sonra emeği tayin eder. Kişinin sorumluluğunu gerçekleştiren de onun değerini tayin eden de emektir: "Ve gerçekten de insan ancak kendi çalıştığını elde eder ve yine Şüphesiz onun emeği kendisine pek yakında gösterilecektir. " (en-Necm, 53/39) âyeti bunu ifade etmektedir.

Hz. Peygamber (s.a.s.), çalışmayı ve bununla kişiye muhtaç olanları geçindirmeyi, Allah yolunda cihat etmek veya gündüzün oruç tutmak, geceleyin de namaz kılmak ile eşdeğer tutmuştur. (Buhari, Nefekât, 1)

Çalışmak ve emek sarf etmek, sadece kişisel yahut ailevî ihtiyaçları gidermeye yönelik bir gayret ve mesai değil; aynı zamanda toplumsal üretimi ve refahı artıran mühim bir unsurdur. İnsanlara fayda sağlayan herhangi bir işte çalışan kimse, aynı zamanda toplum için de çalışmaktadır. Bu görev ihmal edildiğinde toplum için zararlı sonuçlar doğacağından, Allah huzurunda bütün toplum sorumlu olur. Bunun için İslâm cemiyeti ve İslâm devleti, her türlü işin erbabını yetiştirmekle yükümlüdür.

Bir müslümanın, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeğe, borçlarını ödemeğe yetecek kadar helâlinden kazanması farzdır.

Fakirlere yardım, gariplere iyilik için yeterli miktardan fazla kazanmak İslâm'ın övdüğü, güzel gördüğü bir şeydir. Böyle bir kazanç nafile ibadetten daha faziletlidir. Çünkü bunun faydası toplumun bütün bireyleri içindir.

Lükse ve ihtişamâ kaçmamak şartıyla huzur içinde yaşamak, rahat etmek ve fazlasını Allah yolunda hak sahiplerine infak etmek için daha fazla kazanmak mübahtır.

Halka gösteriş yapmak, kendini onların üstünde görmek, lüks içinde yaşamak için yapılan çalışma helâl yollardan bile yapılsa, bu yolla elde edilen kazanç haramdır. İnsanlara karşı servetiyle, mevkiiyle gururlanan kimseler, dünyada ve âhirette ağır sorumluluk altındadırlar.

İslâm, Allah'ın insanlara verdiği malı normal yollarla harcamalarını yasaklamaz. Fakat her işte plânlı ve itidalli davranmalarını emreder. Hepsinden evvel de kendilerine o nimeti veren, çalışma gücü yaratan Allah'ı gözetmelerini, âhireti gözönünde bulundurarak huzur-u ilâhide hesaba çekileceklerini düşünmelerini sağlar.

Benzer Konular

4 Mayıs 2014 / Misafir Soru-Cevap
1 Ekim 2013 / Misafir Soru-Cevap
10 Kasım 2009 / Misafir Soru-Cevap
25 Aralık 2011 / İnternational Soru-Cevap
25 Aralık 2012 / Misafir Soru-Cevap